Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@_sarekndmr_

Yıllardır bedenim,ruhum,kalbim ve aklımda hissettiğim tek şey büyük bir yorgunluktu. Sanki üstüme kocaman bir dağı bırakmışlar ve bende yıllardır hayatta kalabilmek için o dağı sırtlanmıştım. Aslında yaşamak gibi bir gayem yoktu. Çünkü hayata karşı bir umudum ve umut olacağım bir şey de yoktu.

Yine de sırtlandım yıllarca. Belki düşmemi ve dağılmamı isteyenlere inat.

Belki ömrüm boyunca görev edindiğim bir yaşam tarzı.

Nedenini tam bilmesemde bir şeyi çok iyi biliyordum. Artık dizlerim titriyor, kollarımdaki güç tükeniyor ve bu yük sırtıma olduğundan daha ağır geliyordu.

Hissettiğim şey doğruysa eğer... sonum sadece bir kaç soluk ötemde bana gülümsüyordu.

-niye uyanmadı bu çocuk!? Gökhan sen bir daha mı sordursan nasıl olmuş bu annecim!?

Derin bir nefes alma sesi geldi.

-anne sordurdum işte! Yok! Ne bir ihbar ne bir kamera kaydı! Uyanınca kendisine sorarsın artık!

Sesler boğuktu ama kimin konuştuğunu anlayacak kadar aklım yerine gelmişti.

-belli ki işi bilen biri tarafından dikilmemiş yarası. Diken kişinin rasgele yaptığı çok belli.

Bunu söyleyen bey babaydı ve onu onaylayanlar gökhan ve kerim.

Bu sırada bir burun çekme sesi geldi.

-hastaneye gidelim lütfen! Bakın hâlâ uyanmadı!

Emirin ağlamaklı ve endişe dolu sesi beni bir az daha kendime getirdi. Gözlerimi açmak için daha fazla direnç göstermeye başladım.

-abi,emir haklı! Bak uyanmadı daha! Bir şey falan olmasın!? Hastaneye gidelim

Beni asıl şaşırtan bu oldu işte! Onurun endişeli çıkan sesi!

Gözlerim yavaştan açılmaya başladı. Ne kadardır karanlığa hakim olduğunu bilmediğim gözlerim ışığa maruz kalınca tekrar kapandı.

-uyanıyor!

Ufuğun bağırmasıyla başıma toplanmaları bir oldu.

-gökay! Duyuyor musun bizi!?

Kapalı olan gözlerim ağır hareketlerle tekrar açıldı. Bu sefer ışık gözümü daha az alıyordu.

Bir anda kolumda hissettiğim ağrıyla dişlerimi birbirine geçirdim ve dişlerimin arasından küfür firar etti.

-siktir!

Serpil hanım telaşla daha da yaklaştı bana.

-oğlum! Ağrın mı var!?

Sakinleyen ağrıyla birlikte derin bir nefes aldım.

-iyim. Sorun yok.

Serpil hanımın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı bir anda.

-nasıl oldu bu!? Kim yaptı sana bunu!?

Sertçe yutkundum.

O benim annemdi demi!? Funda sarsılmazsın aksine benim için ağlayan annem!

-lütfen ağlamayın serpil hanım. Sadece küçük bir yara.

Gökhan'ın alaycı gülüşü duyuldu.

-küçük! Öyle mi!? Senin küçük dediğin şey bir kurşun yarası!

Bey baba hızla araya girdi.

-rahat bırakın çocuğu! Önce bir kendini toparlasın. Sonra konuşacağız bu konuyu!

Ses tonu, bu işten kaçarın yok diyordu.

-hadi şimdi çıkın odadan. Fazla kalabalığız.

Dedi bey baba.

Emir, masum bakışlarını benden çekmiyordu ama konuşmuyorduda.

-olmaz! Yalnız bırakmam oğlumu!

Serpil hanımın tepkisine yine şaşırmıştım. Hiç alışkın olmadığım bir şeydi.

-hadi hanım! Siz çıkın ben başındayım. Bir az kendine gelsin birlikte ineriz.

Serpil hanım hiç gönlü olmasada başını salladı ve son bir kez daha bana bakıp çıktı.

Diğerleri de serpil hanımı takip etti. Emir ise bakışlarını benden zar zor ayırıp en son çıktı.

Oda beş dakikalık bir sesizliğe büründü. Bu sessizliği bozan ise bey baba oldu.

-şimdi bana her şeyi anlatıyorsun! Yalansız!

Bey babanın dediğine karşı ona boş bakışlar attım.

-hadi evlat! Anlatmadan buradan çıkış yok!

Hâlâ boş bakışlarla bakmaya devam ettim.

-peki! Ciddiyetim anlaşılmadı galiba.

Ayaklandı ve kapıya yöneldi sonra kapıyı kilitledi.

-sen konuşana kadar bu kapı açılmayacak!

İşaret parmağı ile gösterdiği kapıya baktım.

Sertçe yutkundum ve gözlerim odada balkon aradı ama yoktu. Camlara baktım. Dışında demir korumalıklar vardı.

Eğer odada kaçabileceğime inandığım bir yer varsa kilitli kapı sıkıntı olmuyordu. Fakat böyle bir şansım yoksa nefesim daralmaya başlıyordu. Şu an olduğu gibi!

Sanki aykut sarsılmazın beni kilitlediği o yer gibi hissettirmeye başlıyordu.

Daralan nefesimden dolayı kısık çıkan sesimle konuştum.

-kilidi aç.

Bey baba boş bakışlarla bakmaya devam etti.

Kapıyı işaret ettim.

-kapıyı aç! Lütfen!

Bey baba başını iki yana salladı.

-hayır! Sen anlatmadan bu kapı açılmayacak.

Böyleyken istesemde anlatamazdım ki. Kendimi güvende hissetmiyordum. Balkonu yoktu, camında demirden korumalıklar vardı ve en önemlisi kapı kilitliydi.

Sanki bir yerden aykut sarsılmaz çıkacak ve sırtıma o keskin darbeleri indirirken bana da kaç kere vurduğunu saydıracakmış gibi geliyordu.

Sanki yine öldüresiye dövecek ve ben vücudumda o keskin ağrıyla kıvranıp en son kan kusacakmışım gibi geliyordu.

Karnıma giren keskin acı ve ağzıma gelen kan tadıyla yaramı umursamadan hızla ayaklandım. Psikolojik olduğunu biliyordum ama kendime engel olamıyordum. Sanki o anları tekrar yaşıyor gibiydim.

Yattığım yerden ayağa kalktığım gibi bey babanın karşısına geçtim. Nefes alamadığım için kesik kesik çıkan sesimle tekrar kapıyı açmasını söyledim.

-kapı-yı aç! He-men aç! Lüt-lütfen.

Bey baba hızla kolumdan tuttu.

-gökay! Oğlum!

Duvarlar üstüme gelmeye başlamıştı ve karşımda konuşan bey babanın sesi boğuk geliyordu artık. Bu yüzden hızla kapıya yöneldim.

Bir yandan kapının kolunu zorlarken diğer yandan tüm gücümü toparlayıp bağırmaya başladım.

-AÇ KAPIYI AÇ! KERİM! EMİR! AÇIN ŞU KAPIYI!

kolumdan birinin tuttuğunu hissediyordum ama algımı kaybetmiş gibiydim.

Bir anda onun sesi yankılandı beynimde.

Cezalısın! Burada kalacaksın! Bağırmaya devam edersen cezan uzar!

Aykut sarsılmaz!

-hayır! HAYIR! BABA AÇ ŞU KAPIYI! BABA! AÇ!

kolumu tutan kişi tarafından hızla dışarı çekilmemle bir anda görüntüler ve sesler geri gelmeye başladı.

Hepsi korkmuş gözlerler bana bakıyor ve ismimi haykırıyordu. Bey baba beni teselli edecek şeyler söylemeye çalışıyordu.

-tamam. Geçti oğlum. Özür dilerim. Geçti. Ben yanındayım oğlum.

Duvar kenarına ne zaman oturmuştum hatırlamıyordum.

Nefesim düzene oturmaya başlamıştı.

Serpil hanımın gözünden yine yaşlar geliyordu.

Emir dolmuş gözleriyle bana bakıyor. Gökhan sami bey gibi bir kolumu tutmuş yanımda duruyordu.

Onur annesine sarılmıştı.

Kerim ve ufuk ise ne yapacaklarını şaşırmış gibilerdi.

Neden bilmiyorum ama az önceki halimi gördükleri için utandım bir an.

Bu halimi görsünler istemiyordum. Kimse görsün istemiyordum.

-oğlum!

