@_wolfcub_
|
Gözlerimi kapatıp uykuya daldığım an, kafamdaki karmaşanın biraz olsun dağılacağını ummuştum. Ancak gözlerim kapalıyken bile kafamın içindeki sesler ve düşünceler bir türlü durmuyordu. Kısa bir süre sonra, başımda yoğun bir ağrı hissetmeye başladım. Bir şeylerin yanlış gittiğini biliyordum, ama ne olduğunu anlamıyordum. Bir süre sonra, rüyaya daldım. Rüyamda kumar masası etrafındaki o kalabalık, gürültü ve panik tekrar belirmeye başladı. Yüzleri tanıdık ama hepsi birbirine karışmıştı. Korkuyla masanın etrafında dönen kartlar, yerden yükselerek havada süzülüyordu. Her biri, kaybettiğim şeylerin temsilcisi gibiydi. Aniden bir ses duydum. "Buket, buradasın değil mi?" Bir el omzuma dokundu. Hemen irkildim ve gözlerimi açtım. O an, odanın karanlığında bir siluetin belirdiğini gördüm. İçimden bir ses, onun komutan olduğunu söylüyordu ama yüzünü net göremedim. "Ne oldu? Neredeyim?" diye fısıldadım, sesim titriyordu. "Buket, sakin ol. Her şey yolunda," dedi o tanıdık ses. "Biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Oyun sona erdi." "Oyun mu? Hangi oyun?" diye sordum, ama cevabını almak için sabırsızlandım. Hala kafamda beliren görüntüler ve sesler arasında kaybolmuş durumdaydım. "Sen kumar masasındaydın," dedi. "Her şey bir anda kontrolden çıktı, bu yüzden seni buraya getirdim." Yavaşça uyandım, odanın karanlığında çevremdeki nesneleri fark ettim. "Beni neden buraya getirdin?" diye sordum. "Kendimi kötü hissediyorum." "Buket, senin iyiliğin için buradayım. Masada olanların hepsi geride kaldı. Bunu unutmalısın," diye yanıtladı. Ama onu dinlemekte zorlanıyordum. İçimdeki korku hâlâ vardı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Ama kaybettim. Hepsi benim yüzümden oldu. İnsanların gözlerinde gördüm bunu. Onları hayal kırıklığına uğrattım," dedim. "Kaybetmek, hayatın bir parçası. Ama önemli olan, bunun seni nasıl etkilediği," dedi. "Şimdi buradasın. Dinlenmek ve yeniden güç toplamak için bir fırsatın var." Kafamı yastığa koyup tekrar gözlerimi kapattım. İçimdeki hislerin zamanla hafiflemesini umarak derin nefesler aldım. Ama hâlâ kafamdaki sesler peşimi bırakmıyordu. Bir an, odanın karanlığı içinde düşüncelerimle baş başa kaldım. Acaba, masadaki o gürültülü ortamdan kaçarken gerçekten neyi kaybetmiştim? Bir süre daha düşündüm. Kendimi yargılarken, uykunun beni ele geçirmesine izin verdim. Bir yandan düşüncelerim hâlâ dolaşıyor, bir yandan da uykunun ağırlığı beni çekiyordu. Kendimi yavaşça kaybederken, bir an daha düşünmeye cesaret edemedim. Kumardan, kayıplardan, o kalabalık ortamdan uzakta, sadece sakin bir rüya dünyasında kaybolmak istedim. Bu karmaşadan uzak, belki de sadece biraz huzur bulabilmek için. Gözlerim kapandı ve uyku beni içine çekti....Ay canım, düşüncesiz bir tavırla içmeye devam etme. Senin için bu gece sona erebilir, yarın işine dönebiliriz, ama bu gece senin için bir devir bitiyor. Ve de eminim ki bunu yaşadığında pek hoşuna gitmeyecek. "Yaşadığımda hoşuma gitmeyecek ne demek? Beni tehdit mi ediyorsunuz? Bu akşam çok eğleniyoruz." "Buket, yavaş ol. Bizi burada tutan en önemli şey, senin aklını başında tutman. Eğer geceyi sarhoş geçirirsen, onları etkileme şansını kaybedersin." "Ne yapmalıyım? Durduramaz mıyım kendimi? Eğer korkuyorsanız, bu gece burada neden bulunuyorsunuz?" Komutan, gözlerini benden ayırmadı ve ses tonu yumuşadı. "Bu işin beni korkutmadığını bilmelisin. Ama senin güvenliğin her şeyden daha önemli. Kumarda kaybetme riskini almamız gerekiyor, ama senin kaybetme riskin çok daha fazla. Beni iyi anla." Bir anda masadaki herkes, iki kişilik bir sohbete dikkat kesildi. Kafam karışıyordu. Beni korumak istediğini söylüyordu ama bu tuhaf durumu nasıl çözebileceğimi bilmiyordum. Yani böyle bir kumar işine girmek zorundaydım. "Tamam, ama bana yardım etmen gerekiyor." "Hangi konuda?" "Bu adamların neler yapabileceğini bana söyle. Bilmem gereken her şeyi öğrenmek istiyorum." "Bunu yapmam zor, ama senin için şunu bilmelisin: Kimseyle iş birliği yapmıyorlar. Yani seni hedef almadıklarından emin olabilirim. Ama tehlikeli insanlar. Eğer bir şekilde kaybedersek, sen de kaybetmiş olursun." "Neden? Hangi riskleri alıyoruz?" "Çünkü senin aramızda olman, beni daha çok koruma sağlamış oluyor. Eğer burada kalsaydın, seni istemezlerdi. Ama şimdi seninle birlikteydim, benimle birlikte oluyorsun." Yavaşça başımı salladım ve başka bir kadeh almak için masadan kalktım. Başka bir şey düşünmeyecek kadar sarhoştum. Bunu bana hatırlatmaya çalışıyordu. Bir kadın yanımda durarak, "Buket, biraz daha dikkatli olmalısın." dedi. Gözlerim kamaşmıştı. Komutan hemen yanımda belirdi. "Kendine dikkat et, başım belada." dedi ve aramızdaki mesafeyi artırdı. "Eğer bir sorun varsa, bana söyleyebilirsin." "Tamam. Ama lütfen benimle o kadar ciddi olma." Bir anlık sessizliğin ardından, "Ciddi olmak zorundayım, çünkü bu işte tehlikeler var. Hadi gel, masada biraz daha oturalım." "Biraz daha eğlenmek istemiyorum, kafamı dağıtmak zorundayım." "Anlıyorum, ama işimizi bitirmeden gitmek istemiyorum. Lütfen." Masaya döndüm ve kendimi zor tutuyordum. Ama eğlenceli bir akşam geçirmek için buradaydım. Başka bir şey yapamazdım. Kumara karşı dikkatli olmalıydım. Kalkıp yanındaki bir kadına, "Hadi, biraz eğlenelim." dedim. Kadın gülümseyerek benimle birlikte masanın etrafında dolaşmaya başladı. Daha fazla içmeden bir şeyler atıştırmaya karar verdim. Yemek masasında karışık bir görüntü vardı. "Ne alıyorsun?" diye sordu komutan. "Pirzola, çok lezzetli gözüküyor." "Tabi ki, ama fazla yüklenme." Yanıma oturduğunda, ona ne hissettiğimi gizlemek istemiyordum. "Biraz fazla sarhoş gibi görünüyorsun." "Hayır, ben sadece eğlenmek istiyorum." "Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum." "Tamam, ama eğlenmeden duramam." Bu sırada masadaki diğerleri yine gülüyordu. Bir kadın, "Sen de bizimle birlikte eğlenmeyi dene." dedi. "Denemek zorundayım. Ama fazla içmemeye çalışacağım." Hemen yanımdan ayrıldım ve bir kadeh daha içmeye karar verdim. Yemek masasına döndüğümde, komutanın gözleri üzerimdeydi. "Biraz dikkat et." dedi. Biraz daha zaman geçtikten sonra, masadaki atmosferin biraz daha gevşediğini hissettim. Herkes birbiriyle şakalaşıyor, gülüyordu. Ancak, içimdeki korku hâlâ vardı. Komutanın tavrı, içinde bulunduğum bu durumu daha da karmaşıklaştırıyordu. Tam o anda masanın üstünde bir ses yükseldi. "Buket, hadi gel. Kumarda şansını dene!" Korkuyla masaya döndüm. Kumara katılmak zorunda mıydım? Hemen yanımdaki kadın, "Gel, sen de şansını dene!" diyerek beni çekti. İçimdeki endişe daha da büyüyordu. Kumara katılmak benim için çok riskliydi, ama bu insanların arasında geri çekilmek de imkânsız görünüyordu. Gözlerimi masanın ortasında yer alan kart destesine odakladım. Komutan, masanın kenarına oturmuştu ve benim her hareketimi izliyordu. Gözlerindeki kararlılık, beni daha da tedirgin ediyordu. Onun beni koruma arzusu ne kadar gerçekti? Yoksa bu gece bana nasıl davranacağını bilmediği için mi endişeleniyordu? Hafifçe gülümsedim, ama içimdeki korkuyu bastırmaya çalışırken bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyordum. "Tamam, bir el oynayacağım," dedim ve cesaretimi toplayarak masanın yanına yaklaştım. "Sen de bizimle oynayacak mısın?" diye sordu bir başka kadın, gülümseyerek. Masada oturan diğerleri de merakla beni izliyordu. "Bir el oynamayı düşünüyorum ama fazla risk almak istemiyorum," dedim. Bir yandan bu akşam eğlenmek için orada olduğumu hatırlatıyor, diğer yandan komutanın uyarısını aklımda tutuyordum. Oyun başladığında, kartları karıştırmak için masanın üzerine dokunmak zorunda kaldım. Bütün gözler üzerimdeyken, ellerim titremeye başladı. Herkesin dikkatini çekmekten korkuyordum. Oyun başladığında, biraz daha kendimi kaybettim. Eğlenmeye, gülmeye, sohbete katılmaya çalışıyordum, ama kumar masasındaki tansiyon aniden yükseldi. Kartlar dağıtıldığında, gözlerim birden açıldı. İki joker bulmuştum! "Bunu kazandım," dedim gülerek, fakat içimde bir korku vardı. "Ama bu bir şans değil mi?" Herkes gülüyordu. "Buket, senin şansın kesinlikle iyi!" dedi yanımdaki kadın. Fakat masanın arka tarafında, komutanın yüzündeki ifade yine ciddileşti. Hemen bakışlarımı ondan kaçırdım. Oyun ilerledikçe, kumar masasındaki heyecan ve gerilim artıyordu. Her yeni kartla birlikte, kaybetme korkum daha da büyüyordu. Elimden geldiğince sakin kalmaya çalıştım, ama kaybetme ihtimali beni sürekli rahatsız ediyordu. "Kaybetmekten korkma, bu sadece bir oyun," diye fısıldadı komutan, yanımda belirdikçe. "Ama oyun bittiğinde, kaybettiğin şeyin ne olacağına dikkat et." "Anlıyorum, ama şimdi eğlenmek istiyorum!" dedim. Ve tam o sırada, masanın üstündeki jokerler yanımdan kayboldu. Kendimi kaybettim. Artık bu oyunun bir parçasıydım. Gözlerim karardı ve masadaki diğerlerinin sesleri yankılandı. Kalbim hızla atıyordu. Kumardaki kayıplarımı unutmak istiyordum ama kaybettiğim her şey, belirsizliğin içinde kayboluyordu. Bir sonraki dağıtımda, tam kaybetmeye başlamışken, komutanın sesi beni geri çekti. "Dikkat et, Buket. Oyunun sonuna geliyoruz." Bir an düşünmeden, "Korkmuyor muyum? Eğlenmeyi seviyorum!" dedim. Ama içimdeki korkunun sonunu tahmin edemiyordum. Oyun devam ederken, içimdeki tedirginlik artıyordu. Korkunç bir his, her yeni kartla birlikte daha da derinleşiyordu. Masanın etrafındaki gülümsemeler, aniden gerilime dönüştü. Herkesin ifadesi değişti. Belli ki bir yere kadar kazanmak eğlenceli oluyordu ama kaybetmeye başladıkça, insanların gözlerinde görebildiğim o karamsar düşünceler belirmeye başlamıştı. "Yeter!" dedim. "Bunu daha fazla kaldıramıyorum!" Hızla masadan kalktım ve komutanın yanına koştum. "Beni koru! Bir şeyler oluyor!" O an onun ciddiyeti daha da arttı. "Buket, sakin ol. Şu an için geri çekilmek en iyisi. Bir yere gitme!" Tam bu sırada, masadan gelen sesler daha da yükseldi. "Kaybettin, kaybettin!" diyen sesler, kulaklarımda yankılanıyordu. Kalbim hızla atarken, aniden bir gürültü patırtı duydum. Masanın etrafındaki insanlar telaşla yerlerinden kalktı. Durumun ne kadar karmaşıklaştığını hissediyordum. Kumara giren herkesin kaybetme riski vardı ama benim için bu kaybetmek demekti. Olaylar kontrolümden çıkmış gibiydi. Kendimi kaybetmemek için son bir çaba göstermek istiyordum. "Komutan! Buradan çıkmamız lazım!" dedim ve onu sıkıca tuttum. Ama ne olursa olsun, artık kaçış yolu yok gibiydi. Bu sefer çevremdeki ışıklar daha parlaktı, müzik daha ritmik, ama içimdeki kaygı hâlâ beni takip ediyordu. Masalar yine doluydu; insanların gözlerinde büyük heyecan ve belirsizlik vardı. Oyuncular, kartlarını ellerinde tutarak birbirlerine meydan okuyordu. Dikkatimi çeken, masanın ortasında dönen büyük bir rulet tekerleği oldu. Kırmızı ve siyah renklerle süslü olan tekerlek, bana kaybettiğim her şeyi hatırlatıyordu. Birden, önümde bir kart belirdi. Yavaşça üzerine eğildim ve "As" olduğunu gördüm. Kalbim hızla çarpmaya başladı; bu benim için büyük bir şans olabilirdi. Ama içimdeki ses, bu sefer de dikkatli olmam gerektiğini fısıldıyordu. Kumar, kazanma umudu kadar kaybetme korkusunu da beraberinde getiriyordu. Tam o sırada, masanın etrafındaki insanlar yavaş yavaş bana doğru döndü. Yüzlerinde tanıdık ifadeler vardı ama kime ait olduklarını çıkaramıyordum. Hepsi beni izliyordu, ama bu bakışlar umut değil, kayıtsızlık ve eleştiri doluydu. İçimde bir korku hissettim. "Neden buradayım? Neden izleniyorum?" diye düşünmeye başladım. Bir an için, o kalabalığın içinden bir figür beliriverdi. Onun gözleri benden uzaklaşıyordu ama sesinin yankısı hâlâ kulaklarımda çınlıyordu. "Buket, buradan çıkmalısın. Kumar, seni buraya hapsetmekte," dedi. O an, kalbimde bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Ama nasıl kaçabilirdim? Gözlerim tekrar masaya döndü; tekerlek dönerken her bir sayının arkasında kaybettiğim hayallerim, umutlarım ve en önemlisi kendim yatıyordu. Tekerleğin dönerken hızlandığını hissettim; bu, zamanın hızla geçtiğini gösteriyordu. O an, içimdeki korkuyla yüzleşmeye karar verdim. "Hayır, bu sefer kaybetmeyeceğim," dedim kendime. "Şansımı deneyeceğim." Ancak yine de içimdeki o ses, dikkatli olmam gerektiğini vurguladı. Kendimi masanın etrafında buldum ve ellerimdeki kartları sıralamaya başladım. Renklerin ve sayıların arasında kaybolmuş, ama aynı zamanda kendimi bulmaya çalışıyordum. Her bir seçimimin altında yatan anlamı düşündüm; neyi kazanmak, neyi kaybetmek istediğimi sorguladım. Tam o sırada, tekerlek durdu ve herkes sessizliğe büründü. Sonuçları beklerken içimdeki gerginlik arttı. O an, kaybın ve kazanmanın hayatımda nasıl bir yer kapladığını düşündüm. Yavaşça gözlerimi kapadım, belki de bu sefer uyanmayı değil, yüzleşmeyi beklemeliydim. İçimdeki huzursuzluk devam ediyordu, ama belki de bu rüya, kaybettiklerimi kabullenmek için bir fırsat sunuyordu. Yavaş yavaş, kumarın ötesinde hayatımda başka değerlerin de olduğunu hissetmeye başladım. O an, kumar masasında olmanın sadece bir oyun değil, aynı zamanda hayatımın bir yansıması olduğunu fark ettim. Bu yeni düşüncelerle birlikte, gözlerimi açmadan derin bir nefes aldım. Belki de kaybetmek, yeniden kazanmanın ilk adımıydı. Ve belki de bu sefer, kaybettiğim her şeyden daha fazlasını bulacaktım.Derin bir nefes aldıktan sonra, rüyamın akışı değişmeye başladı. Gözlerimi kapalı tutarak kendimi daha fazla hissetmeye çalıştım. Tekerleğin durduğu yeri görmek istemiyordum; bunun yerine, içimdeki düşüncelerle yüzleşmek daha önemliydi. Birden, kendimi kumar masasında değil, bir ormanda buldum. Ağaçlar yüksek, gökyüzü ise bulutlarla kaplıydı. Etrafımdaki sessizlik, kalbimin hızlı atışlarıyla bozuluyordu. Ormanın derinliklerinde kaybolmuş gibi hissediyordum ama yine de ilerlemek zorundaydım. Her adımda, kumar masasındaki heyecanı, risk almanın getirdiği duygusal dalgalanmaları hissetmeye devam ettim. Bir anda, ormanın içinde bir ışık parladı. Merakla o tarafa doğru yöneldim. Işık, bir şans kapısını açıyordu sanki. Yavaşça yaklaştığımda, kapının ardında bir dünya belirdi. Renkli çiçekler, canlı hayvanlar ve parlak bir gökyüzüyle doluydu. O dünyaya adım attığımda, karşımda kumar masası değil, bir bahçe vardı. Bahçede farklı meyveler yetişiyordu; bazıları tanıdık, bazıları ise yabancıydı. Her bir meyve, farklı bir anıma, kaybedilmiş bir şansa işaret ediyordu. Bir elma gördüm; bu, geçmişteki güzel anılarımı hatırlatıyordu. Diğer yanda bir nar, geçmişteki kayıplarımı. Her bir meyve, bana bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Meyvelere dokundum ve aniden elime bir nar aldım. Onu açtığımda, içinden parlayan altın parçacıkları fışkırdı. O an, kazanmanın ve kaybetmenin ötesinde bir şeyler hissetmeye başladım. Her bir altın parça, geçmişteki pişmanlıklarımı, şanssızlıklarımı ve aynı zamanda umudumu temsil ediyordu. Ormanın derinliklerinde kaybolmuşken, birden aklımda bir düşünce belirdi: "Belki de kazanmaktan çok, bu yolculukta kendimi bulmak daha önemli." Bu düşünce içimde yeni bir ışık açtı. Kumar masasında kaybettiğim değil, kazandığım değerleri görmeye başlamıştım. Ağacın altında durup, derin bir nefes aldım. Yavaşça gözlerimi açtım. Etrafımdaki dünya değişmişti; artık sadece bir orman değil, kendimi bulma yolculuğuydu. Orada, her bir meyve, her bir ağaç, benim hikayemi anlatıyordu. Gözlerimle etrafa bakarken, aniden bir ses duydum. "Buket, kaybetmekten korkma. Her kayıp, seni yeniden inşa etmek için bir fırsattır," dedi derin, yankılanan bir ses. O an, kaybettiğim şeylerin aslında beni daha güçlü yaptığını fark ettim. Uyanmanın eşiğinde hissettim kendimi. Belki de gerçek hayatımda da böyle bir bahçeye ihtiyacım vardı. Kendimi bulmak, kayıplarımın ardında yatan dersleri keşfetmek için mücadele etmek. Bu düşüncelerle dolarken, gözlerimi kapattım ve içimdeki huzuru bulmak için bir süre daha bekledim. Rüyanın devam etmesi için sabırsızlanıyordum. Her şeyin yeniden şekilleneceği bir anı bekliyordum.Gözlerimi kapalı tutarken, rüya dünyamın derinliklerinde ilerlemeye devam ettim. Kendimi ormandaki bahçede hissetmek yerine, artık yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyordum. Rüzgarın hafif sesi, ağaçların arasında yankılanırken, içimde bir huzur belirmeye başladı. Birden, bahçeden çıkıp, karşımda bir patika belirdi. Patikanın uçsuz bucaksız görünümüne doğru ilerledim. Her adımda, aklımda kaybettiğim zamanların yankıları çınlıyordu. Ancak bu sefer hissettiğim şey korku değil, merak ve umuttu. Patikayı takip ederken, birden karşımda eski bir kasabanın silueti belirdi. Evler, rengarenk duvarlarla kaplıydı, her birinin penceresinden ışık sızıyordu. İçimden, bu kasabaya girmem gerektiğini düşündüm. Adımlarım, kasabanın ortasındaki büyük bir meydana yöneldi. Meydanın ortasında, dev bir çark dönüyordu. İçinde parlayan renkli ışıklar vardı; her döndüğünde farklı bir melodi çalıyordu. Hemen yanına gittim. Çarkın üzerindeki her bir bölüm, farklı bir his, farklı bir anı temsil ediyordu. "Belki de bu çark, hayatımda karşılaştığım fırsatları ve zorlukları simgeliyordur," diye düşündüm. Çarkı döndürmek için elimdeki cesareti topladım. Parmaklarımın ucuyla dokundum ve çark döndü. Her döndüğünde, hayatımdaki farklı dönemlerin görüntüleri belirmeye başladı. Bir an kaybettiğim paralarımı, diğer an sevdiklerimle geçirdiğim güzel zamanları gördüm. Gözlerim parladı. Birden çark durdu ve üzerindeki bir bölge parlamaya başladı. O an, çarkın içinden bir ses yükseldi: "Seçimini yap! Geçmişinle barış, geleceğini şekillendir." O an, kaybettiklerimle yüzleşmek zorunda olduğumu anladım. İçimdeki cesareti toplayarak, parlayan bölgeye yaklaştım. Yüzleşmek istediğim anılar gözümün önünde canlanmaya başladı. Kumar masasında kaybettiğim paralar, bir daha asla elde edemeyeceğim düşüncesiyle beni rahatsız ediyordu. Ancak, her kaybın bana bir ders verdiğini de biliyordum. Tam o anda, kasabanın sakinleri etrafımda toplandı. Onların gözlerindeki anlayışı gördüm; hepsi kayıpları ve kazançlarıyla yüzleşmişti. Bir kadın yanıma yaklaştı ve “Kayıpların seni değil, sen kayıplarını tanımlarsın,” dedi. Bu sözler içimde yankılandı. O an, rüyamın gerçeğe dönüşmesini hissettim. Geçmişimdeki kayıplar, şimdiye kadar beni tanımlayan parçalar haline geldi. Onlarla yüzleşmek, içimdeki gücü ortaya çıkarıyordu. Yavaşça çarkın parlayan kısmına elimi uzattım ve dokundum. Bir an için dünya döndü ve ben kendimi tamamen özgür hissettim. Kasabanın ışıkları daha da parlaklaştı, her şey canlı ve renkli hale geldi. Oradaki herkes bana gülümserken, kaybettiğim her şeyi geride bırakmanın huzurunu hissettim. Yavaş yavaş gözlerimi kapattım ve yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğumu biliyordum. Bu rüya, kendimi bulmak için bir fırsattı. Ve daha fazlasını görmek için sabırsızlanıyordum.Gözlerimi kapalı tutmaya devam ederken, rüyamın derinliklerine dalmaya başladım. Kendimi kasabanın ışıklı meydanında hissetmeye devam ediyordum, ama artık etrafımda başka şeyler de belirmeye başlamıştı. Çarkın etrafında, renkli balonlar uçuşuyor, her biri farklı bir dileği temsil ediyordu. İçimdeki merak, balonlardan birine doğru beni çekti. Üzerinde “Cesaret” yazıyordu. Balonu elime aldım ve ona bakarken, içimde bir his belirdi. “Bu balonu bırakmamam gerektiğini biliyorum,” diye düşündüm. Balonu havaya bıraktım ve o da diğer balonlarla birlikte gökyüzüne doğru yükseldi. O an, cesaretin beni yukarılara taşıyacağını hissettim. Kasabanın sakinleri arasında yürürken, her birinin yüzünde farklı bir hikaye vardı. Bir grup genç, oyun oynuyor, kahkahalar atıyordu. Aralarında bir adam, masada kağıtlar ve paralarla dolu bir kumar oyunu oynuyordu. Hemen yanına gittim. Oyun masasında oturanlar, kaybetmeyi göze almanın verdiği rahatlıkla gülümsüyordu. “Burada kaybetmek önemli değil,” dedi adam, gözlerinin derinliklerinde bir anlayışla. “Asıl mesele, bu oyundan ne öğrenebileceğindir.” O an, rüyamda kumarın sadece bir kaybetme değil, aynı zamanda bir öğrenme fırsatı olduğunu fark ettim. Birden bire, oynamak için masaya oturdum. Desteyi karıştırdım ve oyuna daldım. Her kart açıldıkça, kayıplarımın üzerimde yarattığı ağırlığın azaldığını hissettim. Sonra, bir anda yüksek sesle gülmeye başladım; kaybettiğim her şeyin beni büyüttüğünü fark ettim. Kazandığımda sevinç duydum, kaybettiğimde ise daha fazla şey öğrendim. Masadan kalktığımda, çevremdeki insanlar beni alkışladı. O an, içimde bir güç belirmişti. Kumarın sadece bir oyun olmadığını, hayatın kendisi gibi inişli çıkışlı bir yolculuk olduğunu anladım. Gözlerim tekrar kasabanın büyülü atmosferine daldı. Birden, karşımda büyük bir kapı belirdi. Kapının üzerinde “Yeni Başlangıçlar” yazıyordu. Kapıyı açmak için yanına gittim. İçimde bir korku vardı, ama aynı zamanda heyecan da. Kapıyı açtım ve içeri adım attım. Kapının arkasında, geniş bir bahçe vardı. Rüzgarın hafif esintisiyle ağaçların yaprakları dans ediyordu. Bahçenin ortasında dev bir ayna vardı. Aynaya yaklaştım ve içindeki yansımaya baktım. Kendi görüntümde, geçmişte kaybettiklerimden kurtulmuş, özgür bir birey olarak duruyordum. O an, kendime verdiğim sözleri hatırladım. Artık kayıplarımla barışmıştım. Aynadan gözlerime baktım ve “Artık yeniden başlayabilirim,” dedim. Kendimi bırakırken, aynadan gelen yansımanın yavaş yavaş kaybolduğunu gördüm. Gözlerimi açtım. Rüyam sona erdi, ama içimde hissettiğim değişim devam ediyordu. O anda, kumarın hayatımda yalnızca bir kayıptan daha fazlası olduğunu ve her düşüşün aslında yeni bir başlangıç olduğunu anladım. İçimdeki umut, yeni bir rüya kurmama neden oldu. Ve bu rüyada, geleceği şekillendirmek için cesaretimi bulmak üzere yeni bir yolculuğa çıkmaya karar verdim.Rüyadan uyandığımda, etrafımdaki dünya sanki daha parlak, daha canlı görünüyordu. Ancak gözlerimi tekrar kapattığımda, kendimi yine o bahçede buldum. Aynanın bulunduğu yerde, şimdi başka bir kapı vardı. Kapının üstünde “Kendini Keşfet” yazıyordu. Heyecanla kapıya yaklaştım. Elimle kapıyı itince, açıldı ve içeri girdim. İçerisi, farklı duyguları temsil eden renkli bulutlarla doluydu. Her biri, hayatımda önemli olan bir anıyı ya da duyguyu simgeliyordu. Sarı bulut, mutluluğu; mavi bulut, hüzün; kırmızı bulut, öfke gibi. Bir an için durakladım. Hangi bulutu seçsem, ona doğru gitmeliydim. Hangi duygu beni daha çok etkiliyordu? Gözlerim, yeşil buluta takıldı. Yeşil, umudu simgeliyordu. Yeşil buluta doğru yürüdüm. Bulutun içine girdiğimde, kendimi bir ormanın ortasında buldum. Ağaçlar, dev gibi yükseliyordu ve kuşların cıvıltısı, beni sarhoş etmişti. Ormanın derinliklerinde ilerlerken, karşımda bir göl belirdi. Gölün suyu, ayna gibi duruyordu ve içindeki yansıma bana farklı bir yüz gösteriyordu. Gölde, gençliğimin en kaygılı hallerinden biriyle yüzleştim. O zamanlar geleceğe dair belirsizliklerim vardı. Suya uzandım ve yansıma ile göz göze geldim. O an, geçmişimle barıştım; geçmişin bana kattığı dersleri kabul ettim. Suya dokunduğumda, yüzümde bir gülümseme belirdi. Birden gölün çevresinde, kaygılarımın somut hali olan karamsar düşünceler belirmeye başladı. Gölgeler, suyun kenarında dans ediyordu. Onlara doğru yürüdüm ve “Siz beni korkutamazsınız!” dedim. Korkularım gülümsemeye başladı ve yavaşça suya girmeye başladılar. Onlar suya karışırken, gölün rengi açılmaya başladı. Artık karamsar düşüncelerimin etkisi kayboluyordu. Kendi içsel gücümü bulmuş, korkularımla yüzleşmiş ve onları aşmıştım. Ormanın derinliklerinden geçerken, yeni bir yol buldum. Yolu takip ettim ve sonunda başka bir kapı daha buldum. Kapının üstünde “Sevgi” yazıyordu. Kapıyı açtım ve içeri adım attım. Bu sefer kendimi rengarenk çiçeklerle dolu bir tarlada buldum. Çiçekler, dans ederken tatlı bir melodi çıkarıyordu. Tarlanın ortasında, kalbimle dolu bir kalp şeklindeki bir taş buldum. Kalbi elimle okşadım ve taşın sıcaklığı içimi ısıttı. Birden, sevdiğim insanların yüzleri belirmeye başladı. Her biri bana gülümseyerek “Buradayız!” dediler. Onların sevgisini hissetmek, beni daha da güçlendirdi. Bir an için etrafımda dans eden çiçeklerle birlikte döndüm. Sevgi dolu bir enerjinin beni sarmaladığını hissettim. Artık yalnız olmadığımı biliyordum. Hayatımın her alanında sevdiklerimle birlikte daha güçlü olabilirdim. Gözlerimi kapatıp, bu sıcak duyguyu içimde hissetmek için derin bir nefes aldım. O an, sevgi ile dolup taştığımı hissettim. Artık kaybetmek ya da kazanmak umurumda değildi. Hayatın kendisi, her düşüşte bir öğrenme fırsatıydı. İçimdeki bu yeni umut ve cesaretle, yeni maceralara doğru ilerlemeye hazırdım. Son bir kez daha gözlerimi açtım ve rüyadan uyandım. İçimde bir huzur ve yeni bir enerji vardı. Rüyalarımda gördüğüm bu duygular, beni gerçek hayatta da cesaretlendirecek ve hayatımda yeni bir sayfa açmamı sağlayacaktı. Yeni bir gün başlamıştı ve ben artık hazırdım. Rahat bir nefes aldım. Çok kötü etkilemişti bu rüya beni. Her bir ayrıntısı da aklımdaydı. Nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama başım ağrıyordu. Komutan daha uyanmamıştı. Ben ise kalktım ve evin içinde dolanmaya başladım. Bir dakika! Bir sorun vardı şuanda. Bir sorunun içindeydim. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama vardı işte bu sorun. İçim acımaya, bir korku bedenime dolmaya başladı. Ne oluyordu yahu? Ne olacaktı da bu kadar endişeliydim? Telefonumu elime aldım ve gözlerim direkt saate kaydı. EYVAH! Ben şuanda kimin evindeydim? KENDİ EVİMDE DEĞİLDİM LAN, ANNEMİN EVİNDE DEĞİLDİM! Ne yapacaktım? Evde olmam gerekiyordu. Hatta ŞUAN İŞE GİTMELİYDİM. Aman Allahım! NASIL UNUTTUM LAN BUNU? BEN EVE GİDECEKTİM, EVDE UYUMAM GEREKİYORDU. "KOMUTAN!" Komutan birkaç kez kıvrındı ve ardından gözlerini açtı. "Ne var be?" "EVE GİTMEM LAZIM." "Ne evi?" "ANAMIN EVİ!" "Ne saçmalıyorsun Meltan?" "Yahu ben bu evde mi yaşıyorum?" "Hayır." "E AMA ŞUAN BURADAYIM VE BU NORMAL Mİ?" "E normal." "Nesi normal be? SEN İŞ YAPTIĞIN HERKESİ EVİNE Mİ ATIYORSUN?" "Tövbe estağfirüllah. Sende de ne boğaz varmış be. Kulaklarım paslandı. "YA EVE GİTMEM LAZIM DİYORUM, HALA ŞAKADASIN SEN." "Şaka falan yapmıyorum Meltan. Sus artık. Annenin haberi var." "A-ANNEMİN NEYDEN HABERİ VAR?" "İş için otelde kalacağından." Yutkundum. Anneme yalan söylemişti. AMA BÜYÜK İHTİMALLE BENİM ADIMDAN VE BU BİR YALAN OLDUĞU İÇİN BEN HİÇ RAHAT DEĞİLDİM. "Aman Meltan, gerçeği söyleyip anneciğinin kalbine mi indireceksin?" "Mantıklı bir açıklama ama ben bu evde olmak istemiyorum." "E git." "Nasıl gideyim be?" "Ayaklarınla." "Nereye gideyim? İşin ortasında eve mi?" "Bak bu doğru. Tamam ben götürürüm seni bir yerlere." "Bir yerlere derken?" "Evet?" Komutan kalktı ve banyoya girdi. Ben ise kendimi yatağa attım. Allahım, bir günde nasıl değişmişti benim hayatım böyle? Bir sabah yabancı birinin evinde uyanmak hızlı olmadı mı?
|
0% |