@_uzeyle
|
Gece midir insanı hüzünlendiren, Gece midir seni bana düşündüren, - Özdemir Asaf- Oy ve yorumları unutmayın Sayın Ormanlar 💚🌿 🎭 *Bu hikayedeki tüm olay örgüsü planlanmıştır. Önemseyerek okumanız ve dikkate almanız rica olur. Okuduğunuz tüm bölümler ileri zamanda size dönecektir.* *Bu kurgu birer labirenttir. Ya çıkışı bulursunuz ya da içinde kaybolursunuz! * 🙈🙉🙊 Kalbim savruk ellerin pençesinde sıkılıyor gibiydi. Hareket dahi edemiyordum, aksi halde kendimi hem güvende hem de korkunç hallerde hissediyordum. Zorlayarak da olsa gözlerimi açtığımda karşımda yine siyah tüylü kurtu gördüm. Lakin bu sefer kurt üzgün ve yorgun gibiydi burnunu kaldırarak yanıma ilişti. Kafasını ellerime sürttü. Ellerimi titrek bir şekilde hareket ettirip kafasını okşadım. Kafasını yana yatırarak bana yaslandı. "Neden üzgünsün, Laden. " Kafamda yankılanan, ses anladığım üzere bu kurttan geliyordu. Sorusunu duymazdan gelip "Herhangi bir adım yok. Bugün adımı sen koy." diyen ses ile kıkırdadım. Ağzı bile oynamadan benimle iletişime giriyordu. Yüzü beklentiyle şekillendi. "Dişi misin yoksa erkek mi?" diye yeniden bir soru sordum. "Erkek, bunu nasıl fark etmezsin?!" diyerek hırçınlaştı, ses. Yanımda oturan kurttan azar işitiyordum resmen. "İsmin... Orlando olsun." diyerek kurta yanaştım. Cevap niteliğinde yanağımı yalayarak, kabul etti. Yorgun yüzünü daha da okşayarak sevdim. Kafasını kucağıma koyarak beni ürpertti. Yine bir ormandaydım. Orman, kış halindeydi, lakin üşümüyordum bile. Yukarıdan gelen kuş sesiyle Orlando, kafasını kucağımdan kaldırarak dikeldi. Birden acı içinde ulumaya başladığında, uzaklardan bir havlama işittim. Köpeğin sesi de Orlando gibi acı içindeydi. Allak bullak olmuş düşüncülerimle ayağı kalktım. "Kaç, buradan Laden!" diye beni ittirdiğinde anlamayarak "Neden" diye sordum. "Leş kargası, burada. Onu çok iyi tanıyorsun. Seni arıyor bulmamalı Laden, seni bulmamalı!" Sözleri kafamı daha da karıştırmaya başladığında koşarak kaçtım her zaman ki gibi kaçmaya başladım. İlerde gördüğüm göl ile kaşarak o tarafa yöneldim. Yarısı donmuş gölün berrak suyuna ellerimi soktuğumda sıcak su ile irkilerek geri çekildim. Gölün suyu sıcaktı... Gölün suyuna yeniden yanaşıp baktığımda, çehremi gördüm. Gözlerim belerdi. Aslında yüzümü görememiştim, gördüğüm yansıma Orlandoya aitti. Arkamı dönerek onu aradım fakat yoktu, yakınımda bile değildi. Yüzümü yeniden suya, yansımaya çevirdim. Gördüğüm yansıma silinerek yerini bır kıza bıraktı, bana... Kendimi incelediğimde; beyaz saçlarımı, dolgun sayılabilecek dudaklarımı, düz; kaydırak gibi burnum, geniş alnım ve gözlerim... İkiside mor olan gözlerim. Kendime şok içinde baktığımda, arkamdaki karga sesiyle ardımı döndüm. Yüzüme doğru gelen siyah karganın gözleriyle, gözlerim kesişti. Gördüğüm son şey iki mavi iris oldu. Sonrası yine düşüş Ve hiçbir yere varış. 🐺🐺🐺 Ağzımdan çıkan haykırış ile sıçradım. Titriyordum. Ter içindeki bedenim zangır zangır titriyordu. Derin soluklar alarak kendimi toparlamaya çalışıyordum. Ellerimi canlatmak istesemde hiçbir şekilde hareket dahi ettiremiyordum. Bedenim kontrolünü yitirmiş gibiydi yüzüm tamen ıslanmıştı. Ağlıyordum. Biraz olsun toparlandığımda ise beni engelleyen ellere bakındım. Alkan Yağız "İyi misin, Çaylak" diye soran Eren'nin sesiyle ranzanın yan tarafına baktım. Eren, ranzanın yanındaydı. Alkan, ise ranzaya çıkmış ellerimi tutuyordu. Neredeyse üstümde olan bedeni ile kendime geldim. Pozisyonumuz nedeniyle yana kayarak ondan uzaklaştım. Gözleri yüzümün tüm bölümlerinde geziniyordu. Aniden kalkan eliyle irkildim. Eli havada kaldı. Yavaş hareketlerle elini yüzüme yaklaştırarak keçi yününden yaptığım saçı yana çekti. Gözümü görmesinden korkarak elini tutup kalmaya yeltendim. Çabamı anlayarak geri çekildi. Aşağı indiğim an Yılan dövmeliyi gördümde onun yüzünde bile garip bir duygu peyda oldumuştu. "Çaylak!" diye seslenen Eren'e döndüm. Derin nefeslerimi ve kendimi artık toparlamış, kendi halime dönmüştüm. "Bak, doğru dürüst tanışamadık. Bu nedenle tanışalım." diyerek elini uzattı. "Ben, Eren Çevik. Genelde muhteşem karizma da derler." dediğinde küçükce güldüm. Elini tutarak sıktım "Tanıştığıma memnun oldum mükemmel karizma" dedim. Beni düzelterek "Muhteşem" dese de pek oralı olmadım. Gördüğüm kabusdan dolayı kafamı dağıtmaya çalışır gibi bir hali vardı. Bunu, gözlerinden görebiliyordum. "Eren haklı, tanışalım" dedi Yılan Dövmeli Oturduğu yatakdan kalkarak karşıma geçti. "Atay Can Turan" dedi. Ardından önüme eğilerek yüzlerimizi aynı hizaya getirdi ve beni ürkecek diğer cümleleri kurdu. "Ve senden hiç hoşlanmadım, Çaylak" son sözcüğünü bastırarak geri çekilerek yatağına oturdu. En sonunda yönümü Alkan'a döndüğümde iç çekerek konuştu. "Cezan var, Çaylak. Unuttun mu?" dediğinde kafamda bir ampul yandı. Elim istemsizce yumruk yiyen dudağıma gitti. Kafamı sallayarak banyoya ilerlerken kolumu tutan el ile durdum. Erendi. "İsmin ne bari onu söyle?" diye diretti. İşimi sağlama alma amacıyla "Benim adım Çaylak. Memnun oldum üç kafa. Şimdi sal beni!" Banyoya girerek sıcak duş alma umuduyla hazırlandım. Kirli aynayla yüzümü inceledim. Karşımda kurt görme korkusuyla yavaşca gözlerimi açtım. Bendim. Yanağımda yeşilden sarıya dönen morluk ve dudağımda kabuk bağlamış bir yarayla. Gözlerim normaldi. Biri hala siyah diğer ise mordu. Korkumun yatışmasıyla derin bir nefes alarak, duş kabinine girdim. Tam suyu açıp sıcaklıkla bedenimi buluşturacağımı düşünsemde bu fikir sadece düşünce olarak kaldı. Buz gibi su bedenimle buluşunca sahici bir çığlık attım. " Bu su soğuk! " diye haykırışımın cevabı sadece büyük kahkahalar oldu.
Daha başıma ne gelebilirdi. Bu düşünceyi kafamda ellinci kez geçirdim. Halim, o kadar yavandı ki bu durumda bütün yaşantımı ve dünyayı sorgulayarak buldum kendimi. Çünkü, elinde büyük bir bıçak, o bıçağın zorluklarla doğradığı bir soğan vardı. Ne kadar saattir burada olduğumu bile bilmiyordum, tek bildiğim... Üç çuval soğanın sadece beş tane soğanını doğramıştım. Buna rağmen yüzün sırılsıklamdı. Burnumu çekerek yeni aldığım soğanın kobuğunu soymaya başladım. Gözlerim çok fazla sızlıyordu. Mutfak kapısının aralanma sesiyle o tarafa baktım. İçeri giren Atay namı değer yılan dövmeli ve mükemmel karizma Erendi. Gözlerimdeki yaşlar soğana akıyordu. Kafamı ellerim arasına alarak daha da ağladım. Bu soğanlar neden bu kadar yakıyordu ki? Kafamı eğdiğim tarafta geçen bir kol sayesinde geri çekildim. İrkilerek kafamı kaldırdığımda gördüğüm yüz ile şaşırdım. Atay, elinde bıçak ile soğan doğruyordu. Gözlerimi ona haddinden fazla diktiğimden olsa gerek yüzüme bakmadan konuştu. "Sakın! Tek kelime bile etme." dediğinde kafamı önümdeki gözümü yakan soğana çevirdim. Göz ucuyla Atay'a baktığımda yüzünde yarım bir tebessüm gördüm. Doğramaya devam ederken hareketlenme ile yeniden kafamı kaldırdım. Eren'nin soğan çuvalının önünde görünce gülüşüm büyüdü. Ona baktığımı fark edince bana bakarak "Ne var? Öyle bakma ben yemekte iri soğan sevmem bu yüzden kendi soğanımı kendim doğuracağım. Senin için değil." dedi. Fakat söylediklerini. umursamadan içimden gelen istekle sarıldım, Eren'e. Kısa bir süre sarılıp eliyle beni itekliyerek geri çekti. "Gözyaşını bana bulaştıracaksın. Senin yğzünden karizmam çizilir haydi git ve işine devam et, Çaylak." "Teşekkür ederim." dedim. Yüzündeki gülümseme içimi ısıttı. İşimin başına dönerek soğan doğramaya devam ettim. Garip hisler bütün benliğimi bezemişti. Ne hissedeceğimi bilmiyor, şaşkın kalıyordum. Ne kadar özlemle donanılmış hislerim olsa da yaşamaya çalışıyordum. Yirmi yıllık hayatımda şunu çok net öğrendim. Bu hayatta kim ölürse ölsün, insan her halükarda tutunacak bir dal buluyordu. Ölüm artık o kadar da kötü gelmiyordu. Belki de ölüm bize açılan ayrı bir dünyanın kapısıydı, peki biz faniler neden bu kadar korkuyorduk ölümden? Peki bir canlıyı sırf ölücek diye sevmemek ne kadar mantıklıydı? Ölüm, zaten hayatımızda doğduğumuzda tescillenmemiş miydi? Bizler doğduğumuzda ölümü tatmadık mı? Düşüncelerimin bıcakla bölünmesiyle geri adımladım. "Çaylak, ayakta mı uyuyorsun? İşi bize kitleyip uyuklamak yok devam et haydi." Daha fazla uzatmadan soğanları doğramaya devam ettim. Düşüncelerim beni Tehlike! diye adlandırdığım geçmişime sürüklüyordu. Bir süreden sonra beni soğanın öz suyunun ağlattığından süphelendim. "Çaylak! " sesini duyunca yanımdaki Atay'a döndüm. Ne var bakışı atarak karşılık vardim. "Sen burayı bırak biz Eren ile hallederiz, Alkan Yagız'ı bul!" dediğinde kısa bir an şaşırdım. "Bu kadar soğanı nasıl bitireceksiniz?" diye sordum merakla. "Yoldan iki elemanı tutar hallettiririz sen merak etme be, Çaylak. " gülen Eren ve dedikleriyle bende güldüm. "Alkan Yağız'ı nerede bulacağım?" "Odun toplamak için ormana gitti." Kafamı sallayarak üzerimdeki borda önlükten kurtuldum. Üzerimde herkesin üzerinde olan boz rengi üniforma vardı. İlerledikçe koyboldum düşüncesi tüm benliğimi sardı. Ta ki duyduğum müzik ile olduğum yerde duraksadım. Kulağıma dolan melodinin olduğu tarafa doğru yürüdüm. Bir ağacın gövdesine sinerek, kütüğün üzerine oturarak elindeki aleti çalan gence odaklandım. Gencin arkadan simasi kafamda tek bir isim belirdi. Alkan Yağız Kandemir Çaldığı ses olağandışıydı. Kulaklarım müziği duymak için sese yaklaştı. Yavaş adımlarla arkasına ilerledim. Duyduğum ses beni büyülemişti içimde hissettiğim garip duygular peyda oldu. Ellerim ayaklarım elektiriklendi. Kendimi bulutların üzerinde gibi hissediyordum. Derin nefesler aldım. İçimde tarifi olmayan olaylar oluyordu. Kulaklarıma uluma dolunca korkuyla etrafıma baktım. Uluma devam ediyor müzikle beni iliştiriyordu. Kafamı Yağız'ın hareketlenmesiyle toparaladım. Arkasına dönen beden dibinde beni görünce müziği keserek kolumu sertçe çekerek ne olduğunu anlamadan beni yere itti. Yere yapışan bedenim zorda olsa toparlamaya başladı. Şok içerisinde ayakta duran Yağız'a baktım. Yüzü garip biçimde yüzüme eğildi. "Gözüm siyah renkte." dedim gayrihtiyari. "Gözün mordu." diyerek zor duyulacak raddede fısıldadı. "Saçmalıyorsun yanlış görmüşsün!" diyerek haykırdım. Yerden kalmaya çalışırken kollarımın arasından tutarak beni yerden kaldırdı. Nefesimi tutarak ona baktım. Ellerini üzerimden çekince sinirle soludu. "Beni hangi cürretle izliyordun?" "Atay, seni bulmamı söyledi." Diye kısaca açıkladım. "Arkamdan sinsice gelmeni söylememiştir muhtemelen!" "Bak, tamam kötü bir izlenim bıraktım fakat müzik sesini duydum ve beni buraya çekti. Ayrıca bana böyle davranmayı kes! Sana hesap vermekle yükümlü değilim!" çıkışmam işe yaramış olmalıydı ki yüz hatları normale döndü. Bakışlarında gurur ifadesi görmek en son düşüneceğim şey olmuştu. " Bana birini anımsatıyorsun. " " Kimi? " diye fısıldadım. " Beni" Şaşırarak geri adımladım. "Senin yaşlarındaki halimi anımsatıyorsun." Söyledikleri ile bir süre bakıştık. Ona bakmak istemesemde kafamı aksi yöne çeviremiyordum. Bakışları, siyah gözleri beni kara delik misali içine çekiyordu. Gözlerimi kaçırarak bu trans halinden çıktık. Küçük bir öksürükle boğazını temizledi. Elini gözleri kadar siyah saçlarına atarak karıştırdı. Alnına dağılan hırçın tutamları daha da dağıttı. Sessiz bir şekilde ilerliyerek ormanı beraber aştık. Fabrikanın duman tüten bacalarını görünce içimde rahatlama oldu. Burayı ev gibi görüyor olmam saçma olsa da içimdeki duygulara hakim olmıyordum. "Sen üzerini değiştir. Sonra meydana ineceğiz." O söyleyene kadar kıyafetimin kirli olduğunu bile algılayanmamıştım. Üzerime göz ucuyla baktığımda, arkamın çamur olduğunu fark ettim. "Evet, değiştirmeliyim. Bir Ayı tarafından yere itildim de." diyerek sertce çıkıştım. "Arkamdan sinsice gelmeseydin o zaman, Çaylak" son sözcüğünü bastırarak yüzüme yaklaştı. Yüzlerimiz aynı hizaya gelince durdu. "Ormanda gördüklerini tek bir ağızdan duyarsam o zaman kork benden, Çaylak" diyerek küçük bir uyarıda bulundu. Ona daha da yaklaşarak Kaşlarını havaya dalga geçer kaldırdı. "Dikkat et, yüzdüğün o suda boğulma." dedi ve arkasını dönerek fabrikaya ilerledi. Dengesiz 🐺🐴🐺 Üzerimi değiştirerek kısa bir duş aldım. Soğuk su yüzünden dişlerim titriyordu. Üzerime gömlek, altıma ise yamalı, kapri, bol pantolonu giyerek banyodan çıktım. Kafama taktığım mavi şeritli şapkayı düzelterek odaya girdim. Karşımda Alkan Yağız'ı bulmak ne kadar istemesem de bu hayatta her istediğim olmuyordu. Üzerine siyah kapşonlu bir sweet altında ise aynı ren kot bol pantolon vardı. Ormanda, üzerimde bulduğum deri ceket... Yerden alıp yatağıma koyacakken ceketi iki el tuttu. "Ne Yapıyorsun?" diye sorsam da pek oralı olmadı ceketi elimden çekiştirip inceledi. "Bunu nereden buldun?" Onun muydu? Yalandan gülerek "Çünkü içinde Alkan Yağız Kandemir yazan bir ceket bana aittir." dediğinde rahat görünümüm birden yerle bir oldu. Ceketin içini açarak bana yazıyı gösterdi. Alkan Yağız Kandemir Bu benim aklıma gelmemişti. Eğer o gece beni gördüyse tanıyabilir. Delirmek üzereydim. Bu bir tesadüf olmazdı. O gece söylediklerim... Ahh aptalsın Laden. Ben ne halt yiyecektim? Kapının açılmasıyla içeri gülerek Eren girdi. "Sizi mi bekliyeceğiz? haydi. Sizin yüzünüzden muhteşem karizmam kayacaktı be!" dediğinde onu alnından öpmek istedim. Ceketi umursamadan Eren'in yanına koşup koluna girdim. Zorla iri bedenini sürükleyerek odadan uzaklaştım. Dışarı çıktığımızda sıkıntıyla bizi bekleyen Atay'ı gördüm. Üzerinde sıfır kol bir atlet, altında ise siyah kargo pantolon vardı. Kolundaki boylu boyunca yılan dövmesi tamamen gözler önündeydi. Onları bekletmeden hızlıca ilerledik. Arkamdaki Yağız'ı hissediyor gibiydim. İçten içe korku yayıyordum. Terliyor ve titriyordum. Kendimi ne kadar toparlamaya çalışsamda olmuyordu paranoyak beynim buna izin vermiyordu. Birkaç dükkanın önünden geçerken, tuvalet dükkanının önünde durdum. Vitrinin ardında gördüğüm tuvalet beni kendine çekiyordu. Siyah, sade ve az dekolteli elbise o kadar güzeldi ki gözlerimi dahi alamıyordum. "Seni buraya etrafa salya akıtarak bak diye getirmedik, Çaylak" dedi Eren. Ona gözlerimi devirerek cevap verdim. Ensemdeki elini iterek onu üzerimden saldım. İlerlerken arkada kalan elbiseye bakmaya çalışırken sert bir bedene çarptım. Kafamı kaldırdığımda Alkan Yağız'ın bana göz devirdiğini gördüm. Beni umursamadan karşısındaki duvara bakıyordu. Gözlerini takip ederek üçlünün baktığı duvara baktım. Duvarda bir parşömen gördüm. Üzerinde bir kızın portresi olan bir parşömen. Benim... Aranan hain Laden Köknar. Bulanın ödülü: 1 milyon ¢ (çar) Yüzümün çizilen portresiyle bir süre bakıştım. Bu olamazdı. Geri adımladım. Kaçmam gerekiyordu. Beni bulmamaları gerekiyordu. Parşömene uzatılan bir el gördüm. "Bu kızı tanıyorum. Ormanda görmüştüm. " diyen Yağız'ın sesiyle titredim. Geri adımlıyordum. Adımlarımı daha büyük atarak oradan birkaç adım uzaklaştım. Derin soluklar alıyordum fakat sudan çıkmış balık misali çırpınıyordum. Arkamı dönerek kaçmaya meylendim, arkamı döndüğüm an gördüğüm çehre ile irkildim. Çekik göz, yüzünün her yerine dağılan çiller, küçük bir burun. "Laden" diyen fısıltısını bir tek ben duyabilmiştim. Marsel İhanetin bedeli bu kadar büyük müymüş? Gözümden akan bir yaş... Yanlızlık okyanusuna düşen yeni bir damla... Neden herkes beni bu kor dünyaya terk ediyor? ( 🐺🐴🐶) Bölüm sonu Okuyacağınız bomba sahnelere merhaba diyiniz Ormanlar. Daha yeni başlıyoruz ;) T_T Diğer bölümde görüşmek üzere İlla ki görüşeceğiz Ormanınız🌿🌿 |
0% |