Yeni Üyelik
47.
Bölüm

BÖLÜM 45

@_tgb_17

Yıldızdan Devam

Ah sonunda bu hastaneden çıkıyorum, yaram nerdeyse tamamen iyileşmişti durumum iyi olunca doktorumda artık çıkabileceğimi söyledi.

Beni almaya Kartallar gelmişti, söylediklerine göre Savaş ve Poyraz günlerdir Berzan şerefsizini konuşturmaya çalışıyorlarmış, bu yüzden beni almaya Savaş gelememişti.

Ben eşyalarımı toplamıştım onlarda çıkış işlemlerini halletmişti, hastanede işimiz bitince arabaya bindik ve Karargaha doğru yola çıktık. Arabayı Sinan sürüyordu, arabada bir sessizlik olunca ben konuşmaya başladım.

" Berzan'ın kampından büyük eylemle ilgili bir bilgi çıkmış mı?"

"Maalesef Yıldız, eylemle ilgili bilgi yok ama Topal'ın para kaynaklarının bir kaçı ifşa oldu."

"Nasıl geliyormuş o paralar?"

"Bazı isimlere ulaştık, bu isimleri araştırdık ve bazı bilgilere ulaştık; dışardan bakınca hepsinin hayatı oldukça normal bazıları ayakkabıcı bazıları bakkal ama bu işlerin arka yüzü farklı. Bu kişiler yurtdışından gelen paraları müşteri kılıklı aracılarla alıyorlar ve Topal'ın belirlediği noktalarda ulaştırıyorlar."

"Bak sen Topala, bayağı bir organize çalışıyormuş. Peki Berzan konuştu mu?"

" Sorguya sadece Poyraz ve Savaş giriyor ama büyük eylemle ilgili konuşmamış."

"Kartallardan kimse girmedi mi?"

Bunu doktora bakarak söylemiştim, bakışlarımı anlamış olacak ki sorumu o cevapladı.

" Savaş sorguya ilk girdiğinde onunla birlikte bende girmiştim."

"Doktor, o sorguda bilmem gereken bir şey oldu mu?"

Bakışlarını benden kaçırınca anladım ki sorguda bir şeyler olmuştu, ben bakışlarımı doktorun üzerinden çekmemiştim ki Karan konuşmaya başladı.

"Berzan, doktoru tanıdı ve bu fırsatı kaçırmadı ileri geri konuşmaya başladı. Doktorda daha fazla dayanamadı, bir kaç yumruk attı."

"Karan, sadece bir kaç yumruk mu?"

" Senden de bir şey saklanmıyor Yıldız."

"Karan!"

"Tamam tamam, Berzan'ın ağzını yüzünü dağıttı."

Karan'ın söylediklerinden sonra derin bir nefes aldım, doktor ve Berzan karşılaşırsa böyle bir şey olacağını zaten biliyordum ama yinede doktoru bir kez daha uyarmama gerektiği için bakışlarımı ona çevirdim ve konuşmaya başladım.

"Doktor seni anlıyorum, eminim ki o it damarına basmıştır ama o bize lazım. En azından bir süre kendini hakim ol."

"Merak etme Yıldız, o it konuşmadan bir daha ona dokunmayacağım."

"Eeee o zaman birazda benim sorguma girsin Berzan, bakalım o zaman konuşuyor mu? Yoksa konuşmuyor mu?"

"Hahaha büyük kozumuzu oynuyoruz diyorsun yani?"

"Aynen öyle Ferit, bu zamana kadar Savaş ve Poyraz eğlenmiş artık sıra bende ."

Karargaha giriş yapmıştık, etrafa baktım ve o an burayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim, ardından da Kartallara dönerek konuşmaya başladım.

"Oh be, sonunda geldik. Burayı tahminimden de çok özlemişim. "

 

 

Doktordan Devam

Yıldızı hastaneden almış karargaha dönüyorduk ki konu Berzandan açıldı ve Yıldız benim bir şey yapıp yapmadığımı sorduğunda bir şey diyemedim ardından da aklıma o gün geldi.

Savaş komutan Berzan'ın sorgusuna benimde gelmemi istemişti, hiç birisi olanları bilmediği için böyle bir teklif sunmuştu, Savaş komutanın emri ile birlikte sorguya girdik.

Ben Berzana çok yakın değildim, Savaş komutan bu şerefsize sorular soruyordu, hatta konuşsun diye birazda hırpalamıştı ama bu soysuz tek kelime etmedi. Savaş komutan sandalyeye oturdu ve sakinleşmeye çalışıyordu ki Berzan bakışlarını bana çevirdi ve suratındaki pis sırıtışı ile aynen şunları söyledi.

"Ne oldu asker? Neden öyle uzak duruyorsun yoksa korkuyor musun benden? Merak etme ben kardeşim gibi değilim. Ah nasılda unutmuşum, bu hayatta senin kimsen kalmamıştı değil mi?"

Sırıtarak söylediği bu sözlerden sonra benim gözüme bir perde indi ve o itin üzerine uçtum, bir güzel dövdüm. Ben gözüm dönmüş bir şekilde Berzanı döverken birileri o şerefsizi elimden zorla aldı ve benide ordan uzaklaştırdı.

Uzun bir süre kendime gelememiştim söylediği sözler kafamın içinde dönüp duruyordu ama sakinleştiğimde de Rıza Albaydan güzel bir fırça yemiştim ve bana ceza vermişti.

Karan'ın bana seslenmesi ile kendime geldim ve dikkatimi ona verdim.

"Doktor geldik."

"Karan, siz geçin ben biraz dolaşacağım."

"Tamam kardeşim bir şey olursa ararsın."

"Tamam."

Arabayı aldım ve karargaha çok uzak olmayan, uzun süredir uğramadığım evime gittim.

Kapıyı açıp içeriye girdiğimde direkt odama gittim ve dolabı açtım, ardından en üstteki raftan siyah kutuyu aldım ve yatağımın üzerine oturdum.

Daha kutuyu açarken ellerim titremeye başlamıştı,kutuyu açtığımda karşıma Leylam ile birlikte çekildiğimiz fotoğraflarımız çıktı, hepsini aldım ve tek tek baktım.

Fotoğrafları bir köşeye bıraktım ve tekrar kutuya baktım , Leylamın yüzüğü,tokası,kolyesi vardı. Hepsini kutunun dışına çıkardım.

Kutunun içinde sadece Leylamın kendi elleriyle işlediği mendil kalmıştı, o mendili özenle elime aldım aynı özenlede açtım, içinde Leylamın saçları vardı.

Sanki incitecekmişim gibi korkarak saçlarına dokundum,işte o an içim huzur doldu ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda karşımda Leylamı gördüm, bana bakıyordu gülümsüyordu bende ona gülümsedim. Leyla elini sol yanağıma koydu,huzurla bir kez daha gözlerimi kapattım, bu sefer açtığımda beni kocaman bir boşluk karşıladı.

Acı gerçek bir kez daha suratıma okkalı bir tokat olarak çarptı, Leyla artık yoktu, benim nefes alma sebebim, mutluluk kaynağım yoktu. Bu gerçekle bir kez daha yüzleşirken, farkında olmadan gözlerimden yaşlar döküldü.

Bir süre o yaşların dökülmelerine izin verdim, sonra yaşları sildim ve kutudan çıkardığım her şeyi özenle geri koydum, kutuyu tekrar dolaba koydum ardından banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynada ağlamaktan kızarmış gözlerimi gördüm, gözlerimi kapattığımda o anı bir kez daha yaşadım.

 

( Karşımda pis pis sırıtan şerefsiz beni ve karımı bu leş yuvasına getirmişti ve saatlerdir işkence ediyordu. En sonunda odadan çıktı, ben hemen bakışlarımı Leylama çevirdim, onuda bayağı bir hırpalamışlardı, ben elimden geldiğince onları kendi üzerime çekmiştim ama şerefsizler yinede zarar vermişti sevdiğime.

"Leylam , korkma burdan kurtulacağız"

"F-fatih."

"Söyle güzelim."

"Ben se-ni çok seviyorum Fatihim, biz bur-dan çıkamayacağız."

"Sakın, sakın öyle söyleme Leylam. Gelecekler biliyorum, biz buradan kurtulacağız."

"Fatih, ben bir rüya gör-düm; ç-çok güzel bir yerdeydik her taraf renga-renk çiçeklerle doluydu, son-ra sen gel-din bize sarıl-dın ardın-dan da bizi çok sevdiğini söyle-din ve biz yanın-dan ayrıldık. "

"Leylam,o sadece bir rüya. Hem sen beni bırakmazsın ki, bıraksanda ben seni bırakmam."

"Fatihim,sen-den tek bir şey istiyorum, yaşa Fatih biz-im için yaşa, intika-mın için yaşa.Bizi hiç bir zam-an unutma ama hep mut-lu ol, biz her zam-an seninle olacağız."

Söylediklerinden sonra Leyla'nın sol gözünden bir damla yaş düştü, tekrardan o it geldi ve Leylamı, kızımı benden aldı hemde en acı şekilde.

O an hiç bir şey işe yaramadı, ne üst düzey eğitimli bir asker olmam ne de güçlü birisi olmam, hiç birisi işe yaramadı. Elimden hiç bir şey gelmedi sadece çırpındım, ben çırpındıkça banada vurdular ama durmadım.

En sonunda Leylam bu hayata gözlerini kapatı, işte o an bende kendimden geçtim, sevdiğim kadın ve ondan bir parçam sonsuz bir uykuya yattı.)

 

Zihnime dolan anılarla hızla gözlerimi açtım, ardından kendime çeki düzen verdim. Suratıma soğuk ifademi takındım ve karargaha gitmek için yola çıktım.

"Ben yaşayacağım sevgilim, sizin için, alacak olduğum intikam için, bu şerefsizlerin soylarını kurutmak için yaşayacağım. Bu dünyada işim bittiğinde de sizin yanınıza geleceğim."

 

 

Yıldızdan Devam

Karargaha giriş yaptığımızda hemen odama gittim ve dolaptan üniformamı çıkardım, üzerindeki ay yıldızı özlemle okşadım ardındanda öptüm.

Sanki ilk kez okula gidecek olan öğrenci gibi özenle hazırlandım, en son saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım ve odamdan çıktım. Benim odadan çıkmam ile aynı anda karşı odadan da Poyraz yüzbaşı çıktı. Karşısında beni görünce önce bir şaşırdı ama hızla kendini toparladı ve konuşmaya başladı.

"Çok geçmiş olsun Yıldız komutanım, gayet iyi görünüyorsunuz."

"Teşekkür ederim Poyraz komutanım, Allaha şükür bir itin kurşunu ile yıkılacak değilim."

"Hemen hazırlanmışsınız, bir yere mi gidiyorsunuz?"

"Bu kadar dinlenmenin yeterli olacağını düşündüm Poyraz komutanım, Rıza Albayın yanına gidiyordum. Size iyi günler."

Poyrazın bir şey söylmesine izin vermeden yanından ayrıldım ve Rıza Albay'ın odasının önüne geldim, kapıyı çaldım içeriden gelen ses ile kapıyı açıp içeriye girdim ardından selam verdim.

"Rahat asker, bakıyorumda gelir gelmez hazırlanmışsın."

"Öyle oldu komutanım, uzun süredir hasret kaldım üniformama."

"Açıkcası senin bu kadar zamandır uslu uslu hastanede kalmana çok şaşırdım Yıldız, acaba bu olayda Savaş'ın da bir etkisi var mı?"

"Komutanım ne alakası var? Sizde çok iyi biliyorsunuz ki eğer ben kalmak istemeseydim kalmazdım."

" Biliyorum kızım, hiç bilmez olur muyum? Eeee sen neden hemen ayaklandın? Böyle hazırlandığına göre aklında bir şeyler vardır senin."

"Komutanım çok fazla zaman kaybettik, gelirken Kartallarla konuştum Berzan eylemle ilgili konuşmamış."

"Evet Yıldız, ne Poyraz ne de Savaş ikiside konuşturamadı."

"Komutanım eğer izin verirseniz birde ben denemek istiyorum."

"Aklında ne var Yıldız?"

" Aklımda var bir şeyler komutanım, bu saatten sonra Berzan'ın anlayacağı dilden konuşacağız ."

"Anlat bakalım neymiş o şerefsizin anlayacağı dil?"

 

Rıza Albaya aklımda ki planı anlattıktan sonra Kartallar ile planı uygulamaya geçtik. Yapmamız gereken her şey hazır olduğunda Rıza ve Ömer Albaya haber verdim.

Biz hazırlıkları yaparken doktorda bize katılmıştı ve giderkenki halinden daha iyi görünüyordu, anlaşılan yine Leyla'sına içini dökmüştü. Doktor için oldukça zor bir durum , karısının ölümüne sebep olan kansızlardan birisi burnunun dibinde ama bir şey yapmıyor, tıpkı bizim gibi o da sabrediyor.

Benim talimatım ile Berzanı sorgu odasın aldırlar , Rıza Albay, Ömer Albay ve Kartallar gözlem odasına geçmişlerdi, içeriye girmeden önce Savaş'ın da sorguyu izlemek için gözlem odasına girdiğini gördüm.

Plandaki gibi benimle beraber sorguya Karan girecekti, sorgu odasına girmeden önce suratıma o korkutucu ifademi takındım ve içeriye girdim.

Berzan'ın halini gördüğümde hiç şaşırmadım, bu halde olmasını bekliyordum. Suratı tanınmayacak haldeydi ve hasar görmemiş bir yeri kalmamıştı, doğruyu söylemek gerekirse Berzan'ın bu haline bir gram bile içim acımadı, o ve onun gibi kanı bozuklar bir sürü masumu öldürdü.

Berzan'ın karşısında ki sandalyeyi çekip oturdum ve suratına bak aya başladım, bakışlarımdan rahatsız olmuş olacak ki ilk konuşan o oldu.

"Yine, neden getirdiniz beni buraya? Size söyledim, benim anlatacak bir şeyim yok."

"Eminim ki bize anlatacakların yoktur Berzan , sonuçta sen kim eline silah alıp masumları öldürmek, askerlere ateş etmek kim değil mi?"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Ah nerden anladın! Demek ki tahmin ettiğim kadarda salak değilmişsin."

"Ben sorguya giren o iki komutana hiç bir şey söylemedim, sana mı söyleyeceğim? Ayrıca sen kimsin?"

"Hahaha, bakıyorum da kendinden çok eminsin. Eminim ki Topaldan ismimi çok duymuşsundur."

Topal'ın ismi geçince tedirgin oldu ve bacağını hafif bir şekilde sallamaya başladı. Umursamaz bir şekilde konuşmaya devam ettim.

"Ben Yıldız, Yıldız Bozkurt, Gölge ve Kara' nın kızı, senin gibi kanı bozukların azraili, şehitlerinin intikamını almak için yemin etmiş bir komutanım ben.

Ben gökte dalgalanan, şehitlerimizin kanı ile boyanmış olan o bayrak için canını verecek olan kişiyim."

"S-sen, Topal'ın peşinde olduğu komutansın."

"Hah işte beklediğim tepki buydu, sonunda tanıdın beni.

Ne o, biraz rengin attı senin, yoksa Topal hakkımda kötü şeyler mi söylüyor? Eğer öyleyse çok alınırım."

" Y-Yemin ederimki ben bir şey bilmiyorum, dövsenizde, öldürsenizde bilmediğim bir şeyi anlatamam size."

"Cık cık cık, dövme işini benim yerime yapmışlar zaten, ben seni konuşturacak olan kişiyim."

"SANA BİR ŞEY BİLMİYORUM DEDİM!"

 

Berzan'ın sesini yükseltmesi ile masaya yumruğumu vurdum, bu hareketimle irkildi ve bana bakmaya başladı. Bende Berzan'ın gözlerinin içine baktım ve kelimeleri bastıra bastıra konuşmaya başladım.

"Senin karşında salak yok, büyük eylemle ilgili bilgilere sahip olduğunu burdaki herkes biliyor Berzan,bu yüzden daha fazla sabrımı zorlama ve konuşmaya başla.

Seninde sonunun tıpkı kardeşinin ki gibi olsun istemeyiz değil mi?"

"Sakın komutan, sakın onun ismini ağzına bile alma."

" Neden Berzan? Adar'da tıpkı senin gibi bir şerefsizdi , bir sürü masumu öldürdü, bir askerimize ve ailesine saldırdı.

Ama bütün bu yaptıklarının sonucunda da acıyla içinde kıvrana kıvrana hatta yalvara yalvara can verdi.

Berzan, biliyor musun kardeşin nasıl yalvarmış? Bizde bilmiyorduk ama sonradan öğrendik. O anları videoya çekmişlerdi, sanada izletmemizi ister misin Berzan?

Kardeşinin nasıl acıyla kıvrandığını, nasıl yalvardığını, yaptıkları için nasıl köpek gibi pişmak olduğunu izlemek ister misin?"

 

Berzan kıpkırmızı olmuştu ve terlemeye başlamıştı, gözlerinde ise hem sinir hem de korku vardı. Aslında ortada öyle bir video yok ama bunu Berzan bilmesede olur.

"Doktor, kardeşime yaptıklarının hesabını verecek."

"Öyle mi dersin Berzan? Unutma elleri kolları bağlı olan sensin doktor değil."

"Az kaldı komutan. Gündüzün geceye karışacağı ana çok az kaldı, işte o gün her taraf kan olacak ve ben senin karşında oturacağım."

İşte bu, sinirlendikçe çözülmeye başladı. O kadar sinirlendi ki ne dediğini bile bilmiyordu,anlaşılan eylem çok yakın.

"Emin misin Berzan? Bu eylemde tıpkı diğerleri gibi elinizde patlayacak."

"Hahaha sen öyle san komutan, bu sefer işiniz çok zor hem artık Hayalette yanınızda değil."

"Ah doğruya onu vurmuştunuz siz, dur bir dakika seninle konuşmak isteyen birisi vardı."

Karana işaret verdim ve elindeki bilgisayar ile yanımıza geldi ardından da canlı bağlantı olarak görünen ekranı açtı. Ekranı Berzan'la ikimizin göreceği bir yere koydu, Berzan ekranda gördüğü kişi ile şaşırdı ve korku ile yutkundu.

"H-hayalet."

"Hayalet ya, ne oldu Berzan seni pek bir şaşırmış gördüm."

"A-ama o vurulmuştu, durumu ağırdı."

 

"Hayalet bu Berzan onu öldürmek o kadar kolay değil çünkü o zaten yaşayan bir ölü."

Ben susunca bilgisayardan ses gelmeye başladı.

 

"Beni gördüğüne pek sevinmedin anlaşılan Berzan. Yoksa sen ve Topal benden bu kadar kolay kurtulabileceğinizi mi düşündünüz?"

Berzan dili tutulmuş gibi kalınca bu sefer ben konuşmaya başladım.

"Hayalet, Berzan bizimle konuşmuyor, acaba sen bir ziyarete mi gelsen? Belki seninle konuşur."

 

" Çok isterdim ama başka sefere artık, benim başka birine sözüm var."

"Bak merak ettim şimdi, kime sözün var?"

"Berzan çok yakından tanıyor."

Berzan hayaletin söylediği ile daha dikkatli bir şekilde dinlemeye başladı.

" Görüşeceğim kişi Behram, kendisi birazdan yanımda olacak."

Berzan, Behram ismini duyduğunda suratı bembeyaz oldu ve heykel gibi kala kaldı.

"Allah allah hiç ismini duymadım, Hayalet kim bu Behram?"

"Behram, Berzan'ın herkesten sakladığı ama kendisi gibi pis işler yapan oğlu.

Berzan, oğlunu bu zamana kadar sizlerden ve bir çok kişiden saklamayı başardı ama beni hesaba katmadı. Ben hem oğlunun kim olduğunu hem de yerini buldum ve onu yakaladım.

Berzan sana şu kadar söyleyeyim; oğlunla çok eğleneceğiz, gerçi yapacaklarım karşısında eğlenen taraf ben olacağım acı çeken taraf o olacak ama olsun.

Hem belki de Behram büyük eylemle ilgili bazı şeyler biliyordu, bunları bana söyler. Ne dersin Berzan, oğlun bana ve yapacaklarıma karşı dayanabilir mi? Ya da ne kadar süre dayanabilir?"

"Hayır! Hayır sen onu bulmuş olamazsın, bu imkansız."

"Hahaha, beni çok hafife alıyorsunuz; hemde bunca sene size yaptıklarıma rağmen.

İlla ki duymak istiyorsan söyleyeyim, oğlun şu an da Şırnak'taki kampından alındı ve bana doğru getiriliyor."

"B-bu olamaz, sen onu nasıl buldun? Topal saklamıştı onu, bana kimsenin ona zarar veremeyeceğini söylemişti."

"Ah Berzan ah, Topala asla ama asla güvenemezsin hala bunu öğrenemedin mi?"

"Hayalet, o zaman biz daha fazla seni tutmayalım sen de eğlencene bak. Bu arada eminim ki Behram bir şeyler biliyordur, sana ve yöntemlerine fazla dayanacağını düşünmüyorum."

"Bende seninle aynı fikirdeyim, görüşürüz komutan."

Ekran karardı ve Karan bilgisayarı kapatıp aldı, bende Berzana döndüm ve surat ifadesine baktım. Şu an kendisi ile bir kavganın içine girmişti ve direnci kırılmak üzeriydi, bunun üzerine son hamlemi yaptım.

"Berzan sence önce oğlun mu konuşur? Yoksa sen mi? Bakalım oğlun senin kadar dayanacak mı?

Ya da ikinci bir seçenekte şu olabilir; tıpkı kardeşin gibi oğlunda acı içinde kıvrana kıvrana ölür. Kim bilebilirki, sonuçta karşısında Hayalet var."

"Hayalet bunu yapamaz çünkü ona ihtiyacı var, ayrıca Behram hiç bir şey bilmiyor."

"Berzan inan bana gözün kırpmadan yapar, hem oğlun illa ki bir şeyler biliyordu ve ne biliyorsa hayalet büyük bir zevkle bunları öğrenecektir.

Tabi sen oğlunu kurtarmak için konuşursan o ayrı bir mesele."

Berzan'ın aklı iyice karışmıştı, bakışları düşünceliydi. Karana çıkması için işaret yaptım ve bende ayağa kalktım,Berzana biraz daha yaklaşıp öyle konuşmaya başladım.

"Berzan, biz şimdi çıkıyoruz tam on beş dakika sonra geri geleceğim, eğerki sen konuşmaya karar verirsen bende Hayaletle konuşurum ve oğluna zarar gelmez.

Yok ben konuşmam dersen oğlunda Adar'ın kaderini yaşar hemde senin yüzünden."

Berzanı düşünceli hali ile odada bıraktık ve bizde gözlem odasına girdik. Herkes bıraktığım gibi buradaydı, hatta Poyrazda gelmişti.

"Aferin Yıldız, fazlası ile kafasını karıştırdın."

"Evet komutanım kafasını karıştırdım ama daha çok psikolojisi ile oynadım, inanın bana bu işin sonunda konuşacak."

Poyrazın konuşması ile bende dahil herkesin bakışları ona döndü.

"Konuşacağından nasıl bu kadar eminsiniz Yıldız komutanım? Ayrıca siz Hayalet ile nasıl iletişime geçtiniz?"

"Kendimden eminim Poyraz komutanım çünkü bakışlarını gördüm.

Kardeşinin nasıl öldüğüyle ilgili bir çok söylenti vardı ve ben onları doğruladım, ayrıca hayatta kalan tek dayanağını, yani oğlunu Adar'ın yerine koydum; işte bu son darbe oldu, son ama en yıkıcı darbe.

Hayalet konusuna gelirsek, iletişime geçen ben değil Rıza Albay oldu, sonuçta bu eylemi durdurma operasyonunda o da var.

Benden size küçük bir tavsiye Poyraz komutanım; biran önce gidin ve hazırlığınızı yapın çünkü Berzan konuşacak."

"Umarım dediğiniz gibi olur ve konuşur, bizde bu eylemi engelleriz."

Poyrazla birbirimize bakarken kapı çaldı ve benim tanımadığım bir asker Poyrazı çağırdı, Rıza Albaydan izin isteyip odadan çıktılar.

Böylece içerde Kartallar, Rıza Albay, Ömer Albay ve Savaş kaldık. Ortamda oluşan sessizliği bozan ilk kişi abim oldu.

"Yıldız, ben her şeyi anladım da o bağlantı nasıl oldu bir tek onu çözemedim."

"Hahahaha, o gerçek bir bağlantı değildi, o önceden kaydedilmiş bir videoydu.

Berzana söyleyeceklerimi, onun tepkilerini tahmin ettik ve buna göre bir konuşma yaptım. Tabiki de Yıldızda Hayalet ile bazı konuşmalar yapacaktı, bunların hepsini çektikten sonra geri kalan işlemleride Karan hallet, bu konuda oldukça yeteneklidir."

"Valla senden korkulur Yıldız, bir anda ikinizi aynı anda görünce bayağı bir şaşırdım."

"Hahahaha, benden düşmanlarımız korksun abi siz değil."

Ömer Albay bir anda ayağa kalktı ve bana sarıldı, ardından da konuşmaya başladı.

"Senin bu zekana hayranım Yıldız."

"Ooooo komutanım, yoksa bu bir itiraf mı?"

"Hahahaha deli kız."

Aradan on beş dakika geçince sorgu odasına girmek için harekete geçtim, suratıma aynı sert ifademi takındım ve içeriye girdim. Yavaş adımlarla Berzan'ın karşısında geçtim ve sandalyeye oturdum, bir süre bekledim ama konuşmadı hal böyle olunca ben konuşmaya başladım.

"Berzan, anlaşılan senin konuşmaya hiç niyetin yok, bu yüzden seninle daha fazla zaman kaybetmeyelim nasıl olsa oğlun var sırada."

Odadan çıkmak için tam ayağa kalkmıştım ki Berzan'ın sesini duydum.

" Tamam, dur!"

Bakışlarımı ona çevirdiğimde onun da bana baktığını gördüm, ben sessiz kalınca tekrar konuştu.

" Size her şeyi anlatacağım, yeterki Hayalet oğluma dokunmasın, sizde dokunmayın."

 

 

 

Loading...
0%