@_tomrismet_
|
-Hani Gökbörü Bir ve ikinci bölümlerde neden bağımsız hikayeler anlattığımı, ilerleyen bölümlerde daha iyi anlayacaksınız. Bana güvenin ve serüvenin tadını çıkarın... Bu bölüm, 26 yaşındayken İdlib'de yapılan bombardıman sırasında Şehit düşen Ali Emre FIRINCIOĞULLARI'na ithaf edilmiştir. "Şehit olursam bu fotoğrafımı paylaşın, çok içten gülmüşüm. "
Tğm. Ali Emre FIRINCIOĞULLARI.
❃
«Hakkari/Şemdinli.
•Yüzbaşı Piraye ZEYREK•
Hiç düşündün mü niçindir yaşamak? Bu soruya adabıyla cevap verebilmek için Karlı dağların arasında , tek başınıza soğukta nöbet tutmanız gerekli. Yaşamın nasıl bir ipliğe bağlı olduğunu anlamanızı kolaylaştırır en azından. Sizi o gecelerde soğuk uyutmamazlık yapmaz arkadaşlar. Gamdan kederden uyuyamazsınız. Ciğerinize saplanan özlemden uyuyamazsınız. Az sonra üstünüze atılabilecek havan mermisini düşüncesinden korkup uyuyamazsınız. Soğuk en son bile gelmez aklınıza. Oysa sizin için bir güne uyanmak çok sıradan. Hayatınızda hiç, canınızla sınanmadığınızdandır. Ya da yaşama karşı borçlu hissetmemenizdir sebebi. Sevdiğinizi yaşatmak için uykusuz kalmadığınızdandır uykunun kıymetini bilmemeniz. Dağın başında buz gibi konservelerden yemek yemediğinizdendir bunca israfınız. Paranızı doğru yollardan kazanmazsınız mesela ama insanlar sizi 'akıllı adam' diye anabilir. Aynı insanlar onları koruyanlara 'vergilerimle maaşını alıyor' da diyebilir. Ondandır bu işbilmezliğiniz. En ufak fikriniz dahi olmadan günler geçirirsiniz tık demez size. Belkide sadece bu geceniz kaldı son. Belkide son nefesinizi vereceksiniz lakin hiçbir şey yapmadınız. Kayda değer yaşamınızda hiçbir şey yapmadınız, Eğer bir yaratıcıya inanıyorsanız, o size ; Ben seni çok iyi bir virtüöz olarak yarattım, neden hiç denemedin derse ne diyeceksiniz. Yaşamak için onca çaba vermek zorunda olan insanların gözlerine bakarken, gününüzü alelade yaşadığınızı nasıl söyleyeceksiniz. Gerçi bir kısımınız , Bir zamanlar burada olan herkesin yaptığı, hatta şöyle bir soğukta yapmak istedikleri tek şey olan sıcak yatağında uyanmayı yaşam sayar. Bence değil, böyleleri her günün sabahında yaşamın varlığını hissediyor mudur? Pek sanmıyorum açıkçası. Dünü ile bu günü aynı olanlardan, aynı fabrikanın ürünü, popüler kültürün yapıtları mı demeliydim ya da. Bilemiyorum, çoğu zaman bilemem hatta ben. Öyle her taşın altına da elimi koymuyorum zaten artık. Öğrendim bunları. Yaş kemale erince oluyor derlerdi de inanmazdım. Atsızın dediğine inandım ben de o yüzden. Aslında ideolojik bakımdan bütünüyle benimsediğim biri değildir kendileri. Hatta ben kimseyi bütünüyle benimsemiyorum zaten. Tek bir şey var önemsediğim, uğruna savaştıklarımın yaşamının sürekliği. "Komutanım ." Düşüncelerim tuzla buz olurken gözlerimi gelen onbaşıya çevirdim. "Söyle Selim. " "Yarbay'ım çağırıyor komutanım. Acil olduğunu belirtti." "Tamam koçum gidebilirsin. " Elimdeki çayı yanımdaki çöpe atıp oturduğum banktan kalktım. Doğuda yaşadıktan sonra yağan karı umursamıyordu insan bir süre sonra. Son kez havaya bakıp içeri doğru adımladım. Botlarımı da girmeden önce hızlıca metal paspasa sürterek temizleyip öyle girdim. Beni görüp selam veren askerlerime ufak baş hareketleri ile karşılık veriyordum aynı zamanda da Hızlı adımlarla Yarbay'ın odasına ilerliyordum. Kapının önüne geldiğimde yavaşça tıklatıp 'gir' emrini duyduktan sonra içeri girdim. "Gel evladım. " Yarbay'ımla çok başka bir bağımız vardı. Babam onun askeriydi şehit olmadan önce. Şehit olduğu andan beridir de elini üzerimden bir an çekmemişti. "Beni emretmişsiniz komutanım. " "Evladım, seninle önemli bir konu konuşacağım. Onun için çağırdım. Geç otur. " Karşısındaki sandalyeye oturdum hemen. "Dinliyorum komutanım. " "Az önce bir emir geldi. " "Görev mi komutanım? " "Yok. Keşke görev olsa. " Kaşlarımı çatıp yerimde dikleştim. "Ne oluyor komutanım? " "Yerçiye yeni komutan ataması yapmak istiyorlar. " "Ne?" "Durum tam da düşündüğün gibi Zeyrek. Son olaylardan sonra böyle bir şey bekliyorduk zaten, sen de biliyorsun. " Bahsettiği olay, tugayda bulunan bir binbaşı ile olan husumetimdi. İşini iyi yapmayan, emrindeki askerlere en üst seviyede mobing uygulayan iğrenç herifin tekiydi Kazım binbaşı. İhbar ettiğimi öğrenince üzerime yürümüştü. Oysa gayet gözlerinin önünde ihbar etmiştim ibneyi. Tenhada yakalamak istemiş paşam beni ama gücümü hafife almış ki üzerime yürüme gafletinde bulundu. Ayrıcan Ek bir bilgi vereyim, Arkadaşlar :) Ben Adana kozan'lıyım. :) Bunun üstüne bir açıklama yapmama gerek yok ama öyle tenha yerde benim üstüme yürüyecek adamın alnını karışlarım. Ve evet tam olarak da öyle yaptım. O da nasibinde olan yumruk ve kafa ile koşa koşa ihbar etmeye gitmişti anlaşılan. "Komutanım onun gibi ahlaksız bir herifi sorguya almak yerine beni yerimden mi ettiler yani? " Yarbay'ım yüzünde sıkıntılı bir ifade ile kafa salladı. "Tamam komutanım. Devletimiz öyle uygun gördüyse, ben problem çıkarmayacağım bu duruma. Ama timimden ayrılmam komutanım. Beni Yerçi'den ayırabileceklerini düşünmediler inşallah. " "O kadar uzun boylu değil evladım. Ona izin verir miyim ben? Adama kafa atmasan yine bir şekilde kurtulurdun da, elmacık kemiklerı kırılmış kızım adamın. Yüzünü un ufak etmişsin. " İçten içe güldüm bu duruma. "Komutanım, Siz de çok iyi biliyorsunuz ki ben öyle tenhada kıstırılabilecek biri değilim. Onun suçu bu yapmasaymış. " Tarık Yarbay'ımın yüzünde gördüğüm gülüş beni de gülümsetmişti. "İyi dövmüşsün adamı, seni çok iyi eğittim gurur duyuyorum seninle. " Saygıyla eğdim başımı. " Var olun komutanım. " Gülümseyerek yerinden kalktı Yarbay'ım ve masanın etrafından dolanıp karşımdaki sandalyeye oturdu. "Merak ediyor musun yeni tim komutanını? " Gerginlik anında üstüme çökse de belli etmedim. "Etmiyorum desem yalan olur komutanım. Umarım bizimle kafası uyuşacak biridir yoksa işimiz zor. " Oturduğu yerden masasına uzanıp bir dosya aldı ve önümdeki küçük sehpaya attı. "Al bak bakayım kimmiş. " Soluk pembe kapaklı dosyayı tutup açtım. "Yüzbaşı Kemal DUABEY. " "Aynı senin gibi o da elimde büyüdü. Karakterinden de meslek başarısından da şüphe duymayacağım askerlerimden. " Yarbay bunu demese de ben emin olurdum zaten. Elimde 40 sayfalık yazı varsa yarısından fazlası başarı belgesiydi. "Ankaralı bir de. Yıldırım sever bu adamı. Ben sevecek miyim bilmiyorum ama tim sever. Bir de onlara söylemek var komutanım. " " Time söyledim ben durumu merak etme. " Demek o yüzden sabahtan beri beni gördükleri gibi yollarını değiştiriyordu salaklar. "Beni görünce yollarını değiştirme sebepleri belli oldu desenize komutanım. " Dosyadan kafamı kaldırıp bakınca güldüğünü gördüm Yarbay'ın. "Çocuklar korkuyor senden, özellikle de Hacı Osman. " Hacı Osman'ı hepimiz ayrı tutuyorduk genç ve biraz da çocuk ruhlu diye. Ayrıca hepimize evladı gibi davranan annesine sözüm vardı. O yüzden gözümün önünden ayırmıyordum hergeleyi. Zehir gibi bir herifti ama çocuk ruhluydu. Hepimizin içinde kaybettiği, öldürdüğü