Yeni Üyelik
56.
Bölüm

BÖLÜM 54

@_tgb_17

Üç gün sonra

Yıldızdan Devam

Hakkari'ye döneli üç gün olmuştu, Karanlığı aldıktan sonra Topal'ın gönderdiği adamları etkisiz hale getirip yola çıkmıştık. Yoldayken Savaşa kısa bir mesajla haber vermiştim, onlar da bugün döneceklerdi.

Savaş'ın dediğine göre Poyraz beni sorup duruyormuş bu yüzden ona acil göreve gitmem gerektiğini söylemiş, Poyraz'ın sürekli beni sorduğunu bilmiyorum ama bu olay canımı sıkmaya başlamıştı.

Üç gündür Rıza Albay'ın ayarladığı güvenli evde kalıyorduk, Karanlık Topal'ın yanındayken kendi adamlarını içeri sokmuş ve bir kaç kişiyide kendi tarafına çekmiş.

Bu sayede Topal'ın yaptıklarından haberdar oluyorduk, bunların karşılığında Karanlık tek bir şey istemişti. O da bizimle Topalı yakalamaya gelecekti, aksi halde bize yardım etmeyeceğini ve kendi işini kendi göreceğini söyledi.

Rıza Albay kabul etmişti, tabiki de bizimde bazı kurallarımız olacaktı, Karanlığın adamları bize Topal'ın yerini bildirmişti. Topal iti korkudan dağa çıkmamıştı ama ıssız alanlarda bulunan güya güvenli evlerinden birinde saklanıyormuş, bizde orayı öğrenmiştik ve bir plan yapmıştık.

Bu görevde sadece biz olacaktık Kartallar, ben ve Karanlık, tabi görevi Rıza Albay takip edecekti. Sabah abimle konuşmuştuk onlar buraya gelmek için yola çıktığında bizde operasyon için yola çıkacaktık.

Savaşa görevi detaylı anlatmamıştım ama görevin içeriğini biliyordu, hatta o da bizimle gelmek istemişti ama Rıza Albaya buna engel olmuştu, çünkü yaraları hala daha tam olarak iyileşmemişti.

Ben düşünceler içinde boğulurken odamın kapısı tıklatılmıştı, izin vermem ile kapı açıldı ve Karan içeri girdi, kapıyı kapattı ardından da yanıma oturdu bende bakışlarımı ona çevirdim.

"Sona yaklaştık öyle mi Yıldız?"

"Hayır Karan! Biz sona yaklaşmadık, sadece bir şerefsizin daha sonuna yaklaştık."

"Ama senin intikamının sonu olacak Yıldız, yıllardır Topalı yakalamak için uğraşıyorsun."

"Evet bugün o soysuzu yakalayacağız ama bize yaşattıklarının bedelini ödemeden hapise girecek ve bu benim canımı sıkıyor."

"Yıldız!"

"Hayır Karan, Fatih'in yaptığı gibi bir şey yapmayacağım ama onu teslim etmeden önce güzelce bir benzeteceğim, en azından bunu yapacağım."

Benim söylediklerimden sonra bir süre ikimiz sessizce oturduk, bu sessizliği Karan bozdu.

"Yıldız, sence Karanlığa ne kadar güvenebiliriz?"

" Güvenemeyiz Karan, güvenemeyiz ama şunu biliyoruz ki Topal artık onunda düşmanı, evet ona ihtiyacımız var ama asla tamamen ona güvenemeyiz."

Karan ile biraz daha konuştuktan sonra o hazırlanmak için yanımdan ayrıldı, bende kıyafetlerimi giydim ve Savaş'ı aradım.

"Yıldızım."

"Yola çıktınız mı Savaş?"

"Birazdan çıkacağız güzelim, siz ne yaptınız?"

"Bizde birazdan çıkacağız, çıkmadan önce sesini duymak istedim."

 

"Yıldızım kendine dikkat et, sakın unutma oraya geldiğimde seni sapa sağlam karşımda göreceğim."

"Emredersiniz komutanım. Savaş sizde kendinize dikkat edin."

"Merak etme Yıldızım, Allah yardımcınız olsun."

"Amin abi."

Telefonu kapattıktan sonra maskemide takıp bütün hazırlıklarımı tamamladım, ardından da aşağıya indim herkes burdaydı, Karanlıkta dahil hepimiz siyah giyinmiştik.

"Herkes hazır olduğuna göre artık başlayalım, Karanlık son kez söylüyorum en ufak yanlışında hiç acımam ona göre."

"Bana güvenmediğinizi çok iyi biliyorum ama bu sefer oyun yok hayalet, bu sefer sadece intikam var."

"O zaman başlayalım."

 

1 saat sonra

Topal'ın saklandığı evin etrafına yerleşmiş ve hazırlıklarımızı yaptmıştık, sayıları bizden fazlaydı ama bu bizim için sorun değildi. Topal itini görmüştüm, keyifle yemeğini yiyordu ama o keyfi birazdan bir yerlerine kaçacaktı.

"Hadi bakalım, artık başlayalım."

Sinan ve Fatih'in ardı ardına şerefsizleri indirmesi ile bizde ateş etmeye başladık, bizi fark ettiklerinde hemen siper aldılar ve karşılık vermeye başladılar. Biz bulunduğumuz konumdan onları rahatça avlayabiliyorduk, sayıları git gide azalıyordu bizde adım adım eve yaklaşıyorduk.

Bütün soysuzları etkisiz hale getirmiştik, dikkatli bir şekilde eve girdik. Evin etrafını sardığımız için Topal'ın kaçması mümkün değildi, o yüzden evde olduğunu biliyorduk.

Karşımıza çıkan bir kaç şerefsizi daha etkisiz hale getirdikten sonra Topalı aramaya başladık, Karanlıkta yanımızdan ayrılmıyordu. Karanlık odalardan birini daha kontrol etmek için ilerlediğinde ona doğrultulan silahı gördüm ve hemen o teröristi vurup etkisiz hale getirdim. Karanlıkta duyduğu silah sesi ile o tafa döndü ve gördüğü manzara ile şaşkınca bana bakmaya başladı.

"Teşekkür ederim hayalet."

"Seni buraya ölmeni izlemek için getirmedik Karanlık, eğer ölmeni isteseydik bunu buraya gelmeden önce halletmiş olurduk, daha dikkatli ol yeter."

 

Nerdeyse bütün odalara bakmıştık ama Topal yoktu, son odaya girdiğimde diğerleride benimle geldiler ama o kansız burda da yoktu.

Sinirle duvara yumruk attım ve duvardan demire vurmuşum gibi bir ses geldi, bu ses herkesin dikkatini çekmişti. Aklıma gelen düşünce ile hemen duvarı kontrol ettim, burası duvar değil bir kapıydı bunu anlayınca nerden açılabileceğini aramaya başladık.

Yanında ki bütün nesneleri kontrol ettik, en sona bir tablo kalmıştı, o tabloyu kaldırdığımda altında bir düğme olduğunu gördüm ve hemen düğmeye bastım, düğmeye bastığım an kilit açılma sesi duyuldu bende kapıyı ittim ve açıldı.

Burası gizli bir geçitti, dikkatlice ilerlemeye başladık, geçidin sonu evin ilerisinde bulunan küçük odunluğa çıkıyordu, anlaşılan Topal burdan kaçmıştı, odunluktan çıktık ve kaçabileceği yöne doğru ilerlemeye başladık.

Biraz ilerleyince Topal şerefsizini gördük, aramızda çok fazla bir mesafe yoktu, bakışlarımı doktora çevirdiğimde o ne demek istediğimi çoktan anlaşmıştı, hemen nişan aldı ve Topalı bacağından vurdu, soysuz köpek acı ile yere düştü bizde ona doğru ilerlemeye başladık.

Yanına gittiğimde bana silah doğrultu bende silahı tutan eline ateş ettim, böylece silahı yere düştü, daha sonra bacağındaki yaranın üzerine basarak konuşmaya başladım.

 

"Artık yolun sonuna geldin Topal, buraya kadar."

"Ahhhhh! S-sen öyle san hayalet, ben bit-ti deme-den bitmez."

Topal'ın söylediklerinden sonra bir anda bize ateş edilmeye başladı, hızla kendimizi korumaya aldık. Topal yine şerefsizliğini konuşturmuştu, fırsattan istifade kaçmaya çalışıyordu ama bu sefer buna izin vermeyecektim.

"Sinan, doktor indirin şu keskin nişancıları, bu soysuz bu sefer kaçamayacak duydunuz mu?"

 

"Anlaşıldı hayalet."

Sinan ve doktor keskin nişancıları indirirken bizde diğer teröristler ile ilgileniyorduk, bir yandan şerefsizlere ateş ederken bir yandan da Topala bakıyordum, yavaş yavaş kaçıyordu ama yaralı olduğu için zorlanıyordu. Topal iyice uzaklaşınca daha fazla dayanamadım ve Karana seslendim .

"Karan, beni koru."

"Saçmalama hayalet, eğer çıkarsan vurulma ihtimalin çok yüksek."

"Umrumda değil, o it bu sefer kaçamayacak duydun mu? Şimdi sana dediğimi yap ve beni koru."

"Anlaşıldı hayalet."

Karanlığın konuşması ile bakışlarımı ona çevirdim.

"Bende seninle geleceğim."

"Karanlık, bu dediğin olmaz."

"Senden izin almıyorum hayalet, bende geleceğim dedim."

"Allah kahretsin, şu an seni ikna etmekle vakit kaybedemem, tamam gel ama kendine dikkat et."

Karan'ın işareti ile olduğumuz yerden çıktık ve Topal'ın kaçtığı yöne doğru ilerlemeye başladık, bir yandan vurulmamaya dikkat ediyorduk bir yandan da önümüze çıkan şerefsizleri öldürüyorduk.

Hala daha Topalı görememiştik, biz ilerlemeye devam ederken silah sesleri kesilmişti ve bir süre sonra bizimkilerin bize doğru geldiğini gördüm, bakışlarım onların üzerindeyken bir el silah sesi duydum ve bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde şok oldum.

Kartallarda ateş eden kişiye ateş ettmişti, yani Topala. Topal beni vurmak için silahını ateşlemişti ama Karanlık önüme geçmişti ve o vurulmuştu. Şaşkınlığı üzerimden atıp hemen Karanlığın yanına diz çöktüm, yarası kalbine çok yakındı ve fazlası ile kan kaybediyordu, hemen yarasına baskı yapmaya başladım.

 

"Allah kahretsin! Neden böyle bir şey yaptın?"

Karanlık söylediklerimden sonra hafifçe tebesüm etti ve konuşmaya başladı.

"Yıllar-dır içinde yaşa-dığım yalanın sonu-cunda masum insan-lara zarar ver-dim, e-eğer sen olma-saydın daha çok zarar vere-cektim. B-belki bu yap-tığım hata-larımı telafi etmez ama senin vurul-mana izin veremez-dim hayalet.

S-sen yaşama-lısın, sen ve senin gibi vat-an sever-ler yaşamalı. Sen-den tek bir şey isti-yorum, beni kardeşi-min yanına götü-rün, ken-dine dikkat et hayalet."

 

Karanlığın son sözleri bunlar olmuştu, sonrasında gözlerini sonsuza kadar kapattı.

 

Sinirle ayağa kalktım ve Topal'ın cesetine baktım, şerefsiz gebermişti ama yine bir kurban götürmüştü yanında, sinirle bir şarjörü ona boşalttım. Karan karargaha haber vermişti, helikopter gönderiyorlardı.

Bakışlarım Karanlığın cesedindeydi, eğer o önüme geçmemiş olsaydı onun yerinde ben olabilirdim. Doktorun yanıma oturması ile bakışlarımı ona çevirdim.

"Benim dikkatsizliğim yüzünden öldü."

"Hayır hayalet, o yaptıklarının telafisi için böyle bir yol seçti, evet son zamanda bize yardımı oldu ama yaptıklarını unutamayız.

Bize onun ölmesimi yoksa sensin ölmen mi diye bir seçenek sunsalar, biz senin yaşamanı seçerdik,Karanlıkta bunu seçti ve senin önüne atladı. Söylediği gibi senin yaşaman lazım."

"Her şeye rağmen son isteğini yerine getireceğiz doktor, Rıza Albaya bildirdiniz mi ?"

"Evet hayalet, o da kabul etti."

Helikopterin gelmesi ile karargaha doğru yola çıktık, Karargaha gelince kimseye görünmeden odama gittim ve üzerimi değiştirdim, ardından da Rıza Albay'ın odasına gittim.

"Gel Yıldız."

"Komutanım, Karanlığın cenazesi-"

"İstediği gibi kardeşinin yanına defnedilecek kızım merak etme. Yıldız, Topal da ölmüş."

"Evet komutanım, Topal öldü."

"Peki, nasıl hissediyorsun Yıldız?"

"Bilmiyorum komutanım, nasıl olduğumu, ne hissettiğimi bende bilmiyorum. Bir hainden daha kurtulduğumuz için mutluyum ama bu kadar kolay ölmesi, yaptıklarının cezasını çekmeden ölmesi istediğim bir şey değildi."

"Anlıyorum kızım ama artık Topal diye bir derdiniz yok, anne ve babanızın intikamını aldın."

"Haklısınız komutanım, evet Topal öldü ama ülkemizi yok etmek isteyen şerefsizler bitmedi, biz yine savaşmaya devam edeceğiz."

"İşte bunda çok haklısın Yıldız, bugün dinlen Savaş ve Poyrazda gelmek üzeredir."

"Emredersiniz komutanım."

Tam kapıdan çıkmak üzereyken aklıma Emrah geldi ve Rıza Albaya sordum.

"Komutanım, Emrah o nasıl? Görevden döndü mü?"

"Daha görevden dönmedi ama en son haber aldığımda, bir sorun yoktu."

Hafif tebessüm ettim ve odadan çıkıp kendimi bahçeye attım, Gölge timi Hakkari'ye gelmişti ama daha Karargaha gelmemişlerdi, anlaşılan herkes yarın burda olacaktı, bir süre çardakta oturdum.

Yarım saat sora bahçeye Savaş'ın arabası giriş yaptı, onu görünce hemen yerimden kalktım o da arabadan iner inmez yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.

"Sana bir şey olacak diye çok korktum."

"Ben iyiym abi. Topal, o öldü."

"Nasıl yani, sen mi?"

 

"Hayır, gel oturalım da anlatayım. Topalı yakaladığımızda saldırıya uğradık, tekrar peşine düştük tam yakalayacaktık ki o sırada bana silah çekti. Beni vuracağı an Karanlık önüme geçti ve o vuruldu, Kartallarda Topalı öldürdü anlayacağın Topalda Karanlıkta öldü."

"Yıldızım, sen iyisin değil mi?"

"İyiyim abi iyiyim merak etme, sadece o itin cezasını çekmeden ölmesi sinirimi bozdu."

"O şerefsiz bu dünyada cezasını çekmedi belki ama öbür dünyada çekecektir güzelim."

Savaş bana sarılınca bend ona sarıldım, kafamı çevirdiğimde Poyrazı gördüm. Karargahın girişinde bizi izliyordu, ona baktığımı görünce tebessüm etti ve içeri girdi. Birde bu konu vardı acaba doktor söylediklerinde haklı mıydı?

"Abi, Poyraz'ın ailesini yerleştirdiniz mi?"

"Evet güzelim, karargaha gelmeden önce yerleştirdik, sana da çok selamları var."

"Aleyküm selam."

"Hadi bakalım Yıldız yüzbaşı, kalk gidiyoruz."

"Nereye?"

"Bugün benim evime gidiyoruz ve güzelce dinleniyoruz, enerji topalamamız lazım malum bir pislik geberir bir pislik ortaya çıkar."

Ayağa kalktım ve asker selamı verip konuşmaya başladım.

"Emredersiniz Savaş komutanım."

"Hahaha, hadi yürü."

Savaş'ın arabasına bindik ve evine doğru yola çıktık.

 

Sabah

Savaşla erkenden kalkmış hazırlanmıştık ve Karargaha gelmiştik, Gölge timi bizi eğitim alanında bekliyordu, Kartallar ise Rıza Albay'ın emri ile göreve gitmişti. Timin yanına gelince Savaşla birbirimize baktık ve hafifçe tebessüm ettik.

"Evet Gölge timi, bugün Savaş komutanınızı zorlamıyoruz ve birlikte eğitim yapıyoruz. Merak etmeyin sizi fazla zorlamam."

Ali'nin konuşması ile bakışlarımı ona çevirdim.

"Valla mı komutanım?"

Gülme isteğimi bastırıp keskin bakışlarımı ona çevirdim.

"Duyamdım asker!"

Benim ciddi halimi gören Ali hemen ciddi haline geçti.

"Emredersiniz komutanım."

"Başlıyoruz, karargahın etrafında 30 tur."

 

Koşumuz bitince hepsi bana baygın bir şekilde bakıyorlardı, ben duruşumdan taviz vermeden konuşmaya devam ettim.

 

"Dedim ya bugün sizleri fazla zorlamayacağım, o yüzden 100 mekik 100 şınav çekiyorsunuz. Şınav pozisyonu al!"

Ali'nin yanına gittim ve ona eğilip konuşmaya başladım.

"Ali, kaç oldu?"

"50 oldu komutanım."

"Yok Ali, yok sen yanlış saymışsın, ben sayıyorum şimdi 1,2."

Bu seferde Murat'ın yanına gittim ve konuşmaya başladım.

"Murat, kaç oldu?"

"0 komutanın."

Yüzümdeki gülümseme ile Savaşa baktım, oldukça eğleniyor gibiydi. Şınav ve mekikleri çektikten sonra eğitim alanında çalışma yaptık, ardından da atış yapmak için sahaya gittik.

Anka timide atış yapıyordu, herkes yerini alınca atış yapmaya başladılar. Bende silahımı aldım ve bir kaç el ateş ettim, her zamanki gibi tam isabet ettirmiştim.

"İkide iki."

"Her zaman ki gibi yüzbaşım."

"Çok iyi bir atıcı olduğun belli yüzbaşım, umarım görevin iyi geçmiştir."

Tam atış yapacaktım ki Poyraz'ın söylediği şey ile sinirlerim gerildi ama beni etkilemesine izin vermedim ve üçüncü atışımıda tam isabet ettirdim.

"Başarılı bir görevdi yüzbaşım ama size tavsiyem dikkatimi bu şekilde dağıtıp, yanlış atış yapmamı sağlayamazsınız."

"Hiç öyle bir niyetim yoktu halbuki, galiba yanlış anlaşıldım."

"Eminim öyledir, buyrun bir de sizin atışınızı görelim yüzbaşım."

"Görelim bakalım."

Ben biraz geri çekildim ve Poyraz'ın atış yapmasını bekledim. Poyraz da ikide iki yapmıştı, tam üçüncü atışını yapacağı zaman aklıma bir fikir geldi ve ona biraz daha yaklaşıp kulağına usulca fısıldadım.

"Oldukça iyi atıcısın yüzbaşım."

Poyraz önce bir yutkundu ve derin bir nefes aldı, yüzümdeki sinsi gülümseme ile geri çekildim ve atışını beklemeye başladım, Poyraz atışını yaptı biraz kaydırmıştı ama yinede hedefe isabet etmişti. Bakışlarını bana çevirince gülümsedim ve konuşmaya başladım.

"Anlaşılan kolaylıkla dikkatin dağılabiliyor yüzbaşım."

Tam arkamı döndüm gidiyordum ki kısık sesle söylediği şeyi duydum.

"Benim dikkatimi sadece sen dağıtıyorsun yüzbaşı."

 

1 hafta sonra

Bir haftadır karargahtaydık, ne Emrah ne de Kartallar görevden dönmemişti, Rıza Albayın söylediğine göre Topal'ın ölümünden sonra oluşan bu sessizlik hiç iyi değildi.

Saat öğlen vaktine gelirken askerlerden biri koşarak yanımıza geldi ve bizi Rıza Albay'ın çağırdığını söyledi.

