Yeni Üyelik
43.
Bölüm

BÖLÜM 41

@_tgb_17

Hepinizi yorumlara bekliyorum...

 

 

 

 

Yıldızdan Devam

Doktorla birlikte gözlem odasından çıktık ve hemen ana merkeze geçtik. Hemen özel kullandığımız telefonlardan Karan, Sinan ve Ferite toplu arama yaptım ve olanları onlara anlattım.

Onlardan şu an da Yunus'un yerini bulmalarını istedim ve en ufak bir iz bulduklarında bile beni aramalarını söyledim.

Yunus'un kaçırıldığını öğrendiklerinde onlarda çok sinirlendiler ama öncelikle Yunusu bulmaya odaklandılar. Ben en az kendim kadar Kartallar ekibine de güveniyorum, onlar Yunusla ilgili bir iz bulmadan buraya gelmezler.

Biraz daha sakinleştikten sonra Rıza Albaya mesaj attım ve görüntülü konuşma yapmamızı bu konuşmada Savaşı'nda olmasını istedim.

Görüntülü konuşma için biz hazırlıklarımızı tamamladık, Rıza Albaydan da onay gelince maskelerimizi taktık ve görüntülü konuşma için bağlantıyı kurduk.

İlk önce görüş açıma Rıza Albay ve Savaş girdi, bulundukları ortamdan anlaşıldığı üzere şu an da toplantı odasındalardı.

Kafamı sol tarafa çevirdiğimde Ömer Albayı gördüm, onu karargahda görmeyi beklemediğim için biraz şaşırmıştım.

Ömer Albay'ın yanında biri daha vardı, daha önce karargahta görmediğim birisiydi ama pek fazla üzerinde durmadım çünkü Rıza Albay onu bu toplantıya kabul ettiyse bir bildiği vardır.

Öncelikle Rıza Albaya ve Savaşa selam verdim daha sonra da Ömer Albaya döndüm ve konuşmaya başladım.

"Hoş geldiniz Ömer Albayım, açıkçası sizi de burda görmeyi beklemiyordum ."

"Maalesef pek hoş bulmadım hayalet, uzun süre sonra karşılaşmamızın böyle bir olayla olmasını istemezdim."

"Bende böyle kötü bir olay vasıtasıyla sizinle karşılaşmak istemezdim Ömer Albayım ama size şunun sözünü verebilirim, o askeri orda bırakmayacağım."

Ömer Albayın bakışlarından cevabımı aldım, biliyorum diyordu sen hiç bir askeri öylece bırakmazsın canın pahasına onları kurtarırsın diyordu.

Ömer Albaydan bakışlarımı çekmemi sağlayan şey Savaş'ın konuşması oldu.

"Ne planlıyorsun hayalet? Askerimi nasıl bulacağız?"

"Ben ve ekibim çoktan harekete geçtik, araştırmaya başladık Savaş komutan.

Ayrıca o şerefsizi bulmamız uzun sürmeyecektir çünkü onun asıl derdi benimle, bu yüzden de onu bulmam için bir iz bırakmıştır.

Rıza Albayım sizden bir ricam olacak; şu an da sahada bulunan istihbaratçılara da bilgi verin, unutmayın biz ne kadar hızlı olursak Yunus o kadar az zarar görür."

"Ben gerekli kişilere haber verdim hayalet. Benimde senden bir isteğim var, Karanlığın yerini bulursan ya da bir iz ile karşılaşırsan oraya tek başına gitmeyeceksin, bizide bilgilendireceksin."

"Rıza Albayım sizde çok iyi biliyorsunuz ki yanımızda fazladan birilerinin olması çok tehlikeli."

"Biliyorum hayalet ama şunu da çok iyi biliyorum, Karanlık şu an da seni bir tuzağa çekiyor ve ben sana ne kadar dur desemde o tuzağa bile bile gideceğini biliyorum.

Bu yüzden de senden şunu istiyorum, seninle beraber Gölge timide gelecek, aksi halde hiç bir saldırına izin vermem."

Rıza Albay'ın söyledikleri beni sinirlendirmişti, sinirle odanın içinde volta atmaya başladım. Sonunda pes ettim ve başka çaremin olmadığına kanaat getirdim.

"Sizin dediğiniz gibi olsun Albayım ama bizimle sadece Gölge timi gelecek, başka kimse gelmeyecek."

Son söylediğimi tanımadığım o adama bakarak söyledim ve Rıza Albayda ne söylemem istediğimi anladı.

"Merak etme hayalet,sadece siz olacaksınız."

"Anlaştığımıza sevindim, şimdi kapatıyorum unutmayın en ufak bir bilgide haberleşeceğiz.

Bu arada Savaş komutanım gidin ve timinizi toparlayın, emimin ki şu an da patlamaya hazır birer bomba gibilerdir.

Gidin ve onları sakinleştirin, ardından da onları bu göreve hazırlayın çünkü Karanlığı bulmamız uzun sürmeyecektir ."

"Sen benim timimi düşünme hayalet, onlar her koşulda göreve daima hazırlar."

"Ben uyarımı yaptım komutan, eğer görevde birisi yanlış yaparsa hepimizin hayatına bedel olur ona göre uyarını yap!"

Savaşla olan konuşmamız sonlanınca bağlantıyı kopardık ve maskelerimizi çıkardık. Kafamı doktora çevirdiğimde bana bir şey diyeceğini anladım ve onu dinlemeye başladım.

"Yıldız biliyorum zamanı değil ama Berzan-"

"Sıra ona da gelecek doktor hiç merak etme ama sen bu sefer sakin olacaksın, seni bir kez daha kaybedemeyiz bunu sakın unutma."

"Sana söz veriyorum Yıldız, biz bir daha ayrılmayacağız ve ben bir daha Kartallar ekibini tehlikeye atacak hiç bir şey yapmayacağım, şimdi bizde hazırlık yapsak iyi olur.

Sonuçta kurtarmamız gereken bir aslan avlamamız gereken ise bir sürü sırtlan var."

Doktorun son söylediği beni gülümsetmişti, aslında dediği doğruydu biz aslanımızı o sırtlanlara yem etmeyecektik. Zaman kaybetmeden hazırlık yapmaya başladık.

 

Sabah 

Sabaha kadar aralıksız araştırma yaptık ve sadece bir kaç saat dinlendik, bu kadar uğraşımızın sonunda bir ize ulaştık.

Karanlık en son kuzey yönünde bir arazide görülmüş, Karan bu bilgiyle ilgili geniş çaplı bir araştırma yaptı ve orada eski bir deponun olduğunu buldu.

Anlaşılan Karanlık bizim için güzel bir tuzak hazırlamış. Ama ne olursa olsun, ucunda şehadet şerbetini içmekte olsa biz oraya gideceğiz ve Yunus'u oradan alacağız.

Yaklaşık bir saat önce Rıza Albayla konuştuk ve öğrenmiş olduğumuz koordinatları onlarla paylaştık, Gölge timi hazırlanacaktı ve araziye helikopterle geleceklerdi.

Biz onlardan ayrı olarak Rıza Albay'ın gönderdiği arazi aracıyla gidecektik ve orada belirlenen noktada buluşacaktık.

Biz her ihtimale karşı bütün hazırlıklarımızı yaptık ardından da sığınaktan çıktık ve aracın bırakıldığı yere gittik.

Arabaya bindik, arabayı Karan sürüyordu bende ön koltukta oturuyordum diğerleride arka koltuktaydı, kafamı çevirdim ve tek tek ekibime baktım.

Hepsinin gözünde aynı duyguları gördüm, hepsinin gözünde hırs ve sinir vardı ama o duyguları bastırıyorları.

Çünkü çok iyi biliyorlar ki eğer o duyguları ortaya çıkarırlarsa hepimizin hayatı tehlikeye girer, bu yüzden de sabrediyorlar tıpkı benim yaptığım gibi.

Bir buçuk saatlik yolculuğun sonunda koordinatların gösterdiği araziye vardık ve arabadan inip belirlediğimiz buluşma alanına doğru ilerledik.

Buluşma alanına vardığımızda Gölge timinin bizden önce geldiklerini gördük, zaman kaybetmeden yanlarına gittik.

Bizim geldiğimizi fark edince hepsinin bakışları bize döndü, bende fırsattan istifade hepsine baktım, onları çok özlemiştim özelliklede abimi, ona olan özlemim bir kaç günü kapsamıyor hissettiğim yılların özlemi.

Bu arada Gölge timine daha kardeş olduğumuzu söylememiştik , bu görevi atlatalım onları arayacağım ve abimden yaşadığımız şeyleri timede anlatmasını isteyeceğim . Ben düşüncelerim arasında dolaşırken Savaş'ın konuşması ile kendime geldim.

"Plan ne hayalet?"

"Ne o Savaş komutanım, yoksa benden mi emir alıyorsunuz?"

"Hayır hayalet, senden emir almıyorum. Rıza Albay senin bir planın olabileceğini söyledi, bende bu yüzden sordum."

"Evet Savaş, bir planım var."

"Eee o zaman planını anlatta bizde öğrenelim hayalet."

"Anlatalım bakalım Savaş komutan, ben, suskun ve bombacı içeriye gireceğiz. Gölge timi ve Kartallar ekibinden iki keskin nişancımız dışarıda kalacak .

İçeride ne var ya da kim var bilmiyoruz, bu yüzden içeriye az kişi girmemiz daha iyi olur."

"Madem öyle hayalet, o zaman bende geliyorum."

"Olmaz Savaş komutan, olmaz sen timinle birlikte burda kalıyorsun."

"Unutma hayalet ben senden emir almıyorum, o şerefsizin kaçırdığı askerim için içeriye gireceğim, ben gerekirse o asker için canımı veririm."

Söylediklerinden sonra biraz daha Savaşa yaklaştım ve öyle konuşmaya başladım.

"Ölmeyi göze alıyorsun komutan ama kardeşini, Yıldız'ı hiç düşünmüyorsun."

Söylediklerimden sonra Savaş şaşkınca suratıma bakmaya başladı, şaşkınlığı üzerinden atmasının ardından konuşmaya başladı.

"S-sen nerden biliyorsun?"

"Bu kadar şaşırma, ben her şeyi bilirim Savaş komutanım. Sen bilmesende ben Yıldız'ı çok yakından tanıyorum, bu yüzden seni oraya götüremem.

Ayrıca sana bir şey olsun istemem, o yüzden sen burda yani timinin başında kalıyorsun."

Savaş hala bana bakmaya devam ederken bir şey söylemesine izin vermedim ve Gölge timine dönerek konuşmaya başladım.

"Hadi gelin ve planı detaylıca konuşalım, doktor anlat."

"Hayaletinde dediği gibi içerde ne var bilmiyoruz ya da kaç kişiler bilmiyoruz ama gördüğümüz gibi dışarıda oldukça kalabalıklar.

Biz harekete geçmeden önce suskun, hayalet ve bombacı içeriye sızmaya çalışacaklar, eğer içeriye girmeyi başaramazlarsa o zaman devreye biz gireceğiz ve şerefsizleri ateş altına alacağız onları.

Keskin nişancılar dört bölgeye ayrılacak, her yerde gözümüz olacak diğerleride aynı şekilde ayrılacak ama fazla uzaklaşmayacaksınız birbirinizden.

Hayaletler içeri girdiklerinde gelen işaret ile biz dışarıda şerefsizlere göz açtırmayacağız, zaten asker içerdeyse alıp çıkacaklar ama içerde askerin yerine başka bir şey olma ihtimalide var, bu yüzden hepimiz tetikte olacağız."

"İşte plan bu, umarım herkes ne yapacağını anlamıştır."

"Biz ne yapacağımızı anladık hayalet, sen hiç merak etme. O zaman biz dağılıyoruz."

"Tamam ama önce hepiniz özel frekansa geçin, size gelmeden önce söylemiştim."

"Tamam hayalet, geçtik."

"Kendi telsizlerinizi açmayın verdiğimiz frekanstan haberleşeceğiz, Savaş kendinize dikkat edin ve bize güvenin."

"Biz size güveniyoruz hayalet, asıl siz kendinize dikkat edin."

Gölge timi ve bizimkiler yanımızdan ayrıldılar, telsizileri açmadan önce Karan ve Ferite döndüm daha sonrada konuşmaya başladım.

"Karan, Ferit içerde ne var bilmiyoruz ama az çok tahmin ediyorsunuzdur, Yunus'un üzerinden bize tuzak kurdular bu yüzden şunu bilin, biz şu an da ölüme gidiyoruz.

Birazdan içeriye girmek için harekete geçeceğiz, ya o depodan şehit olarak çıkacağız ya da Yunus'u alıp öyle çıkacağız, şimdi hazır mısınız?"

"Biz daima hazırız hayalet."

"O zaman telsizleri açın ve şu dakikadan sonra hayalet olun."

"Büyük bir zevkle."

Telsizlerimizi açtık ve deponun arkasından yaklaşmaya başladık, dediğim gibi tıpkı bir hayalet gibiydik. Önümüze çıkan şerefsizleri etkisiz hale getiriyordum,depoya iyice yaklaştık ve içeriye girebileceğimiz ya da içeriyi görebileceğimiz bir yer aramaya başladık.

Aradığımızı bulduk ve sağ tarafımızda bir cam olduğunu gördük, ben Ferit'in yardımı ile camdan baktım.

Gördüğüm kadarıyla depoda bir kaç oda vardı ayrıca içeride de bir sürü şerefisiz vardı ama görünürde Karanlık yoktu.

Biraz daha dikkatli baktığımda Yunus'u gördüm, arkası cama dönüktü ama oydu emindim, Bir süre daha baktıktan sonra camdan indim ve telsizle konuşmaya başladım.

"Yunus'u gördüm, içerde ama Karanlık ortalıkta yok ayrıca içerisi de en az dışarı kadar kalabalık."

"Anlaşıldı hayalet, harekete geçmek için sizden işaret bekliyoruz."

"Tamam beklemede kalın. Hadi bakalım bizde içeriye girmek için bir yer bulalım."

Aynı sessizlikte deponun arkasında ilerlemeye başladık, biraz ileride kırılmış ve poşet ile sarılmış bir cam gördük.

Cam çok büyük değildi ama biz oradan geçerdik, poşeti yırttıktan sonra içeriyi kontrol ettim, bulunduğumuz odanın içinde bir kaç şerefsiz vardı.

Hemen silaha susturucu taktım ve onları sessizce geberttim, bir süre bekledik gelen var mı diye. Kimse gelmeyince bizde içeriye girdik ve time işareti verdim.

"İçeriye girdik, dışarısı artık sizde. Dikkatli olun."

"Anlaşıldı hayalet, sizde dikkatli olun."

Biz oda da saklandık ve beklemeye başladık, bir süre sonra dışarısı karıştı içerdek şerefsizlerin çoğu dışarı çıktı. Bunu fırsata çevirdik ve dikkatlice olduğumuz yerden çıktık.

Odadan çıktıktan sonra içerde olan şerefsizleri gebertmeye başladık.Ferit ve Karan ilerlerken ben biraz gerilerinde kaldım, ardından da depodaki odalardan birini kontrol etmek için ilerledim.

Baktığımda içeride kimseyi göremedim, içeri girmek için tam bir adım atmıştım ki saklanan şerefsiz bir tekme attı ve silahımı düşürdü. Bende hemen ona karşılık verdim ve onun silahını da yere düşürmesini sağladım.

Silahı düşünce gardımı aldım ve hamlesini beklemeye başladım, bana yumruk atmaya çalıştı ama başaramadı hızlı bir şekilde yumruğundan kaçtım ve ben onun tam suratına bir yumruk attım.

Yumruğun etkisi ile biraz sendeledi ama hemen toparlandı, bu sefer de tekme atmaya çalıştı ama bacağını havada yakaladım, bacağına bir kaç kez vurdum ve onu yere düşürdüm.

Üzerine çıktım ve suratına yumruk atmaya başladım, şerefsiz bayıldığında ayağa kalkacakken omzumda bir sızı hissetim. Hızla arkamı döndüğümde bir şerefsizin sopa ile bana vurduğunu gördüm.

Ayağa kalktım ve sağ tarafımda bulunan demiri aldım ve ona karşılık vermeye başladım, karşımda ki salak sopayı daha tutmasını bilmiyordu bu yüzden bir çok açığını yakaladım ve ona darbe indirdim, tabi arada bana vurmayı başardı.

Artık darbelerden sersemlemişti, bir kaç kez karnına vurdum ve en sonunda hızla üzerine saldırdım, sopadan kaçtı ama ben onu şaşırtıp suratına tekme attım ve bu darbemle birlikte bayıldı. Şerefsizi etkisiz hale getirince sopayı bir kenara fırlattım ve silahımı aldım.

Odadan çıkıp ilerlediğimde Karan ve Ferit'in çoğu kalleşleri halletiğini gördüm, Yunus'u görmüştüm ama yanında iki şerefsiz vardı. Ferit ile Karanın yanına gitim ve konuşmaya başladım.

"Sağda ki şerefsiz benim."

"O zaman solda ki de benim."

"Ama bu haksızlık, bana kalmadı."

"Eeeeee şansına küseceksin artık bombacı."

"İşaretimle indiriyoruz, bir iki üç şimdi."

Karanla birlikte teröristleri tam alınlarından vurduk ve dikkatlice yerimizden çıktık, Yunus'un yanına doğru ilerlemeye başladık ve gördüklerimiz karşısında şaşırdık. Benim ağızımdan şu cümle çıktı.

"İşte şimdi sıra sende Bombacı."

İt sürüleri Yunus'un ağızını bantlamış ve üzerine bomba yerleştirmişlerdi, kalan süreye baktığımda son bir buçuk dakikamızın kaldığını gördüm, hemen kendime geldim ve Ferite hitaben konuşmaya başladım.

"Bombacı kendine gel ve şu bombayı hemen etkisiz hale getir, çabuk!"

Ferit harekete geçince bende Yunus'un ağızını açtım, ellerini ve ayaklarını çözdüm, sonrada ona bakarak konuşmaya başladım.

"Yunus merak etme, seni buradan çıkaracağız."

"Hayalet beni bırakın ve gidin burdan, yoksa hepimiz öleceğiz. Hadi gidin!"

"Olmaz aslanım, seni almadan hiç bir yere gitmem. Gerekirse seninle birlikte burada şehit oluruz ama asla burdan sensiz çıkmayacağız."

Yunus pes etmiş bir şekilde başını eğdi, tam o sırada telsizden Savaşın sesini duydum.

"Hayalet içeride durumlar ne? Yunus'u buldunuz mu?"

"Evet Savaş, Yunus'u bulduk ama ufak bir pürüz çıktı. Şimdi bombacı o pürüzü hallediyor."

"Hayalet neden bombacı hallediyor? Yoksa-"

"Evet Savaş o düşündüğün oldu ama halledeceğiz merak etme. Sizde durumlar ne?"

"Hala kalabalıklar ama halledeceğiz. Hayalet size güveniyoruz bunu unutmayın."

"Unutmayız Savaş merak etme."

Savaşla konuşmamız sonlanınca derin bir nefes aldım ve Ferit'e dönerek konuşmaya başladım.

"Bombacı durum ne?"

"Hayalet düzenek oldukça karışık ama halledeceğim merak etme."

"Halledeceksin tabi, başka sansın yok Bombacı."

Ferit bombayla uğraşırken içeri giren şerefsizleri gördük ve hemen Karanla onlara ateş etmeye başladık.

"Suskun, o şerefsizler buraya bir adım bile yaklaşmayacak!"

"Allahın izni ile onlara geçiş yok hayalet."

"Bombacı, ne kadar kaldı?"

"Çok az kaldı hayalet ama sürede az kaldı."

"Size gidin diyorum hayalet, olmayacak böyle."

"Sen konuşma Yunus, seni almadan gitmeyeceğimizi söyledim. Bu yüzden uslu uslu bekle.

hadi suskun şu şerefsizleri indirelim."

Karan ile içeriye giren bütün şerefsizleri öldürdük. Bizim işimiz bittiğinde, aynı anda Ferit'te bombayı etkisiz hale getirdi.

Bombayı Yunus'un üzerinden yavaşça çıkardı ve Yunus ayağa kalktı, işte o an çok kısk bir ses duydum ve dikkatle etrafı kolaçan etmeye başladım, sesin geldiği yöne gittim.

Karşıma bir sandık çıktı, dikkatlice açtım ve gördüklerimle ikinci şaşkınlığımı yaşadım. Bir bomba daha vardı ve bu bombanın son 30 saniyesi kalmıştı, hemen diğerlerini uyardım.

"Çabuk buradan çıkalım, bir bomba daha var ve son 30 saniye. HADİ!"

Hep birlikte koşarak çıkışa doğru ilerledik, bir yandan da önümüze çıkan şerefsizleri temizledik. Biz depodan biraz uzaklaşmıştık ki depo bir anda patladı, patlamanın etkisi ile biz ve deponun etrafındaki şerefsizler savrulduk.

Allah'tan biz depoya çok yakın değildik, ben yavaş yavaş kendime geldim ve diğerlerine baktım. Hepsi iyi görünüyordu, silah sesleride kesilmişti.

Patlamadan sonra Gölge timi ve bizimkiler yanımıza gelmişlerdi, Yunusla ilgileniyorlardı ki ilerde bir şey dikaktimi çekti. Bir silah namlusu gördüm ve bu silah Savaşa doğrultulmuştu, hiç düşünmeden Savaşa koştum ve ona seslendim.

"SAVAŞ, DİKKAT ET!!"

Savaşın önüne geçmem ile silah sesi duyuldu, sonra da sırtımda bir sızı hissetim herkes bana korku ile bakmaya başladı.

Doktor, silahın ateşlendiği yere ateş etti ama kim vurduysa çoktan kaçmıştı. Ben tam yere düşecekken Savaş beni tutu ve kucağına yatırdı, işte ben o an gözlerinde ki endişeyi gördüm.

"H-hayalet neden yaptın bunu?"

"S-sana de-miştim Sav-aş. Sa-na bir şey olma-sına izin vere-mez-dim."

Doktor zaman kaybetmeden yanıma geldi ve yarama bakmaya başladı.

"Hemen buradan gitmemiz lazım, çok kan kaybediyor."

"Helikopter istiyorum."

"Helikopter gelene kadar dayanamaz, araçla gidelim yakınlarda bir hastane var. Orada müdahale ederim, bu halde durmaya devam ederse dayanamaz."

"O-olmaz, Göl-ge timi-ni bur-ada bırak-amayız."

"Bizi düşünme hayalet, siz gidin."

Gölge timi ile Ferit ve Sinan kaldı, Karan beni araca taşıdı ve kafamı birisinin kucağına koydu, kim olduğuna baktığımda karşımda Savaşı gördüm, o da gelmişti.

"S-savaş sen ne-den gel-din? T-timini yal-nız bırakma-malıydın."

"Merak etme sen onlar güvende olacak hayalet, şimdi seninle ilgilenmeliyiz, daha fazla yorma kendini."

"Me-rak etme kom-utan, ba-na bir şey ol-maz."

"Benimle dalga geçme hayalet, ayrıca ne olursa olsun sen benim önüme geçmemeliydin, bunu yapmamalıydın."

"E-eğer bu-nu yapma-saydım göz gö-re gö-re seni ölü-me yolla-say-dım, hem ken-dimi affet-mez-dim hem-de on-lara ver-diğ-im sö-zü tut-ma-mış olur-dum."

"Kime, ne sözü verdin hayalet?"

"Er-han ve Mı-sra Boz-kurt, on-lara ver-diğ-im söz-den bah-sedi-yorum. Oğu-lları-nı koru-yaca-ğıma dair verdi-ğim söz."

"Sen, anlamıyorum sen bütün bunları nasıl bilirsin?"

Kafamı Karana çevirdim ve gözlerimle maskemi çıkarmasını istedim, o da beni anladı ardından da maskemi çıkarmak için yaklaştı. Karanın ne yaptığını anlayınca Savaş şaşırmıştı.

Ona yüzümü gösterecektim. Karan maskemi çıkardı ve yüzüm ortaya çıktı, gerçekte kim olduğumu görünce Savaş iki kat şaşırdı.

"S-sen ama nasıl olur?"

"Ü-üzgü-nüm abi, sa-na söyle-yecek-tim ama da-ha zama-nı var-dı."

"P-peki neden şimdi yüzünü gösterdin?"

"Çün-kü duru-mum bel-li değ-il, sa-na bu ger-çeği söyle-meden şe-hit ola-maz-dım."

"Hayır, hayır deme öyle."

"Buna hazır-lıklı olma-lısın abi, sen-den bir şey isti-yorum eğ-er ba-na bir şey olur-sa sak-ın düş-me, sen tahmi-ninden bi-ke çok güç-lüs-ün.

Düş-me ve be-nim yar-ım bırak-tığım işi tama-mla, aile-mize ve bi-ze bun-ları yapan-lardan inti-kamı-mızı al.

Da-ha son-ra hay-atı yaşa ev-len, mu-tlu ol hat-ta çocuk-ları-n ol-sun. Abi, biz-leri unut-ma, yeğen-lerime bizi an-lat olur mu ?"

"Sana hiç bir şey olmayacak Yıldız, ben buna izin vermem. Hem benim çocuklarım halalarını tanıyacak, onunla oyunlar oyanayacak.

Onları sen koruyacaksın Yıldız, şimdi olmaz duydun mu! Şimdi gidemezsin."

Çok fazla kan kaybettiğim için yavaş yavaş bilincim kapanıyordu. Geriye kalan son gücümle elimi kaldırdım ve abimin yanağını okşadım.

"B-ben on-ları ner-de olur-sam ola-yım seve-rim ve koru-rum , tıp-kı se-ni hep seve-ce-ğim ve koru-ya-cağım gibi. SE-Nİ ÇOK SEVİ-YOR-UM ABİ."

Gözlerim yavaş yavaş kapanırken benim en son duyduğum şey ise Savaş'ın yakarışlarıydı.

"Yıldız, hayır hayır hayır olamaz! Lütfen aç gözünü Yıldız. Hayır abiciğim ne olur gitme beni bırakma!"

Loading...
0%