Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@_sarekndmr_

-NE YAPTIN SEN!?

Gerçekten ne yapmıştım ben. Neden bir anda eskiye gitmiştim. Ben artık o küçük çocuk değildim ki.

-ben...özür dilerim.

Sinirli gözlerle bana baktı emir. Kendini sıkmaktan boynundaki damarlar belli olmuştu.

-ÖZÜR MÜ DİLERSİN! SEN ÖZÜR DİLEYİNCE TEKRAR ESKİ HALİNE GELMEYECEK!

emirin bağrış seslerine gelen diğer aile üyeleri olayı çözmekte çok zorlanmadılar.

-oğlum tamam! Yenisini alırız.

Emir hırsla babasına döndü.

-yenisini nasıl alalım baba. Bu ne kadar bilmiyor musun?Buna ne kadar verdim ben.

Utanmıştım. İsteyerek olmamıştı ama izinsiz almıştım ve kırmıştım. Diğer aile üyelerine dokundu gözlerim. Hepsi öfkeyle bakıyordu bu sefer. Daha da utandım. Ufuk bile sinirliydi bana. Gelmem için yalan söyleyen ufuk!

-gerçekten isteyerek olmadı. Sadece bakmak istedim. Biliyorum izinsiz dokunmam yanlış ama telafi-

Ufuk,öfke saçan gözleriyle bana döndü ve cümlemi bitirmeme izin vermedi.

-EVET YANLIŞ! herkes senin gibi el bebek gül bebek büyümedi gökay. Bazılarımız senin aksine bir şeyleri alabilmek için alın teri döküyor.

Gittikçe yerin dibine giriyordum.

-o kadar şımarıksın ki demi !? Hiç bir şeyin değerini bilmeden sağa sola zarar veriyorsun. Her şey o kadar elinin altında ki istediğin gibi at koştura biliyorsun.

Dedi gökhan. Diğer vukatlarımı da kast ediyordu.

Bir kişinin daha diyeceklerini kaldıramazdım. O yüzden hızla geçtim aralarından ve kapıya yöneldim. Arkamdan seslenen serpil hanım ve sami beyi duymuyordum bile.

Kendimi apartmandan dışarı attım. Binanın duvarına bir elimi yasladım ve derin derin soluklanmaya başladım.

Şımarık mıydım ben?

Nasıl olursun gökay! Senin bir tane bile oyuncağın olmadı şimdiye kadar. Sen dışarıda oynamak nedir onu bile bilmezsin. Tek bildiğin şey futbol, onuda senden kaç yaş büyük adamlarla oynar yara bere içinde kalırdın.

El bebel gül bebek büyümüşüm?

Öyle olmadığını biliyorsun. Sen ne el bebektin ne gül bebek. Sen sadece ağla bebektin.

İstediğim her şey oluyormuş?

Bir keresinde sadece bir tane bilye için yalvardığını bilirim aykut sarsılmaza. Almadı. Üstüne dayak bile yedin.

Hiç bir şeyin değerini bilmiyormuşum?

Senin değer verecek pek bir şeyin olmadı. Olanlarda teker teker kaydı gitti ellerinden.

Sağa sola zarar veriyormuşum?

Şimdiye kadar hak etmeyen kimseye zararın olmadı.

İstediğim gibi at koşturuyormuşum?

Sen bir hayata sahip olabilmek için çocukluğunu feda ettin. Şimdi kendi küçük dünyanda atını koşturuyorsun diye kimse sana kızamaz!

Ne kadar süre düşüncelerde boğuldum kaldım bilmiyorum.

Düşünmekten yorgundum. Her zaman olduğu gibi. Kafamın içindekiler susmuyordu.

Düşüncelerde boğulurken yürüyerek kendi çöplüğüme gelmiştim. Şimdi odada yatağın yanındaki duvara çökmüş oturuyordum. Kafamın içinde dönen sesler susmadıkça kafayı yiyecek gibi oluyordum.

-SUSUN ARTIK! SUSUN!

Hızla ayağa kalktım. Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım ve volta atmaya başladım. Susmuyorlar.

Şımarıksın.

Hiç bir şeye değer vermiyorsun.

İstediğin her şey olmuş.

Sağ sola zarar veriyorsun.

Alnımı hırsla duvara geçirmeye başladım.

-SUS! KES SESİNİ! KES!

Alnımdan akan kan duvara bulaşana kadar devam ettim. Daha sakindim artık. Benim için küçük bir sinir krizi anıydı sadece. İki elim duvardayken yavaşça yere kaydım . Sonra olduğum yerde dönüp sırtımı duvara yasladım. Buz kesmiş bedenimin aksine alnımdan yüzüme sıcak kan boşalıyordu. Kan kokusu çok keskindi ama alışkındım.

Sabahın ilk ışıkları gözüme vururken yavaşça ayaklandım. Gözümü bir an kırpmadan oturmuştum. Acışan gözlerimi bir kaç defa kırptım. Yavaş hareketlerle aynanın karşısına geçtim. Dağılmış saçlarım,kıpkırmızı olmuş gözlerim, soğuktan iyice beyazlamış tenim ve yüzümdeki kurumuş kanlarla berbat görünüyordum. Ama o an bunların hiç birini umursamadım. Kenarda duran birikmiş parayı aldığım gibi bir taksiye atladım.

Taksici durumumu pek yadırgamamıştı. Böyle durumlara alışkın olurlardı o semtin taksicileri . Ama önünde durduğum mağza çalışanı için aynı şey söylenemezdi.

-beyefendi iyi misiniz? Ambulansı aramamı ister misiniz?

Çekinerek sormuştu.

-istemez.

-ama...

-istemez dedim. Bana söylediklerimi ver yeter.

Kırdığım arabayı ve koleksiyonun da eksik olan arabanın ismini söyledim.

-on bin lira efendim.

Çıkardığım parayı önüne koydum ve saymasını bekledim.

-tamamdır efendim.iyi günler dilerim.

Sadece kafa salladım ve çıktım.

Beklemesini söylediğim taksiye tekrar bindim ve evin adresini söyledim.

Bir saat süren yolculuğun ardından ücreti ödeyip indim taksiden. Oyalanmadan eve çıktım ve bey babanın bana verdiği anahtarla ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı açtım. Yine aynı özenle emirin odasına yöneldim. İçeri girdiğimde yatağında uyuyordu. Aldığım arabaları yavaşça baş ucunda durun komodine koydum ve tekrar kapıya yöneldim.

-geldin demek?

Arkamdan duyduğum ses tabii ki emire aitti .

Hasiktir ya ! Niye uyandı bu şimdi.

Kısa bir duraklama yaşasamda tekrar yürümeye devam ettim.

-GÖKAY! bunlar ne?

Yine durdum. Ama arkamı dönmedim. Durumum pek iç açıcı değildi çünkü.

-açar bakarsın işte.

Dedim sadece.

Paketlerin açılma sesi geldi.

-dur lütfen! Gitme.

-gökay bunlar.

Sesindeki mutluluk barizdi.

-hem de koleksiyonumdaki eksik olan araba da var!

Çocuk gibiydi.

-ben...ben çok teşekkür ederim gökay!

Kafa salladım sadece. Odadan çıkmak için yöneldim ama o sırada emir koluma yapıştı ve önüme geçti.

Yüzüme bakmasıyla dehşete kapılması bir oldu.

-bu...bu halin ne senin!? ne oldu !?

Derin bir nefes aldım.

-yok bir şey gitmem gerekiyor.

Daha sıkı tuttu kolumu.

-hayır gidemezsin!

Artık sinirlenmeye başlıyordum.

-EMİR!

Dedim uyarır bir tonda.

Aldırış etmeden çekiştirmeye başladı ve yatağın karşısındaki koltuğa doğru ilerletti.

-otur lütfen.

Kısa bir süre yüzüne bakıp kaldım ama zorlamadan oturdum.

-ne oldu sana böyle? Kim yaptı?

-kimse.

Kocaman açtığı gözleriyle tekrar sordu.

-nasıl kimse? Gökay bak bana söyleyebilirsin kim yaptı? Kavgaya mı karıştın yoksa?

Derin bir soluk aldım. Ona güvenebilir miydim? Uzun zamandır kimseye güvenmiyordum ki. Daha yeni tanımıştım onu.

-lütfen...anlat bana hadi!

-kimse yapmadı...kendim yaptım.

Kendim yaptım derken fısıldamıştım resmen. Sesim içime kaçmıştı.

Gözleri dahada büyüdü. Endişeyle sordu.

-nasıl?

Yutkundum.

-küçük bir sinir krizi anıydı sadece. Önemli değil.

Hızla ayağa kalktı.

-nasıl küçük!? Şu haline baksana bu mu küçük!? Hem nasıl önemli olmaz. Kalk hastaneye gidelim.

Ayakta olduğu için normalde benden kısa olmasına rağmen bana yukarıdan bakıyordu. Başımı kaldırıp emire baktım.

-istemez.

Gözleri doldu.

-benim yüzümden mi oldu.

Hayır, benim çocukluğuma sığdıramadığım masum şeyler yüzünden oldu.

-hayır, seninle alakası yok.

Sol gözünden bir damla aktı.

-özür dilerim...o kadar büyük tepki vermemeliydim.

Derin bir soluk çektim.

-önemi yok emir. Haklıydın.

-hayır! Değildim. Ne olmuş ki bakmak istediysen. Ben niye öyle davarandım bilmiyorum. Sanırım sen gelince bana eskisi gibi sevgiyle yaklaşmazlar diye düşündüm. Biliyorum çocukça ama...

Hızlı hızlı cümlelerini sıralayan emiri susturma ihtiyacı duydum.

-emir! Bir sakin mi olsan?

Derin derin soluklanmaya başladı. Sonra yavaşça yanıma oturdu tekrar.

-ne bileyim işte. Senin bir sürü olmuştur bunlardan, ama benim için çok zor elde edilen şeyler olunca... kıymetli işte.

Yerdeki halının desenlerini incelemeye devam ederken ağzımdan döküldü kelime.

-olmadı.

Şaşkınlıkla bana döndü.

-nasıl yani hiç arabaların olmadı mı?

O kadar, bir çocuk masumluğunda sormuştu ki .

-sadece araba değil...hiç oyuncağım olmadı.

Tekrar gözlerinin dolduğunu hissede biliyordum.

-ne? Hiç mi?

Güldüm.

-hiç.

-ama nasıl? Sen çok zengin bir ailede büyüdün.

Düzeltiyorum vicdanı fakir bir aile!

Tekrar güldüm.

-zengin! Hemde çok zengin! Ama düşündüğünüz gibi değil işte! Hiç el bebek gül bebek büyümedim. İstediklerim hiç bir zaman olmadı. Hiç bir şey elimin altında da değildi. Ben şımarıkta değildim emir! Çünkü hiç bir zaman şımaracak bir ailem olmadı.

Kalbim çok hızlı atıyordu. Yanlış mı yapıyordum anlatmakla?

-benim bir şeyler istemeye hakkım yoktu. İstersem ve ısrarcı olursam dayak yerdim. Hemde öldürülesiye.

Emir ne diyeceğini bilememiş gibi kaldı.

-benim hiç babam olmadı. Benim hiç annem, abim olmadı. Ben sokaklarda büyüdüm. Yeri geldi bir köpek kulübesi evim oldu. Yeri geldi yıkık dökük harabeler. Yalnızlığı çok iyi bilirim ben. İliklerime kadar hemde. Koruyanım kollayanım olmadı. Kendimi korumayı öğrendim. İnsanlara güvenmemeyi, değer vermemeyi...ben kendim ayakta kalmayı öğrendim...ağlamamayı öğrendim mesela.

