Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5| Yitik Adresler

@_uzeyle

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez
Elin adamı ne anlar senden?

Çıkarsın bir dağ başına
Bir ağaç bulursun
Tellersin, pullarsın, gelin eylersin

Bir de bulut görürsün, bir de bulut görürsün, bir de bulut görürsün.

Köpürmüş gelen bulutları
Başka ne gelir elden?

Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı.

Tanrı kimseye vermesin böyle bir yanlızlığı!

Yaşar Kemal
(Yanlızlık)

 

Oy ve yorumları unutmayın Sayın Ormanlar 💚

Hayat, bazen seni uçurumdan iterken bir dal bırakır.

O dalı tutmalı mıyım?

Ama tutmak istemiyordum. Boşlukta yere çakılıp parçalanmayı bekleyen ruhum, zaten yaşadıkça parçalanıyordu.

Bir umut vardı. Babamı - yaşıyorsa- bulmak ve yaşamak.

Umutlar yitirilmek için mi var?

Rüya gibiydi. Beraber ettiğimiz sohbetler, gülüşler, ağlayışlar, acılar hepsi vardı. Sanki hayatımdan esip geçen bir rüzgar gibiydi ya da bir yağmur.
Sel olup akmışları sokağımdan. Sonra toprak suyu çekti ve koybolup gittiler.

Özlemler de ayrılıklar da boşuna biz o kadar uzağız ki, birlikte oturup ağlayamayacağız.

Peki yaşananlar, unutacağın kadar önemli, hatırlamak istemeyeceğin kadar çorak olabilir mi?

Duvarda asılı kağıt da iki kelime yazıyor, fakat içimde o iki kelimenin tercümesi bir ömür yetecek kadar kelime vardı.

Yeni başlangıç

Bu o demekti. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ne kadar kolay gibi gözükse de, icraatı hiç kolay değildi. Gözümden son bir damla, içimdeki ateşe koca bir göl...

"yeni başlangıç"

Gülerken de ağlanır mıydı?

Hasret kalmıştım sevince, korku yüzümde yamaydı. Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında: yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışındayım.

"Hey! dilenci istemiyoruz çocuk! Hemen uza!"

Bağıran kalın ses beni, bulunduğum transdan çıkardı.
Kapının önünde orta boylu, zayıf bir adamı görmek oldukça beklenmedikti.

"Dilenci değilim!" dedim.

Üsten bakan bakışları pek inanmışa benzemiyordu. Beni baştan aşağı süzünce, gayrihtiyari bir şekilde kendime bakındım.

"Nesin, o halde?" dedi. Onunla dalga geçtiğimi sanıyordu herhalde.

Baş parmağımla duvara asılan, yazıyı işaret ettim. Bakışları, yazıya kaydı, tekrar bana döndüğünde yüzü önceki gibi değil, ciddiydi.

"Yaşın kaç?"

"On altı" boyum ve görünümün ergen bir oğlanı, anımsattığından yaşımı yalanladım.

"Pekala, gir!"

Kapının ağzından çekilip bana yer açtı. Önümde ilerleyerek yola öncülük etti. Soluduğum, dumandan dolayı öksürerek takip ettim. Demir bir kapı önünde durunca, tıklatıp içeri girdi.

"Efendim yazı için Eleman geldi."

"Gir!"

Bana dönerek içeri ilerletti. Ahşap masanın önündeki kafasını kaldıran adamın gözleri, gözlerimle kesişti.

Beni bir süre süzdü.

"Mülteci misin?"

Ne?

"Elbette, hayır!"

Beni duymamış gibiydi. Sesimin yeterince yüksek çıktığından emindim oysa ki.

"Pekala Rakıp, oğlana yatacağı yeri göster." dediğinde şaşırarak yüzüne baktım.

Bu kadar mıydı yani?

"Yarın işe başlarsın, mülteci"

"Ben, mülteci değilim" dediğimde kahkaha attı.

"Bende zengin değilim zaten"

İkiside gülmeye devam etti bir süre. Sinirli bakışlarıma odaklanan adam sandalyeden kalktı. Lacivet takımını, zorlayan göbeği görüş alanıma girdi.

"Mülteci değilsin öyle mi?" dedi. Kafamı sallayarak yanıtladım. Güldü. "Peki, kimliğin nerede? İş, belgen? Doğum yerin? vasi iznin? Bir vasin olduğundan bile şüpheliyim. Yani anlayacağın mültecisin."

