
Ben geldim!
İYİ OKUMALAR
Huzurun tanımı ne deseler bunu kelimelerle tarif edemezdim. Huzura bir ad ver deseler onları yine yanıtsız bırakırdım. Ama huzurla ilgili tek bir şey göster deseler onlara parmağımla tam da bu anı işaret ederdim.
Mutluydum. Dahası bugüne kadar hiç tatmadığıma yemin edebileceğim bir huzurun tam içindeydim. Doğrusu o huzur benim içimdeydi. Huzur, sil baştan yeşeren umutlarımın toprağında onlara can suyuydu.
Yeni bir güne gözlerimi açalı henüz birkaç dakika oluyordu. Güne resmen sırıtarak başlamıştım! Bedenen her ne kadar yorgun hissetsem de ruhumda inanılmaz bir enerji patlaması vardı ve bu ister istemez bedenime de yansıyordu. İyiydim.
Yattığım yerde gerinmek için bedenimi sırt üstü çevirirken arkadan kollarını bana koala gibi sarmış olan Ares yüzünden bu oldukça zor olmuştu. Kollarımı yukarı doğru kaldırarak olduğum yerde bedenimi esnetirken farkında olmadan iyice yatağın içine doğru kaydığımı Ares beni belimden tutup tekrar yukarı çekene kadar fark etmemiştim.
"Yavrum ne yapıyorsun orada boğulacaksın." Uykudan yeni uyanmış boğuk sesini duymamla günüm daha da ayarken ona doğru yandan bir bakış attım.
"Günaydın!" Bunu derken ses desibelim benden bağımsız yüksek çıkarken buna suratımı buruşturdum. Sesim baya cırtlak çıkmıştı.
Ares bu halime sadece açtığı tek gözüyle bakarken yarım bir gülüşle karşılık verdi. Fazla uyumuş olmalıyız ki gözleri şişti. Kendi gözlerimi de şiş hissediyordum. Güzel uyumuştuk.
Ansızın aklıma gelen şeyle gözlerimin bir miktar irileşmesi kaçınılmaz olurken nefes alışverişlerimin sekteye uğradığını hissettim. Ares'in sabaha karşı ben uykuya dalmadan önce üzerime giydirdiği tişörtün dışında çırılçıplak olan bedenimi hatırlamam yalnızca bir saniye içerisinde gerçekleşmişti. Ben! Şu anda! Çırılçıplaktım! Çıplak!
Refleks halinde irileşen gözlerim karşısında Ares diğer gözünü de açarak ne olduğunu anlamak istercesine bana baktığında yattığım yerden hızlı ama dikkatli bir biçimde ayaklandım. Ares kollarından çıkmama çattığı kaşlarıyla bakarken zar zor yataktan aşağı kendimi attım. Evet bildiğiniz yataktan aşağı kendimi attım! Kasıklarımdaki belirgin sızı beni daha da paniğe sürüklerken ellerim sımsıkı bir biçimde tişörtün eteklerini tutuyor ve onları aşağı çekiştiriyordu.
"Banyoya ilk giden duşunu alır!" diye yüksek sesle konuşurken koşar adım banyoya ilerlemeye başladım.
Bir anda ne olup bittiğini anlamayan Ares'in daha da çattığı kaşlarıyla bana bakışını ise banyo kapısını kapatırken gördüm. Afallamış gibiydi.
"Ben kazandım! En son sen duş alacaksın!" Kapının arkasında kahkaha eşliğinde sarf ettiğim sözlere aldığım yanıt huysuz homurdanmalar eşliğinde birkaç azardı.
"Beraber de alabilirdik! Ayrıca biraz dikkatli hareket etsene kızım! Canın acıdı mı? Ağrın var mı?"
Kapının kilidini çevirirken sonda sorduğu sorular başta olmak üzere onu duymazdan gelmeyi seçtim. Ağrım evet biraz vardı ama sanırım normal olan bir ağrıydı ve bence tolere edilebilirdi. Ares’in içeri girip girmeyeceğine dair hiçbir tahminim olmadığından kilitlediğim kapıya son bir kontrol bakışı atarak banyonun içerisinde ilerledim. En iyisi önlemimi baştan almaktı.
Bu yaptığım şey tamamıyla kendime biraz özel alan tanımaktı çünkü yavaş yavaş kendime geliyordum ve aklımın perdesinde yansıtılan dün geceye dair olan görüntüler hiçte masum değildi ve beni utançtan yok edebilirdi! Nasıl bir geceydi o öyle?!
Zihnimin her duvarına yansıtılan farklı bir görüntüyle nefesimi tuttum. Kasıklarımdaki can yakmayan ama tuhaf hissettiren sızıyla ne yapacağımı bilmiyordum. Ayak parmaklarım hatırladığım hazla içe doğru kıvrılırken kendime gelmek istercesine silkelendim. Eğer Ares'in yakışıklı suratına bakarak keyifli bir ömür geçirmek istiyorsam o anları pek hatırlamasam benim için daha iyi olacaktı.
Hızlı ama birçok bakım ürünü kullandığım arındırıcı bir duşun ardından banyo dolabında olan nemlendiricilerle tüm vücudumu pamuk gibi yaptım. Yüzüme de birkaç farklı ürün kullanırken bakışlarım yaptığım hatayla irileşti. Sağ elimin avuç içini anlıma şak diye geçirdim. Yanıma kıyafet almamıştım!
El mecbur kalçamın altında biten bornoza iyice sarılırken başımda olan saç havlusunu yerinde iyice sabitledim. Başım aynı sadrazam başlarına benziyordu şu anda.
Yatak odasından hiç ses gelmezken bir ümit Ares'in çoktan odadan çıktığını umarak banyo kilidini çevirdim ve kapıyı araladım. Bakışlarım direkt yatağa gittiğinde elinde tabletiyle bıraktığım gibi yatan Ares'i görmem ümitlerimi yok etmişti. Ama el mecbur kapıyı açtığımdan hiçbir şey yokmuş gibi, her şey normalmiş gibi banyodan çıktım ve adımlarımı doğruca giyim odasına yönlendirdim.
O esnada banyodan çıktığımı fark eden Ares'in bakışları tabletinden bana doğru kaydığından laf atmadan da duramadım. "Hadi kalk ve duşunu al. Doğum günün bittiği için artık prenses değilsin o yüzden çabuk ol çünkü ben çok acıktım!"