Emir ağlıyordu. Sesiz sedasız ağlıyordu sadece. İçine atıyordu hıçkırıklarını. Kendini sıkmasından belliydi.

-yaralarımı kendim sarmayı öğrendim. Çocuk olamayacağımı öğrendim ben...

-tamam devam etme...lütfen.

Susasım yoktu. Artık atmak istiyordum içimdekileri.

-dışardaki çocuklar oyun oynarken pencereden bakardım. Dışardaki çocuklar dışarda oynamaktan yara bere içinde kalırken. Ben babamın beni bayılana kadar dövmesinden yara bere içinde kalırdım...mesela annem bir kere olsun sarılmadı bana. Saçlarımı okşamadı. Abim bir kere olsun korumadı beni. Babam hep nefret etti benden.

Emir ayaklandı hızla.

-devam etme!

Edecektim.

-o araba koleksiyonu var ya...o kadar istedim ki benimde olsun. Aykut sarsılmaz bana almadı ama hemen ertesi günü yasine aldı. Her ay başı ona bir araba getirip benim gözlerimin içine baka baka ona verdi hediyesini.

Bir anda sarılmasıyla dondum kaldım. Vücudumdaki kan çekildi. Kendimi kastım istemsizce.

-özür dilerim kardeşim...çok özür dilerim.

Hiç bir tepki veremiyordum.

Kardeşim dedi!

Evet,kardeşim dedi gökay!

Bu hissettiğim neydi? Bu içimi sıcacık yapan duyguda neyin nesiydi!? Sadece sarılmıştı!

-ben çok bencilim gökay! Özür dilerim.

Kollarım benden bağımsız harekete geçti ve emirin bedenine dolandı.

-senin suçun değil. Neden özür diliyorsun?

Emirin ağzından bir hıçkırık firar etti.

-ben...ben sana... çok kötü davrandım.

Neden ağlıyor diye içim acıyordu?

-şiştt sakin ol. Tanımıyordun bile beni. Ben olsam bende öyle davranırdım.

Davranmazdın gökay! Sadece onun içini rahatlatmak istiyorsun.

Olsun, üzülmesin o. Çünkü o üzülünce benimde canım yandı.

Yavaşça ayaklandım. Birbirimize sarılı bendenlerimizi ayırdım.

-gerçekten böyle mi düşünüyorsun?

Hayır.

-evet, emir gerçekten böyle düşünüyorum...ve anlattıklarım aramızda kalsın. Sadece sen ve ben başka kimse bilmesin!

Kaşları çatıldı.

-ama neden!? Diğerleride bilsin. Sana ona göre davransınlar.

-işte tamda bu yüzden emir! Kimse bana acıdığı için iyi davransın istemiyorum. Sende öyle. Eskisi gibi devam et. Bana acıdığın için iyi davranma!

Panikledi bir an.

-hayır! Hayır! Yemin ederim bu yüzden değil! En başından beri seni sevmiştim kardeşim! Ama içimde kabullenemedim bir türlü. Ama şuan kabulleniyorum. Sana acıdığım için değil...kardeşim olduğun için!

Hafifçe gülümsedim.

-tamam sakin ol ! Sana inanıyorum. Şimdi gitmem gerek.

Bir şey demesini beklemeden yanından geçtim ve kapıya ilerlemeye başladım.

-dur ! Nereye ? Gökay?

Arkamdan seslenen emiri duymazlıktan geldim. Koridorda ilerlerken kapı açıldı ve gökhan çıktı. Beni görünce kaşları çatıldı ve hızla bana ilerlemeye başladı. Bir anda koluma yapıştı ve hızla duvara itti.

-ne lan senin bu halin!? Yine ne halt yedin lan!? Kime bulaştın !? Sen doğru durmaz mısın?

Sinirden yüzü kıpkırmızı kesilmişti.

-abi dur!

Diye haykırdı emir.

Sesleri duyan diğer aile üyeleride toplandı. Serpil hanımdan bir korku nidası yükseldi.

-oğlum! Ne oldu sana?

-abi ne oluyor? Ne yapıyorsun!

Gözlerini benden ayırmadan konuştu gökhan.

-sen karışma kerim!

Bizim kıvırcığın adı kerimmiş demek.

-söyle yine kimin canını yaktın?

Kendimin komiserim. Sadece kendimin.

-oğlum bırak kardeşini! Görmüyor musun halini?

Dedi bey baba. Bir yandan da üstümden gökhanı çekmeye çalışıyordu.

Emir,gökhanla benim arama girdi.

-ABİ! BIRAK ONU DEDİM!

Gökhan şaşırmış gözlerle emire baktı.

Bir kaç adım geriledi.

-emir?

Dedi şaşırmış ifadesiyle.

-uzak dur ondan abi!

Gökhan şaşırmış ifadesinden sıyrıldı ve kaşlarını tekrar çattı.

-emir karışma! Kim bilir yine ne halt yedi! Kimlere bulaştı! Bunu aileme yansıtmasına izin vermem!

Hızla kapıya yöneldim.

-gökay dur...lütfen.

Dinlemedim. Öfkeyle kapıyı açtım ve çıktım. Kapıyı çekmeden son duyduğum şey emirin sesiydi.

-abi sen ne yaptın!?

Mezarlığa gidiyordum ama yürümeye takatim yoktu. Taksi çevirdim ve mezarlığın adını verdim. Taksici arabanın aynasından beni kontrol ediyordu arada.

-hastaneye gitmek ister misin genç adam?

Kafamı çevirip bakmadım. Yolu izlemeye devam ettim.

-yok abi! Sağ ol.

Trafik yoğun değildi. Kısa sürede vardık. Taksiciye parayı uzatıp indim.

Mezarlığın girişinde durdum bir süre. Kasvetli hava ve burası tam beni yansıtıyordu. Daha fazla oyalanmadım ve mezarlığın girintili çıkıntılı yolunda yürümeye başladım.

Ama dedim ya ne ben beladan ne bela benden...kopamıyoruz.

-bırakın ! Ne olur bırakın!

Dört ayyaş, kızı taciz ediyorlardı. Hep beni mi bulur amına koyayım.

-bırakın kızı!

Dördü birden bana döndü.

Aralarından en uzunları konuştu. Kelimelerin ağzında yuvarlanmasından belliydi sarhoş olduğu.

-bırakmazsak!?

Ne çirkin dişleri var lan! Sarı sarı birde. İçim çekildi yemin ederim.

-sonuçlarına katlanırsın!

Hepsi birde üstüme gelmeye başladı.

-yok ya ! Başka abisi?

Omuzlarımı indirip kaldırdım.

-yine sonuçlarına katlanırsın!

Ve ilk yumruk darbesi geldi.

Başım dönüyordu. Hem bir şey yemediğim için hem de anlımdan dolayı fazla kan kaybettiğim için. Ama kendimi toparladım ve karşılık vermeye başladım. Her şey yolunda gidiyordu. Taki alnıma kendiminde yaraladığı yere bir darbe daha alana kadar. Kanın tekrar boşaldığını hissettim. Tüm gücüm çekildi ve yere yığılıp kaldım.

-yürüyün lan ! Koşun hadi!

Koşma seslerini duyuyordum. Sesler azaldı. Sonra bir koşma sesi daha geldi.

-abi! Abi iyi misin ? Beni duyuyor musun?

Duyuyordum ama cevap verecek gücüm yoktu.

-alo bir ambulans istiyorum...acil!...

Sonrası karanlıktı.