çocuk ruh onda sapasağlam duruyordu. Gözümden bile sakınma sebebim buydu. Benim lojmandaki dairemin alt katında kalıyordu Hamsi. Ayrıca Burak'ın kaybından sonra, biraz daha üstüne düşmüştüm. Belki de birazdan fazla düşmüştüm. "Can candan ayrı kalır mı komutanım, Onun yeri hepimizde farklı biliyorsunuz. " Yarbay'ın gözlerine düşen gölgeleri gördüğümde başımı eğdim. "Burak'tan sonra, daha da düştün üstüne. Hala taşıyor musun mermiyi." Boğazıma oturan yumruyu görmezden gelmek için yutkundum. "Taşıyorum komutanım. " Elimi boynuma atıp, kolye haline getirdiğim mermiyi çıkardım. "Her gün, her dakika taşıyorum hem de. " Yarbay'ım oturduğu koltuktan biraz ileri kayıp dirseklerini dizlerine yasladı ve bana baktı. "Onun intikamını aldın. Artık kendine eziyet etme Evladım. Boynuna pranga taksan daha hafif kalırdı." Elimin altındaki kolyeyi sıktım. "Asıl ağır olan ne biliyor musunuz komutanım? " Cevap bekler gibi yüzüme bakıyordu Yarbay. "Sesini unutuyorum. Yüzü siliniyor aklımdan. Anıları hatırlayamıyorum. " Dolan gözlerimi saklamak için çevirdim başımı. "Rüyalarıma gelip beni nasıl unuttun diyor, kanını yerde bırakmadım komutanım! Şerefim üzerine yemin ederim ki kanını yerde bırakmadım. Ama o unutuluyor, ben yaşayayım diye ölen adamı unutuyorum şerefim mi kalmış benim? " Yarbay'ım da cevap veremedi. Kim verebilirdi ki? "Daha acısı da, tek parça geldiği dünyadan tek parça gidemedi. Yanarım yanarım da ona yanarım komutanım. " Daha fazla duramayacaktım odada. Masaya bıraktığım beremi elime aldım hemen. "İzninizle komutanım. " "İzin senin Yüzbaşı. " Hızla odayı terk ettim. Karargahtan dışarı çıkana kadar gözlerim kararmıştı. Soğuk hava tüm keskinliği ile yüzüme vurduğu an karargahın merdivenine oturdum kaldım. Burak tam burada çay içerdi. Dostumun adımları vardı oturduğum yerde. "Meyletme gönlüm. Meyletme. Sınanırsın.. " Başımı ellerimin arasına alıp soluklanmaya çalıştım. "Komutanım? " "Haci? " Yanıma oturdu uslu bir çocuk gibi. "Haberi aldınız ondan mı üzüldünüz komutanım? " "Üzülmedim Haci. Böyle bir şey zaten bekliyordum. Ayrıca siz dalyaraklar beni görünce kaçıyorsunuz da noluyor? Köşe kapmaca oynadınız tüm gün. Çok mu sevdin yeni gelecek komutanını da benden kaçıyorsun ha Haci? " Çekik gözleri anında büyüdü ve itiraz etmeye balşadı. "Tövbe haşa komutanım. Benim en sevdiğim komutanım sizsiniz. Tek komutanım sizsiniz. " "Tamam lan tamam korkma şaka yapıyorum. Gelecek komutanına saygılı olacaksın Haci. Başına iş açma tanımıyoruz adamı , ters biri çıkar sana laf söz ederse ben de duramam biliyorsun koçum. Ama haklı olursa da bil ben karışmam. " "Hiç mi karışmazsınız komutanım? " Cıkladım. "Biraz bile mi? " "Biraz bile karışmam Haci. Gece gündüz İtalyan çukuru, irlanda masası gezer durursun. " "İtalyan çukuruna alıştım da, irlanda masası demeyeydiniz iyidi be komutanım. " Yan gözle baktım ona. "Demek alıştın. Gel bi deneyelim Haci. İster misin? " "Yok yok -" Güldüm ve ayağa kaltım. "Salak herif. Seni bu seferlik bırakıyorum ama bu alıştım laflarını ortalık yerde söyleme kendini bi anda orda bulursun. Yeni komutanın keser pipini eline verir. " Hacı Osman korkulu gözlerle bana bakarken ben de az önce arrest geçirmiyormuş gibi keyifle odama yürüyümeye başladım. Kuyruğum Hacı Osman da peşimden geliyordu tabiki. "Komutanım." "Ne var Hacı Osman? " "Eve mi gidiceksiniz acaba? " Adımlarımı durdurup ona döndüm. " Sorguya mı çekiyorsun lan sen beni? " "Yok komutanım, olur mu öyle şey hiç. Annem ciğer yapmış akşama sizi bekliyor da onu diyecektim. " "Ciğer mi? " "Evet." Elimle çenemi kaşıyıp düşündüm. Ciğer önemli bir mesele arkadaşlar. "Kaç gibi geleyim? " "Valla istediğiniz zaman gelin komutanım o nasıl soru? " " 9 da kapıda olurum. Annenin ellerinden öp benim için. " Akşam yiyeceğim ciğerleri düşüne düşüne keyifli bir şekilde odama girdim, önce üniformamı değiştirip yanımda getirdiğim kıyafetleri giydim. Ardından arabamın anahtarlarını alıp ,askıya bıraktığım spor çantamı da omzuma attım ve çıktım odadan. Şan eseri arabama doğru yürürken karşıdan gelen Asuman'ı görmüştüm. Cio babanın deli karısı Jandarma astsubay Asuman yengem, kraliçem. "Asu? Beni görür görmez adımlarını bana doğru çevirdi. Kısaca sarıldık hemen. "Piraye'm, nasılsın? " "Valla Asu keyfim ufaktan kaçtı ama, akşam ciğer yiyeceğim o yüzden bi tık daha mutluyum. Dediğime güldü. "Senin şu ciğer sevdan beni öldürecek Piraye. " "Asu, Canım kardeşim, Adanalıyım ben. Domuz hariç her eti yerim. Et dedik mi enginlere sığmaz taşarım Asu'm bilmiyor musun? " "Biliyorum biliyorum, boşver şimdi ciğeri eti, niye canın sıkkın? " "Dingil binbaşıyı hatırlıyor musun, paket etmiştim orospu çocuğunu. " "Kazım'ı diyorsun değil mi? " "Evet. " "Ee ne olmuş ona? " "Beni şikayet etmiş ibne. Komutanlığımı elimden aldılar. Yerime başkasını atayacaklarmış. " "Hassiktir lan ordan? " Gözlerinden ateş çıksa çıkardı Asuman'ın. Malum binbaşıyı bir de Asu dövmüştü çünkü. Cio'nun tansiyonları çıkmıştı ama olsundu. "Yerçiden seni uzaklaştırdılar mı yani? Buna Yarbay'ım nasıl izin verdi ya? " "Uzaklaştırma almadım. Sadece artık tim komutanı değilim. Sen git kocana sor bunları detaylı anlatır sana. Hepsinin benden önce haberi olmuş, gavatlar sabahtan beri benle köşe kapmaca oynuyor. " "Sorarım tabiki sorarım. Sen iste burnundan bile getiririm Piraye'm. İnanmıyormuş gibi başımı yana eğip baktım ona. "Sen? Cio'nun burnundan getireceksin? Sen? Asu görürsem söylerim gülüm. " "Bir saat konuşmam yeter ona. " Güldüğüm sırada aklıma Lilya gelmişti garip bir şekilde. "Lil nerde Asu? Yeğenimi görmek için benim savaş mı vermem gerekiyor? Evine şafak operasyonu mu yapmam gerekiyor." "Kürşad'la oyun oynuyor hanımefendi. Gelmeye ikna edemedim. Hadi deliriyor duydukça. " Kürşad, Diyar abinin bebesiydi. "Cio'nun da haklılık payı var Asu. Adam kızım kızım diye geziyor, dağa çıkıyoruz gördüğü çiçeği cebine atıyor kızıma götürürüm diye. Nasıl paylaşsın? " "Öyle de ince ruhlu bir kocam var. Gidip de göreyim. " "Git hadi git, kavuş kocana. " Vedalaştıkdan sonra arabama binip şehir merkezine doğru yola çıktım. Önce spor salonuna gidip, antreman yapıp daha sonra da mis gibi Gül sultanın ciğerlerinden yeme planı içerisindeyim. Kimse benimle uğraşmazsa da bu keyifsiz günü bu şekilde güzel bitirmeyi isterim gerçekten. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra salonun otoparkına arabamı park edip spor çantamı koluma taktım. İçeri doğru ilerlediğimde güvenlik Hüseyin gördü beni ilk. "Ooo yüzbaşım Oşgeldin. Gözümüz yollarda kaldı beya. " Hüseyin ve ben trakyalıyım diyen ağzı.. "Hoşbuldum Hüseyin. Hoşbuldum. " "Komutanım vallahi bu gün salon yüzbaşı kaynıyor aberin ola. " "Neyim ola? " "Aberin." "Haberin ola Hüseyin o Haberin ola. " "Ben ne derim aynısını derim beya. " Gülerek kafamı iki yana salladım. "Kim var başka yüzbaşı. Yasin mi? " "Yok komutanım, yeni gelmiş buralara. " Yanıma yaklaşıp sır verir gibi hareketlere girmesini garip gözlerle izledim açıkçası. " Komutanım Te kızanda bir boy var, sanarsın iki metredir beya. " "Ne yapayım boyunu ben Hüseyin, sen kim onu de bana. " "Adını bilmem beya. Te unuttum gitti. İçerde göstereyim istersin komutanım? " "Yürü göster bakayım Hüseyin. " Turnikeden geçip salona girdiğimizde etrafta yabancı birilerini aradı gözlerim "Te burda beyaa nere bakarsın komutanım? " Gösterdiği yere çevirdim bakışlarımı. Hissetmiş gibi göz göze gelmiştik herifle. Tek kaşımı kaldırıp baştan aşağı süzdüm. Bu elemanı daha önce herhangi bir yerde görmediğime emindim ben. " Tamam Hüseyin. Sen gidebilirsin. " Hüseyin yanımdan çekildiğinde ben de dolapların olduğu odaya ilerledim. Her zaman çantamı koyduğum dolaba koyup, soyunma odasında üstümü değiştirdikten sonra dolabı kitleyip ısınmak için bu gün bir değişiklik yaparak Spin Bike'a ilerledim. Kulaklıklarımı takıp kırk dakikalık kardioma başladım. Salonda her zaman tetikte oluyordum. Kadın erkek karışık olması değildi problem, ırklar karışıktı. Arapça, almanca, ingilizce, İspanyolca ve Rusça biliyorum bunun sayesinde gördüğüm her değişiğin ne tür bir amacı olduğunu anlayabiliyorum. Yani beni yargılamadan önce insan değil değişik dememin bir sebebi olduğunu da anlayın. "Yüzbaşı'm bu ne güzel bir tesadüf. " Hayır İsmail. Hayır hiç güzel bir tesadüf değil. "Kısa kes İsmail. " "Beraber antreman yapalım mı komutanım diyecektim. " Önce pedalları hırsla çeviren bacaklarım durdu. Sonra yavaşça gözlerimi İsmail'e çevirdim. Hala üsteğmen olan İsmail'e. "İsmail. Yarın karargaha gelmene gerek yok. Ben bu sefer seni postalayacağım çünkü. " "Komutanım ben o manada dememiştim. Yanlış anladınız. Be-ben gideyim. Size iyi antremanlar. " Bu ite güzel bir ceza vermek artık boynumun borcu olmuştu ya neyse. Önemsemeyip odaklanmaya çalışarak kulaklığımı tekrar taktım ve yaklaşık 40 dakikalık bir kardio ile ısınmayı tamamladım. Direkt ağırlığa yönelecekken yeni yüzbaşı ile aynı ağırlığa uzanmıştık. 250 ile deadlift atacağıma inanmayan bir bakış vardı yüzünde. "Buyrun siz alın. " Ufak bir kafa hareketi ile teşekkür etmiştim. Ağırlıkları yerleştirip pozisyon aldığımda Eleman hala yanımda duruyordu. "Hayırdır? " "Setinizin bitmesini bekliyorum. Ağırlığı kullanacağım. " Bir yandan Ağırlık kemerimi takarken bir yandan da salonun sahibine seslendim. "İsmet, bi bak hele buraya. " Koşa koşa yanıma geldi hemen. "Buyur Piraye abla. " "Ağırlık lazım yardımcı olur musun? " İnanamaz gözlerle bana baktı. "Abla 250 ile deadlift atıyorsun daha ne ağırlığı getireyim sana? " Güldüm dediğine. Yanlış anlamıştı. "Bana değil, adama lazım. İlgilen işte. " "Haa tamam abla bende o iş. İyi antremanlar sana. Bir gece ocakbaşına bekleriz. " "Gelirim. Ayarla çağır beni. " Et varsa Piraye Zeyrek her zaman var. "Tamam abla. Abi ben ağırlığı on dakikaya getiriyorum haberin olsun. " İsmet selam verip gittiğinde ben artık antremanıma odaklanmıştım ama eleman olduğu yerde bekliyordu. Bu gün ciğer yiyeceksin kızım. Olay çıkarma. Sakin ol. Ciğere odaklan. Bak 250'yi tekte kaldırdın. Yaparsın. Kendime telkinler vere vere 3 set 4 tekrar ile ağırlığı bitirmiştim. Devamı da hızlı gelmişti. Bir buçuk saatlik bir antremanla günü tamamlamıştım. Havlumu yerden alıp soyunma odasına ilerlerken Eleman(opsiyonel) ile tekrar karşılaştık. "Bakar mısınız? " "Bakıyorum zaten. " Garip gözleri ile bana odaklandı. "Eğer yanlış anlamazsanız bir şey sorabilir miyim?" "Uzunsa hayır, kısaysa evet. " "Kısa." "Sor o zaman. " "Ne işle meşgulsünüz acaba, bu denli bir ağırlığı kaldırıyorsanız asker olabilirsiniz diye düşündüm. " "Niye asker olmayan kadınlar kaldıramıyor mu? " "Yok yani kaldırır ama o kadar set atamaz diye düşünüyorum. " "Yanlış düşünüyorsun Birader. Güvenliğim ben, özel güvenlik. Var mı başka sorun? " Kaşlarını düzgün tutsa ölecekmiş gibi daha da çatıyordu. Tokat atıp düzelt şu kaşlarını diyecektim az kalmıştı gerçekten. Yamuk duran şeyleri hiç sevmiyordum. "Teşekkür ederim cevapladığınız için. Az önce şans eseri isminizi duydum Piraye Hanım." "Yani? " "Kemal ben de. Niye bilmiyorum ama söylemek istedim. " Bir dakika bir dakika. Yüzbaşısın ve adın kemal. Tim komutanınla da deadlift atmadın demezsin Piraye. "Memnun oldum Kemal bey. İyi günler. " Saçma ama yeterli bir cümle kurdum bence. Adam olana çok bile. O an, işte o an aklıma ciğerlerim geldi ve korkuyla saate baktım. Saat sekizi kırk beş geçiyordu. Ben 9 da orada olacağımı söylemiştim. Hareketlerimi hızlandırdım hatta koştum diyebilirim. Spor salonundan çıkışımla arabaya fırlamam bir olmuştu. Allahtan lojman yakındı da yetişeceğimden emindim. Bir yere 9 da varacağım diyorsam 9 da varmam gerekiyor arkadaşlar. Yoksa kapıyı çalmak için 21.15' i beklemem gerekir. Evet saçma ama düzen takıntısı olanlar beni anlayacak. Neyse, ciğer yiyeceksin ve bu senin bütün yaralarını saracak. Buna odaklan kızım. İç sesime hak verdim ve odaklandım. Lojmana girip arabamı eşit bir şekilde park edip hızlıca indim. Eve uğramadan direkt geçecektim Hacı Osman'lara. Saat tam 20.58 de kapıdaydım ve iki dakika hem nefesimi düzenledim hem de saatin eşitlenmesi bekledim. Tam 21.00 da kapıyı çalmıştım. Beni Gül sultan karşılamıştı. "Sultan'ım! " "Oy benim kınalı kuzum hoşgeldin! " Elini öpüp ayakkabılarımı çıkardım ve içeri girdim. "Osman nerde Sultan'ım? " "Sen seviyorsun diye kaymaklı kadayıf almaya gönderdim. Gelir şimdi. " "Sultan'ım niye zahmet ettin, o kadar uğraşmışsın zaten. " "Osman sürekli ayağımın altında dolandı kızım ne yapayım daraldım da gönderdim. " Gülerek yanaklarını sıktım. "Kulağını çekerim onun ben. Rahat versin sana biraz. " Tombul karnı her güldüğünde hareket ediyordu ve boyu da kısa olduğu için gözüme çok tatlı geliyordu. "Hadi geç bakayım yavrum sofraya. Osman gelir zaten." "Sen geç Sultan'ım ben de eellerimi yıkar gelirim. " "Tamam yavrum. " Ezbere bildiğim lavaboya girip ellerimi iyice yıkadım. Ben lavabodan çıktığımda kapı da çalmıştı. "Ben baktım Sultan'ım. " Kapıyı açtığımda karşımda Osman duruyordu ve oldukça kızarmış bir haldeydi. "Haci, ne oğlum bu yüzün ne oldu? " "Sormayın komutanım , Hilminin köpeği düştü peşime koşturdu ahlaksız beni. " Kahkahamı tutmakta zorlandığım nadir anlardan biriydi gerçekten. "Geç içeri salak çocuk geç. Kan ter içinde kalmışsın elini yüzünü yıka da sofraya gel. " Kıpkırmızı yüzüyle bana bakıp hızlıca lavaboya girdi ben de içeri geçtim. Sultan'ım masada beni bekliyordu. "Ne olmuş evladım Osman'a? " "Köpek kovalamış Sultan'ım. Önemli bir şey yok. " Yine göbeğini hoplata hoplata gülmüştü. Bu olunca istemsiz siz de gülüyordunuz arkadaşlar ve biz gülüşürken içeri yüzü hala kıpkırmızı olan Osman girince daha da çok gülmüştük. "Anne tamam gülmeyin artık. " "Tamam oğlum tamam. Bak gülmüyorum. " "Göbeğine de söyle o da gülmesin. " Gül Sultan oğlunun saçlarını okşayıp gülmeyi bırakmıştı. Onların bu haline bayılıyordum. "Hadi evladım başlayın. Ciğerler soğumasın. " Bu sözü bekliyormuş gibi lavaşı alıp içine ciğerleri doldurdum üstüne biraz soğan piyaz ekleyip sardım ve bir ısırık aldım. "Sultan'ım sen bu işi yapıyorsun ya. " Adanada yemişim gibi öyle iyi yapıyordu siz düşünün. "Afiyet olsun yavrum yiyin güç kuvvet olsun size. " Sakince ciğerleri yedik, ben heyecanla yedim o ayrı. Yemek malum biz iki aç olunca hızlıca bitti ve ne kadar ısrar etsek te Sultan'ım yardım etmemize izin vermeden masayı toplamaya girişti. Bizi de oturma odasında yolladı. "Komutanım, bir şey sorabilir miyim? " "Sor Haci. " "Yeni komutanla tanıştınız mı? " "Evet,Ben tanıştım ama o bilmiyor. " "O nasıl oluyor komutanım? " Gülümsedim. "Yarın görürsün. Ne de olsa yarın hepiniz köşe kapmaca oynamak yerine toplanmak zorundasınız. " "Komutanım vallahi öyle değil. Biz çok üzgündük. Size nasıl açıklarız bilemediğimiz için öyle yaptık. " "Biliyorum. Ben işin dalgasındayım. O kadar da çok önemsemedim olanları zaten bekliyordum. " Konuşmamız bittikten sonra, çay içildi ve ben çok da geç olmadan evime geçtim. İmran , ben ve Gülşah beraber kalıyorduk. Gülşah bizden farklı olarak öğretmendi. O kadar naif o kadar tatlıydı ki o olmasa evimizin neşesi olmazdı. "Kızlar ben geldim. " "Oturma odasındayız Bebişim. " Gülşah'ın tatlı sesini takip ederek oturma odasına girdim. "Selam çıtırlar. " Gülşahın olduğu üçlü koltuğa oturup dizlerine başımı yasladım. "Sana da merhaba İmran Karısı. " İmran da aynı hacı osman gibi bakışlarını kaçırdı hemen. "Piraye valla bildiğin gibi değil. " "Ne oldu ki? " Gülşah hiçbir şeyden haberdar olmadığı için kısaca özet geçtim hemen. Duygusal bir böcek olduğu için gözleri dolmuştu hemen. "Ama sen çok önem verdin Piraye Kuşum. Öyle hemen bi adam dövdün diye böyle yapılır mı? " O kadar saftı ki... "Bebeğim, üzülmeni gerektirecek bir şey yok. Askerlik böyle bir meslek. Yendiğin kadar da yenilirsin, her zaman stresin sinirin içinde de olursun. Bu gibi durumlarda devlet ne dediyse onu yapmak mecburiyetindesindir. Sadakat bunu gerektirir." Konuşmama daha da duygulanınca güldüm. Cidden Gülşah'ın bu duygusallığı beni her zaman çok şaşırtıyordu. "Gülşah ağlama bak vallahi sorun yok yavrum. " "Tamam ağlamıyorum ki. " Yanağından makas alıp dizlerinden doğruldum. "Hadi ben kaçar yarın yoğun bir gün olacak. " İmran da peşimden kalkıp odasına geçmişti. Ben de uyku için üstümü değiştirip yatağıma girdim. Uykuya dalmam saniyelerimi bile almamıştı.
❃
Sabahın ilk ışıkları ile berâber kalkmıştım. Hızlıca kahvaltı yazırlayıp kızları da çağırmıştım. İmran hemen kalksa da Gülşah biraz nazlanmış daha sonra o da kalkmıştı. "İmran hızlı ye, yirmi dakikaya çıkmamız lazım. " "Tamamdır." Yemeği hızlıca yiyip toplamayı Gülşah'a bırakıp odama geçtim ve üniformamı hızlıca giydim. Saçlarımı sıkıca ensemde toplayıp bir wac yardımıyla da bebek saçlarımı yapıştırdım. Üstüne beremi takıp, isimliğimi ve peçlerimi de kontrol edip hızla odadan çıktım. "İmran çık hadi. " "Geldim komutanım. " Botumun boyasını hızla yenileyip giymiştim o gelene kadar. "Arabada bekliyorum seni. " "Tamaam." Kapıyı kapatıp hızla aşağıya indim. Arabaya bindiğimde çalıştırıp maksimum 3 dakika boyunca rölantide aralıklarla gaza basarak çalıştırmıştım. Buranın soğuğunda araba bile buz tutuyordu. Araba ısınırken bir yandan da hacı osmanı aramıştım. "Aşağıdayım Haci. İn hemen. " "Emredersiniz komutanım. " Haci ile beraber Üç dakikanın ardından İmrân da geldiğinde vakit kaybetmeden lojmandan çıktık. "Komutanım direkt toplantı odasına mı geçeceğiz? " "Siz geçeceksiniz Haci, ben yarbay'a dosya ileteceğim. " "Tamam komutanım. " Kısa sürede karargaha geldiğimizde onlar emrime uyup hızla toplantı odasına geçmişti. Ben de aynı hızda odama girip kıtlı dolapta bulunan resmi birkaç evrağı elime alıp yarbay'ın odasına adımladım. Gir emini alır almaz odaya girmiştim. "Ben de seni bekliyordum Zeyrek. Tim hazır mı? " "Hazır komutanım. Sizi bekliyorlar. " "Yüzbaşı da geldi zaten. Çağırayım o da buraya gelsin öyle geçelim. " "Emredersiniz komutanım. " "Otur evladım sen de ayakta bekleme. " Emri sorgulamadan direkt oturdum. Yarbay da kemal yüzbaşı'yı çağırtmıştı. Çok geçmeden kapı çaldığında belli etmeden keyifle sırıttım. Bu karşılaşma tarihe geçebilir, iznim var. "Gir Yüzbaşı. " Kapıya arkam dönük olduğu için içeri girdiği anı görememiştim ama sırtımda bakışları hissediyordum. "Sizi tanıştırayım. Kemal, yüzbaşı Piraye Zeyrek ile tanış. Görevi ondan teslim alacaksın. " Ayağa kalkıp yavaşça arkamı döndüğümde, yüzümü gördüğü an dumura uğramıştı. İfadesini umursamadan elimi uzattım. "Memnun oldum Kemal Yüzbaşım. " Uzattığım elime elini uzatıp sıktı. Anlamaya çalışır bir hali vardı hala. Yav yedik işte seni kara oğlan. Neyini anlamadın sanki? Haklılığına şapka çıkartılır bu arada. "Ben de memnun oldum Piraye Yüzbaşı'm. " "Tanıştığınıza göre toplantı odasına geçebiliriz. " "Emredersiniz komutanım. " İkimiz de senkronize bir şekilde söylemiştik. Önden yarbayım arkasından da biz çıkmıştık odadan. "Güvenlik görevlisi öyle mi? " Yanımda yürüdüğü için yarbayım duymasın diye Sessizce fısıldıyordu Eleman(hala opsiyonel). "Bir dahakine birine güvenirken iki kere düşünürsün olur biter Yüzbaşı. Bu kadar kasmana gerek yoktu. " Kafa salladı. "Düşüneceğim merak etme. " Toplantı odasına girdiğimizde sessizleşmiştik. "Dikkat! " Yerçi tam sayı hazırdı. Gururla baktım bu hallerine. "Oturabilirsiniz." Biz de yerlerimize geçmiştik hemen. "Biliyorsunuz ki artık yeni tim komutanınız Kemal Yüzbaşı. Artık operasyon ile ilgili tüm sorumluluk onda. Yerçinin tüm gidişatı ona zimmetli. " Bakışlarını bana çevirdi Yarbayım. "Lakin bu durumu en iyi şekilde karşılayan bir diğer komutanınızı da unutmamak gerekiyor. Ne olursa olsun Yerçi denildiğinde Zeyrek hep anılacak anlaşıldı mı? " "Anlaşıldı komutanım! " İstemsizce buruk bir şekilde gülümsemiştim. "Sizleri bir süre kaynaşmanız için bırakacağım. Her an görev çıkabilir. Hazırlıklı olun. " Yarbay ayağa kalktığı anda hepimiz ayaklandık. "Hakkınızda hayırlısı olsun. " "Sağ ol! " Yarbay odadan çıkar çıkmaz Kemal otur emrini vermişti. "Birkaçınızı ismen, birkaçınızı da birebir tanıyorum. O yüzden yabancılık çekeceğimizi düşünmüyorum. " Durup bana bakmıştı birden. "Yine de Yerçi'yi daha derinden tanımak isterim. Herkesin dilinde olan Yerçi kim Piraye Yüzbaşım? " "2 unsur, artık sizinle beraber 10 kişiden oluşan deniz kuvvetlerine bağlı, direkt emir ile sahaya inen ve emirler dışına çıkmayan devletine sadık, birbirine bağlı bir tim. " Memnun bir şekilde kafa salladı. "Başarısız göreviniz var mı? " "Yok." "Güzel. Niye timin armasında at var Yüzbaşı? " Sorusu ile bakışlarımı tim arkadaşlarıma çevirdim. Her biri cevabını çok iyi biliyordu. "Yerçi'nin ideali yüzünden. " "Neymiş ideali? "Koşmak zorundasın, devrilen atı vururlar. " Burak'ın nutuğunun arasına koyduğu bizimle beraber çektirdiği fotorafın arkasında yazıyordu bu söz. Ondan beridir at da bu söz de bizim için değerliydi. Çok değerliydi. Ve ne olursa olsun, o bize Burak'ı hatırlatacaktı.
∞BÖLÜM SONU∞
Yerçi ile kalın, hoşçakalın..
|
0% |