@_mysterybooks
|
Bölüm Şarkısı: Otnicka - Where Are You
•••
Gözlerimi araladığımda bir yatakta yatıyordum. Ellerimi yatağa bastırıp doğrulmaya çalışırken kolumda hissettiğim ağrı yüzümü buruşturmama sebep oldu. Arabadaki arbedede çarptığım omzum, kendimi yere attığımda daha da hasarlanmış olmalıydı. Elimle omzumu ovarken kolumda gördüğüm yara bandı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Yara bandını çekip çıkarttığında tahminimi doğrular nitelikte bir noktayla karşılaştım. Vücudumdan ya kan alınmıştı ya da bir şey enjekte edilmişti bilmiyorum ama koluma iğne girdiği bir gerçekti.
Gözlerimle etrafı taradım. Temiz ve ferah döşenmiş bir odadaydım. Boydan boya duvarı kaplayan cama doğru yürürken yerden çok fazla yüksekte olduğumu fark ettim. Neler dönüyordu bilmiyordum ve tedirginliğim had safhadaydı. Etrafta bir saat görmeyi umsamda bulamadım. Ne zamandır buradaydım ve neden buradaydım tam bir muammaydı. Biraz kendimde güç bulmak için bekledim ve dakikalar sonra kapıyı açıp bu odadan çıktım.
İçeri doğru sessiz adımlarla yürürken kapısı olmayan oturma alanını görüyordum. Arabadaki üçlü de oradaydı. İkisi oturuyor, biri de camdan dışarıya bakıyordu. Camdan dışarı bakan beni itendi, omzuma dokundum. Beni ilk fark eden yan oturan koyu kumraldı. Ayağa kalktığında durdum, diğerleri de fark edip arkasına döndü.
"Gel," dedi koyu kumral. "Otur şöyle."
Camdan bakan haydutta bana döndüğünde yine odak haline gelmiştim. Göz ucuyla sağ tarafımdaki giriş kapısına baktığımda "Boşuna uğraşma," dedi. "Yeterince yoruldun."
Haklıydı, yüksek ihtimal ya kilitliydi ya da zaten kaçabileceğim bir alan yoktu. El mecbur gösterdiği yere yürüdüm ve oturdum. Gözlerim dün karşılaştığım adamın üzerinde gezindi. Burnunda bir tampon ve sargı vardı. Sırıttığımda gözlerini kıstı.
"Bunu hak etmemiştim küçük hanım." Dediğinde iyice keyiflendim.
"Bende," deyip kolunu gösterdi yanında oturan koyu kumral. Sanırım ayakkabımla kolunu soymuştum.
"Hak edip etmediğinizi öğreneceğiz," deyip kolumu gösterdim. "Ne bu?" Diye sordum. "Kan almış gibisiniz ama emin de değilim. Bir şey mi verdiniz bana?"
"Hayır," dedi net bir sesle ayakta duran haydut. "Bir şey vermedik."
"O zaman kanımı aldınız," dedim baskın bir sesle. "Neden?" Diye sorup dünkü adama döndüm. "Hayır eğer dün saçmaladığın şu 'Günce' içinse baya komik. Çünkü yüzüme mezarından hortlamış birine bakar gibi bakıyordun. Benzettiğin varsayımıyla hareket edip sabahtan beri canıma okumadığınızı umuyorum."
Kimseden ses çıkmayınca kaşlarımı çattım. "Anlamıyorum, cidden o kişi miyim değil miyim diye mi beni kaçırdınız?" Diye sordum hayret edercesine.
"Tam olarak öyle demeyelim," dedi koyu kumral.
"Ne diyelim?" Dedim gözlerimi kısıp. Nereye düşmüştüm ben? Bunlar kafayı mı yemişti?
"Kaçırılan küçük kardeşimiz misin değil misin anlamak için, diyelim." Gözlerimi ayakta dikilen hayduta çevirdim. Bu da ne demekti?
"Ne saçmalıyorsun sen?" Diye konuştum kaşlarımı çatıp. Anlamaya çalışıyordum ama kafam durmuştu resmen. Böyle bir şeyin mümkünatı var mıydı? İhtimalleri geçmiş yaşamımda öyle bir silmiştim ki böyle bir şeyin karşıma gelmeyeceğine neredeyse emindim.
"Bekle," deyip ayağa kalktı koyu kumral ve ilerideki dolapların içinden bir şey çıkarttı. Bu sefer karşıma oturduğunda elinde tuttuğu şeyin bir albüm olduğunu gördüm. İçinden iki fotoğraf çıkartıp yanıma yaklaştı ve ortadaki sehpaya bıraktı.
Resimde gördüğüm kadın kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kahverengi saçları, ela gözleri ve yüzü hatlarıyla aynı bana benziyordu. Elimi fotoğrafa uzattım, bu benzerlik karşısında neye uğradığımı şaşırmıştım.
"Bu bizim annemiz," dedi açık kumral adam. "Yani gençliği."
Gözlerimi ondan çekip elimdeki resme geri döndüğümde aralanan dudaklarımı kapatamıyordum. Olan her şeyin çok saçma ve yanlış olduğunun bilincinde olsam da içimdeki benliğim bir ihtimalden kaynaklanan gürültüsüyle varlığını hissettirdi. Geçmişten gelen küçük kız için umut tohumları filizlense de şu anı yaşan kadın o filizleri ayaklarıyla ezmeyi bilirdi. Resmin etkisi zihnimi infilak edebilecek derecedeydi belki ama kırıklarıyla dolu kalbim bu delici heyecana temkinliydi. Belki hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu, belki bir umut arıyordu ama o bile yaralanmak istemiyordu artık.
Kumral, diğer resmî uzatırken konuştu. "Bu da henüz bir yaşındayken bizden koparılan kardeşimiz."
Elimdeki bebek resmine baktım. Ela gözlü bir bebekti. Gözlerim iki resim arasında gidip gelirken "Siktir." Diye mırıldandığımda "Aynen öyle." diye karşılık verdi.
Elimdekileri sehpaya bırakıp ayağa kalktım. Öyle ya da böyle sadece aptal bir ihtimalden dolayı bugün olan şeyleri bana yaşatacak kadar ne yaşamış olabilirlerdi? Sinirle "Ya siz kafayı mı yediniz?!" Diye bağırdım. "Sırf benziyorum diye ruh hastası gibi beni buraya mı getirdiniz?!"
"Sadece benzerlik değil!" Dedi dünkü adam. "Yurttaki görevli kadına seni gösterdiğimizde hatırlamıştı. Uğur koydular adını demişti, adın Uğur değil mi? Hatta kaldığın yurt Göktepe Çocuk Yuvası değil mi?"
Dumura uğramış vaziyette kalktığım yere geri oturdum. "Tamam," dedim başımı sallayarak. "Mantıklı görünüyor, belki. Ama yine de kesin bir şey yok..."
"Bekliyoruz," dedi ayakta duran adam. "Sonuçların çıkmasına bir saat var."
"Diyelim ki eşleşti, ne olacak?" Diye sordum kollarımı kendime dolayıp. Ne olursa olsun net bir sonuç çıkmadan bir tepki vermek istemiyordum. Kendimi bunun için sıkıyordum. Ne tepki vermem gerektiğini biliyor muydum o da bilinmezdi. Bu kendini yalnız olduğuna inandırmış biri için büyük bir ağırlıktı.
"Annem," deyip yanıma oturdu koyu kumral. Bana hüzünle bakıyordu. "O olaydan sonra mahvoldu, çok zor toparladı kendini. Kaya doğduktan sonra kendine gelebildi ancak. Hala daha gözlerindeki hüzün duruyor ama... O yüzden ona henüz söylemedik. Eğer sonuç eşleşirse ilk olarak annemin gözlerindeki hüzünü sileceğiz beraber."
Bana gülümseyerek bakarken ne diyeceğimi bilemedim ama bildiğim tek bir şey varsa o da aile adı altındaki kimseyi görmek istemediğimdi.
"Ne gülüyorsun be suratıma suratıma?" Diye sorup ayağa kalktım. "Buraya beni zorla getirdiniz farkında mısın sen? Senin annende, sizde umrumda bile değilsiniz!" Yüzü düşerken çenesi kasılmıştı. "Sonuç ne çıkarsa çıksın asla ama asla kimseyle görüşmeyeceğim! Duyuyor musun beni?"
"Sakin olur musun?" Diye konuşup ayağa kalktı dün karşıma çıkıp olayları bu seviyeye getiren adam. Elini koluma dokundurmak istese de geri çekildim. "Seni bir şeye zorladığımız yok. Ama merak ediyorum, neden?"
"Zorladığınız yok mu?" Diye sorup güldüm, diğer soruyu es geçerek. Çünkü nedenine sadece kendi içimdeki güvensiz kanamalar cevap verebilirdi. "Beni buraya zorla getirdiğinizin farkında değilsin galiba?" Dudaklarımı yaladım ve devam ettim. "Zarar vermeyeceğiz, zorlamayacağız bilmem ne hepsi yalan! Madem zorlamayacaksın, gitmek istiyorum. Sana uyar mı?"
Gözlerimiz birbirine bakarken sessiz kaldı, cevap veremedi. "Al işte," deyip başımı salladım. "Tam da beklediğim gibi."
"Bize adresini ve numaranı ver, sonra gidebilirsin." Dediğinde haydut olan "Baran," diye konuştu uyarı dolu sesiyle.
"Ne fark eder," diye sorup ekledim. "Baran?"
"Eğer bizim kardeşimizsen buna hakkımız var, değilsen zaten uğramayız." Dedi sakin bir tonlamayla. "Hem sen merak etmiyor musun?" Diye devam etti. "Nasıl merak etmezsin aklım almıyor."
"Merakta etmiyorum, sizi görmekte istemiyorum. Anlıyor musunuz beni?" Deyip hepsinde gözlerimi gezdirdim. "Size adres falan da vermeyeceğim. Beni burda tutmaya hakkınız yok. Sonuç eşleşse bile, hakkınız yok! Beni zorla burda tutamazsınız."
"Gitmek mi istiyorsun?" Diye soran haydut dağ ayısına baktım. "İstediğin yere git. Eğer bizim kardeşimizsen seni yerin yedi kat dibine girsen bile bulurum. Seni yanımızda da yaşatırım. Seni annemizin yanına da götürürüm. O istemediğin, zorlayamazsınız beni dediğin her şeyi yaparım. Şimdi sen, anlıyor musun beni?"
Sinirden çenem titriyordu resmen. Gözlerinin içine baksam da çözemiyorum onu ama onun benim gözlerimdeki saf öfkeyi okuduğuna emindim. Bilmediği bir şey vardı ki ben lafımı hiç esirgemezdim.
"Demek öyle," deyip güldüm hissizce. "Eğer bu varsayımlar olur ve sen beni zorlarsan bende yapacağımı bilirim elbet." Kollarımı göğsümde bağladım ve pişkin bir tavırla devam ettim. "İstemediğim şeyleri yaptırırsanız, istemeyeceğiniz şeyler yapar annenizi çok fena üzerim. Anladın?"
"Bana bak," üzerime doğru bir adım attığında istemsizce geriledim. Bu adamın neler yapabileceğini bilmiyorken damarına basmak aptallık olabilirdi ama bu hayatta bana üstünlük taslayanlarda nefret ediyordum. "Benimle zıtlaşmak yaptığın son şey olur."
Bu sefer sesimi çıkartmadım. "Tamam abi," dedi koyu kumral olan. Sonra bana döndü. "İstersen sen sonucu odada bekle."
Gözleri git der gibiydi. Bu tedirginliği beni daha da gerdi. Belliki ikiside ondan çekiniyordu. Belkide sessiz kalmak can sağlığım için en iyisiydi. Bir şey demeden yürümeye başladım. Çıktığım odaya geri girdiğimde elimle kalbime dokundum ve yatağa oturdum. Kalbim deli gibi atıyordu. Gerek korkudan gerek olacaklardan... Geriye doğru uzandım. O adamlar beni kaçırmak istediğinde bir sürü farklı şey düşünmüştüm ama asla böyle bir şeye ihtimal vermemiştim. Öyle bir bilinmezliğin içindeydim ki, çıldıracak gibi hissediyordum. Tek istediğim sonucun negatif çıkmasıydı ama bu kadar tesadüf imkansızdı. Hiçbir zaman bir gün önceki hayatımı tercih edeceğimi düşünmezdim ama şuan tam olarak öyle istiyordum. En azından yaşamaya alıştığım şekilde yaşayıp gittiğim bir hayatım vardı, bu yenilikler bana iyi gelmeyecekti.
Kaç dakika geçti bilmiyordum. Yatağın yanına yere çökmüş, karşımdaki duvarı kaplayan camdan dışarıyı izliyordum. Beklemek çok zordu. Bundan sonra olacakları düşünmek daha da zor... Dizlerimi kendime çektim ve kafamı dizlerime yasladım. Ellerim iki yanımda yere sarkık dururken "Sikeyim." diye fısıldadım. "Ne yapacağım ben?" Yanda duran elimi yumruk yapıp yere vurdum sinirle ve başımı kaldırdım. Kolumu dizime yaslayıp başımı ellerimin arasına yasladığımda kapı iki kere tıklatıldı. Yerden destek alıp ayağa kalktım, kalbim ağzımda atıyordu resmen. Kapıya yaklaştığımda ellerim titriyordu. Uzanıp kolu kavradım ve gözlerimi kapattım. Bu kapıyı açıp öğreneceklerimin hayatımı değiştireceğini hissediyordum.
Asla istemesemde kapıyı açtığımda karşımda en genç olanları duruyordu, koyu saçlı kumral çocuk. Gözlerinin içinin bana şefkatle baktığını görmek bir şeyleri anlamama yetti. Burukça gülümsedi ve kolumdan çekip bana sarıldı. "Günce'm," dedi. "Kardeşim."
•••
|
0% |