Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2| Siyah Ufka Bakan Gözler

@_uzeyle

Artık demir alma günü
gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi
Kalkar bu limandan

Hiç yolcusu yokmuş
Gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta
Ne mendil ne de bir kol

(...)

Biçare gönüller! Ne giden
Son gemidir bu!
Hicanlı hayatın ne de son
Matemidir bu.

(...)

Yahya Kemal Beyatlı (sessiz gemi)


Oy ve yorumları unutmayın Sayın Ormanlar 💚

​​​2 yıl önce

Laden, yatağında horulduyarak uyuyordu. Seren bu haline gülmeden edememişti. İçinden bir ses hep hüzün fısıldıyordu. Laden, yine ceza almıştı. Marsel, Laden'in ellerine buz torbası koyuyordu.

Her uyarıda bir ceza vardı. Laden, bu sefer on kez sopa yemişti. Elleri kıpkırmızı, su toplamıştı. Seren, bu haline çok üzülüyordu.

Ayağı kalkarak Müdire ile konuşmaya niyetlendi. Onu hazırlanırken gören Marsel
"nereye olgun kız" diye sordu.
Marsel, herkese lakap hatta lakapdan çok hitap şekli bulurdu. Olgun tutumundan dolay Seren'e hep böyle seslenirdi. Laden'e ise Asi kız derdi. Asiliği ve dik başlılığından çok çekeceğini düşünüyordu.

"kütüphaneye gitmem lazım. Biraz kitap alacaktım da" diye yanıtladı Seren. Asıl niyetini söyleyip etrafı telaşe etmesinin lüzumu yoktu.

"sen ve şu bitmek bilmeyen kitap sevgin. Ne var o kitaplar da. Bir de bazen kitap olduğunu unutup çok bağlanıyorsun" diyerek yakındı Marsel."

"birincisi onlar senin gördüğün gibi mürekkepten ibaret değil içerisi çok farklı bir dünya içeriyor." düşününce bile içi kıpır kıpır oluyordu, Seren'in. "Ayrıca ne zaman bir kitaba çok bağlandığımı gördün?"

"geçen gün sevdiğin karakter öldü diye ağlamadın mı? Şöyleydin; bir dakika dayansa yaşayacaktı, kurtulacaktı diye."

"ama öyleydi. Bir dakika dayansa kurtulacaktı. Daha fazla konuşma yine ağlarım"

"sonra da okuduğun perili kitabı hatırla. Yok bilmem kanadını sevdiğine vermiş falan" diye söylendi Marsel. Kitap okumakdan çok izlemeyi seviyordu. Laden de öyle. Fakat Seren, perili, fantastik, aksiyon dünyasını hiçbir şeye değişmezdi.

Seren, fikrinden sapmadan odadan çıktı. Müdireye yalvarsa da yakarsa da Laden'i farklı görse diye. Bu gidişle Laden, akılllanmaz, daha da dik kafalı olurdu. Başına bir iş gelmesinden korkuyordu, Seren. Kardeşi gibiydi ikisine de kıyılmıyordu.

Müdire'nin odasının önüne gelmişti. Kapıyı tıklatıp içeri girdi.
Seren, başarılı ve adaplı bir talebeydi. Müdire, Seren'i daha çok sevip gözetiyordu.

Seren içeri girdiğinde kimseyi görememiş olmanın verdiği gerginlikle odadan çıkıyordu ki ayağı masanın ayağına takılıp yere düştü.

Ağrıyan dizini ovalarken Müdire'nin dolabının altında gördüğü kağıtları fark etti. Ellemeyip odadan çıkabilir bu durumu unutabilirdi, fakat çok kitap okuyan kızın merakı da tavan oluyordu. Merakına yenik düşerek kağıtları aldı.

Bu bir dosyaydı. İçini açtığında gördüğü şeyle irkildi. Boğazında koca bir öküz oturmuştu yutkunmak bir yana nefes bile alamıyordu.

Dosyanın içindeki kağıtlar ve fotoğraflar yirmi yaşına girmiş on beş kız vardı ve El Orfanto 'dan ayrılmış kızlardı. Kağıtta yazan birçok kelimeyi anlamıyordu. Burada birşey döndüğüne artık emindi. Müdire'nin büyük sırrına kadem bastı.

Daha fazla oyalanmadan odadan çıktı. Nefes nefese yatakhaneye koştu. Odaya girdiğinde olanları bir bir Marsel' e anlattı, Seren. Marsel, cesaretliydi. Kendini kurban kılarak bu olayı araştıracağını söyledi.

"Seren, Laden'i bu durumdan uzak tutmalıyız. Eğer birşey öğrenirse bırak sakin kalmayı burayı yakar onu tanıyoruz Müdire'yi öldürmeye bile kalkar."

haklıydı.

Haklı olduğunu Seren de biliyordu. Gözlerini Marsel'in hafif çekik gözlerine dikti.

"bunu nasıl yapacağız?" diye sordu Seren.

"yapacağız değil yapacağım. Tek başıma. Seren, sen Laden ile kal! Ben bu olayı irdeleyeceğim. Eğer yakalanırsam size zarar gelmemeli. Bu yüzden sizden uzak duracağım. Tamam mı?"

"saçmalama Marsel! Asla! Asla seni tek bırakmam birlikte yapacağız" diye diretti Seren.

"aynen hatta Laden'i kaldırayım üçümüz bakalım! Seren mantıklı düşünmek senin işin. Laden'in yanında kal ki anlamasın öğrenirse o zaman burası bir yuvadan çok cehenneme benzer gözü bizi bile görmez biliyorsun. Uğraştırma beni."

Seren ağzını açıp birşey söyleyecekken dudaklarını birbirine bastırdı. Marsel, haklıydı bunu biliyordu ve bu gerçekle eziliyordu.

Konuşma fazla sürmeden Laden, uyandı. İkiside düşük suratlarını düzelterek Laden'e çaktırmamaya çalıştı.

" hala uyumadınız mı?" diye sordu Laden. Uyku mamurluğundan dolayı çatallaşan sesiyle.

"yok uyuduk, sen rüya görüyorsun Laden" diyerek dalga geçti Marsel.

"Marsel" diye uyardı Seren.
Marsel, omzunu silkerek karşılık verdi.

"ha ha ha çok komik Marsel Amirova." diyerek gözlerini devirdi Laden. "neyse, size birşey soracağım ." dedi.

İkili de kafasını olumlu anlamında kaldırdı.

"dışarıyı çok merak ediyorum. Sizce orada ne var?" baş parmağıyla penceriyi ve ardını işaret etti.

Kızlar şaşırmıştı. Böyle bir soru beklemiyorlar

"biliyorum, dışarısı tehlikeli, bizi ucube olarak görüyorlar,fakat... Orada... Dünya da güzel bir yer yok mu sizce? İnsanlar, hayvanlar, çiçekler, böcekler... Görülmeye değer birşey yok mu?"

Laden, dünyayı merak ediyordu. Çünkü bu kasvetli duvarlardan bıkmış nefes almak dünyayı solumak istiyordu. Çiçekler nasıldı? İnsanlar nasıldı? Dünya sadece kızlardan ibaret değildi. değil mi?

" bunlar şimdi değil iki, sene sonra düşünürüz, Laden"

Fakat Laden, Seren gibi sabırlı değildi. Aklına gelen şeyi anında yapmazsa bir daha hevesi kalmayacağından emindi.

"bende merak ediyorum. Mesela elbiseler" diyerek Laden'e katıldı, Marsel.

Laden'in gözleri parıldadı.

"evet elbiseler harikadır." yatağından kalkıp süzülerek yürüdü. "siyah kabarık bir elbise ve bir prens ne harika değil mi?"

Seren, duyduğu sözle kızardı. Ayağı kalkarak Laden'in ağzını kapattı.

"LADEN! Burada o kelime yasak birisi duyacak" diye uyardı arkadaşını.

Gözlerini devirdi Laden.

"ahh Seren, abartma dünya böyle prensler ve prensesler var bu hayvanlarda bile geçerli. Hem neden herkesin bildiğini saklayacak mısın?"

"Marsel'e bir alkış kız haklı Seren, hadi sende hayal et" dedi Laden.

Seren, aklına gelen fikirle düşündü. Okuduğu kitaplardaki karakterleri anımsadı ve daha da kızardı. Bu haline Marsel ve Laden gülümsedi.

"dışarı çıkıp biraz gezmekten ne zarar gelir? hem dikkatli oluruz kimse fark etmez" diyerek fikrini yürüttü Laden.