Bey babanın sesiyle ona döndüm. Yüzünde suçluluk ifadesi vardı.

Fakat benim hissettiğim şeyler arasında ona karşı bir suçlayıcılık yoktu. Beni tanımıyordu, bilmiyordu.

-iyim. Kilitli kapıları pek sevmiyorum sadece.

Kafasını olumlu anlamda sallasada yüzündeki mahçup ifade hâlâ yerini koruyordu.

-ne-neden? Neden kapıyı kilitliyorsun sami!? Sen ne yapmaya çalışıyorsun!?

Serpil hanım onur'un kolunun altından çıkıp sami beye bağırmaya başlamıştı.

Bey baba kafasını yere eğdi.

-hanım ben-

-sen ne !? Sen ne sami!? Kapı kilitlemek ne !? Biz şimdiye kadar hangi çocuğumuzu odaya kilitledik!?

Serpil hanım hem ağlıyor hemde bey babaya kızıyordu.

Bey baba olduğu yerde daha da küçüldü. Serpil hanım tekrar ağzını açacaktı ki araya girmeye karar verdim. Oturduğum yerden kalkıp bir adım bey babanın önüne geçtim.

-serpil hanım! Lütfen sami beyin üstüne daha fazla gitmeyin. Böyle olacağını o da bilemezdi.

Serpil hanımın gözleri bana döndü. Hızla bana yürüdü ve sarıldı.

İçimi yine o sıcaklık sardı ama ellerim bir türlü kalkıp beline yerleşmedi.

Korkuyorsun.

neyden!?

bağlanmaktan.

hayır!

evet! Kimsenin seni sürekli sevebileceğine inancın yok! Gün gelecek hepsi gidecek diye düşünüyorsun.

ama öyle.

nereden biliyorsun!?

Hep öyle olur çünkü!

ya olmazsa gökay tuna! Neden şans vermiyorsun !? Neden hep kapıya yakın oturuyorsun!?

çünkü şimdiye kadar hiç içeri davet edilmedim...hep kapı gösterildi bana.

Ben kendi iç savaşımla meşgulken serpil hanım çoktan ayrıldı bile benden. Yüzünde yine o buruk ifade vardı.

Üzgünüm. Ama yapamıyorum. Korkuyorum.

Dışımdan söyleyemesemde içimden gözlerine bakarak söyledim. Ben anlatamadım o da doğal olarak anlamadı ama olsun.

-bu konuları konuşuruz ama önce bir yemek yiyelim. Gökay da güçsüz düştü.

Az önceki burukluğunu bu şekilde saklamaya çalıştı serpil hanım. Başka kimler fark etti bu durumu bilmem ama ben fark ettim.

-tamam ama ben gökay'a bir tişört vereyim. Bu üstündekiyle dolaşmasın.

Gökhan'ın dediği şeye serpil hanım başıyla onay verdi.

Hepsi birlikte aşağıya inerken gökhan ters yöne yürümeye başladı. Bende onu takip etmek için hareketlendim ki biri kolumdan tuttu. Kerimdi.

-belki sırtındaki yaraları görmelerini istemezsin diye üstündekini makas ile kestim.

Kerime hafifiçe gülümsedim.

-eyvallah abi.

Kerim'in yüzü şekilden şekle girerken onu umursamadan gökhan'ın gittiği yöne doğru gittim. Koridorun sonundaki odanın kapısı hafif açıktı.

Aralık olan kapıyı ittirip içeri girdim.

Gökhan elinde beyaz bir tişörtle duruyordu.

-bunu giyin. Kanaman olursa fark edilsin.

Kafamı salladım sadece.

Tişörtü almak için elimi uzattım o da bana tişörtü uzattı. Ben tişörtü tutar tutmaz hızla kendine çekti beni.

-bu işin peşini bırakmayacağım gökay tuna! O yüzden her şeyi güzellikle anlatsan iyi edersin. Ben kendim öğrenirsem ve bu işin altından pis şeyler çıkarsa...inancın olsun sana acımam.

Ben boşluğa bakmaya devam ederken o kapıdan çıktı gitti.

Derin bir nefes aldım ve üstümdekini çıkarıp hızla gökhan'ın verdiğini giyindim.

Üstümden çıkardığım kıyafeti alıp bende odadan çıktım.

Merdivenlerden aşağıya inerken sesleri geliyordu.

-lan kerim sen niye mal mal sırıtıyorsun!? Aşık mı oldun lan!?

Gökhan alayla kerime sorular yöneltiyordu.

-abi kime diyoruz ya !? Duymuyor musun bizi!?

Yavaşca yanlarına gittim. Gerçekten de kerim sırıtıp oturuyordu.

-duyuyorum oğlum!

-eee niye cevap vermiyorsun o zaman!?

Dedi onur.

-baka hâlâ sırıtıyor!

Dedi ufuk.

O sıra da beni gören emir bana seslendi.

-gelsene ikiz ayakta kalma.

Bunu duyan diğerleri de bana baktı.

Kerim beni görünce hızla ayaklandı.

-gelsene abim! Niye duruyorsun öyle?

Diğerleri hızla kerime döndü.

-o nasıl içten abim demekti lan. Yirmi iki yıllık kardeşinim bana böyle içten demedin.

Diye isyan etti onur.

Kerim onura ters bakışlar attı.

-sus lan zevzek!

-ne! Zevzek mi!? Kalbimi kırıyorsun abi! Ona gelince abim bana gelince zevzek!

Ufuk kahka atmaya başladı.

-bayıl bir de feriha!

Onur sol elinin tersini anlına koyup kendini koltuğa bıraktı.

-lan sen harbiden gerizekalısın! Kal lan!

Ufuğun tepkisiyle onur bir gözünü açtı.

-tansiyonum falan düştü herhalde.

Kendi kendinin nabzını kontrol etti.

-ay yok ben ölüyorum galiba ambulans çağırın hemen!

Emir onur'un başında dikildi.

-fazla abartmıyor musun abi?

Onur sinirle ayağa kalktı.

-sen ne anlarsın lan bücür! Ben onun yirmi iki yıllık kardeşiyim sen ise on dokuz yıllık. Aramızda kıdem farkı var.

Ufuk, onuru ensesinden tutup çekti.

-lan it! Ona kalırsa bende yirmi beş yıllık kardeşiyim. Benim neden tansiyonum düşmedi acaba.

Onur sırıtmaya başladı.

-abi hani senin götün benden daha geniş ya ! Demek ki bir şeyleri daha rahat alıyorsa için.

Onur'un sırıtması ufuğun kızgın boğaya dönmüş suratını görünce soldu.

-abi! Abi valla şaka yaptım!

Ufuğun hızla onurun üstüne gitmesiyle onur koltuğun arkasına geçti.

-gel lan buraya ! Kimin ki daha rahat alıyormuş canlı göstereceğim.

Onur hızla koltuğun arkasından çıktı ve benim arkama saklandı.

Ben ne alaka lan!?

Ufuk karşımda onur arkamda diğerleri ise sıraya dizilmiş keyifle bu sahneyi izliyordu.

-çekil gökay! Benim şu arkandaki mahlukatla küçük bir işim var!

Onur daha sıkı tutundu omuzlarıma.

-çekilme gökay ! Yoksa bu beni çiğ çiğ yer!

Kafamı arakaya doğru çevirip yan gözle onura baktım.

-çekilmezsin demi!?

Sırıttım.

-madde kullanan kimseye güvenmemelisin onur.

Onur anlamamış ifadeyle bana baktı.

-diyorum ki! Onların sağı solu belli olmaz.

Bunu dememle hızla sağ tarafa doğru çekilmem bir oldu.

Onur direkt ufuğun karşısında kaldı. Bense umursamadan arkamı döndüm ve elimdeki kıyafeti çöpe atmak için mutfağa yöneldim. Benim yaptığım bu hareketle arka üçlüden ses yükseldi.

-ooooo

Arkadan onların gürültüleri gelirken umursamadan mutfağa girdim.

Sami bey ve serpil hanım aralarında konuşuyorlardı. Bu benim duraksamama neden oldu.

-nasıl yaparsın sami! Hâlâ aklım almıyor!

-biliyorum hanım! Hatalıyım! Ama bilemedim böyle olacağını.

Serpil hanım başını iki yana salladı.

-görmedin mi o halini! Ne kadar korktum o an! Nasıl bağırdı oradan çıkabilmek için! Nasıl nefessiz kaldı görmedin mi!?

-gördüm! Evet, hatalıyım sana defalarca söyledim bunu. Ama bilmiyordum işte ve fark ettiğim bir şey varsa gökay'ın psikolojik desteğe ihtiyacı var!

Daha fazla bu konuşmaları duymak istemediğim için sesli bir şekilde yanlarına yürüdüm. Benim geldiğimi fark edince direkt sustular zaten.

-oğlum sen burada mıydın?

Serpil hanım onları duyup duymadığım konusunda endişeye kapılmış gibiydi.

-ben bunu çöpe atmak için gelmiştim ama rahatsız mı ediyorum sizi!?

Serpil hanım ve sami bey normal konuşmamla birlikte bir şey duymadığımı düşünmüş olmalı ki gergin bendenleri rahatladı.

-o nasıl laf oğlum! gel!

Bey babanın dediğiyle bir kaç adım daha ilerledim.

-çöp nerede?

Serpil hanım başıyla lavabonun altındaki dolabı işaret etti.

-şuradaki dolabın içinde yavrum.

Dolabı açtım ve içinde gördüğüm çöp kovasına elimdeki kıyafeti attım.

-yemek az sonra olur oğlum. Bir on dakikaya abilerini ve kardeşini al gel.

Serpil hanıma baktım.

-yardım edeyim size.

Serpil hanım kaşlarını çattı.

-katiyen olmaz! Yaran var senin! Daha yardım diyorsun! Yürü bakayım içeriye!

Bu kızgın ama sevimli haline gülmek istedim. Fakat tüm umursamazlığımla omuzlarımı silktim ve içeri geçtim.

Onurla ufuk,tek koltukta biri bir ucunda diğeri diğer ucunda yığılıp kalmışlardı.

İkisinin de üstü başı ve saçları dağılmıştı. Tek bir fark vardı aralarında o da onurun çenesinin yan tarafı morarmıştı.

Gökhan düşünceli bir şekilde yere odaklanmıştı.

Emir telefonuyla meşgulken kerim ise hâlâ anlam veremediğim bir şekilde sırıtmaya devam ediyordu.

Bense sakince emirin yanına oturdum. Yanına oturmamla emirin kafasını kaldırması bir oldu.

Bir şey demeden bir süre bana baktı. Sonra yine bir şey demeden hızla bana sarıldı.

Bugünki sarılma kotamı hatta yıllık sarılma kotamı çoktan aşmıştım. Bu ailedeki insanlar sarılmayı fazlasıyla seviyordu.

-iyisin demi!?

Emir'in kısık ve çatallanmış sesiyle ona baktım.

-iyim emir. Sorun yok.

Emir sanki mümkünmüş gibi bir az daha sokuldu bana.

-çok korktum ben.

Derin bir nefes aldım.

-korkma. Bak iyim. Hem kötüye bir şey olmaz.

Emir benden bir az uzaklaştı.

-o nasıl laf ikiz! Sen kötü değilsin.

Bu dediğine gülmekle yetindim sadece. Bir tepki alamayacağını anlayan emir de tekrardan sıkıca sarıldı bana.

Bir süre öylece kaldık.

Aklımdan dolacak on dakikayı tutarken beynimdeki düşüncelere de hakim olmaya çalıştım.

Sonunda dokuz dakika elli sekiz saniye olunca oturduğum yerden bir az doğruldum.

-serpil hanım yemeğe çağrıyor.

Benim sesimle hepsi bana baktı.

-annem çağırmadı ki.

Dedi gökhan.

Ben tam ağzımı açacakken içeriden serpil hanımın sesi yükseldi.

-çocuklar! hadi yemek hazır!

Hepsi bana sen normal değilsin bakışları atarken, ben emir'in beni saran kollarından kurtulup ayağa kalktım.

-nasıl yaptı lan bunu!?

-annem daha önce çağırdı mı!?

-hayır!

Kendi aralarında çocukca bir konuşmanın içine girmişlerdi. Bense umursamadan mutfağa geçtim.

-abilerinle kardeşin nerede oğlum?

Bey baba benimle konuşurken hâlâ çekinerek konuşuyordu.

-geliyorlar.

Sadece kafasını sallamakla yetindi.

Aradan çok geçmeden diğerleri de mutfağa girdi. Hepsi yerine yerleşirken hâlâ bana tuhaf bakışlar atmaya devam ediyorlardı.

Serpil hanım yemekleri koyduktan sonra yerine oturdu.

-gel oğlum! Sen de benim yanıma otur.

Serpil hanımın yanına ilerledim ve oturdum.

En başta sami bey vardı. Onun yanında gökhan, gökhan'ın karşısında serpil hanım, serpil hanımın yanında ben ve benim karşımda emir oturuyordu.

Emir'in yan tarafında sırasıyla kerim ve ufuk varken benim sağ tarfımda onur oturuyordu.

-hadi afiyet olsun.

Bey babanın lafıyla herkes yemeğe başladı.

Bir süre sonra kardeş takımının hepsi telefona gömüldü. Birbirleriyle mesajlaştıkları çok belliydi. Bu durum beni hiç alakadar etmezdi ama bir ara gözüm istemsizce onurun telefonuna kaydı. Gözlerimi hemen çekmiştim ki kendi ismimi gördüm ve engel olamadığım bir dürtüyle okumaya başladım.

Beşinin olduğu bir gruptu. Bense bir yandan yemeğimi yiyor bir taraftan da göz ucuyla mesajları okuyordum.

Kendi aralarında o kadar çocuklaşa biliyorlardı ki. Gökhan bile buna dahil oluyordu.

Onur:abi kesin uzaylı bu gökay.

Ufuk:valla az önce bende bir şüphelendim.

Kerim:yukarıda bana abi demişti acaba yazılımında mı bir hata oldu.

Gökhan:yazılımcı adam olaya farklı bakıyor tabii. Robot olma ihtimalinden mi şüpheleniyorsun?

Gökhan:ne!? Abimi dedi?

Ufuk:ne!?

Onur:abimi dedi!?

Emir:QLSLLAKSALDMKSJD

Kerim:evet abi dedi. Lan ya ben boş yere seviniyorsam sabahtan beri?

Gökhan:sen ondan mı mal gibi sırıtıyorsun?

Kerim:he

Onur:abi fazla da şey yapmayalım. Zihin okuyor bence.

Gökhan:zihin okuyor öyle mi!? Saçmala bir az daha.

Ufuk:hadi bakalım şu an aklımdan tuttuğum takımı geçiriyorum. Götü yiyorsa okusun zihnimi.

Bu mesajdan sonra gözlerimi tabağıma diktim. Zaten hemen ardımdan da hepsi gözlerini bana dikti. Bir süre sessiz kaldım. Hepsi birden onura ne oldu bakışı atarken birden söze girdim.

-beşiktaş.

İlk başta ne olduğunu anlamasalarda sonra ağızlarından aynı anda aynı küfür döküldü.

-siktir!

Gülmemek için kendimi zor tuttum. Bir az eğlenmekten zarar gelmezdi.

-ayrıca komiserim. Bunu saçmalık olarak görmen hiç hoş değil ve ufuk götün yiyorsa falan demek...bu da hiç hoş değil. Ayrıca kerim abi! Yazılımım falan bozulmadı ben isteyerek abi dedim.

Hepsinin bir rengi atıyor gibi oldu. Bense hâlâ gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

-Allahım bismillah!

Onur'un bir anda yükselmesiyle serpil hanım ve bey baba olaya dahil oldu.

-ne oluyor oğlum!? Niye renginiz gitti!?

Onur, bey babaya döndü.

-baba! Görmediğimiz bir bu kalmıştı onu da gördük. Uzaylılar da işgal etti sonunda!

Hafifçe güldüm.

-uzaylı değilim. İşgalde etmedim.

Onur'un gözleri büyüdü.

-baba gördün mü bak! Uzaylı olduğunu ve dünyayı işgal ettiğini düşündüğümü biliyor.

Yine güldüm.

-onları az önce dışından babana söyledin.

Onur kısa bir süre duraksadı.

-doğru lan!

Bu sefer lafa ufuk girdi.

-ama az öncekileri bildin. Anne sen çağırmadan bir kaç saniye önce senin yemeğe çağıracağını söyledi bize.

İlk başta olayı anlamadan bakan sami bey ve serpil hanım olayı anlayınca gülmeye başladılar.

-neden gülüyorsunuz bu ciddi bir konu!

Diye isyan etti onur. Bende dayanamadım ve güldüm sonunda.

-uzaylı da gülüyor.

Dedi ufuk. Daha çok güldüm.

-birincisi serpil hanım sizi on dakika sonra yemeğe çağırmamı söylemişti. İkincisi onur'un telefonundan tüm mesajlar okunuyordu ve üçüncüsü beşiktaşlı olduğunu arabandaki amblemden biliyorum.

Hepsi üstünden bir yük kalkmış gibi rahatladı bir anda.

-aklımızı aldın be oğlum.

Dedi kerim.

Omuzlarımı silktim ve yemeğe kaldığım yerden devam ettim.

Tam bu sıra da serpil hanım gülerek ellerini kafamın arkasına yaklaştırdı ve dokundu. O dokununca istemsizce yerimde sıçradım ve hızla sandalyede yan tarafa doğru kayıp serpil hanımın elinden uzaklaştım.

Bu yaptığım hareketle serpil hanımın gözleri doldu ve havada kalan eli yavaşca kendi kucağına düştü.

İsteyerek yapmamıştım tamamen bir refleksti. Funda sarsılmazın bana armağan ettiği basit bir refleks sadece.

-Annecim lütfen sende gel. Tüm anneler geliyor.

-Sana,bana anne deme dedim!

-Ama annemsin, annecim.

-Sen benim sabrımı mı sınıyorsun ! Anne deme diyorum gerizekalı şey!

-Tamam demem. Demezsem gösteriye gelir misin?

-Hâlâ gösteri diyor. Ne kadar aptal bir çocuksun sen gökay!

-Özür dilerim annecim. Gösteriye gelirsen daha akıllı olacağım söz veriyorum.

Sinirden neredeyse gözleri çıkacak gibiydi.

-gösteriye mi gelmemi istiyorsun!?

Hızla yüzüme kondurduğum tebessümle başımı salladım.

-peki! Yaklaş bakalım canım oğlum.

İki parmağını birleştirip bana doğru uzatıp gel işareti yapıyordu. Annem gösteriye gelecekti. Bunun mutluluğu ile koşarak yanına gittim.

Ellerini saçlarımda dolaştırdı. Yüzündeki gülümseme iyi şeyler olmayacak diyordu ama çocuk aklımla anlamamıştım.

Bir süre saçlarımda gezen eli başımın arkasında durdu.

Bir anda aldığım sert darbeyle kulaklarımın çınladığını çok net hatırlıyordum.

Gözümden akan sıcak yaşlar kendini hissettirse de ağzımdan tek bir şey çıkmıyordu. Şoka girmiş gibiydim.

Saçlarımı çekiyor, sürekli kafama vuruyor ve hakaretler ediyordu.

Bu olayın üzerine üç gün konuşmadan gezdiğimi hatırlıyorum ve gösteri de bom bok olan, hayatımın ilk ve son gösterisi olmuştu. O günden sonra hiç bir etkinliğe katılmak istememiş ve dönem sonlarında yapılan sınıf gösterilerinde bile yer almamıştım.

Serpil hanım yavaş hareketlerle ayağa kalktı.

-Yediyseniz içeri geçin hadi. Ben bir az hava alacağım. Sonra buraları toplarım.

Serpil hanım bahçeye açılan mutfaktaki kapıdan çıktı. Bir az bizden uzaklaşıp kollarını birbirine sardı.

-mutlu musun!? Ne olurdu bir kere dokunsa! İncilerin mi dökülürdü!?

Onur'un bu tepkisine kızamıyordum. Haklıydı,incilerim dökülmezdi.

-lan hadi bizi geçtim artık! Şu kadına bari şerefsizlik yapma! Hadi bize itlik olsun diye öyle davranıyorsun anladık! Annene adam gibi davransan en azından!

Gökhan'ın dediklerine de kızamıyordum. Aslında fark ettim de ben artık kimseye kızamıyordum. Tüm duygular yavaş yavaş terk ediyordu bedenimi.

-ben bir bakayım.

Ayaklanan sami beyi kolundan tuttum.

-izin verin ben gideyim. Konuşmak istiyorum bir az.

Sami bey kısa bir an düşünsede başıyla onayladı.

Ben bahçeye çıkarken bey baba diğerlerine ithafen konuştu.

-hadi içeri geçelim yalnız kalsınlar bir az.

-ama baba...

-hadi dedim!

Sakin adımlarla serpil hanımın yanına ilerledim ve bir kaç adım gerisinde kaldım.

Ne diyecektim ki? Nasıl gönlü alınırdı bir insanın?

Ben bunları düşünürken serpil hanım girdi söze.

-biliyorum. Her şey için çok erken. Evet,bir anne olarak bazen bir şeyler hemen olsun istiyorum. Ama diyorum ki kendime. Serpil daha çok yeni her şey müsade et ona.

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl davranmam gerektiğine dair bir fikrim yoktu.

