Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Bölüm 34

@_tgb_17


Savaştan Devam


Bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu ama hala tam olarak her şey net değildi, bir anda suratıma soğuk su çarpıldı soğuk suyun etkisi ile tam olarak kendime geldim.


Gözlerimi açtım ve kafamı kaldırdım, kafamı kaldırdığımda Topal şerefsizini o pis sırıtması ile karşımda buldum ardından da sesini duydum.


 

"Merhaba Savaş komutan, seni böyle uyandırmak istemezdim ama bir türlü kendine gelmedin artık kusurumuza bakmayacaksın. Nasıl soğuk su iyi geldi mi? Hahahaha."


 

"Senin suratını gördüm ya hiç iyi değilim, ne istiyorsun Topal?"


 

"Cık cık cık acele etme komutan daha konuşacak çok zamanımız var. Bu arada annen nasıl komutan duyduğuma göre çok hastaymış , çok geçmiş olsun istersen bizzat ben ilgilenebilirim annenle."


 

"Annemi bu işe karıştırma şerefsiz, derdin neyse benimle hallet!"


 

"Savaş komutan, hayranım senin şu anne sevgine. Ama bir yandan da düşünmüyor değilim, bir insan öz annesi olmadığını bile bile bir başkasını nasıl bu kadar sevebilir?"


 

"Senin gibi bir şerefsiz sevgiden ne anlar lan! Ayrıca, benim sevgimde ailemde seni hiç ilgilendirmez."


 

"İşte orada yanılıyorsun Savaş komutan,ya da Yiğit mi demeliyim?"


 

"Sen, nerden biliyorsun?"


"Hahaha olanları hatırlamıyor musun komutan? Ah bende ki de soru,eğer olanları hatırlasaydın bunca zamandır ailenden geriye kalan tek kişiyi yalnız bırakmazdın, değil mi?"


"Her şey senin yüzünden değil mi?Ben, senin gibi bir şerefsizin yüzünden ailemden koptum.


 

Ailenden geriye kalan tek kişi derken, ne yaptın lan onlara!"


"Hahahaha sakin ol komutan bana teşekkür etmelisin, eğer seni ailenden almasaydım kardeşin gibi sende çok acı çekecektin ama sen çok güzel bir hayat yaşadın. Acı çekme işide kardeşine düştü hahahahah."


"Ne diyorsun lan sen! Ben senin yüzünden ailemden uzak, bir yalanla büyüdüm. Şimdi de karşıma geçmiş ,bilmiş bilmiş konuşuyorsun.


 

Ama sana yemin ederim ki aileme ve bana yaşatmış olduğun acının kat be kat fazlasını ben sana yaşatacağım, inan bana bunu büyük bir zevkle yapacağım."


 

Her cümlemde Topalın suratı sinirden kızardı, aniden yediğim yumruk ile başım yana düştü.


 

"Sakın komutan sakın bana sesini yükseltme, yoksa o sesini daha erken keserim."


 

" Hahahaha bak sen , bende şimdi senin gibi bir şerefsizin sözünü dinleyip susarım ya. Hala öğrenemedin şerefsiz, bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok ama sen bizden korksan iyi edersin."


 

"Hahaha tıpkı baban gibisin komutan, o da aynen senin gibi konuşuyordu ama en sonunda ne oldu biliyor musun? Karşımda acı içinde can verdi."


 

"Ne diyorsun lan sen! Ulan sakın ama sakın bu cümlelerini unutma çünkü o cümlelerini zamanı geldiğinde çıktıkları yere geri sokacağım."


 

Topal şerefsizi benim söylediklerimi umursamadan yanındaki şerefsize döndü ve konuşmaya başladı.


 

"Asıl misafirimiz gelene kadar bunu biraz hırpalayın ama dikkatli olun ölmesin, çünkü ikisinin de ölümü benim elimden olacak ."


 

Topal şerefsizi cümlesini bitirip odadan çıktı benim aklıma ise ikisi kelimesi takıldı, acaba bahsettiği kişi kim? Daha fazla düşünmeme izin vermeden karşımda ki üç şerefsiz aynı anda bana saldırdılar.


 

Şerefsizlerin bana her vurduklarında canım yansa da canımın yandığını onlara belli etmedim, sonuçta bu şerefsizlere acı çektiğimi gösterip mutlu olmalarını istemem.


 

Şerefsizler Topalın dediği gibi beni hırpalamışlardı ama her tarafım kan içinde kalmıştı, tabiki de bende boş durmamıştım ellerim her ne kadar bağlı olsada arada bende onlara bir kaç darbe indirmiştim.


Benim onlara vurmamın üstüne daha çok hırslanmışlardı ve daha çok saldırmışlardı üstüme.


Karşımda ki şerefsizler bana dik dik bakarlarken içeri en büyük şerefsiz olan Topal girdi, tabiki de suratında o pis sırıtışı vardı.


"Ah komutan sana üzülüyorum bak kaç saat oldu ne gelen var ne de arayan, anlaşılan o çok sevgili arkadaşların komutanların seni çoktan gözden çıkarmışlar."


"Hahahaha bak sen,ne yapsam ben şimdi? Buldum bak ben sana sana her şeyi anlatayım bütün bilgileri vereyim nede olsa arkadaşlarım ve komutanlarım beni kurtarmaya gelmedi."


"Gül bakalım komutan, bu son gülüşlerin olacak az kaldı."


Topal şerefsizinin konuşmasını dışarıdan gelen silah sesleri kesti, bizimkilerin geldiğini anladığım için benim yüzümde sinsi bir sırıtış oluşurken Topal şerefsizinin suratında ise endişe oluştu.


"Ne oluyor lan dışarıda!"


"Topal komutan, askerler geldi."


 

"Hemen çıkın lan dışarı, kimseyi yaklaştırmayın kampa!"


 

"Hahahaha"


 

"Ne gülüyorsun komutan?"


 

"Çok salaksın Topal, senin bir avuç şerefsizlerin Türk askerini alt edebilir mi? Sen cidden hayal dünyasında yaşıyorsun."


 

"Kim hayal dünyasında yaşıyor göreceğiz komutan , ama sen hiç buradan kurtulacağım diye heveslenme. Çünkü buradan sağ çıkamayacaksın!"


 

Bir süre sonra dışardaki silah sesleri azalmaya başladı hal böyle olunca Topal şerefsizi odada dört dönmeye başladı.


 

Bir anda odanın kapısı açıldı o zaman Topal şerefsizi yanıma gelip bana silah doğrultu, bende kapıdan kim girecek diye bakarken içeri bir anda Yıldız girdi önce içeri kontrol etti ardından da Topalı görünce suratında sinsi bir sırıtış oluştu ama bakışları bana dönünce başıma dayanmış olan silahı gördü ve yüzünde tek okunan duygu öfke oldu.


Yıldız öfke ile bakarken Topal şerefsizi o sinir bozucu sesiyle konuştu, konuşma sıradında abin kelimesini duydunca şaşırdım ve kafam iyice karıştı.


Topalın teklifi ile ikiside silahlarını attılar, Topal aklınca Yıldızı etkisiz hale getirecekti ama tam tersi oldu. Yıldız Topalı bir güzel benzetti tam son darbeyi indirecekti ki kapıda beliren bir şerefsiz Topalı son anda kurtardı, o sırada da Yıldız benim önüme geçti.


 

Şerefsiz Topalı alıp hızla çıktı odadan, onlar kaçınca Yıldız da beni çözmeye başladı bende daha fazla dayanamadım ve aklımdaki soruyu sordum.


 

"Yıldız o şerefsiz neyden bahsediyor? Senin abin olduğumu söyledi bu ne demek oluyor?"


Yıldız benim sorum ile bir süre dondu kaldı ama kendini hızlıca toparladı ve konuşmaya başladı.


"Şimdi değil Savaş önce burdan çıkmamız lazım, karargaha gidince her şeyi konuşacağız zaten."


 

Yıldız beni çözünce kalkmam için destek oldu, ilk başta ayağa kalkınca bir sersemledim ama hemen kendimi topladım ve Yıldızla odandan çıktık. Biz odadan çıkınca karşımıza kartallar ekibinden Karan çıktı, onu karşımda görmeyi beklemediğim için biraz şaşırdım ama hemen kendimi toparladım, o da Yıldızla konuşmaya başlamıştı.


"Yıldız, Topal nerede?"


"Topal şerefsizi yine bir şekilde elimizden kaçtı Karan. Hadi bizde çıkalım artık buradan."


 

"O şerefsizi eninde sonunda yakalayacağız Yıldız hiç merak etme, hadi çıkalım."


Konuşmaları bitince buradan çıkmak için Karanı takip etmeye başladık. Dikkatli bir şekilde arka tarafa doğru yürüdük, bu sırada Yıldız bir yandan da telsizle konuşmaya başladı.


"Ferit, Savaşı aldık. Kamp artık senindir biz çıkıyoruz, dikkatli ol."


 

Yıldızın Ferite kamp senindir demesi biraz tuhafıma gitti bende hemen sordum.


 

"Yıldız, Ferite kamp senindir derken ne demek istedin?"


 

"Şuradan bir uzaklaşalım ne demek istediğimi o zaman anlarsın Savaş."


Sonunda kamptan çıkmıştık, Yıldız kamptan uzak yüksek bir yere çıkardı bizi. Bizi orada Gölge timi bekliyordu, beni görünce hepsi tek tek sarıldı bir süre sonrada Ferit yanımıza geldi ve Yıldıza baktı, Yıldız'dan onay alınca elindeki kumandaya bastı ve kamp büyük bir patlama ile alev aldı. İşte şimdi Yıldız'ın ne demek istediğini anlamıştım .


"Hadi artık gidelim, helikopter gelmek üzere."


Yıldız'ın komutu ile herkes yürümeye başladı, benim çok ağır bir yaram olmadığı için yürüyebiliyordum ama kendimi biraz bitkin hissediyordum. Helikopterin bizi alacağı alana geldiğimizde helikopterin bizi beklediğini gördük, zaman kaybetmeden bindik ve karargaha doğru yola çıktık. Bakalım bugün daha neler öğreneceğim?


Yıldızdan Devam


Savaşı kurtardıktan sonra kampı havaya uçurduk ardından da zaman kaybetmeden helikoptere bindik, şimdi de karargaha gitmek için yoldayız.


Tim kendi arasında konuşurken benim bir gözüm sürekli Savaşın üzerinde, hala öğrendiklerime inanamıyorum sanki birisi bir yerden çıkacak ve biz size şaka yaptık diyecek gibi ama bir yanımda hayır o senin abin diyor.


 

Biliyorum Savaşı'nda kafası en az benim ki kadar karışık ama en iyisi Rıza Albayla konuşup gerçeklerin ortaya çıkması olacak.


Savaşın ağır yarası yok ama bitkin duruyor üstüde hep kan içinde tahminimden daha fazla dayak yemiş, eminim ki o şerefsizler ne yemek ne de su vermemiştirler.


En iyisi konuşmak için karargaha gidince Savaşın biraz toparlamasını beklemek yoksa olanları konuşmak onu bu halde daha fazla yorulmasına sebep olur. Düşüncelerimden Ali'nin konuşması ile uzaklaştım.


"Yıldız komutanım, sizinle opersyona çıkmayı özlemişiz ya."


 

"Ali görende bir yıldır yokum sanacak, altı üstü bir kaç hafta oldu gideli."


 

"Olsun komutanım biz size çok alıştık. Komutanım tekrar gidecek misiniz? Yani görev bitti mi yoksa Savaş komutanı duyunca mı geldiniz?"


 

Savaş Ali'nin dediklerini duyunca kafasını kaldırıp bana, ben ise ona bakmadan Ali'nin sorusunu cevapladım, her şey ortaya çıkacağı için biraz daha rahattım.


O yüzden Savaş için döndüğümü bilmelerinde bir sakınca yok.


"Hayır Ali, görev bitmedi aksine göreve daha yeni başlıyordum. Ama dediğin gibi Savaşı duyunca görevi yarım bırakıp geldim, yani tekrar gideceğim."


"Anladım komutanım, peki ne zaman gideceksiniz?"


" Bilmiyorum aslanım belki hemen giderim belki iki gün sonra giderim belli değil ama ondan önce çözmemiz gereken bir mevzu var."


"Şey komutanım, özel bir mevzu mu acaba?"


 

"Sayılır ama merak etmeyin sizde öğrenirsiniz, önce biz aramızda çözelimde."


Verdiğim cevap ile Ali de artık soru sormadı, böyle olunca yolculuğa sessiz devam ettik. Karargaha gelince helikopter indi, bizi Rıza Albay karşıladı hepimiz hazır olda karşısındaydık onun konuşmasını bekliyorduk.


"Hepinizi tebrik ediyorum aslanlarım, komutanınızı sağ sağlim getirdiniz şimdi gidin ve dinlenin."


"Emredersiniz komutanım."


Gölge timi ve Kartallar ekibi yanımızdan ayrıldı, geride Savaş, ben ve Rıza Albay kaldık. Rıza Albay ikimizin yanına geldi ve bir anda ikimizede aynı anda sarıldı.


 

"İkinizinde sağ sağlim dönmesine çok sevindim çocuklar."


 

Rıza Albay bizden ayrıldı ve suratımıza baktı, Savaşın soru soran bakışlarını fark etmiş olacak ki tekrar konuşmaya başladı.


 

"Biliyorum kafanız karışık ama ikinizin de dinlenmeye ihtiyacı var, o yüzden Savaş sen önce revire ardından da odan git, Yıldız sende ona git ve dinlenin yarın sabah ikinizide odamda istiyorum."


İkimizde aynı anda selam verdik, ardından da Rıza Albay yanımızdan ayrıldı. Bunun üzerine Savaş da bir şey söylemeden yanımdan ayrıldı bende odama gitmek için karargaha girdim, odama gelince hemen kendimi duşa attım hızlı bir duşun ardından bütün kemiklerimin rahatladığını hissetim.


Rahatlamanın etkisi ile vücudumda ki yorgunluk açığa çıkmış oldu bende hemen kendimi yatağıma attım ve gözlerimi karanlığa kapattım.

Sabah


Sabahın erken saatinde gözlerimi açtım hızlıca duşumu aldım ardından da spor yapmak için giyindim, daha sonra da kendimi eğitim alanına attım.


Ben sporumu yaparken yanıma Kartallar geldi ve onlarda bana katıldılar tabi bir yandan da sohbet ediyorduk.


"Savaşla ne yaptınız, konuşabilidiniz mi biz gittikten sonra yıldız?"


 

"Hayır konuşamadık Karan, Rıza Albay bizide dinlenmemiz için gönderdi bugün konuşacağız."


 

"İkiniz içinde zor bir durum ama güzel bir yanıda var tabi, ikinizde diğer yarınızı buldunuz."


 

"Öyle Ferit ama Savaş bu durumu kabul edebilecek mi bakalım?"


 

"Yıldız?"


 

"Efendim Sinan."


 

"Savaşa her şeyi anlatacak mısın? Başına gelenleri, ailenle yaşadıklarını."


 

"Bilmiyorum Sinan belki yüzeysel olarak anlatırım ama detaya girebileceğimi düşünmüyorum.


 

Yaşananları bunca yıldır ben hazmedememişken onun ne yapacağını bilmiyorum, bu yüzden de kötü olanları bilmesine gerek yok."


 

"Haklısın kardeşim."


 

"Yıldız peki ne zamana döneceğiz?"


 

"Bugün de burdayız malum konuşmamız gereken konular var ama yarın dönmemiz lazım."


 

"Yıldız istersen bir iki gün daha kalabiliriz."


 

"Olmaz Karan, görev beklemez. Biliyorum Savaşla zaman geçirmemi istiyorsunuz ama şimdi değil belki sonra ama o zaman şu an değil.


 

O şerefsiz toparlanmadan ona bir darbe daha indirmemiz lazım ki hata yapsın."


 

"Sen nasıl istersen kardeşim ama unutma biz hep yanındayız."


 

"Biliyorum Karan, siz olmasanız ne yapardım ben ."


 

"Asıl sen olmasaydın biz ne yapardık cimcime."


 

"Ferit ya söyleme şu kelimeyi, kaç yaşına geldim."


 

"Olsun sen benim için hep cimcime olarak kalacaksın."


 

"Neyse yeter bu kadar konuşma ben gidiyorum hazırlanmam lazım, malum zor bir gün."


 

Kartallara veda ettikten sora odama gittim ve duş aldım ardından da normal kıyafetlerimi giydim, sonra yemekhaneye gidip kahvaltımı yaptım ardından çayımı aldım dışardaki çardaklardan birine oturup içtim.


 

Çayım bitince ayağa kalktım ve bardağımı çay ocağına bıraktım ardından üstüme çeki düzen verip Rıza Albayın odasına gittim kapıya vurdum içerden gelen izin ile kapıyı açıp içeri girdim, içerde sadece Rıza Albay vardı anlaşılan Savaş daha gelmemişti.


"Gel Yıldız."


"Komutanım Savaş daha gelmemiş."


 

"Gelmedi kızım, sen otur o da gelir şimdi."


 

Rıza Albayın karşısında bulunan sandalyelerden birine oturup konuşmaya başladım.


 

"Komutanım sizce ne yapacak ya da ne tepki verecek?"


 

"Bilmiyorum kızım ama kabullenmesi kolay olmayabilir o yüzden şimdiden söylüyorum üzülme olur mu?"


 

"Tahmin ediyorum komutanım o yüzden de kendimi her ihtimale karşı hazırladım merak etmeyin."


 

"Tamam kızım, Yıldız siz ne zaman döneceksiniz?"


 

"Yarın dönmeyi düşünüyoruz komutanım, daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum dün olanlardan sonra Topal şerefsizi rahat durmayacaktır."


 

"Emin misin kızım? Eğer istersen savaşla -"


 

"Eminim komutanım böylesi daha iyi, Savaşın olanları kabullenmesi içinde zaman olur ayrıca bende bu olanları sindiririm. Kısacası ikimiz içinde böylesi iyi olacak inanın bana ."


 

"Tamam kızım, kararına saygı duyuyorum ama lütfen kendini tehlikeye atma."


 

"Komutanım bizim işimizde tehlike olmazsa olmaz, hem hayalet ülkesi için her türlü tehlikeye girer gerekirse bu ülke için can verir. Bu benim görevim."


" Biliyorum kızım ama can dostlarımdan geriye kalan kıymetlimsin sen. Ah unutmayayım artık Savaşta var, ikinizde benim evladım gibisiniz."


"Biliyorum komutanım, iyi ki varsınız."


Bizim konuşmamızı çalan kapı sesi bitirdi, Rıza Albay izin verince kapı açıldı ve içeri Savaş girdi. Rıza Albay Savaşa da oturmasını söyledi, Savaş da oturunca Rıza Albay bir süre nerden başlayacağını düşündü sonunda karar vermiş olacak ki konuşmaya başladı.


"Savaş şimdi anlatacaklarım belki sana tuhaf gelebilir ama sonuna kadar dinlemeni istiyorum."


"Tabi komutanım."


"Yıldız'ın hikayesini anlattım sana az çok biliyorsun şimdi bir kaç bir şey daha anlatacağım. Yıldız doğmadan önce Erhan ve Mısranın bir oğlu vardı ama Topal şerefsizi onu anne babasından kopardı, yıllardır onu öldü bildik çok aradık fakat hiç bir ize ulaşamdık.


Ama kısa zaman önce öğrendik ki o çocuk Topalın elinden kurtulmuş daha doğrusu kurtarılmış, Topalın yanına sızan bir asker o çocuğu son anda kurtarmış ama kendi hayatından olmuş,


biz bunu öğrenince ben bir arkadaşımdan rica ettim o da bu olayı araştırdı bu sayede öğrendik ki o asker çocuğu bir yetimhaneye bırakmış, sonra yine öğrendik ki o çocuk evlatlık verilmiş, ismi değişmiş, büyümüş ve farkında olmadan babasının izinden gidip tıpkı babası gibi başarılı bir yüzbaşı olmuş.


 

Ama Topal şerefsizi bizden önce davranıp o çocuğu alıkoydu ama Yıldız abisini o şerefsizin elinden kurtarmayı başardı."


 

"A-anlamadım komutanım yani siz şimdi o çocuğun ben olduğumu mu söylüyorsunuz?"


 

"Evet Savaş, sen o çocuksun üstelik bu bir varsayım değil biz bundan eminiz.


 

Senin adın Savaş değil Yiğit, sen Erhan ve Mısranın oğlu, Yıldız'ın da abisisin."


 

"A-ama bu nasıl olur? Tamam kısa zaman önce evlatlık olduğumu öğrendim ama böyle bir şeyin olacağını beklemiyordum."


Rıza Albayın anlattıklarına rağmen Savaşın hala emin olamadığını anladığımda ben konuşmaya başladım ve bu sayede bakışları bana döndü.


"Haklısın kabullenmek çok zor ama gerçek bu Savaş, şimdi senden bir şey istiyorum sağ omzunu açar mısın?"


Önce bana anlamsızca baktı ardından da omzunu açtı, omzunu açınca bende olan doğum lekesinin aynısını onun omzumda gördüm, bu seferde ben omzumu açtım ve onun gözü benim doğum lekeme takıldı ardından da şaşkın bir şekilde suratıma bakmaya başladı.


 

"B-bu benim doğum lekemle aynı ."


 

"Evet aynı, bende yakın zamanda öğrendim abimde de böyle bir doğum lekesi olduğunu annemin mektubunda yazıyordu. Rıza amca sana verdiğim resmi Savaşa verir misin?"


 

"Tamam kızım."


 

Rıza amca çekmeceden resmi çıkardı ve Savaşa verdi. Savaş önce bana ardından da resme baktı ve konuşmaya başladı.


 

"A-ama b-bu benim küçüklüğüm."


 

"Evet oğlum o sensin, yanındakiler de gerçek anne ve baban, annenin karnında da Yıldız var. Umarım artık inanıyorsundur?"


 

"K-komutanım bütün bunlar gerçekten doğru mu? Madem gerçek bunlar o zaman Yıldırım bana neden söylemedi?"


 

"Dediğim gibi bütün anlattıklarımız gerçek, evlat sen göreve gitmeden bir kaç saat önce öğrendim bu gerçekleri. Büyük ihtimalle Yıldırım da yeni öğrendi Ahmet'le konuşacaktı o gün ."


 

"Komutanım bu resim bende kalsa olur mu? Ayrıca sizden bugün için izin istiyorum."


 

Rıza amca önce bana baktı ben başımla onay verince konuşmaya başladı.


 

"Olur evlat sen kafanı topla, bu söylediklerimi düşün ve iyice sindir."


 

Savaş Rıza Albaya selam vermiş tam kapıdan çıkacaktı ki aklıma gelen şey ile konuşmaya başladım.


 

"Savaş bekle lütfen."


 

Savaş durunca Rıza amcaya dönüp mektubu istedim o da bana mektubu verince yerimden kalktım ve Savaşın karşısına geçtim ardından da konuşmaya başladım.


 

"Bu mektubu annem bana yazmış zaten resimde bunun içinden çıktı. Bunuda al ve oku belki sana yardımcı olur."


 

"Teşekkür ederim."


 

Tam gidecekti ki içimden gelen bir his ile ona sarıldım ilk başta şaşırdı ama o da bana sarıldı, onunda sarılması ile ona sarılı bir şekilde konuşmaya başladım.


 

"Ben yarın gidiyorum, görevim daha bitmedi. Biliyorum zor bir durumun içindeyiz ama bu gerçek ben senin kardeşinim belki kabul edersin belki kabul etmezsin bunu bilemiyorum ama şunu bil ki içimde sana karşı kocaman bir sevgi var.


 

Belki bu görevden dönemem belki de sana şehit haberim gelir o yüzden bu söyleyeceğim şeyin içimde kalmasını istemiyorum.


BEN SENİ ÇOK SEVİYORUM ABİ."


Konuşmam bittiği anda sağ gözümden bir yaş abimin omzuna düştü. Gözümden düşen o yaşta hem mutluluk hem de hüzün vardı.


Abimi bulduğum için mutluydum ama onun beni kabul etmeme düşüncesi içimde kocaman bir hüzün dağı oluşturuyordu. Ona son kez sıkıca sarıldım ve ayrıldım o da hızla odadan çıktı zaten onun çıkışı ile düşen gözyaşımın devamı geldi. Ben sessizce ağlarken Rıza amca bir kez daha kollarının arasına aldı beni, bende bir kez daha ona sığındım.


Loading...
0%