Rıza Albay'ın söylediğine göre Kartallardan bir haber varmış, aldıkları bilgiye göre şerefsizler köy okuluna saldıracakmış, zamanımız çok azdı hemen hazırlandık ve yola çıktık.

Bakışlarımı Savaşa çevirdim, bugün içimde kötü bir his vardı. Gece rüyamda annemi görmüştüm, gözleri yaşlı bir şekilde bana bakıyordu ve bu rüya bana hiç iyi hissettirmemişti. Savaş'ın omzuma dokunması ile dikkatimi ona verdim.

"Yıldız, iyi misin?"

" İyiyim Savaş, senden bir şey isteyeceğim."

" Tabiki."

"Kendine çok dikkat et tamam mı?"

"Ederim kardeşim ama sende kendine dikkat et."

Köye gelince araçtan indik ve okula doğru ilerlemeye başladık, şu ana kadar bir hareketlilik yoktu, ortalıkta kimse görünmüyordu. Bizde okulu boşaltmak için hazırlık yapmaya başladık, tam okulu boşaltacaktık ki şerefsizler saldırmaya başladı.

Öğrencileri ve öğretmenleri güvenli bir alana topladık ve Ömeri yanlarına bıraktık, bizde gelen soysuzlarla çatışmaya başladık ama sayıları fazlaydı bu yüzden karargahdan destek istemiştik.

Çatışma devam ederken bir şey dikkatimi çekti, kansızlar okula roket atacaklardı hemen Ali'ye etkisiz hale getirmesini söyledim.

" Ali, saat üç yönünde okula roket atmayı hedefleyen kansızlar var, hemen onları etkisiz hale getiriyorsun."

" Emredersiniz komutanım."

Roket atacak olan şerefsizler etkisiz hale getirilmişti ama hala sayıları fazlaydı, kendimiz için endişe etmiyordum okulda çocuklar ve öğretmenlerde vardı. Biz çatışmaya devam ederken gelen silah seslerinden destek ekibin geldiğini anladım.

"Anka-1 konuşuyor, durumunuz ne Gölge?"

Gelen tim Anka timiydi, konuşanda Poyraz, daha fazla bekletmeden cevap verdim.

"Yaralımız yok ama okulu hedef alıyorlar içeride öğretmen ve öğrenciler var."

" Anlaşıldı, hiç bir şerefsizi okula yaklaştırmıyoruz."

Poyraz'ın söyledikleri yüzümde tebessüm oluşturdu ama hemen ciddi kimliğime büründüm.

Nerdeyse yarım saattir çatışıyoruz, şerefsizlerin sayısı oldukça azalmıştı ama hala direniyorlardı, üstelik çocuklar ve öğretmenlerde iyice tedirgin olmuşlardı. Sonunda bütün şerefsizleri etkisiz hale getirmiştik çevrenin güvenliğini Anka timi sağlamıştı, öğretmenleri ve öğrencileri dikkatli bir şekilde okulun bahçesine çıkarmıştık.

Minik öğrenciler fazlası ile korkmuş görünüyorlardı yavaşça onların yanına gittim ve yüzümdeki tebessüm ile konuşmaya başladım.

 

"Artık korkmanıza gerek yok, biz burdayız."

İçlerinden bir tanesi elimi tutu ve sıcacık gülümsemesi ile konuşmaya başladı.

"Ben artık korkmuyorum çünkü siz bizi korursunuz."

Tam konuşacaktım ki ardı ardına iki silah sesi duyuldu ve sırtımda şiddetli bir acı hissettim, çocuklar korkmuştu hemen onları koruma altına aldılar ama ben acıyla yere yığıldım.

Savaş hızla yanıma geldi ve başımı kucağına koydu, bir şeyler söylüyordu ama anlayamıyordum. Benim bakışlarım ise az önce elimi tutan koca yürekli minikteydi, o da bana bakıyordu son kez ona gülümsedim ve kendimi karanlığa teslim ettim.

Karanlıkta yıllardır beni bekliyormuş gibi içine çekti ve böylece sonsuzluğa doğru sürüklendim.

 

 

 

Loading...
0%