Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Devam Etmek

@_wolfcub_

(İlahi bakış açısı)

Arkın, günler geçtikçe Melisa’yı düşündükçe içindeki hüzün daha da derinleşiyordu. Her anı, onunla paylaştığı mutlu zamanları hatırlatırken, kalbinde açılan yaralar daha da kanıyordu. İstanbul’daki anıları, aklında yankılanıyor, o güzel günleri geri getirmek için içten içe bir özlem oluşturuyordu. “Belki de geri dönmek, Melisa ile olan bağımı yeniden canlandırır,” diye düşündü.

İstanbul, onun için yalnızca bir şehir değil, Melisa’nın gülüşlerinin ve paylaştıkları anların olduğu yerdi. Şehirdeki her sokak, her kafede Melisa’nın sesi çınlıyordu. “Onun olmadığı bir şehirde ne yapabilirim ki?” diye sordu kendine. Ancak bir yandan da, onun anısını taşımak için bu şehre dönme fikri kafasında dönüp duruyordu. “Belki de İstanbul’a dönmek, Melisa’yı yeniden bulmanın bir yolu olur,” diye düşündü. Ama her seferinde içindeki korku, cesaretinin önüne geçiyordu.

Bir ay boyunca, otobüs bileti almak için her seferinde hazırlansa da, sonunda cesaret edemiyordu. “Geri dönmeyi düşündüğümde, kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. Onu görmek istemiyorum ama özlemi dayanılmaz hale geliyor,” dedi. Bu düşünceler arasında sıkışıp kalmıştı. Melisa’nın yokluğunun yarattığı boşluk, her geçen gün onu daha da derin bir karamsarlığa itiyordu. İç dünyasıyla yaptığı savaş, giderek şiddetleniyordu.

Bir gün, nihayet otobüs biletini aldı. “Artık kaçış yok,” dedi. Ama otobüs gününe geldiğinde, sabah erkenden uyanıp biletini cebine koymasına rağmen, yolda ilerlemeye cesaret edemedi. “İstanbul’a varmak, Melisa’yı yeniden kaybetmek gibi hissediyorum. Onu görmeye hazır mıyım?” diye sorguladı. İçindeki savaş, onu orada tutuyor gibiydi. “Burası benim şehrim, ama artık Melisa yok,” dedi ve biletini çöpe attı. Kalbi ağır bir taş gibi hissetti. “Yine yalnızım,” diye düşündü.

Zaman geçtikçe, içindeki özlem bir daha kabardı. İstanbul’a dönebilmek için bir başka bilet daha almayı düşündü. “Beni bu şehre çeken şey ne? Melisa’nın anıları mı, yoksa onu tekrar bulma umudum mu?” diye düşündü. İkisi de iç içe geçmişti. Arkın, biletini aldıktan sonra, bu sefer gerçekten otobüse bineceğine dair bir söz verdi kendine. “Bu sefer kaçmayacağım,” dedi.

Otobüs günü geldiğinde, kendini biraz daha kararlı hissediyordu. “Belki de bir yolculuğa çıkmak, içimdeki savaşı bitirebilir,” diye düşündü. Ama yine de kalbinde bir korku vardı. “Melisa’yı görmekten korkuyorum,” dedi. Yine de, biletini cebine koydu ve otobüse yöneldi. “Bu sefer cesaretimi toplamalıyım,” diye kendini motive etmeye çalıştı.

İstanbul’a vardığında, kalbi hızlı bir tempoyla çarpıyordu. Şehir, onu karşılamak için bekliyordu ama içindeki karmaşa da bir o kadar büyüktü. “Burası benim evim, ama artık kendimi yabancı hissediyorum,” diye düşündü. Yavaş adımlarla, Melisa’nın yaşadığı sokağa doğru yürümeye başladı. Her adım, ona Melisa’nın gülümsemesini ve kahkahalarını hatırlatıyordu. “Onunla geçirdiğim her an, bir teselli kaynağıydı. Ama şimdi, sadece bir hatıra,” dedi.

Melisa’nın evinin önüne geldiğinde, kalbi adeta duracak gibi oldu. “Görmeye cesaretim yok,” dedi. Onun kapısına kadar gelmişken, içindeki korku daha da büyüdü. “Beni görmek istemiyor olabilir. Ama yine de onu özlüyorum,” diye düşündü. Evin kapısının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. İçinde bir savaş vardı; bir yandan Melisa’yı görmek, diğer yandan onunla yüzleşmekten kaçınmak istiyordu. “Belki de bu anıyı bırakmalıyım,” dedi ama kalbinde bir şey onu buna itiyordu.

Gözlerini kapattığında, Melisa’nın sesi bir an için kulaklarında yankılandı. “Beni bırakma, Arkın,” dediğini duydu. Bu söz, içindeki acıyı daha da derinleştirdi. “Seni bırakmadım, ama sen neredesin?” diye fısıldadı. O an, orada durmanın yükü onu daha fazla yıpratmaya başladı. “Burası benim evim, ama seni bulmak için yeterince cesaretim yok,” dedi ve evin önünde birkaç gün kaldı.

Bu birkaç gün, içinde büyük bir kararsızlık ve hüzünle geçiyordu. Her sabah, Melisa’nın evine bakıyor, onunla geçirdiği anıları düşünerek sokakta dolaşıyordu. “Sokaklar bile onu hatırlatıyor,” dedi. İnsanlar gülüyor, hayatlarına devam ediyorlardı. Ama Arkın, orada yapayalnız kalmıştı. “Beni göremezsin, Melisa. Ama ben buradayım,” diye düşündü.

Melisa, sosyal medyada Arkın’ın paylaştığı şarkıları görüp içi sızlayarak, “Onun hala beni düşündüğünü bilmek acı veriyor,” dedi. Her gönderi, onu daha da derin bir üzüntüye sürüklüyordu. Arkın’ın paylaştığı her söz, kalbinde bir yara açıyordu. “Bu şarkılar, benim için ne anlama geliyor?” diye sorguladı. İçindeki özlem, onu derin bir yalnızlığa itti.

Arkın, sokakta geçen günlerin ardından, Melisa’yı bir kez daha görmeyi umarak kapının önünde duruyordu. “Onu görmek istiyorum ama cesaretim yok. Hayatımda o kadar yer etti ki, onu yeniden bulmanın korkusunu taşımak zorundayım,” dedi. İçindeki savaş, bir türlü sona ermiyordu. Zaman geçtikçe, Melisa’yı unutmanın bir yolu yokmuş gibi geliyordu. “Her gün buradayım ama ona yaklaşmaya cesaret edemiyorum,” diye düşündü.

Bu durum, onu daha da derin bir düşünceye sürüklüyordu. “Melisa, beni seviyor muydu? Yoksa sadece anıların peşinde mi koşuyorum?” diye sorguladı. Dışarıda hayat devam ediyordu ama onun kalbindeki fırtına dinmek bilmedi. “Melisa’nın yokluğu, içimdeki bu boşluğu nasıl dolduracak?” diye düşündü. “Belki de bu savaşı kaybettim,” dedi. Her geçen gün, içindeki savaş daha da derinleşiyor, Melisa’nın anılarıyla boğuşuyordu.

İstanbul’daki günleri, içsel bir çatışmayla geçiyordu. “Melisa’yı görmek istiyorum ama ona karşı bu kadar zayıf olmak istemiyorum,” dedi. Onunla yüzleşmek, korkusunu büyütüyor gibiydi. “Yüzleşmekten korkuyorum, ama her an onun anılarını taşıyorum,” diye düşündü. Bu içsel savaş, onu daha da yıpratıyordu. “Neden Melisa’nın yokluğuna katlanmak zorundayım?”

Bir gün, cesaretini toplayarak kapıyı çalmaya karar verdi. “Eğer onu göremezsem, bu savaş asla sona ermeyecek,” diye düşündü. Ama kapıyı çaldığında, kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. “Ne yapacağım? Onu görmek istemiyorum ama ona dokunmayı özlüyorum,” dedi. İçinde bir korku dalgası vardı. “Onun karşısında ne söyleyeceğim?” diye sordu kendine.

Kapının önünde dururken, gözleri doldu. “Seni özledim, Melisa. Ama seni bulmaya cesaretim yok,” diye fısıldadı. Sonunda geri adım attı ve sokakta birkaç gün daha geçirdi. “Kendimle savaşıyorum ama kaybediyorum,” dedi. Melisa’nın anıları, içindeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Her anısı, onun iç dünyasındaki fırtınayı büyütüyordu.

Bu dönemde, Arkın yalnızca Melisa’yı düşünmekle kalmıyor, aynı zamanda hayatının ne kadar anlamsızlaştığını hissediyordu. “Yalnızlık, beni yavaşça tüketiyor. Ama aynı zamanda Melisa’nın hatıralarıyla dolu bir yaşam sürmeye çalışıyorum,” diye düşündü. İçindeki bu çatışma, onu daha da derin bir karamsarlığa sürükl

üyordu. “Belki de Melisa’yı görmek, bu savaşın sonunu getirebilir. Ama bu savaşı kazanacak mıyım?”

Sürekli düşüncelerle boğuşurken, Melisa’nın kendisine bir mesaj gönderdiğini hayal ediyordu. “Arkın, beni bırakma. Ben buradayım,” diyordu sanki. “Ama sen neredesin?” diye fısıldadı. Bu düşünceler, onu daha da karamsar hale getiriyordu. “Bir adım atmalıyım ama nereden başlayacağım?”

Sonunda, içsel çatışmalarına son vermek için bir karar vermeye çalıştı. “Ya Melisa’yı göreceğim ya da onun anılarını sonsuza dek taşımaya devam edeceğim,” dedi. Her gün, onu hatırlamak için sokaklarda dolaşırken, içindeki savaşı kazanma umudunu kaybetmemeye çalışıyordu. “Belki de bir gün, Melisa’nın gülümsemesiyle karşılaşacağım. Ama bu savaşı kazanmalıyım,” diye düşündü.

İstanbul’un sokaklarında geçirdiği günler, onun için hem bir ceza hem de bir umut kaynağıydı. Melisa’nın anıları, içindeki yarayı daha da büyütüyordu ama aynı zamanda ona cesaret de veriyordu. “Belki de bir gün, bu savaş sona erecek ve Melisa’yı yeniden bulacağım,” dedi. Bu düşünceler, onu yalnızlıktan kurtarmak için bir adım atmaya zorlayacaktı. “Artık beklemeyeceğim,” diye karar verdi. “Gözlerimi açıp Melisa’yı görmek zorundayım.”Arkın, birkaç gün boyunca Melisa’nın yaşadığı evin önünde bekledikten sonra, içindeki acının ve özlemin dayanılmaz bir hal aldığını hissetmeye başladı. Gözlerini kapatıp sokakları tararken, Melisa’nın gülümsemesi ve birlikte geçirdikleri anların hatıraları zihninde canlanıyordu. “Beni unutma,” dercesine Melisa’nın sesi kulağında yankılanıyordu. Bu düşünceler, ona büyük bir hüzün veriyor ve kalbini adeta sıkıştırıyordu.

Sokakta geçirdiği zaman, kendisini bir yandan Melisa’ya yaklaştırırken, diğer yandan ondan uzaklaştırıyordu. “Onu görememek, yaşadığım en büyük boşluk,” diye düşündü. Dışarıdaki hayatın sürüp gitmesi, onu daha da derin bir yalnızlığa itiyordu. İnsanlar, gülerek ve eğlenerek hayatlarını yaşarken, Arkın yalnızca kendi acısıyla baş başa kalıyordu. “Bir an bile Melisa’yı düşünmeden duramıyorum. Bu içsel savaş, beni yıpratıyor,” dedi.

İstanbul’un kalabalığı, sanki ona bir şeyler hatırlatmaya çalışıyordu. Her köşe başında, her kafede Melisa ile yaşadığı anılar tekrar canlanıyordu. “Belki de bu şehirde kaybolmak, onun anılarını taşımakla ilgili bir şeydir,” diye düşündü. Ama bu anılar, onu geçmişe hapsederken, gelecekten de uzaklaştırıyordu. “Neden geri dönmek bu kadar zor?” dedi kendi kendine. İçindeki karmaşa, bir türlü dinmek bilmiyordu.

Bir gün, sabah erkenden kalkıp Melisa’nın evinin önüne doğru yola çıktı. “Bugün onu göreceğim,” diye kendine söz verdi. Ama kapının önünde durduğunda, kalbindeki korku yeniden hortladı. “Ya beni istemezse? Ya ona karşı koyamazsam?” diye düşündü. Bu sorular, içindeki savaşı daha da alevlendiriyordu. “Beni hatırlıyor mu? Beni seviyor mu? Yoksa ben sadece geçmişte kalmış bir hatıramıyım?” diye sorguladı.

Yavaşça kapının ziline bastı. Kalbi küt küt atarken, bir yandan da zihninde türlü düşünceler dolaşıyordu. “Belki de ona yaklaşmamalıyım. Belki de bu anı benim için saklamalıyım,” dedi. Ama o an, kapı aralandı ve Melisa’nın yüzü belirdi. Göz göze geldikleri anda, Arkın’ın içindeki tüm duygular kabardı. “Melisa,” diye fısıldadı. Ama kelimeler boğazında düğümlenmişti.

Melisa’nın bakışları, bir an için Arkın’ı dondurdu. “Arkın?” dedi. Gözlerinde bir parıltı vardı ama o an her şey durdu. Arkın, orada durmanın ağırlığını hissetti. “Neden geldin?” diye sordu Melisa. Sesindeki merak ve belirsizlik, Arkın’ı daha da çaresiz bıraktı. “Seni özledim,” diyebildi sadece. Ama bu söz, her şeyi anlatmaya yetiyor muydu? Kalbinde hissettiği özlem, kelimelere dökülemeyecek kadar derindi.

Bir an için, Melisa’nın yüzünde bir gülümseme belirdi ama hemen ardından yüzü asıldı. “Beni unutmadın mı?” dedi. Bu cümle, Arkın’ın kalbinde bir bıçak gibi saplandı. “Seni asla unutmadım,” dedi ama sesinin tonu, kendine bile inandırıcı gelmiyordu. İçindeki duygular, korkuyla doluydu. “Ama seni görmekten korkuyordum. Hayatımda bir boşluk var ve senin yokluğun her geçen gün daha da hissediliyor.”

Melisa, bir adım geri attı. “Ama sen Manisa’da yaşıyorsun. Burada ne işin var?” dedi. Arkın, bu sorunun altında yatan gerçeklerle yüzleşmek istemedi. “Dönüş yapmam gerektiğini hissettim. İstanbul, beni her zaman çağırıyordu,” diye yanıtladı. “Ama şimdi burada ne yapmalıyım?” diye sordu.

Melisa, gözlerini kaçırarak derin bir nefes aldı. “Belki de geçmişte kalmalıyız. Hayatlarımızı yeniden kurmalıyız. Zaman her şeyi değiştiriyor,” dedi. Arkın, bu sözlerin ağırlığını hissetti. “Ama seni yeniden bulmak istiyorum,” dedi. İçindeki karamsar duygular, ona cesaret veriyordu ama Melisa’nın bakışları her seferinde onu geri çekiyordu.

Gözlerindeki yaşlar, Arkın’ın içindeki savaşın bir yansımasıydı. “Melisa, seni özlüyorum ama bu savaşı kazanmak zorundayım,” dedi. Onun yanından geçerken, içindeki özlem kabardı. “Seni tekrar görmek istiyorum ama bu, içimdeki boşluğu daha da büyütüyor,” diye düşündü. Melisa, gözlerini yeniden ona çevirdi. “Beni unutma, Arkın. Ama belki de başka bir yolda ilerlemeliyiz,” dedi. Bu sözler, Arkın’ın içinde derin bir sarsıntıya yol açtı.

Birkaç gün boyunca, sokaklarda Melisa’nın anılarıyla baş başa kaldı. “Onunla yüzleşmek, içimdeki savaşı kazanmak için bir yol olmalı,” diye düşündü. Dışarıda hayat devam ediyordu ama Arkın, adeta geçmişte kaybolmuştu. Her sabah, Melisa’nın evinin önünde duruyor, onunla geçirdiği anıları düşünüyordu. “Sokaklar bile beni hatırlatıyor. Ama neden geri dönmek bu kadar zor?” dedi.

Zaman geçtikçe, Melisa’yı düşünmekten başka bir şey yapamaz hale geldi. Onun için yazdığı şarkılar, içindeki duyguları ifade etmenin bir yolu olmuştu ama bu, aynı zamanda yalnızlığını da derinleştiriyordu. “Seni düşünmeden duramıyorum, Melisa. Her gün bu şarkıları paylaşmak, seni hissetmenin tek yolu gibi geliyor,” dedi. Melisa, bu paylaşımları gördükçe üzülüyordu. “Arkın, hala beni düşünüyor mu? Yoksa sadece geçmişin peşinden mi koşuyor?” diye sorguladı.

Bir gün, yine Melisa’nın evinin önünde beklerken, içindeki savaşın son bulmasını istedi. “Bunu daha fazla dayanamayacak kadar zorlaştırmak istemiyorum,” diye düşündü. Arkın, bir gün Melisa’yı görmeyi hayal ederken, içindeki duyguları ifade etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu. “Eğer onu göremezsem, bu savaş asla sona ermeyecek,” dedi.

Sonunda, bir gün tekrar kapıyı çalmaya karar verdi. Kalbi hızlı atıyor, içindeki korku ve özlem bir araya geliyordu. “Belki de ona karşı açık olmalıyım,” diye düşündü. Kapıyı çaldığında, içindeki her şey yerinden oynadı. Melisa, kapıyı açtı ve yine o bakışlarla ona baktı. “Arkın, seni burada görmek istemiyorum,” dedi. Arkın, “Ama ben buradayım. Hayatımda bu kadar uzun süre kalmayı istemiyorum,” dedi.

Melisa, gözlerinde bir hüzünle ona baktı. “Belki de bu, ikimiz için de en iyisi değil,” dedi. Arkın, bu sözlerin altında yatan gerçekliği anlamaya çalıştı. “Ama seni görmek, bu savaşı kazanmama yardımcı olacak,” dedi. Melisa, yüzünü çevirdi. “Beni unutma,” dedi. Bu cümle, Arkın’ın içinde yeni bir boşluk açtı.

O günden sonra, Melisa’nın evinin önünde daha fazla durmadı. “Artık onu görmekten korkuyorum,” diye düşündü. Ama her gün, Melisa’yı düşünerek sokaklarda dolaşmaya devam etti. “Onunla geçirdiğim anılar, içimdeki boşluğu daha da büyütüyor,” dedi. Her gün Melisa’nın anıları, onu daha derin bir karamsarlığa itiyordu.

Bir gün, parka gittiğinde, orada oturan bir çocuğun müzik dinlediğini gördü. “Müzik, belki de içsel savaşımda bana bir yol gösterebilir,” dedi. Kendine yeni bir yol bulmaya çalışıyordu. “Melisa’nın hatıralarıyla savaşmak, benim için zor ama bunu başarmalıyım,” diye düşündü. İçsel çatışmaları, zamanla azalıyor gibi görünse de, hala çok derin bir şekilde hissediliyordu.

Sonunda, İstanbul’un köşe başlarında Melisa’nın anılarını düşünerek geçirdiği günlerin ardından, bir gün karar verdi. “Beni unutma, Melisa. Ama seni bulmanın bir yolunu bulmalıyım,” dedi. İçindeki savaş devam ederken, bir gün Melisa

’nın yanına dönmeyi umut ediyordu. “Bir gün, bu savaş sona erecek ve seni yeniden bulacağım,” diye düşündü. Arkın, Melisa’yı bulmanın bir yolu olduğunu hissediyordu.

Her gün, Melisa’yı düşünerek sokaklarda dolaşmaya devam etti. “Belki de hayatın bana sunduğu bu anıları kabullenmeliyim,” diye düşündü. Ama her gün, Melisa’nın anılarını taşımakla birlikte, içindeki savaşı da sürdürmek zorundaydı. “Bir gün, bu savaş sona erecek. Ama o gün gelene kadar, Melisa’yı düşünmeye devam edeceğim,” dedi. Ve böylece, içsel çatışmalarıyla baş başa kaldı.Arkın, İstanbul sokaklarında dolaşırken Melisa’nın anılarını aklından çıkaramıyordu. Her köşe, her kafe, her ağaç onun için bir hatıra barındırıyordu. Melisa’yla geçirdiği günler, zamanın ne kadar hızla geçtiğini anlamadan yaşandığı günlerdi. “Onunla her şey o kadar güzeldi ki, şimdi bu şehir bana yabancı geliyor,” diye düşündü. Gözleri, geçmişteki mutlu anıları canlandırırken, içindeki acı katlanılmaz bir hale geliyordu.

Bir sabah, kendisini parka gitmeye zorladı. “Belki doğanın huzuru, içimdeki savaşı yatıştırır,” diye düşündü. Ağaçların arasında yürürken, kuşların cıvıltısı ve rüzgarın sesi ona biraz huzur vermişti. Ancak bu huzur, Melisa’nın yokluğuyla birlikte kayboluyordu. “Burada bile seni hissediyorum, Melisa. Neden bu kadar derin bir özlem var içimde?” diye fısıldadı.

Parkta otururken, etrafındaki insanları gözlemledi. Genç çiftler el ele tutuşmuş, çocuklar oyun oynuyordu. “Onların mutluluğu beni neden bu kadar yaralıyor?” diye düşündü. Melisa’yla geçirdiği anların yanı sıra, kaybettiği şeylerin ağırlığı da yüreğini sıkıştırıyordu. “Eğer burada olsaydı, bu anları birlikte paylaşırdık,” dedi içinden. Kalbinde açılan yaralar, her geçen gün daha da derinleşiyordu.

Gün geçtikçe, sosyal medyadaki paylaşımlarında Melisa’ya olan özlemini yansıtmaya başladı. “Şarkı sözleri, benim için duygularımı ifade etmenin tek yolu,” dedi. Paylaştığı her parça, Melisa’nın hatırasını yaşatmaya çalışıyordu ama aynı zamanda onu daha da uzaklaştırıyordu. “Neden bu kadar zor? Neden bir türlü ilerleyemiyorum?” diye sorguladı.

Bir gün, Melisa’nın fotoğraflarını gördüğünde, kalbi bir an için duracak gibi oldu. “Onun gülümsemesi, içimdeki karanlığı aydınlatıyordu. Ama şimdi her şey daha karanlık,” dedi. Melisa’nın sosyal medya gönderilerinde onu takip etmek, içindeki acıyı daha da artırıyordu. “Onun hayatında yer almak istiyorum ama beni istemiyor gibi hissediyorum,” diye düşündü. Her paylaşıma göz atarken, içindeki özlem daha da büyüyordu.

Bir akşam, İstanbul’un ışıklarının altında yürürken, bir kafeye oturdu. Sıcak bir çay siparişi verirken garsona, “Beni Melisa’yla anımsatacak bir şey alabilir misin?” dedi. Garson, şaşkın bir ifadeyle ona baktı ama siparişi alıp gitti. Arkın, pencere kenarındaki masasında otururken, dışarıda akan hayata baktı. “Bu şehrin ne kadar hızlı hareket ettiğini görmek beni üzüyor. Ama ben burada takılı kaldım,” diye düşündü.

O sırada, kafede bir grup genç müzik yapmaya başladı. Akustik gitarın tınısı, Arkın’ın içindeki boşluğu biraz olsun doldurdu. “Melisa, senin için burada olmak ne güzel olurdu. Bu müzik, seni daha çok hatırlatıyor,” dedi. Müziğin etkisiyle gözleri doldu. “Neden her şarkı beni sana götürüyor?” diye sordu kendine. İçindeki özlem ve acı, şarkının melodisiyle birleşerek daha da derinleşiyordu.

Günler geçtikçe, Arkın her akşam aynı kafeye gidip şarkı dinlemeye başladı. “Bu, Melisa’yı düşünmeden duramadığım tek yer,” dedi. Ama her gidişinde, kalbindeki yara biraz daha açılıyordu. “Beni hatırlıyor mu? Benim için ne ifade ediyor?” diye düşünmeden edemiyordu. Melisa’nın hayatına dair hiçbir bilgiye sahip olmamak, ona büyük bir boşluk hissettiriyordu. “Onun yanındayken, hayatımda bir anlam vardı. Şimdi her şey anlamsız,” dedi.

Bir gün, kafede otururken bir yazı yazmaya karar verdi. “Belki de düşüncelerimi kelimelere dökerek içimdeki savaşı ifade edebilirim,” dedi. Defterini açıp sayfaları çevirirken, Melisa’yla yaşadığı anıları birer birer kaleme almaya başladı. “İlk tanıştığımız gün, gözlerindeki parıltı… O anı asla unutamam,” diye yazdı. “Seninle her şey daha güzeldi. Şimdi ise karanlık bir tünelde kaybolmuş gibiyim.”

Yazmaya devam ettikçe, içindeki duygular açığa çıkıyordu. “Seni özlüyorum, Melisa. Ama seni bırakmam da gerekiyor. Her anımda sen varsın ama bu acı, beni daha fazla boğuyor,” diye yazdı. Yazdıkça, kalbindeki yükün biraz olsun hafiflediğini hissetti. “Belki de içimdeki savaşı kazanmanın bir yolunu buluyorum,” dedi.

Kafeden ayrılırken, içindeki acının biraz olsun azaldığını hissetti. “Bugün belki de doğru bir adım attım. Düşüncelerimi ifade etmek, içimdeki boşluğu biraz doldurdu,” diye düşündü. Ama ertesi gün, tekrar Melisa’yı düşünmeye başladığında, içindeki karamsar duygular yeniden kabardı. “Neden onun yanına dönmek bu kadar zor?” diye sorguladı.

Bir akşam, Melisa’nın yaşadığı sokağın önüne geldi. “Bir kez daha onu görmek istiyorum ama bu sefer gerçekten cesaretim olmalı,” diye düşündü. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. “Belki de bu sefer içimdeki savaşı kazanabilirim,” dedi ve kapının önüne doğru yaklaştı. Kalbi küt küt atarken, bir an için kapıyı çalmayı düşündü ama tekrar durdu. “Eğer onu kaybedersem, ne olur?” diye sordu.

O gün, sokağın köşesinde durarak birkaç saat geçirdi. Melisa’nın evinin penceresine bakarken, onun orada olup olmadığını merak ediyordu. “Bir anlık cesaretle kapıyı çalabilirim ama ya yüzleşemeyeceksem?” diye düşündü. Bir an için kapıyı çalmaya cesaret etti ama son anda geri adım attı. “Kendimle savaşıyorum ama kaybediyorum,” dedi. İçindeki acı, onu daha da derin bir karamsarlığa sürüklüyordu.

Zamanla, Arkın tekrar kafeye gitmeye başladı ama her gidişinde Melisa’nın hatıraları yeniden canlanıyordu. “Beni düşünmeden duramıyorsun, Arkın. Ama neden onun yanına dönmüyorsun?” diye sordu kendine. İçindeki savaş, onu durmaksızın zorluyordu. “Bütün bu anılarla başa çıkmak zorundayım ama nasıl?” diye düşündü.

Bir gün, tekrar yazmaya karar verdi. “Kendimle başa çıkmanın yolu, duygularımı yazmak. Melisa’yı unutmak değil, onunla yaşadığım anları kabul etmek,” diye yazdı. Kalemiyle sayfaları doldururken, Melisa’nın anılarıyla baş etmeye çalışıyordu. “Seninle her anım, içimdeki boşluğu biraz olsun dolduruyor ama seni yeniden bulmanın yolu nedir?” diye sorguladı.

Arkın, günler geçtikçe Melisa’yı daha çok özlerken, içindeki savaş da şiddetini artırıyordu. “Bir gün onun yanına dönebilir miyim? Yoksa bu savaşın sonunu göremeyecek miyim?” diye düşündü. Kafede, arkadaşlarının müzik yaparken duyduğu melodiler, içindeki boşluğu hafifletmeye çalışıyordu ama her melodi, Melisa’nın anılarını da beraberinde getiriyordu.

Bir akşam, yazdığı şeyleri sosyal medyada paylaşmaya karar verdi. “Bu şarkılar, içimdeki özlemi ifade etmenin tek yolu. Belki Melisa, bunları görür ve bir şeyler hisseder,” diye düşündü. Ama her paylaşım, ona bir yük daha ekliyordu. “Neden bu kadar zor? Neden onu görmek bu kadar acı veriyor?” diye sorguladı.

Bir gün, sabah erkenden kalkıp Melisa’nın evinin önüne gitmeye karar verdi. “Belki de bu sefer gerçekten onu göreceğim,” diye düşündü. Ama yine de kalbindeki korku, onu durduruyordu. “Eğer yine cesaret edemezsem?” diye sordu kendine. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

Kapıyı çaldığında, kalbinde bir umut ışığı belirdi. “Belki de bu sefer içimdeki sava

şı kazanabilirim,” dedi. Ama kapı açıldığında, Melisa’nın yüzünü görmek, içindeki tüm duyguları yeniden canlandırdı. “Arkın, sen burada ne yapıyorsun?” dedi. “Beni merak ediyordun, değil mi?” diye yanıtladı. Melisa’nın sesi, içindeki acıyı daha da artırıyordu.

“Özledim seni, Melisa. Ama neden buradayım bilmiyorum. Sadece seni görmek istiyorum,” dedi. Melisa, ona bir süre baktıktan sonra yüzünü çevirdi. “Ama belki de bu, ikimiz için de zor. Geçmişte kalmalıyız,” dedi. Arkın, bu cümlelerin altında yatan gerçeği anladı. “Ama seni unutamam,” diye fısıldadı.

Bir anda, Melisa’nın gözlerinden akan yaşları gördü. “Beni unutma,” dedi. Bu söz, Arkın’ın içindeki savaşı alevlendiriyordu. “Seni her gün düşünüyorum ama belki de bu savaşın bir sonu olmalı,” dedi. Arkın, bir an için Melisa’nın yanına yaklaşmaya cesaret etti ama kalbindeki korku onu durdurdu. “Neden bu kadar zor? Neden seni yeniden bulmak bu kadar imkansız görünüyor?” diye sordu.

O günden sonra, Arkın tekrar kafeye gitmeye devam etti ama Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemedi. “Bir gün bu savaş sona erecek mi?” diye düşünüyordu. Zamanla, içindeki boşluk daha da derinleşirken, Melisa’nın anıları da onu daha fazla zorlamaya başladı. “Bir gün, bu savaşı kazanıp seni yeniden bulmayı umuyorum,” dedi. Ama ne zaman kendine böyle bir söz verse, içindeki karamsarlık bir başka boyuta geçiyordu.

Her gün, Melisa’yı düşünerek sokaklarda dolaşmaya devam etti. “Belki de bu şehirde kaybolmak, geçmişi kabullenmenin bir yoludur,” diye düşündü. Ama her akşam, Melisa’nın hatıralarıyla baş başa kalıyordu. “Neden her anımda sen varsın? Bu savaşı nasıl kazanacağım?” diye sordu.

Bir gün, yine Melisa’nın evinin önüne geldi. “Onu bir kez daha görmek zorundayım. İçimdeki savaşı kazanmak için bir adım atmalıyım,” dedi. Ama kapının önünde durduğunda, içindeki korku bir kez daha onu durdurdu. “Eğer yüzleşemezsem? Eğer onu görmek, içimdeki boşluğu daha da artırırsa?” diye düşündü.

O günden sonra, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemedi. “Bir gün, bu savaşı kazanmalıyım ama nasıl?” diye sorguladı. Her gün aynı düşüncelerle baş başa kalırken, içindeki özlem katlanılmaz bir hale geliyordu. “Artık bu savaşı kazanmalıyım,” dedi. Arkın, Melisa’yı unutmak istemiyordu ama her gün daha da kayboluyordu.

Sonunda, Arkın tekrar kafeye gitmeye karar verdi. “Belki de burada kendimi bulabilirim,” dedi. Ama her akşam, Melisa’nın anılarını düşünerek geçirdiği zamanlar, içindeki boşluğu daha da büyütüyordu. “Seni düşündükçe, daha da kayboluyorum. Ama belki de seni unutmamak, içimdeki savaşı kazanmanın bir yolu,” diye düşündü.

Her akşam kafede otururken, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemiyordu. “Neden bu kadar zor? Neden seni yeniden bulmak imkansız görünüyor?” diye sorguladı. Zamanla, içindeki savaşın büyüklüğü, onu daha da derin bir karamsarlığa sürüklüyordu. “Bir gün, bu savaşı kazanmayı umut ediyorum ama nasıl?” dedi.

İstanbul’un karanlık sokaklarında kaybolmuştu. “Seni düşünmeden duramıyorum. Ama bu savaşın sonunu nasıl göreceğim?” diye sordu kendine. Bir akşam, kafeden çıktığında, içindeki boşluk daha da derinleşmişti. “Seni görmek zorundayım ama bu, beni daha fazla yaralıyor,” dedi. Her gün, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemiyor, içindeki savaşı sürdürüyordu.

Arkın, Melisa’yı düşünerek İstanbul’un karanlık sokaklarında dolaşmaya devam etti. “Bir gün, bu savaşı kazanacağım. Ama ne zaman?” diye sordu. İçindeki özlem ve acı, zamanla daha da derinleşiyordu. “Seni unutmaktan başka çarem yok ama unutmak, bu savaşı kaybetmek demek,” dedi.

Zaman geçtikçe, Arkın’ın içindeki savaş devam ediyordu. “Bir gün, seni yeniden bulmak zorundayım. Ama bu savaşı kazanmanın bir yolu yok mu?” diye sorguladı. Her gün, Melisa’nın anılarıyla baş başa kalırken, içindeki boşluk daha da büyüyordu. “Bir gün, bu savaşı kazanmayı umuyorum,” dedi ama her gün aynı düşüncelerle baş başa kalıyordu.

Arkın, bir gün Melisa’nın yaşadığı sokağın önünde durdu. “Bir adım atmalıyım. Bu savaşı kazanmalıyım,” dedi. Ama yine de korkusu onu durdurdu. “Eğer yine cesaret edemezsem? Eğer onu görmek, içimdeki boşluğu daha da artırırsa?” diye düşündü.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Bu savaşı kazanmalıyım,” dedi. Ama Melisa’nın hatıraları, içindeki savaşın bir parçası olmaya devam ediyordu. “Bir gün, seni bulacağım ama şimdi kendimle yüzleşmek zorundayım,” diye düşündü.

Her gün, Melisa’yı düşünerek sokaklarda dolaşmaya devam etti. “Belki de bu şehirde kaybolmak, geçmişi kabullenmenin bir yoludur,” dedi. Ama her akşam, Melisa’nın hatıralarıyla baş başa kalıyordu. “Neden her anımda sen varsın? Bu savaşı nasıl kazanacağım?” diye sordu.

Bir gün, yine Melisa’nın evinin önüne geldi. “Onu bir kez daha görmek zorundayım. İçimdeki savaşı kazanmak için bir adım atmalıyım,” dedi. Ama kapının önünde durduğunda, içindeki korku bir kez daha onu durdurdu. “Eğer yüzleşemezsem? Eğer onu görmek, içimdeki boşluğu daha da artırırsa?” diye düşündü.

O günden sonra, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemedi. “Bir gün, bu savaşı kazanmalıyım ama nasıl?” diye sorguladı. Her gün aynı düşüncelerle baş başa kalırken, içindeki özlem katlanılmaz bir hale geliyordu. “Artık bu savaşı kazanmalıyım,” dedi. Arkın, Melisa’yı unutmak istemiyordu ama her gün daha da kayboluyordu.

Sonunda, Arkın tekrar kafeye gitmeye karar verdi. “Belki de burada kendimi bulabilirim,” dedi. Ama her akşam, Melisa’nın anılarını düşünerek geçirdiği zamanlar, içindeki boşluğu daha da büyütüyordu. “Seni düşündükçe, daha da kayboluyorum. Ama belki de seni unutmamak, içimdeki savaşı kazanmanın bir yolu,” diye düşündü.

Her akşam kafede otururken, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemiyordu. “Neden bu kadar zor? Neden seni yeniden bulmak imkansız görünüyor?” diye sorguladı. Zamanla, içindeki savaşın büyüklüğü, onu daha da derin bir karamsarlığa sürüklüyordu. “Bir gün, bu savaşı kazanmayı umut ediyorum ama nasıl?” dedi.

Arkın, içindeki savaşı kazanmak için kendine yeni yollar bulmaya çalışıyordu. “Belki de bir gün, bu savaş sona erecek ve Melisa’yı yeniden bulacağım,” diye düşündü. Ama her gün, Melisa’yı düşünmekten bir türlü vazgeçemiyordu. “Seni düşündükçe, içimdeki savaş daha da alevleniyor,” dedi.

Sonunda, bir gün karar vermeye çalıştı. “Ya Melisa’yı göreceğim ya da anılarını sonsuza dek taşımaya devam edeceğim,” dedi. İçindeki çatışmalar, onu durmaksızın zorluyordu. “Eğer onu göremezsem, bu savaşı kaybedeceğim,” diye düşündü.

Böylece, içindeki savaşı kazanmanın bir yolunu bulmaya çalışarak, günlerini geçirmeye devam etti. “Bir gün, Melisa’yı yeniden bulmak zorundayım. Ama bu savaş sona ermeden nasıl yapabilirim?” diye sorguladı. Ve böylece, içsel çatışmalarıyla baş başa kaldı.Arkın, günler geçtikçe içindeki savaşı derinleştirirken, bir sabah uyanıp pencereden dışarı baktığında, güneşin parıltısının ona umut verdiğini hissetti. “Belki de bu savaş sona ermek üzere,” diye düşündü. Melisa’yı tekrar görme fikri, içindeki karamsarlığın yerini yavaş yavaş umuda bırakmaya başlamıştı. “Bu sefer gerçekten onun yanına dönmeliyim,” dedi kendi kendine. “Artık daha fazla kaybolmak istemiyorum.”

Bir anda, Melisa ile buluşma kararı, kafasında netleşti. “Onunla yüzleşmeli ve hissettiklerimi ifade etmeliyim,” diye düşündü. Kalbinde bir kıpırtı hissetti; bu, belki de yıllardır hissetmediği bir duyguydu. Kendine güveni biraz geri gelmişti. “Belki de bu sefer cesaretim yeter,” dedi.

Hazırlanmak için aynanın karşısına geçti. Gözlerinde bir kararlılık vardı. “Bugün Melisa’yı göreceğim. Geçmişte yaşadıklarımızı anlatacak, hislerimi paylaşacağım,” diye mırıldandı. Kafasında, ona nasıl yaklaşacağını planlarken, gün boyunca biriktirdiği tüm duyguların, şimdi bir anda dışa vurulacağını düşündü. İçindeki özlem ve acı, yerini umut ve cesarete bırakıyordu.

Melisa’nın yaşadığı sokağa doğru yürürken, kalbi hızla çarpıyordu. “Onu görmek, belki de hayatımın en zor anı olacak ama aynı zamanda en güzel anı da olabilir,” dedi. Bir adım attı ve her adımda kendisine daha fazla güvenmeye başladı. “Belki de bu savaşın sonunda, onu yeniden bulabileceğim,” diye düşündü.

Sokağın köşesine geldiğinde, derin bir nefes aldı. “Eğer kapıyı çalmayı başaramazsam, bu savaşı kaybedeceğim,” diye içinden geçirdi. Sonunda kapının önüne geldi. Gözleri, kapıya odaklanmışken, bir an duraksadı. “Bunu yapmalıyım,” diye düşündü. Korkusu, cesaretiyle birlikte giderek eriyordu. “Melisa, seni görmek istiyorum. İçimdeki bu boşluğu seninle doldurmak istiyorum,” dedi.

Kapıyı çaldığında, kalbi küt küt atıyordu. Sesinin titrediğini hissetti. İçeriye girmeye cesaret ederken, kapı yavaşça açıldı ve Melisa’nın yüzüyle karşılaştı. “Arkın, sen… Buradasın,” dedi Melisa, şaşkın bir ifadeyle. Arkın, Melisa’nın gözlerinde bir sıcaklık gördü. “Seni görmek istedim. Beni affeder misin?” diye sordu.

Melisa, bir an duraksadı ve gözleri dolmuş gibi göründü. “Neden şimdi geldin?” diye sordu. Arkın, “Çünkü içimdeki savaşı sona erdirmek istiyorum. Seni düşündükçe kayboluyordum. Ama şimdi burada olmam gerek,” dedi. İçindeki duyguların kabardığını hissediyordu.

Bir an, Melisa’nın gözleriyle buluştu. O an, içindeki tüm acı ve özlem, Melisa’nın yüzünde bir anlam bulmuştu. “Belki de birbirimizi yeniden bulabiliriz,” dedi Arkın. Melisa, bir süre sessiz kaldı. “Ama bu kolay olmayacak, biliyorsun değil mi?” diye yanıtladı. Arkın, “Zor olacağını biliyorum. Ama seni yeniden bulmak için her şeyi göze alırım,” dedi.

Melisa, Arkın’ın elini tutarak kapının eşiğinden içeri girdi. “Hadi, konuşalım,” dedi. Arkın, derin bir nefes alarak içeri girdi. “Belki de bu sefer içindeki savaşı kazanabilirim,” diye düşündü. Melisa’yla birlikte geçireceği zaman, içindeki boşluğu dolduracak bir başlangıç olabilirdi.

İçeride oturduklarında, Arkın, kalbindeki tüm duyguları Melisa’ya açmaya karar verdi. “Geçmişte yaşadıklarımızı kabullenmek zorundayım. Ama seni unutmak istemiyorum,” dedi. Melisa, gözlerini dikip dikkatle dinledi. “Seninle paylaştığım anılar, beni hayatta tutuyor. Ama bu savaş, beni her geçen gün daha da derin bir karamsarlığa sürüklüyordu,” diye ekledi.

Melisa, gözleri dolmuş halde, “Biliyorum, Arkın. Ben de seni düşündüm. Ama hayat bazen bizi zor kararlar almaya itiyor,” dedi. Arkın, bu sözlerin onu anladığını hissetti. “Belki de bu zor kararlar, aslında hayatın bir parçası. Ama seni yanımda hissetmek istiyorum,” dedi.

Bu sohbet, Arkın için bir dönüm noktasıydı. “Birlikte yeniden başlayabilir miyiz?” diye sordu. Melisa, bir an tereddüt etti ama ardından gülümsedi. “Belki de birlikte bu savaşı kazanabiliriz,” dedi. Arkın, içindeki tüm duyguların bir anda ortaya çıkmasının verdiği huzurla gülümsedi. “O zaman, birlikte savaşmaya hazır mısın?” dedi.

Melisa, “Evet, birlikte savaşmaya hazırım,” diye yanıtladı. Arkın, o an, içindeki karamsarlığın yerini umuda bırakmaya başladığını hissetti. “Bu sefer yalnız değiliz,” dedi. Melisa, onun elini sıkarak gülümsedi. İkisi de hayatlarına yeni bir başlangıç yapmak için birbirlerine duydukları güvenle doluydu.

Arkın, bu buluşmanın ona verdiği cesaretle, Melisa’yla birlikte geçmişi kabullenmeye ve geleceğe umutla bakmaya karar verdi. “Bir gün, bu savaşı kazanacağız,” dedi içinden. Melisa’nın yanındaki varlığı, ona yeniden doğmuş gibi bir his veriyordu. “Artık yalnız değilim,” diye düşündü. Ve birlikte, yeni bir hikaye yazmanın ilk adımlarını attılar.

Loading...
0%