Yeni Üyelik
60.
Bölüm

BÖLÜM 57

@_tgb_17

Yıldızdan Devam

Rıza Albay, uyarıcı bir şekilde ses çıkardıktan sonra üzerimdeki şaşkınlığı attım ve Poyrazı göğsünden itekledim ardından da sinirle konuşmaya başladım.

"Yavaş ol yüzbaşı, elin kolun rahat dursun."

"K-Kusura bakma Yıldız, bir anda oldu."

"İyi o zaman bir daha olmasın, komutanım izninizle."

Poyraza sinirli bir bakış attım ve odadan çıktım, Poyraz bana sarılınca bir tuhaf hissetmiştim ama aynı zamanda da yaralarım acımıştı bu yüzden hemen revire gittim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Melek beni karşısında görünce çok şaşırdı.

"Yıldız, senin hastanede olman gerekmiyor muydu? Daha uyanalı bir kaç saat oldu."

"Olanları öğrendikten sonra, hastanede elim kolum bağlı bir şekilde duracağımı düşünmedin galiba."

"Haklısın böyle düşünmek hata olurdu, nasılsın Yıldız?

"Eğer yaralarımı soruyorsan iyiyim Melek ama ruh halimi soruyorsan hiç iyi değil. Uzun süre sonra gözlerimi bir açıyorum timim, kardeş dediğim adam ve abimin bir şerefsizin elinde olduğunu öğreniyorum.

 

Anlayacağın ben pek iyi değilim, sen nasılsın Melek?"

 

"Bende senden farklı değilim Yıldız,aklım sürekli Gölge timinde ve abimde. Yıldız, onlara bir şey olmayacak değil mi?"

 

Meleğin, bir çocuk masumluğunda bu soruyu sorması beni çok üzmüştü, hemen ona sarıldım ve öyle cevap verdim.

 

"Sana söz veriyorum Melek, onları sapa sağlam getirmek için her şeyi ama her şeyi yapacağım."

 

"Yapacağını biliyorum Yıldız. Yıldız?"

"Efendim Melek."

"Bu ne?"

Meleğin eline baktığımda kan olduğunu gördüm. Melek telaşla konuşmaya başladı.

 

"Allah kahretsin!Yıldız hemen geç şuraya uzan yarana bakalım."

 

"Abartma Melek, ben iyiyim."

"Şimdi seni bir güzel döverim, delirtme beni. İyiymiş, gördük nasıl iyi olduğunu geç dedim sana."

"Tamam patron kızma uzandım bile, kızın içinden canavar çıktı ya."

"Beni kızdırmasan iyi edersin yüzbaşı, aksi halde başka bir Melek ile tanışırsın."

"Ah, çok korktum, bundan sonra daha dikkatli olacağım."

"Hadi hadi, uzan artık."

Uzanmadan önce kıyafetimi çıkarıdım ve uzandım, Melekte yarama bakmaya başladı tabi bir yandan da söyleniyordu.

"Allah'tan ciddi bir şey yok, biraz zorlandığın için kanama olmuş ama bu demek değilki iyisin, unutma Yıldız hala daha tamamen iyileşmedin bu yüzden kendini zorlama."

"Emredersiniz doktorum."

"Dalga geçme, ben çok ciddiyim."

"Tamam doktorum, sen ne dersen o ama şunu bilmeni isterim timimi bulmadan durmayacağım, o yüzden bana dinlen deme."

"Biliyorum deli kız biliyorum, sadece dikkatli ol bir sevdiğimin daha zor durumda olmasını istemiyorum, buna dayanamam."

"Merak etme Meleğim, hadi ben gidiyorum kendine dikkat et yine uğrarım."

 

"Asıl sen dikkat et."

Meleği yanaklarından sulu sulu öptükten sonra ışık hızıyla odadan kaçtım.

"Yıldız, sana kaç kere şöyle öpme diyeceğim!"

"Bende seni seviyorum doktor."

Karargahta ki bulunan odam girdim ve herhangi bir dinleme cihazına karşı etrafı kontrol ettim, normalde odalar belli aralıklarla kontrol ediliyor ama uzun zamandır olmadığım için kendimde kontrol etmek istedim. Odamın temiz olduğunu anlayınca hemen telefonu çıkardım ve doktoru aradım.

 

"Yıldız, nasılsın?"

"İyi değilim doktor, timimi, abimi ve Emrah'ı bulana kadar da iyi olmayacağım. O yüzden iyi misin diye sormayın, doktor işimizi her zamankinden daha iyi yapmalıyız.

Rıza Albay ile konuştum, Sahra hayaleti istemiş ama izin yok bu yüzden araştırmayı ben koordine edeceğim, bir şey buldunuz mu?"

 

"Öncelikle sana şunu söylemek istiyorum, onları en kısa zamanda bulacağız Yıldız, biliyorsun biz neleri atlattık.

 

Soruna gelecek olursak havaalanına yakın alanları taradık,hatta bir kaç kişiye haber bıraktık ama herhangi bir bilgiye ulaşamadık."

"Doktor, çözdüğüm kadarıyla Sahra salak bir kadın değil, bunca zaman bulunmamasıda bunu gösteriyor. Bu yüzden ben o uçak sesinin bile gerçek olduğundan şüpheliyim."

 

"Yani, Sahra bizi kendi istediği gibi, yanlış yönlendiriyor olabilir."

 

"Kesinlikle öyle, bu yüzden en başa dönmeliyiz."

 

"Nasıl yani?"

 

"Emrah'a dönmeliyiz doktor, Emrah'ın görev yeriyle ilgili bilgiler size verildi, o kampı bulun ve her şeyini araştırın daha sonra da haberleşelim."

 

"Anlaşıldı Yıldız, sen ne yapacaksın?"

 

"Şüphe ettiğim bazı şeyler var, onunla ilgileneceğim."

 

"Ne gibi şeyler"

 

"Karargahın temizlenmesini isteyeceğim, Topal ortaya çıktığında neler oldu biliyorsun, açıkcası Sahradan da böyle bir hamle bekliyorum.

 

Kendi odama baktım bir şey yok, Rıza Albayda da olmaz her gün kontrol ediliyor ama timlerin hazırlanma doları ve diğer yüzbaşıların odalarını bilmiyoruz."

 

"Haklısın Yıldız, her ihtimali düşünmeliyiz. O zaman biz araştırmaya başlıyoruz."

 

"Tamam çok dikkatli olun, unutmayın doktor her zamankinden daha sessiz ve derinden ilerleyeceğiz ."

 

"Merak etme, o iş bizde."

Telefonu kapattığımda sırtım sızlamaya başladı, bir anda fazla hareket ettiğim için yaralarım kendilerini belli ettiler. Evet biraz zorlanıyordum ama ben daha ağırlarını atlatmıştım bu yüzden ayakta durmalıydım.

Giyinmek için odama gittim ve üniformamı giydim ardından da bahçeye çıktım, ben hastanedeyken yeni askerler gelmişti ve Anka timinden Dolunay onlara eğitim veriyordu.

Gözlemlediğim kadarıyla Dolunay iyi birisiydi, üstelik vurulmadan önce Salih ile aralarında geçen kaçamak bakışlarada şahit olmuştum. O da diğer herkes gibi kendini bir şeyler ile meşgul etmek istiyordu.

"Ne o yüzbaşım, Dolunayı mı dikizliyorsun?"

"Estağfirullah yüzbaşım, dikizlemek sizin işiniz."

 

"O ne demek Yıldız?"

"Kaç kere eğitim yaparken, bankta otururken beni izlediğini biliyorum demek Poyraz."

"Saklama gereği duymadığım için biliyorsundur Yıldız."

 

"Ne o yüzbaşım, vurulmam sizde bir yumuşama etkisi yaratmış galiba, her söylediğime fazla ılımlı yaklaşıyorsun."

Söylediklerimden sonra Poyraz bir anda ciddileşti.

 

"Kaybetme korkusu Yıldız, işte o çok kötü bir duygu ben yıllar sonra bu duyguyu iliklerime kadar hissetim. Evet seni izliyorum çünkü senin olduğun yerde gözlerim başka hiç bir şey görmüyor, istemesemde onlar sana bakıyor.

Bir süredir duygularımı içimde yaşıyorum çünkü sana yaklaşmak istediğim her seferinde, kendine ördüğün sert duvarlarına çarpıyorum ama senin kanlar içinde yere yığılmanı gördükten sonra duygularımı saklamamın anlamsız olduğunu anladım. Yıldız, sen beni sevmesende ben seni-"

 

Poyraz'ın konuşmasını panikle böldüm ve ben devam ettim.

 

"Yapma Poyraz, ben karışığım, duygularım karışık, aklım karışık, kalbimi zaten kilitledim ve uzun zamandır onu dinlemiyorum. Bu yüzden şimdi onu da karıştırma en azında böyle bir durumdayken yapma.

 

Benim şu an da tek odaklanmam gereken şey timimi, abim ve Emrah'ı bulmak, dahasına ayıracak vaktimde, aklımda yok. Şimdi değil Poyraz, şimdi değil."

Poyraz'ın bir şey demesine izin vermeden yanından ayrıldım hızla odama girdim, kendimi buraya nasıl attım bilmiyorum. Kapıyı kapattığımda onu duydum, yıllardır atmayan kalbimin sesini duydum, bu sefer farklıydı sanki daha güçlüydü.

Sanki beni bırak, bende varım, sevgi istiyorum ve sevmek istiyorum diyordu, Poyraz'ın söylediklerini düşündükçe doktorun söyledikleri şeyler aklıma geliyordu ve bu düşünceler kalbimi heyecanlandırıyordu ama ben bunu istemiyordum.

Şimdi olmaz, aklım ve kalbim birbiriyle kavga edemezdi. Odanın camını açtım ve Hakkari'nin soğunun yüzüme vurmasına izin verdim, bu soğuk beni kendime getirirdi en azından ben öyle umuyordum.

"Yapma kalbim, yapma şimdi olmaz, şimdi ortaya çıkamazsın buna izin veremem."

 

 

Poyrazdan Devam

Yıldız'a sarılmamdan sonra beni terslemiş ve odadan çıkmıştı, odada Rıza Albayla ile ikimiz kalmıştık, bana olan bakışları fazla sertti.

 

"Komutanım özür dilerim-"

"Sakın Poyraz, sakın ama sakın kızımı üzme, yoksa seni bir güzel pataklarım."

"Emredersiniz komutanım."

Komutanımın karşısında böyle bir şey yaptığım için fazlası ile utanmıştım, odadan kaçarcasına çıktıktan sonra kendi odama gitmiştim ve halletmem gerek işlerimi halletmiştim.

Hava almak için bahçeye çıkacaktım ki Yıldızı görmüştüm, yanına gitmiştim ve konuşurken ona olan hislerimi belli etmiştim, hatta bir an onu sevdiğimi söyleyecektim ki bana engel oldu.

Haklıydı böyle bir durumda bu konuşmanın yeri ve zamanı değildi, artık bende kendimi toplamalıydım. Akşam kardeşimi ve teyzemi ziyarete gidecektim sağolsun Ömer Albay onlara oldukça güvenli bir yer ayarlamıştı. Kardeşim uzaktan eğitimle okuluna devam ediyordu, bir yandan da tedavisi sürüyordu ayrıca doktoru iyiye gittiğini söylüyordu.

