@_wolfcub_
|
(İlahi bakış açısı) Arkın, Melisa’nın gözlerindeki parıltının giderek artığını görüyordu. Onunla geçirdiği her an, içindeki karanlık bulutları dağıtıyor gibiydi. “Melisa’nın hayatı, sanki bir yolculuğa çıkmış gibiydi. Geçmişiyle barışmaya çalışırken, onun yanında olmak benim için büyük bir şanstı,” diye düşündü. Melisa’nın yanındaki huzur, ona da yansıdı. “Kendi içimdeki mücadeleleri geride bırakmak için Melisa’nın cesaretine ihtiyacım var,” dedi kendi kendine. Bir akşam, deniz kenarında yürüyüş yaparken, Melisa’nın yanındaki varlığına daha da derin bir anlam yükledi. “Bu an, hayatımda bir dönüm noktası. Melisa’nın yanında olmak, bana yeni bir perspektif sunuyor. Onunla birlikte olmanın getirdiği mutluluğu tarif edemem,” diye düşündü. Melisa, “Bazen hayatın sunduğu anların kıymetini bilmek gerekiyor,” dediğinde, Arkın bunun ne kadar doğru olduğunu anladı. Melisa’nın geçmişiyle yüzleşme cesareti, Arkın’ı da etkiliyordu. “Onun kararlılığı, beni de cesaretlendiriyor. Geçmişimin yüklerinden kurtulmak istiyorum,” dedi kendi kendine. Melisa ile paylaştıkları anlar, her ikisini de daha güçlü kılıyordu. Arkın, “Onun hikayesi, benimkini de şekillendiriyor. Birlikte daha da büyüyebiliriz,” düşüncesiyle doluydu. Bir gün, Melisa ona “Geçmişimle barıştım, ama bunu tek başıma yapamazdım. Senin gibi birinin desteği, benim için çok kıymetli,” dedi. Arkın, “Seni desteklemek, benim için bir zevk. Bu yolculukta yanındayım,” diye yanıtladı. Melisa’nın geçmişini açması, onun için büyük bir adımdı. Arkın, “Bu cesaretle ilerledikçe, geleceğine daha umutla bakacaksın,” diye düşündü. Günler geçtikçe, Melisa’nın ruhundaki değişimi daha belirgin bir şekilde hissediyordu. “Onun gülümsemesi, içindeki karanlığı aydınlatıyor. Bunu görmek, beni çok mutlu ediyor,” diye düşündü. Sahilde birlikte geçirdikleri zaman, hem Melisa’nın hem de Arkın’ın kendilerini yeniden keşfetmelerine yardımcı oluyordu. Arkın, “Bu yolculuk, sadece bir keşif değil; aynı zamanda ruhlarımızı besleyen bir deneyim,” dedi. Bir akşam, Melisa, “Bazen geçmişin anıları beni korkutuyor ama seninle bunu aşabileceğimi hissediyorum,” dediğinde, Arkın onun bu cesaretini takdir etti. “Seninle bu yolu yürümek, bana da güç veriyor. Birlikte, her şeyin üstesinden gelebiliriz,” diye düşündü. Melisa’nın yanında olmanın getirdiği güven, Arkın’ın kendine olan inancını da artırıyordu. Bir gün, Melisa’nın elini tutarak, “Biliyor musun, seninle her şeyi paylaşmak harika. Geçmişimin yüklerinden kurtulmak için senin desteğinle daha da güçleniyorum,” dedi. Arkın, “Senin cesaretinle gurur duyuyorum. Bu yolculukta birlikte ilerlemek, beni de daha iyi bir insana dönüştürüyor,” diye yanıtladı. Melisa’nın yaşadığı her anı paylaşmak, Arkın için bir ayrıcalıktı. Sahilde gün batımını izlerken, Melisa, “Hayatımda böyle güzel anların olduğunu bilmek, bana umut veriyor. Geçmişimle barıştıkça, içimdeki huzur artıyor,” dedi. Arkın, “Her şeyin yeni bir başlangıç olduğu fikri, beni de heyecanlandırıyor. Biz, birlikte yeni anılar biriktireceğiz,” diye düşündü. Bir akşam, Melisa’yla birlikte bir kafede otururken, onun geçmişini daha fazla öğrenmek istedi. “Geçmişte yaşadıkların seni nasıl etkiledi?” diye sordu. Melisa, derin bir nefes alarak, “Babamın şiddeti, benim içimde bir yara açtı. Ama seninle birlikte olmak, bu yarayı iyileştirmeme yardımcı oluyor,” dedi. Arkın, “Bunu aşabileceğini biliyorum. Geçmişin, seni tanımlamaz,” diye yanıtladı. Melisa’nın hikayesini dinlerken, Arkın’ın kalbinde ona karşı duyduğu empati büyüyordu. “Onun yaşadığı acılar, beni derinden etkiliyor. Ben de onun yanında durmalıyım,” diye düşündü. Melisa, “Seninle bu acıları paylaşmak, içimi hafifletiyor. Beraber bu yolculuğu yapmak harika,” dedi. Zamanla, Arkın, Melisa’nın geçmişine dair daha fazla şey öğrendikçe, ona olan bağlılığı da artıyordu. “Geçmişini kabullenmek, senin için ne kadar önemli, bunu anlıyorum. Yanında olmak, benim için bir onur,” dedi. Melisa, “Senin desteğinle bu yolda daha fazla ilerlemek istiyorum,” diye yanıtladı. Arkın, “Birlikte daha güçlü olacağız. Her gün yeni bir adım atmak, bizi daha da yakınlaştırıyor,” diye düşündü. Bir akşam, Melisa, “Bu yolculuk beni gerçekten değiştirdi. Artık geçmişimin yükünü taşımak istemiyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika bir karar. Geçmişini geride bırakmak, seni özgürleştirecek,” diye yanıtladı. Melisa’nın içindeki değişim, Arkın’ın da ruhunu besliyordu. “Onun cesareti, benim için bir ilham kaynağı. Birlikte bu yolu yürümek, her şeyin üstesinden gelmek için en iyi yol,” diye düşündü. Sonunda, birlikte yeni bir hikaye yazmaya karar verdiler. Melisa, “Geçmişi geride bıraktım. Şimdi yeni bir hayata adım atıyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika! Geleceğimizi birlikte inşa edebiliriz. Seninle her şey mümkün,” diyerek Melisa’yı cesaretlendirdi. İkisi de, yeni başlangıçların ve umut dolu anların tadını çıkarırken, geçmişin yüklerinden sıyrılmış, daha güçlü birer birey olarak birbirlerine destek olmaya devam ettiler. Arkın, Melisa’nın değişimini her gün biraz daha yakından gözlemliyordu. Onunla geçirdiği zaman, içindeki karamsarlığı yavaş yavaş silip süpürüyordu. “Bazen, sadece birinin yanında olması, insanın ruhunu nasıl da aydınlatabilir,” diye düşündü. Melisa, geçmişinin yükleriyle yüzleşirken, yanında olmak ona büyük bir sorumluluk hissi veriyordu. “Onun bu cesareti, benim için bir ilham kaynağı. Onun geçmişi, ben de dahil herkes için bir ders niteliğinde,” diye geçirdi içinden. Bir akşam, birlikte yürüyüş yaparken Melisa, “Arkın, benim için her şeyin ne kadar anlamlı hale geldiğini biliyor musun?” dedi. Arkın, “Seni görmek, beni de değiştirdi. Beraber geçirdiğimiz her an, hayatıma farklı bir renk katıyor,” diye yanıtladı. Melisa’nın gülümsemesi, içindeki karanlığı daha da aydınlatıyordu. “Seninle bu yolculuğu paylaşmak, benim için çok özel,” dedi. Arkın, bu sözlerin onu ne kadar etkilediğini biliyordu; “Onun yanında olmak, geçmişimden kaçmak değil, birlikte yeni bir yol açmak demek.” Gün geçtikçe, Melisa’nın içindeki güç daha da belirginleşiyordu. “Her geçen gün geçmişimle barışıyorum. Senin desteğinle her şeyi aşabileceğimi hissediyorum,” dediğinde, Arkın, “Geçmişin seni tanımlamaz. Geleceğini sen belirleyeceksin. Ben de yanında olacağım,” diye düşündü. Melisa’nın kalbindeki mücadele, ona cesaret veriyordu; “Seninle her şey daha kolay, her an daha anlamlı,” diyerek ona teşekkür etti. Bir gün, birlikte sahilde otururken, Melisa, “Geçmişimi geride bıraktım ama içimde hala bazı yaralar var,” dedi. Arkın, “Bunu aşmak için zaman ve sevgi gerekir. Ben de buradayım, seni desteklemek için,” diye yanıtladı. Melisa, “Senin varlığın, bana her zaman güç veriyor,” dediğinde, Arkın, “Birlikte bu yolculuğu yürüyerek, birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Geçmişimizle barışmak, geleceğe umutla bakmak için önemli,” diye düşündü. Melisa’nın hikayesini dinlerken, Arkın, ona duyduğu empatiyi hissediyordu. “Onun yaşadığı acılar beni derinden etkiliyor. Geçmişindeki yaralar, benim için de birer ders,” diye düşündü. Melisa, “Seninle paylaştıkça, içimdeki acılar hafifliyor. Bu yolculukta seninle olmak çok özel,” dedi. Arkın, “Bu yolculuğu birlikte yürümek, hayatı daha anlamlı kılıyor. Ben de senin yanında olmayı çok seviyorum,” diye yanıtladı. Zamanla, Melisa’nın içsel değişimi, Arkın’ın da hayatını şekillendiriyordu. “Ona olan bağlılığım her geçen gün artıyor. Melisa’nın yanında olmak, benim için bir ayrıcalık,” diye düşündü. Melisa, “Geçmişimle barıştım, ama senin desteğinle bunu başardım. Beraber yeni bir sayfa açmak harika,” dediğinde, Arkın, “Bu yeni başlangıç, ikimiz için de önemli bir adım. Geleceğimizi birlikte inşa edelim,” diye düşündü. Bir akşam, güneş batarken, Melisa, “Bu anı seninle paylaşmak çok değerli. Artık içimdeki karanlığı geride bırakmak istiyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika bir karar. Geçmişini geride bırakmak, seni özgürleştirecek. Ben de senin yanındayım,” diye yanıtladı. Melisa’nın yaşadığı her anı paylaşmak, Arkın için bir mutluluk kaynağıydı. “Onun yanında olmak, bana umut ve cesaret veriyor. Gelecekteki tüm zorlukların üstesinden birlikte gelebileceğimizi biliyorum,” diye düşündü. Sonunda, Melisa ve Arkın, birlikte bir hikaye yazmaya karar verdiler. Melisa, “Geçmişimi geride bırakmanın tam zamanı. Yeni bir hayata adım atıyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika! Geleceğimizi birlikte şekillendirebiliriz. Her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz,” diye düşündü. İkisi de, yeni başlangıçların ve umut dolu anların tadını çıkarırken, geçmişin yüklerinden sıyrılmış, daha güçlü birer birey olarak birbirlerine destek olmaya devam ettiler. Arkın, “Melisa’nın cesareti, benim için bir ilham kaynağı oldu. Onun yanında olmak, hayatımı yeniden şekillendiriyor,” diyerek bu yolculukta ne kadar önemli bir rol üstlendiğini hissetti.Arkın, Melisa’nın yanında geçirdiği her anı değerlendirerek, içindeki karanlığı daha da geride bırakmaya karar vermişti. “Onunla birlikte olmak, bana yeni bir hayat sunuyor,” diye düşündü. Melisa’nın gülümsemesi, Arkın’ın ruhundaki karamsarlığı aydınlatıyordu. “Her gün yeni bir şey öğreniyorum. Melisa’nın geçmişi, ona daha fazla derinlik katıyor. Onun hikayesi, beni de etkiliyor,” diye iç geçirdi. Bir akşam, birlikte yürüyüş yaparken, Melisa, “Hayatımda senin gibi birinin olması, bana cesaret veriyor. Geçmişimdeki acıları artık daha iyi anlıyorum,” dedi. Arkın, “Geçmişin, seni tanımlamaz. Beraber yeni bir yol çizebiliriz. Benim için her an çok değerli,” diye yanıtladı. Melisa’nın yanında olmak, Arkın’a kendisini yeniden keşfetme fırsatı sunuyordu. “Bazen, geçmişin gölgeleri bile, yeni bir ışık bulmamıza yardımcı olabilir,” diye düşündü. Günler geçtikçe, Melisa’nın içsel dönüşümü daha da belirginleşiyordu. “Seninle bu yolculuğu paylaşmak, bana güç veriyor. Her gün biraz daha özgürleşiyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika! Geçmişin yüklerinden kurtulmak, sana yeni bir başlangıç sunacak. Senin cesaretin, beni de etkiliyor,” diye düşündü. Melisa’nın kararlılığı, Arkın’ın da kendine olan güvenini artırıyordu. Bir akşam, deniz kenarında otururken Melisa, “Bazen içimde hala eski yaralar hissediyorum ama seninle bunları aşabileceğimi biliyorum,” dedi. Arkın, “Zamanla bu yaralar iyileşecek. Senin yanındayım ve birlikte bu süreci atlatacağız,” diye yanıtladı. Melisa’nın geçmişini anlamaya çalışmak, Arkın’ın ona daha çok bağlanmasını sağlıyordu. “Onun hikayesi benim için önemli. Her zaman yanında olacağım,” diye düşündü. Bir gün, birlikte bir kafede otururken, Melisa, “Arkın, geçmişimle barışmak benim için çok zor oldu ama senin desteğinle bu mümkün hale geldi,” dedi. Arkın, “Bu süreçte seninle olmak, benim için bir ayrıcalık. Senin içindeki gücü görmek, beni de cesaretlendiriyor,” diye yanıtladı. Melisa’nın değişimi, Arkın’ın kendi içsel mücadelesinde de bir aydınlanma yarattı. “Onun yanındayken, geçmişin karanlıkları artık üzerimde değil,” diye düşündü. Zamanla, Melisa’nın yaşadığı acılarla daha fazla yüzleşmek zorunda kaldığını fark etti. “Geçmişimle yüzleşmek, beni daha güçlü kılıyor. Seninle bu yükleri paylaşmak, benim için çok değerli,” dedi. Arkın, “Bu süreçte kendini ifade etmek önemlidir. Ben de seninle her adımda olacağım,” diye yanıtladı. Melisa’nın içsel çatışmaları, Arkın’ın da duygu dünyasında yankı buluyordu. “Onun yaşadığı zorluklar, beni daha fazla anlamaya itiyor,” diye düşündü. Bir gün, deniz kenarında yürüyüş yaparken Melisa, “Hayatımda seninle böyle anılar biriktirmek harika. Geçmişin gölgeleri artık daha az etkiliyor beni,” dedi. Arkın, “Birlikte yeni anılar biriktirmek, her şeyin üstesinden geleceğimiz anlamına geliyor. Geçmişe dönüp bakmak, geleceği aydınlatıyor,” diye yanıtladı. Melisa’nın içindeki umut, Arkın’ın da ruhunu besliyordu. Bir akşam, birlikte otururken Melisa, “Bazen hayata karşı umutsuzluk hissediyorum ama senin yanındayken bu duygular geçiyor,” dedi. Arkın, “Umutsuzluğa kapılma. Birlikte her zorluğun üstesinden gelebiliriz. Seninle olmak, bana da güç veriyor,” diye yanıtladı. Melisa’nın içsel yolculuğu, Arkın’ın da kendi ruhsal gelişiminde önemli bir rol oynuyordu. “Onun hikayesinin bir parçası olmak, benim için büyük bir onur,” diye düşündü. Günler geçtikçe, Melisa ve Arkın arasındaki bağ daha da güçleniyordu. “Birlikte yaşadığımız anlar, benim için çok kıymetli. Seninle her anı paylaşmak, beni daha iyi bir insan yapıyor,” dedi Melisa. Arkın, “Seninle bu yolculuk, bana yeni bir perspektif kazandırıyor. Her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz,” diye yanıtladı. Melisa’nın yaşadığı zorlukları aşması, Arkın’ın da içindeki karanlığı aydınlatıyordu. Bir akşam, deniz kenarında oturduklarında Melisa, “Arkın, seninle bu yolculuğa çıkmak benim için bir dönüm noktası. Geçmişimle barıştım, şimdi geleceğe umutla bakıyorum,” dedi. Arkın, “Bu harika bir haber! Beraber daha fazla yol alabiliriz. Her gün yeni bir başlangıç,” diye yanıtladı. Melisa’nın kalbindeki değişim, Arkın’a da yansıyordu. “Onunla her şey daha anlamlı hale geliyor,” diye düşündü. Sonunda, birlikte yazacakları yeni hikayeleri oluşturma zamanı gelmişti. “Geçmişimi geride bırakmanın tam zamanı. Artık yeni bir hayata adım atıyorum,” dedi Melisa. Arkın, “Bu harika! Geleceğimizi birlikte şekillendirebiliriz. Seninle her şeyin üstesinden geleceğiz,” diye düşündü. İkisi de, yeni başlangıçların ve umut dolu anların tadını çıkarırken, geçmişin yüklerinden sıyrılmış, daha güçlü bireyler olarak birbirlerine destek olmaya devam ettiler. Arkın, Melisa’nın hayatındaki bu dönüşümün sadece ona değil, kendisine de bir ışık sunduğunu fark ediyordu. “Birbirimizi destekleyerek, daha da güçlü hale geleceğiz,” diye düşündü. Melisa’nın cesareti ve kararlılığı, Arkın’ın içsel yolculuğunda yeni bir kapı açmıştı. “Bu yolculuk, ikimizin de hayatını değiştirecek. Her yeni adımda, birbirimizin yanında olacağız,” diyerek Melisa’nın elini tuttu. Bundan sonraki her an, yeni bir keşif, yeni bir anı olacaktı. Geçmişin gölgelerinden sıyrılıp, geleceğe umutla bakan iki insan olarak, Melisa ve Arkın birlikte yeni hikayelerini yazmaya hazırdılar. “Hayat, birlikte daha güzel,” diyerek yeni bir başlangıç yapmanın heyecanını paylaştılar.Arkın, bir gece uykuya daldığında, rüyasında Melisa ile birlikte yazdıkları kitapta yarattıkları karakterlerle karşılaştı. Karan ve Alya, rüyasında belirginleşmiş, ona derin bir şekilde sesleniyorlardı. Karan, “Arkın, içindeki savaşları artık sona erdirmelisin. Geçmişin, seni esir almasına izin verme,” dedi. Arkın, Karan’ın bakışlarındaki kararlılığı hissederek, “Ama Karan, ben hâlâ içimdeki karanlıkla mücadele ediyorum. Melisa’nın bana sunduğu ışık, bazen yeterli gelmiyor,” diye yanıtladı. Alya, o anda araya girdi. “Arkın, Karan’ın söylediklerini dinle. Geçmişinle yüzleşmek, seni güçlendirecek. Melisa’nın yanında olduğunu unutma. Onunla birlikte daha fazla yol alabilirsin,” dedi. Arkın, Alya’nın cesaret verici sözlerine kulak vererek, “Sizinle konuşmak, içimdeki çatışmaları daha iyi anlamama yardımcı oluyor. Ama hâlâ geçmişin yükleri üzerimde ağır basıyor,” dedi. Karan, “Her zaman geçmişin gölgeleriyle dolu bir hayat yaşamak zorunda değilsin. Geleceğe umutla bakmak için cesaret göstermelisin. Senin gerçek hikâyen, geçmişin değil,” diye vurguladı. Arkın, “Bunu biliyorum ama geçmişin acıları, her anıma sızıyor gibi hissediyorum. Melisa’yı düşündükçe, içimdeki karanlık daha da derinleşiyor,” diye itiraf etti. Alya, “Unutma, Arkın. Melisa’nın hikayesi de acılarla doluydu, ama senin desteğinle yeni bir başlangıç yapmayı başardı. Sen de aynı yolu izleyebilirsin. Kendi içindeki cesareti bulmalısın,” dedi. Arkın, “Ama bazen kendimi çok kaybolmuş hissediyorum. Melisa’nın yanında olmak bile, içimdeki çatışmaları çözmüyor,” diye yanıtladı. Karan, “Kaybolmuş hissettiğin anlarda bile, içindeki gücü bulabilirsin. Melisa senin için bir ışık, ama sen de kendi ışığını bulmalısın. İkiniz birlikte daha güçlü olacaksınız,” diyerek Arkın’a moral verdi. Arkın, bu sözler karşısında düşüncelere daldı. “Belki de benim, Melisa’nın yanında durmam yetmiyor. Öncelikle kendimle barışmalıyım,” diye düşündü. Alya, “Bu yolculukta kendini bulmak, Melisa’yı da destekleyecektir. Kendi hikâyeni yazmaya başla, böylece onunla olan bağın daha da derinleşir,” dedi. Arkın, “Belki de kendi içsel yolculuğum, Melisa’yla olan ilişkimizin de güçlenmesini sağlayacak. Bu ikisi birbirine bağlı,” diye düşündü. Karan, “Unutma, Arkın. Geçmişin seni tanımlamaz. Geleceğin senin ellerinde. Melisa’yla birlikte ilerleyerek, geçmişin yüklerini geride bırakabilirsin,” diye ekledi. Arkın, bu sözleri içselleştirerek, “Belki de uyanma vaktim geldi. Kendi hikâyemi yeniden yazmalıyım,” diye düşündü. Alya, gülümseyerek, “Bize güven, Arkın. Senin içinde yatan gücü bulduğun an, her şey daha anlamlı hale gelecek,” dedi. Arkın, “Bunu deneyeceğim. Melisa’nın yanında olmak, bana destek veriyor. Artık kendi hikâyemi yazma zamanı,” diye karar verdi. Tam o anda rüyası sarsılarak sona erdi. Arkın, sabah uyandığında, rüyasında konuştuğu karakterlerin sözlerini aklında yankılanıyordu. “Belki de içimdeki savaş sona ermek üzere. Melisa ile birlikte yeni bir başlangıç yapmalıyım,” diyerek uyanık hayata geçiş yaptı. Melisa’nın yanındaki varlığını, kendi içindeki çatışmaları aşmak için bir fırsat olarak gördü. “Artık kendi hikayemi yazmalıyım. Melisa’ya ve kendime karşı sorumluluğumu yerine getirmek için harekete geçmeliyim,” diye düşündü. Gözlerini açtığında, kendine olan inancının yeniden canlandığını hissetti. “Bu sefer, geçmişimin zincirlerini kıracağım. Melisa’nın yanında olmak, beni daha da güçlü kılacak,” diyerek gününe umutla başladı.Arkın, gözlerini kapatıp rüyasında Melisa ile Karan ve Alya’nın etrafında dönerken, her birinin gözlerinde derin bir anlam buluyordu. İçsel huzursuzluğu içinde yankılanan düşünceleri, rüyasında daha da yoğun bir şekilde belirginleşmeye başladı. Karan, ona doğru adım atarak, “Arkın, burada olmak, senin içindeki mücadeleleri anlamak için bir fırsat. Her biri kendi hikayesini yazmak için cesaret gösterdi. Sen de aynı şekilde yapmalısın,” dedi. Arkın, Karan’ın sözleriyle derin bir düşünceye daldı. “Ama benim hikayem hâlâ tam olarak yazılmadı. Melisa’nın yanındayken bile, içimdeki karamsarlık beni bırakmıyor,” diye yanıtladı. Alya, Arkın’a yaklaşarak, “Geçmişin ağırlığını sırtında taşımak zorunda değilsin. Karan’ın yaşadığı mücadeleleri ve benimkileri göz önüne al. Bizler de zorluklar yaşadık ama her seferinde ayağa kalkmayı başardık,” dedi. Arkın, “Sizler başardınız, ama ben hâlâ kendi içimde kaybolmuş hissediyorum. Melisa’yı düşündükçe, içimdeki acılar daha da derinleşiyor,” dedi. Karan, “Melisa’nın seninle olan bağını kullanarak, geçmişteki karanlıkları aşabilirsin. Unutma, geçmişi geride bırakmak için kendine izin vermelisin. Sadece Melisa’nın yanında olmak yeterli değil; kendi içindeki savaşı kazanman gerekiyor,” diye açıkladı. Alya, “Karan’ın doğru söylediğini unutma. Geçmiş, seni tanımlamaz. Geçmişinle yüzleşmek, sana güç katacak. Melisa da senin yanında, onun desteğini kabul etmelisin,” diyerek cesaret vermeye çalıştı. Arkın, bu sözleri duyarak, “Belki de içimdeki gücü bulmak için öncelikle Melisa’yla olan bağımı daha da güçlendirmeliyim. Onunla bu yolculuğu paylaşmak, benim için çok değerli,” diye düşündü. Rüyasında etraflarındaki dünya, yavaşça değişmeye başladı. Karan, “İşte burada, bu anı yaşa. Geçmişini geride bırak. Senin hikâyen, bu anla başlıyor,” dedi. Arkın, “Ama bu ne kadar zor. Her seferinde geçmişim beni yakalıyor,” diye yanıtladı. Karan, “Daha zor olamaz. Kendi karanlığınla yüzleşmek, seni daha güçlü kılacak. Unutma, hepimiz birbirimizin yanındayız,” diyerek cesaret vermeye devam