Yeni Üyelik
49.
Bölüm

BÖLÜM 47

@_tgb_17

Yıldızdan Devam

Karargahda çalışırken Kartallardan bir haber geldi, Berzan'ı götürürken tuzağa düşmüşler. Aldığımız haber ile hemen Gölge timi ile yola çıktık.

Çatışmaya bizimde katılmamız ile şerefsizler etkisiz hale getirilde ama Berzan kaçmıştı, hepimiz onu aramaya başladık. Bir süre sonra bir el silah sesi duyuldu, hepimiz oraya doğru ilerlemeye başladık, biz silah sesinin geldiği bölgeye ilerlerken iki el silah sesi daha duyuldu.

Sesin geldiği yere gittiğimde karşımda gördüğüm manzara ile bir an durakladım, Berzan şerefsizi tam alnının ortasından vurulmuştu, ayrıca doktorunda sol kolundan kan akıyordu.

Hemen doktorun yanına gittim ve yarasını kontrol ettim, allahtan ciddi bir şey olmamıştı kurşun sıyırmıştı ama Berzan iti geberip gitmişti. Ben doktorun yarasını geçici olarak müdahale ederken o konuşmaya başladı.

"Yıldız, o iti önce uyarı atışı ile uyardım ama durmadı, silahını bize doğrulttu yapacak başka bir şey yoktu."

"Tamam aslanım, tamam biz her şeyi anladık, hadi toparlanın karargaha dönüyoruz."

Toparlandıktan sonra araçlara bindik ve karargaha geri döndük, ben revirden ilk yardım malzemelerini aldım ve doktorun yarasına müdahala ettim.

Doktor, sanki hiç bir şey hissetmiyormuş gibi öylece yere bakıyordu, bakışlarını bana çevirmesi için sağlam omzuna dokundum ve konuşmaya başladım.

"Fatih, topla kendini! Sen yapman gereken şeyi yaptın."

"Biliyorum Yıldız, biliyorum ama içimde, tam kalbimde bir sızı var,aklıma Leylam ve kızım geliyor."

"Onları en az bende senin kadar özlüyorum, unutma Fatih onlar her zaman bizim kalbimizde olacaklar.

Bizim şu an da yapmamız gereken tek şey şu; toparlanıp ayağa kalkmak ve başka masumların canının yanmaması için bu eylemi durdurmak. Anlatabiliyor muyum?"

"Haklısın Yıldız, başkalarının canı yanmasın, bu şerefsizler artık sevinmesin!"

 

"İşte benim doktorum, hadi sen bir üzerini değiştir toparlan öyle katıl bize."

"Sağol kahraman, her zaman ki gibi dağıldığımızda bizi yine sen topluyorsun."

"Her zaman doktor."

Fatih'in yanından ayrıldıktan sonra Rıza Albay'ın yanına gittim, olan biten her şeyi kendisine anlattım ve o da bu konuyla ilgileneceğini söyledi.

Bizde üç ekip olarak çalışmaya, planı daha detaylı hazırlamaya başladık. Bomba için Ferit ve Mehmet çalışıyorlardı, herkes bu milletin canı daha fazla yanmasın, küçük çocuklar, anneler, eşler daha fazla ağlamasın diye çalışıyordu.

Bu saatten sonra hata yapma lüksümüz kalmamıştı, evet o gün ben orada Yıldız yüzbaşı olarak değil, hayaletolarak bulunacaktım ama kimsenin zarar görmemesi için gerekirse canımı vereceğim.

Bir şeyden çok eminim, Karanlık bu eylemden bizzat bulunacaktır, bende ona güzel bir sürpriz hazırladım. Bu sefer büyük yaralar alacak olan kişi o olacak, artık vakti geldi Karanlık sen de gerçekleri öğreneceksin bakalım o zaman neler olacak?

 

 

Poyrazdan Devam

Savaş'ın beni toplantı odasına çağırması ile oraya gittim, herkes buradaydı.

Savaş benim aklımda dolaşan soruyu Yıldıza sordu, sonra Yıldız olan biteni anlattı, doktorun yaşadıkları hakkında anlattıkları şeyler bir kez daha karşımızda ki şerefsizlerin ne kadar alçak, kansız ve vicdansız olduklarını bize gösterdi.

Yaşanan şeyler hiç kolay değildi, Yıldız anlattıktan sonra kendimi Fatih'in yerine koydum,düşüncesi bile beni delirtti. Oysa ki bu olanları o birebir yaşamıştı, anlatılanlar kötü bir hikaye değildi, aksine fazlası ile gerçek ve ömür boyunca unutulmayacak kadar acı bir yaşanmışlıktı.

Yıldız'ın da dediği gibi, bu olay bu odada konuşuldu ve kapandı, hiçbirimiz duyduklarımızı unutmayacağız ama dillendirmeyeceğiz de.

İçten içe bileceğiz ve doktorun yanında olacağız ama kabuk bağlamayan yarasına tuz basmayacağız, aksine bu acıyı yaşamasına sebep olan bütün kanı bozuklara daha fazlasını yaşatacağız.

 

Sonra kendimizi toparladık ve ele geçirdiğimiz flaş bellek sayesinde eylem hakkında bazı şeyler öğrendik, saldıracakları üç ayrı nokta; askeri okul ve tarihimizden kalan anılarımız, onlar saldıracakalar ama bizde boş durmayacağız.

Alınan emirler doğrultusunda herkes hazırlık yapmak için ayrıldı, Berzan'ı da sevk ettik. Çok fazla zaman geçmemişti ki Gölge timinin acelece araçlara binip gittiğini gördüm, hemen Ömer Albay'ın yanına gittim ve neler olduğunu sordum.

Ömer Albay'ın söylediğine göre; Berzan'ı götüren askerler pusuya düşmüş, Gölge timide destek için yola çıkmışlar. Bizimde gidebileceğimi söylediğimde ise onların halledebileceğini söyledi.

Şimdi ise Savaş ile konuşuyorduk, söylediğine göre teröristleri etkisiz hale getirmişler ama Berzan ölmüş, öldüren kişi ise Fatihmiş, Fatih'te yaralanmış ama onun yarası önemli değilmiş.

İşte hayatın adaleti, biz o iti teslim edecektik ama o kendi sonunu hazırladı, ölümü ise yıllar önce hayatını karattıkları asker tarafından oldu.

Yıldız doktorun yanından çıktıktan sonra Rıza Albay ile birlikte yanımıza gelmişlerdi, aldığımız emir doğrultusunda bu iki gün boyunca planları en ince detayına kadar düşünüp, kuracağız ve hazırladığımızı yapacağız, bomba imha uzmanlarımızda düzenekler üzerinde çalışacak.

Savaş, ben ve Yıldız plan için çalışıyorduk, Savaş bir süreliğine yanımızdan ayrıldı. Odada Yıldız ile yalnız kalmıştık ama Yıldız bir kere olsun suratıma bakmamıştı, bu duruma daha fazla dayanamadım ve konuşmaya başladım.

"Yıldız yüzbaşım?"

Sesimi duyduktan sonra kafasını kaldırmadan bana cevap verdi.

"Bir sorun mu var Yüzbaşım?"

"Evet bir sorun var ama sizin bir sorununuz var galiba!"

Söylediklerim ile Yıldız'ın dikkatini çekmiş olacağım ki, bu sefer başını kaldırıldı ve öyle konuşmaya başladı.

"Bildiğim kadarıyla benim herhangi bir sorunum yok."

"Bana hiçte öyle gelmedi."

Yıldız oturduğu sandalyede biraz daha dikleşti ve bana doğru biraz eğilerek öyle konuşmaya başladı.

"Size nasıl geldi, öğrenebilir miyim?"

"Tabikide, sanki benimle bir sorununuz varmış gibi geldi."

"Bunu da nerden çıkardın?"

"Yapma Yıldız, benimle konuşmuyorsun, tamam konuşma ama sanki düşmanınmışım gibi davranıyorsun."

"Belkide öylesindir."

"Bu ne demek şimdi?"

"Bu şu demek Poyraz yüzbaşım, sizi tanımıyorum ve ben tanımadığım kişilere kolay kolay güvenmem, ayrıca sizinlede konuşmak zorunda değilim."

"Yanılıyorsunuz Yıldız yüzbaşım, bu görev boyunca benimle sık sık iletişim kuracaksınız."

"Bu dediğinizden o kadar emin olmayın derim yüzbaşım."

"Bu ne demek oluyor?"

"Şu demek oluyor; ben bu görevde olmayacağım, sizinle birlikte Ankara'ya gelmeyeceğim."

"Nasıl yani? Böyle önemli bir görevde yoksun öyle mi? O zaman neden bizimle birlikte plan yapıyorsun?"

"Gerekli açıklamayı Rıza Albay yapacak zaten, ben sadece size planla ilgili yardımcı oluyorum bu kadar, şimdi işimize dönelim yüzbaşım."

"Dönelim bakalım yüzbaşım, dönelim."

Yıldızla daha fazla konuşmadık, bir süre sonra Savaşta aramıza katıldı ve plan üzerinde çalışmaya devam ettik. Dinlenmek için ara verdiğimizde nerdeyse sabah olmak üzereydi, herkes odasına gitmişti bende odama gittiğimde hızlı bir duş aldım ve yatağıma uzandım ardından da biraz olsun dinlenmek için gözlerimi kapattım, kendimi kısa süreli uykuya bıraktım.

Telefonumun çalması ile uyandım, ekranda gördüğüm isim ve saat ile içimi bir korku kapladı. Vakit kaybetmeden telefonu açtım ve konuşmaya başladım.

"Bir şey mi oldu?"

"Poyraz, oğlum bu saatte rahatsız ediyorum ama-"

"Ne oldu Suna teyze?"

"O iyi değil, günlerdir yemek yemiyor yemek yemediği içinde bazı ilaçlarını alamıyor, sen bir konuşsan?"

"Tamam Suna teyze, telefonu ona verir misin?"

"Tamam oğlum."

 

Bir kaç saniye sonra telefonu verdiğini anladım ve konuşmaya başladım.

"Birtanem, nasılsın? Beni soracak olursan iyiyim, duyduğuma göre günlerdir bir şeyler yememişsin?"

Karşıdan bir ses bekledim, en ufak bir ses ama cevap alamadım derin bir nefes aldım ve ben konuşmaya devam ettim.

"Ay parçam, üzme beni lütfen bir şeyler ye, hem yemeğini düzenli yersen yankında sana bir sürpriz yapabilirim ama sürpriz için yemeğini yemen lazım."

Suna teyzenin konuşması ile telefonu onun aldığını anlamış oldum.

"Oğlum, sen öyle söyleyince gözlerinin içi güldü. Buraya mı geleceksin?"

"Bir görevim var teyze, olurda şehit olmazsam geleceğim. Ay parçamı görmeye benimde ihtiyacım var, çok özledim."

"Allahım seni ve arkadaşlarını korusun evladım.

O da seni çok özledi, seni görmeyeli uzun zaman oldu. Evladım ben kapatıyorum yemeğini yemeye başladı, sende dinlen."

"İşte bu haber beni çok sevindirdi, Allah'a emanet olun kendinize dikkat edin."

"Sen bizi merak etme Poyrazım kendine dikkat et, Allah'ım sizleri korusun."

"Amin Suna teyze, amin."

Telefonu kapattıktan sonra omuzlarıma bir ağırlık çöktü, o ağırlıkla birlikte ne zaman kalktığımı bilmediğim yatağıma oturdum ve omuzlarıma çöken o acıyla baş başa kaldım.

Saat sabahın beşiydi, uyuyalı iki saat olmuştu uykum iyice açılmıştı, tekrar uyuyamayacağımı anlayınca banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım, sonra antreman için kıyafet giyip antrenman alanına gittim.

Isınma hareketlerinden sonra parkuru tamamlamaya başladım. Parkuru kaç kez tamamladım bilmiyorum, birisinin beni izlediğini hissedince durdum ve o tarafa döndüğümde karşımda Yıldızı gördüm, nefesimi düzene soktuktan sonra ona doğru ilerlemeye başaladım, o da bana yaklaşıyordu.

"Ne o yüzbaşım, beni mi izliyordun?"

"Seni sabahın bu saatinde kaldırıp, delicesine ve parkuru kırmak istercesine koşturan şey ne yüzbaşım?"

 

Yıldız'ın sorduğu soru ile suratım asıldı ve kaşlarım çatıldı.

"Bir şey olduğunuda nerden çıkardın?"

"Ben bir yerden çıkarmadım, bir şey olmuş ve bende bunun sebebini sordum sadece."

"Bir şey olduğu yok yüzbaşım, uyumayadım hepsi bu."

Yıldız'ın yanından geçmek için bir kaç adım atmıştım ki konuşunca durakladım.

"Kalbinde yüzbaşım, orada büyük bir yara var kimse anlamaz ama ben anlarım."

"Hahah o da nerden çıktı? Siz yanlış anlamışsınız Yıldız yüzbaşım, neyse ben biran önce gidip duş alayım."

Bir kaç adım daha atmıştım ki yine Yıldız'ın sesini duydum ama bu sefer biraz daha kısıktı.

"Çünkü, kalbinde ki o yaranın benzeri bende de var yüzbaşım ve ben kalbi yaralı birisinin koruma mekanizmasını çok iyi tanırım."

Yıldız'ın sözleri, kafamın içinde yankılanırken kendimi hızla duşa attım ve üzerimden akıp giden su ile düşüncelerimin, yaşanan acıların akıp gitmesini istedim ama olmadı .

 

Savaştan Devam

O kadar çok şey yaşandı ki bunca olay arasında annemi arayamadım, sabah kalktığımda saat altıydı hemen hazırlandım ve dışarı çıkmadan önce annemi aradım, o da beni bekletmeden telefonu açtı.

Söylediğine göre durumu iyiye gidiyormuş, biraz konuştuktan sonra ona Yıldızı anlattım çok sevindi, hatta en kısa zamanda Yıldız ile görüşmek istedi bende Yıldızla konuşacağımı söyledim.

Tabi bunca olayın arasına evlilik işinide sıkıştırdı, neymiş yaşım geçiyormuş, yaşıtlarımın boy boy çocukları varmış. Kaç kez söyledim benim gecem gündüzüm belli değil diye ama dinleyen yok ki, ah annem ah.

Odamdan çıkmış Yıldızlar ile çalıştığımız odaya doğru giderken, birisi bana çarptı ve kendi kendine söylenmeye başladı. Karşımda ki kadın beni şaşırtmıştı çünkü nefes almadan konuşmasına devam ediyordu.

"Önüne baksana ya! Allah allah birde öyle bakıyor, ne hayatında ilk defa mı kız görüyorsun kardeşim?

Zaten buraya gelene kadar canım çıktı, bak ya hala önümde dikiliyor çekilsene!"

Daha fazla dayanamadım ve sözünü kestim.

"Birincisi ben değil sen bana çarptın, ikincisi şaşırmam çok normal çünkü hayatımda ilk kez nefes almadan konuşan bir kadın görüyorum."

"Ne yani, sen bana çok mu konuşuyorsun diyorsun?"

"Evet kesinlikle öyle diyorum, ayrıca askeriyede ne işiniz olduğunu sorabilir miyim?"

"Ben çok konuşmuyorum bir kere, ayrıcada buraya yeni atanan doktor olduğum için buradayım."

"O zaman size uyarıyorum, yanlış yöne gidiyorsunuz doktor hanım, sizin odanız diğer tarafta."

Benim söylediklerimden sonra yanakları hafif kızardı galiba utanmıştı, biran gözüme çok tatlı göründü. Hemen kafamda ki düşünceleri dağıttım, ne diyorsun Savaş? Kendine gel, tövbe tövbe yok tatlı falan değil çıkar aklından o düşünceyi.

"Şey, belki birazcık kaybolmuş olabilirim, kayboluncada ve etrafta kimseyi bulamayıncada bende bu tarafa geldim."

Onun bu masum haline hafif tebessüm ettim, daha sonra da konuşmaya başladım.

"Anladım, ilk gün kaybolmanız normal ama zamanla alışırsınız. İlk karşılaşmamız pek iyi olmadı, ben yüzbaşı Savaş Güçlü."

Elimi uzattınca o da bana tebessüm etti ve uzattığım elimi tuttu.

"Kesinlikle ilk karşılamamızı unutuyoruz. Bende doktor Melek Turan, memnun oldum komutanım."

"Bende memnun oldum doktor hanım, neyse benim gitmem gerekiyor siz odanızı bulabilecek misiniz?"

"Umarım bu sefer bulurum."

Hafif gülümsedim ve önümüzden geçen askere seslendim, hemen yanımıza geldi ve selam verdi, bende lafı daha fazla uzatmadan konuşmaya başladım.

"Doktor Melek hanımı revire götür asker."

"Emredersiniz komutanım !"

Doktor hanım konuşunca bakışlarımı tekrar ona çeviridim.

"Teşekkür ederim Savaş komutanım."

"Ne demek doktor hanım, görüşmek üzere."

Selam verip yanlarından ayrıldım ve Yıldız ile Poyraz'ın yanına gitmek için yürümeye başladım. Odaya girdiğimde Yıldız bana baktı ve konuşmaya başladı.

"Savaş ne oldu? Şu an suratında aptal bir gülümseme var."

"Cık cık, sen abine aptal mı diyorsun Yıldız? Çok ayıp."

"Hahaha yok abicim ben sana öyle bir şey söyler miyim hiç? Sen onu boşver de anlat bakalım, ne oldu da sen böyle gülümsüyorsun?"

"Bir şey olduğu yok, hadi artık biz işimize bakalım."

"Bakalım Savaş bey, bakalım."

Suratımda ki gülümsemeyi silip ciddi galime döndüm ve Yanlarına oturdum, sonrasında da planla ilgili konuşmaya başladık.

 

Akşam

Yıldızdan Devam

Planlarımız, hazırlığımız her şey tamamdı ve sonunda yarın Ankara'ya gidecektik ama ben Yıldız yüzbaşı olarak gitmeyecektim.

Rıza Albay, göreve gidecek olan kişileri toplantı odasına toplamıştı, Rıza Albay ve Ömer Albay konuşma yapacaktı herkes onları dinliyordu.

"Bu gece son gece, şerefsizler yarın hain planlarını devreye sokacaklar ama karşılarında biz olacağız, onlara geçit vermeyeceğiz. Gerekirse canımızı vereceğiz ama değerlerimize zarar vermelerine asla izin vermeyeceğiz.

Flaştan çıkan bilgiye göre iki araç var, büyük olasılıkla bomba yükleyecekler bu yüzden araçların gösterildiği bölgelere Ferit ve Mehmet siz mutlaka gidiyorsunuz.

Askeri okula yapacakları saldırıları daha farklı olacaktır, çoğunluk olarak saldıracaklardır bu yüzden Ankara'da bir tim daha size katılacak. Gerekli planı hepiniz biliyorsunuz zaten, şimdi bir diğer konuya gelelim.

Bu görevde Yıldız yüzbaşı olmayacak, ona başka bir görev verildi. Daha öncede söylediğim gibi Kartallar ekibinin başında da hayalet olacak, ona gerekli bütün bilgiler verildi yarın Ankara'da buluşacaksınız."

"Komutanım,Yıldız yüzbaşım neden gelmiyor?"

"Dediğim gibi Poyraz, ona başka bir görev verildi ama verlen görev Topal ile bağlantılı, aynı görevde olmayacaksınız ama aynı kişinin planlarını engeleyeceksiniz.

Şimdi hepiniz gidin ve dinlenin, aileleriniz ile vedalaşın. Unutmayın, bu seferki göreviniz hiç kolay olmayacak, kendinizi her olasılığa karşı hazırlayın ama ne olursa olsun o leş sürüsüne geçit vermeyin."

Rıza Albay'ın emri ile herkes odadan çıktı, çıkar çıkmazda ailelerini aradılar. Bende arayacağım kimsem olmadığı için dışarıya çıktım ve her zaman oturduğum çardağa oturup yıldızları izlemeye başladım, ardından gözlerimi kapatıp ailemi düşünmeye başladım.

Gözlerimi kapattığımda gözümün önüne en mutlu anlarımız geldi, yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Gözlerimi açtığımda aklıma uzun süredir konuşmadığım biri geldi, yıllardır abi olarak gördüğüm kişi, Rıza Albay'ın oğlu Emrah.

Telefonumu çıkardım ve rehberden ismini bulup aradım, bir süre sonra telefon açıldı ardından da onun sesini duydum ve o an onu ne kadar özlediğimi anladım.

"Alo."

"Emrah."

"Yıldız, şu an da kulaklarıma inanamıyorum, gerçekten sen misin?"

"Evet benim Emrah, nasılsın ?"

"Uzun zaman sonra sesini duydum ya şu an çok iyiyim. Asıl sen nasılsın prenses?"

"Bende iyiyim, görevde misin?"

"Yok bu akşam döndüm, sen beni aradığına göre bir şey olmuş söyle bakalım."

"Çok şey oldu Emrah, çok şey kaçırdın. Bu yüzden en kısa zamanda buraya gelmelisin."

"Hahaha hiç merak etme prenses,en kısa zamanda yanındayım."

"Emrah?"

"Söyle prensesim."

"Biz yarın göreve gidiyoruz ve bu görev diğerlerinden farklı, ordan sağ çıkar mıyım bilmiyorum ama şunu bilmeni istiyorum, ben seni öz abim gibi çok seviyorum."

"Ah prenses ah, sana böyle karamsar konuşmak hiç yakışmıyor, eminim sen bu görevi en iyi şekilde yerine getireceksin ve biz seninle yine yaramazlıklar yapacağız."

"Ben o kadar emin olamıyorum abi, üç görev yer var ve çok tehlikeli Rıza Albay sana anlatmıştır."

"Bir dakika, bir dakika senin bahsettiğin görev Ankara mı?"

"Evet abi."

"Olmaz Yıldız, olamaz babam seni o göreve göndermez, b-bu çok tehlikeli."

"Abi bu görev hem benim için hemde ülkemiz için çok önemli, ayrıca ben bu görevde yıllardır peşinde olduğum şerefsizi avlayabilirim."

"Yıldız, yapma kardeşim."

"Üzgünüm Emrah, ben bu göreve katılacağım. Herkes ailesini arıyordu benim aklıma sen geldin, siz benim ailem oldunuz. Belki de son kez konuşuyoruz bilmiyorum."

"Yıldız kızdırıyorsun beni, hem sen benim hep minik kardeşimsin öyle beni bırakıp gidemezsin, hele ki benden önce şehit olamazsın izin vermiyorum. "

"Hahaha, Seni çok seviyorum abim."

"Bende seni çok seviyorum minik kardeşim, yarın akşam ya da gece fark etmez, bu telefonun başında senden gelecek olan güzel haberi bekliyor olacağım. Eğer bu telefon çalmazsa,işte o zaman kimse beni tutamaz bunuda unutma."

"Unutmam Emrah ama sende şunu unutma, ben intikamımı almadan ölmeyeceğim."

"Görüşürüz kardeşim."

Telefonu kapatıp yıldızlara bakarak konuşmaya başladım, sanki karşımda annem ve babam varmış gibi.

"Bu gece belki de son kez bu gökyüzüne bakıyorum, bunu bilemem ama bildiğim tek bir şey var o da şu; o kanı bozuklar asla amaçlarına ulaşamayacak, ne geçmişte ulaşabildiler ne de bugün ulaşamayacaklar, karşılarına her zaman bu vatanın sevdalıları çıkacak."

 

Sabah saatt 5:30

Yıldızdan Devam

Herkes erkenden kalkmış namazını kılmış, abdestini tazelemiş ve üniformasını giyip hazırlanmak için mühimmat odasına toplanmıştı.

Ben onlarla birlikte hazırlanmayacaktım ama tıpkı onlar gibi özenle hazırlanacaktım, sanki son görevime çıkıyormuş gibi.

Gölge timi , yeni tanıştığım Anka timi ve Kartallar ekibi hepsi hazırdı. Kartallar her zaman ki gibi siyahlar içindeydi, herkes hazır olunca helikopter sahasına sıraya geçtiler ardından Rıza ve Ömer Albay geldi.

Herkesle tek tek vedalaştılar, hepsini alınlarından öptüler ve Allah'a emanet ettiler, helikoptere binmeden önce bende onlarla vedalaştım, Anka timi ile biraz resmi bir şekilde vedalaştım.

Gölge timinden herkesle kucaklaştım, onlar orada olacağımı biliyordu ama Anka timi bilmiyordu bu yüzden dikkat çekmemeliydik, sıra abime geldiğinde kulağına yaklaştım ve sessizce fısıldadım.

"Ben gelene kadar başını belaya sokma yüzbaşım."

"Sırf hemen yanıma gelmen için başımı belaya sokabilirim yüzbaşım."

"Seni seviyorum abi, sizden sonra bende çıkacağım ama siz yinede kendinize dikkat edin."

"Merak etme Yıldızım, asıl sen dikkat et, tek olacaksın."

"Unutma abi, biz hiç bir zaman tek değiliz."

Son kez sarıldık ve ayrıldık, sonra Kartallarla sarıldım, en son da hepsinin duyabileceği mesafede konuşmaya başladım.

"Bir kaç saatliğinede olsa, kendinize dikkat edin."

"Asıl sen kendine dikkat et Yıldız, malum yanında biz olmayınca başına bela açıyorsun."

"Hahah merak etme doktor, bu sefer uslu kız olacağım."

"Yıldız, her ihtimale karşı gerekli hazırlıkları fazladan yap, ihtiyacımız olacak."

"Merak etme Ferit o iş bende."

"Karan senden istediğim şeyi ayarladın mı?"

" Hazır Yıldız ama bir şey soracağım. Bu belgeleri Karanlığa nasıl ulaştıracaksın ya da o sağ kalacak mı?"

" Eğer sağ kalırsa bu belgeler önüne çıkacak, geberip giderse de büyük bir yalan ile ölmüş olacak. Ama sağ kalırsa ve bu belgeleri görürse bir taşla iki kuş vuracağız."

Konuşmam bitince Savaşa baktım, ardından da onlara döndüm ve konuşmaya başladım.

"O it sürüsü ben gelmeden harekete geçerse ya da bir olay olursa ve Savaşa yakın olursanız-"

"Merak etme Yıldız, her ne kadar o kendini koruyacak olsada bir gözümüz onda olur."

"Sizi çok seviyorum koca oğlanlar, hadi şimdi gidin ve bir süre bensiz idare edin."

"Yıldız, inan bana bu süre nasıl geçecek bilmiyoruz, bizi çok bekletme."

"Hahahaha anlaşıldı Sinan, Ferit konuştuğumuz gibi sen Anka timiyle olacaksın ama irtibat halinde kalacağız."

"Merak etme Yıldız."

Hepsi helikopterlere bindi ve yola çıktılar, bende Rıza ve Ömer Albaya döndüm yanımızda kimse yoktu sadece biz vardık. Onların önünde selam durdum ve sadece onların duyabileceği şekilde konuşmaya başladım.

"Yıldız Bozkurt izninizi istiyor komutanım, vatanımıza göz dikenlerin gözlerini oymak için hayalet olmam lazım."

"İzin senindir asker, git ve hayaletin neler yapabileceğini göster. Kendine dikkat et kızım."

"Ben değil komutanım, onlar dikkat etmeli çünkü karşılarına bir sürü yiğit çıkacak."

 

 

Loading...
0%