@_tgb_17
|
Yıldızdan Devam Karanlığın söyledikleri ile kan beynime sıçradı ama sinirle bir hata yapmamak için sakinleşmeye çalıştım, biraz sakinleşince telsizden Sinan'a seslendim. "Sinan, hemen keskin nişancıyı bul ve etkisiz hale getir!" "Büyük bir zevkle." "Doktor, Buğlem'in durumu ne?" "Hayalet, Buğlem'in hemen burdan çıkması lazım." "Tamam doktor ben halledeceğim, sen sadece Buğlemi burdan çıkarana kadar hayatta tut." "Elimden geleni yapacağım." Telsizi elime aldım ve Semih Albay ile irtibata geçtim. "Albayım." "Dinliyorum hayalet." "Buğlem ve Gökhan yüzbaşı vuruldu, Buğlem'in durumu kritik, ikisininde acilen burdan çıkması lazım." "Tamam, ben hemen okulun diğer tarafına helikopter göndertiyorum." "Anlaşıldı Albayım." Telsiz kapanınca yerine koydum ve bu seferde Karan'a seslendim. "Karan, yüzbaşının durumu ne?" "Bilinci açık hayalet, kurşun karnına yakın bir bölgeye geldi." "Anlaşıldı, Albay helikopter gönderecek." "Hayalet, bu itler azalmıyor aksine bir yerlerden çoğalıyorlar ayrıca iki yaralımız var, bize destek lazım." "Biliyorum Karan, biliyorum." Karan ile konuşmamız sonlandı bende hemen Poyraz ve Savaş ile irtibata geçtim. "Poyraz ve Savaş yüzbaşım, sizde durumlar ne?" "Bomba etkisiz hale getirildi, herhangi bir yaralımız yok." "Bizde de bomba etkisiz hale getirildi ve çevre güvenliği sağlandı, Gölge timinden iki yaralımız var ama durumları ağır değil, hastaneye sevk edildiler." "Anlaşıldı, okulda acil desteğe ihtiyacımız var. İki yaralımız var ve bu kansızların sayısı artıyor." "Anlaşıldı hayalet, hemen yola çıkıyoruz en fazla yarım saat içinde ordayız." Poyraz ve Savaş ile olan konuşmamız sonlanınca, ortak telsiz frekansını açtım ve konuşmaya başladım. "Destek ekip gelecek, onlar gelene kadar çok dikkatli olun." "Sinan, keskin nişancı ne oldu?" "Etkisiz hale getirildi hayalet." "Tamam Gölge ve Anka timi gelene kadar bu şerefsizleri oyalayın, sonrasında burası şenlik alanına dönecek." "Anlaşıldı hayalet." Yaklaşık yarım saat sonra helikopter gelmişti ve Gökhan'la Buğlem'i almışlardı, onlarla birlikte Selimi de göndermiştim çünkü o haldeyken bize fayda sağlamazdı, aksine kendi hayatını ve bizleri tehlikeye atardı bu yüzden onuda gönderdim. Savaş ve Poyrazla konuştum, beş dakikaya burada olacaklardı. Şerefsizlerin sayıları hala fazlaydı, iki kez el bombası atmışlardı ama biz yara almadan kurtulmuştuk. Karanlık hala görünürde yoktu, destek geldiğinde asıl savaş o zaman başlayacak.Telsizden Savaş'ın sesi gelince dikkatle dinlemeye başladım. "Anka timi ve Gölge timi okula giriş yaptı hayalet." "Anlaşıldı yüzbaşım, nerde olduğumuzu biliyorsunuz sizi bekliyoruz." "Anlaşıldı." "Destek ekip geldi, kimse yerinden ayrılmıyor dikkat edin."
Bizim tarafımızdan silah sesleri artınca timlerin yerlerini aldığını anladım, sağ tarafımda Savaş vardı ama aramızda belli bir mesafe vardı, biraz ileride ve sol tarafımda da Poyraz vardı herkes yerini almıştı. Elime küçük megafonu aldım ve bu sefer ben konuşmaya başladım.
"Bu kadar saklandığın yeter Karanlık, artık ortaya çık çünkü asıl savaş şimdi başlıyor." "Ben saklanmam hayalet, sadece doğru zamanı beklerim." "Senin için en doğru zaman öleceğin andır Karanlık."
Konuşmam bitince cebimden kumandayı çıkardım ve düğmesine bastım, böylece yerleştirdiğim sis bombalarını patlatmış oldum. Bulunduğumuz alan sis ile kaplandı, yavaş yavaş ilerlemeye başladım benimle birlikte Savaş, Poyraz ve Kartallarda ilerliyordu geri kalanlar bizi koruyordu. Önümüze çıkan şerefsizleri sessizce hallediyorduk, sayıları artık daha hızlı azalıyordu. Bir kansızı etkisiz hale getirmiştim ve sol tarafa dönmüştüm ki kalleşlerden birini etkisiz hale getiren Poyrazı gördüm ama onun görmediği bir şey vardı. Arkasında bulunan ağacın arkasında ki bir şerefsiz onu hedef almıştı, hemen ona doğru koştum ve onunla birlikte yere düştük, son anda yetişmiştim ve şerefsiz ıskalamıştı, Poyraz ise üzerimde şaşkın şaşkın bana bakıyordu. "Yüzbaşı, galiba yerin çok rahat!" "Haa?" "Ha değil yüzbaşı, hani diyorum ki artık üzerimden kalksan." "Ah, özür dilerim hayalet." Poyraz ayağa kalkı ve benimde kalkmam için elini uzattı, bende elini tutum ardından da ayağa kalktım. "Daha dikkatli ol yüzbaşı." "Teşekkür ederim hayalet." "Önemi yok, hadi leş avlamaya devam edelim."
Artık iyice ilerlemiştik ve teröristlerin sayısı azalmıştı, Savaş ve Poyraz görüş açımdan çıkmıştı şerefsizler bir elim parmağını geçmeyecek kadar kalmışlardı, biraz daha ilerlediğimde karşımda Karanlığı gördüm, hemen ona yaklaştım o da beni fark etti.
"Demek yine karşılaştık hayalet?" "Bu karşılaşma senin hiç hoşuna gitmeyecek Karanlık." "Berzan itinin size konuştuğunu biliyordum." "Hahahaha benim karşıma geçipte konuşmayan yoktur Karanlık, emin ol bir gün senin üzerinde de deneriz." "Hiç sanmıyorum hayalet, çünkü sen burdan sağ çıkamayacaksın." "Kendine çok güveniyorsun, peki ya yanında yer aldığın o Topal şerefsizine ne kadar güveniyorsun Karanlık?" "Bu seni hiç ilgilendirmez." "Hiç, sadece sordum ama sana ufak bir tavsiye, Topala çok güvenme Karanlık, bazı duyumlar aldım ve bazı bilgilere ulaştım." "Ne diyorsun hayalet? Ne bilgisi?" "Yakında öğrenirsin ama önce burdan sağ çıkman lazım, üzgünüm buda pek mümkün olmayacak." "Hahahah, seninle ve o gelen timlerle işim bittiğinde parçanız bulunmayacak." Üzerime saldırdı ve yumruk attı ama attığı yumruğu savurdum, arkasına geçtim ve sırtına bir tekme attım. "Beni hafife alma derim, unutma en son hafife aldığında ölüyordun." Kendini toparladı ve bana döndü ardı ardına yumruk atmaya başladı, bir kaç tanesi denk gelmişti biraz yalpaladım ama hemen kendimi toparladım. Tekrar yumruk atacaktı ki yumruğunu tutum sonrada kolunu ters çevirip arkasına geçtim, ardından dizlerine vurdum ve yere düşmesini sağladım bir kaç kez tekme attım. Karanlık ayağımı tuttu ve benide yere çekti ikimizde yerdeydik, o benim üzerime çıktı ve beni yumruklamaya başladı. Olabildiğince suratımı koruyordum, en sonunda sert bir şekilde bacak arasına tekme attım acıyla geri çekildi, bu seferde ben üzerine çıktım ve sert bir şekilde yumruklamaya başladım. Bir ara boşluğundan faydalanıp cebimde bulunan flaş belleği hızlıca onun cebine koydum ve ayağa kalktım.
"Sana son bir şans Karanlık, adamlarını geri çek ve burdan git."
"Ne o hayalet, yoksa korktun mu?"
"Ben Allah'tan başka kimseden korkmam, bunu en iyi sizin gibi kalleşler bilir." "Burdan gideceğim ama seni yok edip öyle gideceğim." Bıçağını çıkardı ve bana saldırmaya başladı, bir kaç hamlede başarısız oldu ama son hamlesinde sol kolumdan beni yaraladı, daha fazla bu saçmalığı devam ettirmek istemedim, bıçağı tutuğu elini yakaladım ardından da bir kaç kez dizime vurdum ve bıçağı yere düşürmesini sağladım. Daha sonra Karanlığı üst üste yumrukladım, son olarakta dizimle suratına vurdum yere düştü, hareketsiz kalınca yanına yaklaştım ve suratındaki maskeyi çıkardım, karşımda daha önce görmediğim bir surat vardı ama kan içinde kalmıştı. Bende darbe almıştım ama o benden kat be kat kötü durumdaydı, ona yaklaştım ve şunları söyledim. "Öğrendiklerinden sonra kendi ayaklarınla bana geleceksin Karanlık." Tam arkamı dönmüş gidecektim ki bir hareketlilik hissettim, arkamı döndüğümde Karanlık ayağa kalkmıştı ve pis pis sırıtıyordu. "Acı çekmeye hazır ol hayalet." Elinde tutuğu kumandaya bastı ve bir patlama oldu, çok büyük bir patlama değildi ama içimi yine de büyük bir korku sardı, hızla patlama bölgesine doğru koşmaya başladım. Gördüğüm manzara duraklamama neden oldu, Savaş kanlar içinde yerde yatıyordu Poyraz ise kolundan yaralanmıştı, ben hızla Savaşa koştum ve yarasına baktım. "Savaş aç gözünü, doktor buraya gel!" Doktor hızla yanıma geldi ve yarasına bakmaya başladı, bende bu arada diğer yaralılara bakıyordum. Ağır yaralanan bir kişi daha vardı, Gölge timinden Mehmet abi hızla ona koştum ve yarasına baktım, çok fazla kan kaybettiğini fark ettim hemen yarasına baskı yapmaya başladım. Karan yanıma geldi, o da kolundan hafif yaralıydı. "Karan, hemen ambulans iste acil, çabuk!" " Hemen istiyorum."
Gelen ambulanslar hemen yaralıları aldı bende Savaş ile birlikte gittim, canım acıyordu Karanlık dediğini yapmış ve canımı yakmıştı. İçimden sürekli şunları tekrarlıyordum, Allah'ım lütfen abime bir şey olmasın lütfen.Yanımdaki doktorun bana seslenmesi ile ona döndüm.
"Sizinde kolunuz kanıyor, bakmalıyız." "Benim bir şeyim yok, siz ona bakın yeter." "Ama-" "Size bir şeyim yok dedim, lütfen daha fazla uzatmayın." Bakışlarımı monitöre, abimin kalp atışlarına çevirdim, kalp atışları çok düzensizlerdi. Benim abimin kalbi böyle atmazdı ki, onun kalbi çok güçlü atar tıpkı babamınki gibi. Gözlerime biriken yaşları, aklıma üşüşen kötü düşünceleri geri gönderdim, ona bir şey olmayacaktı. Hemen telefonu çıkardım ve Rıza Albayı aradım. "Hayalet?" "Albayım, Karanlık bir bomba patlattı Mehmet ve Savaş ağır yaralı, bir kaç askerimizde hafif yaralı." "N-ne diyorsun sen, ben h-hemen hemen geliyorum." Bir şey söylemeden telefonu kapattım ve elimdeki eldivenleri çıkardım, abimin elini avuçlarımın için aldım, ona güç vermek istercesine ben burdayım dercesine elini sıktım. Hastaneye geldiğimizde Mehmet'i ve abimi hemen ameliyata aldılar, öğrendiğime göre Poyraz, Karan, Ferit, Dolunay, Ali ve Anka timinden bir kaç kişi daha yaralanmıştı ama durumları iyiydi. Ameliyathanenin kapısında beklerken doktor yanıma geldi ve koluma bakıp konuşmaya başladı.
"Hadi hayalet, kolunu bir doktora gösterelim." "Bana bulaşma Fatih, o içerde bu haldeyken bana hiç bulaşma."
"Kendine gel hayalet! O ölmedi ve ölmeyecek duydun mu? Şimdi kalk yarana baktıralım."
Zorla beni oturduğum yerden kaldırdı ve doktora yaramı gösterdik. Koluma Bir kaç dikiş atmışlardı, geri dönerkende yaralıların bulunduğu odaya gittim ve hepsinin iyi olduğunu görünce çok rahatladım, daha sonra tekrar ameliyathanenin önüne geldim ve beklemeye başladım.
Yaklaşık iki saat sürdü ameliyat, bu iki saatte Rıza Albay da gelmişti, Rıza Albay hayalet kılığında burda böyle durmamın dikkat çekeceğini söyledi ve üzerimi değiştirmem gerektiğini söyledi.
Beni hastanede özel olarak ayarlanan odaya götürdü, bende üzerimi değiştirip Yıldız kimliğime büründüm. Kıyafetlerimi değiştirdikten sonda ameliyathanenin önünde beklemeye devam etmiştim. Yaklaşık yarım saat önce Mehmet abi ameliyattan çıkmıştı ve durumu iyiydi, yinede her ihtimalle karşı yoğun bakıma almışlardı.Savaş hala çıkmamıştı, kapıda beklerken ameliyathanenin kapısı açıldı ve içeriden doktor çıktı hemen ayağa kalktık. "Savaş Güçlü'nün yakınlar?" "Evet biziz, durumu ne doktor hanım?" "Oldukça zor bir ameliyattı, ameliyat sırasında bir kez kalbi durdu ama başarılı bir şekilde kurşunu çıkardık. Şu an da durumu stabil, biz her ihtimale karşı yoğun bakıma alacağız, tekrardan geçmiş olsun."
Doktor yanımızdan ayrılınca abimi çıkardılar, hemen sedyenin yanına gittik, rengi solmuştu güzel bakan gözleri göz kapaklarının arkasına saklanmıştı, onu bu halde görmek beni daha da üzdü. Savaşı yoğun bakıma aldılar bizde onlarla birlikte ilerledik, saat çok geç olmuştu diğerlerini zorlada olsa kalacak olduğumuz Karargaha göndermiştim ama ben gidemedim, zaten istesemde diğer yarımı burada bırakıp gidemem.
Yoğun bakımın karşısındaki koltuklarda oturmuş öylece cama bakıyordum ki omzumda bir el hissetim, bakışlarımı elin sahibine çevirdiğimde göz yaşlarım o kişiyi beklermiş gibi akmaya başladılar.
Emrah gelmişti hemen ayağa kalktım ve ona sarıldım o da sımsıkı sarıldı, sadece sarıldı konuşmadı bende bir süre sessiz sessiz ağladım.Göz yaşlarım dindiğinde sandalyeye oturdum ve Emrah konuşmaya başladı. "Yıldız, demek bir abin varmış öyle mi?
"İnanılmaz geliyor değil mi Emrah ama gerçek, benim bir abim varmış ve ben onu bunca yıl sonra buluyorum, sonra bir şerefsiz çıkıyor ona ve bir çok arkadaşıma zarar veriyor. Şimdi söyle bana Emrah ben nasıl bu kadar sakin duruyorum? Benim her yeri yakıp yıkmam lazımdı ama ben burda oturdum kaldım." "Çünkü kalbin burda ve o burdayken bedenin bir yere gitmek istemiyor, biliyorum bu sakinliğin kısa sürecek, abin uyandığında iyi olduğunu gördüğünde sen burda durmayacaksın."
"İçimde saniye saniye artan bir ateş var Emrah, ben bu ateşi en son annemle babamı kaybettikten sonra hissetim, şimdi o ateş tekrar yandı."
"Bana bak Yıldız, bu sefer kaybetmek yok duydun mu ? " "Bu sefer kaybeden biz olmayacağız Emrah." "Diğerleri nasıl?" "Gölge timinde Mehmet abinin durumu ağırdı ama şimdi iyiye gidiyor, bir kaç kişi hafif yaralandı o kadar." "Sen?" "Bende bir şey yok." "Kuşlar bana öyle söylemedi ama." "Hay ben o kuşların, bir şey yok dedim Emrah." "Yıldız, bilirim ben senin bir şey yoklarını, senin kolun kopsa bir şey yok dersin." "Abartıyorsun Emrah." "Göster o zaman, çıkar hırkayı aç kolunu." "Emrah, bir şey yok dedim işte." "Yıldız!" "Tamam tamam,al bak."
Hırkamı çıkardım, Emrah koluma eğilip yarayı incelemeye başladı. Öyle bir inceliyorki sanki ölümcül yara, Emrah'a bakmayı bıraktım ve kafamı kaldırdım, o sırada koridorun sonunda bize bakan Poyrazı gördüm.
Benim kendisini gördüğümü fark edince yavaş yavaş yanımıza doğru yürüdü, bende ayağa kalktım benim kalktığımı fark eden Emrah'ta bakışlarını Poyraz'a çevirdi. "Poyraz, senin ayakta ne işin var? Dinlenmen lazım." "Ben iyiym Yıldız, sadece Savaş'ı görmek istedim umarım rahatsız etmedim." "Yok, rahatsız edeceğin bir durum yoktu zaten, bu Emrah Rıza Albay'ın oğlu, Emrah bu da Poyraz yüzbaşı Karargaha yeni gelen Anka timinin komutanı." "Memnun oldum yüzbaşı, bu arada çok geçmiş olsun." "Bende memnun oldum ayrıca teşekkür ederim. Savaş nasıl?" "Aynı değişen bir şey yok, bekliyoruz." "Sen nasılsın Yıldız? Görevde yaralandın mı? Geldiğimde Emrah koluna bakıyorduda." "Ah, evet görevde yaralandım ama önemli değil." "Sanada geçmiş olsun o zaman, senin görevin nasıldı?" Önce Savaş'a baktım ardından da Poyraza döndüm ve konuşmaya başladım. "Benim görevim pek başarılı değildi yüzbaşım ama sizi tebrik ederim, bombayı etkisiz hale getirmişsiniz."
"Bombaları imha ettik ama kardeşimi koruyamadım."
Poyraz Savaş'a baktı ve cama yaklaştı bende yanına gittim, ardından konuşmaya başladım. "Nasıl oldu Poyraz? O patlama nasıl oldu?"
"Şerefsizleri etkisiz hale getirmiştik, hayalet bir ara kayboldu büyük ihtimalle Karanlığın peşindeydi, teröristleri kontrol için ilerledik, tam o anda bir ses duydum bir şeyin çalışma sesi. O an anladım herkesi uyardım ama geç kalmıştım bomba çoktan patlamıştı. Karanlık bizim onları alt edeceğimizi çok iyi biliyordu ve bunun için tuzak kurdu, amacına da ulaştı bizi gafil avladı. Özür dilerim Yıldız abini, kardeşimi koruyamadım." Bakışlarımı Poyraz'a çevirdim ve koluna dokundum, onunda bakışları bana döndü. "Özür dileme Poyraz, sen elinden geleni yapmışsın ama kaderin önüne geçememişsin. Kendini suçlama, ayrıca abim iyi olacak diğer herkes iyi olacak, onlar çok güçlü. Hadi sende odana dön artık, iyice dinlen sonuçta bize sağlam askerler lazım."
"Emredersiniz yüzbaşım, bu arada sende ayarladıkları odada dinlen biraz, hastalar bu halini görüp korkmasın." "Ne var be benim halimde!" "İşte bende onu diyorum ya, bir şey yok ruhun çekilmiş gibi, zombi gibisin git dinlen yüzbaşı."
Arkasını döndü ve ilerlemeye başladı, Emrah söyleyene kadar suratımda oluşan tebessümün farkında değildim.
"Ovvvv, yüzbaşı yaktı geçti buraları." "Ne diyorsun Emrah?" "Valla ben bir şey demiyorum Yıldız, gözleriniz konuştu." "Emrah, saçmalama." "Tamam sustum hemen kızma ama bir konuda haklı, zombi gibisin Yıldız git dinlen biraz ben burdayım, söz en ufak bir harekette bile sana haber vereceğim." "Emrah bak-" "Yıldız, söz dinle yoksa seni zorla uyuturum." "Tamam yüzbaşı tamam, teslim oldum ama en ufak bir gelişmede hemen haber ver yoksa başının etini yerim." "Tamam, hadi git ve dinlen ." Bizim için ayarlanan odalardan birisine girdim ve yatağa uzanıp gözlerimi dinlendirmek için kapattım.
Karanlıktan Devam Patlatmayı yaptıktan sonra hızla ordan uzaklaştım ve önceden ayarladığım eve gittim, böyle bir ihtimali düşünmüş ve bomba yerleştirmiştim ki şüphemde haklıymışım. Eve gelince ilk işim maskeyi çıkarmak oldu, maskeyi çıkardığımda aynada gördüğüm şeyle sinirlendim, resmen çok kötü dayak yemiştim hemen pansuman için malzeme aldım. Pansumanı yaptıktan sonra üzerimi çıkarmak için odaya gittim üzerimi çıkardığımda cebimden bir şey düştü, eğilip elime aldığımda bir flaş bellek olduğunu gördüm. Bu bana ait değildi, nerden çıktığını düşünürken aklıma hayalet geldi, hemen bilgisayarı aldım ve flaşı taktım, video vardı ona tıkladım, karşıma hayalet çıktı ve konuşmaya başladı.
"Karanlık,bu flaş elindeyse hala yaşıyorsun demektir, hala yaşıyorsan da senin için son darbeyi vurmamışım demektir. Şimdi sen sürprizleri çok seviyorsun ya bende sana çok mükemmel bir sürpriz yaptım, bu flaşta bazı belgeler var ve tahmin et bu belgeler neleri gösteriyor. Dur ben söyleyeyim, bu belgeler geçmişinizi, kardeşinin ölümününün asıl sebebini gösteriyor Karanlık."
Hayaletin söylediği şey ile kaşlarım çatıldı ve nefes alış verişlerim hızlandı. "Bu öğrendiğin gerçekler sonrasında tıpış tıpış bana geleceksin, eğer bana gelmeden direkt Topala gidersen kardeşinin başına gelen daha sen intikamını alamadan seninde başına gelir. Umarım o kadar aptal değilsindir, ayrıca umarım beni sinirlendirecek bir şey yapmamışsındır, aksi halde bana geldiğinde seni öldürebilirim. Asıl konumuza gelelim, sen yıllardır koca bir yalanla yaşıyorsun ama merak etme ben seni aydınlatacağım, her şey açığa çıkacak. Kardeşini kim öldürdü Karanlık? Gerçekten kim öldürdü, sana anlatılan ve görmeni istedikleri resmi sormuyorum gerçekten kardeşinin katili kim? Ben söyleyeyim, yıllardır seni kandıran ve türlü pisliklerine seni bulaştıran Topal ve abisi. Kardeşin, o çok başarılı bir avukat olmuştu değil mi? Üstelik adil bir avukat olmuştu, Topal'ın abisini yani Mahmut'u köşeye sıkıştırmıştı, hatta kardeşin Türk istihbaratına bir çok bilgi vermişti ama ona acımadılar. Son bir görevi kalmıştı, o görev sonunda Topal ve abisi içeri girecekti, ama buna izin vermediler. Senin kardeşini biz Türkler değil o yanından ayrılmadığın Topal ve abisi öldürdü Kaan. Bunca bilgiden sonra seninde gerçek kimliğini öğrenmiş olduk, şimdi tercih senin ya kardeşinin katiline hizmet etmeye devam edersin ya da bize yardım edersin, bana inanmıyorsan belgeler sende onları incele Karanlık. Video kaydı bitti ve ekran karardı ama benim zihinmde tek bir kelime dolanıyordu. Senin kardeşini biz Türkler değil o yanından ayrılmadığın Topal ve abisi öldürdü Kaan.
"Yani ben bunca zaman kardeşimin, yaşama sebebimin katilini mi korumuşum?" |
0% |