@_uzeyle
|
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel Bir yer var, biliyorum; Orhan Veli Kanık - Anlatamıyorum- Oy ve yorumları unutmayın Sayın Ormanlar 💚 *hikayede gerçekleşen olaylar ve olgular tamamen hayal ürünüdür. Gerçeklik içermez* *hikayenin geçtiği herhangi bir zaman yoktur. tamamen ütopik bir zaman ve yer esas alınmıştır.* 🐚🐚🐚 peri masallarına hiçbir zaman inanmazdım. Ta ki kendi hayatımı öğrenene kadar. Hayat benim gibilere anca deney tüpünde yaşam vaad eder. Kendi hayatımda da peri masallarından çok Mutasyona benzer. Masallarda olan şeyler; kızın başı derde girer ve beyaz atlı prens onu canı pahasına kurtarır ve mutlu yaşarlar son. Bu hikaye öyle değil. Ne uyuyan güzel ne pamuk prens ne de cindrella sonunda prens gelir falan filan. Bu hikaye, mutasyonun ölümü ve doğuşuydu. Ben Laden, Laden Köknar. İsmim çalı topluluğu olan Laden bitkisinden türemiş. Laden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, tüylü ve genellikle yapışkan yapraklı, beyaz veya pembe çiçeklere denir. Annem bitkilere hayran olduğunda, ismimi ölmeden önce böyle koymuş. Evet ölmeden önce. bir insanın doğuşu ölümü getirir miydi? Benimki getirmişti. Fakat bu duruma kendimi suçlu haline getirmiyordum. Olacağı varsa olur. Babam bana iki yaşıma kadar bakmıştı. Sonrada ölmüş. Belki de yaşıyordur. Peki bunları nasıl mı biliyorum? Hepsi Müdire Leyla Asan'ın sözcükleriydi. Annem ölmüş olsa bile Babamın bir yerlerde yaşadığını hissediyordum. Buradan gittiğimde, babamın yanına yerleşicektim. Burası mı? Burası, öksüz ve yetim çocuklar için Umut olan El Orfanto idi. - Ki bizler hiç de normal Öksüz ve yetimler değildik. Buna biraz sonra şahit olacaksınız zaten- Yani yetimhane, buranın da kendine göre saçma kuralları vardı. Evet saçamalardı. Bakın ve görün Kural 1- Müdire ne derse yap! Kural 2- hiçbir şeye gecikme! Kural 3-sesini yükseltme/kahkaha atma! Kural 4-uyku saatinde yatakhaneden çıkma! Kural 5-saygısızlık yapma! Kural 6-dışarı çıkma! Kural 7- personel dışı girilmeyen yerlere girme! Kural 8- söz almadan konuşma! Kural 9- kavga yok! Kural 10- dişarıdan kimseyle konuşma! ... Kural 38- yirmi yaşına kadar bütün kurallara uy! Falan fila palavra işte Bunlardı. Bu kurallara uymazsan büyük cezalar alırsın. Yirmi yaşına kadar buraya katlanmak zorundasın. Niye mi yirmi yaş? Çünkü yirmi yaşına giren genç kızlar El Orfanto'dan ayrılabiliyorlardı. Nereye gittiklerini hiç bilmiyordum. Buradan uzağa çok Uzağa gittikleri belliydi. Benim yirmi yaşıma girmeme daha üç ay vardı. Mutlu muydum? Evet. Burası ne kadar bana yuva olsa da aile sevgisi benim içimde hep bir ukde olarak kalıyordu. Burada arkadaşlarım, sevdiğim Belletmen ve Öğretmenler olsa bile... Daha fazla oyalanırsam yemeğe geçikicektim. Eğer yemeğe geç kalırsam gün boyu yemek yiyemezdim. Bu nedenle koşarak gidiyordum. Kiyafetlerimin, pijama olduğunu görünce korkarak yeniden yatakhaneye koştum. Kural 11 üniformasız hiçbir yere giremezsin. Tuvalete bilee Bu kurallar ne kadar ağır olsa da pek fazla uyguladığım söylenemezdi. Neredeyse sekiz uyarım vardı. Uyarıların onu geçerse bodrumda on gün karanlıkta kalırsın. Asi olsamda, karanlıkta kalmaktan nefret ederdim. Bu konuda Seren çok iyi olabilirdi. Seren? Seren, benim en yakın ve oda arkadaşımdı. Kendisi gece olduğunda etrafı görebildiğini idda ediyordu. Buna kimse inanmasa da ben inanıyordum. Garip olan ise El Orfanto da normal biri yoktu. Hepimiz özeldik Seren, gibi niceleri vardı. Saçının sadece yarısı siyah olan, doğuştan simsiyah (gözünün beyazı yok) gözleri olan, beyaz lekeleri olan, teni tamamın siyah olan, damarları siyah olan, mor, pembe, turuncu göz rengi olanlar, yüzlerinde farklı lekeler bulunan niceler. Ben ne miydim? Burada herkes anormaldi fakat kimsede bu özellikler belirgin değildi. Bu konuda ben biraz ön plandaydım. Çünkü ben biraz anormaldim. Saçlarım anormal şekilde beyazdı. Gözüm ise mavi ile mor arasında bir renkti fakat Benim sağ gözüm siyah renkteydi. Çok garip değil mi? İnanın burada bile garipseniyordum. Ama mutluydum. Özel bir görünümüm vardı. Kimse güzel - kendime göre- yüzüme, kısa boyuma, orta kiloma değil saçıma ve gözüme takılıyorlardı. Dediğim gibi daha fazla oyalanırsam sopa yerdim. Ve evet her uyarıda eline bir sopa yiyorsun. Düşününce buranın mahpus'dan farkı olmadığını düşünmeye başladım. Koşarak yemekhaneye yetiştiğimde hala eteğimi düzeltiyordum. Kısa eteği hiç sevmezdim. Etek severdim fakat kısaya gerek yoktu. Boynumda yamuk duran kravatımı gören gözetmen gözleriyle düzelt şunu diye bağırıyordu. Gözlerimi devirmemeye zorlayarak yerime yani Seren'in yanına geçtim. Seren, her zamanki gibi tam vaktinde ve düz ünifarmasıyla, tüm asaletiyla yanımda oturuyordu. Dik duruşu kendinden emin ve özgüvenliydi. Ben ise kambur oturarak yemeğimi yiyorudum. "yine geçiktin, Laden" sesi bile şarkı söyler gibiydi. "ne yapsaydım? Uyuyordum!" diyerek kendimi savundum. Sesim bir kıza göre kalın ve tiz çıkıyordu. Yeni ergenliğe girmiş papağan gibiydi. Papağanlar ergenliğe girer mi? Hiçbir fikrim yoktu. "sanki biz ne yapıyorduk? Laden kendine çeki düzen vermelisin iki hata sonrasında ceza yiyebilirsin." dedi Seren. Ona cevap vermek için ağzımı açmıştım ki dudaklarım mühürlendi. "LADEN KÖKNAR!" diye bağıran gözetmen ile gözlerim kapandı. Bu ölüme giden bir çağrıydı. İçimden benim desem de korkudan dilimi yutacaktım. Üzgünüm Seren, sanırım cümleni düzeltmelisin iki değil artık tek ceza hakkım olacaktı. Seren'e kurtar beni bakışı atsamda pek oralı olmamıştı. Müdire'den korkmayan bir talebe mi vardı? Yerimden kalkarak ismimi zikreden gözetmenin yanına gittim. Yemekhaneden çıkana kadar tüm gözleri arkamda hissediyordum. "bu sefer işin bitti Asi." dedi ismini hatırlamadığım gözetmen. Sadece gülümsemek ile yetindim. Gözetmenler bile gıcık olmak için ant içmişe benziyorlardı. Asi, buradaki lakabım. Havalıydı. Kendimi mafya babası gibi hissediyordum, fakat personeller için bir baş belasında fazlası değildim. Yani haklılar adamlar içinde konuşulacak konu lazımdı. Berbat derslerimi mi konuşsunlar? beceriksizliğimi mi meth etsinler? ne yapsınlar? Ben bu görevi üstlenerek onlar sıkılmasın benim asiliği konuşmalarını sağlıyordum. Bilmiyorlar fakat cevher gibi kızdım. Benim gibisini zor bulurlardı. Galiba biraz egoluydum. Biraz mı? ;)))))) Müdire'nin kapısının önündeydim. Ellerimin içleri terlemişti. Hatta bütün uzuvlarım terlemiş, titriyordu. Rahatlık abidesi olan beni bile geren kadının kim olduğuna birazdan tanık olucaksınz. Kapının kulpuna uzanıp çevirdim. İçeri girdiğimde yine sandalyesinde oturmuş, elince ince bir sopa tutuyordu. Bakışları içimi delip geçti adeta. Beyaz saçlarını arkadan topuz yapmıştı. Hiç yakışmamış. Giydiği tuvalet ise onu daha da karamsar yapmıştı. "Laden, bu sefer hangi kuralı çığnediğini söylemek ister misin? Beni biraz aydınlat. Çünkü ben söylersem sonu kötü olur bunu iyi biliyorsun değil mi? Kaç defa buna tanık oldun bakalım?" diyerek ayağı kalktı. Yüzüm yerde içimden Müdireye saydırıyordum. "sek-" "söz almadın!" Elimi kaldırdım. Bakmamıştı bile... "sekiz defa odama geldin değil mi? Laden. Peki akıllandın mı?" diye sordu. Elimi kaldırdım. "Hayır! Akıllanmadın. Çünkü Arsızsın. Çünkü ilgi istiyen küçük aptal bir eziksin." Kafamı kaldırıp dik durdum. "akıllanmadım çünkü her seferinde o mühteşem buruşuk suratınızı görmek istedim!" Güldü. "hadsiz. Sana ceza vermek benim için bir zevk inan senin gibi kendini özel zanneden çok kız geçti elimden. Hepsi sonunda yolunu buldu. Sen de bulacaksın benim düzeltemediğim hiçbir yamuk yoktur." Burnumdan soluyordum. Bu rahatlığı beni aşıyordu. "yirmi yaşına girmene ne kadar var?" Ağzımı açtığım an "söz iste yoksa başlangıcın bitişin olur" Söylediğinden bir anlam çıkarmamıştım. Elimi kaldırıp söz istedim. Yeniden kendi sorduğu soruya cevap verdi. "üç ay var ve sen buradan gitmenin mutluluğundasın. Eğer bu aptallığın devam edersen" yanıma gelip çenemi sıkarak yüzüne yaklaştırdı. "sonsuza kadar burada kalırsın. Seni hizaya getirmek için hayatından çok şey alabilirim." sözleriyle nevrim dönmüştü. Gözlerim hiddetle bakıyordu. Kaşlarımı çatmış, ateş saçan gözlerle Müdireye bakıyordum. "şimdi bu sefer cezan diğerleri kadar kötü değil güzel bir şey olacak" dediğinde kaşlarım istemsizce havalandı. "ahh sözcüklerime aldanma güzel olan şey senin için değil benim için." Gözlerimi devirdim. Elime inen sertlik ile inledim. Çenemi daha da sıktı. "en azınd-" "SÖZ İSTE!" Elimi kaldırdım. "en azından hatam ne onu söyleyin" Çenemi serbest bırakarak masasının üzerindeki birşeyi aldı. "bu sana ait değil mi?" Elinde tuttuğu çiçekli fular Anneme aitti. Buraya geldiğimden beri hep yanımdaydı. Annem gibi kokuyordu. Kokusunu alamasam da öyle hissetmiştim. "bunu n-" "söz iste!" Elimi yeniden havalandırdım. "bunu ormanda buldum." dediğinde hatamı anlamıştım. Ormana çıkmıştım. Çok merak etmiş ve gezmek istemiştim. Çenemi tekrar tutarak sağ gözüme bakındı. "kara Elmas" "anl-" "söz iste" "anlamadım" "gözün kara bir Elmas gibi" dedi. Kaşlarım çatılabilirmiş gibi daha da çattım. Yüzümü görünce benden uzaklaşıp dikkatini elindeki fulara verdi. "kimindi bu yoksa sefil Annenin mi?" Kan beyine çıkınca hisseder miydiniz? Çünkü hissetmiştim. Dişlerimi sıkıyordum. Kafamı yerden kaldırım gözlerine baktım. "Annem sefil değildi!" bir hışımda söylediğim sözler ile "SÖZ iste!" dedi. "Annem sef-" sopayla elime vurarak "söz iste" diye haykırdı. Elimin acısını umursamadan "annem sefil de-" dedim. Yine sözümü kesip elime vudu. "SÖZ İSTE" "ANNEM SEFİL DEĞİLDİ!" elime vurdu. "annem sefil değildi" Yeniden "ahh Annem sefil değildi" Yanağıma inen el ile kafam bulandı. Gözlerim buğulandı. Ağlamayacaksın Laden Dayanamayarak üzerine saldırmaya kalkıştım. "AN-NEM SE-FİL DE-ĞİL-Dİ!" Kapıda beliren gözetmen hayranlıkta kalmıştı beni Müdirenin üzerinden çekerek kollarımdan tuttu. Hala burnumdan soluyordum. "götürün şunu! Bodruma kapatın üç gün yemek ve su yok! Akıllanıcaksın Laden seni düzelteceğim" yüzüme iğrenerek bakmıştı. Sanki onun için ben bir sıçandım. Kuyruğumu kıstırıp beni düzelteceğini söylüyordu. Son gördüğüm annemin fularıydı. Sonrası düşüş, karanlık. 🐚🐚🐚 Bölüm nasıldı sayın ormanlar? Size en başta dediğim gibi ; bu serüvenin sonu farklı. Diğer bölümde görüşmek üzere İlla ki görüşeceğiz Ormanınız🌿 |
0% |