
İYİ OKUMALAR
Şu anda bu yaşanmıyor. Şu anda bu yaşanmıyor. Şu anda bu yaşanmıyor... Hissettiğim utancın tarifi mümkün olmazken elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyordum.
"Senin zamanlamanı sikeyim Tamer!"
Pek ala ben zaten yeterince yerin dibindeyken Ares'in de pek yardımcı olduğu söylenemezdi. Yaklaşık üç dakikadır Tamer şokta donmuş vaziyette bize bakarken Ares peşi sıra küfürlerini sıralamaya devam ediyordu.
"Niye peşimizden geliyorsun pezevenk?"
En az benim kadar kızarıp bozaran Tamer sıkkınlıkla saçlarını karıştırıyor ve oflayıp pufluyordu. "Ne bileyim abi ben böyle olacağını! Ben sizi çağıracaktım locaya geri gelin beraber girelim yeni yıla diye." dedi ve bir an duraksadı. Ardından irileştirdiği gözleriyle ikimizin arasında kısa bir mekik dokudu ve tekrardan konuşmaya başladı. "Siz ikiniz hayırdır?" Son sözlerini söylerken hafif bir baş sallamasıyla göz kırpmayı da ihmal etmemişti.
İdrakını sonunda yapabilmiş olacak ki şok halinden çıkarak ağır abi tavrına geçmiş ve hesap sormaya başlamıştı. Onun bu ciddi tavrı Ares'i iyice öfkelendirirken birazdan olacaklar adına şimdiden gerilmeye başladım. Zaten az gerginmişim gibi.
"Ulan ulan!" diyerek derin bir nefes aldı Ares. Kendini sakinleştirmeye çalışır gibi bir hali vardı. Bir adımda yanıma gelerek elini elime sardı. Tamer'e göz ucuyla bile bakmadan yanında geçip gitmemizi sağladı. Geldiğimiz yolları gerisin geri dönerken ikimizden de ses çıkmıyordu. Dönüp bana da bakmayan Ares, adeta beni peşinden sürükleyerek ilerliyordu. Arkamızdan gelen homurdanma seslerine bakarak Tamer'in de peşimizden geldiğini anladığımda şimdilik sesimi çıkartmamayı seçtim.
Ares'in sinirli tavrını ilk başta basılmamıza ve yaşadığımız özel anın bölünmesine yorsam da şu anda düşüncelerim bu yönde değildi. Neden hala daha sürdürdüğüne anlam veremediğim siniri yerini korurken tavırları oldukça agresifti. Yanından geçtiğimiz insanlar eğer önünden çekilmiyorsa onlara omuz atarak veya onları kenara iterek ilerliyordu. Bu hallerine ilk başta tepki verecek gibi olan insanlar olsa da onu görünce bu hallerinden vazgeçiyor ve susuyorlardı.
Aramızda geçen bu ne olduğu belli olmayan durum ortaya çıktığı için miydi bu halleri? Bilinmesini mi istemiyordu? Belki de sadece bir anlık bir şeydim onun için. Bu düşünceler beni ne kadar üzse de olabilirdi. İnanınki artık her şey olabilirdi. Şaşırmazdım. Belki çok üzülür çok ağlardım ama asla şaşırmazdım.
Locaya yaklaştıkça adımları artık benim iyice yetişemeyeceğim bir vaziyette büyüyüp hızlandı. Parmaklarımın sıkı sıkıya kenetlendiği elinden elimi çekmek istedim. Bunun adına bir hamlede bulunduğumda iyice gerisinde kalan bana dönerek kısık bir bakış fırlattı. Böylece beni peşinden sürüklediğini fark ederek kısa bir duraksama yaşadı. Ona yaklaşmam adına bana zaman tanırken elleri arasında gevşeyen ellerimi benim yerime de sımsıkı tuttu.
Ela hareleri hareketli bir müziğin iyice coşturduğu, renkli ışıklandırmaların dört döndüğü ve insanların daha da arttığı mekânda kısa bir tur attıktan sonra bana doğru bir adım attı. Elini elimden alarak hiç beklemediğim bir hamle yaptı ve kolunu omzuma atarak beni göğsüne çekti. Üstüne beni daha da şoka sokarak saçlarımın arasına sert bir öpücük kondurdu. Kulağıma doğru eğildi.
"Özür dilerim." diye mırıldandı oldukça sıkıntılı bir biçimde. Öyle ki bu dediğini zar zor seçmiştim.
Tekrardan harekete geçerek birkaç adımda locaya ulaştığımızda pür dikkat izlendiğimizi fark ettim. Az önce yaşananları tıpkı benim gibi şoklar içinde izleyen gözlere bakmaktan kaçınarak ilk geldiğimiz zamandaki gibi oturduk. Hemen peşimize Tamer de asık suratıyla aramıza katıldı.
"Ay noluyor?" diye yüksek sesli bir sezenişte bulunan Tamay'a baktım. Bu dediğini bir tek ben, Ares ve hemen dibindeki Bars duyarken bu kez gizli saklı iş çevirmeyi geçerek Ares'in kolları arasından çıktım. Kendisine yaklaştığımı fark eden Tamay'da benim hareketlerimi takip ederek sevgilisinin kolları arasından çıktı ve biz rahat loca koltuğunun ortasında buluştuk.
Konuşmaya başlamadan önce geriye dönüp açtığım mesafeyi kontrol ederken Ares'in bana çatık kaşlarla baktığını gördüm. Elinde içki bardağıyla bakışlarında ne yaptığımı sorgulayan bir ifade varken onu umursamadan önüme döndüm. Tıpkı onun terastan sinirle çıkarken beni peşinden bir ton sürüklerken umursamadığı gibi. Her ne kadar sonradan yaptığı hareketi fark ederek düzeltse de sonuçta yapmıştı ve benim modumu düşürmüştü bir kere.
Gerek açtığım mesafe gerekse mekânda zaten var olan müzik sesi onun beni duymasına engel olacağı kanaatine vararak tüm odağımı Tamay'a verdim.
"Çatlayacağım artık ne oluyor?" dedi Tamay kulağıma doğru benim rahatlıkla duyabileceğim bir seviyede.
"Az önce terasta hiç de hoş olmayan bir halde Tamer'e yakalandık!" dedim somurtkan bir biçimde.
Dediğim şeyleri anlamayan Tamay bana kaşlarını çatarak baktı. "Hiç de hoş olmayan bir hal ne be?"
"Ay sizin sürekli Ares'e yakalandığınız bir hal var ya o hal işte." Asla öpüşmek fiilini kullanmazken son sözlerim üzerine kızaran suratıma baktı Tamay bön bön. On saniyelik bir bakışmanın ardından büyük bir aydınlanma yaşadığını belli ederek gözlerini irileştirdi.
"Öpüşüyor muydunuz?" dedi kısmen bağırarak.
Sözlerinin ardından bu kez ben gözlerimi irileştirerek koluna hızlı bir tokat attım. "Bağırmasana kızım!"
"Ay dur tamam! Acıdı ya!" diyerek kolunu ovuşturdu. "İnanamıyorum ya siz ne ara bu hale geldiniz? Ne zamandan beri bir ilişkiniz var?" diye de ekledi meraklı bir biçimde.
"Çok değil daha yeni. Son bir iki gündür işte bir değişiklikler var ama buna ilişki denir mi bilmiyorum. Bunun hakkında hiç konuşmadık." dedim. Son sözlerimi iyice kulağına yaklaşarak bir sır verir gibi demiştim.
Sözlerimin ardından düşen suratıma büyük bir gülümsemeyle baktı. "Ay çok mutlu oldum vallaha. Aklıma gelen başıma geldi iyi mi!"
Düşük suratım onun bu mutlu tavrıyla asla düzelmezken dert yakınır gibi konuştum. "Bu kadar mutlu olma boşuna. Ne olduğu belli olmayan bir haldeyiz ve Ares, Tamer'e yakalanınca çok sinirlendi. Galiba bilinmesini istemediği bir şeydi. Bunları sana söylediğimi de sakın söyleme tamam mı?"
Kaşları çatılan Tamay iyice bana yaklaştı. Bu hareketinden samimiyet akarken yüzü şefkatli bir ifadeye bürünmüştü. "Ben hiç senin gibi düşünmüyorum. Bir kere kuzenimi biliyorum ben. Tamam çokta iyi biliyor olmayabilirim ve o tam bir kapalı kutu olabilir ama en azından az da olsa tanıdığımı düşünüyorum onu. Ares senin bilinmeni istemese ne seni evine kadar sokardı ne de yakalanma ihtimalinizin olduğunu bile bile ulu orta seni öperdi. Bu hale geleceğiniz en başından beri belliydi." dedi.
"Nasıl yani?" dedim bu kez ben merakla bir soru sorarak.
"Bu en başından kendini belli eden bir şeydi. Ares'in sana karşı yaptıkları, tavırları ve en çokta sana olan bakışları. İlk defa gördüğümüz şeylerdi. Tamam kötü kalpli birisi değil Ares ama tam bir buzul. Böyle şeyler yapmazdı yani en azından biz hiç görmedik bire bir böyle şeylerle uğraştığını."
Sözleriyle iyice çorbaya dönen aklımın farkında olan Tamay kolunu koluma doladı. Sırtımızı rahat bir biçimde arkamıza yaslarken onun bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu benim tamamıyla rahat olmama engel olurken elimden geldiğince rahat gözükmeye çalışıyordum. Tamay'la kol kola vermiş tam bir sohbet ediyor havası oluştururken pür dikkat dediklerini dinlemeye başladım.
"Burada Ares'le kalacağını öğrendiğimiz ilk gün Tamer'in tepkisini hatırlıyor musun?" dedi. Evet anlamında hızla başımı salladım. "Beni istememişti."
"Hayır seni istememesinden kaynaklı bir şey değildi o tavrı." dedi sözlerimin hemen ardından ikizini korumak ister bir tavırla. "O sadece sana bir şey olmasını istemediği için öyle bir tepki verdi."
"Kubat meselesi mi?" dedim hemen aklıma sıralanan ihtimaller üzerinden ilerleyerek.
"Evet." dedi hüzünle. "Hani sana ailemizin kadınlarının başlarına geleni anlatmıştım. Tamer'de senin bunları yaşamandan korktu. Çünkü o da görmüştü Ares'teki farklılığı. Tahmin etti bu raddeye geleceğini ve bir kişinin daha başının yanmasını istemedi."
Bir kişinin daha başının yanmasını istemedi... Kaç kişinin canı yanmıştı? Aklımda durmadan bu soru dönüp duruyordu.
Bakışlarım Tamer'in yüzüne düştü. Oldukça ciddi bir biçimde Kağan'la sohbet ediyordu. Ciddiyetinin sebebinin sohbet olmadığı çok belliyken içten içe düşüncelerle boğuştuğunu görebiliyordum.
Tam dudaklarımı aralamış Tamay'a bir şey diyecekken belime dolanan güçlü kollarla geriye doğru çekildim. Bu hareket beni Tamay'ın kolundan çıkartarak ondan uzaklaştırırken Ares'in göğsüne yapışmamı sağladı. Dudaklarım bir balık edasıyla aralandı. Tamay'da aynı şaşkınlıkla bu harekete bakarken sırtımı sertçe Ares'in gövdesine yasladım ve başımı ona doğru kaldırarak öfkeyle konuştum.
"Ne yapıyorsun sohbet ediyorduk?"
Başını aşağı doğru eğerek kirli sakallarını şakaklarıma sürttü. Bu hareketi içime ılık bir şeylerin akmasına sebep oldu.
"Farkındayım sohbet ettiğinizin ama bunu neden benden çok uzakta yaptığınızı anlayabilmiş değilim." dedi sorgulayıcı bir ifadeyle.
"Duymaman için olabilir." dedim anında mantıklı yanımın benim için hazırladığı cevabı ona sunarak.
"Neyi duymamam için?" dedi sakallarını şakaklarıma sürtme işlevine devam ederek. Ses tonu oldukça mayışmış geliyordu kulağıma. Belimi sararak karnımın üzerinde birleşen ellerinin sıcaklığı olsun, diğer hareketleri olsun, ses tonu olsun beni de mayıştırıyordu. Ortamdaki onca sese rağmen şuracıkta kucağına kıvrılıp uyuyasım gelmişti.
Ona sorusu üzerine tam sanane diyecekken bakışlarım pür dikkat bizi izleyen Pelin'e kaydı. Bu hala burada mıydı ya?
"Benimle dedikodu mu yapmak istiyorsun?" dedim biraz daha Ares'e sokulurken. Tüm bunları yaparken Pelin'in gözlerinin içine bakıyordum. O kenafir kahvelerini oysam ne olurdu ki?
"Hayır. Sadece o cadıyla arkamdan iş çevirmeni istemiyorum." dedi.
Kaşlarım çatıldı. Şimdi bu ne alakaydı? Alt tarafı kuzeniyle dedikodusunu yapmıştım bu arkadan iş çevirmeye girmiyordu ki.
Biraz öne doğru kayarak ona döndüm. "Arkadan iş çevirme derken? Öyle bir şey yapmıyorduk ki sadece sohbet ettik." Sadece dedikodu. Bölmeseydin daha da verimli geçecek olan bir dedikodu.
"Arkadan iş çeviriyorsunuz demedim zaten. Sadece böyle bir şey yapmanı istemediğimi önceden belirtmek istedim. O cadı bunu sık sık yapar ve buna senin de alet olmanı istemiyorum."
Bana şu an çok cezbedici bir şey dedin ama Ares ya! Benim aklıma dahiyane fikirler geldikçe gidebileceğim kişiyi direkt açık adres verdin bana. Teşekkürler, teşekkürler!
İçten içe şimdiden neler yapabileceğimizi düşünürken dışıma sadece basit, masum bir cümle çıktı. "Yok ya ne alet olacağım."
Bu dediğim bana bile inandırıcı gelmezken Ares bana sadece üstten bir bakış atmakla yetinmiş ve bir cevap vermemişti. Zaten bana cevap vermesine fırsat kalmadan kendisine el işareti yapan Bars dikkatimizi çekmişti.
"İleride birkaç tanıdık sima var abi. Bir gidip selam verelim ayıp olmasın, sabahtan beri göz göze geliyorum adamlarla."
Bars'ın sözlerinin ardından bakışlarıyla işaret ettiği yere sıkıntılı bir soluk vererek baktı Ares. Hiç yerinden kalkmak istemiyormuş gibi bir an duraksasa da sonunda Bars'a bir baş işaretiyle yerinden ayaklandı. Bunu yapmadan önce şakaklarıma bir öpücük kondurup uyarıda bulunmayı eksik etmedi.
"Uslu uslu otur ve beni bekle."
Ona sadece hafif bir gülümsemeyle bakarken içimden emrin olur dedim. Başka isteklerinizde varsa lütfen belirtmekten çekinmeyiniz diye de ekledim.
Ares ve Bars'ın ortamdan uzaklaşmasını fırsat bilen Tamay soluğu yanımda alırken devam edecek olan dedikodu için istemsiz heyecanlandım.
"Ay şükür gitti ya bir an için sana yapıştı sandım." diyerek keyifli bir kıkırtı döktü ortama Tamay.
"Yapıştığından değil de onun karın ağrısı farklı bende tam çözemedim." dedim ve yarım bıraktığım kokteyl bardağıma uzandım.
Tamer'e doğru kaçamak bir bakış attım kokteylimden bir yudum alırken. Gözü üstümüzdeydi. Ares ve Bars'ın yanımızdan ayrılışından kaynaklı kontrol amacında bir bakıştı bu. Hala daha oldukça ciddi gözüküyordu. Kağan'la sohbeti dur durak bilmeden devam ederken bir an bu kadar uzun ne hakkında konuşabilirler ki diye düşündüm.
Efe ve Pelin'de kendi aralarında sohbete girmişken arada Tamer'lere dahil olmaktan çekinmiyorlardı. Efe denen çocuğun garipseyen bakışları ara ara üzerime uğruyordu bunu hissedebiliyordum.
"Çözersin çözersin. Ben sana ilişkiler hakkında üç beş taktik veririm. Cilve nedir? Nasıl yapılır? Gerçi boynuz kulağı geçer derler bence var sende böyle cevherler."
"Ay ne alaka? Şu zamana kadar bir ciddi ilişkim oldu o da lisedeydi birkaç ay sürdü ya da sürmedi." dedim eski sevgilimi anımsayarak. Şerefsiz ilişkimizin en güzel zamanlarında beni göt gibi ortada bırakıp başka kıza gitmişti!
"Ares'in hiç olmadı o ne yapsın? Tam bir hanzo ilişki konularında." dedi Tamay dert yakınır gibi.
Duyduklarıma karşı ufak bir şaşkınlık şokuna girsem de hızla kendimi toparladım. Ne demek hiç ilişkisi olmamıştı. Ares'in? Hiç?
"Hiç mi olmadı? Nasıl ya?" dedim ve ekledim. "Hayatta inanmam."
Bence Tamay gerçekten de kuzenini hiç tanımıyordu. Ares gibi zengin, yakışıklı, boylu puslu bir adamın hiç ilişkisi olmamıştı? Adam bir kere karizma focustu! İnanmazdım.
"Ay tek gecelik elbette olmuştur. Gözlerimle gördüğüm kızlarda oldu öyle canım ama dediğim gibi tek gecelik. Biliyorsun ki başımızda Kubat belası varken ve Ares'te ailesini bu durumdan ötürü kaybetmişken asla ciddi bir ilişkiye girmedi. En son bu mevzular aile içinde tartışılırken girmeyi de düşünmüyorum demişti."
Tamay son sözlerini fazlasıyla düşünceli bir halde tamamlarken ben duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Ne yani ben ciddi değil miydim? E ama tek gecelikte değildim. Öyle miydim? Yo değildim.
Kafam sanki çok sakinmiş gibi iyice karmaşa yerine dönerken başımın ciddi ciddi ağrımaya başladığını hissettim. Nasıl bir hikâyenin içine düşmüştüm bilemiyordum. Ben zaten yeterince yaralı bir hikâyeden gelmişken umarım bu hikâyede de en çok yara alan ben olmazdım.
"E Ares'in düşünceleri ilişki yapmama yönündeyse o zaman ben neyim burada?" diye saf bir merakla soru sordum.
"Düşüncelerini değiştirdin herhalde. Bilemiyorum söz konusu Ares ve ona dair bir tahminde bulunmak çok zor."
"Ben mi?"
"Yok ben Lavinia! Tabi ki sen başka kim değiştirecek. Ay ne anlatıyorum sana burada sabahtan beri ya!"
Sessiz kaldım. Düşünmeye ve kafamın içini toparlamaya ihtiyacım vardı. Son zamanlarda kafamın içinden hiç çıkmayan annem artık ara ara zihnime düşmeye devam ediyordu. Onu özlemiştim. Keşke onun anneliğini bir kere de olsa hissedebilseydim.
Nabi'yi, ablamı özlüyordum. Annemi özlüyordum. Evimi özlüyordum. En çokta odamı özlüyordum. Oradaki kalabalık arkadaş çevremi, artık hiç konuşmadığımız arada mesajlaştığımız Benay'ı özlüyordum.
Eski hayatımı hiç sevmesem de özlüyordum. İnsan hiç sevmediği bir şeyi özler miydi? Özlüyordu işte.
Yanımda ikizinin sohbetine dadanan Tamay'ın arada yükselen sesi dikkatimi çekse de düşünceler dünyasından çıkıp da ona bakmıyordum. Çektiğim özlemler burnumun direğini sızlatıyordu. Ares'i de özlemiştim. Nerede kalmıştı böyle?
Onu görmek adına başımı kucağımda oynadığım ellerimden çekerek etrafıma bakındım. Mekân, saat ilerledikçe azalmak bir yana dursun arttıkça artıyordu. Onu göremiyordum. Neredeydi bu adam ya?
Etrafta dolaştırdığım bakışlarımı sıkıntıyla loca içine geri çevirdiğimde Efe'yle bugün kaçıncı olduğunu saymadığım bir göz göze gelme durumu daha yaşandı. Kendi memleketimde bu durumu yine kendi çevremde yaşasam ne bakıyorsun aslanım der racon keserdim. Hiç hoşlanmazdım böyle şeylerden. Beni istemsiz geriyordu. Ama kendi memleketimde ve kendi çevremde olmadığımdan sadece susmakla yetindim ve bakışlarımı kucağıma indirdim.
"İsmin Lavinia'ydı değil mi?"
Etrafta hâkim olan seslerden dolayı zar zor duyduğum ses, içinde adımın geçmesinden dolayı dikkatimi çekti. Bakışlarım sesin sahibini bulmak adına karşı tarafıma doğru kayarken Efe'yle yine göz göze geldim. Bana yönelik olan soruyu soran kişi oydu.
"Evet." diyerek sorusuna kısa bir cevap vermekle yetinirken yaşanan bu durumdan hiç hoşnut değildim. Onun bakışlarını beğenmemiştim onda sanki kötülüğe dair bir şeyler vardı. Bu belki doğruydu belki de iyice paranoyaklaşmış zihnimin bir yanılsamasıydı.
Karakterimin genel özelliklerinden biri de erkeklerden pek haz etmemekti sanırım. Sayılı erkekler dışında geriye kalan tüm erkeklere karşı bir ön yargım sanki doğuştan vardı. Bunun sebebini başta babama sonrasında hayatıma girip kendilerince güzel bir iz bırakan diğer erkeklere yorabilirdim.
"Anlamı ne?"
Hoşnutsuz bakışlarımın üstüne bir de çatılı kaşlarım eklendiğinde bu mekânda iyice daraldığımı hissediyordum. Efe'ye baktım. Kendisinin üzerimde olan ilgisinden zerre memnun olmadığımı anlasın istedim. Oysa kendisine yönelttiğim bakışlarımdan gram etkilenmeden benden bir yanıt bekliyordu.
Lavinia: Özgürlük, ölüm çiçeği anlamlarına geliyordu. Peki bende hangi anlamdaydı. Özgürlük? Sanmıyordum. Her ne kadar doğduğumdan beri hiç kısıtlanmamış ve her zaman yaşıtlarına göre fazlasıyla özgür bir kişi olsam da benim ruhum bir bataklığa tutsakken hangi özgürlükten bahsedebilirdik?
"Ölüm çiçeği." dedim hiç teklemeden.
Sanırım ismimin anlamı bende buydu. Ölüm çiçeği. Doğup büyüdükten sonra denk geldiğim aileyi tanıdığımda ölmüştü bana dair çoğu şey. Hayallerim, umutlarım, heveslerim... Kendisine dair gerçekleri öğrendiğimde içimde ölmüştü babam. Gözlerimin önünde öldürülmüştü annem. Ve dünyaya geldiğim an öldürülmüştü o'nun ailesi.
Sorulan sorunun cevabı kesinlikle ölüm çiçeğiydi. Aksini düşünmek ihtimaller dahilinde bile değildi.
Kendinden emin sözlerimin üzerine karşımdaki Efe'nin kaşları usulca havalandı. Oturduğu yerden biraz öne doğru kayarken tüm ilgisini ve odağını bana yönlendirmişti.
"Sen ve bu grup ne alaka?" diye bir soru daha sordu merakla. Bu grup derken Tamer ve Tamay'ı işaret etmişti başıyla. Her ne kadar Ares ve Bars burada olmasa da onları da kast ettiğinin bilincindeydim. Özellikle de Ares'i... Bir an için içimden sanane demek gelirken sustum.
"Hayır yani onlardan çok farklı çok ayrı duruyorsun da onun için sordum." diye de sonradan sorusuna ufak bir açıklama ekledi.
İçimden hala daha sanane demek geliyordu. Sonradan yaptığı açıklama benim için pek bir şey ifade etmemişti. Ne meraktı bu?
"Ares'le evliyiz ve beş çocuğumuz var." diyerek Efe'yi bu kez dalgaya alırken sözlerim üzerine Pelin'den anında büyük bir tepki geldi. Bizi mi dinliyordu bu?
"Ne?"
Pelin'in cırtlak sesi üzerine tüm dikkatler bana dönerken Efe dumura uğramış gibi bana bakıyordu.
"Ne oldu?" diyerek Pelin'e bir soru yöneltti Kağan.
Pelin Kağan'dan gelen soruyu önemsemeden tüm dikkatiyle bana bakarken konuştu. "Ares'le evlisiniz ve beş çocuğunuz mu var?" Ses tonundan buram buram şüphe yayılıyordu. Sözlerini beni teyit etmek adına sarf etmişti.
Pelin'in sözleri üzerine bu kez de şaşkınlık içerisinde kalan ikizlerden bir tepki geldi.
"Ne!"
"Yok daha neler anasını satayım!" diye de ekledi Tamer tepkisinin üzerine.
Tüm locanın bakışları üzerimdeyken sadece omuz silktim. "Altıncıda yolda."
Dudaklarım arasından çıkan her bir sözümün üzerine karşımdaki kişilerin suratları şekilden şekle giriyordu. Bu durum beni kahkahalarla gülmeye iterken kendimi kastım. Yavaş yavaş eğlenmeye başlamıştım. Tam anlamıyla kör kütük sarhoş olmasalar da gece başladığından beri sürekli bir şeyler içiyorlardı ve herkesin zihni eminim ki bir tık bulanıktı. Ondandı hepsinin bu beyni durmuş halleri.
"Saçmalama ya!" dedi Pelin beyazlayan suratıyla. Bayıl bir de Feriha!
"Neler oluyor burada ne bu haliniz?" diyerek geri geldiğini belli eden Bars anlık dikkatleri dağıtırken eski yerine yerleşti acelesiz hareketleriyle.
Bars'ı görmem üzerine anında Ares'e bakmak için geriye dönecekken onun varlığını hemen ardımda hissettim. Beni sarmakta çok gecikmezken o da eski yerine yerleşti ve beni kolunun altına çekti.
"Çok eğlenceli şeyler oluyor aşkım." diyen Tamay onlarla eğlendiğimi anlayan ilk kişi olurken ona göz kırptım.
"Ne eğlencesi bu?" diyerek sonunda olaya dahil olan Ares'e doğru döndüm. Sırtımı iyice göğsüne yaslarken hafiften sol kolunun iç kısımlarına doğru kaydım ve kulağına eğildim.
Ona yaklaşmamla anında bana eğilen Ares bana çokça yardımda bulunurken kirli sakallarının kapladığı yanağını yanağıma sürterek suratımın büyük bir çoğunluğunu kamufle etti. Böylelikle birinin dudaklarımı okumasına, suratımdaki eğlenen ifadeyi fark etmesine engel oldu.
"Efe denen adam bana sizinle benim ne alaka olduğumu sordu." dedim ve kısa bir es verdim. Bu arada derin bir soluklanma yaşarken onun kokusunu ayrı kaldığımız şu kısa vakitte özlediğimi fark ettim.
"Ee?" dedi Ares verdiğim kısa es esnasında hoşnutsuz bir sesle.
"Bende seninle evli olduğumuzu ve beş çocuğumuz olduğunu söyledim. Amacım dalga geçerek ona sorduğu bu sorunun cevabının kendisini ilgilendirmediğini belli etmekti ama şu Pelin mi her neyse o dediklerimi ciddiye aldı ve bunu sorguladı. Bende onu da dalgaya aldım altıncıda yolda dedim ama kız çok salak onu da ciddiye aldı galiba."
Büyük bir keyifle anlattığım olay sonucunda kıkırdarken Ares hafif geri çekildi ve benimle göz göze geldi.
"Galiba hepsi çok salak baksana ciddiye aldılar." dedim kıkırdamama devam ederken. Bu esnada hala şokla bize bakan Tamer'i işaret ettim. "Tamer'e baksana." dedim sesli bir biçimde gülerek. Kendimi daha fazla tutamamıştım.
Gülen suratımda bir süre bakışlarını oyalayan Ares en sonunda çarpık bir biçimde güldü.
"Kafaları çoktan gitmeye başlamıştır ondan mala bağlamış gibiler. İyi yapmışsın." demekle yetinirken rahatça arkasına yaslandı. Efe'ye göz dağı vermek istercesine ters bir bakış attı.
"Abi ne ara ya?" diyen Tamer hala daha bize bakıyordu. Bakışları bir bana bir Ares'e kayarken ciddi ciddi bu durumu sorguluyordu.
Ares'le evli ve beş çocuk sahibi olduğumuz kısmına inanmadığını elbette biliyordum. Sanmıyordum ki o kadar kafası gitmiş olsun ama onun ciddiye aldığı kısım altıncı yolda dememdi galiba. Hamile olduğumu falan mı düşünüyordu? Ay ne münasebet daha o kadar da değildi!
Galiba ne ara bu hale geldiğimiz konusuydu asıl merakı. Merakında oldukça haklıydı. Eğer olurda bu merakına bir yanıt bulursan gel ve bana da söyle Tamer. Çünkü bu konu hakkında henüz benimde bir fikrim yok.
"Bununla ikiz olduğumu hala daha kabullenemiyorum. İmkânsız yani!" dedi Tamay, Tamer'in bu hallerinden şikayet ederek.
"Ciddi misiniz siz?" dedi Kağan'da Ares'e doğru. Pek inanmışa benzemiyordu ama içine bir şüphe tohumu düşmemişte değildi.
Pelin Kağan'ın sorduğu sorunun cevabını dört gözle bekler bir halde Ares'e bakarken Efe sessizliğini koruyordu. Kaşları çatıktı. Bir şeyler düşündüğü çok belliydi.
"Ay Lavinia eğleniyor saçmalamayın! Şu halinize bakın nasıl da ciddiye aldınız." diyerek gür bir kahkaha patlattı Tamay Ares'e söz hakkı tanımadan. Hoş tanısaydı da Ares pek bir yanıt verecekmiş gibi durmuyordu.
Tamay'ın sözlerinin üzerine locadaki herkes, özellikle Tamer, derin bir nefes alırken suratımda alaycı bir tebessüm oluştu. Gerçekten ne cins cins insanlar vardı böyle.
"Kalkalım artık yeter bu kadar." dedi Ares kulağıma doğru. Onu sadece başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım. Benden aldığı komutla yerinde dikilirken bende ayaklandım.
"Biz gidiyoruz." demekle yetindi Ares muhteşem üçlüye doğru.
"Gitme ya daha oturuyorduk." diyen Pelin'e ters bir bakış attım. O esnada Ares'in bana uzattığı kabanımı üzerime geçiriyordum.
Hayır adam biz gidiyoruz diyor. Biz! Ayıpta bir şey kalkıp bir tek Ares'e gitme diyor. Oturuyorduk diyor. Bana da yandan yandan geliyor!
"Böyle yerler beni pek sarmıyor ya biz eve gidelim orada devam ederiz oturmamıza." dedim. Böyle bir şeyi dedim demesine de anında pişman olurken buldum kendimi. Eve gidince ne oturması Lavinia? Herkes odasına gider yatıp zıbarır yani neyin havasındasın!
"E o zaman bizde kalkalım sizinle." dedi Tamay ve hızla yerinden doğruldu. "Hem bir çayımız yok mu?" diye de ekledi ve bana baktı.
"Var olmaz olur mu hiç." dedim bende anında.
Bu ne demekti? Dedikodu bitmedi demekti, gece uzun demekti, eğlence yeni başlıyor demekti.
Benim onaylanmamla ayaklanan Bars ve Tamer'e kaşlarını çatarak baktı Ares. Sanırım bu durumdan iç memnun olmamıştı ama hala daha ortamda bulunan diğer kişiler yüzünden de herhangi bir sesli yorumda bulunmadı.
"Hem de mis gibi olur." dedi Tamer'de. Ardından arkadaşlarına döndü. "Gençler keyifli bir geceydi bunu daha sonra mutlaka tekrarlayalım."
Sorma Tamer ne keyifti ama diyerek gözlerimi devirmek istesem de tuttum kendimi. Zaten ağzımı açtıkça batıyordum. Umarım tekrarı falan olmazdı bu gecenin. Eğer olursa da Ares ve bensiz olursa çok makbule geçerdi.
Hayır neden yılbaşı gecemizi bunlarla geçirmiştik ki? Her ne kadar böyle günlerin benim için pek bir önemi olmasa da yine de böyle geçmemeliydi bu gece. Tamer'e ve onun arkadaşlarına sevgilerimi iletiyorum içimden. Bilseydim böyle olacağını hiç Ares'i ikna falan etmezdim. Hoş Ares'in ikna olma kısmında ne kadarlık bir payım vardı orası hala daha tartışılırdı.
"Hadi." diyerek bir tek bana yönelen Ares elini elime sararak locayı ilk terk eden kişi oldu. Tabi peşinden beni de sürükleyerek. Bu kez adımları daha dikkatli ve beni çok gerisinde bırakmayacak cinstenken muhteşem üçlüde hemen arkamdaydı.
Peşi sıra adımlar eşliğinde hala daha tıklım tıklım olan mekânı usulca ardımızda bıraktık. Saat kaçtı bilmiyordum ama geç olduğuna emindim. Alttan alttan gelen esnemelerin yalancı bir uyku belirtisi olduğunu biliyordum. Her ne kadar uykuya dalacak kıvamda olmasam da bedenim yorgundu. Tıpkı ruhum gibi. Uzun zamandır bu halde olduğumdan yadırgadığım bir durumda değildim.
İlk girişte bizi karşılayan aynalı koridora ulaştığımızda yavaştan mekânın gürültüsü yerini dışarıdaki gürültüye bırakıyordu. Galiba magazinciler hala daha dışarıdaydı. Evleri yok muydu bu insanların?
Bakışlarım kenetli ellerimize kaydığında Ares'in ne yapacağını merak ettim. Tamam en baştan onun eli belimde girmiştik zaten içeri ama el ele çıkmak çok farklıydı. Ötekinde sadece arkadaşım diyerek çok rahat bir şeylerin inkârında bulunabilirdi. Ama böyle bu şekilde o inkâr epey zordu.
İstikrarlı adımları çıkış kapısına yaklaştıkça kalp atışlarım elimde olmadan hızlandı. Ne yapacağına dair bir şey kestiremezken olanlar oldu. Kalp atışlarım sekteye uğradı. O elini elimden bir an olsun çekmezken aksine kenetli olan parmaklarını iyice sıkılaştırdı ve dışarı ilk adımını attı.
İlk saniyelerden mekândan çıktığımız fark edilirken bir anda flaşlar üzerimize patlamaya başladı. Valenin çoktan getirdiği araçlara yönelirken kulaklarımda sorulan sorular yankılandı. Bu kez hiçbir soruya odaklanmadım ve hepsine kulaklarımı tıkadım.
Üzerimize tabiri caizse abanan magazincileri mekânın çalışanları ve nereden çıktıklarını anlamadığım korumalar bizden uzak tutarken bakışlarımı yerde tutmaya çalışıyordum. Peş peşe aldıkları görüntülerin yarın nasıl bir biçimde karşımıza çıkacağına dair gram fikrim yoktu. Olamıyordu da. Çünkü daha önce hiç böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım. Ellerimin terlediğini hissediyordum.
Ares'e baktığımda kendini bana yakın tutarak istikrarlı yürüyüşüne devam ediyordu. Magazinciler ya da onların saçma sapan soruları umurunda değil gibiydi. Sadece önüne odaklıydı.
Tamay'lar da aynı şekil magazincilerle ilgilenmeden doğrudan arabalarına ilerleyerek kısa sürede yerlerine yerleşti. Tıpkı bizim gibi. Peşi sıra mekândan iki araba ayrılarak doğruca eve dönerken araba oldukça sessizdi. Ares derin düşünceler içinde duruyordu.
Tüm Sancaktar'lar ve Bars'ın olağanca soğukkanlılıkla karşıladığı duruma ben ağzım açık bakıyorum şu anda. Tabi onlar alışkındı normaldi böyle olmaları.
Bakışlarımı tüm dikkatiyle araba kullanan Ares'e diktim. Böylesine derin derin ne düşündüğünü merak ettim. Bir an için bunu ona sormak istedim ama bundan çabucak vazgeçtim. Zaten ne yaşadığımız belli değilken böylesine bir sorgulama içine girmek istemedim. Sustum her zamanki gibi.
Yol ikimizin de sessizliği eşliğinde yarım saat kadar sürerken sonunda eve varmıştık. Peşi sıra park edilip terk edilen araçların ardından hepimiz sırasıyla asansöre bindik. Tamer'in gerekli katı tuşlamasıyla harekete geçen asansörle en köşeye geçtim ve yaslandım.
"Tam aklımdaki gibi bir gece olmasa da güzeldi." dedi Tamay geceye dair düşüncelerini bizimle paylaşarak.
Söylediklerini hiç üstüme alınmayarak başımı yasladım asansör duvarına. Gözlerim yorgunluk içerisinde kapanırken etrafa kendimi kapatmaya çalıştım. Hareket halindeki asansörün bende oluşturduğu huzursuzluğu unutmak adına içimden saçma sapan şeyler hakkında düşünmeye başladım.
Dünyada var olan unicornlar acaba nerede saklanıyordu? Hep bir gerçek unicornum olmasını istemişimdir. Bu küçüklükten gelen bir istekti. Sihirli boynuzları kötülerin ellerine geçmemesi için mi saklanıyorlardı ki? Neden bana gözükmüyorlardı? Sonuçta bazıları kanatlıydı ve yanıma pek ala gelebilirlerdi. Ben kötü birisi değildim ki bana rahatlıkla gözükebilirlerdi.
"Son anda plana Efe'ler dahil olmasaydı daha da güzel olabilirdi." diyerek sevgilisine ilk yanıtı veren Bars'ın sesi düşüncelerimi bölerek sızdı zihnime. Ses tonu Tamer'e sitem eder gibiydi. Bunu benim gibi anında kavrayan Tamer hızla savunmaya geçti.
"Ben ne yapayım abi eklendiler işte bir anda kovamadım bende."
"Hangi işin düzgün ki anasını satayım!" dedi Ares homurdanırcasına.
Etrafımda dönen gergin sohbet kafamın içinde döndürdüğüm konuşmalara odaklanmama engel olurken gözlerimi araladım. Beyin tadıyla bir içten içe düşündürmüyorlardı da adamı!
Ben bana gözükmeyen unicornların derdiyle gözlerimi araladığımda Ares'le göz göze geldik. Hiç beklemediğim anda gerçekleşen bu bakışma esnasında dikkatimizi açılan asansör kapıları dağıttı.
"Tüm problem benim zaten hep! Sen asıl kendine bir bak. Sana ne oluyor?" dedi hınçla. Bu sırada asansörü çoktan terk ederek Ares'in açtığı kapıdan içeri eve giriyorduk.
"Ne oluyormuş bana?" dedi Ares'te anında karşılık verirken. Sesinde büyük bir meydan okuma gizliydi. Açtığı kapıyı yine kendisi kapattı.
Aklıma gelen şeylerin başıma gelmemesi adına içten içe dualarımı sıralarken ayağımdaki topuklu çizmeleri çoktan çıkartmıştım. Üzerimdeki kabanı da çıkararak portmantoya asarken hala daha dualarımı sıralamakla meşguldüm.
Tamay ve Bars'ın çoktan geçtiği oturma odasına yönelirken Ares önümde Tamer'se arkamdaydı. Yönümüz oturma odasıydı.
"Neler olduğunu sen gayet iyi biliyorsun." derken sesi fazla imalı çıkmıştı Tamer'in. Bunu duymamazlıktan gelerek ikili koltuğa tünedim yorgunca. Ayaklarımı kalçamın altında toplayarak koltuğun kolçağına yaslanırken Ares'in kaşları çatık bakışları bendeydi. Oturma tarzımdan dolayı iyice yukarı çıkan elbisemin açıkta bıraktığı bacaklarıma kaşları daha da çatılarak baktı. Ama bu hareketinde fazlaca oyalanmadan arkasında kalan Tamer'e döndü. İkisi de oturma odasının ortasında ayakta dikilir bir vaziyette birbirine bakıyordu ve ikisinin de kaşları son derece çatıktı.
"Hatta ikiniz gayet iyi biliyorsunuz." diye ekledi Tamer kısa bir es vermenin ardından. Sözlerinin hedefinde bu kez ben vardım.
"Başlama tekrardan." diyerek araya Tamay'ın ikazı girdi.
"Dur dur başlasın bakalım ne çıkacak altından." dedi Ares.
Evet başlıyorduk. Korktuğum şeylerin bir bir başıma gelmesine artık bir yorumum yoktu. Alışmıştım galiba.
"Sizin bu haller ne alaka?" dedi Tamer tüm ciddiyetiyle ve ekledi. "Nesiniz siz?"
İnan Tamer son sorunun cevabını bende çok merak ediyorum. Sahi neydik biz? Ben yanıtsızdım. Sustum ve topu Ares'e bıraktım.
"Sanane Tamer."
Mantıklı bir yanıttı ama benim duymak istediğim şey tam olarak böyle bir yanıt değildi. Tamer'de benimle hemfikir olmalı ki aldığı yanıtla yüzünü bir sinir dalgası sardı.
"Taşak mı geçiyorsun abi sen bizimle?!"
Ortamı bir bıçak gibi kesen sözlerle herkes kasılıp kalırken Ares ağır çekimde Tamer'e döndü. İşin gittikçe ciddi bir hal alması aldığım nefesin kesikleşmesine sebep oluyordu.
"Geçmiyorum. Geçiyorsam da ne olmuş?" dedi oldukça sert bir biçimde Ares. Tavrı yiyorsa hadi bir şey olsun der gibiydi.
Tamer olan biten tüm bu şeyleri kabullenemiyormuş gibi ellerini saçlarına daldırdı. İçinde dört bir yana kol gezen öfkesine hâkim olmaya çalışır gibi bir hali vardı. Gelecek olan kavgadan korkuyordum. Büyük bir şey geliyordu hissediyordum.
"Ne sikim yaptığına dair hiçbir fikrin yok değil mi? Hadi kendini geçtin kıza da mı acımıyorsun lan!" dedi bağırarak Tamer ve hiç es vermeden öfkeli sözlerine devam etti. "Hadi ailemizden bir ders çıkartmadın, benden de mi bir ders çıkartmadın? Görmedin mi lan halimi? Birebir şahitlik etmedin mi yaşanılanlara?"
Sözlerinin sonuna doğru dolan gözlerini kaçırmak için hızla arkasına dönen Tamer'i titreyen sesi ele vermişti. Neler oluyordu? Konunun sürekli dönüp dolaşıp bana gelmesi beni gerdikçe geriyordu. Başıma bir gelecek mi vardı?
"Gördüm! Biliyorum! Bilmiyorum mu sanıyorsun? Bunu en iyi ben biliyorum ve ne yaptığımın da farkındayım." dedi Ares de öfkeyle. O da sinirlenmeye başlamıştı. Her ne kadar Tamer gibi bağırmasa da oldukça hiddetli söylemişti sözlerini.
Ares'in Tamer'den çıkarması gereken ders ne olabilirdi? Ben hariç herkesin ortamda dönen muhabbeti anladığına emindim. Öyle ki Tamay Ares'in de öfkelenmeye başladığını fark etmesiyle hızla oturduğu yerden ayaklanarak ikizinin yanına geçti. Yine aynı şeyler oluyordu. Taraf tutuyorlardı.
Bars da sevgilisini takip ederek ayaklanırken olaya bir el atma ihtiyacında bulundu. "Sürekli kavga ederek bir yere varamazsınız. Sakin olun öncelikle."
Adımları Tamer'in yanına gitmese de ondan tarafa geçti ve duraksadı. Bakışları Ares'in üstündeydi. Galiba o da tarafını belirlemişti. Neden buradaki herkes hep Ares'in karşısındaydı? Hep Ares mi haksızdı?
"O şeytani kafanın içinde bir şeyler döndüğünün farkındayım zaten ama her ne düşünüyorsan vazgeç." dedi Tamer. Ne Tamay'ı ne de Bars'ı takarak. Davasında sonuna kadar kendini haklı gördüğü ve birilerinin onu desteklemesine ihtiyacı olmadığı buradan belliydi. Kendinden oldukça emindi.
"Benim hayatım hiç kimseyi ilgilendirmez!" diyerek en az Tamer kadar kendinden emin olduğunu belli etti Ares de. Ortamda bir güç gösterisi dönüyordu galiba. Hiçbir şey anlamıyordum.
"Sizin derdiniz ne?" dedim en sonunda olaya bende dahil olarak. Tüm bakışlar anında bana döndü.
"Ortada ciddi bir mesele var, Kubat. Farkındayım. Önceden neler yaşandığını tam anlamıyla bilemem ve sizi de anlayamam ama sizin birbirinizle alıp veremediğiniz şey ne?" İçimin daralmaya başladığını hissettim. Oturduğum yerden ayaklandım usulca. Herkesin ayakta dikildiği oturma odasının ortalarına doğru ilerledim.
"Kubat denen herifle bir mücadele verdiğinizin farkındayım. Siz istemeseniz de bunu çokça belli ediyorsunuz. Etrafta dört dönen korumalar, sıkı tedbirler, çok gezdirmemeler, sürekli bir kontrol tutumları falan. Ama asıl mücadeleyi birbirinizle verdiğinizin farkında değil misiniz?"
Tüm açık sözlülüğümle burada geçirdiğim zamandan yaptığım çıkarımların bir kısmını onlarla da paylaştığımda içim ferahlamamıştı. Aksine daha da bunalmışlık hissine kapılmıştım. Benden böyle bir tutum beklemedikleri suratlarında çok net belliyken daha fazla böyle bir ortamda bulunmak istemedim. Kimseyle göz teması bile kurmadan hızlıca oturma odasını terk ettim.
İlk kez şahit olduğum bir durum değildi sonda olacağını sanmıyordum. Ardımda bıraktığım oturma odasında ben çıktığım gibi bir karmaşa hâkim oldu. Fazlasıyla yükselen sesleri kulaklarıma doluşurken onlara kulak tıkadım ve doğruca merdivenleri çıkmaya başladım.
Yaşadığım böyle anlarda verdiğim kararı sorgulamadan edemiyordum. Burada kalmakla doğru mu yapmıştım?
Burada olmasam nerede olurdum bilmiyordum. Bu konu hakkında bir fikrimde yoktu. Ailemden geriye kalanlar bana sırtını dönmüştü. Onlar beni görmek dahi istemezken burada kalmaktan başka ne bir çarem ne de bir imkânım vardı. Orada, eski evimde durumlar ne alemdeydi bilmiyordum.
Onca mal, mülk ve paralar neredeydi şu anda haberim yoktu. Büyük ihtimalle hepsini ablam üstüne almıştı. Olsundu. Onlarda gözüm yoktu. Ben bir şekilde başımın çaresine bakabilirdim. Her ne kadar elinde bir mesleği, şahsi maddi özgürlüğü olan kişi ablam olsa da tüm her şeyin onun olmasının benim için bir problemi yoktu.
Merdivenleri hızla tırmanan adımlarım üst katın koridoruna ulaşınca yavaşladı. Ardımda bıraktığım ortamdan az da olsa gelen bir uğultu hala daha kulaklarıma ulaşıyordu. Doğruca kaldığım odaya yöneldim ve kısa sürede oraya vardım. Açtığım gibi kapattığım kapıya sırtımı yaslarken gözlerim son derece karanlık olan odanın içerisinde dolandı. Yattığım yatağın yanında bulunan komodinin üzerindeki gece lambasını ve josefinin başında bulunan ayaklı lambaderi yakarak odanın içerisinin loş bir hal almasını sağladım.
Makyaj masasının üzerine elimde asılı kalan çantayı koyduktan sonra banyoya girdim. Aynalı dolabın ışığını yakarak buranında sadece loş bir hal almasını sağlarken aynada kendimle göz göze geldim.
Bomboş bir biçimde kendime bakıyordum. Gözlerimin içerisindeki ışıltıyı kaybedeli çok oluyordu. Annemi özlemiştim. Bu gerçeği sürekli dile getirmekten çekinmiyor ve ruhumu bu cümlenin acısında kavurmaktan geri durmuyordum. Onu kaybetmeden değerinin anlayamayacağımı içten içe hep biliyordum. Bu farkındalık şu anda burnumun direğini sızlatıyor, gözlerimin dolmasını sağlıyordu.
Yorgun gözüküyordum. Fazlasıyla yorgun. Bedenimdeki izler silineli çok olmuştu ama ruhumdaki izlerin varlığı hala daha ilk günkü gibi tazeliğini koruyordu. Zihnimde durmadan hep aynı sahne dönüyordu.
Yedi bıçak darbesi.
Titrediklerini yeni fark ettiğim ellerimi lavabonun kenarlarına koyarken sıkıca oraya tutundum. Benim zaten yeterince derdim varken bir de Ares'lerin derdinin bir noktada bana değmesi haksızlık değil de neydi? Neden herkes kendi dertleriyle yalnız kalamıyordu! İlla yeni dertlerin eklenmesi şart mıydı?
Titrek ama bir o kadar da uzun bir soluk aldım. Makyaj temizleyicisiyle yüzümdeki makyajdan arındım. Daha doğrusu arınmaya çalıştım ama bu bana yeterli gelmedi. Yüz temizleme köpüğüyle yüzümü iyice yıkadım. Soğuk suyu art arda yüzüme soluksuz kalana kadar çarptıktan sonra nefes nefese bir halde akan musluğu kapattım.
Kendime gelmek istiyordum. Bunun için buz gibi suyu kullanmıştım ve galiba az da olsa bir işe yaramıştı. Yüzümü kuruladım. İşte şimdi karşımda en savunmasız halim duruyordu.
Dolu dolu bakan gözlerim, soğuk sudan sebep kızaran yanaklarım ve burnumun ucu, makyajsız oldukça cansız ve fersiz duran cildim. Yanaklarım ve burnumun ucundaki kırmızılık olmasa kendim için kesinlikle bir ölü diyebilirdim. Esmer tenim her ne kadar rengini korusa da çok cansız duruyordum.
Sanki ruhum çıktı canımdan, sen benden gittin gideli...
Zihnimde yankılanan sesle bakışlarımı hızla kaçırdım aynadaki yansımamdan. Kimin gidişiyle ruhum çıkmıştı canımdan? Annemin? Babamın? Kendimin? Galiba bu sorunun cevabı sonuncusuydu.
Üzerimi değiştirmem gerekiyordu ama bunun için oldukça halsiz hissediyordum kendimi. Bedenimde kalan son enerji kırıntılarını makyajımı çıkartmakla kullanmıştım galiba.
Son olarak saçımdaki tokayı çözerek saçlarımı özgür bıraktım. Kafa derimde hissettiğim rahatlamayla başımdaki ağrının yegâne sebebini de öğrenmiş oldum.
Acelesiz adımlar eşliğinde banyodan çıktığımda onu gördüm. Beklemediğim anda karşıma çıkması irkilmeme sebep olurken ağzımdan korku dolu kısık bir nida çıktı.
Ares oturduğu yatağımın ucunda öylece bana bakıyordu. Ne zaman gelmişti acaba geldiğini hiç duymamıştım.
"Tamer'in dediklerini takma." dedi bir konuşma başlatmak adına ilk adımı atarak.
"Neden?" dedim sadece. Sesim oldukça kısık çıkmıştı. Yorgundum.
"Ne neden?" dedi beni anlamadığını belirtmek istercesine. Kaşları çatılmıştı.
"Neden sana benden de mi ders çıkarmadın dedi? Geçmişte daha başka ne oldu?"
Her ne kadar korksam da sormuştum işte o soruyu. Dahasını merak ettiğimden değil, neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmek istediğimden sormuştum.
Adımlarım aynı acelesiz tavrı sürdürmeye devam ederek yatağa doğru giderken onun sertçe yutkunduğunu gördüm. Usulca yanına oturdum. Temas halinde hiçbir uzvumuz yoktu. Yanındaydım ama birbirimize uzaktık.
Çıplak bacaklarımı birbirine yapıştırarak ona doğru yan döndüm. Bu artık konuşmalısın, ilgim senin üzerinde demekti. Ama o yaptığım hareketin farkında bile olmadı. Karşıya dümdüz bakışlarla bakmaya bir süre daha devam etti ardından bana döndü ağır çekimde.
"On dokuz yaşlarındaydı Tamer. İlk defa bir ilişki yaptı baya da ciddiydiler." dedi ve durdu. Gözleri bunu anlatmak istemiyor gibiydi ama ısrarlı bakışlarım karşısında sesi de çıkmıyordu. Biliyordu ki benim bunları kaldıracak kadar güçlü bir bünyem yoktu artık.
"Ne oldu sonra?" dedim bu işin sonunu tahmin ede ede. Önceden öğrendiğim şeylere bakarak bu olaya da bir son tahmin etmek çokta zor değildi. Ama içten içe bir dua ettim tahminimdeki gibi bir son olmaması için.
"Kız hamile kalıyor sonunda da bebekle birlikte ölüyor." dedi bir çırpıda. Durdu. Sanki sokaktan geçen herhangi birinden bahseder gibi anlatmasını neye yormalıydım? Derin birkaç nefes aldı. Solukları ona yetmiyor gibiydi. Bende ondan farksız değildim. "Bebek, kızdı." diye de ekledi uzun sayılabilecek bir sessizlik sonrasında.
Bu konu hakkında artık ne diyeceğimi bilmiyordum. Öğrendiğim her yeni bir olayda dilim kendi kendine iyice dolanarak hiç çözülmeyecek bir düğüm oluşturuyordu. Bu halde konuşmam imkansızdı. Nasıl bir davaydı bu böyle? Kaç can almıştı, daha kaç can alacaktı?
Sıradaki can benimki miydi ya da benim canım kaçıncı sıradaydı?
Bu soruların cevabını bilmek istemiyordum. Öğrenmek hiç istemiyordum. Bir sevda hiç bu kadar hastalıklı olabilir miydi? Sanmıyordum. Zaten buna sevda bile denmezdi. Eğer denseydi diğer sevdalara hakaret olmaz mıydı?
Ortamda son konuşan kişi Ares olurken en son dediği şeye bir cevap vermedim. Sustum. Onunda benden bir karşılık beklediği söylenemezdi zaten. Bu şekilde birkaç dakika herkes kendi düşünce aleminde takılırken odanın aralanan kapısı dikkatimizi dağıttı. Bakışlarımız eş zamanlı kapıya dönerken gelen kişi Tamay'dı.
"Herkes yattı. Tamer alt katta misafir odasında, Bars oturma odasında yatıyor. Bende burada Lavinia'yla yatarım diye düşünmüştüm ama sen mi burada yatacaksın?"
Neden sevgilisinin yanında yatmayı tercih etmemişti ki? Hayır hayır! Asıl sorulması gereken soru bu değildi. Neden Ares'in benim yanımda yatacağına dair bir düşüncesi vardı?
"Hayır gel sen, bende odama gidiyordum." dedi Ares benim aklımdaki sorulara takılmaksızın. Böyle şeylere de pek takılacağını sanmıyordum zaten.
Oturduğu yerden ayaklandı usulca. Bana son bir bakış atarak arkasını dönüp giderken ben ardından bakakaldım sadece. Bir şey dememişti. Bir şey demesini isterdim ama onu da anlayabiliyordum. En azından zamana ihtiyacı olduğunun farkındaydım. O yüzden bunu sorun etmedim ve sadece gidişini izledim. Geçmişinin ağırlığı üzerindeydi ve ortaya çıkan her bir gerçeklikte yükü daha da artıyormuş gibi hissediyordu. Bunu nereden mi biliyordum? Onu anlıyordum. Aynısını bende yaşamıştım.
Ares'in çıktığı kapıdan Tamay içeri girerken ardından örttü kapıyı. Adımları temkinliydi. Galiba bir şeyleri daha öğrendiğimin farkındaydı.
Oturduğum yerden ayaklandım bin bir güçle. Doğrudan giyim odasına giderken Tamay'a seslendim.
"Gel pijama giyinelim."
"Ay çok iyi olur. Yorucu bir gündü." diyerek anında peşime takılan Tamay'la kısa sürede üstümüzü değiştirerek yatak odasına geri döndük.
Ben josefinin yanındaki ayaklı lambaderi söndürürken Tamay'sa makyajını çıkartacağına dair birkaç şey mırıldanarak banyoya gitti. Söndürdüğüm lamba sonrasında odayı sadece yatağımın başındaki lamba aydınlatırken ortam iyice loş bir hal almıştı.
Uykusuzluk bedenime acımasız işkenceler uygulamaktan çekinmezken yatağın içine girdim. Bacaklarımı kendime doğru toplayarak yatağın içinde kendimi küçücük bırakırken boynuma dolanan saçlarımı geriye doğru ittirdim. Yorgunluğum ve uykusuzluğum hat safhada olsa da düzgün bir uyku uyuyamayacağımın bilincindeydim.
İçimde halledemediğim, hala daha aşamadığım çok şey vardı. Çoğu bana şaka gibi geliyordu. Mesela annemin ölümü... Anneler ölebilir miydi? Bana kalsa ölümsüzdüler ama hiçbir şeyin bana kalmadığı gibi bu da bana kalmıyordu ve anneler de ölümsüz değildi.
Ablamın beni silip, Nabi'yi görmeme izin vermemesi aşamadığım diğer şeylerden biriydi. Ben ne yapıyordum onlara da hepsi beni terk etmeye ve silmeye meyilliydi?
Başımın altındaki yastığımı elimle kendime doğru çekiştirirken Tamay işlerini halletmiş bir biçimde gelmiş ve yatağa benden daha rahat bir pozisyonda kurulmuştu. Dolmaya meyilli gözlerimi kırpıştırırken ona baktım aşağıdan. Kendisi benim gibi tamamıyla uzanmamıştı. Sırtı hafif bir açıyla yatak başlığına dayalıydı.
"İyi misin?" dedi o da bana bakarken.
"İdare ediyorum. Peki ya sen... Sen nasılsın?"
Sorumla birlikte gözlerine yaşlar anında hücum ederken bunu çok net görmüştüm kahvelerinde. Pırıl pırıl parlıyorlardı.
"Alıştım artık iyiyim."
Yüzünde buruk bir gülümse hâkim oldu. Onunkisi zorundalıktan olan bir alışmaydı. Onu da anlıyordum. Ben bu evdeki herkesi anlayabiliyordum. Böylesi nasıl mümkün olabilirdi? Nasıl bir denk gelişti böyle şaşırmadan edemiyordum. Tanrının kaderleri bir yol kesişimin de birleştirmesinin en iyisi bu olsa gerekti.
"Hep iyi ol." dedim tüm samimiyetimle.
"Sende. Sen hepimizden de iyi ol." dedi o da aynı samimiyetle karşılık verirken.
Son konuşmalarımız bunlar olurken gecenin ilerleyen saatlerine yakışacak bir biçimde sessiz kaldık. Zaten kısa sürede Tamay uyuya kaldı bense tüm gece süren alışıldık mücadelelerime daldım. Yeri geldi uykuya daldım yeri geldi bu uykuları kabuslarla böldüm. Ama en çokta bomboş bakışlarla karanlığı seyrederek içinden çıkamadığım düşüncelerde boğuldum.
***
"Nerede bu şam şeytanı anasını satayım!" diyen Tamer'e sadece dümdüz bakmakla yetinirken elimdeki çayın uzun parmaklarımı yakmasına büyük bir dinginlikle müsaade ediyordum.
Sabah uyandığımızda Ares evde yoktu. Kimseye bir haber bile vermeden gitmesi yadırganan bir durum değildi ama kendisine yaptığımız onlarca çağrının hepsinin de cevapsız kalması ortamda endişe edilecek bir durum yaratmıştı.
Sabah erken saatlerde gelen Kibar teyzenin bile Ares'i görmemesi hepimizi bir tık daha endişeye sürüklerken bu endişe içinde yarım yamalak kahvaltı yapmıştık. Daha doğrusu yarım yamalak kahvaltıyı bir tek ben yapmıştım. Bars gayet rahatken onun bu rahatlığı bir süre sonra Tamay ve Tamer'i de rahatlatmıştı. Ares için bir bildiği vardır diyerek kapatmışlardı konuyu hemen.
Konu her ne kadar çok uzamasa da arada kontrol amaçlı Tamer'in aramaları sürüyordu. Ben yokluğunu fark ettiğim ilk an aramıştım onu ama yaklaşık on aramam cevapsız kaldığından dahasına cesaret edememiştim. Elimden sadece evde oturup onun buraya geri dönmesini beklemek geldiğinden biraz bozuktum.
Kısa bir mesaj aracılığıyla haber vermek bu kadar zor olmamalıydı. Sinirlenmiştim ve bu sinirimin kaynağı onun adına duyduğum saf endişeydi. Son zamanlarda nereye baksam onu gördüğümden şu anki durum bana biraz garip gelmişti.
Muhteşem üçlüyle oturma odasında oturmuş çay içiyordum. Dün geceki yalan olan çay muhabbetini bugün kahvaltıdan sonra Ares'siz gerçekleştiriyorduk.
Ben Tamer'le ikili koltuğu paylaşırken, Tamay'la Bars üçlü koltukta keyfi sefa yapıyorlardı. Tamay Bars'a sırtını dayamış elindeki kumandayla bir magazin kanalından diğerine zıplıyordu.
"Ay çıkar bir yerden illaki sus artık çeneci karı gibi bir susmak bilmedin!" diyerek sonunda isyan eden Tamay'ı içimden sonuna kadar desteklerimi sundum.
"Harbi abi ya kuma gibisin aynı." diyerek Bars'ta Tamay'a destek çıkarken Tamer huysuzca homurdandı. "Siz ne anlarsınız bizim aramızdaki ilişkiyi! Hem çeneci karı ne ya?" Cümlesinin sonunda suratını buruşturmadan edemezken onun bu haline hafif bir tebessüm ettim.
"Ay oha!"
Bakışlarımı Tamer'in üzerinden Tamay'ın yüksek sesi çekerken ilk başta ne olduğunu anlamadım. Birkaç saniyelik bakışta onun şok içerisinde televizyona baktığını gördüğümde bende oraya döndüm.
"Az aç bakayım şunun sesini." diyen Tamer olaya benden daha hızlı adapte olurken ben hala daha ekranda dönen yazıları algılamakla meşguldüm.
Ünlü mücevherat firmasının varislerinden Ares Sancaktar'ı ilk defa böyle görüyorsunuz. Şok şok şok! Birçok kesime hitap eden, kadınların bir gözlerinin hep üzerinde olduğu SANCAKTAR MÜCEVHERAT'IN varislerinden Ares Sancaktar dün gece İstanbul'un gözde mekanlarından birinde yanındaki güzelle yeni yıla girdi. Yanlarında kendi arkadaş grubunun da bulunduğu mekânda doyasıya eğlenen Ares Sancaktar'ın yanındaki güzelin kim olduğuysa tam bir muamma. Söylentilere göre bir anda ortaya çıkan bu güzele evlenme teklifi eden Sancaktar'ın aldığı evet yanıtıyla yakın zamanda nikah masasına oturacağı haberleri var...
"Belliydi böyle olacağı bir de evlilik diyorlar hay Allah'ım!"
Ekranda durmadan değişen yazılarla hangi bir ithamı okuyacağımı şaşırırken Tamer'ın homurtusunu duymazdan geldim. Gerçekten de belliydi dün gece böyle bir şeyler olacağı ama bu kadarını da tahmin etmemiştim. Evlilik teklifi de nereden çıkmıştı? Benim bundan haberim var mıydı? Ekrandaki kadının aralıksız konuşmasına kulak kabartırken Tamay televizyonun sesini biraz daha açmıştı.
"Açıkçası beklenmeyen bir hareketti bu doğrusu ben hala daha şaşkınım. Kendisini yanında ilk defa bir kadınla görmedik ama bir kadınla bu yakınlıkta ilk defa gördük. Bu da akıllara doğrudan şu soruyu getiriyor: Ares Sancaktar hayatının aşkını mı buldu? Genç kızların çoğu şu an ekran başında oldukça üzgün bir durumda bizi izlediklerini biliyorum ama üzgünüm kızlar gerçek bu."
Bir yandan sunucu kadının konuşması bir yandan da ekranın yarısında boy boy sergilenen resimlerimiz arasında mekik dokuyan bakışlarımdan şok hali akıyordu. Hala daha bir tepki verememişliğimle sunucuyu dinlemeye aralıksız devam ettim.
"Yanındaki güzelin kimliği ise bilinmiyor. Gizemli kadının güzelliğine ise diyecek bir şey bulamadık biz. Henüz evlilik iddialarına kesin bir yanıt alamasak da gözler Ares Sancaktar'da. Gözümüz, kulağımız kendisinden gelecek herhangi bir açıklamada. Şimdilik onlara kocaman bir maşAllah diyoruz ve sıradaki haberimize geçiyoruz."
Başımdan akan kaynar suların mideme oturarak orada biriktiğini hissediyordum. Bakışlarım hala daha ekranda dönen resimlerde, daha doğrusu kendi resimlerimde kalırken ne diyeceğimi bilemiyordum. Bu haberi gören her bir akrabamın ve arkadaşımın beni anında tanıdığına adım kadar emindim.
Hakkımda son olaylardan sonra neler düşündüklerini tahmin etmek hiçte zor değilken bir de bu olayın tüm ülkece hatta dünyaca duyulması hiç hoş olmamıştı. Her ne kadar insanların hakkımda düşündüğü şeyler pek umurumda olmasa da hoş olmamıştı işte. Ne gerek vardı yani şimdi bunun duyulmasına!
Hayır aramızda net bir şeyde yoktu ki! Ne olduğumuzu bile bilmiyorduk mesela. Yani en azından ben bilmiyordum ve Ares'in de bildiğini sanmıyordum.
Sonunda girdiğim şok halinden biraz da olsa çıkabildiğim de "Bu neydi şimdi?" dedim.
"Ay gerçekten de bu neydi şimdi?" diyerek Tamay da beni desteklerken Bars sözü devraldı.
"Beklenen bir hamleydi şaşırmadım."
Zorlukla ekrandan aldığım bakışlarımı oturma odasının içine çevirdiğimde Tamay'la göz göze geldik. Şüpheci gözlerle bana bakıyor, ellerimi süzüyordu.
"Eğer gerçekten bir teklif aldıysan ve bana söylemiyorsan büyük bozuşuruz."
Son derece ciddi bir biçimde sarf ettiği sözler karşısında hayrete düşerken anında bir tepki verdim. "Ne?"
"Ne!"
Tamer'de bu tepki konusunda bana eşlik ederken o olayı bir üst seviyeye çıkardı. "Yok daha neler amına koyayım!"
Duyduğum her cümlede bir tık irileşen gözlerimin yakında yuvalarından fırlayacağını düşünürken "Bence de." dedim.
Tamer'le göz göze geldiğimde onu bu konudaki destekleyişime biraz şaşırarak baksa da yüzünde oluşan memnuniyeti son anda yakalayabilmiştim.
"Ne var be olabilir." diyerek omuz silken Tamay sırtını yasladığı sevgilisine biraz daha sokuldu.
Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanırken şimdi ne yapacağımı düşünüyordum. Tamam yapacak bir şeyim yoktu. Hatta hiçbir şeyim yoktu. Bu durum gerçekten de hiç hoş olmamıştı. Bari en azından ne yaşadığımız bir netleşseydi. Önce bir biz bilseydik ne olduğunu, anlasaydık.
Sıkıntıyla verdiğim soluk sırasında yoğun bakışlar altında olduğumu hissederken kafamı kaldırdım. Tamay yüzündeki sıcacık gülümsemeyle bana bakıyordu. Neden bakışları bu kadar duygu yoğunlukluydu? Ona ne oldu dercesine kafamı sallarken o bu halime keyifli bir kıkırdama koy verdi.
"Ailemize hoş geldin." dedi.
İlk başta duyduğum sözleri anlamazken bomboş Tamay'a baktım. Birkaç saniye bakışmanın ardından gelen aydınlanmayla beni bir ateş bastı. Benliğimi sinsi bir kanser hücresi gibi saran utanç duygusu kızarmama sebep olurken yüzümün alev attığını hissediyordum.
Tamay'ın üzerimde olan ısrarlı bakışları ve benden karşılık bekler hali karşısında ne diyeceğimi bilemezken beni bu durumdan kurtaran ses oturma odasının kapısından geldi.
Eş zamanlı olarak herkesin bakışları kapıya doğru döndüğünde Ares'le göz göze geldim. Suratında yamuk bir gülüşle bana bakıyordu.
"İyi ki geldin."
-BÖLÜM SONU-
Bölümü nasıl buldunuz?
Beğeni ve bolca yorum yapmayı unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere seviliyorsunuz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.9k Okunma |
640 Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |