Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: 1992/Ankara

@_tomrismet_

 

Bu bölüm, 15 temmuz darbe girişimi sonrası , MSÜ Kara Harp Okulu ilk mezunlarından olan , 25 kasım 2022' de görevi gereğince gittiği Irak'ın kuzeyinde teröristlerle çıkan çatışma sonucu Şehit düşen Teğmen Duabey Onur ÖZTÜRKMEN'E ithaf edilmistir.

"Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açmış olduğu yolda ilkesi ve inkılâpları içinde Devletimizi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak için Subay oldum."

Tğm. Duabey Onur ÖZTÜRKMEN.

 

 

∞1992/Ankara∞

"Evvel zaman içinde..

Kalbur saman içinde..

Vaktiyle bir Tabular ülkesi varmış...

Bu ülkedeki büyükler, bazı manalarca üstün sayılan tabular kurarlarmış. Toplum dediğin böyle olur derlermiş. Erkek çocuklarının cinsel organını göstermeyi marifet, kücücük kız çocuklarını evlendirmeyi de başarı sanarlarmış.

Her insanın kaderi alnına yazılır derlermiş bu büyükler. Lakin bahsetmezlermiş kaderin ne denli acımasız olacağından. Bir kadının kaderi de dövülmek olabilirmiş onlar için, bir erkeğin kadını dövmesi de erkeklik sayılabilirmiş onlar için. Yani sözüm ona, tabuları kendileri dikerken, suçu kadere atarlarmış. Kendi hususlarınca yazdıkları tabular koskoca bir ırkın toplumsal yapısını belirliyormuş yaşayanların haberi olmadan.

Sonra bir gün gelmiş, bu toplumsal yapıca hazırlanmış tabulara uymayan birkaç çıkıntı insan Doğmuş. Bu Toplumun Büyükleri öyle sinirlenmiş öyle sinirlenmiş ki anında dışlamış böylelerini, ne demekmiş sanki kadın Pedi öyle alelade açık gezdirebilecekmiş, ne demek erkek adam ev işi yapacakmış. Ne demekmiş ki erkek adam evini kendi temizleyecekmiş, temiz olmak değilmiş mesele öyle erkek mi olurmuş. Öyle kibar, nazik, efendi de olamazmış erkek dediğin, vurdu mu oturtması lazımmış, külhanbeyi olmalıymış. Erkek değilmiş böyleleri yönelimi farklıymış onlar için.

Kabullenememiş toplumun büyükleri böyle çıkıntıların Doğuşunu. Lakin elbette bu doğuş ile bir şeyler değişmiş toplumda. Büyükler telaşlanmış, korktukları başına gelmiş, onlarca yıldır işledikleri tabular bir bir yıkılıyormuş. İnsanlar temizlik yapan erkekleri alkışlamaya başlamışlar birden, kız çocuklarını evlendirmemeye başlamışlar erkenden.

Sonra bir adam çıkmış bu toplumun içinden. Bu büyükleri hayli kızdıracak bir adam. Kadınlar da girsin toplumsal hayata diyen bir adam. Onlar da okusun, onlar da yaşasın, onlar da söz sahibi olsun, hatta ve hatta toplum da okusun bilinçlensin diyormuş.

Büyükler delirmişler, çılgına dönmüşler. Ne demekmiş, okumak! Ne demekmiş bilmek! Ne demekmiş öğrenmek!

Bu adam kötü, bu adam bizim toplumumuzu mahvedecek demişler topluma büyükler. Her tarafa yazdırmışlar adını ki uzak dursunlar bu adamdan demişler.

Lakin öyle olmamış.

Onlara 'kullarım' demek yerine 'efendiler' diyen bu adamı toplum bırakmamış, elinden tutmuş. Bu adam da öyle bir deli adammış ki, topluma adamış kendini. Bir de deli amacı varmış bu adamın.

İnanır mısınız? Bu büyüklerin tabularından kurtaracakmış güya ülkeyi. İnanmamışlar ilk başta. Ama sonra cengaver bu Adam, tek tek, parsel parsel satılan ülkesinin her karış toprağını kanıyla , canıyla hizmet ederek almış tekrardan.

Büyükler şaşırmışlar ,korkmuşlar! Bu adam yapacak dediğini demişler. Bazısı korkudan terk etmiş ülkeyi, kaçmış ki millet uyandığında onları cezalandırmasın! Kalanlar da ülke toplumuna 'Ne var ki canım bir parça toprak gittiyse , var olanla şükretmeli insanoğlu ' demiş evvelce düğün telaşına bile girişmiş.

Lakin bu yaptığı son büyük hata olmuş Büyüklerin. Bu deli adam bir yıldırım gibi geçmiş üzerlerinden. Ezdirmemiş toplumunu. Hayır demiş Hayır! , 'Kırk asırlık Türk yurdu, yabancı elinde kalamaz! ' da demiş. Büyükler gülmüş haline. O toplum ona inanmaz demişler.

Lakin yanılmışlar..

Bu deli Adam öyle bir adammış ki, bir bir anlattığı ne varsa yaptığı için Toplum onun arkasında durmuş. Tabii durur mu bizim Adam. Durmaz! Kalkmış bir de Erzurum'da Kongre yapmış büyüklere inat. Bir de usulsüzlük edip şunları demiş,

'Şurada acıklı bir gerçek olmak üzere bildireyim ki, ülkemizde pek çok yabancı parası ve bir çok propagandalar dönüyor. Bundaki amaç pek açıktır ki; ulusal eylemi başarısız bırakmak, ulusal isteklere inme indirmek, Yunan, Ermeni isteklerini ve yurdun kimi önemli kesimlerini işgal amaçlarını kolaylaştırmaktır.

Bununla birlikte her dönemde, her ülkede ve her zaman ortaya çıktığı gibi bizde de kalp ve sinirleri donmuş, anlayışsız insanlarla birlikte vatansız ve aynı zamanda kişisel emel ve çıkarını, yurt ve ulusun zararında arayan alçaklar da vardır.'

Büyükler yine çıldırmış! Ne demekmiş bize alçak demek, elbetteki üstlerine alınmışlar. Onlar için Almanya Dostmuş! Bu yolda onlarla savaşan cesurlarmış!

Ne büyük hezeyan.. Artık toplum da istemiyormuş büyükleri, Bizim Deli Adama inanıyorlarmış. Bu inançla Bizim Deli Adam da yıkmış geçmiş hepsini. Ne Alman bırakmış ortada, ne büyükleri. Bir tek şey bırakmış, esas olan tek bir şey;

Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim.

Türklüğü, bağımsızlığı ve vatanı bırakmış..

Bu Deli Adam bir de Cumhuriyeti kurmuş bilir misiniz? Bu Uçurumun kenarında yıkık bir ülke, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş, ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler. İşte Türk genel devriminin kısa diyemi, demiş adına.

Sonra almış bu Cumhuriyeti, ne kendi partisine, ne kendi adamlarına, ne bakanına ne de zenginlere emanet etmiş, Delidir ne yapsa yeridir derler ya!

Kalkmış asrın, Türk Gençliğine emanet etmiş.

Evvelce zaman geçmiş, bitmiş, Türk Gençleri ona Mustafa Kemal demiş. Ata'sına, kanına, yurduna, özüne ve tüm varlığına yemin etmişler,Deli adamın Deli çocuklarıdır ya bu çocuklar durmamışlar yeminlerini şu sözlerle tekrar etmişler;

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda,

Gösterdiğin hedefe,

Durmadan yürüyeceğime,

Ant içerim!

Varlığım,

Türk varlığına

Armağan olsun!

Ne mutlu Türk'üm diyene!"

"Ya sonra, sonra ne olmuş Ragıp Dede? "

Yüzünde var olan her kırışıklığı yaşanmışlıklarla süslemiş koca Ragıp, ışıldayan gözlerle ona bakan gözlere gülümsemiş.

"Sonrasını siz yazacaksınız evladım. Bu vatanın her karışında iziniz olacak ki bir gün size de Deli derlerse attığınız adımları göstereceksiniz onlara. "

"Ragıp Dede? "

Arka yataklardan birinde ona seslenen küçük Ali'ye çevirdi bakışlarını Koca Ragıp Efendi.

"Buyur Evlâdım. "

"Biz de Mustafa Kemal miyiz o zaman Ragıp Dede? Hani onun da Babası ölmüş yetim kalmış ya? "

Belli etmese de içi yandı Ragıp Efendi'nin. 20 kişilik bir odada sıraca yataklarda yatan 20 yetim çocukta gözlerini gezdirdi. Hepsinin gözlerinde ufak yaşlar birikmişti.

"Öyle soru olur mu Evlâdım? Elbette ki sen de Mustafa Kemal'sin, öyle olmasaydı size emanet eder miydi bu vatanı? "

Koca Ragıp Efendi sözünü bitirir bitirmez yetimhanenin adı gibi nazlı kızı ağlamaya başlanmıştı. Telaşla yanına varıp yaşlı elleriyle tuttu yüzünü Ragıp Efendi.

"Evladım, niye ağlarsın şimdi? Bir yerin mi ağrır? "

"Ben olamam Ragıp Dede! "

Ragıp efendi anlamamıştı, eğildi yüzüne baktı küçük kızın.

"Ne olamazsın Evladım? "

"Mustafa Kemal olamam! "

Ragıp Efendi sıcak bir gülümsemeyle saçlarını okşayıp tekrar konuştu.

"Neden olamayasın Yavrum? "

"Ben Erkek değilim ki Dede.. Olamam ki ben Mustafa Kemal. "

Masumluğuna nazar değmesin diye duasını içten eden Ragıp Efendi şevkatle kucağına alıp sarıldı küçük kıza.

"Olur mu hiç Nazlı kızım. Mustafa Kemal olmak cinsiyet ile alakalı değildir ki- "

"Ya neyle alakalı o zaman? "

Gözlerinde biriken yaşları silen Ragıp Efendi, odada bulunan diğer çocuklara da ithafen konuştu.

" Mustafa Kemal olmak, fikirlerini yaşatmakla olur Evladım. Kalbinle sevip, fikrinle yaşatmak ile olur. Biri size mustafa Kemal kimdi diye sorduğunda mavi gözlü sarı saçlı demek yerine, Cumhuriyetimizi bize emanet bırakan, varlığını Türk varlığına adamış Atamız demektir. Sizlere verdiği öğütleri yerine getirebilmektir onun gibi olmak. "

"Ragıp Dede, bize ne öğüt etti Mustafa Kemal? "

En ön yatakta Mavi gözleri merakla parlayan Ömer'e baktı Ragıp Efendi.

"Gençliğe hitabesini bıraktı öğütlerinizi alabilin diye, nutuğunu bıraktı. "

"Ama biz okuma yazma bilmiyoruz ki Ragıp Dede. "

Ragıp Efendi Nazlı'nın yatağından kalkıp ilerledi ön yataklara doğru. Sonra yataklarında ona bakan minik evlatlarına gülümsedi.

"İşte bu yüzden sizlere ilk öğüdü, Okuyun demek evladım. Önce okuyacaksınız. Okumayı öğrenenlere ben tek tek gençliğe hitabesini ve nutuğunu vereceğim. Anlaştık mı? "

Sevinçle yataklarından kalkıp yaşlı Ragıp Efendiye sarılan çocuklarla gülümsemişti Ragıp Efendi.

"Durun evladım, sizin gibi genç değilim ben, bacaklarım tutmaz düşerim, incinirsiniz. "

Hepsi yavaşça geri çekildi.

"Şimdi yataklarınıza yavrularım. Hadi hepinize Allah rahatlık versin. "

Hepsinin yataklarına geçtiğinden emin olduktan sonra yatakhaneden çıktı Ragıp Efendi.

"Ragıp Efendi? "

Yetimhanenin Müdürünü gören Ragıp Efendi ellerini önde bağlayıp saygıyla baş eğdi.

"Buyur Müdürüm. "

Gül hanım yıllardır beraber çalıştığı, yetimhanenin temizliğinden, bahçivanlığından, tamirinden sorumlu olan Ragıp Efendinin yaşlı yüzüne baktı.

"Yapma Ragıp Efendi. Eğilip bükülme asıl benim eğilip bükülmem lazım karşında. "

"O nasıl sözdür Müdürüm, estağfurullah. "

"Estağfurullah Ragıp Efendi, Estağfurullah.. Boşverelim şu konuyu en iyisi. Çocuklara masal mı okudun yine hepsinin cıvıl cıvıl sesi geliyordu. "

Utandı Ragıp Efendi. Kızdığını sandı Müdürün.

" Okudum Müdürüm. Sabiler masalsız uyumam derlerdi kıyamadım. Bir dahakine daha dikkatli olurum."

Dostane bir şekilde Ragıp Efendi'nin kolunu sıktı Gül hanım.

"Olur mu Ragıp abi. Ne dikkatli olması. Ayıp bir şey yapmadın ki sen. Baksana yavrulara, sayende gözlerinde bi ışık var. Asıl sen hakkını helal et, her işe koşuyorsun. "

"Bunlar iş midir Müdürüm. Benim yaşım çok. Öteki tarafa yetim hakkını götüremem. Korkarım evelallah. "

"Bilirim Ragıp Efendi bilirim.. Neyse, hadi Allah rahatlık versin sana da. Ben odamdayım bir şey olursa gelirsin. "

Normalde Gül hanım nöbetçi olmazdı Müdür olduğundan. Lakin personel eksiği olduğu için mecburen kalıyordu.

"Allah size de rahatlık versin Müdürüm. Bana müsade. "

Ragıp Efendi, Gül Hanım'ın yanından geçip merdivenleri yavaşça inip dışarı bahçeye çıktı. Yetimhanenin yanındaki müştemilatı kendine tahsis ettikleri için orada kalıyordu. Ne bir eşi ne bir çocuğu vardı. Hayatını yetimhanenin varlığına adamıştı.

Ragıp Efendi Bahçede yavaş adımlarla ilerlerken bir ses duydu lakin yanlış duyduğunu düşünerek önemsemedi.

"Ah Ragıp Efendi ah, yaşlılık vurdu iyice sana. "

Kendi kendine konuşurken tekrar duydu sesi. Bakışlarını Atatürk büstüne çevirdi. Ses oradan geliyordu.

"Tövbeler olsun Ragıp Efendi! Tövbeler olsun! "

Kendi kendine konuşurken yaklaştı büste kafasını hafif eğdiğinde yerde bir puset gördü.

"Aman efendi bu nedir! "

Hızlıca puseti eline aldı. Alır almaz da cam gibi Masmavi gözlerleriyle bir erkek çocuğu gördü Ragıp Efendi.

"Yavrum seni kimler bıraktı buraya, vah yavrum vah evladım. "

Bebek hiç ağlamıyordu aksine ellerini çıkartmış sıkıca Ragıp Efendinin ellerini tutmuştu ki bırakmasın diye.

Ragıp Efendi ise az önce dizlerinin ağrısından yakınmamış gibi hızlıca indiği merdivenleri çıkmış Müdür Hanım'ın odasının önüne gelmişti. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde gözlüklerinin üstünden ona bakan Gül Hanım'ı gördü.

"Ragıp Efendi? "

"Müdürüm! Müdürüm aman müdürüm! "

Gül hanım ayağa kalktı telaşla.

"Ne oluyor Ragıp Efendi, o puset ne? "

Ragıp Efendi Gül hanıma yaklaşıp puseti açtı.

"Müdürüm, Atatürk büstünün yanına bırakı vermişler sabiyi. Ne yapalım Müdürüm çağırayım mı polisi? "

Gül hanım şaşkınlıkla puseti kavrayıp bebeğe baktı.

"Aman Allah'ım, güvenliği çağır çabuk hesap versin önce oraya kadar biri giriyor ve bize haber verilmiyor mu? Kamera kayıtlarına da bakalım hemen."

Ragıp Efendi hızla başını sallayıp çıktı odadan.

"Böyle gül yüzlü bir çocuğu nasıl bırakırlar bu soğukta Allah'ım. "

Koltuğuna oturup bebeği kucağına iyice yerleştirdi. Ragıp Efendi'nin ellerini tuttuğu gibi onun da ellerini tutmuştu hemen.

"Bu soğukta bir kez olsun ağlamadın mı yavrum sen. Nasıl da tutuyorsun ellerimi.. "

Gözlüklerini çıkartıp çalan kapıya döndü Gül hanım.

"Gir Ragıp Efendi gir. "

Güvenlikle beraber Ragıp Efendi girdi içeri.

" Nerdesin sen Recep? Yetimhanenin avlusuna kadar biri girmiş bebek bırakmış neden Ragıp Efendi buluyor bu çocuğu! "

Güvenlik ellerini önünde birleştirip başını eğdi.

"İçim geçmiş Müdürüm, affedin. Nasıl oldu ben de anlamadım, bir daha ol-"

"Olmayacak zaten Recep! Yarın çıkışını vereceğim! Ben burda onca çocuğun sorumluluğunu taşıyorum. Birine bir şey olsa devlete değil Allah'a hesap vermekten korkuyorum! Bu işte hata yapamazsın! Derhal bana kamera kayıtlarını aç sonra da eşyalarını toplayıp çıkabilirsin. Ragıp Efendi, sen de polisi ara hemen. "

"Emredersiniz Müdürüm. "

Ragıp Efendi polisi ararken, Recep de eğile büküle kayıtları açtı.

Kayıtta genç bir kadın yüzünü peçe ile gizlemişti hızlı adımlarla büstün yanına gelip çocuğu yere direkt bırakıp arkasına bile bakmadan çıkıp gitmişti.

"Ah bahtsız yavrum benim.. "

20 dakika içinde çocuk şubeden gelen ekibe görüntüleri ileten Gül hanım sessizce olacakları bekliyordu. Resmi yerlerle konuşan ekipleri dinleyen Gül hanım bir yandan da elini tutan bebeğe bakıyordu. Saat geç olmasına rağmen gelen sosyal hizmetlerin bakışları da bebekteydi.

Aralarında biten konuşmadan sonra aralarında yetkili olan Ahmet bey Gül hanıma döndü.

"Gül hanım. "

"Buyurun Ahmet bey. "

"Yetkililerle konuşuldu. Durum ortada gördüğünüz gibi. Amirimiz yer varsa eğer bebeğin burada kalabileceğini belirtti. Uygun mudur sizin için. "

Gül hanım içi sızlayarak baktı bebeğe.

"Uygun Ahmet bey. Ben gerekli dosyaları yarın resmi saatlerde iletirim çocuk şube ve sosyal hizmetlere. "

"Tamamdır. Bu gecelik ekipten arkadaşlarımızı bırakıyoruz. Bir gelişme olursa bize iletirsiniz. İyi akşamlar. "

"İyi akşamlar Ahmet bey. "

Ekipler dışarı çıktığında odada yalnızca Ragıp Efendi ve Gül hanım kalmıştı.

"Müdürüm, bu sabiye bi ad lazım. "

"Biliyorum Ragıp Efendi biliyorum. "

Derince iç çektikten sonra yüzünü okşadı bebeğin.

"Nerede bulmuştun Ragıp Efendi? "

"Büstün arkasında müdürüm. "

Gül hanım ufak bir gülümseme ile yaklaşıp öptü bebeği.

"Kemal olsun mu senin adın melek çocuk? "

"Çok iyi düşündünüz Müdürüm. Soyadını ne koyacağız?"

Gül hanım emin gözlerle baktı Ragıp Efendi'ye.

"Duabey olacak. Şehidin adı. "

"Müdürüm.. Ya kaderi de benzerse? "

Mavi gözlerin ta içine baktı kadın. Yaşlı gözlerini gördü.

"Vatanına, milletine bağlı onurlu bir vatan evladı olacak. Kaderi Allâh yazar Ragıp Efendi. Herkesin kaderi alnında yazılıyken bu çocuğunki ellerinde yazılı. Nasıl tuttu ellerimi görmedin mi? "

Ragıp Efendi saygıyla eğildi.

"Ben dosyaları getireyim efendim. "

Gül hanım bebeğin üzerindeki battaniyeyi masasına bırakıp kollarının altından tuttu ve yanağını öpmek için yaklaştırdı.

"Kemal DUABEY... Yıllar sonra hatırla evladım, sen yaşama bu iki elinle tutunup ,bayrağının ,Ata'nın yanında yaşama tutunmuş bir çocuksun.. "

Sakince kulağına yaklaşıp adını fısıldadı Gül Hanım.

"Kemal Duabey..."

 

 

-BÖLÜM SONU-

Sizi bilmiyorum belki ama sizi çok iyi tanıyorum, bana sadık kalın geri geleceğim..

 

 

Loading...
0%