Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4| Dışarıda Mevsim Baharmış

@_uzeyle

Burada çiçekler açmıyor
Kuşlar süzülüp uçmuyor
Yıldızlar ışık saçmıyor
Geçmiyor günler geçmiyor

Avluda volta vururum
Kah düşünür otururum
Türlü hayaller görürüm
Geçmiyor günler geçmiyor.

Dışarıda mevsim baharmış
Gezip dolaşanlar varmış
Günler su gibi akarmış
Geçmiyor günler geçmiyor.

Gönülde eski sevdalar
Gözümde dereler bağlar
Aynadan hayalin ağlar
Geçmiyor günler geçmiyor.

Yanımda yatan yabancı
Her söz zehir gibi acı
Bütün dertlerin en gücü
Geçmiyor günler geçmiyor.

Sabahattin Ali
(geçmiyor günler)

 

Oy ve yorumları unutmayın Sayın Ormanlar 💚

Kadın, laboratuvara girdiğinde şahit olduklarıyla sinirden adeta köpürdü.

"aptallar sizler hangi işi düzgün yaptınız ki.
Ne demek Denek 23M kaçtı. Benimle alay mı ediyorsunuz?" dedi kadın.

Korkudan kadının önünde sıra olmuş birkaç görevli suspus olmuş bir şekilde başlarına bir iş gelmeden çıkmak istiyorlardı.

"pekala" diye yeniden konuşmayia başladı kadın. "bunun sorumlusu kim?" dedi.

Görevliler korkudan titremeye başladı. Çünkü kadının yapacaklarının sınırı olmadığını biliyorlardı. Kadın ince sopayı yere sertçe vurunca bütün görevliler bir adım geri çekildi. Bir adım önde kalan ise genç bir oğlandı. Önde kalan oğlanın hiçbir suçu yoktu. Bunun sorumlusu en arkadaki kadındı. Buna rağmen geri çekilip suçu oğlana atmışlardı.

"demek sensin"

Oğlan kafasını kaldırmadan kaderine boynunu büktü. Suçsuz olmasına ramğmen ağzını açmadı. Kadın oğlanı tek hamlede öldürdü. Gözünü bile kırpmadan. Yine suçu olmayan kendi halinde bir gencin hayatı bitmişti. Hayalleri, ailesi varken o toprak tanesi olarak rüzgarda uçtu.

Yeni atanan bir bilim insanıydı. Kendinden büyük hayalleri varken bu hayata gözlerini yumdu.

"temizleyin!" dedi kadın ve ardını dönerek yüzündeki ve elindeki kandan kurtuldu.

Onu suçu olmadığını biliyordu. Fakat erkeklerden ve kendini savunamayanlardan nefret ederdi. Bu kadar aciz ve kötü ruhlu olmasının ne çocukluğuyla ne de yaşadıklarıyla bağlantısı vardı. Kötü her ne yaparsa yapsın kötüydü. Doğru yolu bulamayacak kadar narsist ve kalbi kararmıştı.

Kadın, kabinlerin önünden geçerken 16S yazan kabinin önünde yerde yatan yüzü kan olan kızı gördü. Gözleri adeta ışıldadı kadının. Bu demek oluyor ki Kanar+ programı işe yarıyordu.

Hemen kızın yerde yatan bedenini kaldırarak, sedyeye yerleştirdi. Antikor'u enjekte etti. Kanındaki Anti-A ve Anti-B* ile tetiklenen sıvı içindeki primer Anti-bullying* ile secander Anti-bullying denilen monoklonal Antikor* ve sadece mutasyonun sonucunda oluşan hücre ile Kız acı şekilde inledi.

*maleküler biyoloji ve genetik. Kan ile ilgili terimlerdir*

İçi yanıyordu sanki. Bu deneyin ikinci aşamasıydı. Kız ilk aşamayı geçmiş ve eğer şanslıysa üçüncü aşamada akıl almaz güçlere sahip olabilirdi.

Kız, gözlerini saatler sonra araladı. Karşındaki ilk yüz ne annesini ne babasının ne de bebek kardeşinin yüzüydü. Kız, ailesini küçük yaşta olmasına rağmen görmüş ve hatırlıyordu. Fakat kızın gördüğü yüz, kendinden çok sevdiği dostları Laden ve Marsel idi. Kızın kalp atışları hızlandı ve bağlı olduğu monitör öttü.

Kız, mutlu olmuştu ki gördüğü seraptan uyanıp karşısında Müdire zannettikleri prof. Doktor Layla Asan'ı gördü...

