Yeni Üyelik
48.
Bölüm

BÖLÜM 46

@_tgb_17

yorumlara bekleniyorsunuz...

 

 

Poyrazdan Devam

Günlerdir Savaş ile birlikte, Berzan itini konuşturmaya çalışıyorduk ama şerefsiz tek kelime bile etmedi.

Biraz dinlenmek için odama gelmiştim, dinlendikten sonra hazırlandım tam odamdan çıkmıştım ki karşı odadan da Yıldız yüzbaşının çıktığını gördüm. Anlaşılan hastaneden yeni çıkmıştı ama fazlası ile iyi görünüyordu.

O da beni görünce kısa bir muhabbetimiz oldu, hastaneden çıkar çıkmaz hiç dinlenmeden buraya gelmiş ve hemen üniformasını giymiş. Artık tamamen eminim ki bu kadın hiç bir kadına benzemiyor, tıpkı bizim gibi önceliği vatan ve vatan aşkı ile yanıyor.

Timimin yanına gitmek için hareketlendim, geldikleri gün bayağı bir konuşmuştuk, yaşananları kısa bir özet geçmiştim. Anka timinede diğer tim üyeleri gibi oda verilmişti, bende o odanın önün geldim ve kapıyı açıp içeri girdim.

Tam zamanına, hepsinin hazırlanmış bir şekilde beni beklediklerini gördüm, Berzan ile ilgilenmekten onlarla fazla ilgilenemedim ama bugün onlarla çok güzel ilgileneceğim. Yüzümdeki sinsi gülümsemeyi sildim ve onlara hitaben konuşmaya başladım.

"Evet Anka timi, bakalım geçen zamanda paslanmış mısınız? Hepinizi beş dakika içinde antreman sahasında istiyorum!"

"Emredersiniz komutanım!"

Son kez onlara baktım ve odadan çıktım, antreman alanına geldim ve üzerimdeki üniformanın üstünü çıkardım, beş dakika dolmadan tim karşımda ip gibi dizildi, bende karşılarına geçtim ve konuşmaya başladım.

" Isınma olarak 30 tur koşu."

Baha'nın konuşması ile bakışlar ona döndü.

" Komutanım diyorum ki, acaba siz birazcık daha göreve mi gitseniz?"

"Evet Anka timi Baha arkadaşınıza teşekkür edin çünkü koşu 50 tura çıktı."

Timdekiler Baha'ya söylenirken ben önlerine geçtim ve koşmaya başladım, onlarda Baha'ya söylenmeye devam ederek beni takip etmeye başladılar.

Koşu bittikten sonra 50 mekik, 80 şınav çektik, en sonda eğitim parkurunu 3 kez tamamlattırdım.

Şu an da Anka timi perişan bir haldeydi ama buna rağmen karşımda dim dik duruyorlardı. Daha fazla bu hallerine dayanamadım ve bugünlük bu eğitimin yeteceğini düşündüm.

"Anka timi, bugünlük bu kadar yeter. Şimdi gidin ve dinlenin."

"Emredersiniz komutanım."

Tim yanımdan ayrılınca bende askerlerden birine Savaş'ın nerde olduğunu sordum, o da gözlem odasında olduğunu söyledi. Bende hemen oraya gittim, içeriye girdiğimde herkesin burda olduğunu gördüm.

Sorgu odasına baktığımda ise Yıldız'ın, Berzan'ın sorgusuna girdiğini gördüm. Yıldız, Savaş ve benim aksime oldukça sakin bir şekilde konuşuyordu, Yıldızın söyledikleri kafamda bazı soru işaretlerine yol açmıştı.

Adar'ın kim olduğunu biliyordum, yıllar önce nasıl öldürüldüğünüde ama bu bilgi gizli tutuldu yani herkes bilmiyor. Ayrıca Adar bir askerin ailesine zarar vermiş, bu konuşmalar arasında doktorun ismide geçti, hali ile kafamda şu soru oluştu acaba bu olayların birbiriyle bir bağlantısı olabilir mi? Bu sorunun cevabınıda bize Yıldız verecek.

Yıldız'ın sayesinde yeni bir bilgi daha öğrendik, meğer Berzan'ın bir oğlu varmış ayrıca oğlunada fazlası ile değer veriyormuş. Yıldıza hayran olmamak elde değil, oldukça akıllı bir kadın ve aklını nerde ne zaman kullanacağını çok iyi biliyor.

İçimden bir ses Yıldız hakkında öğrenecek olduğum çok şey olduğunu söylüyor.

Yıldız gözlem odasına geldiğinde ona Berzan ile ilgili bir kaç bir şey söyledim ve benimle diklendi, işte bir özelliği daha her zaman bildiğini okuyor ve söylediklerinin arkasında duruyor.

Biz birbirimize bakarken içeriye anka timinden Batuhan girdi ve beni çağırdı, bende izin isteyip odadan çıktım.

Timin yanına gittiğimde endişe ile bana baktıklarını gördüm, bu bakışların sonunda hoşuma gitmeyen bir şey öğreneceğimi anladım. Söyleyecekleri şey her ne ise nasıl söyleyeceklerini bilmiyor gibiydiler, onlar konuşmayınca bu sefer ben konuştum.

"Evet sizi dinliyorum, artık ne söyleyecekseniz söyleyin."

"Komutanım nerden anladınız size bir şey söyleyeceğimizi?"

"Sizden bir süre ayrı kalmış olabilirim ama hala ben hepinizi çok iyi tanıyorum, şimdi sizi dinliyorum."

Timin benden sonraki yetkili kişisi olarak Dolunay konuşmaya başladı.

"Komutanım, öğrendiğimiz bilgiye göre iki gün önce o burda görülmüş."

" Bilmece gibi konuşma Dolunay,kim görülmüş?"

"Sahra."

Duyduğum isim ile kaşlarım çatıldı ve bütün hücrelerimde sinirlendiğimi hissetmeye başladım. Onu en son Topal'ın kampında görmüştüm ama tekrar döneceğini düşünmemiştim şimdi anlaşıldı her şey.

"Dolunay, bu söylediğin kesin bir bilgi mi?"

"Evet komutanım, Ömer Albay'ın görevlendirdi istihbaratçıdan haber geldi."

"Anladım, Ömer ve Rıza Albay'ın haberi var mı?"

"Var komutanım, zaten onlar söylememizi istediler. Komutanım, sizde çok iyi biliyorsunuz ki Sahra tek başına dönmemiştir."

"Biliyorum Dolunay ve onun boşu boşuna geri döneceğini sanmıyorum. Ama bu sefer ona izin vermeyeceğim."

Askerlerime son kez baktım ve odadan çıktım, odadan çıktığım anda karşımda Yıldızı gördüm. Halimi görünce bana sorgulayıcı bir şekilde baktı, ben ise ona hafif bir baş selamı verip yanından geçtim.

Odama girdiğimde sakinleşmek için derin nefesler almaya başladım, biraz sakinleştikten sonra kendi kendime mırıldandım.

"Kendi ayağınla bana, eceline geldin öyle mi ? O zaman hoş geldin Sahra, umarım bu eylemde karşıma sen çıkarsın."

 

 

Yıldızdan Devam

Berzan konuşacağını söyledikten sonra sandalyeye oturdum ve dikkatle onu dinlemeye başladım.

"Topal, eylemi burda yapmayacak başkentinizde, Ankara'da yapacak oraya saldıracak."

"Tam olarak nereye saldıracak Berzan? Bize net bir konum ver."

"Saldıracakları bölgelerin konumu bir flaş bellek içinde, eğer oğlumun iyi olduğunu görürsem o falaşın yerini size söylerim."

"Berzan, benimle pazarlık yapma!"

"Ben söyleyeceğimi söyledim komutan, zamanınız git gide daralıyor karar sizin. Sadece oğlumun iyi olup olmadığını görmek istiyorum."

Bir şey söylemeden ayağa kalktım ve odadan çıktım, yan tarafta bulunan gözlem odasına girdim. Rıza Albaya bakarak konuşmaya başladım.

"Komutanım ne diyorsunuz?"

"Yıldız, nasıl olsa oğlu elimizde daha fazla zaman kaybetmeyelim, oğlunu görsün ve biran önce flaş belleğin yerini söylesin."

"Emredersiniz komutanım! Karan bu iş sende ."

"Tamam Yıldız, bana sadece on dakika verin, hemen geliyorum."

"Tamam bekliyoruz."

Karan odadan çıktı, kendimi pek iyi hissetmiyordum biraz kendimi toparlamak için dışarı çıkmaya karar verdim.

"Komutanım, izniniz ile ben bir hava alsam."

"Tamam kızım, Yıldız sana söylemiştim biraz dinlen diye."

"Önemli bir şeyim yok komutanım iyiyim, ayrıca fazla vaktimiz kalmadı. Birazcık temiz hava almak istiyorum, Karan dönmeden gelirim."

Selam verip gözlem odasından çıktım, tam bahçeye çıkacaktım ki önünden geçtiğim odanın kapısı açıldı ve içerden Poyraz çıktı. Hali hiç iyi görünmüyordu, bakışları fazlasıyla öfkeli ve hayal kırıklığı doluydu, beni görünce başıyla selam verdi ardından da hızla yanımdan ayrıldı.

Bende bahçeye çıktım ve çardaklardan birine oturdum, anne ve babamın savaştığı şimdide bizim savaştığımız dağlara baktım.

Bu dağlar bir çok şehide şahit oldu, anne ve babamın aşkına şahit oldu. Annem ve babam öyle güzel severlerdi ki birbirlerini, o büyük aşklarına hayrandım.

Sürekli düşünürdüm, öyle bir aşk bana nasip olur mu diye ama buna bile izin vermediler. Yaşadıklarımdan sonra kalbim önce öfkeyle ardından nefretle sonrasında da intikam duygusu ile doldu, bütün bu duygulardan sonra Aşka ve sevgiye yer kalmadı, sadece intikam vardı. Ama abimi bulunca bu değişti, o kalbimi yumuşattı ve kendine oldukça güzel bir yer buldu.

Temiz hava iyi gelmişti, daha fazla zaman kaybetmemek için oturduğum yerden kalktım ve gözlem odasına gittim, benim ardımda da Karan içeri girdi ve bana bakarak konuşmaya başladı.

"Komutanım, her şey hazır. Berzan oğlu ile konuşabilir."

"Tamam o zaman, hadi Karan biz içeri giriyoruz."

Karan ile beraber gözlem odasından çıktık ve sorgu odasına girdik, Berzan'ın karşısına oturdum ardından da ona bakarak konuşmaya başladım.

"Tamam, dediğin gibi olsun ama uzun sürmeyecek."

"Tamam komutan, anlaştık."

Karana baktım ve bağlantıyı onaylamasını söyledim, hemen halletti ve bilgisayarı getirdi ardından benim ekranı görebileceğim bir açıda Berzan'ın önüne koydu. Bir süre sonra ekranda Behram göründü, Berzan oğlunu görünce hemen konuşmaya başladı.

"Behram, oğlum iyi misin?"

"İyiyim ama başımda ki şu aptallar beni bıraksa daha iyi olurum."

Söylediği şey beni fazlası ile sinirlendirmişti ama sessiz kaldım, ben sakin kalmak için kendime telkinler verirken bu sefer konuşan Berzan oldu.

"Merak etme oğlum, sana bir şey yapmayacakalar."

"Baba, yoksa onlara istediklerini şeyi mi verdin?"

"Senin için her şeyi yaparım Behram."

Bu kadar görüşmenin yeterli olacağını düşündüm ve konuşmalarını böldüm.

"Tamam, bu kadar yeter. "

Karan bilgisayarı kapattı ve aldı, bende Berzana döndüm sonrada konuşmaya başladım.

"Evet Berzan, oğlunu gördün biz sözümüzü tuttuk sıra sende."

"Tamam komutan, flaş bellek merkezde ki caminin karşısında ki en büyük ağacın altında gömülü."

"Flaşı Neden böyle bir şekilde saklama gereği duydun?"

"Evet Topal ile iş birliği içindeydik ama ona tam olarak güvenemezdim, bir şekilde kendimi garantiye almam lazımdı.

Bende önemli olan bu bilgileri bir şekilde sakladım, iyi ki de saklamışım bugün işime yaradı."

"Hepiniz bir birinizin arkasından iş çevirecek kadar şerefsizsiniz. Neyse ki bu bizim işimize geliyor, şimdi bu eylem ne zaman Berzan? Bana tam olarak bir gün söyle."

"Tam iki gün komutan, iki gün sonra canınızı fazlası ile yakacaklar, benden siz bir tavsiye; flaş belleği ne kadar çabuk bulursanız bilgilere de o kadar çabuk ulaşırsınız daha fazla zaman kaybetmeseniz iyi olur, zaman işliyor komutan."

"Sen hiç merak etme Berzan, o flaş bellek akşam olmadan benim elimde olacak, sonrasında da o işe yaramaz planınızı sizin başınızda patlatacağız."

 

Karanla birlikte odadan çıktık, kapıdaki askerlere Berzanı götürebileceklerini söyledim. Ardından gözlem odasına girdim ve Kartallara dönerek konuşmaya başladım.

"Sinan, Ferit ve doktor siz gidin şu flaşı alın ve en kısa zamanda burada olun. Unutmayın ne kadar hızlı olursak o kadar iyi olur, aksi halde geç kalmış oluruz."

Onlar hızla harekete geçtiler, bizde durum değerlendirmesi için toplantı odasına geçtik, bu sefer Gölge timi tam olarak buradaydı ve Poyrazda buradaydı. Savaş bana bir şey sormak ister gibi bakınca ondan önce ben konuştum.

"Savaş, hadi artık sor."

"Yıldız, neyi sorayım?"

"Neyi olacak, iki saattir karşımda kendinle kavga etmeni sağlayan soruyu sor."

"O kadar belli oluyor mu?"

"Ben anlarım, hadi sor artık."

"Şimdi Berzan ilk geldiğinde doktor benimle sorguya girdi ve Berzanı fena benzetti, sonra sen Adar hakkında konuşurken; bir askerin ailesine zarar verdiğini falan söyledin. Şimdi sana şunu soruyorum; bu iki konunun bir biri ile ne gibi bir ilgisi var?"

Savaş'ın sorduğu şey ile Karan'ın, benim, Rıza Albay'ın ve Ömer Albay'ın suratında hüzünlü bir ifade oluştu. Bakışlarımı önce onlara çevirdim, hepsinden onay alınca yaşananları anlatmaya karar verdim.

 

"Aslında bakarsan bunu soracağını az çok tahmin ediyordum, hepinizin burda olması iyi oldu çünkü bu konuyu bir kez konuşacağız ve bir daha açmayacağız çünkü çok hassas bir konu."

Hepsinin suratına baktığımda bana onaylar bir şekilde bakıyorlardı, bende anlatmaya başladım.

 

"Doktor yani Fatih, iki sene önce çok büyük bir olay yaşadı; Fatih evliydi karısının ismi Leyla'ydı, Leyla benim yakın bir arkadaşımdı.Çok güzel bir kadındı aynı zamanda akıllı ve merhametliydi.

Çok mutluydular, mutlulukarı bir bebekle taçlanacaktı, anlatacak olduğum bu olay olduğunda Leyla dört aylık hamileydi. Bir kızları olacaktı, kızlarının isminide Hilal koyacaklardı."

En yakın arkadaşımı bir kez daha hatırlamak yüzümde buruk bir gülümseme oluşturdu.

"Leyla hep benim gibi bir kızı olsun isterdi, ismi Hilal olsun, bu vatan için çalışsın, senin gibi güçlü olsun, kendi ayaklarının üzerinde dursun, kimseye boyun eğmesin derdi. Ben de her seferinde kaderi benzemesin derdim.

Bir gün Fatih karısını almış dolaşmaya götürmüş, ardından piknik yapmak istemişler.İşte o zaman Berzan itinin kardeşi Adar, onları tuzağa düşürmüş ve ikisini birlikte kaçırmış.

O zaman bizlerde Adar'ın peşindeydik, hatta bir çok işine engel olmuştuk. Bir şekilde doktoru bulmuş ve onu esir almış, bu olaylar olduğunda ben görevdeydim sonradan haberim oldu.

Öğrendiğimde Rıza Albaydan gelen emir ile hemen peşlerine düştük ama yetişemedik.Adar hem Leyla'ya hemde Fatih'e işkence etmiş, en sonunda da Fatih'in gözü önünde Leyla'ya-"

O cümlenin devamını getiremedim, kelimeler ağzımdan çıkmadı ama odada ki herkes benim ne demek istediğimi anladı ve başlarını önlerine eğdiler.

"Sonrada Fatih'in gözleri önünde, doğmamış kızını ve sevdiği kadını öldürmüş. Biz yetiştiğimizde Leyla ve Hilal için çok geçti, Fatih o gün hayatta kaldı ama uzun bir süre toparlanamadı.

Sonrasında göreve döndü, bir gün Adar'ın yerini tespit ettik ve onu ele geçirmek için yola çıktılar. Tabi Fatih'te bu görevde yer almak istedi aksi halde kendi başına gideceğini söyledi, bende onun ekip ile gitmesinin daha doğru olacağını düşündüm.

Ben onlardan ayrı görev yerine gidecektim, o gün hesaba katmadığım bir şey vardı Fatih'in nefreti ve gözünü kör etmiş olan öfkesi. Olay yerine ulaştığımda Adar'ı gördüm, Ekibi tuzağa düşürmüş ve bulundukları yeri patlatacaktı ben sona anda engel oldum, kimseye bir şey olmamıştı ama olabilirdi Fatih'in öfkesi benim dikkatsizliğim yüzünden olabilirdi.

Adar'ı yakalayıp karargaha götürmek için yola çıkmıştık ki başka bir şey oldu. Fatih bizden habersiz plan yapmış ve Adarı bizden kaçırdı, günlerce ona işkence ettmiş sonrada acı çekmesini sağlayarak öldürmüş.

Adar'ı bizden aldı ama ondan hiç bir şey öğrenmeden ölmesine izin vermedi, Adar ne biliyorsa anlatmış doktorda kayır altına almış. Fatih geri döndüğünde ise bir yıl uzaklaştırma cezası aldı, cezası bitti ama bu seferde o göreve dönmedi; ben yapamam dedi, Leyla'nın ve kızımın katledildiği o dağda yapamam dedi."

Susup odadakilere baktım herkes üzgün bir bakışla beni dinliyorlardı, bende bu konuyu bir an önce kapatmak için konuşmaya devam ettim.

"Yıllarca görüşmedik sürekli iletişim içindeydik ama yüz yüze görüşmemiştik, ta ki ben vurulup ona gidene kadar; o zaman göreve dönmesi için Fatih'le bir kez daha konuştum ve işe yaradı artık aramıza döndü. Berzan, o da Adar ile iş birliği içindeydi, sorguda doktoru tanımış bu yüzden de üzerine gittmiş.

İşte doktorun yıllardır saramadığı ve günden güne kanayan yarasının hikayesi."

Ben susunca ortamda bir süre sessizlik oluştu, hepsinin yüzlerine baktığımde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm, sessizliği ilk bozan kişi Savaş oldu.

"B-bu yaşadıkları çok kötü ve zor, şimdi Fatih'i çok daha iyi anlıyorum. Keşke onu sorguya sokmasaydım."

"Savaş bu olanları bilemezdin ki ama artık biliyorsunuz bu yüzden doktora dikkat edin, özelikle Berzan'ın yanında.

Evet kendine hakim olabiliyor, eğer Berzan damarına basarsa işte o zaman kendini tutamayabilir."

"Sen merak etme Yıldız."

Ortamdaki hüzünlü havayı dağıtmak için önce kendimi toparladım, ardından da konuyu değiştirdim ve asıl konumuza dikkat çektim.

"Öhöm öhöm, komutanım şimdi flaş bellek elimize ulaşınca tam olarak ne yapacağız?"

"Öncelikli işimiz saldıracakları yerlerin tam koordinatlarını öğreneceğiz, sonra biz gerekli yerlerle konuşacağız bu sırada sizde hazırlığınızı yapacaksınız.

Bir konu daha var, Topal kaç bomba hazırlattı bilmiyoruz, bu yüzden Ferit ve Mehmet birlikte hızlı bir çalışma yapsınlar."

"Anlaşıldı komutanım."

 

Herkes dağılmıştı ben ve Savaş çardakta oturuyorduk ki telefonum çaldı, arayanın Sinan olduğunu gördüm ve hemen açtım.

"Sinan, buldunuz mu?"

"Bulduk Yıldız, şimdi yola çıktık geliyoruz haber vermek için aradım."

"Tamam, ne kadar sürede burda olursunuz?"

"Yarım saati geçmez."

"Tamam, bekliyoruz ."

Ben telefonu kapatınca Savaş konuştu.

"Bulmuşlar mı?"

"Evet, hadi diğerlerine haber verelim toplantı odasına geçelim."

"Tamam, ben time ve Poyraza haber veririm."

"Ay,o da vardı değil mi?"

"Yıldız, senin bu Poyrazla ne derdin var?"

"Benim onunla ne gibi bir derdim olabilir ki? Sadece güvenmiyorum o kadar."

"Yıldız, inan bana Poyraz oldukça güvenilir birisidir, aynı zamanda çok iyi bir askerdir."

"Sen öyle diyorsun ama bu dediklerini zamanla göreceğiz."

"Hadi hadi, daha fazla zaman kaybetmeyelim."

Yerimizden kalktık ve haber vermek için ayrıldık, ben Rıza ve Ömer Albaya haber verdikten sonra Karan ile birlikte toplantı odasına geçtik.

Herkes toplantı odasına gelmişti, en son Rıza ve Ömer Albayda geldi. Onlar gelince herkes ayağa kalktı onların izni ile tekrar oturduk, bir süre bekledikten sonra içeriye doktor Ferit ve Sinan girdi, Sinan hemen flaş belleği Karana verdi, Karanda bilgisayara bağladı ve projeksiyon ile yansıttı.

Ekranda üç ayrı koordinat vardı, bir kaç belge sonra eylemin iki gün sonra Ankara'da yapılacağı yazıyordu, bunu Berzan söylemişti zaten o yüzden ben direkt koordinatlara odaklandım.

"Karan, bu koordinatlar nereyi gösteriyor?"

"Biri Anıtkabir'e ait, ikincisi Atatürk müze köşküne ait, üçüncüsü de Ankara kara harp okulu."

Poyrazın yanında oturan daha önce görmediğim kadın konuşunca on döndüm.

"Anıtkabir ve müze köşkünü anladım ama okula neden saldırıyorlar?"

"Vatanını koruması için Yetiştirilen asker ve polis adaylarına saldıracaklar.

Karan sen flaşı incelemeye al bak bakalım daha ne kadar detay bulabiliriz."

"Anlaşıldı."

"Yıldız, Savaş ve Poyraz siz hazırlıklara başlayın bende Ankara ile iletişime geçeceğim."

"Komutanım, Berzan ne olacak?"

"Yıldız, onu daha fazla burada tutmamız tehlikeli olur ve Berzan'ı kaçırmak için saldırı düzenleyebilirler, bu yüzden sevk edelim."

"Tamam komutanım, izninizle."

Ben kalkınca Kartallar ekibide benimle birlikte kalktı, biz odadan çıktık ben hemen konuşmaya başladım.

"Karan hariç hepiniz Berzan'ın sevkinde yer alacaksını, Ankara'ya götürecek olan time siz teslim edeceksiniz."

"Anlaşıldı Yıldız."

"Hadi, hazırlıkları yapalım bir saatte yola çıkacaksınız."

 

 

1 saat sonra

Berzan'ı araca bindirdiler, yanlarına Kartallar oturdu ikinci bir aracada bir kaç asker bindi, ardından da yola çıktılar.

Bende karargaha girdim ve Karan'ın yanına gittim, flaşta bir kaç bilgi daha bulmuştu;öğrendiğine göre iki tane araç görünüyordu ama bu araçlarla ilgili henüz bir bilgi yoktu. Bende yanına oturdum ve kafamda oluşturduğum planla ilgili bir kaç düzenleme yapmaya başladım.

 

 

Doktordan(Fatih'ten) Devam

Berzan şerefsizini Ankara'ya sevk ediyorduk, teslim edeceğimiz ekiple ayarladığımız buluşma yerine doğru yola çıktık.Berzan ile çok yakın değildim çünkü bu sefer bir şey söylerse kendimi tutamaya bilirdim.

Tam karargahta uzaklaşmıştık ve yorlu nerdeyse yarılamıştık ki öndeki arabanın önüne roket atıldı, bizde hemen durduk. Anlaşılan yanımızda ki kansızı istiyorlardır, hemen araçtan indik ve mevzi aldık.

Biz çatışırken Sinan karargaha haber vermişti , söylediğine göre destek ekip yola çıkmıştı. Sağ taraftaki askerleri çok zorluyorlardı, dikkat ederek onların yanına gittim.

Bir yandan çatışırken bir yandan da Berzan'ı kontrol ediyordum, yanımdaki askerlerden birisinin vurulması ile bütün dikkatimi ona verdim.

"Ah!"

"Aslanım, İyi misin?"

"İyiyim komutanım."

"Dur bir bakayım."

Sağ omzundan vurulmuştu ama kurşun sıyırmıştı, hemen yarasını sardım ve çatışmaya devam ettim.

Bir anda, ardı ardına roket atmaya başladılar ve biz kafamızı kaldıramaz hale geldik, Berzan'a bakmak için kafamı çevirdiğimde, bulunduğu yerde olmadığını gördüm hemen bizimkilere söyledim.

"Lan! Berzan yok."

"Nasıl yok?"

"Ulan kaçmış kaçmış. "

Ben etrafı tararken destek ekip gelmişti, gelen Gölge timiydi onlarında yardımları ile it sürüsünü etkisiz hale getirmiştik. Hepimiz dağıldık ve Berzan'ı aramaya başaladık.

Ayrılmıştık, ben ve Sinan birlikte ilerliyorduk ki ileride Berzan'ı gördüm. Hemen uyarı atışı yaptım ardından da durması için seslendim.

"Berzan, olduğun yerde dur!"

"Boşuna nefesini tüketme doktor, bu sefer beni yakalayamayacaksınız."

"Dur ulan şerefsiz!"

Berzan bize döndü ve ateşe etmek için silahını kaldırdı, bende silahı ona doğrulttum iki silah sesi duyuldu. Ben Berzan'ı tam alnının ortasından vurmuştum, leşine bakarak şunları söyledim.

"Kardeşine selamımı söyle şerefsiz, çok yakında diğerleride sizin yanınıza gelecek."

Loading...
0%