Onu öyle gördükçe aklıma geçmişte yaptığım salaklıklar ve gözlerimin nasıl kör olduğu geliyordu, kendimi suçlamaktan geri durmuyordum. Peki ya Yıldız, o yaşananları öğrendiğinde ne yapacaktı ya da ne tepki verecekti? Hiç bilmiyordum, hala daha bana güvenmediğini biliyordum bunu içten içe hissediyordum. Düşündükçe iyice çıkmaza girmiştim.

Kapımın tıklatılması ile içeri bir asker girdi ve Rıza Albay'ın beni çağırdığını söyledi, bende hemen odasında gittim.

"Beni çağırmışsınız komutanım."

"Aldığımız bilgiye göre okula yakın bölgede bazı hareketlilikler varmış, bu yüzden timinle gidip kontrol etmeni istiyorum, tekrardan saldırabilirler tedbirli olun."

"Emredersiniz komutanım."

 

Time haber verdim ve hızla hazırlandık ardından da araçlara bindik, araç hareket etmeden önce Yıldızı gördüm, karargahın kapısında bize bakıyordu bakışlarımız buluşunca başıyla selam verdi bende karşılık verdim o sırada araç hareket etti.Şimdi duygularımı geride bırakıp Poyraz yüzbaşı, Anka timinin komutanı olma zamanı.

"Anka timi, oraya gittiğimizde çok dikkatli oluyoruz, tekrardan bir saldırı olabilir bu yüzden gözleriniz açık olsun, kulaklarınız keskin duysun."

"Emredersiniz komutanım."

Okulun olduğu bölgeye gelince araçlardan indik ve hareketliliğin tespit edildiği bölgeye dikkatlice ilerlemeye başladık. Biraz daha ilerlediğimizde beş teröristin ilerlediğini gördük, anlaşılan o ki amaçları saldırmak değil, eğer saldıracak olsalardı sayıları bu kadar az kendileride bu kadar sessiz olmazlardı.

"Anka timi, şerefsizlerin sayıları az ama siz yinede dikkatli olun, en az birini canlı elle geçirmeliyiz nereye gidiyorlar öğrenmeliyiz."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

Sesizce onlara yaklaşmaya başladık, en arkada yürüyen şerefsizi hızla etkisiz hale getirdim, tam bir şerefsizi daha etkisiz hale getirecektim ki Dolunay'ın dikkatsiz davranması sonucu teröristler bizi fark ettiler.

O teröristi etkisiz hale getirmeden teröristlerden birisi onu kolundan vurmuştu bile, bende o teröristi vurmuştum böylece benim bulunduğum yerde açığa çıkmıştı.

Benim ve Dolunay'ın bulunduğu bölgeye saldırdılar, bu sırada bende kolumdan yaralanmıştım ama timin desteği ile hepsini etkisiz hale getirmiştik, tabi bir kansızı konuşacak halde yakaladık. Tim çevre güvenliği sağlarken ben sinirle Dolunay'ın yanına ilerlemeye başladım.

"Dolunay! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Nasıl bu kadar dikkatsiz olursun?"

"Komutanım özür dilerim, bir anlık dalgınlığam denk geldi."

"Ne demek dalgınlığıma geldi! Biz görevdeysek dalgın olma,hata yapma lüksümüz yok, eğer öyle yaparsak hem kendi hemde tim arkadaşlarımızın hayatını tehlikeye atarız. Şu koluna bak, ya daha kötü yaralansaydın, ya bir arkadaşın kötü yaralansaydı o zaman ne olacaktı?

İyi değilsin Dolunay bunu görüyorum ama unutma görev her şeyden üstündür, eğer kendini toparlayamayacaksan bir süre seni görevlere almayacağım hatta Ömer Albay ile konuşup izne çıkmanı isteyeceğim, bana bu timde dalgın değil gözlerini dört açan bir asker lazım."

 

Dolunay üzgün bir şekilde başını öne eğmişti, time baktığımda onlarında üzgün olduğunu gördüm ama hepsi haklı olduğumu biliyordu bu yüzden sesleri çıkmıyordu. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

 

"Fırat,toplanın birde önemli bir şey var mı diye şerefsizlerin üzerlerine bakın. Batuhan, Dolunay'ın koluna bak."

 

"Komutanım sizde yaralısınız, sizinde yaranıza bakayım."

 

"Önemli bir yara değil Batuhan,karargaha kadar idare ederim ben Dolunay'ın yarsına bak hemen yola çıkalım."

Burda işimiz bitince araçlara bindik ve Karargaha doğru yola çıktık. Karargaha gelince ben direkt Rıza Albay'ın odasına gittim ve durum raporu verdim, o da yaramı fark edince beni revire postaladı.

Revire gittiğimde Dolunay içeriden çıkıyordu, hala daha suratıma bakamıyordu. Revire girdiğimde Melek yarama bakmaya başlamıştı ki kapı açıldı ve içeri Yıldız girdi. Beni yaralı görünce yanıma yaklaştı ve yarama baktı sonra da konuşmaya başladı.

"Geçmiş olsun yüzbaşı."

"Teşekkür ederim Yıldız yüzbaşı."

"Kendine daha çok dikkat et yüzbaşı, senin gibi askerler bize lazım."

 

"Merak etme yüzbaşı, buraya bağlanmışken kolay kolay bırakıp gitmeye niyetim yok."

 

Göz kırptığımı görünce hafif tebessüm etti ve geçmiş olsun diyip odadan çıktı. Bende üzerimi değiştirmek için odama gittim.

 

Yıldızdan devam

Anka timi görevden dönmüştü öğrendiğime göre Dolunay ve Poyraz yaralanmıştı, revire gittiğimde Poyrazı gördüm yarası çok önemli değildi, revirden çıktım ve bahçeye çıktım.

 

Dolunay çardakta tek başına oturuyordu ve hiç iyi görünmüyordu, yavaşça yanına ilerlemeye başladım, beni görünce ayağa kalktı.

 

"Komutanım."

"Otur Dolunay, buraya yüzbaşı olarak değil sadece Yıldız olarak geldim, seninle biraz konuşalım."

 

Dolunay oturunca bende karşısına oturdum ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"Nasıl oldu bu? O kadar az kişiyi siz kolaylıkla halledebilirdiniz."

Mahçup bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Benim dikkatsizliğim yüzünden fark edildik, ben ve Poyraz yüzbaşı bu yüzden yaralandık."

"Dolunay, biliyorum seninle çok fazla bir muhabbetimiz olmadı ama seni hiç iyi görmedim neler oluyor?"

 

"B-ben, bilmiyorum Yıldız."

"Dolunay, ikimizde askeriz ne zaman yalan konuşulduğunu anlayabiliyoruz.

Bana güvenmeyebilirsin bu yüzden neler olduğunuda anlatmak istemeyebilirsin, buna bir şey diyemem ama ne olduğunu çok iyi biliyorsun."

 

"Güvenmemek değil, sadece yaşadığım şeyi bende tam olarak anlayamıyorum. Gölge timi yakalandığından beri aklım hep onlarda."

"Onlarda mı yoksa tek bir kişide mi?"

"Aslında hepsi için endişeliyim ama birisi sürekli aklımda ve hep onu düşünüyorum, ayrıca neden böyle olduğumuda bilmiyorum bu yüzden kafam sürekli bu düşüncelerle meşgul."

 

"Peki, o kişi Salih olabir mi?"

"Sen nasıl?"

"Vurulmadan önce bazı şeyler dikkatimi çekti diyeyim, bak bu konularda tavsiye alacağın en son kişi benim ama sana şu kadar söyleyebilirim.

İnana bana onları sapa sağlam kurtarmak için her şeyi yapacağım, bu konuda bana güvenebilirsin. Sende biran önce toparlan ve işini en iyi şekilde yapmaya devam et, ayrıca ne zaman konuşmak istersen benim yanıma gelebilirsin."

"Yıldız, elinden gelenin fazlasını yapacağını biliyorum bu konuda içim rahat çünkü sen onlara değer veriyorsun, bu arada çok teşekkür ederim."

"Rica ederim, görüşürüz Dolunay."

 

Dolunay'ın yanından ayrıldım ve Rıza Albay'ın yanına gittim.

"Gel Yıldız."

"Komutanım, sizden bir şey isteyecektim."

 

"İste bakalım."

"Bütün karargahın aranmasını istiyorum komutanım, bazı yerlere böcekler yuva yapmış olabilir."

 

 

3 gün sonra

Yıldızdan Devam

Rıza Albayla konuşmamızdan sonra sabah erkenden bütün odalar aranmıştı, Gölge timiyle Anka timinin hazırlanma odasında, Poyraz yüzbaşının odasında dinleme cihazı bulunmuştu, hepsi imha edilmişti ama bu olayı araştırıyorlardı.

Bunun dışında Kartallar Emrah'ın görev yaptığı kamp hakkında araştırma yapmıştı ve kampın sözde başkanının Topal'ın eski adamı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu yüzden Sahra ile ilgili bir bilgi alabilmek ümidi ile kampı patlatmış ve başkanlarını almışlardı.

O şerefsizin söylediğine göre Sahra, ona içlerine sızan bir asker olduğunu söylemiş ve kurdukları tuzak sonunda Emrah'ı deşifre etmişler, daha sonra Sahra onu alıp gitmiş o zamandan sonrada haber alamamışlar.

Bize söylediği bütün adresleri kontrol

etmiştik ama kayde değer bir şey yoktu, artık benim sabrım taşıyordu, Sahra'nın da istediği gibi ortaya çıkıp beni bulmasını beklemek istiyordum ama Rıza Albay sürekli beni kontol ediyordu. Geçen üç günde yaralarım iyiye gidiyordu bende kendimi toparlıyordum ve kendimi iyi hissediyordum.

Bugün kartallar verilen bir adresi daha kontrol etmek için gideceklerdi, burada bir ipucu bulmayı umuyorduk. Odamın içinde gelecek olan iyi haberi bekliyordum, telefonun çalması ile hemen açtım.

 

"Söyle Karan."

"Maalesef Yıldız, burda da bir iz bulamadık. Şimdi ne yapalım?"

"Tamam Karan, siz sığınağa gidin ve benden haber bekleyin. "

Telefonu kapatınca ellerimi masaya koydum ve derin bir nefes aldım. Sakinleştikten sonra Rıza Albay'ın odasına gittim ve olanları anlattım, biz konuşuyorduk ki bir asker içeri girdi ve bir video gönderildiğini söyledi, biz hızla odadan çıktık ve videoyu izlemek için toplantı odasına girdik. Video başlamıştı ekranda görünen ilk kişi Sahra denilen kadındı.

"Komutan komutan, hala daha hayaleti bana vermediniz, yoksa bu hayalet askerlerinden daha mı önemli? Bir kişiye karşı koskoca bir tim ve biricik oğlun, bak askerlerinin durumu pek iyi değil."

 

Kamera başka bir yöne çevrildi, görüş açımıza Gölge timi ve Emrah girdi, hepsi perişan bir haldeydi gördüğüm kadarıyla Salih'in kolu gelişigüzel bir şekilde sarılmıştı ve kan lekesi vardı.

"Size son uyarım komutan, yarına kadar hayalet ortay çıkmazsa sırayla askerlenin cesedini alırsın."

Ekran karardığında ben artık yerimde duramıyordum, artık bir şey yapmam lazımdı işin sonunda ne olursa olsun bir şey yapmalıydım. Hızla toplantı odasından çıktım, arkamdan Rıza Albay geldi ve beni kendi odasına götürdü.

 

"Nereye gidiyorsun Yıldız?"

"Sizce komutanım."

"Olmaz Yıldız."

 

"Komutanım ne halde olduklarını gördünüz, göz göre göre abimin ve kardeşlerimin ölümünü izlemeyeceğim.

 

Onlar için ortaya çıkacağım ya onları kurtarırım ya da onlarla birlikte şahadete yürürüm ama artık elim kolum bağlı oturmayacağım."

"Yıldız, bu halde olmaz yaraların hala iyileşmedi."

"Umrumda değil komutanım, yaralarımın bana engel olmasına izin vermeyeceğim. İzninizle."

Rıza Albay'ın şey demesine izin vermeden odadan çıktım ve hızla kendi odama girdim, ardından hızla bir çanta hazırladım sivil kıyafetlerimi giydim ve abimin odasına girdim.

Kendime geldiğimden beri ilk kez girmiştim buraya, ona ait olan tişörtünü aldım ve çantama koydum. Odadan çıkmıştım aracıma doğru ilerliyordum ki birisi kolumu tutu, tutan kişiye baktığımda Dolunay olduğunu gördüm.

"Yıldız, gönderilen video-"

"Gördün mü?"

"Evet, Salih'in kolu-"

"Sakin ol Dolunay, sana dediklerimi unutma olur mu? Şimdi gitmem lazım."

"Sen nereye gidiyorsun?"

"Küçük bir işim var.

Konuşmamız bitince hızla arabama bindim ve karargahtan ayrıldım, ezbere bildiğim yolları oldukça hızlı geçiyordum.

 

Bir sattin sonunda sığına gelmiştim, Kartallar beni görünce şaşırmışlardı ama onlarda biliyordu artık durmazdım, bu yüzden bir şey demediler. Geldiğimde, vakit kaybetmeden neler yapacağımızı düşünmeye başlamıştık ve yarın için bir plan yapmıştık.

Karan bağlantıları sayesinde bir kaç şerefsize hayalet ortaya çıktı diye haber uçurmuştu, bizde hazılıklarımızı yapmaya devam etmiştik. Gece dinlenmek için odama çekilmiştim ve yarın için dua etmeye başlamıştım.

Hepimiz erkenden kalkmıştım, doktor yaram için bütün tedavileri uygulamıştı ve güzelce sarmıştı, hayalet kıyafetimi giymek için odama girmiştim ama önce abimin tişörtünü giydim ardından kıyafeti giymiştim.

Hazır olunca ekibimin yanına gittim, Karan hazırladığı takip cihazını botumun alt kısmındaki özel bölmeye yerleştirdi ikinci bir cihazıda saç dibime yerleştirmişti ve hepsinin çalışıp çalışmadığını kontrol etmişti. Maskemide takmıştım, bu sefer özel bir maskeydi kolay çıkmıyordu özellikle bunu istemiştim.

Sığınaktan çıkmış belirlediğimiz bölgelerde ilerliyordum ki, bir grup kansız karşıma çıktı.

 

"Hayalet, Sahra seni istiyor."

"Demek sahibiniz beni istiyor öyle mi? Beni almak o kadar kolay değildir."

İki kişi üzerime saldırmıştı ama onları etkisiz hal getirmiştim, sonrasında hepsi birlikte üzerime saldırdı, onlarıda bir kaç kez üzerimden savurmuştum ama en sonunda bu kadar yeteceğini düşündüm ve beni yakalamalarına izin verdim.

Onlar beni bayılttıklarını düşünerek rahat hareket ediyorlardı bense içimden onların bu aptal hallerine gülüyordum.

"İşte şimdi elimize düştün hahahaha."

"Günün sonunda kim kimin eline düşmüş göreceğiz."

 

Loading...
0%