@_mysterybooks
|
Bölüm şarkısı: Aethers - Catharsis
•••
Köksüz. Beni tanımlayan en doğru kelime buydu. Doğduğum ilk anda kesilen göbek bağımın diğer yarısının ait olduğu insan bile yanımda yoktu. Oysa dünyanın en sıradan normali bu denirdi. Bir bebeğin yanında her daim bir anne olurdu ama ne yazıkki hayat bazılarımız için o kadar da normal değildi. Bende hayatı normal olmayanların büyüdüğü bir yerde büyümüş ve hayata adımımı attığımda tıpkı onlar gibi bocalamıştım. Çünkü ben ve benim gibilerin bir rehberi yoktu. Biz her şeyi yaşayarak öğrenirdik. Deneyimlerimiz genelde acı olurdu.
"Uğru, sen Tuna'yla çık." Diyen Façacı'ya itiraz etmedim, zaten edemezdim de. Kaldığım yerden sorumluydu ve canını sıkanların yüzlerine derin kesikler atmakla meşhurdu.
"Yine iyisin," diye fısıldadı kulağıma doğru Tuna. "Kes," diye mırıldandığımda güldü.
Bebekken yurda verilmiştim, ailem hakkında bildiğim en ufak bir şey yoktu. Kafamda kurduğum yüzlerce senaryonun içinde, tek bir cevaba ulaşmaya çalışıp durdum yıllarca ama hepsinin sonu bir belirsizliğe çıkıyordu. Bu yüzden, eskiden öğrenmek için çok çabaladığım şeyleri artık bıraktım. Çünkü öyle ya da böyle benim düşünmeyi bırakmadığım insanlar tarafından ben bırakılmıştım ve bunu bilmek, çabalarken kendime ihanet ettiğimi hissettiriyordu.
Aslında liseye kadar, bu, çok fazla zoruma gitmezdi. Çünkü herkes benim gibiydi. Ama lisede farklı bir dünya görmüştüm, bambaşka hayatlar vardı. O zamanlar en çok düşündüğüm, isyan ettiğim, kendimden vazgeçtiğim dönemlerdi. Tuna'yla lise de tanışmıştım. O dönemler oldukça gizemli ve ilgi çekiciydi benim için. Çünkü yurttan çıktığım o kısıtlı zaman diliminde beni başka bir dünyanın var olduğuna inandırıyordu. O zamanlar ona takıntılıydım. O da benim farkımdaydı. Lisenin son yılı ona uymak tam bir aptallıktı ama o kadar ilgi çekiciydi ki ona kapılmamam imkansız gibiydi. Ne olduysa da ondan sonra oldu zaten. Hayata atıldıktan sonra tek düşündüğüm kendim oldu. Ne geçmişim ne de ailem umrumdaydı artık. Çünkü hayatta kalmalıydım.
"Hadi," dedi Tuna kolumdan tutup. "Bir an önce gidelim."
"Çek elini kolunu," deyip kolumu elinden kurtardığımda göz devirdi ve önden yürümeye başladı. El mecbur peşine düştüm.
Zaten hep onun peşine düşmem beni buralara getirdi. Lise sondayken bana sorardı hep, 18 olduktan sonra ne yapacağımı. Bilmezdim bende, hala daha bilmiyorumya... sahi onunla gitmesem ne yapardım? O zamanlar yuttan ayrılma yaşı uzatılmamıştı. Üniversite sınavında da Tuna'ya kapılmamdan sebep batırmıştım. Yanına gidebileceğim tek bir akrabam yoktu. Tanıdığım tek yabancı Tuna'ydı. Bende ona uydum, onun peşine düştüm.
"Basit işlerden bıktım." Diye konuştuğumda göz ucuyla bana baktı.
"Bende," dedi ve durdu. Bana döndüğünde ona baktım, kulağıma doğru yaklaştı. "Benden duymadın." Dediğinde başımı salladım. "Büyük bir iş olacak yakında. Göze giren kapar, o yüzden en çok hasılatı toplamaya bakacağız."
"Detay biliyor musun?" Diye sorduğumda başını iki yana salladı.
"Bildiğim tek şey çok büyük olduğu." Deyip yürümeye başladı. "Şimdi beni dinle," dedi önden yürürken. Maalesef, her zaman.
"Küçük avlarla uğraşamayız bugün." Bu demekti ki rastgele adam çarpmayacağız. "Beraber çalışacağız. Sen oyalayacaksın ben cüzdanı yürüteceğim."
Tuna, hayatı kısmen o öğretmişti bana. İlk kez onu öpmüştüm, ilk onunla yakınlaşmıştım. İlk kez ona güvenmiş ve ilk kez ondan darbe yemiştim. Tuna bana hayatta yaşayabileceğim tüm duyguları yaşatmıştı, iyisiyle kötüsüyle. Beni en mutlu eden de beni en çok üzen de oydu. O benim için asla doğru insan değildi. Belki de kimse için değildi.
Ailesinden kopuk bir hayat yaşıyordu o zamanlar. Sorunlu bir babası vardı. Onu ve kardeşlerini çocukluktan beri sokakta dilendirdiğinden bahsetmişti. Okula da öyle çok gelip gitmezdi. Zamanla iyice koptu ailesinden. Şimdilerde birkaç ayda bir görüyordu onları sadece. Yani bildiğim bu kadardı. Artık hayatıyla ilgili o kadar çok şey bilmiyordum. Çünkü ailesinden koptuğu gibi benden de kopmuştu.
"Uğur," dedi elini uzatıp. Arkadan elini tuttum ve gösterdiği yere doğru baktım. "İlk hedefimizi görüyor musun?"
Gösterdiği yerde birkaç banknotu cüzdanına sıkıştıran bizim yaşlarımızda bir kız vardı. Mükemmel bir giyim, kusursuz bir vücut... Sarı büyük dalgalı saçlarıyla Barbie filminden çıkmış gibiydi.
"Tamam." Dedim sadece.
Tuna beni bu ortamlara soktuğunda 18 yaşında, hatırlamak istemediği bir geçmişi olan, yeni bir hayat arzusuyla dolu zayıf bir kızdım. Şimdiyse aradan geçen bir beş yıl ve geçmişi umrunda olmayan, hayattaki yeniliklerin sadece can yaktığını bilen güçlü bir kadın vardı. Bu kadın ezilmekten yorulmuş bir kız çocuğunun intikamını başkalarını ezerek alıyordu. Eskiden umrunda olan ahlaki değerleri, yaşarken kulak ardı etmesi gerektiğini öğrenmişti. Yaşamak için mecburdu.
Hızlı adımlarda arabasının bagajına eşyalarını koyan kıza doğru yürüdüm. Sürücü koltuğunun olduğu tarafa yöneldiğimde bagajı kapatıyordu. Arabanın yanından hızlıca yürürken, beklenen yöne doğru bir adım attı ve biz çarpıştık. Kendimi ustalıkla yere atarken "Ah!" Diye inlemeyi de ihmal etmemiştim.
"İyi misin?" Diyerek hemen yanıma eğilen kıza dolu gözlerimle bakarken arkasından yaklaşan Tuna'yı da görüyordum.
"Bileğimi burktum galiba," diye ağlamaklı konuştuğumda kızın içinin acıdığı yüzünden belli oluyordu.
"Neresi?" Diye sorup yanıma çöktü yavaşça. "Sporda başıma gelmişti, biraz anlarım."
El bileğimi gösterirken kenara bıraktığı çantası işimizi kolaylaştırdı. Çevik bir hareketle içindeki cüzdanı yürüten Tuna uzaklaşırken elimi yavaşça çektim elinden.
"Daha iyi gibi," diye mırıldandığımda kızın desteğiyle ayağa kalktım.
"İstersen bir hastaneye gidebiliriz," dedi içten bir şekilde.
"Sağol ama gerek yok. Kendim hallederim." Deyip gülümsedim.
"Emin misin?" Diye sorduğunda başımı salladım ve onunda "Peki," demesiyle yürümeye başladım. Adımlarımı biraz hızlandırıp ilk köşeden döndüm ve koştum. Tuna'nın ıslığıyla onu fark edip olduğu sapaktan döndüm.
Nefes nefese yanına vardığımda duvara yaslandım ve ellerimi dizlerime dayayıp soluklanmaya çalıştım.
"2450 dolar var burda, iyi başladık Uğur'um!"
Ona baktım, gözlerimi kapattım ve soluklanmaya devam ettim. "Uğru," diye düzeltmeyi de ihmal etmedim. "Benim adım Uğru."
Bir şey demedi ve her yerini sildiği cüzdanı yere fırlattı. "Yürü bakalım."
Uğur... İsmimi yetimhane müdürü koymuştu. Ona uğur getirdiğimi söylemişti. Beni severdi, hem de çok... Sonra sonra ismim değişti. Olduğum yerin uğuru olmaktan çok uğrusu olduğum bir gerçekti ve ismim anlamı hırsız olan, Uğru oldu.
Saatler süren keşiften sonra yeni hedefimiz karşımızdaydı. Yirmili yaşlarda görünen genç bir adamdı. Üzerindeki lakosu ve kumaş pantolonuyla oldukça zengin duruyordu. Arka cebinde görülen kabarık cüzdan bize göz kırparken Tuna'nın sırtıma iki kez vurmasıyla harekete geçtim.
Hızlı adımlarla yürürken adamın telefonuyla uğraşıyor olması işimi kolaylaştıracaktı. Fakat her halinden belli olan kaslı vücudu da yüksek ihtimal beni gerçekten yere düşürecekti. Düşüncesi bile yüzümü buruşturmama sebep olsa da son hız ilerleyip adama çarptım. Ve tahmin ettiğim gibi kendimi yere atmama gerek kalmadan yere düşüyordum ki adam beni tuttu. Hassiktir! İşte bu çevikliği beklemiyordum.
"Dikkat!" Deyip doğrulmamı sağladıktan sonra "İyi misin?" diye sordu.
"Aslında biraz başım," diyerek işi toparlamaya çalıştığım sırada, kendinde ne had buldu bilmiyorum ama yüzümün önüne gelen saçları geriye doğru taradı ve donup kaldı. Adam gözlerime sanki ölü birini canlı görmüş gibi bakarken benim gözlerim arkasından sızan Tuna'ya bakmasa da varlığının farkındaydım. Sırası mıydı bilmiyorum ama içime kötü bir his doldu. Yere düşmemiştim, adam eğilememişti, bu adamı es geçmek en mantıklısıydı belkide.
Saniyeler sonra karşımdaki adam dudaklarını araladı ve "Günce..." diye mırıldandı. Kaşlarım hafifçe çatıldı ve sorgular gibi baktık birbirimize.
Gözleri gözlerimin en içine baksa da o an bir şey oldu. Adam sağ eliyle Tuna'nın onun arka cebine uzanan kolunu tuttu ve yanımızdaki arabaya sert bir şekilde çarpmasına sebep oldu. Sonra da kolunu bükerek Tuna'yı yüz üstü arabaya yasladı. Tuna gözleriyle bana 'git' derken yapılacak en mantıklı şeyi yapıp koşmaya başladım.
"Siktir, siktir, siktir!"
Arkamdan sesler gelse de asla dönmedim ve koşmaya devam ettim. Ne kadar koşsamda içimdeki kötü his haklı çıktı. Kolumdan tutulup duvara yaslandığımda karşımda o adam vardı. Tuna'yı bırakıp benim peşimden koşması da neyin nesiydi?
"Sen..." dedi soluk soluğa. "Neden kaçıyorsun?"
Asıl bu soru neyin nesiydi? Bu adam ya çok saftı ya da cidden bugün benim için kara bir gün olmalıydı.
"Korktum," dedim salağa yatarak. "Hırsızı görünce, korktum."
Başını salladı ve geri çekildi. İnanmış gibi görünmüyordu ama sanki başka bir derdi vardı ve hırsız olup olmamam umrunda bile değildi. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Tuhaf bakıyordu ve tuhaf görünüyordu. Gözleri yerde, etraftaki evlerde geziniyordu. Aklını kaçırmış gibiydi. Şimdi kaçmam mantıksız olacağı için duruyordum ama bir yandan da sıvışsam mı diye düşünmeden edemiyordum.
"Sen," deyip bana baktı tekrar, az önceki ifadesi yavaş yavaş değişiyordu. "Adın ne senin?"
"Niye soruyorsunuz? Bir sorun mu var?" Diye konuştum, hiçbir şey anlamıyordum. Neden defolup gitmiyordu? Hırsız olduğumu düşünüyorsa neden saçma sapan sorular soruyordu?
"Adını söyle," dedi, kendini toparlamış görünüyordu. Az önceki dumura uğramış ifadesi gitmişti. "Hemen," diye ekledi.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Diye sordum sinirlenerek. "Manyak mısın nesin? Çekil git yolumdan."
Yanından geçeceğim sırada kolumdan yakaladı ve gözlerini kısarak konuştu. "Az önceki iş birliğinizi anlamayacak kadar salak bir adam değilim." dedi sert bir tonda. "Adını söyle."
"İrem." Dedim yüksek bir sesle. Aklıma ilk gelen isim buydu.
"Yalan söylüyorsun," dediğinde derin bir nefes bıraktım.
"Kardeşim sen manyak mısın ya? Ne istiyorsun benden anlamıyorum! Hırsız olduğum için tutmadığın belli, derdin ne?" Dediğimde sorumu umursamadı. Sakinleşmek istercesine gözlerini kapatıp açtı ve tekrar sordu.
"Bana ismini söyle," dedi tane tane. Gözlerindeki ifade beklenti doluydu. Amacı neydi anlamıyordum ama ismimi söyleyecek değildim.
"Bırak," dedim kolumu çekmeye çalışarak ama güçlüydü. Kazanabileceğimi bilsem onunla dövüşürdüm ama kolumu tutuşundan da belliydi ki bu adam sadece görüntüden ibaret değildi. "Günce mi bir şey dedin o değilim ben tamam mı?"
"Peki," dedi ve başını salladı. Sonra da asla beklemediğim o soruyu sordu. "Uğur olabilir misin?"
•••
|
0% |