-bana anne demeni beklemiyorum. Ya da bekliyorum. Ama bunun hemen olmayacağını farkındayım. Senin zaten bir annen var gökay demi!? Seni büyüten, korup kollayan, seven, her anında yanında olan...O yüzden beni kabullenemiyorsun. O yüzden başını bile okşamam sana ağır geliyor.

Güldüm. Bu acı bir gülümsemeydi.

Serpil hanım bana döndü.

-bu dediklerim sana komik gelmiş olabilir...ama benim içimi yakıyor.

Başımı salladım sakince.

-evet,serpil hanım benim bir annem var ve evet dedikleriniz çok komik.

Serpil hanım acıyla gözlerini yumdu.

-benim annem var serpil hanım! Saçlarımı okşamayı değil çekip koparmayı tercih eden! Benim annem var serpil hanım! Bir kere olsun beni korumayan. Benim annem var! Benim nasıl büyüdüğümden haberi olmayan! Benim annem var! Beni sevmeyen. Benim annem var serpil hanım! Benim ölümüm onun için düğün olacak. Benim annem var...ama yok serpil hanım!

Derin bir nefes aldım.

-o yüzden anlattıklarınız komik!

Serpil hanım sadece yüzüme bakıp kaldı.

-ben sizi yalnız bırakayım en iyisi.

Arkamı dönmüş gidiyorken serpil hanım küçük elleriyle hızla koluma sarıldı. Sakince ona döndüm.

-oğlum! Sen...sen ne diyorsun? Ben yanlış duydum demi?

Gözlerimi serpil hanımdan çekip bahçedeki rasgele bir ağaca diktim.

-sen...ama. o kadın.

Kafamı salladım.

-evet,serpil hanım. O kadın...benim annem. Daha doğrusu yıllarca annem bildiğim ve sevgisinin tek bir zerresine bile muhtaç olduğum kadın...annem.

Aramızda uzunca bir süre sesizlik oldu. Serpil hanım ağladı. Ben bahçede rüzgarla savrulan ağaçların dallarını izledim.

-bakın serpil hanım. Ben anne sevgisini geçtim, anne nedir onu bile bilmem. Sizin o saçlarımı okşamak için kaldırdığınız el varya...anne dediğim insan tarafından hep canımı yakmak için kalktı. Yani az önceki olay tamamen bir refleksti. Sizi kırdıysam üzgünüm.

Serpil hanımın cevabını beklemeden hızla içeriye girdim. Salona gidesim gelmesede gidecek başka yerim yoktu.

Salona girdiğimde maruz kalacağım bakışları biliyordum ve öyle de oldu.

Fakat ilginç bir şekilde kimseden ses çıkmadı.

Bir yarım saat sonra serpil hanım geldi ve benim yanıma oturdu. Bana bakarak gülümsedi. Bunu gören diğerleri ilk başta şaşırsada annelerini iyi görünce rahatladılar.

Serpil hanımın bunu neden yaptığını elbette anlamıştım. Diğerleri benim üstüme gelmesin diye yapmıştı. Yüzü gülsede gözlerindeki acıya şahit olmuştum.

Aradan geçen on dakikanın ardından eski hallerine dönmüş sohbet ediyorlardı.

-artık anlatmaya başla gökay tuna!

Gökhan'ın ani çıkışıyla herkes sessizleşti.

-nasıl oldu bu yara!?

Belki de onlara her şeyi anlatmak en doğrusuydu. Tam ağzımı açmışken telefon çalma sesi geldi. Yine benim telefonumdu.

Benim yerime emir kalktı ve konsolun üstünde duran telefonumun yanına gitti.

Kim arıyordu bilmiyorum ama kızardı ve yüzü şekilden şekle girdi.

-ne oluyor lan!? Emir niye kızardın sen abim?

Kerim'in sorusuyla emir kendine gelir gibi oldu ve bana baktı.

-şey...

-ney?

Dedim bende.

-şey...escort deniz...arıyor.

Hasiktir!!!

Herkes neye uğradığını şaşırmış donmuş kalmıştı. Bey babanın boğazına içtiği su kaçmış, onur ise bey babanın sırtına vuruyordu.

Bu sırada telefon kapandı.

-şey bir de mesaj var.

Emir'in dediğiyle hızla ayaklandım ve emir okumadan telefonu aldım.

Escort deniz

Sakın ailene gerçekleri anlatma! Üstten emir var!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%