 

Emir abisine küsmüş bir köşede oturuyordu. Ağzını bıçak açımıyordu.

Gökhanın telefonu çaldı.

-efendim yusuf!

-abi! 

-söylesene oğlum ne susuyorsun?

-abi...gökay tuna varya?

Bir an endişe kapladı içini.

-ne olmuş?

-ya abi sen bu çocuğun üstüne fazla düşünce haberin olsun istedim.

-söylesene yusuf!

-abi ambulansı aramış bir kız. İşte yaralı var diye. Böyle olaylarda bizde gidiyoruz ya! Gittik...bu gökay tuna işte. Şimdi hastaneye götürülüyor bizde ifade için ambulansın peşinden gidiyoruz. Kız da korkmuş. Konuşmadı onu da hastaneye götürüyoruz. Gelmek istersen diye şey yaptım.

Yutkundu gökhan.

-hangi hastane?

-...hastanesi.

-tamam.

Sami beyde hızla ayaklanan gökhanla beraber ayaklandı.

-ne hastanesi gökhan !?

-yok bir şey baba. Gitmem gerekiyor.

-bana bak gökhan ben senin babanım! İskele babası değil!

Gökhan ellerini saçlarına daldırdı.

-gökayı hastaneye kaldırıyorlarmış!

Serpil hanım ve emir aynı anda tepki verdiler.

-NE!

-ne olmuş gökhan!? Söylesene oğlum! Ne olmuş!?

-bilmiyorum anne! Gidince öğreneceğim!

-bende geliyorum.

Dedi emir. İçinde daha önce hissetmediği bir korku vardı.

-evet bizde geliyoruz!

Diye onayladı serpil hanım.

Onları tutamayacağını bilen gökhan bir şey demedi ve hep birlikte çıktılar evden.

Serpil hanım ve sami bey oğullarına bir şey olmaması için yol boyu dua ettiler.

Ufuğun içi sızladı.

Kerim ne düşüneceğini bilmeden dilinden dua döküldü sadece.

Lütfen bir şey olmasın.

onur karma karışık hissetti.

Emir ağladı kardeşi için.

Hastane yakın olduğu için ambulanstan önce geldiler.

Kısa bir süre sonra da ambulans.

İçinden yüzü kanla kaplanmış bir gökay çıktı. Tüm aile telaşa kapıldı.

Uzun bir süre beklemenin ardından doktor çıktı içeriden.

-durumu nedir?

Dedi gökhan.

-başı yarılmış. Dikiş attık. Kan kaybettiği içinde bayılmış. Birde bir şeyler yememesi daha güçsüz düşürmüş. Az sonra uyanır göre bilirsiniz.

Tüm ailenin ağzından şükür nidaları döküldü.

Aradan geçen on beş dakikanın sonunda hemşire uyandığını ve göre bileceklerini söyledi.

Tüm aile odaya hücum etti bir anda.

Gökhanın korkusu öfkeye dönüştü.

Yarı baygın gözlerle bakan gökaya ilerledi.

-lan ne zaman uslanacaksın! Ölmek mi istiyorsun sen! Bir yerde ölün mü bulunsun istiyorsun! Yine kime neden bulaştın? Sen insanlara saldırmaktan başka bir şey bilmiyor musun oğlum!?

Gökay bu sefer kendini savunmak için tam ağzını açmıştı ki içeri bir adam girdi.

-kızımı kurtaran sen misin evlat? Sana ne kadar teşekkür etsem az. Kızımı çekip almışsın o şerefsizlerin elinden.

Adam gözünde yaşlarla bunu söylerken,ailesi olduğu her hallerinden belli olan insanlara döndü.

-ne güzel ne delikanlı bir evlat yetiştirmişsiniz. Allah sizden de razı olsun!

Gökhan ve diğer aile üyeleri duyduklarıyla şaşkınlığa uğradılar. Gözleri gökaya değdi.

Gökhan boğazındaki yumruyla öylece kalakaldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%