Giyim odasına girdiğimde ilk işim iç çamaşırı takımı seçmek olurken giyinmek için Ares'in banyoya girmesini bekledim. Homurdana homurdana yattığı yerden kalkarak banyoya giren adam beni güldürürken hızlıca önüme dönerek giyinmeye başladım.
"Bir günaydın öpücüğü bile alamadım!" Ares'in gür homurtusu buraya kadar gelirken bunu kasıtlı yaptığının pek ala farkındaydım. Tekrardan güldüm. Biraz haklı olabilirdi o yüzden ona duştan çıktığında günaydın öpücüğü vermeyi aklımın bir köşesine not ettim.
İç çamaşırlarımı giyindikten sonra bornozu giyim odasındaki pufun üzerine atarken bakışlarımı hızlıca dolaplarda gezdirdim. Tüm dolaplar camdan oluştuğundan içerisindeki eşyaları rahatlıkla görebiliyordum.
Her ne kadar evde olacağımızı bilsem de yine de güzel giyinmek istiyordum. Ares duştan çıkmadan önce hızlıca ne giyineceğime karar vermem gerekiyordu. Bakışlarımı gündelik kıyafetlerin olduğu kısımda dikkatlice gezdirirken adımlarımı da o tarafa yönelttim. Dikkatimi mor renkte şortlu orta kalınlıkta bir kumaşlı takım çekerken hızla onda karar kıldım ve hemen giyindim. Çıplak ayaklarıma Ares'in kızacağını bildiğimden beyaz yün çorap giyinerek saçlarımı halletmek için yatak odasına geri döndüm.
Banyodan gelen su sesleri eşliğinde işe önce gözüme çarpan yatağı toplamakla başladım ve koşar adım nevresimleri giyim odasında bulunan yedek nevresimlerle değiştirerek ortalığı toparladım. Odanın dört bir yanına saçtığımız kıyafetleri toplamak biraz tuhaf hissettirse de en çok utandığım yer iç çamaşırımı makyaj masasının üzerinde görmemdi. Oraya kadar nasıl fırlatmış olabilirdi?!
Topladığım eşyaları çıkarttığım nevresimlerle birlikte banyo kapısının dibine koyarak makyaj masasına geçip oturdum. Ares duştan çıktıktan sonra onları banyodaki kirli sepetine atacaktım.
Saçlarıma sardığım sadrazam havlumu açarak sesli bir nefes verdim. Bu uzun saçlar beni çok uğraştırıyordu. Birkaç bakım yağı ve spreyle saçlarımla mücadele etmeye çalışırken açılan banyo kapısıyla karşımdaki aynadan o tarafa baktım. Ares beline sardığı havluyla banyodan çıkarken başının üzerine gelişi güzel attığı küçük havluyla oldukça komik gözüküyordu. Bu haline gülümsedim.
Ares'in de bakışları doğrudan bana kayarken kısa bir an bedenimi baştan aşağı süzdü sonrasında hiçbir şey demeden giyim odasına ilerlemeye başladı. Oldukça huysuz görünüyordu. Sanırım yatak keyfi yapmak istiyordu ama benim utancım buna izin vermemişti. Bu ilerleyen zamanlarda belki değişebilirdi ama şu anlık böylesi daha iyiydi. O da yaşadığım duygu durumlarının farkında olsa gerek ki üzerime gelmiyor, bana alan tanımada yardımcı oluyordu.
Ares'in giyim odasına girmesiyle birlikte bende saçlarımı taramaya başladım. Kullandığım ürünler sayesinde bu oldukça kolay olurken işim çabucak bitmişti. Nemini koruyan saçlarımı sırtıma doğru atarak makyaj masasında yarattığım ufak dağınıklığı toparladım. Saçlarım yüzüme gelmesin diye kenarlardaki tutamları küçük kıskıslı tokayla arkadan gevşekçe tutturdum. Saç havlusunu elime alarak ayaklanırken Ares'te elinde havlularla giyim odasından çıktı.
Üzerine klasik eşofman ve tişörtlerinden giyinmişti. Elindeki küçük havluyla saçlarını karman çorman ederek kurularken diğer elinde giyim odasında bıraktığım bornozumla kendi havlusunu görmem banyo girişinde yere bıraktığım eşyaları hatırlattı.
Ares doğruca yanıma gelirken bende ona doğru ilerlemeye başladım. Elindeki havluları alarak banyonun girişindeki eşyalarla birlikte kirli sepetine atmayı planlarken Ares beklemediğim bir şekilde benim elimdeki havluyu aldı ve yanağıma sert bir öpücük kondurdu.
"Günaydın yavrum."
Afyonu yeni patlamış olmalı ki anca kendine gelir gibi bir hali vardı. Adımları banyoya giderken yol üstünde duraksayıp yerdeki eşyaları da alarak banyodan içeri girdi ve gözden kayboldu. Bu beklediğim bir hareket değildi. Şaşırmıştım ama bir yandan da hoşuma gitmemiş değildi. Ev işi yapan erkek her zaman bir adım öndeydi net!
Belli bir süre öncesine kadar var olan ailemde bu tarz hareketler görmediğimden sanırım eve dair olan tüm işleri hep benim yapmam gerekiyormuş hissiyatındaydım. Bu iyi bir şey değildi ve bende bundan memnun değildim. Sanırım bu histen kurtulmam biraz zaman alacaktı.
Arkasında bıraktığı boşluğa sırıtarak bakarken Ares birkaç saniye içerisinde tekrardan göründü. Bana eski hayatımı değil de yepyeni bir hayat çağrıştırdığı için sanırım ona çok âşık olabilirdim. Beni otuz iki diş sırıtır vaziyette peşinden bakarken görmeyi beklememiş olan Ares yüzündeki sorgulayıcı ifadeyle yanıma geldi.
"Hayırdır yavrum?" derken elleri çoktan belime sarılmıştı.
Bende kollarımı boynuna sararken parmak ucumda kalkabildiğim kadar havaya yükseldim ve bu tabi ki Ares'e yetişmeme yetmedi ve bu onu ensesinden kendime doğru çekmeme sebep oldu. Bir saniyelik sert bir öpücük bırakırken dudaklarına yüzümdeki sırıtmayı geniş bir tebessüme dönüştürdüm.
"Günaydın!"
Bu hallerime bir anlam veremese de şu an halinden pek de şikayetçi olduğu söylenemezdi. Ares'te yarım bir biçimde gülümsedi.
Başını bir şeyi onaylıyormuş gibi aşağı yukarı doğru sağlarken belimdeki kollarını geri çekti ve bir eliyle beni kendine doğru çekerek beni kolunun altına aldı. Adımlarımızı yatak odasının çıkışına doğru yönlendirdi.
"İşte gün şimdi aydı."
***
İç karnı büyük olan insanlar kesinlikle şanslı bir kesimdi. Benim genetik gereği iç karnım pek de büyük değildi o yüzden ne zaman tam doyuma ulaştığım bir yemek yesem ortaya minik bir ayva göbeği çıkıyordu. Bu her ne kadar çok uzun sürmese de yine de pek hoşlandığım bir şey değildi. Sindirim sistemimden olsa gerek o görüntünün kaybolması için birkaç saate ihtiyacım vardı.
Şimdide tıka basa yemek yediğim bir anın sonrasındaydık. Oldukça doyurucu bir kahvaltı yapmıştım o yüzden de ayva göbeğim bana bir selam vermeye gelmişti. Karnımın şişkinliği bana ufak bir huzursuzluk verse de içinde bulunduğum andan dolayı olsa gerek bunu pek de dert edemiyordum.
Kahvaltıya indiğimizde ev çalışanlarının çoktan geri geldiğini ve düne dair ne varsa ortadan kaldırıp etrafı temizlediklerini görmüştük. Saatin bir kahvaltı için geç olmasını gram umursamadan birlikte güzel bir kahvaltı hazırlamış ve hazırladıklarımızı da sohbet eşliğinde tadını çıkara çıkara yemiştik.
Bugün gerçekten de her anlamda doyuma ulaştığım anlarla doluydu ve bunun verdiği huzur çok başkaydı. Bu huzurun farkında olan bir tek ben değilken Ares'te son derece keyifli ve iyiydi.
Uzun kahvaltı faslından sonra her zaman kullandığımız içinde şöminenin bulunduğu oturma odasına geçmiş ve bir film açmıştık. Film tabi ki de Malefiz değildi!
Sırtımı yasladığım sert göğüsten buram buram gelen onun kendine has kokusu beni bir tık mayıştırsa da uyumak niyetinde değildim. Kollarını arkadan bana sararak karnımın üstünde birleştiren adama iki elimle sıkı sıkıya tutunurken onun iri sol el avuç içinin ayva göbeğime kapanmış olmasını görmezden gelmeye çalışıyordum. Umarım geçici de olsa varlık gösteren göbeğimin farkında değildir.
Karşımızdaki büyük ekranlı televizyonda oynatılan aksiyon filmi pek ilgimi çekmese de sırf Ares ilgiyle izliyor diye sesimi çıkartmıyordum. Zaten neredeyse sonuna geldiğimiz filme iki saate yakın bir süredir dayanıyordum ve buna sanırım beş dakika daha tahammül edebilirdim. Aksiyon filmlerinin pek benlik olmaması benim suçum değildi.
Ufaktan batmaya yüz tutan güneşin kızıllığı tüm oturma odasını sararken bir süre sonra biten filmle birlikte derin bir iç çektim. Saat kaçtı bilmiyordum ama beklenen dededeki akşam yemeğine yetişmek için bir an önce hazırlanıp çıkmak gerekiyordu. Mızmız küçük bir çocuk gibi oflayasım gelmişti. Acaba ben gelmesem Ares'e çok ayıp olur muydu?
Ben içten içe kendi kendime teoriler yürütüp saçma fikirlerimin gerçekten de saçma olduklarıyla yüzleşirken Ares çoktan televizyonu kapatmıştı. Karnımdaki kollarını sıkılaştırarak bedenimi yanına doğru çekti.
Göğsüne yaslı olan başım koluna, sırtım ise koltuğa yaslanırken Ares'e doğru dönerek ona iyice sokuldum. Ela hareleri tüm yüzümde dolaşırken gözlerimi kıstım.
"Hazırlanmak gerekiyor biliyorsun değil mi?" dedim ılımlı bir ton seçmeye özen göstererek. Sonuçta onlar Ares'in ailesiydi ve yine Ares'in doğum günü nedeniyle bir şey yapılıyordu. Bencillik yaparak huzursuzluk çıkartmak istemiyordum.
"Neye?" dedi mırıltı bir şekilde Ares'te az önceki tavrıma eşlik ederken. Oldukça sakin bir seviye sohbet etmeye başladık. Bu kesinlikle ortamın huzurundan kaynaklıydı. Huzurluyduk işte bunu daha ne kadar belirtebilirdim ki!
"Doğum günü yemeğine."
"Dün yedik ya yavrum."
Anlamazdan gelen tavrına güldüm. Oyunbozanlık yapar gibi bir hali vardı ve bunu iyice belli edercesine ben gülünce o da yamuk bir biçimde gülmüştü.
"Ailenle olan yemekten bahsettim." dedim.
"E dün yedik ya yavrum." dedi az önceki tavrından ödün vermeden. Bu sefer şapşal şapşal sırıttım. Az önce o, benim ailem sensin mi demişti?
"Ares!" dedim harfleri uzatarak. Sonra yattığım yerden dikleşerek göğsüne doğru eğildim. İki elimi göğsünün üzerine yaslarken çenemi de ellerimin üzerine yasladım. "Şey..." dedim biraz çekimser bir şekilde. Bakışlarımı boynuna indirdim. Bunu desem mi demesem mi pek emin değildim ama yine de bir şansımı denemek için öylesine bir şeyden bahsedermiş gibi konuştum.
"Dedenlere ben gelmesem seni evde beklesem?" Ses tonum hiçbir problem yokmuş gibi çıkarken oldukça olağan bir şeyden söz edermiş gibiydim.
Sözlerimin hemen bitiminde bakışlarımı ağır çekimde ela harelere çıkarttığımda beni çatık kaşlar ve ters bakışlar karşıladı. Olumlu baksa şaşardım zaten!
"Sence böyle bir şey mümkün mü yavrum?" dedi kızar gibi bir ifadeyle. "Hem yemek amcamlarda olacak." diye de son dakika bilgisi geçti.
Öğrendiğim şeyle kaşlarım hayretle havalandı. Biz dün Tamay'la konuştuğumuzda bana bundan bahsetmemişti.
"Nasıl?"
Şaşkınlık içerisinde sorduğum soruya umursamaz bir tavırla omzunu silkti.
"Bu kez bir farklılık olsun dedim."
Verdiği cevabın inandırıcılığına dair içimde en ufak bir belirti olmazken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Bunun kesinlikle son dakika Ares'in çıkarttığı bir iş olduğuna yemin edebilirdim. Acaba hangi aralıkta bunu yapmıştı? Çünkü dünden beri neredeyse ayrı geçirdiğimiz bir vakit olmamıştı. Aklıma sabah ki duş faslı geldi. Büyük ihtimalle ben duştayken yapmıştı. Yani en azından benim tahminim o yöndeydi.
Yattığım yerden kalktım ve koltukta oturur vaziyete geçtim. Bu halde bile sağ kolunu belime doğru sararak eliyle belimi kavramıştı. Temas bağımlısı olma ihtimali yüzde kaçtı?
"Böyle bir şeye gerek yoktu." dedim. Tamam Demiröz'e gitmek istemiyordum ama sonuçta yemek Deniz Beylerde de olsa her türlü denk düşüyorduk. Yani bu değişiklikle geceye ne kadar bir farklılık katılabilirdi bilmiyordum.
Ares uzandığı yerden asla istifini bozmadan bana bakarken beni pek de taktığı söylenemezdi. Oldukça sakin ve keyifli gözüküyordu. Sanki hiçbir problem yokmuş gibi.
"Senin huzurun bizim huzurumuz ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağım." dedi. Sözleri son derece kararlılık içeriyordu. Boştaki eliyle yan tarafta bulunan telefonuna uzandı ve saate baktı. "Şimdi hazırlanıp çıksak geç bile kalırız ama önemli değil." Bana baktı. "Gerçekten bu gecede bulunmak istemiyorsan gitmeyiz?" Bu bir soruydu. Orada iyi olup olmayacağımdan şüpheliydi ve benim hislerimi merak ediyordu.
Sağ omzumu cilveli bir tavırla silktim. O varsa ben her şeyde vardım, o varsa ben her zaman iyiydim. "Senin olduğun her şeyde ben okay'ım."
Dudakları genişledi ve ufak bir aralıktan sıra inci gibi gözüken dişlerini gözler önüne serdi. Gülünce de ayrı bir yakışıklı oluyordu bu adam. İçimden ağzının ortasına bir tane çarpmak ve 'Defol git bu kadar yakışıklı olmak zorunda mısın!?' demek geliyordu ama bu isteği uzun zamandır kendime saklıyordum. Sanırım uzun bir süre de bu böyle devam edecekti.
Suratındaki gülümsemeyle hızlı bir şekilde uzandığı yerden ayaklanan adamla birlikte bende harekete geçtim. Yatmaktan tuhaf bir hal alan üstüme bir çeki düzen verirken Ares'le birlikte oturma odasının çıkışına doğru ilerlemeye başladık.
Ben omzu düşük üstümün yakasını geriye doğru çekiştirirken benden bir adım önde olan Ares bir anda bir şey hatırlamışçasına duraksayarak bana doğru döndü. Sağ eli havalanırken işaret parmağı uyarır gibi açılmıştı.
"Rica ediyorum en ideal bulduğun kıyafetleri giyinme olur mu?"
Bir an dediği şeyi algılayamazken, algılasam da ne demek istediğini hemen anlayamazken sessiz kaldım. Bu esnada biz çoktan Ares'in yönlendirmesiyle tekrar harekete geçmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamışken henüz üçüncü basamağa attığım adımla aklıma gelen anılarla kaşlarımı çattım.
Sipariş almaya geldiğinde bir anlık bacaklarıma bakma gafletinde bulunan garsonu dövdüğü geceye ait olan anılarla hayret içerisinde benden birkaç adım önde olan Ares'in sırtına çevirdim çatık kaşlı ters bakışlarımı. Yani laf çarpıtmasa olmazdı! Sanırım o gece içinde büyük bir ukde kalmıştı. Oysaki ben arka tarafta garsonun burnunu kırdığında içi rahatladı sanmıştım!
***
Sabahtan beri içsel dünyamda seslendirdiğim on düşünceden birinde bahsettiğim huzurun yavaştan yerini gerginliğe bıraktığı bir andaydık. Daha doğrusu ben öyleydim çünkü yanımda tüm dikkatiyle arabayı kullanan Ares hala daha oldukça rahat gözüküyordu. Hayat gerçekten ona güzeldi sonuçta burada istenmeyen gelin bendim! Hoş Ares damat olsa da olmasa da onu isteyecek ya da istemeyecek bir ailem olmadığından o yine rahattı. İki ucu boklu olan değnek yine benim elimdeydi yani!
En son Tamer trafik kazası geçirdiğinde geldiğimiz eve bir saat gibi bir sürede ulaşırken hiçbir sorun yokmuşçasına sanki her gün buraya geliyormuşçasına hareketler sergileyerek Ares'in park ettiği araçtan indim. İlk gün gördüğüm gibi hala daha mütevazi görünen iki katlı eve kısa bir bakış atarken üzerimdeki içi yünlü deri ceketin açık önünü ellerimle birleştirdim. Bu sırada Ares'te çoktan yanıma gelmiş ve elimi tutarak eve doğru ilerlememizi sağlamıştı.
Bir dakikadan kısa bir sürede eve ulaşıp zili çalarken bize daha öncede kapıyı açan kadına gülümsedim. Yine oldukça güler yüzlüydü.
"Hoş geldiniz efendim."
Ares sözlü birkaç kelimeyle çalışan kadına karşılık verirken bu evin en sevdiğim şeyi olan ayakkabılarımızı çıkartıp ev terlikleri giyinme faslına geçmiştik. Çalışan kadının vermiş olduğu oldukça yumuşak ve pofuduk olan aynı zamanda elbisemle aynı renk olan terliklerle kendimi şu an gerçek anlamda bir yeni gelin gibi hissediyordum.
Üzerimdeki ceketi de çıkartıp kadına uzatırken salık saçlarımı girişteki portmantonun aynasından üstün körü düzelttim. Dizimin altında biten ve Ares'in evde giyinmeye çıkmadan önce büyük bir kibarlıkla rica ettiği kriterlere uyan elbisemin eteklerini de öylesine düzeltirken bakışlarını bana dikmiş olan adama baktım bir anlık.
"Güzelsin yeni gelin hadi içeri girelim." Sözleri büyük bir keyif ve oyunbazlık parıltılarıyla çıkarken dudaklarından ona açık bir biçimde gözlerimi devirdim.
Hemen yanımızda kabanlarımızı asan çalışan kadının bu sözlere karşı gülümseyişini saklamaya çalıştığını göz ucuyla görürken hem daha fazla sinir olmuş hem de bir tık utanmıştım.
"Herkes oturma odasında sizi bekliyor efendim." diyerek ufak bir bilgilendirme yapan kadın yüzündeki gülümsemeyi hala daha saklamaya çalışırken yanımızdan ayrıldı. Giden kadının sırtında olan bakışlarımı tekrardan gözlerimi devirerek Ares'e çevirdim.
"Çok komiksin galiba sen!"
Ufak ama oldukça hoş duran sırt dekoltemi inadına gözüne sokarcasına bir hareketle salık saçlarımı sol omzumda toplayıp göğüslerime doğru attırırken Ares'e inat önden önden yürümeye başladım. Aynı zamanda da ağzımın içinden homurdanıyor ve belki birazcık da kalçamı kıvırtıyordum.
"Sabır Allah'ım sabır!" diyerek Ares'te homurdana homurdana arkamdan gelirken ben zaten bildiğim yolu Ares bana yetişemesin diye hızlıca yürüyordum. Şansıma görsel hafızam iyiydi de böyle anlarda yanlış bir şey yapıp rezil olmuyordum.
Sanki babamın evindeymişim gibi rahatlıkla ilerlediğim yolda tam oturma odasından içeri gireceğim anda sağ elimi kavrayan iri elle bir tık yavaşlamak durumunda kalmıştım. Son anda yaptığı hareketle oturma odasından içeri el ele girdiğimizde odada var olan hafif uğultu kesilmiş, tüm gözler bize dönmüştü.
"Bir an doğum günü çocuksuz doğum günü yemeği yiyeceğiz sandım. Nerede kaldınız siz ya acıktık oğlum! İlla açlıktan bayılayım mı yani ne istiyorsunuz?"
Tamer'in oldukça sitemli hoş geldiniz karşılaması beni bir tık mahcup hissettirirken bu histen hemen kurtuldum. Hazırlanma faslında sırf iki öpüşüp koklaşacağız diye Ares hazırlanma süresini uzattıysa bu benim sorunum değildi. Kendi kuzenine kızmalıydı çünkü ben burada son derece günahsız ve suçsuzdum! Belki bir ara işleri bir tık kızıştırmış olabilirdim ama bunun suçunu da Ares'e atıyor ve asla suçlu olduğumu kabul etmiyordum. O da yoldan çıkartmasaymış ben ne yapayım canım!
"Ares'in benden daha uzun sürede hazırlandığını söylesem bana inanır mısın?" diyerek ilk Tamer'e sarılarak merhabalaştım.
"Of galiba inanırım." derken Tamer, kollarımı ondan çekerek bana gülümseyerek bakan Umay Hanım'la selamlaştım.
Selamlaşma için elini bıraktığım andan beri ters ters etrafa bakan Ares'i görmezden gelmeye çalışırken naif yüzündeki geniş sırıtmayla bana bir şeyler diyen kadına odaklandım.
"Çocukken de böyleydi desem."
Ares hakkında edindiğim artı bir bilgiyle memnuniyet içerisinde Umay Hanıma gülümsedim. Deniz Bey'e de bir baş selamıyla ayıp olmasın diye selam verirken Bars'ı da aynı şekilde geçiştirdim.
"Ay çekilin birazda ben sarılayım!" diyerek ne ara Ares'e sarıldığını bilmediğim Tamay bana doğru gelirken ona da gülümsedim. İyi gelin olmak için ilk adım her şeye ve herkese gülümsemekse ben çoktan bu yola baş koymuştum sanırım!
"Kız ne kadar zarifsin sen öyle! Aynı kürdan gibisin her an kırılacakmışsın gibi az kilo mu alsan ne yapsan?" Tamay'a sadece olumsuz birkaç mırıltı çıkartırken onun etine dolgun hali açıkçası özenmediğim şey değildi. Güzel kadındı vesselam ve şöyle de bir gerçek vardı ki kadının etlisi, butlusu ve mutlusu makbuldü.
Of her yerden kaybediyordum! Hem kötü gelindim hem etsiz, butsuz ve yerine göre de birazda mutsuzdum.
Bakışlarım içeri girdiğimiz andan beri ifadesiz bir biçimde bize bakan ve Atatürk büstü gibi oturduğu yerden milim kıpırdamayan Demiröz'e kaydığında göz göze geldik. Yüzüm anında ifadesiz bir hal aldığında aklımda dün gece öğrendiğim Ares'in çocukluğuna dair olan o sancılı anı geldi. Sanıyordum ki bu adamı ömrüm boyunca hiç sevmeyecektim.
Bakışlarımı ana dönmek istermiş gibi tekrardan önüme çevirdiğimde artık herkesin herkesle olan selamlaşmasının bittiğini gördüm.
"Geldiğinize göre o zaman direkt yemeğe geçelim mi?" diye soran Deniz Bey'i son dakika algılarken beklenen dedenin üzerimde yarattığı negatifliği benliğimden sıyırmaya çalışıyordum.
Hemen çaprazımda yer alan Ares'in onay isteyen bakışlarını herkesten yalnızca birkaç saniye geç fark etmiş olmalıyım ki odadaki tüm bakışlar bir anda bende toplandı.
"Evet olabilir." derken hafifçe başımı da aşağı yukarı sallarken herkes verdiğim onayı bekliyormuşçasına bir anda hareketlendi.
Tamay zaten yanımda olmanın avantajını kullanarak Ares'ten önce beni ilerletmeye başladığında Ares'in suratının iyice memnuniyetsiz bir hal aldığını gördüm. Bir yaşında kök diş çıkartan bebekler gibi tavırlar sergilemesi tuhafıma gitse de sanırım bu hallerine yavaş yavaş alışacaktım.
"Sanırsın ensesine vurduk ağzındaki lokmayı aldık ya! Bu çocuk neden her seni yanıma aldığımda bana düşmanıymışım gibi bakıyor?" Sitemkâr bir şekilde konuşan Tamay, aynı zamanda sesinin duyulmaması için oldukça düşük bir tonda serzenişte bulunurken ona güldüm.
"Adam bana çok aşık ne yapsın!" Alaylı sözlerim Tamay'ı da güldürürken girdiği koluma bir şaplak attı.
"Allah seni ne etmesin kız! Şu çocuğu böyle muma getirdin ya helal sana helal!"
Dediklerine gözlerimi devirmekle yetindim. Ares mi muma gelmişti? Peh! Duyda inanma.
Vardığımız yemek masasıyla ortam ufak bir kaosa sürüklenirken kim nerede oturacak polemiği çıkmıştı bir anda. Bu polemikten en hızlı ve kimseyle muhatap olmadan sıyrılan iki kişi vardı. Biri masanın en başına ağa babası gibi oturan Demiröz'ken diğeri beni kolumdan tuttuğu gibi ilk çektiği sandalyelere önce beni ardından yanıma kendisini oturtan Ares'ti.
Bir dakikanın sonunda herkes kendine bir yer bulup oturduğunda Demiröz'ün işaretiyle servis başlamıştı. Onun her yerde var olan bu otoritesi canımı sıkarken bugünkü yemeğin burada olmasının bir mantığının olmadığını bir kez daha idrak ettim. Adam kendi evindeymişçesine takılıyordu zaten ha burada olmuş yemek ha kendi evinde bir şey fark etmiyordu ki!
Bu durum beni her ne kadar huzursuz etse de yine de sesimi çıkartmadım. En azından Ares beni düşünmüş ve bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Sanırım bununla kendimi avutabilir ve böylece bu geceyi atlatabilirdim.
Geldiğimizden beri aralıksız Tamer ve Tamay konuşurken onlara sıklıkla anneleri ve bazı yerlerde ise Ares eşlik ediyordu. Bars her zamanki gibi pek yorumda bulunmasa da ona bu konuda eşlik eden Deniz Bey vardı ve o da yalnız değildi. Bir tek ağzını dahi açmayan beklenen dede vardı. Bize ne hoş geldin demişti ne de Ares'in doğum gününü kutlamıştı. Oysaki ben ilk Tamer'le selamlaşırken Deniz Bey ve Umay Hanım direkt Ares'e sarılmış ve doğum günü için ona iyi dileklerini sunmuştu.
"Doğum günün nasıl geçti bakalım?" Bir anne edasıyla Ares'i sorguya alan ama bunu naif sırıtışıyla oldukça tatlı bir hale kılan kadına çevirdim bakışlarımı. Mercimek çorbasından daha ilgi çekici gelmişti sorusu. Ares'e yandan bir bakış attım. Ne cevap verecekti acaba?
Bence dün geceden oldukça memnun kalmıştı. Yani kalmamasının imkânı yoktu! Eğer kalmamışsa benden çekeceği vardı!
"Prensesler gibi." Ares'in oldukça eğlenen ifadesi ses tonuna da yansırken verdiği yanıt tüm masayı birkaç saniye suskunluğa itti.
"Bana sakın prenses konseptli bir hazırlık yaptığınızı söylemeyin!" İrileştirdiği gözleriyle bir bana bir Tamay'a bakan Tamer'in yüzündeki iğrentiyle hayal kırıklığını görmemek imkansızken sessizce güldüm. Şapşal gibi görünüyordu şu anda.
"Ay saçmalama ne alaka!" diyen Tamay merakla ve sorgu içinde Ares'e döndüğünde Ares'in verdiği cevabı sanırım bir tek ikimiz anlayabilirdik.
"Niye sırıtıyor o zaman bu pişmiş kelle gibi?" dedi Tamer'de bir sorgu hali içerisine girerken.
Bars yeni yudumladığı bardağını biraz sesli masaya bırakırken yarım ağız güldü. "Tam bir parti adamıydı dün. Keyfi yerindedir, ondan sırıtıyordur."
Henüz birkaç kaşık alıp sonrasında sohbeti dinlediğimde oynadığım çorbamda tutamadım bakışlarımı ve Ares'e çevirdim. Gerçekten sırıtıyor gibi bir hali vardı ama pek sırıtıyor gibi de değildi.
"Parti mi? Evde parti mi verdiniz? Ben neden çağrılmadım?" Yüreğinden hançer yemişçesine modlara giren Tamer'e sesli bir biçimde güldüm bu sefer. Bir de bayıl Feriha demek istesem de kendimi tuttum.
"Abartıyorlar ufak bir sürpriz hazırladım sadece o kadar."
Sohbete dahil olup kendisine hitaben söylediğim sözlerle bir an şüpheyle bana baksa da birkaç saniye sonunda samimiyetime inanmış olacak ki içi rahatlamışçasına derin bir nefes aldı ve yemeğine geri döndü.
"Aklım çıktı kız bir an!" demeyi de ihmal etmedi sitem edercesine.
"Gecenin güzel geçmesine sevindim." İçten bir biçimde söylediği sözlerle ben yeterli cevabı aldım imajı çizen kadın ne yaptığının asla bilincinde değilken Ares'in yüzüme çevrilen imalı bakışlarını hissettim.
Neden gece diyorsun? Neden gecenin güzel geçmesi diyorsun? Gece ne alaka be kadın? Sen geceyi nereden biliyorsun? Sürpriz yemeği ben akşam yaptım akşam! Gecenin konusunu neden açıyorsun?
Piç gülümseme dedikleri şey şu anda Ares'in yüz ifadesini tam anlamıyla açıklarken masanın altından bacağına sert olduğunu umduğum bir tekme geçirdim. Yan bir bakışla baktığımda gözlerinde gördüğüm bin bir imalı ifadeyi hemen yok edip önüne dönmeliydi! Önümüzde nimetler vardı gerçekten çarpılacaktık!
Tam karşımda oturan Tamer'in tuhaf bakışlarını üzerimde gördüğümde sanki her şeyi çözecekmiş gibi daha da panik yaptığımda boğazımı temizleyerek önümdeki bardaktan birkaç büyük yudum su içtim. Neyse ki Ares gerekli uyarıyı almıştı da bu konu fire vermeden kapanıp gitmişti.
Yemeğin geri kalanı oldukça monoton geçerken çokta oyalanmadan yemek faslını bitirip oturma odasına geçmiştik. Herkes farklı bir köşeye kurulurken bu hayat Ares'le bizi ayırmış ve birbirimizden uzak noktalara düşürmüştü. Buradaki hayat Tamer oluyordu bu arada.
Ares, Demiröz, Deniz Bey ve Bars bir köşede sohbet oluşturmuşken odanın diğer köşesinde ben, Tamay, Umay Hanım ve Tamer bir sohbet oluşturmuştuk. Her ne kadar birbirimizden yalnızca birkaç koltuk uzakta olsak da bir oda içerisinde ne kadar uzağa düşülebilirse bence o kadar uzaktaydık. Ares'in ilk baştaki huysuzluğu gitmiş gibi amcasıyla iş hakkında konuşurken bende sessiz bir iç çekerek önüme döndüm. Bugün onun için buradaydık ve benim huysuzluk yapmamam gerekiyordu.
"Ne o kız kocasını sefere göndermiş yeniçeri eşleri gibi hallere büründün?" diyen Tamer, annesi ve ikizini bana güldürürken ona samimi bir tebessüm gönderdim.
"Yok ya ne o hallere bürüneceğim? Benimkisi daha çok yeni doğmuş evladını kaynanasına bırakmak zorunda kalmış yeni gelin gibi bir şey." Buradaki o istenmeyen kaynana da kesinlikle Demiröz oluyordu.
Son derece samimi söylediğim sözlerle herkes eş zamanlı kahkaha atarken bende onlarla güldüm. Bu gülüşmelerle diğer grubun dikkatini de çekmiştik.
"İlahi Lavinia!" diyen Umay Hanım gülüşünü bir eliyle saklayarak son derece zarif bir portre sergiliyordu.
"Vallaha anne bunu gelin olarak alamayız bak kendisini nasıl da ele veriyor." diyerek sözde bana takılan Tamer beni tam bam telimden vurmuştu. Ne demek gelin alamazsınız ya? Bir an kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttum.
Peki benim bir anda çıkan bu gelin olma merakımda neyin nesiydi? Bir an önce kendime gelmeliydim!
"Ay sen sus! Ne anlarsın bu işlerden. Ben tam onay veriyorum sana Lavinia, sonuna kadar arkandayım!"
Tamay'ın desteğine ne kadar ihtiyacım olduğunu sorgularken ona sadece gülümsemekle yetindim. Bizimde vardı üç beş sevenimiz. Bu sanırım iyi bir şeydi.
"Zevzekliği bırakın çocuklar. Bunlar ciddiyet isteyen konular ve bizim söz hakkımızın olduğu şeyler değil. Kendileri nasıl istiyorlarsa öyle yaparlar."
Umay Hanım'ın medeni cevabına içimden şok geçirirken bu olay bizim tarafta olsa çoktan gelin adayı iptal edilmiş üstüne adama yeni bir görücü bulunmuştu bile! Bu elitlik bana fazla gelirken bir anda aramıza Bars katıldı.
Tamay anında sevgilisine yer açarken ben melül melül hala daha dedesi ve amcasıyla oturan adamıma baktım. Ayıp be insan kısa süreliğine de olsa uğrar yanıma değil mi?
"Merak etme gelir o da birazdan." diyerek halimi ilk fark eden Bars olurken beni de teselli etmek yine ilk ona düşmüştü.
"Bir gözü zaten üzerinde hep. Bende bekliyorum ne zaman damlayacak buraya. Acaba ne kadar dayanacak? Sanırsın kızı kaçıracağız yarabbi alemin!" Tamer'in isyankarlıkları buraya dair alıştığım ilk şeydi sanırım.
"Bars bu arada sana doğru düzgün teşekkür edemedim. Dün akşamki yardımların için sağ ol, her şey çok güzeldi." dedim hazır an yakalamışken aklıma not ettiğim şeyi aradan çıkartarak.
Mütevazi bir gülümsemeyle bir şey yok dercesine bir el hareketi yaptı. "Beğendiyseniz ne güzel. Rica ederim."
Tamer bir andan bile geri kalsa ölecekmiş bir tavırla ortaya atlarken, "Ya dün gece ne oldu anlatsanıza artık!" dedi. Ansızın yine açılan gece muhabbeti beni tekrar paniğe sürüklerken derin bir nefes aldım. Şurada bayılacaktım artık ne merak edilen bir gecemiz vardı ya!
"Akşam havai fişek gösterisi vardı Tamer." dedim dikkatleri gece kısmından uzaklaştırmak isteyerek. "Sağ olsun Bars ayarladı ufak! bir şeyler." Ufak kısmı tam bir ironiydi ama neyse bu konuya şu anda girmeyecektim.
"Vay anasını ya! Anne bende istiyorum doğum günümde havai fişek gösterisi." Tamer beş yaşındaki çocuk tavırlarına bürünürken Ares'lerin olduğu tarafta bir hareketlenme oldu.
Bakışlarım o tarafa döndüğünde herkesin ayaklanıp bizim olduğumuz yerlerdeki boşluklara yöneldiklerini gördüğümde sadece Ares'e odaklandım. Canım adamım direkt benim yanıma gelirken hemen dibime oturdu.
"Ne yapıyorsunuz?" dedi Ares. Bir kolunu çoktan omzuma doğru atmış bedenimi kendisine doğru çekerek gövdesine yaslamıştı.
"Ares benim esmer yakışıklım! Benim doğum günümde havai fişek gösterisi yaptırır mısın?" dedi Tamer annesinden olumlu bir yanıt alamamış olsa gerek ki yönünü bir anda Ares'e çevirirken.
"Hayır." Ares'in kısa ve öz cevabıyla suratı anında düşerken konuya Deniz Bey dahil oldu.
"O nereden çıktı şimdi oğlum?"
Beş yaşındaki çocuk tavırlarında mızmızlık kısmını aktive ederek bu seferde babasına yöneldi Tamer. "Ya baba Ares'e dün gece havai fişek gösterisi yapılmış çok özendim bende istiyorum!"
İçimden sabırlar çekerken tekrar açılan gece kısmıyla derin bir nefes aldım. Gerçekten en sonunda herkesi karşıma alıp geceye dair tüm ayrıntıları tek tek anlatacaktım az kalmıştı!
Deniz Bey Tamer'e 'Oğlum sen mal mısın?' bakışları atarken onlar hararetli bir konuşmaya çoktan başlamışlardı. Her ne kadar bu sohbetleri dikkat çekici olsa da şu anda daha dikkat çeken bir kısım vardı ki o da beklenen dedenin üzerimdeki dikkatli bakışlarıydı. Hemen çaprazımızdaki tekli koltuğa kurulmuş pür dikkat bana bakıyordu.
Benimde ona bakmamla kesişen bakışlarımızdan asla rahatsız olmazken uzun uzun beni izledi. Sanırım kafasının içinden beni öldürme planları yapıyordu çünkü bu tavırlarının başka hiçbir açıklaması olamazdı.
Geldiğimizden beri sesini doğru düzgün duymamıştım. Sadece az önce kendi aralarında oturdukları yerde konuşurken görmüştüm onda da sesi buraya kadar oldukça düşük tonda ve anlaşılmaz gelmişti. Bu hallerinde bir iş vardı.
"Kahve eşliğinde Ares'in doğum günü pastasını yemenin vakti geldi sanırım. Ne dersiniz?"
Umay Hanım'ın herkese hitaben söylediği sözler dikkatimi tekrardan anda olan olay akışına döndürürken kaşlarımı havalandırdım. Ares'in doğum günü pastası mı? E ama ben geldiğimizden beri ortada hiç pasta görmemiştim ki bu nereden çıkmıştı şimdi?
Sorgu içerisinde etrafa bakarken ben ve Ares dışında herkesten onay mırıltıları yükselti ve bunun üzerine Umay Hanım ev çalışanını çağırarak gerekli talimatları vermeye başladı.
"Lavinia kahveni nasıl alırsın canım?" diyerek ufak bir talimat arası da vermişti bu sırada. Tam o anda aklıma onlarla en son kahve içme faslından kaçıp nasıl hayatımın şokunu yaşadığım geldi. Tekrardan Demiröz'e öfke bilenirken kısa ama oldukça ters bir bakış atmaktan geri duramadım. O an yüzünden ne işlere bulaşmıştım ben! Kaç ay Ares'ten ayrı kalmış, öfke ve acı içinde kıvranmıştım! O eve geri dönmek zorunda kalmıştım! Gerçekten de hatırladıkça öfkelenmemek elde değildi.
Demiröz'den çektiğim bakışlarımı önüme çevirdiğimde karşımdaki üçlü koltukta sevgilisinin dibinde oturan Tamay'la göz göze geldim. En son sanırım Ares'in ortada olmayan doğum günü pastasında kalmıştık.
"Pastayı ben seçtim bayılacaksın! Bol çikolatalı ve frambuazlı!"
Tamay'a sadece gülümsemekle yetinirken ben hala pastayı kaçırdığım kısmı düşünüyordum. Ne ara abi ne ara? Tuvalete de gitmemiştim ki hiç.
"Her sene aynı pastayı almaktan bıkmıyorsun ha?" diyen Tamer'e döndüm. Surat ifadesine bakılırsa birazdan gelecek olan pastadan bıktığını apaçık belli ediyordu.
"Ay sanane ya Ares beğeniyor. Değil mi kuzen?"
Ares kendisine top atılmasıyla yaslandığı yerde biraz dikleşirken Tamay'ı yanıtladı. "Hı aynen." Buna geçiştirdi desem daha doğru olacaktı sanırım.
Önüme gelen salık saçlarımı bir anda gelen bunaltıyla geriye doğru attırmaya çalıştım. Bunu tam anlamıyla başaramasam da önemsemedim çünkü Ares anında olaya müdahale ederek saçlarımı tamamıyla geriye çekmişti.
Aklımdaki soru işaretlerine tahammülüm olmadığından ve içerisinin zaten yeterince dolu olduğundan daha fazla dayanamayarak konuştum. "Pasta kısmı tam olarak ne zaman oldu? Ben kaçırdım mı anlamadım?" Biraz mahcupluk çokça da sorgu dolu ifadeyle ortaya konuşuyormuş gibi konuştum ama asıl hedefim Tamay'dı.
Konuşmamla birlikte sıkı sıkıya at kuyruğu yaptığı saçlarıyla oynamayı bırakarak tüm odağını bana çevirdi. "Kuzum Ares pasta falan üflemez. O yüzden pasta direkt mutfakta kesilip getiriliyor yani ortada olan bir şey yok."
Anladım dercesine başımı aşağı yukarı sallarken Ares'e doğru döndüm ve tam o esnada göz göze geldik. Aklım dün geceki pasta kısmındayken ona gülümsedim. Ne güzel üflemişti benim pastamı. Hiç te üflemem falan dememişti. Üstelik dilek bile dilemişti! Bu kısım her ne kadar zorla olsa da sonuca bakmak gerekirdi. Yapmasına yapmış mıydı? Yapmıştı! İş tam bu noktada bitiyordu.
Ares'te aklımdan geçen şeyleri biliyormuş gibi bana gülümserken çapkın bir tavırla göz kırptı. Ay eriyordum sanırım!
Arka fonda herkes bir şeyler hakkında konuşurken ben yeterince dip dibe olduğumuz canım adamımla anlamlı anlamlı bakışmakla meşguldüm ve bu hiçte rahatsız olduğum bir durum değildi. Acilen eve gitmemiz gerektiğine dair kafamın içinden sesler yükselirken onları dillendirmemek için şu anda kendimi zor tutuyordum.
Çok aşıkmışçasına sessiz ama derin bir iç çekerken bu halim Ares'in gülümsemesini genişletti. Tam o anda aklımda bir aydınlanma olmuşçasına bir şey oldu. Nefes almaya bile ara vererek duraksadım.
Ares benim onca uğraşla yaptığım pastayı dün üflemiş ama yememişti!
Dün buna her ne kadar hiç fırsatımız olmasa da bu kabul edeceğim bir şey değildi! Ben o kadar uğraşmıştım! Suratım bir anda düştü. Bu zaten hali hazırda bakışmakta olduğum adam tarafından direkt görülürken onunda bir anda yaşadığım şeyden dolayı afalladığını fark ettim.
Bakışları hızlı hızlı tüm yüzümü en çokta gözlerimi turlarken bir şeyler olduğunun dahası aklımın içinde bir şeyler döndüğünün pek ala farkındaydı. Ares zeki bir adamdı. Ama bu zekâsı onu gazabıma uğramaktan kurtaramayacaktı.
Dün gece neden benim pastam yenilmemişti?
-BÖLÜM SONU-
Bölümü nasıl buldunuz?
Bol bol etkileşim bırakmayı unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.9k Okunma |
640 Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |