Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@_sarekndmr_

-Abi!

O an sanki bir şey oldu.

Daracık sokakta, evlerin sıvasının döküldüğü hatta yer yer çatlakları olan,kasvetli havayla daha boğucu bir hâl alan bu köhne yer onu görünce yerini sanki cıvıl cıvıl bir ortama bıraktı.

Cem gelmişti .

Daha doğrusu bana neredeyse yetişen boyuyla,geniş omuzları, denizi andıran masmavi gözleri,uzun sakalları ve üçe vurulmuş saçları,dimdik duruşuyla cem değil abim gelmişti.

-kardeşim?

Ne kadar olmuştu görmeyeli?

Üç yıl.

Peki sesini duymayalı?

Altı ay.

Konuşmadım.

Sadece koşarcasına attığım adımlarla abi dediğim adama ilerledim.

Aynı anda sarıldık birbirimize .

Afallamış bedenim yerini güven duygusuna bıraktı.

-özlemişim lan!

Ben hâlâ konuşamıyordum.

Belki artık konuşmak bile yoruyordu beni.

Sadece güven kokan bu adama yaslanıp öyle kalmak istiyordum.

Herkes bıraksa elimi o bırakmasın istiyordum.

Tek ailem oydu çünkü.

Abimdi işte!

-niye konuşmuyorsun oğlum?

Yavaşça ayrıldım sarıldığım bedenden.

-ne bileyim abi! Bir anda görünce işte.

-onu bunu boş ver de senin bu halin ne lan!

Bunu derken bir yandan da telaşla hasar kontrol yapıyordu.

Elimi enseme attım.

-her zaman ki halim işte abi.

Cevap vermek için açtığı ağzını bey babanın araya girmesiyle kapadı.

-Gökay? Artık düzgünce konuşabileceğimiz bir yere geçsek evlat.

Sanki hem cemin kim olduğunu deli gibi merak ediyor hemde bunu soracak cesareti yokmuş gibi ikilemde duruyordu.

-tamam sami bey. Geçelim.

-ne oluyor Gökay?

Ceminde kafası karışmıştı belli ki .

Çatık kaşları ve meraklı gözlerinden anlaşılıyordu.

-bende daha bilmiyorum ki abi.

Elbette o kadar aptal değildim.

Bu kırdığım çocuk potuyla alakalıydı.

-Daha fazla burada durmak istemiyorum! Gelmek istemiyorsa gelmesin!

Fazla mı nazlısın sanki emir?

Cem çattığı kaşlarıyla emire döndü.

Cem ve cemin koruma içgüdüleri.

Beni koruyan tek insan!

-abi ! Endişelenecek bir şey yok. Sen yorgunsundur git dinlen . Sabah haberleşiriz.

İtiraz etmek için ağzı bir açıldı bir kapandı ama bir şey demedi.

Kafasıyla onayladı.

-gidelim.

Dedim demirdağ ailesine ithafen.

 

Pislik yuvasından başka bir şey olmayan o dar soklardan çıkmış. Deniz manzarası olan geniş ve ferah , sade ama kendini gösteren bir kafeye oturmuştuk.

Hiç senlik değil gökay tuna!

Kafeden aldığım bakışlarımı demirdağ ailesine çevirdim.

Hepsinde bir tedirginlik vardı bunu gerilen bendenlerinden anlayabiliyordum.

Onların aksine ben gayet rahattım.

yayıldığım sandalyede,ayağımı bacağımın üstüne atmış boş bakışlarla onları izliyordum.

Ama şöyle bir sorun vardı ki...ben çabuk sıkılırım.

-eee bakışmaya mı geldik!?

Dedim.

Huyum kurusun daha fazla dayanamazdım.

Bu tepkimle hepsi birden irkilir gibi oldu.

Bu irkilme korkudan ziyade kendine gelme irkilmesiydi.

İyi bilirsin!

Bilirim.

Gökhan konuya girmek için gereken cümleleri arıyor gibiydi.

O araya dursun bey baba girdi lafa.

-oğlum sen o gün bize bir çocuktan bahsetmiştin hani. Öldü on dokuz yıl oldu demiştim bende. Nasıl oldu hâlâ mantığım almıyor ama...sen yani senin o öldü-

-sen bizim oğlumuzsun gökay!

Ooo yavaş anne hanım.

Öyle pat diye söylenir mi ?Adam burada ecel terleri döktü söyleyebilmek için sen pat dedin söyle-

Siktir!

Ne dedi o?

Niye şaşırdın gökay? Seninde şüphelendiğin bir şeydi.

Her şeyi geç !

Hani öldü diyorlardı?

Ölmemişsin işte oğlum!

Lan ben zaten ölmedim! Onların oğlunu diyorum.

Tamam onların oğlu sensin işte ve hayattasın.

Zaten sorun orada! Öldü bildikleri oğullarının ben olduğumu iddia ediyorlar.

Ama öldü biliyorlarsa bu iş nasıl oluyor?

Ne bileyim olmuş işte. Kabullen.

Ulan ne malsın lan !

Diyorum ki yoksa bu da bir sarsılmaz oyunu mu?

He öyleli diyorsun gökay tuna.

Hee öyleli diyorum.

-bir şey demeyecek misin?

Girdiğim iç savaştan çıktım ve soruyu yönelten gökhana döndüm.

-ne gibi?

-sana bir demirdağ üyesi olduğunu söylüyoruz ve sen ne gibi mi diyorsun gerçekten !?

Buydum işte ben duyguları belli etmek bana göre değildi.

Çünkü bu hayatta öğrendiğim en net şeylerden biri duygularını belli etme.

Bir sonraki hamleni saklamak istiyorsan önce işe duygularından başlaman gerekir.

Çünkü duygular bir sonraki hamleyi açığa veren en yegane şeydir.

-olabilir.

-hasbinallah

Sağımdan gelen sese döndüm.

Onurdu demi? Evet onurdu.

-bak biliyorum oğlum. Kolay bir mesele değil. Senin içinde bizim içinde!

İçimde bir kasırga çıkmış tüm benliğimi dağtırken yine aynı şeyi söyledim.

-olabilir!

-lan sen başka bir kelime bilmez misin !?

Adını bilmediğim kardeşlerinin aksine kıvırcık saçlı ve aralarından bir tek onurla göz rengi aynı olan yeşil gözlü adama baktım.

-olabilir.

Bu işin tadı kaçmıştı ama kendimi de durduramıyordum.

Çünkü beynim o kadar karışıktı ki aralarından kelimeleri çekip cümle kuracak hazne toparlayamıyordum.

-ulan bir şey de artık. Adam gibi bir şey!

Yine oynanan bir oyun muydu bu?

Yoksa gerçekler mi?

-daha geçenlerde bu konu yüzünden temiz bir dayak yediğimi hatırlıyorum! Şimdi karşıma geçmiş aslında ölen çocuk sensin diyorsunuz. Ne değişti ? Ya da bu kanıya nereden vardınız?

Sorduğum soruyla demirdağ ailesi sessizleşti.

kiminin gözlerinde hüzün ve özlem.

Kiminin öfke ve tiksinti vardı.

-dna testi yaptırmışsınız ya oğlum.

Dedi serpil hanım çaresizce.

Hee dna testi diyorsun?

Ne dna testi lan ?

Kim yaptırmış?

Benim bu meseleyle alakam yok.

-ne testi anlamadım!?

Anlamsız gözlerle baktılar yüzüme.

-oğlum gökhanla sen yaptırmışsın ya işte?

Dedi sami bey bir bana bir göhana bakarak.

Gökhan gerilmişti.

Her seferinde bizlere kök söktüren koskoca komiser gökhan demirdağ suç işlemiş küçük bir çocuk gibi omuzlarını düşürmüştü.

Ki suçsuzda sayılmazdı.

Çünkü rızam alınmamıştı

Karşımda iyice küçülen gökhana baktım.

Benden değil ailesinden çekiniyordu daha çok.

Bu ailesine attığı kaçamak bakışlardan belli oluyordu.

Kimseyi ailesinin yanında mahçup etmezdim.

Sorunlar kişisel halledilirdi.

-hee evet ya oldu öyle. Benim aklımdan çıkmış. Kusura bakmayın.

Bu söylediklerimi gökhandan bir an olsun gözümü çekmeden demiştim.

O da bunu beklemiyor olacak ki eğdiği kafasını kaldırmadan sadece gözlerini çevirdi bana.

Gökhandan çektiğim gözlerimi bey babanın gözlerine değdirdim.

-testi fazla inceleme şansım olmamıştı. Müsadenizle tekrar bakmak isterim.

Bu isteğim üzerine bey babanın gözleri parladı.

-tabii oğlum.

Gökhana çevirdi bakışlarını.

-oğlum testi versene gökay oğluma.

Gökhan ailesine karşı yaşadığı utancı hâlâ atamamıştı bu düzelmeyen omuzlarından belliydi. Kimse bilmesede yaptığı şey yine de gökhan için mahçup olmaya yetiyordu.

Yavaş hareketlerle elini montunun iç cebine attı. Dörde katlanmış kağıdı çıkardı ve ağır hareketlerle bana uzattı.

Bende aynı yavaşlıkla uzanıp aldım. Elimdeki katlanmış kağıda baktım bir süre. İçindeki sonuç her ne kadar belli olsada beni germekten alı koymuyordu

Yine yavaş hareketlerle açtım elimdeki raporu. İçimdeki huzursuzlukla sonuç üzerinde gezdirdim gözlerimi.

Yüzde doksan dokuz nokta doksan beş...uyuşmaktadır.

Ellerimin titrediğini kağıdın da titriyor olmasın anladım ve bunu belli etmemek için elimdeki kağıdı katlayıp masaya bıraktım. Hemen ellerimi pantolonumun ceplerine yerleştirdim. Dışım buz keserken içim büyük bir orman yangını gibiydi. Büyük ve kontrol altına alınamayan bir yangın. Düşüncelerim kozalaklar gibiydi ateşle patlıyor ve sağ sola sıçrayıp yangının büyümesini sağlıyordu.

Bana merakla bakan gözlerin farkındaydım. Ama konuşmak için mecalim de yoktu sanki. Bu ferah mekan bile üstüme gelmeye başlamıştı. Aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu sanki. Dışarı çıkıp bir hava alsam iyi olacaktı. Bir anda ayaklandım oturduğum sandalyeden benim ani kalkışımın şiddetiyle sandalye de geriye savruldu.

Masadakiler irkildi.

Serpil hanım telaşla konuştu.

-oğlum nereye!?

Serpil hanımın endişeli gözlerine bakıp kaldım.

Oğlum dedi gökay! Duydun mu?

İlk defa duymuyorum ya.

Ama bu farklıydı. Ne kadar içten söyledi fark ettin mi?

Hayır, sıradan bir hitap şekliydi işte!

Yok ! Sanki bir annenin çocuğuna seslenmesi gibiydi.

Değildi ! Kafamı bulandırmayı kes!

-dışarıda sigara içeceğim. Beş dakikaya dönerim.

-birde keyfini mi bekleyeceğiz!

Arkamdan emirin söylendiğini duydum ama umursamadan ilerledim.

Kafenin beş altı basamaklı merdivenlerinden inip kendimi yan taraftaki duvara attım.

Derin derin nefesler alıyordum. Aldığım nefes ciğerlerime batıyordu.

Sakinleşmem lazımdı . Titreyen ellerimle ceketimin cebinden paketimi çıkardım. İçinden aldığım bir dal sigarayı dudaklarıma yerleştirip yine titreyen ellerimle ucunu ateşe verdim.

Gözlerimi sahile çevirdim.kış mevsiminin verdiği hırçın dalgalar sahil kenarındaki kayaları dövüyordu.

Sırtımı ve kafamı arkamdaki duvara verdim. Sanki vücudumu tartamıyor, benliğim kendime ağır geliyordu.

-neden yaptın bunu?

Kulağıma gelen gökhanın sesiyle düşüncelerimden çıktım ama duruşumu hiç bozmadan hırçın dalgaları izlemeye devam ettim.

-neyi?

-haberin olmadığı halde varmış gibi davrandın.

-olabilir.

-ama neden?

Düşüncelerimi saklamadım ve onun bana dediğine gönderme yaparak

-seninle alakası yok üstüne alınma. Kimseyi ailesi yanında mahçup etmem.

Görmesemde güldüğünü hissetmiştim.yaptığım gönderme ona komik gelmiş olsa gerek.

-eyvallah.

Sonuna geldiğim sigarayı yere atıp ayağımın altında ezdim.

Yaslandığım duvardan yavaşça doğruldum ve gökhana döndüm.

-bu seninle benim aramda o yüzden hazır yalnızken halledim bu konuyu.

Omuzlarını dikleştirdi gökhan. Sanki kendini savunmaya hazır hale geliyordu.

-tamam halledelim.

-sana güvenmiyorum ve güya yaptırdığın şu teste.

-güvenmeye bilirsin bende sana güvenmiyorum zaten ama testte yalan yok.

-bilemem gökhan! Belki oyun oynuyorsun bana?

-ne gibi bir oyun oynaya bilirim gökay?

Mesela aykut sarsılmazın bir oyunu olabilir?

Kabullen artık gökay bu bir oyun değil bence!

Ama öyle olsun istiyorum.

Neden? Sana aile olmamış insanlar için neden ? Onlardan vazgeçmek neden bu kadar zor senin için!?

Evet, bana aile olmadılar. Ama ben onlara olmak istedim. Vazgeçmek zor geliyor çünkü yıllarca ne olursa olsun ailem onlar diye katlandıklarımın bir hiç olması bana çok koyuyor.

-cevap versene gökay! Ne oyunu?

Tekrar sorduğu soruyla kendime geldim.

-bilmem!sonuçta karşımda beni bitirmeye ant içmiş bir komiser var. Her an her şey olabilir.

Dedim alayla.

Benim alaycı tavrıma karşın sakin kaldı.

-oyun yok gökay.

Dedi sesindeki durgunlukla.

Yine de güvenmiyorum.

-yok hâlâ ikna olmadım komiserim.

Artık sinirleniyordu bu birbirine bastırdığı dişlerinden belli oluyordu.

-neden seni bitirmek için ailemi riske atayım!?

Adam mantıklı konuşuyor gökay.

Evet, bencede

-hırsın gözünü bürümüş olamaz mı komiserim?

Kabullenmek istemediğin için salak saçma bahaneler uyduruyorsun gökay!

-olamaz gökay tuna.

Yine sesindeki bir durgunlukla cevaplamıştı.

-hem senin benim rızam olmadan test yapman suç değil mi?

Elini ensenine götürdü.

-evet.

Tek kaşım havalandı istemsizce.

-ama sorgu odasında benim kafamı sikmeyi biliyordun hak var hukuk var diye. Ne oldu bu hakka,hukuka?

Ne diyeceğini bilememiş gibi kaldı bir süre. Gözlerini bana değdirmeden etrafta gezdirdi.

-haklısın.

-haklıyım! Şimdi önce seni mi şikayet edeyim yoksa doktordan mı başlayalım? Ya da ikinizi aynı anda ederim. Böyle bir hakkım vardı demi komiserim?

Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi baktı bir süre. Tam konuşmaya karar vermişti ki.

-ne yapıyorsunuz burada?

Benden uzun, gökhanla boyu aynı olan. Benim gibi siyah saçlara sahip,kumral olan çocuktu.

-ufuk?

-abi! Neler kaynatıyorsunuz?

Kaynatmak mı?

-öyle test hakkında konuşuyorduk ufuk.

Ufuğun yüzünde bir sırıtma belirdi.

-bize bir şans vereceksin demi?

Dedi heyecanla.

Bu bana yöneltilmiş bir soruydu.

Ama kimseye bir şans vermek gibi niyetim yoktu.

Hem beni kim niye istesin?

Onlar birbirine bağlı bir aile.

Bu herhallerinden belli.

Ben bir yere bağlı olmayı bilmezdim ki. Aile olmayı da bilmem.

-hayır,böyle bir niyetim yok!

Verdiğim cevapla yüzündeki gülümseme yavaşça söndü. Gözündeki parıltılar gitti.

-neden?

Dedi sesindeki hüzünle.

-öyle işte.

Dedim umursamazca.

Gökhan daha fazla kardeşinin üzülmesine dayanamamış olacak ki.

-hadi içeri geçelim.

Dedi durgun bir sesle ve önden ilerlemeye başladı.

Ufuk hâlâ bana bakıyordu ama umursamadım ve gökhanı takip ettim. Kısa bir süre sanki hâlâ oradaymışım gibi boşluğa baktıktan sonra ufukta peşimize takıldı.

Masaya tekrar döndüğümüzde hepsi meraklı gözlerle bakıyordu.

-oğlum daha iyi misin?

-iyim serpil hanım.

Biliyordum ki onlarda benden bir cevap bekliyorlardı. Daha fazla bekletmenin bir anlamı yoktu.

-sizi daha fazla bekletmek istemem. Ben sizinle-

-anne gökay bizi tanımak istiyormuş.

Solumdan gelen ses ufuğa aitti.

Ne saçmalıyordu! Böyle bir şey demedim.

-ben böyle-

-dışarıda üçümüz konuştuk. Gökay şans vermek istediğini söyledi.

Öyle bir şey demedim!

-gerçekten mi oğlum!?

Dedi serpil hanım heyecanla. Gözlerinin içi bile gülüyordu.

Bak nasıl oğlum diyor ?

Sus.

-şuan bizi ne kadar mutlu ettin bilemezsin oğlum.

Ben bu kadını nasıl kıracaktım şimdi !?

 

▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎

Sevgili okurlarım, bölümlerin kısa kaldığını daha önce söylemiştiniz. Bu bölümün de kısa kaldığını farkındayım.

Ama inanın günlerim çok yoğun geçiyor.

Aslında amacım bölümü uzun tutmaktı fakat sizleri çok fazla bekletmek durumunda kalacağımı anladığım için bölümü bu şekilde yayınlıyorum.

Sevgiyle kalın🥰

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%