@_seda_
|
"Nereye gidiyoruz?" demek arabadan çıktıktan tam olarak bir saat sonra aklıma gelmişti.Bugünden itibaren sanırım ben de gizli bir askerdim.
"Kapa çeneni de yürü!" dedi hemen. Kendileri oldukça nazikti.
Bir kayanın yanında çöktüğümüzde bana eğildi. "Geçen gördüğün askerleri hatırlıyor musun?" başımı salladım.
"İyi, onlar dışında gördüğün herkesi öldürebilirsin. " ayağa kalkıp benden uzaklaştı. "Heyy! Nereye?" desem de çoktan uzaklaşmıştı.
"Lanet olsun." dedim hemen. Belki de hata yapmıştım. Bu kadar dikkatsiz olmak büyük bir suçtu.
Silahı daha da sıkı kavradım. Karşıma iki tane insan çıktı. Oldukça rahat davranıyolardı, bizim burada olduğumuzdan habersiz olmalılardı.
Az önceki asker tanımadığın kişileri öldürebilirsin dediğine göre ilk kurşunu onlara attım. Silahın üzerinde ki susturucu oldukça iyi bir fikirdi. Zira şuan ikisi de yerde başlarından vurulmuş bir şekilde yatıyorlardı.
Sanırım bu işi on kadar kişiye de yapmış bulunmaktaydım. Hedef aldığım yerlere attığım kurşunlar birer birer hepsini yere seriyordu.
Bazen hedef aldığım yerden benden önce davrananlar da vardı. Diğerlerinin de burada olduğunu doğrulamıştım artık.
Bir lanet daha okudum içimden çünkü arkama yanaşan birisi silahımı tepeden aşağıya doğru savurmuştu. Üstüme atladığı an başım soğuk toprağa deydi.
Yumruğu tam kafama deyicekken yana kaçtım, diğer elinde ise bir bıçak tutuyordu.
Elim ile kendi bıçağımı aradım, onun dikkatsiz davrandığı kısa vakit botuma sakladığım bıçağı çıkarmama yardım etmişti.
O bir yumruk daha savurduğunda bu sefer ben telaşa kapılmıştım. Dudağımın kanadığını biliyordum.
Sinirden dönen gözlerim ile bıçağı tam boğazına sapladım. Çıkan kan üstüme sonra da toprağa sıçradı.
Nefesim kesilecek gibi olduğunda durduğum kayanın tam arkasına çekildim. Şimdi karşı taraftan kalan bir kaç kişi bizi fark etmişti. Silahıma ulaşmak istesem uzaktaydı ve orada ki hareketlilikten dolayı fark edilmiştim.
Yan tarafta pusu kurmuş iki düşman gördüğümde onların arkasından saldırmayı umarak ikisini de saniyeler içinde yere yığdım.Bu kadar basitti. Öldür ve kendini koru.
Silah sesleri kesilince bende arkama yaslandım, bunu yapmayalı sanırım yıllar olmuştu. En son eve geç kaldığımda Olenka ile ormanda bir kaç asker öldürmüştük. Hatırladığım da ürpermeme neden oldu çünkü saklanan askerleri görmek bir hayli zordu, Olenka o gün müthiş bir sacaşçı olduğunu gözümün önüne sermişti.
"İyi misin?" dedi ben etrafı gözetlerken. Geçen gördüğüm bir askerdi. "Savaş sana kulaklık vermedi mi?"
Savaş beni getiren asker oluyordu ki başımı salladım. "Geç kaldınız yoksa karargahtan beraber çıkacaktık. Savaş ne işler karıştırıyor bilmiyorum ama -"
Yanıma eğilip yüzümü kaldırdı "Sen iyi misin? Titriyorsun" o dokununca havanın ne kadar soğuk olduğunu fark ettim. Titrediğimi ise yeni görmüştüm.
"Birden buraya getirmemeliydi ilk tanışmalıydık." bir iç çektikten sonra hararetli sesiyle kulaklığına eğildi. Türkçe bir şeyler söylüyordu ama şu an anlayamıyordum.
"Kalkabilir misin?" başımı sallayıp kolunu tuttum. "Etraf temiz ama yinede temkinli olalım."
Beni arkasına alıp ilerlemeye başladı. İlk savaşımda yenilmiştim. Olenka nın emeklerini boşa çıkarmıştım.
Arka taraflarda bir yer de yanaşan arabaya bindik. "Geldi mi herkes?" dedi Savaş. İsmini bile yeni öğrenmiştim.
Arabanın içine bakındı "Kızıl, sür arabayı." içeridekileri saymaya çalışırken beni süzdü. "İlk görevin güzel geçmemiş ha?" dedi yüzsüzce. Ağzıma dolan kanı kolumun arkasıyla sildim benim yerime yanımdaki konuştu.
"Sen ne işler çeviriyorsun Savaş. Ölebilirdi. Kızın yanına kulaklık bile vermemişsin, öylece bırakıp gitmek de ne demek." bu sefer Türkçeye geçmişlerdi. Rusça kavga etmek sanırım onlar için zordu.
"Avukatı sen misin küçük bey. Kapa çeneni de bir şeyler öğrensin."
"Alıp veremediği bir şey varsa bizim de haberimiz olsun. Bundan bilmem kaç sene daha bizimle olucak, başta böyle-"
"Başı veya sonu yok Demir! Zora alışırsa öyle devam eder. Bugüne kadar el bebebk gül bebek yetiştirilmiş. Dikenler nasıl oluyormuş görsün." kıpkırmızı kesilmişti, Demir ise önündeki ilk yardım çantasını karıştırıyordu.
"Tamam sakin." dedi Savaşın yanındaki kadın, benim elimi tuttu.
"Sana gidince her şeyi anlatırız Karine. Sen iyi misin?"
İyiydim ama şok olmuş bir ruh nasıl oluyorsa o kadar iyi.
Yüz ifademi görüp iyice yanıma sokuldu. "Başlangıç için biraz acele ettik farkındayım ama Paul böyle söyledi. Neyle karşılaşacağının farkına varmalısın ki kararın sonra seni pişman etmesin. Karargaha gidince tanışırız zaten."
Başımı salladım yine. Dudağımın kenarına sürülen bir krem ile yan döndüm. Kadın da koluma bulaşan kanı silmeye başlamıştı. Göz ucuyla Savaşa baktığımda onlara ve bana tiksintiyle bakıyordu.
Kolumu ve yüzümü geri çektiğimde "Ben hallederim." dedim. Yüzümün kızarıklığının karanlıkta görülmemesini umdum.
Araba durduğunda kapıyı açana kadar bekledim. Nereye geldiğimi bilmesem de kadın bana oldukça yardımcı oluyordu. Elimi asla bırakmadı.
Karşımda kırmızı boyalı bir bina duruyordu. Ay ışığında pek fazla hissedilmeye rengi dışında etrafı ormanla kaplıydı. Ön tarafında gürültü sesleri gelse de biz arkasındaydık.
Önde oturan adam kapının kilitlerini hızlıca sökerken biz de arkasında bekledik.İçeri adım attığında ise içi oldukça boş bir bodrum ile karşılaştım. Merdivenlere yöneldiğimiz de iki kat çıktık. Birinci katta ne olduğunu bilmesem de şu an umrumda değildi.
İkinci kata geldiğimizde ise koridordan temkinli adımlarla yürümeye başlamıştık. Öndeki adam kapıyı tıklattı, çok beklemeden açıldığında karşımda yaşlı bir adam duruyordu.
İçeriye diğerleri girdiğinde ben sonda kalmıştım, tereddüt içerisindeydim ve adamla uzun bir bakışma yaşıyorduk.
İlk bir kahkaha attı az önceki yüz hatları oynayınca gülümsemesinin ona çok yakıştığını fark ettim.
"Teyzen ilk geldiğinde burayı ayağa kaldırmıştı.Bu kadar sessiz olmana gerek yok."
Eğer onu tam olarak incelemiş olsaydım ayağım belki de daha sağlam basardı.
"Hadi gel kızım " dedi tekrardan.
"Bugünü çok uzun zamandır bekliyorduk." |
0% |