
Ben geldim!
İYİ OKUMALAR
Şaşkındım. Ne diyeceğimi ne düşüneceğimi bilmiyordum. Yine tamamen refleksif bir şekilde konuştum.
"O zaman amacın neydi?"
Bana kanatlarını kesmek istemedim diyordu. Buna nasıl inanacaktım? Asıl planı neydi? Asıl amacı neydi? Hiçbir fikrim yoktu. Onunda bir şeyler anlattığı yoktu. Tanrı'nın bana gökten vahiy yoluyla gerekli açıklamaları indirmesini de beklediğini sanmıyordum. O zaman neydi bu bilinmez bekleyiş?
Tekrar derin bir soluk aldığını şişen göğsünden anladım. Az önce derin bir şekilde öptüğü yeri bir kez daha aynı biçimde öptü.
"Hava fazla soğuk hadi eve girelim."
Yenilgiyle gözlerimi kapadım. İstemsiz aralanan dudaklarımdan uzun ama sessiz bir soluk verirken hiçbir şey söylemedim. Nereye kadar kaçacaktı acaba? Erteleye erteleye nereye kadar gidebileceğini merak ediyordum.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince bedenime doladığı kollarını çekti üzerimden. Sağ eliyle sol elimi kavramak istediğinde buna izin vermedim. Kollarımı göğsümde kavuşturdum.
"Sen kaçmak istiyorsan kaç. Ben artık bu şekilde hayatımı sürdürmüyorum." dedim onunla inatlaştığımı saklamaktan uzak bir biçimde gözler önüne sererken.
"Lavinia!" dedi uyarırcasına. Bu kez tek kelimesine aldanmadım. Tahammül seviyemin eksilerde olduğunu neden anlamak istemiyordu! Neden beni iyileştireceği yerde daha çok sınırlarımı zorluyordu?
Bakışlarımı ısrarla karşımdaki ucu bucağı gözükmeyen kapkaranlık denizden çekmedim. Ondan birkaç adım uzaklaşarak çitlere biraz daha yaklaştım. Aramıza soktuğum mesafenin yeterli olmadığını üçüncü adımda karar verirken dördüncü adım için tam harekete geçecektim ki buna tekrardan belime dolanan kollar mâni oldu.
İlk bedenime tekrardan kollarını dolayarak hareket halimi durdurdu sonrada beni kendine doğru çevirdi. Eşsiz deniz manzarası artık arkamda kalmıştı.
"Hava soğuk hasta olacaksın." dedi tane tane onu anlamamı ister bir biçimde.
Anlıyordum. O her ne kadar onu anlamadığımı düşünse de kahretsin ki ben onu anlıyordum! Anlamasam da anlıyordum. Bu nasıl boktan bir durumdu bilmiyordum.
İfadesiz bakışlarımı gözlerinde sabit kılarken bu kez konuşmak adına herhangi bir çaba sarf etmedim. Mimiklerim bile donuk bir haldeydi. Sanırım birazdan ağlamaya başlayacaktım. Nedensiz.
Göğsümde kavuşturduğum kollarımı çözdü. Engel olmadım. Buz tutmuş olduğunu ancak ellerimi iri ellerine hapsettiğinde fark ederken buna da engel olmadım.
Suratımdaki kendinden ödün vermez tavrım karşısında pes eder bir hale büründü. Her şeye rağmen oldukça dik duran geniş omuzları yüzündeki yorgunluğu ört pas edemiyordu. Sanırım bitik halde olan bir tek ben değildim bu gece.
"Beni arayıp yardımımı istediğinde seni eve getirdiğim zaman bir hata yaptım. Demiröz'den yardım istedim çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Kubat'ın radarına girdiğinin farkındaydım." Sustu. Bakışlarını kaçırdı. Elleri hala daha ellerimi sımsıkı tutsa da bir adım geriye doğru giderek aramıza mesafe soktu. Bu bilinçsizce yapılan bir hareketti.
Onun göremeyeceğini bilsem de kaşlarım anlamazcasına çatıldı. Neyden bahsediyordu?
Çok değil birkaç saniye içerisinde bahsettiği zamanlardan aklıma kulak misafiri olduğum konuşmalar geldi.
"Babam emin mi bu dediklerinden? Belki yanlış anlamıştır." demişti Tamay ben Ares'ten yardım istedikten sonra hastane çıkışı onun evine gittiğimde, Tamay'ın yardımıyla duş aldıktan hemen sonra Tamer'le gizlice konuştuğunu sandığı esnada.
"O sırada babamda dedemin yanındaymış ve birinci dereceden olaya tanık olmuş. Bildiğin Ares gidip dedemden yardım istemiş ama işin ayrıntısında dedem babamı odadan çıkartmış." demişti Tamer'de.
Sonrasında benim için mi yoksa başka bir şey için mi yardım istedi tartışmasına düşmüş ve bir sonuca varamamışlardı. Sanırım artık bir sonuca varmışlardı. Tahminlerinden birisi doğru çıkmıştı.
"Başta Ayza'ya sonrasında anneme çok benziyordun. Bu sadece fiziksel benzerlik değil, çok başka bir boyutta olan bir tanıdıklık. Annemde Ayza'ya çok benziyormuş. Sonunun onlar gibi olmasını istemedim." Sözlerinin sonunda bakışları benimkilerle buluştu. Gözlerimin içine ona inanmamı ister gibi bakıyordu. Sanırım işler buradan sonra çetrefilleşiyordu.
Ayza: Demiröz'ün karısı, Kubat'ın da kirli bir biçimde sevdiğini sandığı ama aslında takıntılı olduğu kadındı. Ares'in babaannesiydi.
Nasıl bir benzerlikten söz ettiğini anlamadım çünkü bu zamana kadar ne Ayza'yı ne de Ares'in annesini görmüştüm. Karşıma en ufak bir fotoğraf karesi bile çıkmamıştı.
Aklıma bir anda dün Kubat'ın mezarlıktan ayrılmadan önce söylediği sözler düştü. Ne demişti? Önce bana uzun uzun bakmış ardındansa "Ona gerçekten çok benziyorsun.", demişti.
Ares'in az önce bahsettiği şeyi mi kastetmişti?
"Başta Demiröz olmak üzere sonrasında ailenin her bir üyesi bana karşı çıktı. Bir şey yapmam gerekiyordu bende seni Kubat için kullanıyormuşum gibi bir izlenim yarattım. O an başka bir seçeneğim yoktu çünkü elimdeki imkanları bir anlık dalgınlığımla kısıtlandırdılar. Oyuna geldim."
Hiçbir şey anlamıyordum.
"Ne oyunu?" dedim kaşlarım daha da derinden çatılırken.
Elleri ellerimden bileklerime oradan da kollarıma doğru çıkarken aramızdaki mesafeyi yeni fark etmiş gibi o da kaşlarını çattı ve bana doğru büyük bir adım attı. Neredeyse burun burunaydık.
"Bir anlık dalgınlığımdan yararlanarak bana bir şey imzalatmışlardı o zaman Demiröz'le amcam. Sen gittikten sonra çözdüm o işi ama o zamanlar elim kolum bağlanmıştı. Zaten amaçları da buydu ama hallettim işte bir şekilde sen boş ver bunları artık önemli değil."
Önemli değil diyordu ama sesinden bile belliydi verdiği mücadelelerin sancısı. Bir an oldukça yorgun gözüktü gözüme. En az benim kadar... Hatta belki benden de çok. İstemsiz bakışlarım kısıldı. Gözleri neden öyle bakıyordu?
"Senin yanımda kalabilmen için o gün Demiröz'ün evinde ne duyduysan o oyunu planladım. Aslında asıl oyun sana değil onlara karşıydı."
Asıl oyun sana değil onlara karşıydı.
Doğruyu mu söylüyordu? Bunu nereden bilecektim? Yine gözüm kapalı ona inanmaktan başka bir seçenek sunmayacak mıydı bana?
"Ben anlamıyorum!" dedim isyan edercesine. Gözlerim artık dayanamayarak çoktan dolmaya başlamıştı. "Benim zaten kendi yaşantım yeterince karmaşıkken bir de bunlar çok fazla! Neden gelip beni tekrardan aldın ki?"
Her bir kelimemden taşan isyanla Ares'in gittikçe kasıldığını hissedebiliyordum. Buğulanmış gözlerimden hiç memnun değilmiş gibi çok kısa bir süreliğine bakışlarını kaçırmıştı. Karşısındaki görüntünün onu hoşnut etmediğini görebiliyordum ama yapabilecek bir şeyim yoktu çünkü şu anda elde bu vardı.
Sağ elini çeneme çıkartarak benimle oldukça yakın mesafeden göz teması kurdu. "Halledeceğiz. Sana söz veriyorum her şeyi birlikte halledeceğiz! Ama şimdi daha da üşütmeden içeri geçelim her şeyi sırasıyla anlatacağım sana."
Sözlerinin sonunda dudaklarıma hızlı ama yumuşak bir öpücük kondurdu. Ve ben sanırım yine gözüm kapalı ona inanmaktan başka bir şey yapmayacaktım. Belki bu sefer tek gözümü açmayı akıl edebilirdim.
***
"Çoraplarını giyin Lavinia!"
Islak saçlarıma bir sadrazam edasıyla doladığım koca havluyla mücadele vermemi nefes nefese sürdürürken Ares tarafından dördüncü kez gelen aynı ikaza tekrardan kulak asmadım.
Evin içi Temmuz ayında bir ege sahili sıcaklığındaydı bilmem o bunun farkında mıydı?
Bahçede gerçekleştirdiğimiz son derece ciddi! mevzuların üstüne eve girdiğimizde ufak bir ara vererek sıcak bir duş almış ve temiz kıyafetler giyinmiştim. Tüm bunlar Ares'in yönlendirmesiyle olmuş ve doğrusu bu çok da iyi gelmişti.
Evin yalnızca çok ufak bir kısmını görmüştüm o da arka bahçeye yani Karadeniz'e sıfır olan bahçeye bakan oturma odasından yatak odasına kadar ki kısımdı. Şu anda yatak odasındaydık.
Ares'in her şeyin en ince ayrıntısına kadar oldukça titizlenmiş olduğunu ikimizin birlikte kalacağı! yatak odasına geldiğimizde anlamıştım. Öyle ki malikanenin en üst katı komple bize ait! yatak odası ve henüz ne olduklarını öğrenemediğim ama yine bize sadece bize ait olduğunu öğrendiğim iki odadan oluşuyordu. Bize ait olan! yatak odasının içerisinde yine bize ait bir banyo bir de giyim odası bulunuyordu! Şaka gibi ama aynı zamanda gerçekti! Bize ait! Bize?
Ares'in tüm bunları oldukça büyük bir keyifle anlatışını suskunluk içerisinde kalarak nötr bir biçimde sadece dinlemiştim. Onunla böylesine bize ait! ortak bir yaşam yaşayacağımı ona düşündüren şey neydi bilmiyordum ama Ares'in giyim odasında benim kısmımı ayrıntılı bir biçimde nerede ne var diye anlatırken düşünmüştüm bunu. Ve herhangi mantıklı bir yanıta ulaşamamıştım.
Oldukça büyük olan yatağın tünediğim ucunda bedenimi sabit tutmaya çalışırken aynı zamanda da saçlarımdaki sadrazam havlusunu çözüp iyice suyunu almaya çalışıyordum. Gerçekten bir türlü kurumak bilmez saçlara sahiptim. Ben zaten saç kurutma makinelerine karşı bir insandım bir de saçlarım böyle zor kururken kış aylarında bu bana iyice zorluk çıkartıyordu. Hayır soğuğu severim de beynimin soğuktan uyuşmasına da gerek yoktu canım!
"Şu çorap giyinme konusunu nasıl halledeceğiz seninle?" diyerek sitem içerisinde gelerek tam karşımda durdu Ares. Elinde buradan bakınca oldukça kalın gözüken çoraplar vardı.
Saat iyice geç olmuştu ve büyük ihtimalle artık uyuyacaktık ve ben yatarken çorap giyinmekten nefret ederdim. Kaşlarımı çatarak önümde diz çöken adama baktım. Hızla bacaklarımı kendime çekerek çıplak ayaklarımı kalçamın altına sakladım.
"Ya istesem giyinirim rahat bıraksana beni!"
Bu kez kaşlarını çatma sırası Ares'e geçerken diz çöktüğü yerden kalkmadan bana biraz daha yaklaştı. "Kaç gündür kar kış demeden dışarılarda üşüttüğünü bilmiyor muyum? Bu gidişle yataklara düşecek derecede hasta olacaksın. İyice zayıflamışsın bir de! İnat etme ve giyin şu çorapları!"
Tane tane tıpkı üç yaşındaki bir çocuğa laf anlatır gibi bana bir şeyler anlatmasını kaşlarım burnuma değecek derecede çatık bir biçimde dinlemiştim. Konuşma sonunda yüzümdeki ters ifadeden milim ödün vermezken Ares'in her şeyi çok bildiğine kanaat getirmiştim.
"Sana ne." diyerek oldukça kısa, net ve kibar bir cevap vererek işime geri dönerken onun sesli bir biçimde nefesini vererek ayaklandığını göz ucuyla gördüm. Elindeki çorabı pes eder gibi fayans zemine bırakırken kendinden oldukça emin hareketlerle yanıma gelerek arkama doğru oturmuştu.
Son derece dibime oturmasıyla artık göz ucuyla takip etme işini bırakıp açıkça ne yaptığına bakarken o ona bakmamı görmezden gelerek ilk elimdeki sadrazam havlusunu alarak kendi kucağına doğru sermiş ardındansa yatağın üstünde duran tarağı alarak saçlarıma yönelmişti.
Başımın ona doğru dönük oluşunu boştaki taraksız eliyle düzeltmişti. Elini başımın tam tepesine getirerek sanki pazar tezgahındaki portakalları düzeltiyormuş gibi başımı çevirmişti! Tam tepesinden tutarak! Pazar tezgahlarındaki portakallar gibi!
"Ne yapıyorsun ya?!" diyerek tekrardan ona doğru dönecekken bunu omuzlarımdan bedenimi sabit bir şekilde tutarak engel olmuştu. Ama bu kafamı arkama doğru çevirmeme tabi ki de engel değildi.
"Saçını tarayacağım Lavinia." dedi oldukça olağan bir şey yapıyormuşçasına.
"Ben kendi saçımı kendim tarayamıyor muyum?" dedim hala daha başımı elimden geldiğince arkama doğru çevrili tutmaya çalışarak. Ares hala daha bedenimi sabit bir biçimde tutuyordu arkamı dönmeyeyim diye. Boynum henüz bir dakika bile olmadan ağrımaya başlamıştı durduğum şekil yüzünden.
"Tarıyorsun."
"O zaman?"
Oldukça sesli bir soluk verdi artık bana karşı sabrının tükenmeye başladığının sinyalini verircesine. "Benim yapmadığım şey mi Lavinia?" dedi soruma soruyla yanıt verirken. Kaçış olarak benim oldukça sık yaptığım ama bana yapılmasını asla istemediğim bir şeydi bu da.
"Eskiden yapmış olabilirsin ama bu artık yapabileceğin anlamına gelmiyor." dedim omuzlarımdaki ellerini en sonunda akıl edip ellerimle iteleyerek. Ardından ağrıyan boynuma daha fazla kayıtsız kalamayarak yarım bir biçimde belimi arkaya doğru döndürerek boynumu daha düz bir açıda tuttum. "Dediğim gibi eskidendi ve orada kaldı."
Elindeki tarağı almak adına hamle yaptığımda buna elini geri çekerek engel oldu. Suratından son derece memnuniyetsizlik akıyordu.
"Yenisine de ekleriz o zaman." dedi itiraz kabul etmezcesine huysuz bir tonlamayla.
Tekrardan omuzlarımdan tutarak beni önüme çevirirken elindeki tarağı saçlarımla buluşturdu. Son derece narin ve neredeyse hissedilmez derecede hafiflikte hareketlerle saçlarımı tararken fazlaca yorgun olduğumdan daha fazla sesimi çıkartmadım. Bir an önce işini yapıp sonrada defolup gitmesini istiyordum. Yüksek ihtimalle o gittikten sonra bir köşeye kıvrılıp uykudan bayılmayı bekleyecektim. Evet hala daha uykularım bana çok uzaktı.
"Sen gittiğinden beri kafam allak bullak... Ama sırf sen geri gelebil diye sen gidene kadar halledemediğim ne varsa hepsini hallettim." Konuşmasının ortasında birkaç saniye duraksadı. Bu duraksamada bedeni de ona eşlik etti ve sustuğu birkaç saniyede elleri saçlarımda sabit kaldı.
"Kısmen hallettim ama konumuz şu anda bu değil." dedi tekrardan elleri saçlarımda dolaşmaya başlarken. "Sanırım harekete geçebilmem için gitmen gerekiyormuş." Yine duraksadı. Nedensiz şu anda kaşlarının derinden çatıldığını hissettim. "Daha doğru sana tekrar kavuşma arzusunun benliğimi alt üst etmesi, yokluğunun varlığıyla karşılaşmam ve bununla sınanmam gerekiyormuş. Eksikliğimin yüzüme vurması gerekiyormuş."
Ne ara kucağımda birbirine kenetlediğimi bilmediğim ellerimin kasıldığını hissettim. Bakışlarımı karşımdan alarak kucağıma indirdiğimde ondan duyduğum her kelimede istemsiz bacaklarıma bastırdığım ellerimi fark ettim. Buna bir son verdim. Ondaki eksiklik ben miydim? Az önce bunu mu ima etmişti? Bu gece gerçekten de imalarda boğulacaktım.
Derin bir nefes alarak susmaya çalışırken onun saçlarımda gezinen ellerini daha iyi hissetmek için sımsıkı kapadım gözlerimi. Tarak her ne kadar sağ elinde olsa da o, sol elini de saçlarımdan mahrum bırakmıyor ve parça parça tutamları ayırıyor, taradığı kısımları bir kez de eliyle düzeltiyordu.
Bir tarama işlemi bu kadar uzun sürer miydi? Sanırım sürmezdi. Galiba Ares işini uzatarak yapıyordu. Birbirine sıkıca bastırdığım göz kapaklarımın ardından bunun hiç bitmemesini istedim. O şu an oldukça güzel hissettiriyordu.
"Neden ailene karşı bir oyun çevirdin?" dedim en sonunda kafamdaki belirsizliklere tekrardan dayanamayıp sorularıma bir yanıt bulma ihtiyacında kavrulurken.
Sorum karşısında el hareketlerinin teklediğini hissettim. Verdiği uzun soluğu duymaktan öte saç diplerimde hissederken neden bir anda böylesine bir tavra büründüğünü anlamak için ona doğru dönmek istedim ama o bunu hemen fark ederek buna yine engel oldu.
"Çünkü seni istemiyorlardı tıpkı annemi istemedikleri gibi." dedi hiç beklemediğim bir ses tonuyla son derece sert bir biçimde. İlk başta dediklerini idrak edemedim bu yüzden de sözlerine herhangi bir karşılık veremedim. O da bu sessizliğimden faydalanarak belki de bunu yanlış anlayarak tekrardan konuşmaya başladı.
"Annemi onun canına kendilerinden dolayı bir zarar gelmesini istemedikleri için istemiyorlardı." dedi. Sesli bir biçimde yutkunduğunu duydum. Sanırım benden gelecek soruyu hissetmişti ve ondandı bu tavrı.
"Peki ya ben? Beni neden istemiyorlar?"
Sorumu duyana kadar saçlarımda bir bebek hafifliğinde olan elleri sorum sonrasında oldukça belirginleşti. Bir kez daha seslice yutkunduğunu duydum.
"Senden dolayı benim canıma bir zarar gelmesini istemedikleri için."
Kaşlarım çatıldı. Duyduklarımı hazmetmeye çalışırcasına bu kez ben sertçe yutkundum. Benim Ares'in canına ne gibi bir zararım olabilirdi ki? Ona zarar verebileceğimi düşündüren şey neydi?
"A-anlamadım?" dedim karmakarış bir ses tonuyla.
"Büyüme çağımın en deli zamanlarında Kubat'ı yakalamak adına çok acemice hareket ettim. İntikam hırsının gözümü kör ettiği zamanlardı. Düşünemiyordum, önümü göremiyordum, yaptıklarımın sonuçlarını hesap edemiyordum. Çokça zarar verdim. Herkese." Tarama işlemine bir son verdi. Tarağı elinden bıraktığını hissettim.
"Kubat'ı o dönem fazla kışkırttım, o da Demiröz'e bir mesaj iletti: Bir daha konu her ne olursa olsun onun karşısına çıkarsam cinsiyete bakmaksızın beni de öldürecekti." Bu kez iki eli de saçlarımın arasındaydı. Kalçamı geçen uzunluğa sahip saçlarımı iki elinin arasına alarak zapt etmeye çalışır bir tavra büründü.
Bakışlarının da tıpkı elleri gibi simsiyah saçlarımda olduğuna emindim ama aklı... O benden çok uzaktaydı. Geçmişindeydi.
"Seni evime getirdiğim gün herkes çoktan anlamıştı seni korumak pahasına onun karşısına hiç düşünmeden çıkacağımı. Canıma bir şey olur diye, sanki canıma daha öncesinde hiçbir şey olmamış gibi kendilerince bir gard aldılar. Her şey canıma bir şey olmasın diyeydi ama böylede onlar canıma kast etmeye kalktılar."
Ellerini saçlarımdan çekti. Bedenimi belimden hafif kırarak arkamı döndüğümde bu kez buna engel olmadı. O az önce neyi kast etmişti? Ve dahası bu gece hep böyle bir şeyler mi ima edip duracaktı?
Göz göze geldik. Şaşkınlıktan daha çok ne diyeceğimi bilememezlikten dudaklarım bir balık gibi aralandı. Bu halime istemsiz bir tebessüm sundu. Şu anda kendimi oldukça aptal gibi hissediyordum çünkü sözlerinden durmadan bir imalar çıkarıyor ve çıkarımlarıma inanmayarak kendi içimde bunu sorgulayıp duruyordum.
"Ruhsuz bir anlamı olmayan bedenim, sadece can diye gördükleri nefesi alsın diye ruhumu benden almak istediler." Sol elini yanağıma çıkarttı. "Buna izin veremezdim. Biraz işleri batırdım ama toparlamak içinde elimden geleni yapıyorum. Yemin ederim." Baş parmağı yanağımı okşayarak dudağımın kenarına geldi. Çok silik bir biçimde bulunduğu yeri okşadı. Bakışları dudaklarıma kaydı ama orada çok kısa bir süre kalarak tekrardan gözlerimi buldu. "Beni anlıyorsun değil mi?"
Anlıyordum ama o an bedenimde bir güç bulup da bunu söyleyemedim. Sustuk. Bir süre olduğumuz gibi kaldık. Benden herhangi bir yanıt alamaması onun pes etmesine sebep olmadı.
"Anlamıyorsan bile hissediyorsun değil mi?" dedi ve tekrardan konuşarak ekledi. "Anlamasan da hisset."
Son sözlerini yalvarırcasına demiş gibi geldi bir an. Buna daha fazla kayıtsız kalamadım. Acısı var gibiydi ve ben bunu en derinimde hissediyordum.
"Hissediyorum." dedim güç bela.
Gülümsedi. Dolgun dudaklarında yarımda olsa oluşan tebessüm çok değil birkaç saniye içerisinde artık aklına ne geldiyse soldu gitti.
"Özür dilerim." dedi hiç beklemediğim bir biçimde. Suratı artık dayanamıyormuş gibi buruştu.
Anlamadım. Kaşlarım çatıldı. Beynim ambale olmuştu. Artık dinlenmem gerekiyordu hem ruhen hem de bedenen. Çok uzun bir süre dinlenmem.
"Niye?" dedim korkarak. Özrünün altından çıkacak şeyin bilinmezliği bir anda tüm bedenime korku salmıştı. Ya kabullenemeyeceğim bir gerçeklik daha varsa ve bu şu anda ortaya çıkıyorsa?
"O gece, seni eve getirdiğim gece Kubat'ın radarına gireceğini biliyordum ve bunu bile bile yaptım. Seni eve getirdim ve o radara girmene neden oldum." dedi sanki küçük bir çocukmuş da büyük bir kabahat işlemiş gibi. "O zaman belki buna engel olabilirdim ama olmadım. O an hayatıma girmeni istedim. Tamamıyla bana bulanmanı."
Ela hareleri şu anda bana çok uzaktı tıpkı benliği gibi. Kendince yaptığı itirafın ağırlığında ezilir gibi bir hali vardı. Sanki biraz da mahcup gibiydi. Ares ve mahcupluk? Demek ki bu durumda gerçekten de bir iş vardı ama bir an bana oldukça normal bir şeymiş gibi geldi. Durdum ve düşündüm dediklerini. Bana kısmen, seni hayatıma sokabilmek için hayatını riske attım diyordu. Önceden olsa kızacağım hatta belki de canına okuyacağım bu duruma karşı şu an oldukça tepkisizdim. Belki beynimin ambale olmuşluğundan tepki veremiyordum belki de gerçekten önemsemiyordum bu durumu. Bilmiyordum. Ben sanırım artık gerçekten de bıkmıştım her şeyden.
İçimden ona hiçbir şekilde kötü bir tepki vermek gelmiyordu. Yorgundum ve artık bıkmıştım her şeyden ve biliyordum o da yorgundu ve artık bıkmıştı her şeyden.
Bakışlarımı usulca yüzünde dolaştırdım. Yakışıklıydı hem de çok yakışıklıydı. E beni de bırakmıyordu ve sanırım bana çok aşıktı. Tamam biraz! abartıyor olabilirdim ama neyse bunlar benim düşüncelerimdi ve şu anda bunların çokta sağlıklı olmasını kimse bekleyemezdi.
Israrla bana dönmeyen bakışlarına karşılık arsızca yüzünde dolanan bakışlarımın yönünü vücuduna çevirdim. Kısa çok kısa bir süre oldukça heybetli ve içimde hiç de masum olmayan düşünceler uyandıran bedenini süzdüm. Nasıl olmuştu da ben bu adamla geçirdiğim o süre boyunca ona kör kütük âşık olmamış ve yelkenleri suya düşürmemiştim?
Tamam ondan biraz! hoşlanmış olabilirdim ve yine biraz! aşk itirafımsı bir şey yapmışta olabilirdim. Belki birazda tensel bir iletişimimiz olmuş da olabilirdi ama asla çok ileriye gitmemiştik. Hatta öpüşmekten bir adım ileriye bile gitmemiştik beraber uyduğumuz geceleri saymazsak.
Beni ne durdurmuştu tam bir birliktelik için? Aynı şekilde onu ne durdurmuştu? Olsa olurdu sonuçta.
Duraksadım. Suratım bir domates edasında kızarırken istemsizce buruştu. Neler düşünüyordum ben şu anda? Ve bir anda neden ateşim başıma vurmuştu? Ay kudurmuş muydum ben!
Kendime gelmek istercesine hafif bir silkelendim. Bakışlarımı bana bakmasını istercesine gözlerine diktim.
"Özür dileme. Yaptığın şey çok da hoş bir şey değil ama artık bir önemi kalmadı. Şu an bunu konuşmanın hiçbir anlamı yok." dedim son derece sakin ve yadsınacak derecede normal bir şekilde.
Bana baktı. Söylediklerimden ne çıkardı bilmiyorum ama sanki ona tonla olumsuz şey söylemişim ve küfür etmişim gibi bir hal aldı suratı. Sanırım yine onu umursamadığımı ve son derece kırıcı bir biçimde görmezden geldiğimi sanmıştı.
Pes edercesine omuzlarımı düşürdüm. Aslında yanlış anlaşılacağını düşünmemiştim sözlerimin ama ikimizde o kadar yorgun ve kırılmıştık ki sanırım en ufak bir şeyi bile olumsuza çekmemiz oldukça olağandı. Hele ki aramızda yaşadığımız onca çekişmeli olumsuzlukların üzerine.
Ares'in de omuzlarında bir düşüklük fark ettiğim esnada elindeki tarağı yatağa koyarak havluyu dizlerinin üzerinden çekti. Az önce kendinden oldukça emin bir ifadeyle oturduğu yataktan bu kez bir savaştan daha mağlup çıkmış gibi kalkarken buna dayanamadım. Bulunduğumuz durumda normalde asla yapmayacağım bir şeyi yaparak onu bu yanlış anlaşılmadan kurtarmak istedim.
"Peki girebildim mi bari hayatına? Tamamıyla sana bulandım mı?" dedim başımı omzuma doğru yatırıp yüzüme silik bir tebessüm kondururken.
Sözlerimle bakışları direkt suratıma düştü. Konuşmamı asla beklemediğini ve konuştuğumda da bunları dememi hiç mi hiç beklemediğini suratında oluşan ifadeden çok rahat anladım.
Çok değil birkaç saniye afallamış bir biçimde suratıma baktıktan sonra gülümsedi. Yüzünde oluşan oldukça derin gülümseme benim silik tebessümümü de büyüttü. Bu sanırım evet demek oluyordu?
***
Keşke vaktinde konuşsaymışım diyordum şu anda. Susunca yok oluyormuş insan bunu çok geç de olsa anlamıştım. Lâl olmanın hiçbir faydasını görmediğimden sanırım bundan vazgeçmek için kendimden de geçmem gerekiyordu. Ve ben yine sanırım ki bu uğurda kendimi feda edecektim.
Kolları arasında olduğum adamla yeni bir güne gözlerimi açtığımdan beri geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe her şeyi sorgulamıştım. Tekrar tekrar düşünmüş ve sağlıklı kararlar vermeye çalışmıştım. Bunu ne kadar başarmıştım bilmiyordum ama artık zamanla yaşayarak görecektim.
Dün geceki yarı hesaplaşmalı yarı itiraflı konuşmanın üzerine artık uyuyup güzelce dinlenmemiz gerektiğine ortak bir fikirle karar verdikten sonra ben Ares'i odadan kovmuştum. O tabi ki beni ciddiye almamış ve ısrarla beraber uyuyacağımızı öne sürmüştü çünkü ona göre henüz tanıtalı bir iki saat olduğu sadece bize ait! bu kattaki yine sadece bize ait! olan bu yatak odası dışında ayrı gayrı yatmamızın mümkünatı yoktu bu saatten sonra.
Ben tabi ki bunu onaylamamış ve onun başka bir yere gitmediği takdirde kendimin gideceğini söylemiştim. İlk başta büyük bir agresiflikle bunu da reddeden Ares ciddiyetimin farkına vardıktan sonra el mecbur ortak bir karara varmak amacıyla pazarlığa girişmişti. Böylelikle farklı yerlerde yatmak şartıyla aynı odada kalmayı kabullenmiştim.
Aslında ben devasa büyüklükteki yatakta o da odanın içerisinde bulunan josefin de yatacaktı. Anlaşmamız bu yöndeydi. Başta her şey anlaşmaya yönelik gidiyordu, o josefinde bense yatakta yatmıştım gecenin oldukça ileri bir saattin de.
Uykuya yarım yamalak dalmam ne kadar sürmüştü bilmiyordum ama güneşin doğuşunu gördüğümü çok net hatırlıyordum. Sanırım yatalı iki üç saat olduktan sonra artık daha fazla dayanamayarak sızar gibi olduğum anda hayal meyal onun yatağa girdiğini ve arkamdan kollarını bana dolayarak bedenimi iyice kendine çektiğini hatırlıyordum.
O an ayılsam ayılır ve onu bir güzel rencide ederek yataktan kovabilirdim ama ben sanki derin bir uykudaymışım gibi davranmış ve ayılmama hiç izin vermeden iyice uykuya dalmayı seçmiştim. Bundan pişman değildim. Aksine oldukça güzel bir uyku çektiğimi söyleyebilirdim uzun zaman sonrada. Her ne kadar her zamanki gibi sürekli uyanıp dursam da tekrardan uykuya dalmam çokta zor olmamıştı. Onun kokusuyla sıcacık sinesinde hiçbir şey düşünmeden geçirdiğim bu birkaç saat uzun süredir aradığım huzuru bulmamı sağlamıştı.
Saat şu anda kaçtı bilmiyordum. Ben uyanalı sanırım bir saati aşkın bir süre oluyordu ve ben bu süreçte uyandığıma dair hiçbir şey yapmamıştım çünkü Ares oldukça derin ve rahat bir uykuda gibi gözüküyordu.
Normalde uyanır uyanmaz onu da büyük bir kaosla uyandırıp senin burada ne işin var çirkefleşmesine girmem gerekiyordu ama ben sanırım hiçbir şey olmamış gibi yapmayı tercih edecektim. En azından onunda adam akıllı bir iki saat uyumaya hakkı olduğunun bilincinde davransam yeterdi ve ben bu bilinçte yeterince davranmıştım. Kaç saat olmuştu o benim yanıma geleli?
Yattığım yerde sırt üstü yatacak şekilde dönerken artık Ares'in de uyanması umurumda değildi çünkü sıkılmıştım. Dışarıdaki 'Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır.' sözüne yakışacak derecedeki soğukluğa yakışacak olan hava durumunun aksine hafif sıcaklamıştım. Çünkü evin içi zaten sıcakken bir de koala gibi sarılan Ares vardı. Yanaklarımın bedenimde var olan bunaltının etkisiyle pembeleştiğine emindim.
Benim dönmemle birlikte Ares de hafif kıpırdanırken bir an uyanacak sandım ama o başını iyice boyun girintime yerleştirip kollarıyla belimi iyice sardı ve bir bacağını üzerime doğru atarak bacaklarımın arasına soktu. Şu anda kendimi devasa bir anakonda tarafından sarılmış Venezuela insanı gibi hissediyordum.
Bakışlarımı uyandığımdan beri kaçıncıya yaptığımı bilmediğim şekilde bir tur daha odanın içerisinde gezdirirken dikkatimi Ares'in arka tarafında kalan komodin çekti. Üzerinde bana ait olmadığına emin olduğum bir telefon vardı. E benim hali hazırda bir telefonum olmadığına göre ve odada bizden başka kimse olmadığına göre bu telefon kesinlikle Ares'in diyerek son derece zekice bir fikirde bulunmuştum.
Benim için oldukça güç bir şekilde ve birazda Ares'i rahatsız ederek komodine ulaşarak telefonu aldım. Tekrardan eski pozisyonuma sesli uzun bir soluk vererek dönerken Ares'in uyku sersemi homurdanmalarına yandan bir bakış attım. Bu sefer gerçekten de uyandı sansam da o yine uyanmayarak sadece huysuzlanıp iyice başını boynuma gömdü. Buna aldırış etmedim çünkü şu anda son derece önemli bir işim vardı. O da Ares'in telefonunu karıştırmak!
Sonunda sonu olan son model telefonunun ekranını açtığımda karşıma çıkan face ıd şifresi ile bir an duraksadım. Nedendir bilinmez hiç şifresi olmadığını sanmam saçma gelirken başımı yana çevirerek Ares'e bakmaya çalıştım. Bu da kafasını devekuşunun kafasını kuma gömdüğü gibi gömmüştü boynuma ben nasıl açacaktım bu telefonu tanrı aşkına!?
On dakika süren büyük bir mücadelenin sonunda Ares'i bol bol huysuzlandırıp ve az daha uyandırma raddesine getirerek uygun bir açı yaratmış ve telefon kilidini açmıştım. Kilit ekranında klasik telefon duvar kağıdı varken açılan kilitle karşıma çıkan ekrana bir süre bakakaldım. Bu bizim resmimizdi. Varlığından asla haberimin olmadığı ve büyük ihtimalle habersizce çekilen bir resim.
Hangi zamana ait olduğunu bir türlü çıkartamadığım resmi inceledim bir süre. Evde, eski evde oturma odasında olduğumuz ve yan yana oturduğumuz bir ana aitti. Benim üzerimde klasik tayt tişört varken Ares de en az benim kadar klasik bir biçimde eşofman tişört giyiniyordu. İkimizin de koltukta yan bir biçimde oturup birbirimize doğru döndüğümüz fotoğraf karesinde ben büyük bir kahkaha atarken Ares suratındaki muzip bir gülüşle bana bakıyordu. Büyük ihtimalle yanımızda muhteşem üçlünün de olduğu o anda kim bilir neye böylesine gülüyordum ve yine kim bilir bu anımızı kim fotoğraflamıştı. İçimden bir ses bu kişinin Tamay olduğunu söylerken bir anda aklıma düşen kişilerin idrakıyla memnuniyetsizcesine suratımı buruşturdum. Onlara karşı hala daha büyük bir güvensizlik ve kırgınlığım vardı.
İlk işim mesaj uygulamalarına bakmak olurken son derece sıkıcı işle alakalı sohbetlerle karşılaşmıştım. Çoğunluk bu evin işiyle ilgili olan sohbetler olsa da arada ismin yanında ekstra koruma yazan kişilerle olan sohbetlerde vardı.
İsim olarak tanıdık sadece üç sohbet görürken bir an duraksadım. Bars, Tamer ve benim adım olmak üzere olan ilgimi çeken sohbetlerden en sona kendi sohbetimi bırakmaya karar verirken direkt Tamer'in sohbetine girdim.
Bakışlarımın hızlıca dolaştığı ekranda en son konuştukları mesajlara bakındım ve en son ki konuşmaların başına çıkmak istedim ama çıkamadım çünkü Tamer'in durmadan mesaj atması sonucunda bir türlü mesaj başı bulamadım. Rastgele bir yerde durarak okumaya başladım.
11 Mart Perşembe.
Tamer:
"Nereye kayboldun yine?" (19.47)
"Riva'daki eve geleceğiz evde değilmişsin neredesin?" (19.47)
"Aressssssssss!" (19.54)
Ares:
"Lavinia'yı almaya gidiyorum." (20.01)
"Eve falan gitmiyorsunuz!" (20.01)
"Uzun bir süre gözükmeyin gözüme." (20.01)
Tamer:
"Ne demek gözükmeyin gözüme?" (20.02)
"Ne demek uzun bir süre hem de?" (20.02)
"Ne demek Lavinia'yı almaya gidiyorum?" (20.03)
"Yine ne haltlar peşindesin amk!" (20.03)
"Bizi niye almadın yanına? Koruma almışsın ama??" (20.03)
"Noluyor amk!" (20.03)
Gördüğüm mesajlar karşısında gözlerimi devirmeden duramadım. Her ne kadar Tamer'in bu kendini Ares'in karısı sandığı hallerine alışkın olsam da yine de tepki vermeden duramıyordum. Acaba gerçekten Ares'e âşık olabilir miydi?
Ares:
"Tamer siktir git başımdan." (20.10)
"Beni takip etmeyi bırak!" (20.10)
Tamer:
"Ağzımıza yeterince sıçmadın mı daha ne kadar devam edeceksin şu soktuğum tavrına?" (20.10)
Ares:
"Lavinia sizden ne zaman rahatsızlık duymayı bırakırsa." (20.15)
Tamer:
"Kız sanki senin varlığından haz alıyor ibneye bak!" (20.15)
"Sen önce kendine bak!" (20.15)
Biten konuşmayla Tamer'in sohbetinden çıktım. Burnunu bilinçsizce boynuma sürtüp derin bir nefes alan Ares'le duraksadım.
Aslında onun varlığından haz alıyordum ama bunu onların bilmesine gerek yoktu. En son Ares Tamer'e görüldü atmıştı. Sanırım dediklerini doğru bulmuş ve gerçek sandığı bu duruma bozulmuştu. Hoş konuştukları zaman dilimi Ares'in benim yanıma varmak üzere olduğu zaman dilimiydi ve o zaten Kubat meselesinden dolayı barut gibiydi.
Ah Ares vişneli kekim! Ne kadar üzülürsen üzül bu durumun doğrusunu sana asla söylemeyeceğim. En azından şimdilik. Biraz burnun sürtsün.
Sırada Bars'la olan konuşmalara geldiğinde gözüm bir an kendi adıma kaydı. Onu en sona bırakmakta kararlıydım ama insan merakta etmiyor değildi yani.
Açtığım yeni sohbetle burada daha ciddi ve ilgimi çeken konuşmaların olduğunu gördüm. Yine rastgele bir yerde sohbeti durdurdum ve istemsizce nefesimi tutarak okumaya başladım.
8 Mart Pazartesi.
Ares:
"Ben yokum gelişmeleri yakından takip et!" (22.59)
"En ufak bir hata bile istemiyorum!" (22.59)
Bars:
"Yine Lavinia'nın yanına mı?" (23.03)
"Tamamdır bende." (23.03)
Ares:
"Evet." (23.23)
9 Mart Salı.
Bars:
"Ne zaman dönüyorsun?" (07.47)
Ares:
"Ne oldu?" (07.51)
Bars:
"Demiröz Riva'yı basmaya gidiyor olabilir." (07.56)
Olabilir mi? Şu anda içerisinde olduğumuz ve onların ısrarla kendisine ev diyerek hakarette bulunduğu malikaneyi neden basma ihtiyacında bulunmuştu bu dede şimdi?
Ares:
"Sikeceğim ama!" (07.56)
10 Mart Çarşamba.
Ares:
"Telefonda pek konuşamadım başka bir şey yaptı mı?" (06.23)
Bars:
"Tüm güvenlik personelini kovup yenisini almaya kalktı." (06.36)
"Deniz amca engel oldu." (06.36)
Ares:
"Ahmet evde miydi?" (06.37)
Ahmet mi? O da kimdi? İsmini ilk defa duyduğuma emindim.
Bars:
"Evet." (06.39)
"Ahmet, onları kovamayacağını hepsinin senin özel çalışanın olduğunu söyleyince Demiröz bir an kalp krizi geçirecek sandım." (06.39)
Sanırım çalışanlardan biriydi Ahmet. Ama hangisi? Bunu bir öğrenmeli ve Ahmet'i beklenen dedeye karşı vermiş olduğu gerekli ayardan dolayı tebrik etmeliydim.
Ares:
"İyi demiş." (06.40)
"Sen niye ayaktasın?" (06.40)
Bars:
"Halledilmesi gereken işler var." (06.41)
"Malum patronda ortalıkta yok her şey bana kaldı." (06.41)
Ares:
"Patron battı." (06.41)
Ay ne oluyor! Ne yani biz şimdi fakir mi oluyoruz? Aklıma düşen Aşkı Memnu repliğiyle bir an gülecek gibi olsam da kendimi toparladım. İyi replikti ama umarım bunu yaşamazdık. Yani sonuçta zengin koca her genç kızın hayaliydi canım!
Bars:
"Hayırdır?" (06.42)
"İşler pek yolunda gitmiyor sanırım." (06.42)
Ares:
"Ağzıma sıçıyor doğal olarak." (06.42)
Bars:
"Ben sana hiç girme böyle alengirli işlere diye ta en başından dedim dostum." (06.44)
"Kendin kaşındın." (06.44)
Ay bu sefer gerçekten de neler oluyor? Bars tüm bu oyun meselelerini biliyor muydu yani? En başından beri? Bars? Bars?!
Ares:
"Ben nereden bilebilirdim onlara çevirdiğim oyunu öğreneceğini üstüne hiç sorgulamadan duyduklarına inanıp ağzıma sıçacağını!" (06.45)
Bars:
"İşin kötü yanı Kubat'ta çaktı sanırım yapmaya çalıştığını." (06.45)
Ares:
"Çoktan çözmüştür olayı ibnenin evladı!" (06.46)
"O yüzden Riva'daki evin çok iyi olması gerekiyor! En ufak bir hataya bile yer yok Bars!" (06.46)
"Korumaların duracakları yeri bile tek tek açılandırıp planlat!" (06.46)
Bars:
"Tamam dostum." (06.46)
11 Mart Perşembe.
Ares:
"İşler karıştı!" (19.22)
"Lavinia'yı almaya gidiyorum." (19.22)
"Ev sende!" (19.23)
Bars:
"Tamam hallediyorum." (19.25)
"Bir şey mi oldu?" (19.25)
"Erken değil mi daha getirmen için?" (19.25)
Ares:
"İbnenin evladı rahat durmuyor ki!" (19.47)
"Daha fazla riske atamam!" (19.47)
Bir an hissettiğim nefessizlikle kendime gelirken derin bir soluk aldım. Daha fazla mesajları okumaya mecalim kalmazken Bars'ın sohbetinden çıktım hatta direkt mesaj uygulamasından çıktım.
Kafam allak bullak olmuştu. Kubat neyi çakmıştı? Yine neler dönüyordu?
"Bu yaptığın hiç etik değil biliyorsun değil mi?"
Bir anda duyduğum uyku mahmuru sesle korkarken hızlanan kalp atışlarım ve soluklarımla bir süre duraksadım. Konuşurken boynuma sürtünen dolgun dudakları bedenimde bir titremeye sebep olurken tüm çirkefliğimle konuştum.
"Sen ne zamandan beri uyanıksın?!"
Hala daha belime sımsıkı dolanmış olan kollarla kendime gelirken Ares'i az öteye itelemeye çalıştım. Elimdeki telefonu hızla yatağın içerisinde bir yere koyarken aynı anda da konuşmaya başladım.
"Hem senin benim dibimde ne işin var ya? Hani aynı yerde yatılmıyordu ben sana ne dedim? Ne ara geldin sen yanıma?"
Hem iteleyip hem de tüm çirkefliğimle bağırmam tamamıyla konunun dağılması içindi. Bildiğin telefonunu karıştırırken yakalanmıştım! Tamam bu benim için çokta önemli değildi ama yine de bilmesine gerek yoktu yani.
"Bir uyuyalım dedik ya!" diye homurdanarak kollarını belimden çekti Ares. Başını da aynı şekilde boynumdan çekerek benden uzaklaşırken bacakları hala daha bacaklarıma dolalıydı.
Benden çok da uzağa gitmeden yine hemen dibimde kendini sırt üstü çevirerek yattı. Sağ kolunu alnına dayayarak bana baktı. Bir gözü uyku sersemliğinde hala daha kapalıyken diğeri kısık bir biçimde açık bana bakıyordu.
"Merak ettiklerini bana sorsan bende söylerdim yavrum böyle yorulma?" dedi alayla.
Şu an gözüme her ne kadar yakışıklı gözükse de buna aldanamazdım. En azından şu an bu olmazdı. Olmamalıydı! Sorulması gereken sorularım vardı.
Yattığım yerden doğrulup yastığımı yatak başlığına yaslayıp yarı yatar pozisyona geçmeyi planlarken doğrulduğum gibi koluma sarılan ellerle neye uğradığımı şaşırdım.
"Dur gitme! Tamam bir şey demedim istediğin gibi bak!"
İrileşmiş gözlerim ve şaşkınlıktan havalanmış kaşlarımla Ares'e bakakalırken bir an ne diyeceğimi bilemedim. Her an onu bırakıp gidecekmişim gibi sergilediği bu tavır beni bir içsel sorgulamaya iterken kalbimin sancıdığı hissettim.
İki elimi de havaya kaldırarak sorun yok dercesine bir işaret yaptım. "Buradayım sadece yastığı düzelteceğim." dedim temkinli bir ses tonuyla.
Benden aldığı yanıtla bariz bir biçimde rahatlayan Ares'e yandan kaçamak bakışlar atarken kolumdan çektiği elleri sayesinde yastığı düzelterek istediğim pozisyonda tekrardan yattım. Sırtım yatak başlığına dayalı yastığa yaslanmış bir vaziyette hafif bir açıyla ona doğru dönerek pozisyonlandırdım bedenimi. Az önce yaşanan anlık gerilmeyi silmek hatta komple unutmak istercesine konuyu direkt değiştirdim.
"Kubat neyi fark etti?" dedim aklıma gelen ilk şeyi konu edinerek.
Hala daha sırt üstü yatan Ares büyük elleriyle suratını sıvazladı. Ayılmaya çalışır gibi dahası az önce yaşadığı paniği silip atmak ister gibiydi. Konuşmamla bana döndü. Başını sağ eline yaslarken sol elini uzatarak benim üzerime koydu.
"Neyi fark etmiş?" dedi anlamamazlığa vurmayı tercih ederek.
Bıkkınlık içerisinde sesli bir soluk verdim. "Ares!" dedim uyarırcasına. "Dün Kubat'ın bana, senin benim üzerimden kurduğun planı zaten bildiğini söylediğini söylemiştim. Gerçekte ne oyunu çevirdiğini sormuştum sana. Hatırladın mı?"
Her bir kelime ağzımdan büyük bir ima ile çıkarken sabrımı sınamaması adına son derece kötü bakışlar atıyordum ela harelerine.
"Hatırladım." dedi o da hoşnutsuzca nefesini seslice verirken. "Anlattım ya kızım neler çevirdiğimi!"
"Ares!" dedim dahasının da olduğunun farkında olduğumu görmesini istercesine.
Bendeki ciddiyetin pek ala farkında olup gittikçe çatılan kaşlarımdan memnuniyetsizliğini belli ederek o da kaşlarını çattı. Bakışlarını gözlerimden çekerek odanın içerisinde gezdirmeye başladığında dudakları aralandı.
"Kubat'ın planı duymasını ben sağladım."
Gözlerim irileşti. Nefes alışverişlerim bir anlığına sekteye uğradı.
"Ne?" Duyduklarımla refleks olarak ağzımdan çıkan sorgu dolu nidaya engel olamadım.
Bir balık gibi aralanan dudaklarımla kaşlarım iyice çatılırken beynimin artık etrafımda dönen olaylara basmadığını dahası bir araba motorunun boğulması gibi bir boğulma yaşayıp zihnimi dumana boğduğunu hissedebiliyordum.
"Onlara oynadığım oyunda sözde planımı Kubat'ın duymasını ben sağladım." dedi bu kez daha açıklayıcı olduğunu düşünür bir biçimde. Ama kesinlikle açıklayıcı değildi çünkü zihnimdeki soru sayısı iki katına çıkmıştı öğrendiğim bu yeni bilgiyle.
"Neden böyle bir şey yaptın?" dedim anlamadığımı belli etmekten çekinmeyerek.
Üzerimde duran sol eliyle ona en yakın olan elimi tutarken parmakları parmaklarımla oynamaya başladı.
"Çünkü seni sırf onu yakalamak için kullandığımı sanarsa senin benim için önemsiz olduğunu düşünecekti. Böylelikle sana herhangi bir zarar vermeyi aklına getirmeyecekti. Bu oyunu sırf sorunsuz yanımda kal, ailedekiler bana sorun çıkartmasın diye kurmadım ben. İşin Kubat yanı da vardı. Çoktan dikkatini çekmiştin ve benim senin zarar görmemen için hemen önlem almam gerekiyordu."
Elini elimden çekti. Tekrardan sırt üstü uzanarak iki eliyle yüzünü sıvazlamaya başladı. "Ailedekiler varlığını istemiyordu ve gitmen için her şeyi yapacaklardı. Herkes bir anda üstüme geldiğinde yapacak başka bir şey bulamadım. Zaten vaktimde yoktu!"
Gerçekten olanlara inanamıyordum. Arka planda benim bilmediğim neler dönmüştü, Ares ne ara bu kadar ayrıntılı planlar kurmuştu?
Ben daha bebekle Ahu'nun ölümünü sindirememişken, babama bu durumu nasıl söyleyeceğimi bulamamışken, annemi o şehirde tek bırakmamı kabullenememişken, Nabi'yle ilgili bir çözüme ulaşamamışken bir de bunca yeni şeyin eklenmesiyle nasıl başa çıkacaktım?!
"Lavinia?" dedi Ares ona bakmamı ister gibi bana seslenirken. Bakışlarımı ne ara kucağımda sabitlemiştim, Ares ne ara yatakta yarı yatar bir pozisyonda dibime kadar gelmişti anlamamıştım.
Hiçbir şey demeden daha doğrusu diyecek herhangi bir şey bulamadan sadece Ares'e bakarken yüzlerimizin oldukça yakın oluşunu bile algılayamadım bir an. Ares tam dudaklarını aralamış bir şey diyecekken odadan bizim dışımızda oldukça gürültülü bir ses geldi. Bakışlarım hızlıca sesin geldiği yere kayarken Ares de hışımla o yöne çevirmişti kafasını.
Karşılaştığım manzara kaşlarımı alay ve sorgulamayla yukarı kaldırırken yüzümde tebessümden eser yoktu. Suratımda memnuniyetsiz bir ifade vardı.
Ares'in kızgın ve hırçın sesi odada gür bir biçimde yankılandı. "Ne oluyor amına koyayım!"
Yatak odasının kapısında karşılaştıkları manzaraya oldukça şaşıran Tamay ve Tamer ikilisinin arkasından çok değil birkaç saniye içerisinde beliren Bars'la tamamlanan muhteşem üçlüye ifadesiz bir bakış attım.
"Ben aşağıda adam akıllı bekleyin dedim ama beni dinleyen yok." diyerek kendisini Ares'in gazabından kurtaran Bars'la diğer ikili kendisine gelir gibi irkilme yaşadı.
"Ben amca olmaya hazır değilim!" diyen Tamer'le gözleri irileşen Tamay bakışlarını üzerime dikti.
Harbiden ne oluyordu anasını satayım ya!
-BÖLÜM SONU-
Bölümü nasıl buldunuz? Sanırım her şey düzeliyor ha ne dersiniz?
Etkileşim bırakmayı unutmayın seviliyorsunuz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.9k Okunma |
640 Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |