@_sevilgun
|
2.Bölüm: Anlaş(ıl)ma Ben Dilem Akyel; herkesin istediği yerde, Serhat Çağrı Soykamer'in tam karşısındaydım.
♡ ♡ "Hoş geldin Dilem." dedi Çağrı sandalyeden kalkıp elini uzatırken. Uzattığı elini sıkıp gülümsemeye çalıştım. Her ne kadar yara ve morluk hiç var olmamış gibi kapatılsa da doğal olarak canımın acısı dinmemişti. Sandalyemi çekmesine izin vermeden oturduğumda o da yanıma gelmekten vazgeçerek sandalyesine oturdu. "Geldiğin için teşekkür ederim. Seninle birkaç şey konuşmak istiyorum. Sana söz veriyorum kimse sana istemediğin tek bir şey bile yaptırmayacak." Benden onay istercesine gözlerime baktı. Başımla onayladım onu. Bu konuşma boyunca kendimi kontrol etmek zorunda olduğumu fark etmiştim. Umut etmemeye çalışmalıydım. Çünkü ne derse desin benim istemediğim çok şey gerçekleşiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bu zamana kadar da neredeyse istediğim hiçbir şey gerçekleşmemiş, ailemin(!) istekleri hayatıma yön vermişti. Muhtemelen böyle de devam edecekti. Verdiğimiz siparişler gelene kadar ikimiz de konuşmamıştık. Yalnızca arada göz göze geliyorduk ve çok sürmeden göz temasımızı bitiriyorduk. Onun dışında ikimiz de sessizce etrafı izlemiştik. Ben içimde hala olanları sindirmeye çalışıyordum. Onun da konuşmak istediği şeyleri kafasında tasarladığını tahmin ediyordum. "Senden yalnızca 1 sene istiyorum Dilem. 1 sene sonunda anlaşmalı bir şekilde boşanacağız. Bu süreçte istemediğin hiçbir şey gerçekleşmeyecek sana söz veriyorum. Yalnızca insanların yanında evliliğimizin gerçek olduğunu göstermek için normal evliler gibi davranacağız ama fazlası olmayacak.” dedi ve bir süre beni izledi. Yüzümden vereceğim tepkiyi tahmin etmeye çalışıyordu sanırım. “Aslında böyle bir şeye dahil olduğun için sana karşı çok mahcubum. Babaannem benim itiraz edeceğimi bildiği için ilk annenlerle konuşmuş onlar da kabul ettikleri için de ikimiz hakkında böyle bir karar vermişler. Seni zor durumda bırakmamak için en başında da babaannemi uyarırdım ama yanlış anlamanızı istemedim. Eğer kabul etmezsen, ki senin en doğal hakkın; o zaman anlaşamadığımızı söyleriz. Daha fazla zorlamazlar." Sözlerini bitirdiğinde gözlerini gözlerimle buluşturdu. Aklımda birden fazla soru işareti vardı ve bunu anlamıştı. "Aklındaki soru işaretlerinin farkındayım. Babaannem hasta ve çok az ömrü kaldı. Birbirimizden başka kimsemiz yok ve bu yüzden hastalığından çok beni dert ediniyor." Gözlerine çöken hüznü fark etmemek imkansızdı. Dolu gözlerini bana fark ettirmemek için de masadaki kahvesinden hiç ayırmıyordu. "Hastalığının oldukça ilerlediğini ve tedavilerin kesin sonuç vermeyeceğini öğrendiği ilk andan itibaren kendini hiç umursamadı Dilem. Düşündüğü tek şey benim yalnız kalacak olmam ve istediği tek şey de bir aile kurmam. Ne kadar yalnız kalacak olmamın benim için sorun olmayacağını söylesem de beni dinlemiyor. Bir cemiyet toplantısında seni görmüş, beğenmiş. Ne sana ne de bana sormadan annenlerle konuşmuş. Onlar da onaylamışlar. Kimseyi yarı yolda bırakmak istemediğim için kabul ettim bu buluşmayı. Seni zor durumda bırakmak istememiştim ama anladığım kadarıyla sen de annenlerin zoruyla gelmişsin." Gözlerimi gözleriyle birleştirdim. Gülümsemeye çalıştım pek başarılı olamadığımı hissetsem de umursamadım. Zaten gülüşüm de buruktu. "Senin bir suçun yok. Annemler şirketleri birleştirmek için kabul etmişler." Şaşkınlığını hissetmiştim. "Haberim yoktu." diye mırıldandı. "Fark ettim." dedim ben de. Yine bir süre konuşmadık. İkimiz de kahvelerimiz ile oynuyorduk. Ayrıca göz göze gelmekten sakındığımızın da farkındaydım. "Teklifim hakkında ne düşünüyorsun?" dedi başını kaldırırken. Ben de başımı kaldırdım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. İstemiyorum deme lüksüm yoktu. Babamdan korkuyordum. Bu zamana kadar çok fazla iletişimimiz olmamıştı ama bana el kaldırmamıştı da hiçbir zaman. Şayet onu bu konu hakkında daha fazla sinirlendirirsem daha fazlasını yapmaya çekinmeyeceğine emindim ki bu anlaşmayı öğrenirlerse de sinirleneceğini tahmin etmek zor değildi. Ve itiraf etmeliyim ki Samet Akyel’den oldukça korkuyordum. Ayrıca 1 yıl sonunda ne yapacaktım? Onların yanına geri dönemeyeceğimi tabii ki biliyordum. O zamana kadar kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kadın olabilecek miydim? Ne seçersem seçeyim üzülecektim. "Anlaşma imzalayacağız. 1 yılın ardından sen hariç kimsenin söz hakkı olmayacak. Benim bile. Her şey sen nasıl istersen öyle olacak. Bu 1 yıllık süreçte okuluna, stajına kimse karışmayacak. Boşandıktan sonra da ve tabii evli olduğumuz süreçte de benden çekinmene gerek yok. Her anlamda arkanda olacağım, elimden geldiğince sana destek de olacağım. Sana söz veriyorum kimsenin seni üzmemesi için elimden geleni yapacağım. Eğer senin için de uygunsa bugün beraber nikah işlemlerine başlayalım. Her şeye rağmen kabul etmek istemezsen de kimsenin seni üzmesine izin vermeden ailelerimizle görüşüp anlaşamadığımızı anlatırız. Ne dersin?" dedi. Bir de şöyle bir şey daha vardı ki Çağrı olmazsa başka biri olacaktı. O kişi bu kadar anlayışlı olur muydu? Hoş Çağrı'yı da çok tanıdığım söylenemezdi ama dediğine göre istemediğim bir adamla ömrümün sonuna kadar evli kalmayacaktım. Bu oldukça büyük bir avantajdı benim için. Neyi seçersem seçeyim risk almış olacağımı da biliyorum. Yine de ilk defa güvenmek istedim. Çağrı’nın bana hissettirdiği güvenin gerçek olmasını diledim. "Bu arada anlaşma ikimizin arasında bir sır olarak kalacak. Ne senin ailen ne de benim babaannem duymayacak." Başımla onayladım onu. Daha fazla uzatmasının mantığı yoktu. Bu kadar çabuk olması beni gerse de ona güvenmeyi tercih etmiştim. " Kabul ediyorum Çağrı. Umuyorum ki her şey anlattığın kadar kolay gerçekleşir." Gülümsedi. "Zor olsa da o zorluğu elimden geldiğince sana hissettirmemeye çalışacağım. Çünkü en suçsuzumuz sensin."
♡ ♡ Oldukça yorucu geçen günün ardından deniz kenarına gelmiştik. Nikah için işlemlerini halletmiştik tüm gün. Yaklaşık bir ay sonrası için tarih almıştık. 15 Mayıs'ta artık evli bir kadın olacak, o evden kurtulacaktım. Bu bir yandan beni sevindirse de genel olarak mutlu olduğum söylenemezdi. Çağrı iyi birine benziyordu. Ona bu kadar çabuk güvenmem belki de saçmalıktı ama kendime engel olamamıştım. İçimden bir ses ona güvenmemi söylüyordu ve ben de o sese kulak veriyordum sadece. İçimde kötü bir his de yoktu nedense. Onun beni yanıltmayacağını umuyordum. "Babaannenin hastalığı ne?" diyerek Çağrı'ya çevirdim yüzümü. O da bana bakıyor olacak ki gözlerimiz kesişmişti. "Kalp hastası." Gözlerinden geçen acıyı görmemek imkansızdı. Destek olmak amaçlı hafifçe tebessüm ettim. Bu durum az da olsa canımı yaktığı için saniyelik yüzümü buruşturmuş, Çağrı'ya fark ettirmeden ifademi düzeltmiştim. "Tedavisi yok mu?" Gözlerini kapatıp açtı. " Babaannem bazen biraz fazla inatçı olabiliyor ve hastalığının ilk zamanları da fazlasıyla inat etmişti. Hatta uzun bir süre de saklamış bizden hastalığını. Geç kaldık o yüzden tedaviler için. Onu ikna ettikten sonra burada deneyebileceğimiz tüm tedavileri denedik ancak hiçbiri sonuç vermedi. Doktoru yurt dışında bir tedavi önerdi ancak onu da babaannem kabul etmiyor. İkna etmek için çok uğraştım ama ikna edememiştim. Ta ki seninle görüşmeyi kabul edene kadar. Düğünün ardından tedavi için yurt dışına gidecek. Ben de onu yalnız bırakmak istemiyorum ancak onunla gitmemi istemiyor. Bu tedavinin işe yaramasını umuyoruz." Başımı salladım. "Umarım iyileşir. Onun senin için ne kadar değerli olduğunu anlamak zor değil." Gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi ama. "Kendimi bildim bileli yanımda, yakınımda. O da giderse ne yaparım, tekrar nasıl toparlarım bilmiyorum." Bakışlarımı kaçırdım. Ne diyeceğimi bilememiştim. Bir şey dememi de beklememişti zaten. Bir süre daha o bankta yan yana oturduk. Herhangi bir şey konuşmamış, sessizce denizi izlemiş dalgalarına kulak vermiştik. "Kalkalım mı artık?" diye sordu Çağrı. Gözlerimi denizin hırçın dalgalarından çekip ona çevirdim. Başımla onayladım yalnızca. Beraber banktan kalkmış, yürümeye başlamıştık. Gözüm yan tarafımızda bize biraz daha uzak tarafa oturmuş çifte kaydı. Kız, başını dizlerine yatıran sevgilisinin saçlarını okşuyor aynı zamanda da elindeki kitabı tahminimce ikisinin de duyabileceği bir seste okuyordu. Ne kadar huzurlu oldukları her hallerinden belliydi. İmrendiğimi inkar edemezdim. Benim böyle bir aşk yaşama şansım olmamıştı hiç. Yine de duraksamadan yürümeye devam ettim. Çağrı'nın biraz arkasında kalmıştım.
Bakışlarım yerde ve hafifçe hızlanarak yürürken sol yanağıma gelen topla birlikte yanağımdan tüm vücuduma yayılan acı çığlık atmama sebep olduğunda, birkaç kişinin bakışlarını üzerime toplamıştım. Hissettiğim acı, duymam gereken utancı baskılarken dolan gözlerim de görüşümü kısıtlıyordu. Birkaç adım önümde yürüyen Çağrı anında yanıma gelmiş, eliyle çenemi tutup yüzüme bakmaya çalışmıştı ancak izin vermemiş, yüzümü yerden kaldırmayı reddetmiştim. Attığım çığlığın oldukça hafif çocuk topundan kaynaklanmayacağını tabii ki anlamıştı. Bir şeylerden şüphelendiğini hissetsem de hareket edecek kadar kendime gelememiştim henüz. Topu atan çocuklara dikkatli olmalarını söylemiş ve toplarını onlara teslim etmişti. Ardından elimi tutarak beni arabasına yönlendirmişti. Bu süre boyunca elim yanağımda bakışlarım yerde öylece beklemiş, beni yönlendirmesine izin vermiştim. Arabaya bindiğimizde arabayı çalıştırmak yerine torpidoya uzanmış, içinden ıslak mendil çıkarmıştı. Ne yapacağını anlamıştım ve arabadan inmek için elimi kapıya yönelttiğimde beklemeden kapıları kilitlemişti. "Seni zorlamak istemiyorum ama yanağına bakmalıyım Dilem. Canını bu kadar yakan ve göstermekten bu kadar korktuğun şey ne öğrenmeliyim." Duraksadı ve ıslak mendil paketinden bir ıslak mendil çıkardı. "Şimdi izin veriyor musun bakmama?" Yavaşça başımla onayladım onu ve gözlerimi sıkıca yumdum. Göreceği şeylerden en az benim kadar o da korkuyordu. Hissediyordum. Yüzüme değen ıslaklıkla hafifçe irkilsem de hemen alışmıştım. Zarar vermekten korkar biçimde yavaşça yüzümü temizlemeye başladı. Yüzümdeki fondöten silindikçe eli geriliyor, buna tezat dokunuşları daha da yumuşuyordu. Islak mendili yüzüme sürmeyi bıraktığında ben de gözlerimi açtım. Gözlerim dolu doluydu. Gözlerimi duygu yüklü bakışlarından hızlıca çekmiş ön camdan dışarıya bakmaya başlamıştım. Algılarım tamamen kapalıydı. Öyle ki dışarıda herhangi bir kaza olsa fark edemezdim muhtemelen. Aklımda dolanan tek şey Çağrı'nın duygu dolu bakışları, hissettiğim tek şey de yanağımdaki morluğu yavaşça okşayan parmağıydı. Hatta o kadar yavaştı ki dokunuşları hissetmek neredeyse imkansızdı. Bir süre konuşmadı, konuşmadık. Nefes alışverişlerimiz yankılanıyordu yalnızca arabanın içinde. "Benim yüzümden." diye fısıldadı Çağrı bir süre sonra suçlulukla. Zaman kavramını kaybetmiş gibiydim. "Benim yüzümden oldu bu değil mi? İstemedin, zorladılar. Sana zarar verdiler. Sana benim yüzümden zarar verdiler." Duyacağı şeyden korkuyordu. Öyle olduğuna da emindi aslında ama inkar etmemi istiyordu. Ne diyeceğimi bilemedim ama başımla onayladım onu. Gözümden yavaşça bir yaş düşmüştü o sıra. Sessizce küfür etti, direksiyona yumruk attı. Siniri kendine miydi yoksa babama mı anlayamamıştım. Yüzündeki hüzün ve sinir artmıştı. Bana döndü tekrar. "Bunun affı da özrü de yok biliyorum ama elimden başkası da gelmiyor Dilem. Çok, çok özür dilerim senden. Asla ama asla böyle olsun istemezdim. Sana bunları yaşattığım için çok üzgünüm." Gözlerimi gözleriyle buluşturup hafifçe gülümsedim. "Senin suçun değildi. Özür dilemesi gereken de sen değilsin. Kendini suçlama olur mu? Bu durumda kimsenin yapabileceği bir şey yok. Ben ilk defa bir kararımı kendim vermek istedim. İlk defa boyun eğmek istemedim. Ama elime yüzüme bulaştırdım o kadar. Uzatılacak, uğraşılacak bir konu değil." Sesim titremişti ama umurumda değildi. İlk defa birinin beni anladığını hissediyordum. Çağrı'nın beni anladığını tüm kalbimle hissediyordum. “Öylece durmamı bekleme benden Dilem.” Sesi yalvarır gibi çıkmıştı. Kendine de babama da oldukça sinirliydi. “O adam baban da olsa seni zorlayamaz. Hele bu şekilde asla.” Yumruk yaptığı elini ellerimin arasına almamla bakışları beni buldu. “Uğraşmana, uğraşmamıza değmez Çağrı. Bunu öğrendiğini bilseler evliliğimize mani olurlar ve beni laflarını geçirebilecekleri başka biriyle evlendirirler. Seninle evlendiğimde üzerimdeki hakimiyetleri de son bulacak.” Derin bir nefes bıraktı arabanın içine. İkna olmakla olmamak arasında kalmıştı. “Dilem, buna göz yummam çok zor. Benden bunu isteme. Özellikle de buna ben sebep olmuşken.” İkna olması için tebessüm ettim. Canım yandı ama yine belli etmedim. “Şu an için bana yapabileceğin en büyük iyilik herhangi bir sorun çıkmadan evlenmemizi sağlamak. O yüzden bu konuşmalar hiç yaşanmadı, sen yüzümü hiç görmedin ve biz nikah işlemlerini halledip evlerimize dağıldık. Tamam mı Çağrı?” Bir süre düşündü. Kafasında tarttı bazı şeyleri. Haklı olduğumu biliyordu ancak susmak ve babamın yaptıklarına göz yummak istemiyordu ancak göz yummak zorundaydı. Babam da annem de bu olanları Çağrı'nın öğrendiğini bilseler bana daha fazlasını yaşatmaktan asla gocunmazlardı. İstemeye istemeye onayladı beni. "Peki, Dilem. Sen nasıl istersen öyle olsun." Belki hala erkendi bunu düşünmem için ancak Çağrı’ya güvenimin boşa olmadığını anlamıştım. Şoförümüzün, korumalarımızın, çalışanlarımızın hatta annemin bile sesini çıkarmadığı bu olayda sessiz kalmamak için direnmişti. Güzel kalpli adamlardandı muhtemelen. Onunla tanışmadan önce hakkında oldukça yanlış şeyler düşünmüştüm ama o beni haksız çıkarmıştı. Ben onun yanında oldukça kötü kalpli kalıyordum. Düşüncelerimden motorun çalışma sesiyle ayrıldığımda, bakışlarımı Çağrı'ya çevirdim. İkimizin de hala iyi olduğu söylenemezdi ancak artık eve gitmem gerekiyordu. Bu yüzden yola çıkmış olmamıza bir şey demedim. Yol boyunca yine düşüncelere dalmış, kendimi bulunduğum ortamdan soyutlamıştım. Çağrı'nın arabayı durdurmasıyla düşüncelerimden sıyrılmıştım ancak tanıdık olmayan bu yerde neden durduğumuzu ilk başta anlayamamıştım. "Birkaç dakikaya geliyorum." dedi ve indi arabadan. Girdiği yerin eczane olduğunu fark ettiğimde burada neden durduğumuzu da anlamıştım. Dediği gibi birkaç dakika sonra elinde küçük eczane poşetiyle gelmişti. Poşetin içindeki krem kutusunu çıkardı. Ardından kremi de açıp bana dönmüştü. "Eczacı kıza morluklar için dedim, bu kremi verdi. Normalde sabah akşam sürmen gerekiyormuş ama sabah sürmediğimiz dozu şimdi sürebilirmişiz. İzin verirsen şimdi ben süreyim, bundan sonrakileri sen sürersin olur mu?" Başımla onayladım onu. Kremi rahat sürebilmesi için ona yaklaşırken o da hafifçe bana doğru yaklaşmıştı. Yavaşça elindeki kremi yüzüme sürmeye başladı. Krem başta soğuk gelmişti ama sonrasında alışmıştım. Dikkatlice, zarar vermekten korkarcasına sürmüştü kremi. Sürekli aşağılanan, fazlalıkmış gibi hissettirilen bir kız için bu paha biçilemez bir durumdu. İşini bitirip elini ıslak mendille silerken üzerinde tutmaya çekindiğim bakışlarım yine onu buldu. Bana baktığını fark etmiştim. Gülümsedim hafifçe. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Başını önemsiz dercesine sallayıp arabayı çalıştırdı. İşte şimdi gerçekten cehennemime gidiyorduk. Yol boyunca yine bir şey konuşmamıştık. Kemerimi çözerken ona döndüm. "Her şey için teşekkür ederim." Başını salladı. "Teşekkürlük bir şey yapmadım. Asıl ben senden özür dilerim. Seni zor durumda bıraktım." Gülümsedim sadece. O sırada telefonuna mesaj gelmişti. "Yarın akşam size gelecekmişiz. İsteme için. O zamana kadar kendine iyi bak olur mu Dilem? Herhangi bir zor durumda kalırsan beni her zaman arayabilirsin." Başımla onayladım onu. "Görüşürüz Çağrı." dedim ve indim arabadan. O da ben araba kapısını kapatmadan aynı şekilde cevap vermişti. Ben eve girene kadar araba kapıda bekledi ve ben içeri girince araba motorunun sesi duyuldu. Annemlerin olmadığını bildiğim için eve rahatça girmiştim. Odama çıkıp yüzümdeki makyajın kalanını temizleyip pijama takımlarımdan birini giydim. Dün gece hiç uyumamış olmamın ve bugünün oldukça hareketli olmasının verdiği yorgunlukla hemen uykuya dalmıştım. Garip bir şekilde şu zamana kadar uyuduğum belki de en huzurlu uykumdu. Ve bu kabul etmek istemesem de Çağrı’nın sayesindeydi.
♡ ♡ Merhaba... Ne düşünüyorsunuz bu bölüm hakkında? Umarım beğenmişsinizdir. Sizinle karakterler hakkında konuşmak istiyorum. Henüz tamamını tanımadık ancak bu 2 bölümde karşılaştıklarımız hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir dahaki bölümde görüşmek üzere... Hoşça kalın ♡ |
0% |