"günaydın Seren, şanlısın ki üçüncü aşamayı atlattın. Görünümün şahane, bak" diyerek kıza bir ayna uzattı. Kız aynaya baktığında yüzünün solmuş ve çökmüş olduğunu gördü. Sorun yüzü değil gözleriydi. lacivert gözleri artık dışı siyah içi kan kırmızıydı. Korkunç görünüyordu.

Gördüğü yansımayla irkildi, debelenip haykırdı. Kadın görevlileri çağırarak onu uyuttu. Kız yalan ve aldatmaca rüyalara doğru yola çıktı.

Kadın, mutlu ve amacına ulaşmış şekilde binaya girerek odasına girdi. Yüzü odayı görmesiyle düştü. Mavi gözlerinden ateşler fışkırıdı. Hayretler içinde odayı aradı. Yerde onun için değerli olan bir kutu vardı. Kırılmıştı. İçindeki cam kırıklarıyla kadın yıkıldı. Açık çekmecesine baktı. Paraları gitmişti.

Kilitli kutuya koyduğu fuları göremeyince yapan kişiyi anladı.
Gözetmeni çağırarak
"kara gözlü kızı getir!" diye haykırdı. Gözetmen anlamıştı. Kadın, kızın ne beyaz saçından ne de mavi ve mor arası gözünden etkilenmişti. Sağ, kara gözü, kadını cezbetmişti. Aynı Annesinin gözleri gibiydi.

"Efendim, kız gitmiş hiçbir yerde yok kimse de görmemiş. Gören tek kişi de 18/ nolu odada kalan Semiya"

Programın değerlisi
artık yoktu.

"Semiya'yı getir!"

"hemen"

Kadın, yıkılmıştı en iyi kozuydu kız. Onun mutasyonu doğuşdan tescillenmişti. Kadın, sinirle masanın üzerindekiler yerle bir etti.

İçeri giren üniformalı kızla siniri azaldı.

"Laden, nerede?!"

"sayın Müdire'm sizi an-"

"yalakayı kes! Kız nerede!"

Semiya korkarak geriye adımladı.

"yatma saatinde odanızdaydım ve çıktığımda odanızın, kapısına geldi. Bende ona neden odaya girmek istediğini sordum. O ise beni itip içeri girdi."

"neden, kimseye söylemedin!"

"eğer söylersem beni döveceğini ve size şikayet edeceğini söyledi. Sizin gözünüzden düşmek... asla istemem Sayın Müdire'm" dedi Semiya. Söyledikleri sadece yalandan ibaretti. Kadın, Laden'i tanıyordu, haddinden fazla hem de. Böyle birşey yapmayacağını bilse de kızı dinlemeye devam etti.

"peki, sen neden odamdaydın?"
Diye sordu merakla.

Kız irkildi.

"sizi arıyordum efendim" diye mırıldanarak yanıtladı.

Fakat, Semiya odaya Müdire bulmak için değil test sonuçlarını değiştirerek en başarılı ve zeki öğrenci olmak için giriyordu. Kağıtları değiştirerek kendini buranın en önemlisi ilan ediyordu. Şayet dersleri berbat ve yeteneksizdi.

"çık dışarı!" dedi kadın.

Gözetmeni çağırarak.

"Laden'in portresini çıkarın üzerine aranan Hain yazın! Bulana 1 milyon Çar (¢) ekleyin!"

*Çar, buranın ütopik para birimidir.*

Kadın, kaybetmemeye kararlıydı.

Peki kaybederek de kazanılabilir miydi?

🌿🌿🌿

Koşuyordu. Ayakları yontulana kadar arkasında atlı varmışcasına koşuyordu, kız.

Nefes nefese durduğunda koskocaman bir ormanın içinde olduğunu gördü, kız. Ağaçlar uzun ve heybetliydi. Karanlığın ele geçirdiği orman korkutucu duruyordu. Lakin kız zaten korkulması gereken tek yerden kaçmıştı, burası ona korkunç değil efsanevi geliyordu.

Yüzüne düşen damlalar ile yüzünü yukarıya kaldırdı, kız. Yağmurun damlalarına gözyaşları eşlik etti.

Bu ışıldayan gözkyüzünü, bu ağaçların esintisini, toprağın metalik kokusunu hissediyordu.
İçinden

Ben neden?

Ben neden yaşıyordum?

Neden?

"Ben Seren, gibi akıllı
Marsel, gibi cesur değildim.
Ben, yeteneksiz, başarısız, beceriksiz, sevilmeyen, çirkin bir kızım." diyerek haykırdı.

Hiçbir değerim yok

Hiçbir giderim yok

Onların yerine neden ben nefes alıyordum ki?

Seren'in kokusunu unutmak istemiyorum. Onu kaybetmiştim, onu koruyamamıştım.
O benim Ailemken ben onu ölüme terk etmiştim.

Neden yaşıyorum?

Marsel, kaybolmuşken onu da bulamamış arkama bakmadan korkup kaçmıştım.

Onlar bana dost derken ben onları en zor anında tek bırakıp kaçmıştım. Diyordu.

Duygularını içinde taşıyamayıp dışa taşırdı.

"senden nefret ediyorum Dünya!
Ama en çok da kendimden nefret ediyorum! Niye yaşıyorum ben?!
Öldür beni de! Hayatım daha ne kadar dibe çekilebilir ki?! ben zaten en dibde doğdum! Benim doğumum ölüm! Benim dostluğum bile ihanet!
Kendimden ve bu acımasız hayattan nefret ediyorum!
Beni doğuran Annemden, beni bırakan babamdan nefret ediyorum!

Herşeyimi elimden alan kadından nefret ediyorum!! Ölmek istiyorum!
Onlar için yaşamak değil
Onlarla olmak istiyorum!
Yine arsızca sevmek değil kaybettiklerimi istiyorum! "
İsyan etti ve Ardından boğazı yırtılırcasına çığlık attı. İçini boşaltmak için, ızdırabından kurtulmak için kendini yırtarcasına haykırdı.

" bana geçmişi geri verin!
Bana saf kalbimi geri verin!
Bana bir yuva verin!
Bana bir nefes verin!

Çünkü ben nefessiz suyun dışında çırpınan bir balık gibi bir ele muhtacım!"

Ağlayışı şiddetlendikçe kalbi ağırdı. Tökezliyerek yere düştü. Yüzümü gökyüzüne çevirerek yeniden bağırdı.
Hıçkırarak daha da ağladı. Elleri ayaklarından kan çekilmiş gibiydi, eli ayağı boşalmıştı.
Gözleri damlalar nedeniyle sızlıyordu.

Biraz sonra duyduğu cıtırtı sesiyle arkasına döndü.
Eline çıkmadan önce aldığı meyve bıçağını alarak
"kim var orada?" diye sordu. Uzun bir süre ses gelmeyince önüne döndü. İç çekerek yağmuru, gökyüzünü seyretti.

Arkasından onu gözetleyen gençten bihaber; haykırdı ve isyan etti, kız. Genç adam, kızın yaşadıklarının merakına kapıldı.

Gözleri yavaşca kapanan kız, Kendini arkasındaki ağacın kovuğuna bırakarak, onu tutan uyuşukluğa kapıldı.

Gencin gözü ne kızın beyaz saçına ne de farklı renkteki gözlerine takıldı. Genç sadece kızın beyaz, parıldayan tenine değindi.

Ardındakı genç adam, ıslanan ve uyuyan kızın üzerine deri ceketini bırakıp, kızın beyaz ışık gibi parıldayan tenini yakından inceledi. Eli ile kızın yanağını okşayarak

"kimsin sen beyaz kız? Nasıl bu kadar kusurlu ve güzel olabiliyorsun?" dedi. Kendine çirkin diyen fakat kusursuz olmak için çırpınan bedenlerin aksine kusurları bile güzelleştiren kıza son kez baktı, genç. Ayağı kalktı, arkasını dönmeden "Umarım yine karşılaşırız Beyaz kız" dedi

Ve ormanın karanlığına çekilerek kayboldu.

🌿🌿🌿

Dışarıda mevsim baharmış. Çiçekler açmış, kuçlar cıvıldıyor. Orman, ağaçlar... neden bu kara dünyaya güzellik katıyor?

Kafamdaki pelerin ile yüzümü örterek uyuduğum ağacın gövdesinden kalktım. Her tarafım uyuşmuş ve ağrıyordu. Üzerimde siyah deri bir ceket görünce şaşırdım. Dün duyduğum ses...

Neyse

Bu konuyu irdelemeden kalkarak haritamı açtım. Haritaya göre şuan Ornata'daydım.

Burası haritada mezarlığın yani Ölüm çukuru dağının yamacındaydı. Ormanı aştığımda karşıma Nahsen, Michan, Elasti kasabaları çıkacaktı. Bunlar yakın ve gidişatı kolay olan taraflardı. Buralara gittiğimi düşüneceklerdi fakat ben karşı yakaya taraf olan Ontorio'ya gidecek ardından doğduğum yer olan Estorya'ya geçecektim. Eğer babamı bulabilirsem yanında yaşayabilirdim.

Bu bilgileri, kitap aşığı Serenden edinmiştim. Siyah küt saçları, lacivert gözleri, hafif kavisli kaşları, kemerli burnu... Her şeyi ile etkilenilen biriydi. Melodi gibi sesi...

İçimi kaplayan hüzünden kurtulup işime odaklanmayı yeğledim.

Yolum, uzun ve meşakatliydi. Şimdi pes edemezdim.

Büyük bir sorun ise bu şekilde pelerinle gizlenemezdim.
Aslında bunu biraz düşünmüştüm. Şayet, saçlarımı halletsem bile gözüm beni ele veriyordu. Yerde bulduğum kömür ile saçlarımı ne kadar boyamaya çalışsamda boşa zaman harcıyordum. Sıkıntı şu ki saçlarımı El Orfanto'dayken de boya ile boyama çalışmıştım ki ne boya ne de kömür iz bırakıyor. Saçlarımın rengi hep beyaz kalıyordu. Hiçbir renk tutmuyordu.

Sıkıntılı iç çekerek aklıma gelen plana ofladım. Yanıma aldığım bıçakla saçlarımı omuz hizamda kısalttım. Işık kadar beyaz saçlarımı topladım. Eğer bir kadın olursam saçlarım dikkat çekerdi. Fakat erkek olursam saç bulmam kolaylaşırdı. Aynı zamanda paraya ve dikkat çekmemeye ihtiyacım vardı. Ayrıca bir kadın gibi görünürsem bana bir tuvalet, eldiven, topuklu ayakabı, şapka, korse falan lazımdı. Erkekler içinse kolay yol pantolon, gömlek yetiyordu. Yürümeye devam ederek, ormandan ayrıldım.

Duyduğum koyun sesleriyle koşarak koyunlara yürüdüm. Bu Bir sürüydü. Gözüme kestirdiğim düz siyah tüylü keçiye yöneldim. Benden kaçsada yakaladım. Kafasını okşayıp
"merak Etme canını yakmayacağım" diyerek sakinleştirdim. Etrafa bakındım, çoban görünürde yoktu.

Belimdeki küçük meyve bıçağı ile keçini tüyünü güdedim. Keçi ne olduğunu anlamadan ben altı yedi santim tüyünü kesmiştim. Görünmeden uzaklaştım. İleride gördüğüm tarlada yetişen domates ve biberleri almaya niyetlendim. Kırmızı birkaç domatesi çantaya attım. Tarlanın sahibi gelmeden kaçıyordum ki sert bir bedene çarptım.

"özür dilerim, çalmıyordum ihtiyacım vardı lütfen bağışlayın efendim! " diye mırıldandım. Karşı taraftan ses gelmeyince, sıktığım gözleri açarak karşımda kişiye baktım.

Gördüğüm şey yüzünden yüzümü buruşturup, utandım. Kimse görseydi rezil olmuştum.

Neden mi?

Karşımda bir kişi yoktu.

Karşımda dallardan ve kurumuş çalılardan yapılmış bir korkuluk vardı. Üzerinde eskimiş yırtık ve yamalı kapri pantolon, üstünde ise gömlek ve kahverengi eski bir ceket vardı. Kafasında da mavi şeritli bir şapka ile tam bir erkeğe benziyordu, içinde bir bedenden yoksun olmasaydı.

Bu görevi üstleniyordum.

Kimsenin olup olmadığına bakıp korkuluğun üzerindeki kıyafetleri aldım. Ormana yürüyerek ağacın arkasında üzerimi giyindim. Göğüslerimi pelerinimden kestiğim bez ile sararak düz bir hale soktum. Keçiden aldığım tüyleri birleştirerek kafama yerleştirdim. Mor olan gözümü tüy ile kapattım.

Aniden burnuma gelen kötü kokuyla tüyü çıkardım. Yanıma aldığım suyla yıkıyarak kokudan arındırdım.

Yüzüm yine de bir kız gibiydi. Saçımı boyamak için aldığım komürle yüzümü kirli bir görünüme soktum. Keçinin tüylerini kısa keserek ağaçlardaki bal mumu ile yüzüme sakal ve bıyık görünümü kattım. Sanki yeni ergenliğe girmiş bir oğlan gibiydim.

Eşyalarımı atarak geride bıraktım. Yanımda sadece annemin çiçekli fuları, gri ajanda, hilal ay kolye, bıçak, su, sebzeler, tomar paralar, üzerime bırakılan deri ceket vardı

Yürümeye devam ettim. Kasabanın birkaç evini görünce hızlandım. Kasaba meydanına geldiğimde bulduğum insanlara istasyonun yerini sordum. Tariflere göre istayonu bulduğumda bilet alıp lokomotife bindim. İçerisi tamamen kömür ve is kokuyordu.

Yol boyunca uyuyarak geçirdim.
Lokomotif durduğunda camdan baktım dışarıda tahta tabela da Ontorio yazıyordu gelmiştim.
Aşağı indim.

Artık buradaydım.

Kendime bir suit oda ve iş bulmalıydım. Yaşamak için...

Yaşamak istiyor muyum? diye kimse sormasa da
Kendi başıma ayakta durmak adına yaşamalıydım. Hoş, nefes almak yaşamak sayılırsa. Bence yaşam, sadece solunumdan değil, sevgi, merak, kaygı, utanç ve neşe gibi duygulara hitap ediyordu. Ben sevgiden mahrumdum. Belki de sevgiye veya sevilmeye layık değildim.

Dolan gözlerimi umursamadan istasyondan ayrıldım. İnsanların garip bakışlarına fazlası ile maruz kalsamda devam ettim.

Gazete satan, reform yasası için savunucular, at arabaları, dükkanlar, sahici kahkalar etrafı sarmıştı. Onlar da insandı, peki ben neden kendimi saydam hissediyordum?

Neden varlığımla, yokluğum birdi?

Kolumu tutan adamla toparlandım. Kolun devamına bakındım. Gözleri, gözüme ilişince geri adım attım,izin vermeden koluma daha da asıldı. Bakışları garipti. Bana gülümsesede içinde şeytanlık barındırıyor gibiydi.

"küçük oğlan, burada ne işin var? Yoksa kayıp mı oldun?" fısıltılı sesi giderek beni ürkütüyordu.

Kafamı iki yana salladım. Neredeydim ben?

Etrafa bakındığımda.

Çatalan.

sokağın adı yazan tabelayla bir süre bakıştım.

Adam hala bana dik dik bakıyordu. Üzerinde uzun lacivert, keten bir tunik, altında şardonlu bir pantolon vardı. Yüzünde kirli sakalı, kel kafası ile çok da ürkütücü durmuyırdu, fakat yüzündeki kesik izleri işte onlar beni ürkütüyordu. Kolumu kurtarmaya çalışsamda bırakmadı. Yüzüme yaklaşıp.

"şşşh sakin ol çocuk burada başına olur olmadık şeyler gelebilir" diye mırıldandı. Sesini genizden çıkarak "dikkatli olll" dedi.

Korkum daha da artmıştı. İçten gelen ilkel bir dürtüyle yakınımda olan yüzüne kafa attım. Acıyla inleyerek burnunu tuttu. Kolumu bıraktı. Bunu fırsat bilerek koşarak oradan ayrıldım. Tökezlesemde, hızlıydım. Arkamdan bağırarak beni peşliyordu. Önüme bakamadığımdan bedenlere çarpıyordum. Nefes nefese ilerlerken çarptığım kol ile yeri boyladım. Adam üzerime gelirken adranalin tüm bedenimi yayıyordu. Beynim normalden hızlı ve atikti. Her hangi bir dükkanın önünde gördüğüm siyah, büyük bisiklete koşarak bindim. Pedalları bir hışımda çecirerek oradan uzaklaşıyordum ki ardımda "hey o benimdi" sesini duydum.

Hızlı fakat iyi ilerliyordum.

Bisiklet sürmeyi nereden mi biliyordum?

Bilmiyorum

Korkumdan olsa gerek hızlı ve gayet iyi sürüyordum.

Ta ki dengemi kaybedip yola yuvarlanana kadar...

Acıyla inleyerek ayaklandım.
Neredeydim?

Bacasından tüten dumanı görünce duraksadım.

Etrafımda fabrikalar vardı. Şehir merkezinden oldukça uzaklaşmıştım. Kapısında eleman aranıyor yazan bir kapı gördüğümde içimde günler sonra ilk defa mutluluk kırıntısı peyda oldu.

🌿🌿🌿

Ewet bölmün sonu

Laden'nın yeni hayat girişiminin başındayız.

Umarım yeni hayatın getirdiği yeniliklerde önceki gibi olmazz;)))))))

Diğer bölümde görüşmek üzere

İlla ki görüşeceğizz

Ormanınız💚

 

 

 

Loading...
0%