
Ben geldim! Gece gündüz demem size her an gelirim!!
İYİ OKUMALAR
19 Mart Cuma akşam saatleri.
Biz bu sevdanın tadını almışız bir kez.
Şimdi vazgeçer mi gönül böyle kolayca?
Tek bir kıvılcım yetmiş yanmışız bir kez.
İçimde sönmeyen bu ateş senin uğruna.
Elimdeki son çerçeve de oturma odasındaki televizyon ünitesinde yerini alırken sabahtan beri dilimde dönüp duran şarkıyı tekrar tekrar mırıldanmamı sürdürüyordum. Son bir haftadır monoton haline getirdiğim ev işleriyle ilgilenmeme ara vermeden devam ediyordum. Evin her şeyiyle ilgilenen ve etraftaki onca adamdan sorumlu olan Ahmet'e dün sipariş verdirttiğim üç fotoğraf bugün elime ulaşmıştı.
Oturma odasının dizaynına uyan düz, açık gri, üç farklı boyut ahşap çerçevelerde Ares'le benim çokça beğendiğim fotoğraflarımız vardı. Son bir haftadır evin her köşesine kendime dair imzalar bırakmamda ısrarcı olan Ares yüzünden sadece bu tarz işlerle ilgilenebilmiştim.
Her ne kadar Ares şirketteki işine geri dönse de ve bende onunla beraber işe gitmek istesem de bu pek mümkün olmamıştı. Ares bu konuda açık açık hayır demese de evde başıma bir sürü iş çıkartmış ve sen bunlarla ilgilensen daha iyi olur diyerek kibar bir biçimde benim evde kalmamı sağlamıştı. Başlarda buna sesimi çıkartmayıp Ares'e uyum sağlasam da son zamanlarda bu durum iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Sanırım beklenen dede beni kovmuştu ve bu yüzden de işe gidemiyordum.
Hoş en son hatırladığım kadarıyla ben ortalığı karıştırarak çekip gitmiştim ve bu bir nevi kendi kendime işten çıkmam oluyordu. Durum her ne kadar böyle olsa da sonuçta geri dönmüştüm hem de eskisinden de sağlam bir biçimde ve şu anda işe geri dönmemem adına hiçbir şey göremiyordum. Bu konuyu açık bir biçimde bu akşam Ares'le konuşmayı aklıma yazarken az önceki çerçeveyi koyduğum yerden aldım. Yeri sanki orada olmamış gibiydi.
Kavuşmamız söyle ne zaman?
Ayrılık çok zor inan.
Sen yanımda olmadıkça.
Dinmiyor aşka isyan.
Elimdeki fotoğraf karesinde kilitlenen bakışlarımla şarkı mırıldanmamı sürdürürken dudaklarımda hafif bir tebessüm oluştu. Ares'le üç gün önce çekildiğimiz bu fotoğraf karesine gördüğüm ilk andan beri aşıktım.
Mutfakta köşe grubunda Türk kahvesi içtiğimiz akşam anlık yaptığım selfie ile ortaya çıkan bu görüntü içimi mest ederken şu anlık favori fotoğraflarımdan birisiydi. Sırtım Ares'in göğsüne yaslanmış bir vaziyette dururken Ares'in sağ kolu belimi sımsıkı sarmıştı. Sol kolu önümden gelecek şekilde suratıma kadar çıkarken dirseği masaya yaslıydı ve sol elinin avuç içi benim sağ yanağıma yaslıydı. Benim sağ elim Ares'in sol kol bileğini tutarken yanağıma yasladığı eline yüzümü iyice gömmüş ve sol elimle de bu anı ölümsüzleştirerek fotoğraflamıştım. Yüzümdeki kocaman tebessüm son derece içten dururken Ares'in yüzünde de oldukça huzurlu bir gülümseme vardı. İkimizin de kamera kadranına baktığımız bu resim bence oldukça güzeldi.
Biraz açı ve birazda tonlamayla oynayarak göze daha da hoş hale getirdiğim bu fotoğrafı çerçeveletip eve asmasaydım olmazdı. Fotoğraf bana hayatımdaki huzurun görseli gibi gelirken Ares'in de oldukça hoşuna gitmişti. Öyle ki fotoğrafın son halini ona heyecanla gösterdiğimde ona da göndermemi istemişti ve ben bunun altından çıkan olayı asla tahmin edemezdim.
Fotoğrafı ona göndermemle hiç beklemediğim bir hareket yaparak beni resmen dumura uğratmış ve fotoğrafı oldukça meşhur olduğu sosyal medya hesabından gönderi olarak paylaşmıştı. Bir fotoğrafa etiketlendiğim bildirimi gönderen hesabımla beklenmedik tüm bu hareketleri yine çok şaşırarak ve istemeyerek kabul ettiğim telefonumdan görmüştüm.
Çok değil beş altı gün önce Ares telefonumun yokluğunu fark ederek bu durumu sorgularken ona olanı biteni anlatmıştım. Anlattıklarıma karşılık bana sadece sarılmış ve sözlü herhangi bir yorumda bulunmamıştı. Bunun üzerine geçen iki saatin üzerine Ahmet'in eskiden kullandığım markanın son model telefonlarından biriyle gelmesi kaçınılmaz olmuştu.
Ares'in emri üzerine yapılan bu harekete her ne kadar karşı çıksam da Ares olumsuz hiçbir yanıtı kabul etmemiş ve telefonun şart olduğunu bastıra bastıra belirtmişti. O işteyken her an benimle iletişimde olmak istemesini anlayabilirken yine de böyle bir şey yapmasını mantıklı bulmamıştım. Kendim bir şekilde kendime telefon alabilirdim, sonuçta babam olacak adamdan bir iki şey koparmıştım ve bunları pek ala aktif bir gelire çevirebilirdim.
Benim bu konuda her ne kadar çeşitli düşüncelerim olsa da Ares tarafından hiçbiri kabul görmeyerek bir şekilde o telefonu kabul etmek durumunda kalmıştım. Ares'in yaptığı onca şeyden sonra artık bu konulara takılmamaya çalışsam da bazen gözüme oldukça batıyordu ve kendimi kötü hissediyordum. Bu engel olabildiğim bir his değildi.
Elimdeki fotoğraf karesine son bir bakış atarak onu da uygun bir yere koyarken sessiz bir soluk verdim. Çok güzel olmuştu. Ev benim her değişikliğimde ve yeniliğimde gözüme daha da samimi daha da yuva gibi gelirken bu his içimi mutlulukla dolduruyordu.
Ares'in de son zamanlarda sıklıkla dediği gibi evimiz gerçekten de çok güzeldi.
En son beklenen dedenin evi basmasının ve herkesin kovulmasının üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişti. O günden beri muhteşem üçlü her gün malikaneye gelmiş ama Ares'in emri üzerine içeri alınmamıştı. Bu durum canımı oldukça sıkarken Ares'le neredeyse her akşam bu konuda konuşmaya çalışmıştım ama o, işine gelmediği her anda ustalıkla konuyu değiştirmişti.
Şaka maka bir haftadır evden dışarı çıkmamıştım. Bahçede elbette vakit geçirmiştim ama kış mevsiminin getirisinde bunun süreleri oldukça kısaydı. Bir haftadır Ares'i işe gönderdiğim andan Ares'in işten geldiği ana kadar hep evle ilgilenmiştim. Ben sanırım yanlışlıkla ev hanımı olmuştum. Bir Ares'in kocam olmadığı kalmıştı. Her ne kadar yaşantımız evlilere benzese de ortada resmi bir şey yoktu.
Ares'in sosyal medyasından beni aşkı ilan etmesinin dışında resmi bir şey yoktu! Bu önemli bir ayrıntıydı ve es geçilemezdi.
Ares sayesinde ünlenen ve her geçen an daha da büyüyen hesabımla birlikte orayı daha da aktif kullanmaya karar vermiştim. Madem gidecek bir işim yoktu ve bende yanlışlıkla olduğum ev hanımlığını kabul etmiyordum bari influencer olayım demiştim. Her ne kadar Ares buna pek sıcak bakmasa da zaten hali hazırda influencer gibi olan Tamay buna çok sevinmişti.
Kendileri her ne kadar her gün kapıdan kovulsalar da Tamay'la birkaç kez sosyal medya üzerinden konuşmuştuk. Ares'in yaptığı hamle üzerine mutluluğunu ve yüz yüzeyken edemediği tebriği sosyal medyadan mesaj atarak etmişti ve ondan sonrasında da ayak üstü muhabbet eder gibi birkaç şey konuşmuştuk.
Kavuşmamız söyle ne zaman?
Ayrılık çok zor inan.
Durmadan başa sara sara söylediğim şarkıyı ısrarla ve çenemin yorulmasını görmezden gelerek devam ederken bakışlarımı kararmaya başlayan havayı kontrol etmek için camdan dışarısına çevirdim. Ares'in her an işten geleceğinin bilincinde algılarım açık onu beklerken oturma odasında yankılanan sesi kalbimin hızını arttırdı.
"Çoktan kavuştuk ya zaten yavrum hayırdır?" diyerek girdiği odada direkt bana yönelen adımlarına hevesle karşılık verdim ve hızlıca kollarımı boynuna doladım.
"Sadece şarkı mırıldanıyordum." dedim imalı konuşmasına açıklama yaparak.
Her zamanki gibi yanan şömine oturma odasına görsel şölen katarken benim asıl şölenim tamda kollarının arasında olduğum adamdı. Her geçen gün daha da bağlandığım ve duygusal açlığımı bastırdığım bu adamın sonum olacağını bile bile hala daha ateşe yürüyor olmam umarım beni bir kez daha hayal kırıklığına uğratmaz ve yakmazdı.
Boynuma gömdüğü başıyla dudakları doğruca gerdanımı bulurken uzun bir öpücük kondurdu. "Nasıl özledim."
Ensesinde birleştirdiğim parmaklarımı çözerek yüz yüze gelmek için gövdemi biraz geriye çektim. Belimdeki kolları sıkılığını korurken isteğimi yerine getirdi ve başını boynumdan çekti.
"Ben eskisi gibi hemen bir alt katında olsaydım böyle olmazdı." dedim hemen iş mevzusunu gündeme getirerek. En ufak bir fırsatı bile kaçıramazdım ve mutlaka imalı konuşurdum. Sanırım halalarımın da hep dediği gibi dilim sivri ve zehirliydi.
Kaşları söylediklerimle birlikte 'Öyle mi?' der gibi havalandı.
"Öyle olsa bile ben seni yine özlerdim." dedi ve dudaklarını bu kez anlıma bastırdı. Başım bu hareketinden sonra göğsüne yaslandı.
"Gece uyurken farkında olmadan yatağın ucuna gidip benden uzaklaştığında bile yokluğunu fark edip özleminden uyanıyorum." dedi bir itirafta bulunurcasına kısık bir ses tonuyla.
Duyduğum iltifat ondan gelen ilk iltifat değildi. Aksine eve döndüğümüzden beri her an beni sevdiğini çokça belli ediyordu ama bunu her yaptığında kalbim sanki ilkmiş gibi hızlanıyordu.
Her ne kadar hala daha ondan açıkça 'Seni seviyorum.' cümlesini duymamış olsam da bende henüz böyle bir şey yapmadığımdan takılmıyordum bu duruma. Sonuçta karşılıklı bazı şeyler itiraf edilmiş ve çokça ima edilmişti. E hareketler ve söylenen sözlerden de bazı şeyleri rahatlıkla anlayabiliyorduk o yüzden şu anlık sorun edeceğim bir durum değildi bu.
Yalan bir seni seviyorum cümlesi yerine gerçek sevgi hissiyatlarını iliklerime kadar hissetmeyi tercih ederdim.
"Siz beyefendi beni çok yanılttınız." dedim bir itiraf da kendimin bulunmasında bir sakınca görmeyerek. "İlk zamanlar ve hatta ilk yakınlaştığımız zamanlarda bile senin buz gibi böyle dümdüz, odun bir adam olduğunu düşünürdüm."
Gözlerinde gördüğüm parıldamaya tezat çatılan kaşlarına kaydı anlık bakışlarım.
"Buz gibi dümdüz, odun bir adam?" dedi çatık kaşlarıyla onu onaylamamı ister bir biçimde.
Düşüncelerimde yanılmanın verdiği hissiyatın yanında bunu Ares'e itiraf etmiş olmanın getirdiği mahcuplukla alt dudağımı yarım bir biçimde ısırarak ağzımın içine yuvarladım. Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemeyerek sadece başımı hafif hareketlerle aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.
Ona karşı bu kadar dürüst olmasa mıydım acaba?
"Canın sağ olsun yavrum. Geçmişe dönüp baktığımızda sapık sanıldığımızda oldu o yüzden odun bir adam sanılmak koymaz bize."
Sözlerinin hatırlattığı şeyler şen bir kahkaha atmama sebep oldu. Eski evde ilk uyandığım zaman ona karşı ufak! bir ön yargıyla yaklaştığım zamana değinmesi pek manidardı.
"Hiç bilmediğim bir yerde karşımda gözlerini dikip bana bakan bir adamla yatak odasında uyanmıştım. Sence korkudan saçmalamam normal değil mi?" dedim yüzümde tebessüm, sesimde imayla.
Her ne kadar hatırımda dönüp duran anlar benim için pek de hatırlanmaması gereken şeyler olsa da bunu herhangi bir şekilde dışarı yansıtmadım. Keyfimiz gayet yerindeyken şu anda bunu eski zamanlar yüzünden bozamazdım.
"Haklısın yavrum." demekle yetindi sadece. Sanırım o da çok fazla eskileri kurcalamak istemiyordu.
Yavaştan tadı kaçan atmosferi anında fark ederek hızlıca konuyu değiştirmek istedim. Büyük bir neşeyle Ares'in koluna asılarak onu televizyon ünitesine doğru çekiştirdim.
"Bak burada ne var!"
Heyecanla televizyon ünitesinin karşısına geçerek az önce yerleştirdiğim üç çerçeveyi de sanki o görmüyormuşçasına tek tek işaret ederek gösterdim.
"Çok iyi olmadı mı sence de bunlar burada?"
Kıstığı bakışlarıyla dikkatle inceledi üç fotoğrafı da. Suratında oluşan yarım tebessüm yaşadığı hoşnutluğu ifade ediyordu sanırım.
"Çok güzel olmuş yavrum bayıldım."
İki elini arkamdan belime sararak boynuma sesli bir öpücük kondurdu. Sıkı sıkıya sardığı bedenimle birlikte bakışları hala daha çerçeveli fotoğraflarımızda dolanırken ona doğru yaslandım.
"Aç mısın? Hadi üstünü değiştir gel akşam yemeği yiyelim. Ben seni bekledim ve çok açım."
Belime sarılı kolları gevşerken bedenimi ona doğru döndürdüm. Bakışları doğrudan gözlerime denk düşerken istemsizce nefesimi tuttum. Gerçekten de çok yakışıklıydı ve bunun şu anda konumuzla asla alakası yoktu.
Gözlerinde oluşan haylaz parıltılar ve dudağında yandan gülüş kaşlarımın havalanmasına sebebiyet verdi. Suratındaki ifade hiç hoşuma gitmezken Ares yapacağını yaptı ve beni pancara çevirecek tavrını takındı.
"Açım ama konunun yemekle bir alakası yok."
***
Düşünüyordum. Buraya geri döndüğümden beri düşünüyordum. Her ne kadar eski yaşantımı oradaki her şeyle birlikte geride bırakmış olsam da oradaki meselelerimi kapatmış sayılmazdım. Babamla son kez görüşmem gerekiyordu. Bunu Ares'e nasıl diyecektim hiçbir fikrim yoktu. Babamla karşılaştığımda Ahu ve bebeği ona nasıl diyecektim yine hiçbir fikrim yoktu.
Ares bana yeni telefon aldığında numaramı bir kez daha değiştirmiştik. Babam büyük ihtimalle ısrarla bana ulaşmaya çalışıyordu ama ben oraya her anlamda çok uzak olduğumdan hiçbirinden haberim yoktu. Belki de çoktan öğrenmişti öldüklerini. Bilemiyordum.
Önümdeki pirzola eti çatal ve bıçakla parça pinçik etmiştim ama ağzımdan sadece birkaç lokması geçmişti. Bugün farklı bir biçimde akşam yemeğimiz sessizlik içinde geçiyordu. Önceki yemeklere kıyasla sadece birkaç kelime konuşmuş ardından ikimizde derin düşüncelere dalmıştık.
Ares'in zihninin içinde neler dönüyordu bilmiyordum ama onun derdi benimkilerden de büyük duruyordu. Durgundu. Yüzü bana bakmadığı zamanlarda kaskatıydı.
İki dakikadır ağzımın içinde çevirip durduğum lokmayı zorlukla yutkundum. Elimdeki çatalı bırakmadan Ares'e döndüm ve ses tonumu normal tutmaya çalışarak onun daldığı düşüncelerden sıyrılmasını sağladım.
"Ares."
Neredeyse bitmek üzere olan tabağındaki bakışlarını ona seslenme bana çevirdi. Ağzındaki lokmayı yuttuktan hemen sonra yanıtladı beni.
"Efendim?"
Tabağımda parça parça duran etlerle oynamaya devam ederken bakışlarımı Ares'te sabit tutamadım. Arada kaçamak olsun diye tabağıma bakarken konuştum.
"Ahu'yla bebeğin ölümünü söylemek için babamın görüşüne gitmem gerekiyor." dedim direkt konuya girmeyi tercih ederek. On saat eveleyip geveleyemezdim. Yapmam gereken şey bana zaten yeterince gerginlik verirken bir de bunu Ares'e söylerken gerginlik çekemezdim.
Duyduğu şeylerin hoşuna gitmediğini surat ifadesinden açıkça belli ederken o benim aksime yemek yemeye bir ara vererek çatalını tabağının kenarına bıraktı.
"Bu nereden çıktı şimdi?"
Bende onu taklit ederek çatalımı tabağımın kenarına bıraktım. Bakışlarımı doğrudan ela harelere çevirdim.
"Bir yerden çıkmadı, bu düşünce buraya dönmeden öncede aklımda vardı. Hatta buraya gelmeseydim hemen gidecektim."
Kaşları ağırca havalandı ama bu çatıklığını bozmadı.
"Ama buraya geldin?" dedi sorgu dolu bir ifadeyle. Bu sanırım 'Buraya geldin ve babanla daha ne gibi işin olabilir?' demekti.
"Buraya gelmiş olmam bir şeyi değiştirmiyor Ares?" dedim bende aynı sorgu dolu ifadeyle.
Buraya geri dönmüş olmam yapmam gereken şeylere engel değildi. Aklımda dönüp duran planlara da engel değildi. O neden buraya gelince tüm hayatım değişmiş de benim için her şey bir tek buradan ibaret olmuş gibi davranıyordu?
Ben her ne kadar böyle düşünsem de sanırım Ares benim dediklerimi çok farklı anlamıştı. Bunu verdiği yanıttan çok rahat anlayabilmiştim.
"Ne demek değiştirmiyor?" dedi ses tonu oldukça sert çıkarken. Ardından çatılı kaşlarını neredeyse burnuna kadar indirerek konuşmasına devam etti. "Geçmişte olmaması gereken şeyler oldu. İkimizde yapmamamız gereken şeyler yaptık ama sonucunda ben seni aldım ve buraya getirdim. Burada ikimiz adına bir yaşam alanı oluşturdum ve biz burada her şeyi çözdük seninle. Hani yeni bir şans tanımıştık bize?"
Uzun soluklu konuşmasını sadece gözlerinin içine bakarak dinledim sakinlikle. Onun olayı çektiği yer benim demek istediklerimden çok uzaktaydı. Ben şimdi bunu karşımda bana sinirle bakan ve sanırım birazda hayal kırıklığına bulanan adama nasıl anlatabilirdim?
"Ben onu mu söylüyorum Ares?"
Sakinlik içerisinde ve oldukça düşük bir ses tonuyla sarf ettiğim sözler hiç beklemediğim bir biçimde Ares'i daha da sinirlendirdi. Öfkeyle oturduğu sandalyeden kalkarken kararan bakışları üzerimdeydi.
"Ne söylüyorsun Lavinia? Bu dediklerinden başka ne çıkarabilirim?"
İlk tepki olarak havalanan kaşlarıma hızlıca kırpıştırdığım kirpiklerim eşlik etti. Çok değil beş on saniyede kendimi toparlayarak hızlıca kaşlarımı çattım. Oturduğum yerden bende ayaklanırken Ares'e nazaran oldukça sakin ve yumuşak tavırlıydım.
"Buraya gelmiş olmam, bize yeni bir şans vermiş olmam geçmişimi sildiğim ya da unuttuğum anlamına gelmiyor. Halletmem gereken işlerim var ve bunlarda geçmiş ya da gelecek fark etmiyor! Dediğim gibi halletmem gereken işler."
Son cümlemi tane tane söylerken beni anlamasını ister gibi gözlerine baktım uzunca. Ne ara masaya dayadığımı bilmediğim ellerimi saçlarımın arasına geçirerek saçlarımı sırtıma doğru ittirdim.
"Buraya gelmiş olmam çok şey değiştirdi hatta hayatımı tümden değiştirdi ama benim az önce bir şeyi değiştirmiyor diyerek kast ettiğim şeyler bunlar değildi. Fark etmiyorum mu sanıyorsun bilmiyorum ama sende bir şeyler var. Dediğim şeyleri benim açımdan algılamıyorsun ve çekmek istediğin yerden görüyorsun. Anlıyorum bir sürü işin var, belki de başında şu anda bir ton dert var bilemiyorum çünkü hiçbir şey söylemiyorsun! Ama bu böyle gitmez Ares. İyiyiz evet ve bu beni çok mutlu ediyor ama bu şekilde gitmez."
Sanırım her şeyin tek tek konuşulması gereken yerdeydik. Sonunda buraya geldiğimiz için biraz olsun içim rahatlamıştı çünkü Ares'in ustaca konu değiştirmelerinden sıkılmaya başlamıştım.
"Kaç gündür Tamay'lar kapıya geliyor. Hem de her gün! Ama sen bir inat kimseyi içeri aldırmıyorsun. Benimse şu kapıdan çıkmamam için tüm bahaneleri kullanıyorsun. Sana son bir haftada kaç kez neler oluyor diye sordum ben saymayı bıraktım ve sen hepsinde beni geçiştirdin."
İçimin daraldığını hissettim. Buraya geldiğim ilk günde demiştim beni hapsedemezdi ve ben son bir haftadır abuk subuk işlerle kendimi oyalayarak düşünmemeye çalıştığım düşüncelere şu anda konuştukça yakalanıyordum.
Ela harelerin nötrlüğüne son kez baktım ve arkamı dönerek mutfak çıkışına yöneldim. Hedefim yatak odasına gitmekti. Belki biraz olsun yalnız kalırsak o da dediklerimi düşünür ve bir çıkar yol bulabilirdi. Bu şekilde gitmeyeceğinin onunda fark etmesi gerekiyordu.
Mutfaktan çıkmadan hemen önce son sözlerimi rahatlıkla duymasını sağlamak adına biraz yüksek bir sesle konuştum.
"Sana güvendim, beni hayal kırıklığına uğratma Ares. Böyle gitmeyeceğini ikimizde biliyoruz."
***
Önceki yaşantımda verdiğim en büyük savaşlardan biride ailemin beni ayrı bir birey olarak görmesi adınaydı. Ben ayrı bir bireydim ve benim hayatımda ayrı bir hayattı. Benim kendi fikirlerim ve kararlarım vardı. Hayatım adına yapılan seçimlerde bir tek ben söz hakkına sahip olabilirdim çünkü bu hayatı yaşayan bir tek bendim.
Bu savaşta galip olduğumu söyleyemezdim ama başarısızlığımda tartışılırdı. Gelinebilecek en iyi yere geldiğimi biliyordum çünkü bunun adına verdiğim savaşları dün gibi hatırlıyordum.
Ben her ne kadar kendimi kurtarıp ayrı bir birey haline gelsem de işlerin düzelmesi adına bu yetmemişti. Ailemin bu ayrı bireye saygı da duyması gerekiyordu ama onlar buna çok uzaktaydı. Kendi egoları ve doğruları her ne kadar benim ayrı bir birey oluşumu görmezden gelebilse de saygı duyma konusuna gelindiğinde bunda aynı performansı sergileyememişlerdi.
Saygı koparsa sevgi tutunamazdı.
Ailem bana hiç saygı duymamıştı o yüzden en başından beri sevgi oluşmaması pek de şaşırdığım bir durum değildi.
Ama korkuyordum. Ares'te de işlerin bu raddeye gelmesinden korkuyordum. Ares'le karşılıklı yaşanmışlıklarımıza ve birbirimize duyduğumuz saygıyı inkâr edemezdim. Ve şu anda yaşanan olaylar bana korkum için yeterli sebep sunuyordu.
Ares isteklerime ve düşüncelerime karşı saygısızlık hiçbir zaman etmemişti ama son zamanlarda tuhaftı. Bundan önce saygısızlık etmemesi bundan sonra etmeyeceği anlamına gelmiyordu ve korktuğum şeyde tam olarak buydu. Ne de olsa saygı koparsa sevgi tutunamazdı. Aramızdaki saygıya da sevgiye de bir şey olsun istemiyordum. İşler daha da karmaşıklaşmadan bunu çözmemiz gerekiyordu.
Odaya çıkışımın üstünden neredeyse iki saati aşkın bir süre geçmişti. Bu sürede ben uzun bir duş almış ve ayrıntılı bir cilt bakımı yapmıştım. Uzun ve meşakkatli düşünceler eşliğinde yaptığım her işlem oldukça yorucu olduğundan da direkt pijamalarımı giyinmiş ve yatağa yatmıştım.
Sırtım odanın çıkış kapısına dönüktü. Yüzüm boydan boya camla kaplı duvardan yanayken bakışlarım oradan dışarı bakıyordu. Karadeniz hemen ilerimdeydi ama zifiri karanlık bir sonsuzluktan farklı bir görüntüsü yoktu.
Yatak odasını aydınlatan tek şey dışarıdan gelen dolunayın ışığı ve bahçedeki aydınlatmalardan yansıyan ışıklardı. Karanlık iyiydi. Düşüncelerimin yoğunlaştığı anda onları zapt etmem için bana yardımcı oluyordu.
İşin aslı karanlık birazda tehlikeydi. Her ne kadar düşüncelerimin yoğunlaştığı anda onları zapt etmem için bana yardımcı olsa da bazen öyle anlar geliyordu ki o düşüncelerde boğulmama zemin hazırlıyordu. Şükür ki şu anda öyle anlardan birinde değildim. Kendimi kontrol edebiliyordum.
Uyumak istiyordum ama bu şu anda bana çok uzak bir eylemdi. Zaten Ares'te yoktu. Uyuyabilmem için tam olarak ne gerekiyordu bilmiyordum ama gereken şeylere sahip olmadığımı biliyordum. Belki Ares şu anda yanımda olsaydı durum böyle olmazdı ama yoktu işte.
Sesli bir biçimde oflarken kollarımın arasına sıkıştığım pofuduk yorgana daha da sarıldım. Koskoca yorganı kollarımın arasına sıkıştırarak yattığım cenin pozisyonunda yorgan hiçbir yerimi örtmüyordu. Bu sorun değildi çünkü üşümüyordum. Ev yeterince sıcaktı.
Baygın bakışlarımı ısrarla sabit tuttuğum camdan dışarısını seyrederken geçen zamanın herhangi bir diliminde uykuya bayılmayı bekliyordum. Bu amansız bekleyiş akreple yelkovanın birbirini kovalamayı sürdürdüğü her anda daha da bunaltıcı bir hale gelmeye başladığında yatak odasının kapısı oldukça temkinli hareketlerle yavaşça açıldı.
Onun varlığı odaya attığı tek adımıyla dört bir yanımı sararken burukça gülümsedim. Sonunda yanıma gelebilmeyi başarmıştı. Ona sırtımın dönük oluşundan ve odada tek bir ışığın yanmamasından uyuduğumu düşünse gerek ki oldukça sessiz hareket ediyordu. Şansıma algılarım fazla iyiydi o yüzden ne yaptığını iyice dikkat kesilerek anlayabiliyordum.
Önce büyük temkinlikle açtığı kapıyı aynı şekilde yavaşça kapattı. Sonrasında gittikçe yavaşlayan adımları bir süre sonra tamamen durdu. Bu esnada bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum.
Yanıma yaklaşmak bir yana dursun adımları usulca benden uzaklaşarak başka bir odaya geçiş yaptı. Tam olarak hangisine girdiğini çıkaramasam da zaten iki seçeneğimiz vardı. Biri banyo biri de giyim odasıydı. Hangisine girmiş olduğu pek de bir önem arz etmezken olduğum yerden milim kıpırdamadan onu bekledim.
Çok değil birkaç dakika içerisinde yatağa doğru yaklaşan çıplak adım seslerini duydum ardındansa yatağın öteki tarafında ağırlığının yarattığı çöküntüyü hissettim. Oldukça ağır hareketlerle yatağa yattı. Tüm yorgan şu anda benim kollarımın arasında olduğundan üzeri açık kalmıştı ama bunu en az kendi üstümün açık oluşunu önemsemediğim gibi önemsemedim. Bir an yanıma gelmeyecek karamsarlığıyla geçirdiğim sorgu dolu anlara sayardı artık bunu.
Tüm gece soğuktan donabilirdi! Hoş evin bu sıcaklığında ne kadar üşüyebilirdi bilemiyordum.
Normal nefes alışverişlerimi sürdürerek bakışlarımı camda gezdirmeye devam ederken yatakta yanıma yaklaştığını hissettim. Bu durum nefes alışverişlerimi anlık sekteye uğratırken kendimi hızlıca toparladım.
Önce saçlarımın arasına belli belirsiz karışan burnunu hissettim. Ardından başının yastığıma koyuluşuyla belime sarılan kolları eş zamanlı oldu. Onunla aynı anda derin bir nefes aldık. O benim kokumu iyice solumak adına yaparken bunu ben iç çekercesine nefes almıştım.
"Yarın akşam yemeği yemeye dışarı gidelim diyorum. Bars'lar da gelir." diye mırıldandı bana daha da sokularak. Boynumda yer edinen burnu, sıcak nefesiyle içimi okşuyordu.
Hemen yanıt vermedim, bir süre öylece durdum. "Sen bilirsin." dedim sadece normalden bir tık düşük bir tonla bir dakika sonra. Bu sayede uyumadığımı kesin bir biçimde de öğrenmiş olmuştu.
"Sen ne dersen onu yaparım ben." dedi uysal tavrını sürdürmeye devam ederek.
Görünüşünün aksine Ares'te hiç beklenmeyecek bir şekilde hanımcılık vardı. Keşke hep böyle olsaydı ama nerede? Kafasına esti mi keyfine göre planlar yapıyor ve kararlar alıyordu. Bunun önüne bir set çekmem gerekiyordu.
Güldüm. Alaycı bir gülüştü bu. "Bende sen bir tek keyfine eseni yaparsın sanıyordum." dedim aynı alayı sürdürerek.
Karnımın üstünde duran eli göğüs altıma kadar çıktı. Boynumda gezdirdiği burnunu kulağımın arkasına çıkarttı tenime sürterek.
"Yarın Bars'la konuşuruz en erkene bir görüş ayarlar cezaevinde. Hafta içi bir gün gideriz."
Dediklerimi asla takmadan yine kendi kafasında oluşturduğu planı ve kararları bana sıralaması, beni bir cinnet haline sürüklemekle hiç tepki vermemek arasında götürüp getiriyordu. Bir an dediklerimi düşündü ve bana hak verdi sanırken o bunca saat dediklerimin doğrultusunda sadece çenem sussun diye kendince uyarlamalar yapıp kararlar vermişti!
Bedenime sardığı elinin üstüne elimi koyarak sertçe elini oradan ittim. Verdiğim öfkeli soluk bir ejderhayı anımsatırken dişlerimi birbirine bastırarak konuştum.
"Sen istediğin zaman istediğin yere gidebilirsin. Senin gibi benimde kendime göre planlarım ve kararlarım var. Ben onlara uyacağım!" Ses tonumdan buram buram akan uyarı Ares'te bir şeyler ifade etmeliydi. Ben onu uyardıkça ve ona zaman tanıdıkça o daha da gözüme batmaktan öteye gitmiyordu şu anda.
Boynumdan çektiği başıyla benden uzaklaştı. Sanırım sırt üstü yatar hale geçmişti. Her ne kadar dibimden çıksa da bedenlerimizin birbirine olan teması kesilmemişti.
"Lavinia elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Lütfen sende biraz bana yardımcı olur musun güzelim?"
Sıkı sıkıya sarıldığım yorganı bırakarak yatakta oturur hale geçtim. Bakışlarım doğrudan Ares'e dönerken camdan yüzüne vuran beyaz ışık sayesinde onu gayet net görebiliyordum. Yorgun görünüyordu ve sanırım birazda bezmiş.
"Sen şu anda elinden geleni değil kafandaki şeyleri zoraki bir biçimde kontrolün altında gerçekleştirmeye çalışıyorsun!" dedim tepkili bir sesle. Ellerimi sakinleşmek istercesine saçlarımın arasına daldırdım ve önüme gelen tutamları asice geriye çekiştirdim.
"Her şey senin kontrolünde olamaz Ares! Tamam bazı şeyler için tedbir alınabilir ama daha fazlası olmaz. Olamaz. Olacak olan zaten bir şekilde olur: Kader diye bir şey var onu seçimlerimizle yönlendirebiliriz ama ona hükmedemeyiz. Sen şu anda hüküm sürmeye çalışıyorsun."
Yapma dercesine baktım karanlıktan dolayı oldukça koyu duran ela harelerine. Yapma bizi böyle çok yıpratırsın diye de ekledim. O ne kadarını anladı bilmiyorum ama bence demek istediklerimi gördü ama onları yanıtsız bıraktı. Çatılan kaşlarıyla o da yattığı yerde oturur bir pozisyona geldi.
"Ben hüküm sürmeye çalışmıyorum, ben zaten hüküm sürüyorum."
Başımı olumsuzca iki yana salladım. İnada bindirdiği şey neydi, niyeydi? Kime kafa tutuyordu bana mı, hayata mı yoksa kadere mi? Kendimi bilmiyordum ama diğer ikisinde mağlup olmak kaçınılmazdı bunu göremiyor muydu?
Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. Bakışlarımı kaçırdım. Her şey iyileşmese de bir şeyler düzeliyor sanıyordum. Son bir haftadır geçirdiğim rüya gibi günler gerçekten de bir rüyadan mı ibaretti?
Saygı koparsa sevgi tutunamazdı.
Sessiz kaldım. Verdiği kararlara saygı duyacaktım. Kendisi, kendi hayatına ne yapıyorsa saygı duyacaktım. Bana dair olan şeylerde yer almasına elbette izin vermeyecektim ama onun hayatına dair olan kısımda ona saygı duyacaktım. Bunu başarabilirdim. Bu ayrımı yapabilir ve yaptırabilirdim.
Sevginin tutunması lazımdı çünkü tek dayanağım şu an için oydu. İyi hissettiğim tek şey o'ydu.
"Sen hayatında neyi nasıl istiyorsan öyle yapabilirsin. Yanındayım ve kararlarına saygı duyuyorum." dedim biraz olsun kendimi toparladıktan sonra. Bakışlarımı ona çevirdim. "Kendi hayatın adına verdiğin her kararda yanındayım, sonucunda çekeceğin bedel ne olursa olsun. Ama dediğim gibi kendi hayatında, benim değil."
Alması gereken mesajı açık bir biçimde aldığına emindim. Bunu bakışlarının ifadesizleşmesinden rahatlıkla anlayabiliyordum. Bana kırılmıştı sanırım.
"Benim hayatım, senin hayatın? Bunlar ayrı şeyler mi senin için?" dedi tok bir sesle. Gerilen bedeni heybetli vücudunu daha da iri gösteriyordu ve bu şu anda gergin olan ortamda oldukça korkutucu gözüküyordu. Bana bir şey yapacağından değil ama her an bir Hulk'a dönüşebilir gibiydi. Boynundaki damar belirginleşmişti.
"Sen kafandaki şeyleri böyle dayatmaya çalışmaya devam ettiğin sürece ve hüküm sürdüklerin arasına beni de öylesine bir şeymişim gibi eklemeye çalıştığın sürece evet, ayrı şeyler benim için." dedim acımasızca ama büyük bir gerçeklikle.
O şu anda beni her ne kadar bencil birisi olarak görüyor olsa da aslında her şeyin bizim için olduğunu çok sonradan anlayabilecek miydi? İlişkimizin temelinin sağlam olması adına ona karşı riskler alarak mücadeleler verdiğimi, sağlıklı bir geçmişe sahip olamasak da sağlıklı bir birliktelikle sağlıklı bir geleceğimiz olsun diye verdiğim uğraşı anlayabilir miydi? Umarım anlardı.
Anlamasa da umarım canı sağ olurdu. Ve birde o zamanda gözleri bana böyle bakmazdı.
Başını ağırca aşağı yukarı salladı. Yatakta kendi tarafına geçerken bakışlarını çoktan üzerimden almıştı. Bir anda benden uzaklaşmasına karşı yutkunamadım.
"Eğer yarın akşam yemeğe gelmek istersen saat yedi gibi hazır olursun. İyi geceler."
Bir korkumdan kaçarken diğerine tutulmanın verdiği kötü hisle birlikte bir de Ares bana sırtını dönerek yatarken söylediği son sözlerle beni iyice çıkmaz bir kötü hisse sokmuştu. Dolan gözlerimi bu kez tutmayarak başımı onaylarcasına salladım. Onun görmeyeceğini bile bile yaptığım bu hareket sadece refleksten ve dahası ne yapacağımı bilememeden kaynaklanıyordu.
Yatağın en ucunda der top olan yorganı gücü çekilmiş ellerle tutarak olabildiğince düzeltmeye çalıştım. Benim iznim olmadan dolu gözlerimden firar eden yaşlara hiçbir müdahalede bulunmadan düzelttiğim yorganı usulca Ares'in üzerine örttüm.
Bana dönük sırtında sabitlediğim bakışlarımla belki bir tepki verir diye beklerken buna dair bir karşılık bulamadım. Birkaç yaş daha firar etti. Bir tepki vermemek adına kendimi sıktım. Ne konuştum ne bir iç çektim ne de bir yaşımın daha akmasına izin verdim.
Ben sadece ilerleyen hayatımızın birlikteliğimizle birlikte sağlıklı olması adına mücadele ediyordum. Biliyordum o da kendince bir şeyler yapıyordu bu yüzden ona kızamıyordum. Zaten herkesin kendi doğrusunun peşinde olması kızılacak bir şey değildi.
Tam her şeyin düzeliyor sandığımız anda daha da çıkmaza girmesinin yaşattığı hissiyat boğazımda yumru olup kaldı. Biz bir çift olarak yaşadığımız anlaşmazlıkta sanırım ilk kez çözümsüz kalıyorduk ve benliğimizi saran bin bir çeşit duyguyla sırtlarımız birbirine dönük bir biçimde tüm gece uyuyor numarası yapacaktık.
***
Kendi şahsi fikrimle birlikte bazı ekstrem durumlar dışında her şeyin bir çözümü olduğuna inanan biriydim. Ölüm, ölümcül hastalıklar, kalbi katrana bulanmış ruhlar, kontrolünü kaybetmiş zihinler gibi ekstrem bir durumda olmadığımız için tanrıya şükrettiğim bir gecenin ardından yeni bir güne merhaba diyeli çok oluyordu. Saat akşam yediye geliyordu ve ben yemek için hazırdım.
Tüm gece boğuştuğum düşünceler arasında ettiğim şükürler sonrasında kılı kırk yara yara çözümler düşünmüş ve olası tüm teorileri kurmuştum. Her ne kadar benim için basit bir mevzu olmasa da çözülmeyecek bir durumda değildik. Halledebilirdik. O yüzden tüm gece Ares'le sıfır temassız uyumamızı da onun sabah hiçbir şey demeden kalkıp şirkete gitmesi de tüm gün bana tek bir mesaj bile atmaması da çokta kafama takacağım şeyler değildi. Yani sanırım değildi.
Üzerime giyindiğim örme askılı siyah üst göğüslerimi ve belimi sıkı sıkıya sararken içimdeki sıkıntıyı tamamen kıyafetin darlığına vermek istiyordum. Kalçamın hemen altında biten ve üstümden de dar olan mini deri eteğin sol baldırımın üzerindeki yırtmacı yürümemde bana rahatlık sağlarken ben yaklaşık on dakikadır hazır bir biçimde Ares'i bekliyordum. Hala daha eve gelmemişti.
Mayıs ayının ortalarını geçmemize rağmen serinliğini ve yağışlı halini koruyan havada oldukça çıplak giyindiğimden donmamak adına içimden dualar ediyordum. Elbette ki tamamıyla tedbirsiz değildim. Üzerime eteğimden üç dört parmak kısa çizgi desenli koyu gri bir ceket almıştım. Oldukça kalın yapıya sahip ceket umarım dışarıda bana yeterdi. Birde siyah, ten rengimi belli edecek kadar ince kilotlu bir çorap giyinmiştim. Bu çorap bacaklarımı soğuktan ne kadar korurdu pek bilinmez ama eteğin altında oldukça şık duruyordu.
Ayağıma giydiğim sivri topuk deri botlar ayak bileğimi birkaç parmak boyu geçerken oldukça rahatlardı. Sanırım kalite böyle bir şeydi. Üzerimdeki tüm kıyafetler Ares'in ben gelmeden benim adıma hazırlattığı giyim odasından parçalardı. Buraya gelirken yanıma hiçbir şey almadığımdan geldiğimden beri doğal olarak giyim odasından giyiniyordum ve oradaki kıyafetlerin hepsi son derece kaliteli ve markalı parçalardı. Hem de iç çamaşırlarına kadar. Bu işte kesinlikle Tamay'ın parmağı hatta parmakları vardı.
Saçlarımı ensemde gevşek ama dağınık durmayan bir topuzla toplarken yüzümde hafif ama kendini belli eden güzel bir makyaj vardı. Bu makyaj için tam bir saat uğraşmıştım.
Bu gece için şık bir yere gidecektik. Bunu günler sonunda ilk kez bu sabah telefonla konuştuğum Tamay'dan öğrenmiştim. Bana doğrudan mekânın adını vermişti ve ben biraz araştırma yaparak nasıl hazırlanmam gerektiğine dair fikirler edinmiştim.
Yüksek ihtimalle magazincilerinde olduğu yerde Ares'le bir kez daha görüneceğimden iyi görünmek adına biraz uğraş vermiştim. Sonucunda da güzel olduğumu düşünüyordum.
Takı olarak makyaj masasında bulduğum birkaç gold parça takmıştım. İnce şerit şeklinde bir kolye, küçük boyutlu halka küpe, kare çerçeveli şık bir saat ve saatin yanına da yine ince bir şerit şeklinde bileklik oldukça yeterliydi.
Gönlüm hep takı olarak hasır set ve dirseklerime kadar üçlü Trabzon burması istese de bu takıları ne Ares'ler tasarlar ne de alırlardı. O kadar elit duruyorlardı ki zaten bende isteyemezdim. Her ne kadar bu tarz altıncı biri gibi gözükmesem de içimde öyle biri vardı ve bu büyük bir sırdı.
Ani bir kararla dudaklarımdaki nude rengi ruju kırmızı renk rujla değiştirirken havanın çoktan karardığını fark etmiştim. Biraz daha bekletilirsem sıkıntıdan kombin değişikliğine kadar gideceğimi bildiğimden çoktan hazırladığım siyah çantamı elime alarak yatak odasından çıktım. Ev oldukça sıcak olduğundan ceket yavaştan bunaltmaya başlamıştı beni.
Sakin ve ayağımdaki ayakkabılara iyice alışmaya çalışır adımlarla giriş kata indim. Doğruca bizim kullandığımız oturma odasına giderken etrafta kimsenin olmaması dikkatimi çekti. Çalışanlar neredeydi? Sanırım bu akşam evde yemek yenmeyeceğinden işlerini bitirip odalarına çekilmişlerdi.
Bu katta bizim kullandığımızın dışında bir oturma odası daha vardı ve orasının misafirler için olduğunu Kibar teyze söylemeden de pek ala anlayabilirdiniz çünkü oldukça şık ve resmiydi. Şu anda içerisinde bulunduğum oda gibi samimi bir havası yoktu ama yine de güzeldi. Acaba Ares'i orada mı bekleseydim? Üzerimdeki kombin oraya daha çok uyuyor gibiydi.
Bu kez yanmayan şömineye kısa bir bakış atarken seslice ofladım. Sıkıntıdan ve dün geceden beri kendi kendimi yemekten iyice saçmalamaya başlamıştım. Artık bir an önce Ares gelmeliydi ve biz yaşanan bu aptal durumu çözmeliydik.
Amaçsızca oturma odasının içerisinde bir sağa bir sola yürürken duyduğum adım sesleri adımlarımı anlık tekletti. Ares'in gelmiş olabileceği düşüncesi bedenimi istemsiz bir heyecana boğarken oturma odasının girişinde gördüğüm Ahmet bu heyecanı yerle bir etti.
"Hazırsanız akşam yemeği için yola çıkalım Lavinia Hanım."
Duymak istediğim sözler kesinlikle bunlar değildi. Kaşlarım hafiften çatıldı. "Ares nerede?"
Koyu renk takım elbisesinin üzerindeki siyah kaban onun doğrudan dışarıdan geldiğini belli ederken Ahmet hiç teklemeden soruma yanıt verdi. "Abi sizi mekânda bekliyor efendim."
Pardon? Yaşadığım şaşkınlık kesinlikle beklemediğim bu durumdan kaynaklıydı. Ares sanırım ilk defa beni birine bırakıyordu. Neden gelip kendisi almamıştı ev çok uzak diye mi? Hayır ben mi demiştim ona Riva'nın bir ucuna malikane kur diye!
"Hazırım gidebiliriz." demekle yetindim sadece. Başka ne diyebilirdim ki? Emir kulundan da kalkıp sinirimi çıkaramazdım o yüzden doğrudan muhatabımla karşılaşmayı bekleyecektim.
Önden Ahmet'in yönlendirmesiyle siyah film camlardan içerisinin asla gözükmediği transit araca bindim. Aracın arka tarafına bir tek Ahmet benimle binerken şoförün yanına ismini bilmediğim ama artık simayen az çok bildiğim iki adam bindi. Tüm yol boyunca kulağıma taktığım kulaklıkla acıklı müzikler dinlerken Ares'in nasıl canını okusam diye düşünüp durdum. Şaka gibiydi ama ben sanırım şu an ondan trip yiyordum! Hayır haksızken nasıl oluyor da trip atabiliyordu?
Evden çıktığımız ilk yarım saatte neredeyse hiç trafiksiz ilerlerken son elli dakika trafiğin içinde geçmişti. Şansa İstanbul'un ortalarında sayılacak bir yerdeydi mekân.
Anadolu Yakası sahiline bakan ve Beşiktaş'ta yer alan mekâna neredeyse bir buçuk saat gibi bir sürede varırken artık oturmaktan kalçam ve bacaklarım uyuşmuştu.
Tüm yol boyunca telefonuyla ilgilenen Ahmet'in son dakikalarda gerçekleştirdiği birkaç arama artık vardığımızı işaret ederken çok geçmeden o da bunun üzerine bir açıklama yaptı.
"Birkaç dakikaya mekânın önüne yanaşacağız efendim. Ben sizinle birlikte inmeyeceğim. Kapıda abi sizi bekliyor olacak ve araçtan doğrudan o alacak. Sanırım mekânın girişinde magazinciler biraz kargaşa yaratıyormuş abi korkmamanız gerektiğini iletmemi istedi."
Başımı sadece anladım dercesine aşağı yukarı sallarken araba yolculuğunun henüz başlarında çıkarttığım ceketi üzerime geri giyindim. Ahmet'in tamda dediği gibi birkaç dakika içerisinde yavaşlamaya başlayan araç önü oldukça kalabalık olan bir mekânın olabildiğince girişine yaklaştı.
Aracın içi her ne kadar dışarıdan gözükmese de durum elbette ki içeriden böyle değildi. Kalabalıktan neredeyse kaos oluşmuş ortamda seçebildiğim kadarıyla Ares'in birkaç adamı ve mekânın çalışanlarına benzeyen birkaç kişi, mekânın girişine paravan oluştururken Ares hemen mekânın bahçe kapısının girişinde tüm heybetiyle dikiliyordu.
Aracın durmasıyla birlikte Ares'in buraya adımlamasıyla aracın kapısının açılması bir olurken daha fazla etrafı inceleyemedim. Hızlıca üstüme başıma çeki düzen vererek oturduğum yerden ayaklandım. Dikkatli adımlar atmaya çalışarak ilerlerken derin birkaç nefes aldım. Gerilmiştim.
Ben henüz araçtan dışarı bir adım bile atamamışken Ares hemen kapıda elini bana uzatır bir vaziyette belirdi. Oldukça gürültülü bir ses sarf eden ve burayı çekmeye çalışan insanlar olmasa asla onun elini tutmazdım ama şu anda görünür bir trip atamazdım. O yüzden Ares'in dün geceden beri özlemiyle kavrulduğum suratına kısa bir bakış atıp bakışlarımı adımlarıma diktim ve Ares'in elinin neredeyse ucundan tutarak araçtan indim.
Benim araçtan inmemle magazincilerin kaosu daha da artarken Ares sanki sahilde güzel bir yürüyüş yapıyormuşçasına ucundan tuttuğum elimi daha sıkı kavrayarak bizi doğrudan mekâna yönlendirdi. Benim araçtan inip uzaklaşmaya başlamamla araçta hareket haline geçerken bakışlarımı sadece önüme odakladım. Yüzümde tek bir mimik yoktu.
El ele ilerlediğimiz yolda bir dakika içerisinde sabah araştırdığım şık ama oldukça görsel şölen olan mekâna girdiğimizde direkt elimi kendime çektim. Bu hareketimle Ares'in bakışları bana kayarken ona hiç bakmadan biraz ilerimizdeki muhteşem üçlünün yanına adımladım.
Sanırım mekânın en iyi manzarasına sahip masada oturan üçlünün yanına vardığımda kuru bir selam verdim. "İyi akşamlar herkese."
Benim masaya ulaşmamla bir tek Tamay ayaklanırken kollarını doğruca bedenime doladı. "Hoş geldin lavkuşum. Vallaha sen olmasan ne yapacağız biz bu çocukla bilmem."
Ona sadece buruk bir tebessümle kısa bir bakış attım. Bars ve Tamer'e karşı ilk adımı ben atarak elimi uzattım. Her ikisinden de karşılık gördükten sonra benim için ayrılan yere oturdum.
Hemen yanımda Ares, karşımda Tamer, onun yanında Bars ve onun yanında da Tamay olacak şekilde oturduğumuz masada ısrarla hala daha Ares'le bir muhataplık kurmama derdindeydim. Üzerimdeki ceketi çıkartırken yeterince sıcak olan mekânda üşümeyeceğimi düşünüyordum şayet Tamay'da da straplez bir üst vardı.
"Çok yakışmış kıyafetler, bayıldım kombinine!" diyen Tamay, masada sohbet başlatan ilk kişi oldu.
"Evet güzel olmuşsun. Ben senin hep paspal ev hallerini gördüğümden bir şaşırdım görünce, dedim bu kim?" diyen Tamer beni dakika bir dumura uğratırken şaşkın bakışlarla ona döndüm.
"Ne? Kim paspal ben mi?"
Sözleriyle onaylaması yetmiyormuşçasına başını salladı Tamer. "Evet tabi ki sen. Hep tişört, eşofman falansın ne bileyim paspal paspal geziniyordun ortalıkta. Bu halin bir farklı geldi."
Bana ilk kez iltifat etmesine mi şaşırayım yoksa iltifatının hemen ardından taşlamasına mı bilememiştim. Ares, Tamer'in beni güzel bulmasını duyduğundan beri çatık kaşlı ifadesiyle dümdüz Tamer'e bakarken onu görmezden gelmeye devam ettim.
"Şirkete de eşofmanla gelmiyordum ya! Yazıklar olsun sana!" Sözlerimin sonunda onaylamazca cık cık sesi çıkartırken başımı olumsuzca iki yana salladım.
Gecenin rezalet geçeceğini düşüne düşüne geldiğimden gecenin bir anda samimi, bence samimi, bir sohbetle başlaması beni içten içe keyiflendirmişti. Ben bu keyifle Ares'in canına iki kat okurdum.
"Tamam ama şirkete hiç böyle gelmezdin." dedi Tamer ısrarcı bir ifadeyle.
"Evet gelmezdi. Bugün giyinmeyi unutmuş!" diyerek Tamer'e yanıt nihayetinde konuşan ama beni iğneleyen Ares olurken bu kez kaşları çatık olan bendim.
Sözlerini büyük bir ciddiyetle sarf ederken arkasına rahatça yaslanan adam sol kolunu oturduğum sandalyenin sırtına atarken bana hiç bakmıyordu.
"Ne alaka bu şimdi?" diye agresifçe bir karşılık verirken bakışlarım asla Ares'e değmiyordu. Doğrudan Tamer'e bakıyordum.
Önce bana ardından Ares'e kısa bir bakış atan Tamer yönünü yanındaki çifte çevirdi. "Bunlar kavgalı mı bana mı öyle geliyor?" Tavrı sanki gizli bir şey konuşuyormuşçasına olsa da sesi bizimde pek ala duyabileceğimiz bir seviyedeydi. Gözlerimi devirdim.
Bacak bacak üstüne atarak bende rahat bir pozisyonda otururken kasti bir şekilde masadan uzaklaşıyormuşçasına sandalyemi Ares'ten bir tık uzaklaştırdım. Bu hareketimin Ares'in seri bir şekilde bana dönmesine vesile olduğunu göz ucuyla gördüm. Bunu önemsemedim ve karşımdaki muhteşem üçlüye bakmaya devam ettim.
Tamay bilemiyorum der gibi omuzlarını kaldırırken Bars sadece kıstığı bakışlarıyla bize bakıyordu. "Bence gayet güzel kıyafetleri çokta abartı değil." diyerek desteğini açıkça belli eden Tamay'a bakışlarımla sessiz bir teşekkür ettim.
"Bence de normal." diyerek ikinci destek Tamer'den gelirken, Bars sadece "Bu göreceli bir kavram bilemedim." demekle yetinmişti. Onun zaten beni desteklemesini beklemiyordum ve ne varsa ikizlerden var diyerek sadece onları muhatap aldım.
"Bence ideal seviyede giyindim hatta sade bile oldum." dedim bu işi inada bindirdiğimi belli etmekten çekinmezken.
"Biraz daha idealleştirip bikini giyinseydin bu bence de çok sade olmuş." diyen Ares'e artık dayanamazken ona doğru dönerek ters bir bakış attım. Tamam etek çok dar olabilirdi ve kalçamın hemen altında bitiyor olabilirdi ve yine tüm bunlara rağmen bir yırtmaca da sahip olabilirdi ama bu, bu kadar abartılacak bir şey değildi! Yani bence değildi.
İlk kez giyindiğim bir tarz değildi. Yılbaşı gecesinde de mini bir şey giyinmiştim. Şu anda neden kıyafetlerim bir sorun oluyordu? Aramızın limoni olmasından kaynaklı diye düşündüm. Belki birazda Ares'in bu senli ve benli olma olayına alındığındandı bu agresif ve çekilmez tavrı.
"En ideal bunu buldum ve giyindim." dedim tane tane Ares'in suratına bakarak. Ardından tekrardan karşımdaki ikizlere dönerek onlardan destek beklercesine bakarken tekrardan konuştum. "Benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil."
Tamer'in dudakları son sözlerimle o şeklinde açılırken Ares'e kaş göz yaparak konuştu. "Sana ne diyor kısaca."
Ares git gide sinirlendiğini belli etmekten çekinmezken agresif bir tavırla homurdandı. Hiç beklemediğim bir anda sandalyemin altından tutarak biraz gürültülü bir biçimde beni dibine çekerken konuştu. "Onun var böyle senli benli, benden sananeli halleri."
Hayretle havalanan kaşlarımla Ares'e dönerken asla onunla burun buruna gelmeyi beklemiyordum. Tam çemkirmek üzere dudaklarımı aralamıştım ki hem onunla burun buruna gelmemden ötürü hem de ortamda bizden başka bir ses duyulmasından kaynaklı duraksadım.
"Hoş geldiniz efendim ne arzu ederdiniz?"
Refleksif bir biçimde başımı geriye çekerek kendime çeki düzen verirken kaçamak bir bakışla masaya gelen garsona baktım. Ares benim aksime hiç istifini bozmazken bakışları hala daha üzerimdeydi. Rahatsızlıkla oturduğum yerde kıpırdandım. Ares'le bacaklarımız birbirine değiyordu ve ben kıpırdandıkça sanki dahası mümkünmüş gibi yukarı çıkan eteğim Ares'in odağını üzerine çekiyordu.
Bu durum daha da rahatsızca kıpırdanmama sebep olurken bir şey oldu. Ares'le eş zamanlı garsonun bacaklarıma daha doğrusu baldırlarımla kasıklarım arasındaki kısma bakışını yakalarken ortamda Tamer'in kısık ama net bir biçimde duyulan ve oldukça keyifli sesi duyuldu.
"Bu gece gerçekten de çok eğlenceli olacak!"
-BÖLÜM SONU-
Bölümü nasıl buldunuz?
Etkileşimde bulunmayı unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.9k Okunma |
640 Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |