27. Bölüm

24

Sare
_sarekndmr_

Bazen insan en olmayacak yerde tüm olanlardan kopar ver uzaklaşırdı. O an içinde bulunduğu gerçeklikten çok merak ettiği sorulara cevap arardı. Kafamda dönen çok fazla soru vardı.

İlk başlarda abimin neden beni bu denli koruduğu sorusuyla kopmuştum etrafımdan. Sonra iki çift korku dolu hareyle kesişmişti gözlerim.

ÇİSEM!

O bakışlar iki soruyla beynimi meşgul etmeme neden oldu.

Yaşananlar mıydı onu korkutan?

Yoksa ben miydim!?

İkincisi buz kesmeme neden olacak kadar dokundu bana.

Gerçi birinin korkmuş olması bile bir hayli kötüydü.

O masum ve korku dolu bakışlar uzun zaman önceki beni hatırlattı.

Bir zamanlar her şeye rağmen bende öyle masum bakardım. Çoğunlukla da korku dolu.

Sonra aldılar benden masumluğumu. Masumluk senin neyine!? Al bu buz gibi bakışları,sana bu yakışır dediler. Masumluğum çok direndi. Hep belkilerle yaşadı. Lakin onlar bana sadece bu bakışları bıraktılar. Çocukluğumla beraber gözlerimin üstüne de toprak attılar ve ben o toprağın karanlığını bir daha gözlerimden çıkaramadım. ASLA!

-gökay oğlum.

Bey babanın sesiyle düşüncelerimden hafif bir irkilmeyle sıyrıldım.

Abimin bedeni önümde gerilmiş, beni korumak için durmaya devam ediyordu.

Aynı soru tekrar etti beynimde.

Neden?

-kardeşime bir adım daha yaklaşmayın!

Abimin bu tavırları içimde bir kaosa neden olmuş ve beni tepki veremeyecek kadar yoğun bir kargaşaya sürüklemişti.

Neden?

Ne değişti?

Abilik yapmaya tam olarak hangi noktada karar verdi?

Sorsana gökay tuna.

Ne diyeceğim? Abim olmaya mı karar verdin yasin!?

Hayır aptal! Neyin değiştiğini soracaksın! Bu kadarına hakkın yok mu yani?

var mı?

Daha fazlasına bile var gökay tuna!

-ne değişti abi!?

Beni sorumlara birlikte herkesin bakışlarını üstümde hissettim. Bir kişi hariç. Abim! Bedeni kas katı kesilmiş ve duruşunu hiç bozmadan öylece donup kalmıştı.

-önceden olmayıp şimdi olan ne!? Ya da aklıma gelen şeyin-

Abim hızla yüzünü bana döndü. Sanki diyeceğim şeyi anlamıştı.

-gökay. Önce bir konuşalım. Sonra istediğin her şeyi sorabilirsin. Hatta say, söv! Hakettim. Ama önce beni bir dinle.

Yalvaran gözlerle bakarken nasıl dayanacaktım? Nasıl hayır diyecektim? Evet, bir kere yapmıştım bunu. Ama şimdi? Onu kaybetme korkusunu hâlâ üstümden atamamışken, hayır dinlemeyeceğim nasıl derdim?

Ne kadar kabul etmesemde abime olan zaafım kendimi bildim bileli hiç değişmemişti.

Bu da benim en büyük aptallıklarımdan biriydi.

-konuşalım.

Abimin gözlerindeki ışıltıya şahit oldum. Sanki üstünden bir yük almışım gibi bedeninin rahatladığını hissettim.

-sadece ikimiz konuşalım. Gel hatta dışarıda bir yere otururuz.

Bana kalsa kabul edecektim. Gökhan araya girmeseydi!

-ne konuşacaksanız odada konuşun! Gökayın bana verecek hesabı var! Çıkamaz bir yere!

Başka zaman olsa inatlaşır ve kendi dediğimi bir şekilde yapardım ama zaten gergin olan ortamı germek istemedim.

Gökhana cevap vermeden emire döndüm.

-emir. Senin odanda konuşabilir miyiz?

Emirin kaşları çatıldı.

-senin odan ne demek ikiz!? Aynı zamanda senin de odan! Sorma bir daha böyle şeyler!

Kafamı salladım.

-eyvallah.

Abime döndüm ve elimle kapıyı işaret ettim. Abim sakin adımlarla önümde ilerledi ve odaya girdi. Ardından bende giridim ve kapıyı kapadım.

Abime kafamla yatağı işaret ettim.

Abim benim yatağıma otururken bende hemen karşıdaki emirin yatağına oturdum.

Abim ellerini birbirine kenetlemiş ve kan akışını kesecek kadar sıkıyordu.

-konuş ne konuşacaksan!

Abimin gözleri kısa bir an bana değdi ama hızla geri ellerine indirdi bakışlarını.

-ben...ben özür dilerim gökay. Bu kadar kör olduğum için...bu kadar sağır olduğum için. Ben seni hep sevdim. Yemin ederim hep sevdim! Ama istemediler seni sevmemi. Hep senden uzaklaştırmak için kafamı bulandırdılar.

Derin bir nefes aldı. Bu sırada sol gözünden bir damla akıp elinin üstüne düştü.

-bir gün annem...bir gün babam. Sürekli bir şeyler zırvaladır. O hasta dediler. Bizim aramıza girmek istiyor dediler. Sen hasta olduğun için bizden nefret ediyormuşsun! Bazen annem kollarında morluklar gösterdi...senin...senin yaptığını söyledi. Biliyorum bunlara inanmak aptallık! Ama çocuktum, inandım! Bir bakmışım ki büyüdükçe senden nefret eder olmuşum.

Gözlerinden akan yaşlar hiç durmuyordu artık.

-aslında hiç nefret etmedim gökay! Kendimi buna inandırdım. Ben bir aptalım çünkü onlara inandım! Babamın sana yaptıkları...annemin sana iftira atışları! Ölmek istedim gökay! Sonra dedim ki şimdiye kadar kardeşinin yanında olmadın, ama şimdiden sonra neden olamayasın?

Dedikleri beni şaşırtmıyordu. Zaten benim hakkımda benim bildiğim şeyleri anlatıyordu. Bende merak uyandıran nokta, bunları nasıl fark ettiği.

Ne aykut sarsılmaz ne de funda sarsılmaz asla anlatmazlardı.

Abim tüm bunları nerden biliyordu o zaman!?

-abi! Sana bir kere soracağım! Sadece doğru olan neyse onu söyle.

Abim gözlerini gözlerime çevirdi ve yavaşca başını salladı.

-seni onlar mı gönderdi? Aykut ya da metin tunca?

Abim hızla başını sağa sola salladı.

-hayır! Sana yemin ederim alakam yok gökay! Ben metin tunca diye birini tanımıyorum.

Tepkisizce abime bakmaya devam ettim. Bir süre sonra kaşımın biri bu dediğini sorgularcasına yukarıya havalandı.

Ona inanmamış olma ihtimalim abimi korkutmuş olmalı ki hızla tekrar konuşmaya başladı.

-gökay! Yemin ederim yok öyle bir şey! Buraya geldiğimden bile haberler-

Doğru söylediğini farkındaydım aslında ama güvenememek benim en doğal hakkımdı.

-tamam abi anladım. Anladım anlamasına ama kafamı karıştıran bir soru var. Sen aynı evin içindeyken bile fark etmediğin şeyleri ben gittikten sonra nasıl fark ettin!?

Abim bu sorumun üstüne derin bir nefes aldı. Sanki konuşmak ona zor geliyor gibi bir hali vardı. Bir süre daha kendini toparlaması için müsade ettim.

-sen...seni götürdüğü gün.

Sertçe yutkundu.

-sordum ama cevap alamadım. Seni her zaman götürürdü. Haftalarca eve gelmediğin olurdu. Öyle sandım. Gittin...ama bu sefer gelmedin gökay. Her gün sormaya başladım. En son bana bağırarak ' o itin adını anma! O senin öz kardeşin değildi. Unutacaksın onu' diyince kendim bir şeyleri sorgulamaya başladım. Bir türlü aklım almıyordu. Gerçi hâlâ almıyor...neyse işte tesadüfen görüntüleri buldum.

Tekrar sertçe yutkundu.

-sana yaptığı o iğrenç şeylerin görüntüsü.

Bu sefer sertçe yutkunan bendim. Tüm vücudumun buz kestiğini hissediyordum

-Allah benim belamı versin gökay! Allah benim belamı versin! Allah benim belamı versin!

Sürekli aynı şeyi tekrar etmesiyle oturduğum yerden kalktım ve abimin yanına oturdum. Çocukluğum sarılmak istedi ama o çoktan ölmüştü, bende şimdiki bana uydum ve sadece omzunu sıktım.

-tamam abi! Senlik bir şey değildi.

Omzunu sıkmamla sustu ve bana baktı.

-nasıl benlik deği-

Elimi omzundan çektim ve ayağa kalktım.

-tamam dedim abi! Uzatılacak bir şey yok!

Kabullenmek istemiyor gibi başını iki yana salladı. Cebinden hızla telefonu çıkardı ve titreyen elleriyle şifreyi girmeye çalıştı.

-bak bende görüntüler! Şikayetçi olalım! Ben senin yanındayım gökay! Yemin ederim!

Eli,girdiği videoyu başlatmak için ekrana dokunacakken hızla telefonu aldım.

-unut bu görüntüleri abi! Şikayet falan da yok! Sileceksin o videoları! Kimse bilmeyecek! Kimsenin bu görüntülerden haberi olmayacak!

Abim bana anlamaz gözlerle baktı.

İstemiyordum. Bu görüntülerin hepsi salisesine kadar beynimde kayıtlıydı. Daha onlardan kurtulamamışken başka görüntüler istemiyordum.

Birde...kimse bunları görüp benim için üzülsün, bana acısın istemiyordum.

-anladın mı abi!?

Abim başını iki yana salladı.

-anlamıyorum.

Derin bir nefes aldım.

-anlayıp anlamaman umrumda değil! Dediğimi yap yeter!

Abim tereddüt içinde kalarak başını salladı.

-bitti mi? Var mı başka diyeceğin?

Abim bir iki adımda yanıma yaklaştı.

-biliyorum zor ama...beni affedebilir misin kardeşim?

Affetmek? Biz birbirimizin oyuncağını kırmış ya da kavga etmiş ve beş dakika sonra da barışacak kardeşler değildik.

Yine de gözlerinden okunuyordu pişmanlığı.

-bir yanım seni hep seviyor hep affediyor abi, ama bir yanımda var ki senden nefret ediyor, seni affedemiyor. Hangisi kazanır bu savaşı bilmiyorum.

Omuzları düşse bile kafasını anlayışla salladı.

-hangisinin kazanacağı umrumda değil! Bu saatten sonra senle beni ölümden başka bir şeyin ayırmasına izin vermeyeceğim gökay tuna!

Bu sözleri beni fazlasıyla şaşırtmış olsada hızla kendimi toparladım.

-senin ne işin vardı o itlerle!?

Abim eliyle saçlarını karıştırdı.

-küçük bir tazminat meselesi. Eksik verdin diyerek olayı uzatıyorlar. Yoksa tanımam etmem. Sen takılma. Neyse istedikleri verir sıyrılırım.

Sakince kafamı salladım. Daha fazla kurcalamaya niyetim yoktu. Nasıl olsa hepsinin belasını sikecektim.

-bu konuşma burada bitmiştir o zaman!

Abim hafif bir tebessümle başını salladı.

Benim bir şey dememe kalmadan kapıya yöneldi ve çıktı.

Bende peşinden çıktım.

Kapı sesini duyan herkes ayaklanıp yanımıza geldi.

-gökayın elini sarabilir misiniz?

Abimin dediği şeyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ben bile unutmuştum elimi.

-ben çocuk muyum abi!?

Fevri çıkan sesimle abim gülümsedi.

-sen hâlâ pastamı paylaştığım küçük kardeşimsin. Bunu değiştirmeye senin bile gücün yetmez gökay tuna!

Bu benim abim olamazdı. Rüyadaydım ve az sonra uyanacaktım.

Ama bir dakika! Benim rüyalarımda iyi şeyler olmaz ki!

Ben bir şey demeden abime bakarken abim bir iki adımda yanıma geldi ve sarıldı. Kollarım benden bağımsız kalktı ve abime dolandı.

Yavaş hareketlerle benden ayrılan abim son bir kez daha bana gülümseyerek çıkıp gitti.

Ayaklarım istemsizce bir iki adım ileri gitti.

Bu sırada koluma bir el dolandı. Fakat öyle bir boşluğa düştüm ki bir anda, kim diye bakmaya tenezzül bile etmedim.

Aptaldım işte! Her şeye rağmen abisine bağlı o küçük aptal çocuk!

-gökay eline bir bakalım abim.

Kerim abimin sesi bana ulaştı ama beni harekete geçirmeye yetmedi.

Hâlâ orada dikiliyor olmam çok saçmaydı. Kendimi yine kapının dışına itilmiş o küçük çocuk gibi hissettim. Sanki abim gel gidiyoruz dese bir an düşünmeden gidermişim gibi hissettim.

Tüm düşmanlıklarına rağmen içimde büyük bir yer edinmiş olması çok saçmaydı!

-tamam kerim ben hallederim.

Gökhan beni kolumdan tutup odasına sürükledi. Tek kelime bile edemedim.

-geç otur.

Eliyle işaret ettiği koltuğa ağır adımlarla ilerleyip oturdum.

Gökhan bir dolabın kapağını açtı ve içinden ilk yardım çantası çıkardı. Bir elinde çantayı tutarken diğer eliyle çalışma masasının önündeki sandalyeyi aldı ve önüme koyup oturdu.

-uzat elini.

Elimi yavaşca uzattım. Gökhan bu sırada gerekenleri çıkardı. Sessizliğim onu rahatsız etmiş olmalı ki gözlerimin içine baktı. Ben yine konuşmayınca bakışlarını ellerime indirdi ve derin bir nefes alıp elimi kendine çekti. Bir süre gözleri elimde oyalandı.

-şanslısın çok derin değil.

Bu sefer ben gökhanın gözlerine baktım.

-bakma öyle. Polisim sonuçta. Az çok anlarım.

Ben yine bir şey demeyince elime pansuman yapmaya başladı. Kısa sürede işini bitirip elimi sardı.

-başına iş açmadan duramıyorsun değil mi?

Heh. Geliyor gelmekte olan!

-aslında haklısın.

Şaşkınlıkla gökhana baktım.

-ben olsam bende kendi kardeşlerim için aynı şeyi yapardım. Birisi emire, kerime, onura veya ufuğa dokunmaya kalksa, düşünmeden girerim olaya.

Bir şeyler boğazımda düğümlenip kaldı sanki. Yutkunamadım bile.

Emir, kerim,onur ve ufuk...kardeşleri.

İçimde bir yerler kanadı sanki, ama belli etmeden kafamı salladım.

-yinede beladan uzak durmayı dene gökay tuna!

Onun gözünde serseriden başka bir şey değildim işte.

Gerçi başka bir şey beklemek pek mantıklı olmazdı. Beni kardeşi olarak görmüyordu. Zorla olacak iş değil ya.

-kendine zarar verdiğin yetmezmiş gibi çevrenede veriyorsun. En azından etrafındaki insanlar için uzak dur beladan.

Söylediği şeyler kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

Neden olan her şeyi benim suçummuş gibi görüyordu!?

Tamam, başım sürekli belada olabilirdi ama kendim için kaç kez belaya sokmuştum başımı!?

-seni ne ilgilendirir gökhan!? Ben böyle seviyorum belki! Başım belaya girmezse uyku tutmuyor belki!

Gökhan gülerek başını salladı.

-sevdiğinden şüphem yok gökay tuna. Benim aileme dokunmasın yeter!

Sertçe yutkundum.

-dokunmaz!

Oturduğum yerden kalktım ve elimi kaldırarak gökhana gösterdim.

-eyvallah!

Tepkisini beklemeden çıktım odadan.

Emirin odasına girdim. Balkona çıktım ve duvarın kenarına oturdum.

Gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

Yoruldum be!

Yanına al artık beni!

■■■■

Gece sabaha dönmüş ben olduğum yerde oturmaya devam ediyordum.

Emir bir kaç kez konuşmaya çalışmış ama başaramamıştı.

En son dershaneye gitmek için çıktığını söylemişti.

Her yerim uğuşuk bir halde oturmaya devam ettim.

Bedenimin çığlıklarını duyamayacak kadar ağırdı ruhumdaki yükler.

Yanıma gelen kimseyle konuşmadan oturmaya devam ettim. En son güneş tekrar batma aşmasına gelene kadar öylece kaldım.

Kalkmaya karar verdiğimde her yerim uğuştuğu için yarım saat kadar kendime gelemedim. Ama en son kendimi evden dışarı atmayı başardım.

Yolda dağılmış bir bedenle yürürken üstümde bazı insanların bakışlarını hissediyordum. Umrumda değildi! Kendime gelmek gibi bir niyetim yoktu. O sesi duyana kadar!

-ne istiyorsunuz ya! Uzak durun bizden!

Çisem!

-uzak durun!

Emir!

Hızla seslerin geldiği yere girdim.

-bu şeker gibi çocuk mu koruyacak seni güzelim!? Buralara geliyorsun! Haber vermiyorsun!

Üç tane it, emir ve çisemi köşeye sıkıştırmıştı.

Emir diğer ikisine göre önde duran çocuğu omuzlarından itti. Çocuk bir iki adım geriye savruldu.

Gülerek başını iki yana salladı ve bir anda emire yumruk attı. Ardından diğer ikisi de emire vurmaya başladı.

Koşarak yanlarına gittim ve üç itide kardeşimin üstünden aldım.

-basın lan geri!

Bana sen kimsin der gibi baktılar.

-çekil birader! Seninde canın yanmasın!

Kaşlarım öyle mi der gibi havalandı.

-siz itler değil ama o çocuk benim biraderim olur! Onu nasıl yapalım!?

Üçüde güldü .

-sende ye o zaman dayağını abisi!

Kafamı salladım ve bir dakika işareti yaptım.

Emire baktım.

-çisemi al uzaklaş.

Emir kafasını hayır anlamında salladı. Bu sefer daha sert bir şekilde tekrarladım.

-çisemi al uzaklaş!

Emir bir yandan kanayan kaşını tutarken diğer eliyle de çisemin kolunu tuttu ve uzaklaştılar.

Çocuklara döndüm.

-şimdi devam edebiliriz!

Ve ilk yumruk yüzüme indi. Bende karşılık verdim.Karnımda hissettiğim acıya kadar. Kafamı eğip karnıma baktım.

Şerefsiz!

Bıçağı çekince kan hızla yayılmaya başladı. Üçü birbirine bakıp korkuyla uzaklaşmaya başladı.

Gözüm emir ve çisemi aradı. Sokağın başına oturmuş emirin yüzüne bakıyordu çisem.

Güvendeler. Sıkıntı yok.

Güvende olduklarını görünce bedenim rahatlamayla kendini bıraktı ve bir iki adım geriye sendeledi.

Hızla kafamı sağ sola salladım.

Kendime gelmem lazım. Yeterince korkmuşlardı. Bir de beni böyle görürlerse iyice panik olurlardı.

Elimdeki sargıyı açtım ve hızla karnıma bastırıp montumla önümü kapadım.

Sarsak adımlarla yanlarına gittim.

-hastaneye gidelim emir. Kaşın açılmış. Dikiş atsınlar.

Çisem hızla kafasını salladı.

-hadi emir bir baksınlar.

Emir oturduğu yerden kalktı.

-tamam.

Taksi bulmak için caddeye doğru ilerledik.

Gördüğüm taksiyi ıslık çalıp durdurdum.

Emir ve çisem arkaya otururken ben öne oturdum.

-hastaneye abi.

Taksici tamam anlamında kafasını eğdi.

-abi!

Emirin sesiyle dikiz aynasından ikisine baktım.

Emir telefonla konuşuyordu.

-biz hastaneye gidiyoruz. Sende gel.

Bir süre sesizlik oldu.

-hayır, kavga ettim bir kaç yumruk darbesi işte...internet kafenin oradaki sokak. Evet, orada oldu.

Bunun için birine haber verilir miydi!?

Arkanda birinin olması böyle bir şey mi!?

■■■

Hastanenin önünde duran taksiyle çıkarıp parayı verdim.

-eyvallah abi.

Taksiden inerken dengem bozuldu. Tam düşecekken kapıya tutundum. Bir süre öyle kaldım.

Bu sırada emir ve çisem hastaneye girmişti.

-kardeşim iyi misin !?

Taksicinin sesiyle kendimi toparlamaya çalışarak ellerimi tuttuğum kapıdan çektim.

-iyim abi eyvallah!

Taksinin kapısını kapayıp ağır adımlarla hastaneye ilerledim.

Yolda çisemi annesi aramıştı ve o da ağlayarak gelmelerini istemişti.

Bu demekti ki herkes buraya toplanacaktı az sonra.

Onlar gelmeden bu yaraya baktırmam lazımdı.

Hastane bu kadar uzak mıydı!? Yürü yürü bitmedi.

Gözlerim bulanık görmeye başladı. Adımlarım daha da yavaşladı.

İstemsizce gülmeye başladım.

Yine birileri için yaralandım! Gerçekten ben akıllanmazdım.

Bu düşünceler arasında sonunda hastanenin içine girmeyi başardım.

Sağıma soluma bakınırken çimsemle göz göze geldim.

-nerede kaldın gökay!? Emirin kaşına dikiş atıyorlar!

-geldim işte.

Derin bir nefes aldım. Gözlerim kararıyordu yavaştan.

O sırda kapıdan kendi yansımamı gördüm.

Rengim iyice beyazlamıştı. Burnumdan ve dudağımdan akan ince kan boynuma kadar ulaşıyordu.

Kendimi incelemeyi içeriye dalan kalabalıkla bıraktım.

-çisem kızım!

-emir nerede!?

Sesler beynimde yankı yapıyordu. Bu sırada gökhanla gözlerim kesişti. Hızla üstüme gelmeye başladı.

-sana dedim! Pisliğini ailemden uzak tut dedim!

Sefa komiser gökhanın önüne geçip engel olmaya çalıştı.

Bu sırada emir çıktı.

Herkes emire koşar adım yaklaştı.

Annem hızla sarıldı emire.

-oğlum iyisin değil mi!? Ağrın var mı ? Başka bir yerine bir şey oldu mu?

Yine içimde bir yerler kanadı. Tekrar arkama doğru sendeledim.

-anne iyim! Küçük bir şey! Gökay sağ-

Annem hızla bana yaklaştı bu sefer.

İçimde bir çocuk heyecanla el çırptı sanki.

Omzumdan itilene kadar!

-emir senin gibi değil! Kavga bilmez o! Senin gibi değil! Kimseye zarar veremez o!

ANNE! YAPMA! NE OLUR! DEME ÖYLE! BANA DA SARIL! NE OLUR ANNE!

Tekrar omuzlarımdan itti.

Ama artık duracak gücüm kalmamıştı, geriye doğru savruldum ve yerin soğukluğunu sırtımda hissettim.

Kulağımda bir çok ses vardı ama hiç birini algılamıyordum. Gerçi anlamamın bir önemi de yoktu ya!

Gözlerim hafifçe açıldığında annemin yüzünü gördüm.

BANA DA SARILSAN DÜŞMEZDİM ANNE. NEDEN BANA SARILMADIN ANNE?

Tekrar gözlerim kapandı ve son duyduğum ses bir yabancıya aitti.

-bu çocuk yaralı!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.08.2025 03:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...