Ve odadan çıktım. Rakıp denilen adam öncülüğünde ilerledim. Yine bir kapı önüne gelince durduk üzerinde 0006 yazıyordu. Rakıp, kapıyı açarak içeri girdi.
Arkasından girdiğim gibi gelen ter ile karışık metalik kokuyla yüzümü buruşturdum.

Odada, iki demir ranza vardı, yanlarında ise küçük dolap. Bu kadardı.

"Yeni oda ve iş arkadaşınız."dedi Rakıp.

Rakıp'ın cümlesiyle kafamı kaldırdım. Odada üç kişi vardı.
Üç erkek...

"Nerede ben göremiyorum? "
Diyen erkeksi sese döndüm. Üç numaraya vurulmuş saçları, uzun boyu, ve salakça duran gülüşü, ile geniş ve zevzek duran haraketleri gözüme çarptı.

Ters bakışımla bana doğru gelerek eğildi.
"Eyvah, küçük enişte sinirlendi."
Hala gülüyordu. Yüzüne ifadesizce bakarak yetindim.

"Yeter, Eren!" dedi ayrı bir ses.

Ona döndüğümde, gözlerimiz saniyeliğine kesişti. Uzun saçları ve sağ kolunda kocaman yılan dövmesiyle ürkütücü duruyordu. Eren, denilen zevzekten uzun ve kalıplıydı. Bakışları, sizi serçe parmağımla öldürüm diyordu.

"Sadece eğleniyorum. Eğlence düşmanı, anca her şeye, limon sık" dedi Eren.

Gözlerini devirdi yılan dövmeli.

"Neyse ne? Senin yatağın şu" dedi Rakıp. Fakat işaret ettiği yer bir yatağı göstermiyordu. "boş olan yer nereyse sen orada kal" dedi.

Tam gidicekken

"Böu arada adın neydi?"

Daha adımı bilmeden işe almışlardı. Bu nasıl işti böyle?

Adımı ne diyecektim. Gerçek ismimi söylersem bir sorun olur muydu?

Kolumda hissettiğim sertlikle kafamı o yöne çavirdim. Rakıp'tı.

Bir şey söylemediğim için iç çekip "Aman, ne yaparsan yap!" diyerek odadan çıktı.

Ben üç erkekle aynı odadaydım. Bu bir kabus olmalıydı. Onlarla nasıl konuşacaktım? Erkekler nasıl konuşurdu ki?

"Ee Çaylak, seni hangi rüzgar attı buraya?" diye sordu Eren. Bana Çaylak diye hitap etmesine sinir olmuştum.

Cevabım kısa ve netti.

"sana ne!"

"bayağı atarlıyız hah, Çaylak"

"adım, Çaylak değil!"

"aman neyse ne"

Umursamayarak ranzaya doğru ilerledim. Tam oturacakken

"yanlız, orası benim yerim" dedi Eren. Sinirle soluyarak diğer yatağa ilerledim.

"sakın!" dedi yılan dövmeli.

Derin nefes alarak üste çıkacaktım ki "ben sıkılınca orada yatarım" dedi Eren.
Yumruklarımı sıkarak diğer yatağa gidecekken "orası da dostumun" dedi yine Eren.

Sakın Laden, sakın ağzını açma!

"yeter!" diye haykıran sesi duyunca olduğum yerde irkildim. Arkamdan geliyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde; siyah gözleri beni bir süre esir etti. Dağınık saçlı, uzun boyluydu yaşı yirmilerinin sonunda gibiydi.

"senin yatağın burası" diyerek üsteki yatağı gösterdi. Kafamı salladım. Tam yatağa çıkacakken kolumdan hafifce tutmasıyla durdum.

"sen kaç yaşındasın" diye sordu.
Kaşları çatmıştı.

"on altı" diye yanıtladım.

"daha reşit değilsin!"

Anlamayarak baktığımda
"sana sözleşme imzalattılar mı?" diye soru.

Bunları ne diye soruyordu ki?

Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladığımda, bir şey çözmüş gibi gülümsedi. Yanağında gülünce iki çukur belirdi.

"ne oluyor?" diye sordu Eren.
Geldiğimden beri ilk defa ciddiyet göztermişti.

"reşit değil, sözleşme yok. Seni burada eşşek gibi çalıştırıp, paranı yiyecekler. Kimsenin haberi olmadan" dedi.

Anlamıştım. Bu nedenle hemen işe alınmıştım. Geldiğim anda bunu çözmesi...

Benim şimdilik paraya değil dikkat çekmemeye ihtiyacım vardı. Bu durum benim için sorun değildi.

"vay, demek öyle hah, şerefsizler"

"aynen, öyle" diyerek üsteki yatağa çıktım. Bana üçününde bakışları garipti.

"şikayet etmeyecek misin?" diyerek açıkladı Eren.

"hayır, etmeyeceğim" dedim.

Arkamı dönerek yatağa kendimi bıraktım.

Uyuşan uzuvlarımla, beraber düşme hissiyle kabuslarımın, rüyasına katıldım. Kendimi kafamda kurduğum dünyaya hayallerimle aldanmaya adadım.

🐺🐺🐺

Kafamdaki ince sızı ile inleyerek kalmaya meylendim, çabam nafileydi. Ne kalkmıştım ne de gözlerimi aralamıştım. Yüzümde hissettiğim ıslaklık ile yerime sindim.

Sanki yüzüm yalanıyor gibiydi. Gözlerimi zorla aralayarak görme yetime kavuşmayı amaçladım. Buğulanan gözlerim sonunda görmemi sağlayınca, panikle etrafıma bakındım.

Bir ormandaydım.

Beyaza boyanmış ağaçların altına sığınmıştım.

Bir ses...

Uluma sesi duyduğumda, ürkerek karşıma baktım. Tam önümde siyah tüylü, gece kadar kara gözlü bir kurt vardı. Korkuyla arkama sürünsemde sırtım ağacın gövdesiyle buluşmaktan ileri gidemedi.

"Sakin ol!" dedi, kafamda duyulan bir uğultu.

Karşımdaki kurt'un ağzı bile oynamıyordu.

Korkarak çığlık atmaya çalıştım, fakat sesim çıkmadı. Sanki boğuluyordum,birisi beni boğuyordu.

Derin soluklar alarak ayaklandım. Arkamı dönerek koşacaktım ki, koşuşum ağır çekimdeydi.

Kurta baktığımda kafasını sağa yatırarak, yaptığımı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.

"Ben senim! Sen ise benim var olma nedenim"

Kafamdaki ses ile kulaklarıma dolan cızırtı ile eğildim. Kurt yanıma gelerek burnunu yanağıma sürttü.

"kimsin sen?" diye sordum gayrihtiyari.

Kurt yeniden kafasını sağa yatırdı.

Bana uluyarak cevap verdi.
Gözlerimde yaşlar belirdi,neden ağladığımı bile anlayamadan her şey karanlığa büründü ve düştüm.

Yokluğun buluştuğu varlığa...

🐺🐺🐺

Titreyerek uyandığımda, kendimi küflü, kötü kokan, sert bir yatakta buldum. Derin nefesler alarak belleğimi toparlamaya çalıştım.

Kolumda, sıcaklık yayıldığında yönümü sıcaklığın olduğu tarafa döndüm.

Anlında hırçın tutamları, çatık kaşları, siyah haraleri, yanaklarında beliren iki çukur

Adını bilmediğim zeki adamdı, bu.

Yüzünde endişe yer etmişti. Bana bakışları karışık ve bir o kadar da derindi. "uyandın" dedi sadece. Ardından beni bırakıp odanın içindeki tahta pervazlı kapıdan içeri girerek beni yanlız bıraktı.

Uyanmıştım.

Yine bu kor dünyaya uyanmıştım.

Ter içinde kaldığımdan kendimi kirli hissederek yataktan aşağı indim. Üzerimde korkuluktan kalan yamalı kapri pantolon, üzerinde ekose desenli eski gömlek, kafamda mavi şeritli şapka ve içinde yüzümün yarısını kaplayan keçi yünü vardı.

Girdiği kapıdan çıkan adam ile gözlerimiz kesişti. Üzerinde gri, eşofman tarzı üniforma vardı. Uzun kollu bir penye altında da ipli geniş eşofman. Penyenin üzerinde Vaillant Group yazıyordu.

Onu incelediğimi anlayınca kafasıyla ne var der gibi beni işaret etti.

"ıhım bonyoya girmem gerekiyor" diyerek derdimi beyan ettim.

"gir"

Kapıyı işaret edince kapıya ilerledim. Fakat kapının kilidi yoktu.

"kilidi yok"

"olması mı gerekiyor?"

Yutkundum.

"kağıyı kitlemem gerekir hani içeride işimi hallederk-"

Sabır dilenir gibi bakıp sözümü kesti.
"kapıyı kilitlemeyiz, işi olan girer ve halleder" dediğinde gözüm irileşti.

Yüzüme bakarken dudağı yana kıvrıldı. Yanaklarındaki çukur kendini belli etti.

"işini hallet Çaylak" diyerek odayı terk etti.

İçeri girdiğimde leş gibi kokuyordu. Yerler ıslak ve camurdu. Tuvaletlerde aynı şekildeydi. Yüzümü buruşturarak derin bir nefes aldım. Aldığım nefesdeki melalik kokuyla öksürdüm.

Ben nereye düşmüştüm?

🐺🐺🐺

Üzerime buranın olduğunu bildiğim gri üniformayı giyindim. Üzerime uzun ve bol gelmişti.

Oadan çıkıp boş boş etrafı turladım. Hiçbir şekilde nerede olduğumu bilmeden fabrikayı gezmeye başladım.

Aman ne gezme

Kayboldum.

Kocaman fabrikada tek vaşıma kayboldum.

"Aptal adamlar birinizde nereye gideceğimi gösterseydiniz. Üç öküz işte!" diye saydırırken omzumda hissettiğim el ile arkama dönüp tekme atacakken ayağımı tuttan el sayesinde yere düştüm.

Yeri boylamamın nedenini öğrenmek için bakışlarımı yukarı çıkardım. Kazıtılmış saç ve zevzekçe gülen yüzü görünce sinirle soludum.

"Arkamdan dedikodumuzu mu yapıyorsun lan? Hiç yakışır mı senin gibi oğlana dedikodu?" diye güldüğünde, söylediklerini umursamadan

"ya sen başıma bela mısın?!" diye soludum.

Yine güldü.

"olabilir. Fakat tatlı bir belayım ha"

Gözlerimi devirdim.

Ayağı kalktığımda. Ona sinirle bakıyordum.

"tamam küçük enişte sakin!"
Dedi zevzek Eren.

İlerlemeye başladığında onu takip ettim. Denize düşen yılana sarılır.

"Annem bana küçükken ne istersem olabileceğimi söylerdi" dediğinde ona döndüm. Hüzünle sarf ettiği kelimelerden dolayı üzüldüm. Tam ona başın sağ olsun diyecekken "bende bela olmaya karar verdim" diyerek güldüğünde, ağzım açıldı. Gevşek

Önüme dönerek onu umursamadım.

Öksürerek ciddileşti.

"O Rakıp iti sana etrafı gezdirmedi mi?" diye sordu. Kafamı hayır anlamında salladım. Derin nefes alarak konuştu.

"Şimdi ilk olarak kahvaltı yapacaksın. Tabi bu saatte biraz zor ama ilk günün. Daha sonra ise aletleri çalıştırmak falan var işte. Sen ilk olarak bıçkı ile ağaçları keseceksin, biz de imalat, paketleme, kontrol, kalite denetimi gibi işlerle ilgileneceğiz tamam mı Çaylak? " diyerek açıkladı.

" Tamam "dedim.

İlk olarak dediği gibi kahvaltı yaptım ardından iş için Eren ile çalışma sahasına geçtik. Yol boyunca yaptığı espiriler ile beni çokça güldürmüştü. Biraz gevşek olsa da komikti.

İçeri girdiğimde, is kokusu etrafı sarmıştı. Yüzünde kömür ve ter ile çalışan adamları görünce bir adım geri attım. Bir sürü erkek ile çalışacaktım. Buraya girerken aklımdan ne geçiyordu ki.

Gerilediğimi gören Eren, beni belimden tutarak ilerletti. Belimdeki eli baskı yapınca ona döndüm. "Çok çelimsizsin Çaylak. Burada sağlam kal yoksa seni yerler" gülüşü dalga geçer gibi değil, gerçekleri anlatır gibiydi. Yüzünü buruşturarak devam etti. "Umarım boyun atar. Bu kısalıkla hiçbir kızı tavlayamazsın. Neyse yaşın uygun boyun atar muhtemelen" dedi acır gibi.

Boyum bir kıza göre normaldi.1.58 boyum 64 kilomdu. Ama bir erkek olarak son derece kısa ve cılızdım.

"Amacım kız tavlamak değil! " dedim ve işime odaklandım.
Bıçkıyı elime alarak önündeki koca ağacın gövdesini soymaya başladım. Zorla soyuyordum. Bıçkıyı sertçe çekince birine takılıp bir şeyleri devirdim.

Bütün gözler devrilme sesiyle bana dönmüştü. Arkama döndüğümde alet çantasını devirdiğimi anladım. Yerde bir çift ayak görünce bakışlarımı kaldırdım. Sinirli gözler...

"Sen nasıl bir işçisin lan? Adam gibi yap şu işi ya da defol git!" diye bağırdı. Gözlerimi gözünden ayırmadan

"Her şeyi öğrettiniz de ben mi dinlemedim?!" diye üsteledim.

Sinirle üzerime yürüdü, onu durduran bir el oldu. Elin sahibine baktığımda gevşek Eren yerine, sinirlenmiş boynunda damarları belirgin olan Eren'e rastladım.

"Yeni geldi, bilmeyebilir" diyerek beni savundu. Adam umursamayarak Eren'i ittirdi. Yönü yeniden veni bulunca

"Sen, cezalısın. İki çuval soğan doğrayacaksın anladın mı?"

"Neden? Kalbini mi kırdım yoksa?" diyerek diklendim.

Üzerimi tutarak beni kendine çekti. "Bir üflemelik canınla bana mı dikleniyorsun lan sen?" dediğinde yüzümü dikleltirip

"Aynen ondan yapıyorum. Yiyorsa! " söylediğim sözlerle yüzüme yumruk attı. Neye uğradığımı şaşırarak kendimi yerde buldum. Ağzıma gelen metalik ve ekşi bir tatla yere tükürdüm. Ağzımdan kan aktı.

Ağzımı silerek tökezleyerek ayağı kalktım.

Sinirli ve meydan okuyan bakışlarımla beraber yeniden üzerime yürürken, iki kol tarafından yere itildi.

Zeki, gamzeli

Aradan gelen seslerle içeriye üç takımlı adam girdi.

"Ne oluyor burada?" dedi önde duran beyaz yakalı adam.

Cevap yerde yatandan geldi.

"yeni oğlan, buranın kurallarını öğrenememiş" dedi.

Gözler yeniden bana döndüğünde yerimde sindim.

"Olay istemiyorum!" dedi ve bana taraf gelerek "Bundan sonra seninle... Alkan Yağız, ilgilenecek." Alkan Yağız denen Adama dönerek "Buranın kurallarından bahset. Bir daha sorun çıkarırsa seni yakarım!" diyerek ortamı terk ettiler.

Yüzümü yere eğerek çıkışa yöneldim. Koşarak 0006 yazan odaya vardım. Kendimi içeri atarak ranzaya çıkıp yorganın altına girerek ağladım. Yorganın içinde hissettiğim sertlik ile bakındım. Çantamı görünce içindeki gri ajandayı alarak ilk sayfayı açtım ve okumaya başladım.

Sevgiler

Bu, ilk yazım. Beni okuyan yaşlı Seren'e selam. Şu an on dört yaşındayım.

İlk, hayallerimi kurduğum yılım. Okuduğum kitaplardaki hayatların, hayalini kurduğum isteklerin ilk yılı.

Bugün, üç kişi daha yirmi yılını tamamlayarak bu okuldan ayrıldı. Dışarıda kendilerine ait bir yaşam ve dünyaları olacaktı.

Sen, koca dünya senden isteğim Bir gün kendime bir ev almak ve içine kocaman bir kütüphane kurmak istiyorum. Dünya turuna çıkarak yeni kitaplar keşfetmek, tarihi ve turistik yerleri gezmek istiyorum.

Yaşlı Seren, eğer bu hayali gerçekleştirdiysen ne mutlu sana.

İlk keşif yerim, Mısır olsun. Oradaki, piramitleri sadece resimden değil gerçekten görmek, dokunmak tarif edilemez bir haz veriyor. Yaşlı Seren, bu yazılanları yap ve doya doya anı yaşa.

Genç Seren'den - Yaşlı Seren'e

🐺🐺🐺

Ewet bölüm sonu

Ya bu Laden'in çektiği ne ya değil mi?

Ama unutmayın dibde olmanın iyi yanı gidilecek tek yer kalıyor o da yukarı 💚💚

Diğer bölümde görüşmek üzere

İlla ki görüşeceğiz

Ormanınız🌿🌿

 

Loading...
0%