Bu şekilde dışarı istemesinin asıl nedeni ise gördüğü rüyaydı. Bir kadın vardı. Yeşil çimlerin üzerinde yatıyordu. Çehresi pek görünmese de üzerine siyah bir tuvalet ile gülüyordu. Yanına ise uzun boylu bir adam geliyordu.

Laden, rüyasını anne ve babası olarak yoruyordu. Onları çok merak ediyordu. İçinden 'bir kere görsem ne olur ki?' diye soruyordu. Rüyasındaki kadının şen kahkahalarını unutamıyordu. Bu onun annesi olmalıydı. Yanındaki adam ise babasıydı.

Kızlar Laden'in fikrine pek olumlu bakar gibi değillerdi. Marsel üç kez ceza alsa da Seren hiç ceza almamıştı. Laden ise altıncı cezasını çekmiş aklı yedincidiydi.

"ben varım. Korkucağım hiçbir şey yok ne olursa olsun sizinleyim. Var olmasam bile..." dedi Marsel.

Laden, mutlulukla sevgili arkadışana sarılıp yanağına bir öpücük kondurdu. Marsel, ise sıkıca Asi arkadaşını sardı.

Seren, kararsızdı. Yakalanma korkusu vardı fakat dostlarıyla eğlenme eylemi ağır bastığından kabul etti.

Üç kız da hazırlanarak binadan ayrıldılar dışarıda hayatlarında hiç yaşamadıkları heyecanı yaşamışlardı. Korku, endişe ve kaygıdan uzak neşeli anlar biriktirmişlerdi.

Fakat bilmedikleri gerçek şu ki
Bu onların son birlilkte ve mutlu anısıydı.

                      🐚🐚🐚

kulaklarım duyuyor muydu? Yoksa beynim bana oyun mu oynuyordu? Neden?!

Sessiz haykırışlarım neden duyulmuyordu? İki ay bana cehennemken...

Mutluydum

Bugün, güzel bir güne uyandığımı kendime çeki düzen verecektim. Bugün deneyecektim. İlk defa sorun olmayacak normal olacaktım. Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi
Söylenenler hiç söylenmemiş gibi

Birden ay ışığını kesti. Karanlığa, deliğe düştüm sanki. Düştüm düştüm ve yine düştüm. Ne yere çakıldım ne de tutunacak bir dal bulabildim.

Beynimden vurulmuşa döndüm. Kendime gelmeliydim, kendime gelme-

Ağlama Laden

Sakın ağlayıp da kendini düşerme

Laden ağlama

Ağ- lama

Zorla ayağı kalktım. Kendimi kastığımdan olsa gerek eklemlerim sızlıyordu. Aksak adımlarla kalkarak yürüdüm. Dudaklarım birbirine mühürlenmişti. İçimdeki çığlıklar kendini çıkarmak için an kolluyordu.

"bir ay var" dedim. Lakin sesimi ben bile zorlukla duymuştum. Gözlerim buğulanıyordu. Kendimi öyle sıkıyordum ki tırnaklarımı avuç içime geçirmekten etimi parçalamıştım. Kaşlarım kendini belli edercesine çatmıştı.

"bir ay var" sesim öncekinden katbekat daha yüksek çıkmıştı. Fakat Müdire yüzüme bile bakmıyordu.

Ağzımı açtığımda

"söz isteyerek konuşmayı öğrenin sayın Laden yoksa adapsızlığınız genetik mi?"

Sözlerine hiç takılmamıştım. Benim gerçekliğim saydamlıkla yaraşıyordu.

Elimi kaldırarak söz istedim.

"Seren'in yirminci yılını doldurmasına daha bir ay var"

Gözlerini devirdi.

"ona ben karar veririm. Sen hep işin olmayan şeylere burnunu sokan aptal bir kız olmaktan ne zaman vazgeçiçeksin? Seren'in ağzı yok mu? Yoksa arkasını kollamak için senin gibi gereksiz birine mi güveniyor?" sözleri kelimenin tam anlamıyla bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Tek bir kelimesini bile kale almıyordum. Boş konuşup duruyordu. Asıl takıldığm yer Seren'in ismi olan yerdi.

Müdire bana taraf gelerek karşıma geçti. Uzun boyu ve zarafetli vücudu karşımda dikiliyordu. Yaşının dışa vuruşundan olan ak düşmüş saçları ile yine alttan topuz yapmıştı. Kısa boyum nedeniyle kafamı kaldırıp sert bakışlarla ona karşılık verdim.

"annene çok benziyorsun. O da senin gibi herşeye burnunu sokan kibirli, kendini bilmezin tekiydi. Sefil hayatıyla sana kucak açmak yerine bir çöp konteynerna atıp gitmiştir."sözleri sinirime dokunuyordu. Birine haddini bildirmek ego değil sınır çizmektir. Bu kadın duracağı yeri bilmeliydi.

"annem kibirli değildi. Beni yanından ayırmazdı" dedim tek bir nefeste.

"peki neden seni buraya bıraktı? Seni yanından ayırmadıysa gelip alsaydı. Neden benim insafıma bıraktı?"meydan okur gibi ellerini iki yana kaldırmıştı.

"yanlış hatırlamıyorsam annemin öldüğünü söylemiştiniz"

Kaşları havalandı. Tökezledi. Bunu beklemiyordu.

"öyle mi hiç hatırlamıyorum. İnsanları değerleri kadar hatırlarım" sözlerini yaşıyor gibi beni ciddiye almıyordu.

"belki de bunadığınızdan ne dediğinizi bile bilmez-" dememe kalmadan yanağıma inen el ile kafam yana kaydı. Yanağım sızlıyor ve yanıyordu. Acımadı anne yokluğun kadar hiçbir şey acıtamaz

Neden beni bu kor dünyaya, şeytanın insafına, merhametine bıraktın Anne!

" Laden" çığlık atarak yanıma koşan, Seren gözleriyle benimle konuşup, arkamda olduğunu belli ediyordu. Bana sineye çekilmemi söylese de asla! Geri çekilmem.

Yanağımı okşayıp acısını almaya uğraşsa da daha çok acımasını istiyordum. Acı bana güç veriyordu.

Müdireye bakarak konuşacaktım ki arkasını dönerek yemekhaneyi terk etti.

Arkasından gözetmenler Seren'in kolunu nazikce tutarak kapıya ilerlettiler.

Gözlerimdeki yaşlar yüzümü tamamen ıslatmıştı. Gözyaşlarımın ne zaman aktığını bile fark etmemiştim.

On adım vardı aramızda, koşar adımlarla mesafeyi aşarak boynuna atladım. İkimizde ağlıyorduk. Yüzüne baktığımda
"Seni seviyorum ışık perçemi, seni bulacağım. Sen benim doğmamış hayallerimsin. Seni asla bırakmam tamam mı?" dedi.

"seni seviyorum melodim, sen benimsin, umudum ailemsin sen beni bul ve bırakma! Nefesim ol sensiz yapamam insan nefessiz yaşayamaz" dedim.

Bana daha da sokuldu.

"gr-" bana söyleyeceği şeyi söyleyemeden gitti. Gördüğüm son şey siyah, gece gibi saçları olmuştu.

Kızları sırayla götürüyorlardı. Yanımda hissettiğim gölge ile döndüm. Marsel.

Elini omzuma koyarak bana destek oldu. Yanağımdan süzülen gözyaşımi sildi.

" o iyi olacak"

"biliyorum. Ama ben iyi olmayacağım"

"senin için yaptık herşeyi Laden."

Söylediğinden ne anlam çıkaracağımı anlayamamıştım.

"benim için yapacağınız tek şey yanımda olmaktı Marsel" dedim içli içli. "o en azından yaptı... Seni özledim Marsel"

"bende seni özledim Asi kız"

Sıra Marsel'e geleceğinden konuşmayı kısa kesip sadede geldim.

"onu yanından ayırma Marsel. Sakın ayırma! Sizi bulacağım"

"söz Asi kız ayırmam. Kendine dikkat et"

"sözünü tutacağını biliyorum. Kendine dikkat edeceğini de...
Seni seviyorum Marsel. Hep aynı şekilde"

Gülümsedi.

"duygusallığın lüzumu yok bizi bulacağını söylüyorsan bu bir veda değil fakat... Bende seni seviyorum Laden. Hep aynı şekilde, ikimiz de son zamanlarda uzak olmalıydık. Zamanı gelince beni ve Seren'i anlayacaksın"

Kafamı salladım.

"umarım, umarım sevgim, nefret ve kine dönüşmez" diyerek yemekhaneden çıktım.

İkiside, duygularımı ne kadar yoğun yaşadığımı biliyordu. Seversem sonuna kadar sever, sadık kalırdım. Fakat, nefretim elde edilemeyecek derecede korkuçtu, beni bile ürküyordu. Neftetimi de kinimi de dibine kadar yaşar sonu çukur olana kadar bırakmazdım.

Odama çıktığımda gözlerim yanıyordu. Yatağıma oturup mazimiz düşündüm. Ağladım. Ve kendimi bu kor dünyadan soyutlayarak uykunun, mükemmel uyuşukluna teslim oldum.

                      🐚🐚🐚

Üç gün. Üç gündür tek başımaydım. Üç gündür umudumsuzdum. Seren'e söz verdiğim gibi deniyordum. Hiç konuşmuyor kurallara uyuyordum. Problem olmamaya çalışıyordum.

El Orfanto'nun, küçük bir bahçesi vardı. Koca duvarların arkasında sakladığı kocaman bir dünya...

Bahçe bile kurumuş, çorak kalmıştı. Aynı ruhlarımız gibi.
Yerde oturarak gökyüzünü izliyordum ta ki kafama taş yememe kadar.

Kafamı, sarsıcı bir acıyla, ovaladım. Arkama baktığımda tanıdık bir yüz gördüm.

Alin Makta
Ve
Yerden bilmeleri.

Gülüyordu. Sanki yaptığı çok komikmiş gibi. Bu taşı ona yutturmak vardı da...
Deneyeceğim.

Ona sözüm vardı. Fakat laflarımla dövmek gibi olağanüstü meziyetlerim vardı. Ayağı kalkarak anıran Alin'e yürüdüm.

Beni görünce gülmesi durmuştu.

"oov bakıyorum da kim gelmiş? Ucube." diyerek üçüde güldü.

Alin Makta

Poran Kesli

Dila Garay

Hamam böcekleri.

"cadı olmadığım gerçeğini bu kadar kısa süre de fark etmenizi beklemiyordum. Belki birkaç ay sonra anlarsınız diye düşündüm." dedim. İmalı imalı gülümseyerek.

"niyeymiş?" dedi Dila.

Aralarındaki en salak olan oydu.
Biraz maldı. Galiba mutasyonu beynine vurmuştu.

Komikti kabul edin.

"zekanızdan dolayı öyle düşünmem normal değil mi?" dedim.

"Poran, şuna bak bize mal diyor" dedi Dila.

"duydum. Dila!" dedi Poran.

Gülümseyerek devam ettim.

"Eh kabul edin kıyafetleriniz pahalı ve moda olması sizi normal yapmaz aptallar. Unutmayın El Orfantodasınız. Dünyada Milyonlarca, yetim ve öksüz var peki siz niye burdasınız?" diye sordum. Üçü de anlamayarak birbirine baktı. Kendi sorumu cevaplamak adına konuştum.
" mutasyon. Burada mutasyonu olmayan birini gördünüz mü? Hayır. Sizde mutasyonlusunuz. Fakat kötü haber şu bazıların mutasyonu dışa vuruyorsa biliniyor. Sizlerin, mutasyonu dışa vurmadığından sizi içten içten yiyor. Düşünün içinizde bir canavar var ve sizi haberiniz olmadan sömürüyor. "

Gözlerinde korku peyda oldu.
Onlara yaklaşarak konuştum.

" hatta belki de bugün akşam bütün organlarınuz yiyilmiş bir şekilde ölebilirsiniz. Ya da bekli de beyniniz olmadığında, beyin ölümü olmayacağından yaşarsınız " dedim gülerek.

" sen ne saçmalıyorsun? Seni pis, iğrenç, sefil ucube" diyerek omuzlarımdan ittirdi. Tam karşı koyucaktım ki Dila çığlık attı. Ardından diğerleride avazı çıktığı kadar bağırınca, Kızların ne gördüklerine anlam veremedim.

Dila'nın baktığı yere baktığımda büyük bir fare gördüm. Bu Peter idi.

"peter" diyerek onu elime aldığımda üç kızdan benden iğrenerek kaçtılar. Görüntülerine gülmeden edemedim.

"görüyor musun Peter? Nasıl da kaçtılar?... En azından sen beni yanlız bırakmadın dostum."

Dostlarım beni yanlızlığa, tek bir zindana terk etmişlerdi. Onlara kızgındım fakat şuan önüme çıksalar onları sıkı bir şekilde sarardım.

Derin düşüncelerimden Peter'ın kıpırdanmasıyla ayrıldım. Onu yere bıraktığımda kaçtı. Arkasından koşarak" Peter, nereye? " bağırdım. Çok hızlı küçük ayaklarıyla baytak baytak koşuyordu. Bu gülümsememe sebep oldu.

Fakat tam Peter'ı yakalayacakken ayağım birşeye takıldı ve yere düştüm. Düştüğümde yüzümü yere çarpmıştım. Zar zor olsa da kalktığımda kafamda hissettiğim ıslaklıkla kafamın kanadığını anladım. Başım feci şekilde ağrıyordu. Ayağı aksayark kalktığımda düşmeme neden olan şeyi tekmeledim.

"aptal şey burada ne işin var be?" fakat vurduğum büyük ahşap bir kapaktı. Tekme atarken de ayağımı sert vurduğumdan ağrıyınca içimden kısaca sövdüm.

Fakat kapağın biraz garip havası vardı. Galiba Peter da oraya girmişti. İçeride ne olduğunu bilmeden korksam da merakıma yenik düştüm.

" haydi Laden, yaparsın kızım haydi?" diyerek kapağın üzerini temizleyip kapağından tutarak yukarı çeksemde zorlandım.
Dişlerimi sıkarak "sıkışmış" dedim. Birden gelen güçle çektiğimde kapak açıldı. Açıldığını fark etmediğimden yere düştüm.

"hah ne kapakmış ya resmen beni dövüyor" diye sayıklayarak kalktım. Kapağın ardında merdiven vardı. Fakat karanlıktı. Hiçbir şeyi umursamadan aşağı indim. İnerken kapağı açık bıraktım.

Uzun merdivenin sonuna geldiğimde karşıma demir bir kapı çıktı. Sinirlenerek gözlermi devirdim. "hazine mi var? ne bu her yerde bir engel?"

Kapının yanında kart girişi gördüğümde şaşırmıştım.
Gitmek ile irdelemek arasında kalmıştım. Kapının yan tarafında küçük bir aralık gördüğünde irdelemeye karar verdim. Aralıktan girmeyi denedim. Fakat biraz zayıf olsam girebilirdim. Ki kilom şu üç günde azalmıştı. Pek bir şey yediğim söylenemezdi. Zorlanarak da olsa geçtiğimde kollarım ve belim tahriş olmuş soyulmuştu. Umursamadan kalkıp ilerledim.

Gördüğüm şeylerle şok oldum. Cam bir kafes vardı, içinde ise anormal derecede büyük fareler vardı. Peter, buradan kaçmış olmalıydı. Burada ne oluyordu?

Kafam karışmıştı. Neden fare vardı ki? Ayrıca neden kafam kadarlar?

Anlamadığımdan yürümeye devam ettim. Karşıma çıkan cam sürgülü kapıyla içeri girdim. Kabinler vardı. Kabinlerin üzerinde sayılar yazıyordu. İlk kabine girdim. Üzerinde 23M yazıyordu. İçeride bir yatak ve aletler vardı. Revire benziyordu.

Kabinden çıkıp diğerine girdim. Üzerinde 22İ yazıyordu. İçeri girdiğimde gözlerim gördüğü şeye inanamadı. Hayal miydi? yoksa kabus mu? Anlayamadım. Karşımda İlay Kander vardı. Yatak da uyuyordu,belki de ölmüştü. Onunla birkaç kez konuşmuştuk sadece çok iyi, sakin bir kızdı. Kokundaki serum da mavi bir sıvı vardı.

Kafama dank eden gerçekle kaldım. Kabinden çıkarak diğerine girdim. 21B yazıyordu. İçeride Başar vardı. Başar Nole Ilgın. Aynı şekilde gözleri kapalı yatıyordu ve serum takılıydı.
Kabinden çıkıp, diğerine girdim.

20B Berlin Çalkan

19B Berlan Kaytak

Korkarak Seren'i bulmaya çalıştım.

Diğer kabine girdim.

18T  Tekla Hander

17V Velna Milar

Son kabin.

Üzerinde 16S yazıyordu. Korkarak içeri girdim. Seren.

Gözleri kapalı, kolunda serumla yatıyordu. Yüzü ufalmış Zayıflamıştı. Serumu kolundan söker gibi çıkardım. Uyanması için sarstım. Gözlerini araladığında yorgun bir şekilde "Laden" dedi. Ağlıyordum.

"Seren kalk gidelim, kalk çabuk" dedim. Onu kucağıma aldım. Kabinden çıkamadan yere yığıldık.

"Laden, beni bırak ve kaç. Burası sandığın gibi bir yer değil lütfen kaç kurtar kendini benim için çok geç" söylense de dinlemedim.

"hayır geç falan değil kalk gidelim ne olur Seren? Yalvarırım kalk gidelim" ağlayışım şiddetlenmişti. Sesim boş koridorda yankılanıp tekrar bana çarpıyordu.

"Laden, git buradan dedim!"

"gitmem asla! Gitmem... Gidemem... Yapamam... Edemem
Kalk gidelim ne olur bak yalvarıyorum ne olur gidelim. Seren... Serenim."

Dışarıdan gelen sesler ile Seren'i kaldırmaya çalıştım. Fakat yapamıyordum. Elim ayağım donmuş kalmıştı, canlanamıyordum.

"Laden, odadaki komidini çekmecesinde Gri ajandam var onu al ve git. Kutrtar kendini git!"

Neden?

"yapamam."

"yap!"

"yapamam!"

"yap dedim Laden! Kaç git eğer burada durursan öldürürler seni. Laden, Müdire sandığından fazlası var. O bir manyak kaç artık!" derken gözlerinden kan akmaya başladı. Ne olduğu anlayamıyordum. Gözlerinden oluk oluk kan akıyordu. Sildikçe akmaya devam ediyordu. Korkmaya başladım. Seren'i kaldırmayı denedim fakat kıpırdamadı. Yanına oturup ağladım. Sadece ağladım.

" Laden, g-it lüt-fen! Git ve yaşa. Seni seviyorum ışık perçemi"

Gözleri kapandı.

Karanlık oldu dünya. Oysa ki güneş tepedeydi. Güneş bile karanlığımı ışıklandıramamıştı. Sustu geceler, küstü ışığa, ayrıldı güneşten. Karanlığımı ay bile aydınlatamadı. Ben karanlık, ıssız bir delikte kayboldum.

Sesler yaklaşınca Seren'in yanağına, soğuk yanağına sıcak bir öpücük bahşettim. Marsel, neredeydi? Onu da bulmalıydım. Titreyen dizlerime rağmen ayağı kalkarak bulduğum ilk araya saklandım. Sesler yaklaşmıştı. İki kişiydi. Seslerini duyabiliyordum.

"içeriye birisi girmiş" dedi ince ses.

"artık sen Doktora söylersin" dedi diğeri.öncekine oranla kalın, tiz ses.

"ne diyim. Sayın, doktor Leyla hanım birisi içeri girdi ve biz fark etmedik mi?"

Doktor Leyla

Müdire

"tabi ki hayır. Sus da etrafı ara!" dedi diğeri.

Gerginlikten duvara sindim. Fazla gittiğimden kafamı duvara vurdum. Ses çıktı.

"hey şurada birisi mi var?"

"bilmem bir bakalım"

Adımları bana doğru geliyordu. Korkum artıyordu.
Fakat bir çığlık akılları dağıttı.

Seren

Beni son kez kurtararak veda etmişti.

Araya başka ses daha girdi.

"hey Denek 23M kaçmış. Bir işi de düzgün yapın. Bulun onu hemen!"

Sesler tamamen kesilince buradan çıktım. Kapağı ardımda bırakarak koştum.

Nereye mi? Bilinmezliğe


🐚🐚🐚

Evet nasıl bir bölümdü?

Seren, için üzüldük ve onun için bir dakika yas tutalım.

00.06

00.07

Ve bu bölüm sakarlıkla sırlar çözüldü resmen. Sakarlara dikkat düşerek sırları çözmesinler🤭🤭

Bizi aksiyon çukuruna düşüren diğer bölümde görüşmek üzere

İlla ki görüşeceğiz

Ormanınız🌿🌿


Loading...
0%