etti. Alya, “Karan’ın söylediklerini dinle. Bizler, geçmişten gelen yaralarımızı kabul ettik ama onlarla barışmayı öğrendik. Geçmiş, her zaman bizimle olacak, ama ona esir olmamak senin elinde,” dedi. Arkın, “Bu beni korkutuyor. Her zaman o yükü taşımak zorunda kalacağım gibi hissediyorum,” diye yanıtladı. Karan, “Korkularınla yüzleş. Onları kucakla ve serbest bırak. Kendi hikâyeni yazmanın tek yolu bu. Melisa’nın yanında durmak, senin yükünü hafifletecek. Ama önce kendinle barışmalısın,” diye vurguladı. Arkın, “Kendimle barışmanın nasıl mümkün olacağını bilemiyorum. Ama belki de Melisa’yla olan ilişkim, bu süreci kolaylaştırabilir,” diye düşündü. O anda rüyada bir ışık belirdi. Alya, “İşte bu ışık, senin içindeki gücü simgeliyor. Onun etrafında dönerken, kendini bulacaksın. İçindeki karanlıkları aydınlatmak için bu ışığı takip etmelisin,” dedi. Arkın, “Belki de bu ışık, Melisa’nın bana sunduğu umut,” diye düşündü. Karan, “Melisa’nın yanında olmayı sürdür. İkiniz de birbirinize ilham kaynağı olacaksınız. Şimdi, bu yolculukta kendi adımlarını atmaya başlayın,” dedi. Arkın, “Anlıyorum. Kendi içsel savaşımı kazanmak için Melisa’ya daha fazla güvenmeliyim. Bu yolculukta birlikte olmalıyız,” diye yanıtladı. Bu düşüncelerle Arkın, rüyasında karanlık bir tünelin sonundaki ışığa doğru yürümeye başladı. “Geçmişimle barışmanın ve kendimle yüzleşmenin zamanı geldi,” diye düşündü. Işık ona daha da yaklaşırken, Melisa’nın yüzü belirmeye başladı. “Arkın, burada olmalısın. Geçmişinin yüklerinden kurtul ve benimle ol. Birlikte yeni bir hayat yazalım,” dedi. Arkın, Melisa’nın sözleriyle daha da motive oldu. “Artık geçmişin ağırlığını taşımak istemiyorum. Seninle yeni bir başlangıç yapmak istiyorum,” dedi. Rüyada, Melisa’nın elini tuttu ve ona doğru adım attı. “Birlikte bu yolda yürümek, içimdeki karanlığı aydınlatacak,” diye düşündü. O anda, Arkın rüyasında uyandığında, Melisa’nın yanında olmanın verdiği huzuru hissetti. “Artık geçmişimle barışmak ve Melisa’yla olan bağımı güçlendirmek için mücadele edeceğim. Kendimle yüzleşmek zorundayım, ama bunu birlikte yapabiliriz,” diye karar verdi. Uyanık hayatta da, rüyasında edindiği bu yeni perspektifle, içsel savaşını kazanmaya bir adım daha yaklaşmıştı.Arkın, rüyasının etkisiyle uyanmıştı. Gözlerini açtığında, sabahın ilk ışıkları odanın içine süzülüyordu. Yavaşça etrafına bakındı, ama Melisa’yı yanında bulamadı. Kalbinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti. Hızla yerinden fırladı ve evin içini araştırmaya başladı. Melisa’nın odası boştu, yatak düzgün bir şekilde toplanmıştı. Sanki birisi sabah erkenden çıkmış ve geri dönmemiş gibiydi. “Melisa?” diye seslendi, ama yankıdan başka bir cevap alamadı. Arkın, içindeki endişe duygusu giderek derinleşiyordu. Kalbinin hızlı bir şekilde çarptığını hissederek, kapıya yöneldi. Hava hala serindi ve odanın içi sıcak kalmıştı. Dışarıya adım attığında, gökyüzü maviye dönmeye başlamıştı; ama bu manzara ona huzur vermekten uzaktı. İçindeki kaygı, her an büyüyordu. Dışarı çıktığında, sokağın sakin olduğunu fark etti. İnsanlar, henüz sabah kahvaltılarını yapmaya başlamamış gibi görünüyordu. Arkın, Melisa’nın nerede olabileceğini düşünmeye başladı. Onun enerjisi, evin içinde yoktu; sanki tüm sıcaklığı geride bırakmış gibiydi. “Acaba neden dışarı çıktı? Belki kısa bir yürüyüş yapmıştır,” diye düşünmeye çalıştı, ama aklındaki düşünceler buna izin vermiyordu. Bir an, Melisa’nın geçmişteki sıkıntılarına dair hissettiği kaygılar aklına geldi. “Onunla daha çok zaman geçirmem gerekiyordu,” diye düşündü. Melisa’nın karanlık anları, onun içsel savaşını daha da zorlaştırıyordu. “Neden bu kadar yalnız hissetmek zorunda?” diye geçirdi aklından. İçindeki suçluluk duygusu kabarıyordu. Bir süre daha evin etrafında dolaştı. Hangi köşeden dönerse dönsün, Melisa’yı bulamıyordu. Arkın, endişe içinde etrafta yürümeye başladı. “Belki bir arkadaşıyla buluşmuştur. Onun için bir şeyler yapmak istiyor olabilir,” diye kendi kendine telkinler vermeye çalıştı. Ancak bu düşünceler bile içindeki huzursuzluğu gidermeye yetmiyordu. Kafasını toparlayıp, belki de onu bulmanın tek yolunun dışarı çıkmak olduğunu düşündü. “Neden telefonunu almadı?” diye sordu kendine. Arkın, derin bir nefes alarak dışarıdaki kalabalığa doğru yola çıktı. Sokaklar, yavaş yavaş canlanmaya başlıyordu. İnsanlar, kahve almak için kafelere giriyor, çocuklar oyun oynamak için parklara koşuyordu. Ama Arkın’ın aklındaki tek düşünce Melisa’ydı. Yürürken, Melisa’nın sıklıkla gittiği yerleri düşünmeye başladı. Belki de kafeye gitmiştir. Oraya doğru hızla ilerledi. Kafeye vardığında, kalabalığın içinde Melisa’yı aradı ama bulamadı. “Neden yok?” diye düşündü. Hayal kırıklığı içindeki karanlık, yine içini kaplamaya başladı. Kafe çalışanları, onu tanıyordu ve gülümsediler. “Arkın, Melisa burada değil mi?” dediler. “Hayır, onu göremedim,” diye yanıtladı. Cevaplar, onu daha da derin bir endişeye sürüklüyordu. “Nerede olabilirdi?” diye düşündü. İçindeki kaygı büyüdü ve her geçen saniye Melisa’ya olan özlemi artıyordu. Bir an, rüya gibi bir anı aklına geldi. Melisa’nın rüyada ona söyledikleri. “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Ancak şu an, onun yokluğu Arkın’ın içindeki savaşı daha da ağırlaştırıyordu. “Bunu birlikte aşmalıyız,” diye düşündü. Ama şu an yalnızdı ve Melisa nerede olduğunu bilmiyordu. Sokağa adım attığında, kalbinin derinliklerinde bir şeylerin doğru gitmediğini hissetti. “Belki de onu bulmanın tek yolu, sokakları gezmek ve nereye gittiğini öğrenmek,” diye karar verdi. Arkın, adımlarını hızlandırarak sokakları dolaşmaya başladı. Yüzlerce düşünce, aklında dönerken, Melisa’nın gülümsemesi gözlerinin önünden bir an bile gitmiyordu. Her yeri dolaşarak, “Neden böyle oldu?” diye sorguladı kendini. Onun yanındayken, tüm yükleri hafifliyordu ama şimdi yalnız kalmanın ağırlığı altında eziliyordu. Arkın, Melisa’nın dışarı çıkmış olmasını umarak, onun nereye gittiğine dair ipuçları aradı. Kalbindeki boşluk, onu daha da derin düşüncelere sürüklüyordu. Bir süre sonra, belki de başka bir kafeye ya da parka gidebileceğini düşündü. Parka gittiğinde, orada insan kalabalığını izledi. Çocuklar oyun oynuyor, yaşlılar banklarda oturuyordu. Arkın, içindeki umutsuzluğu bir kenara bırakarak etrafa bakınmaya başladı. Melisa’yı görebileceği her yeri dikkatle inceledi, ama ne yazık ki o da yoktu. “Ne yapmalıyım?” diye düşündü. İçindeki kaygı büyüyordu. Kendi düşünceleri içinde kaybolmuşken, Melisa’nın yokluğu ona ağır bir yük gibi geliyordu. “Belki de eve dönüp onu beklemeliyim,” diye düşündü ama bu seçenek bile içindeki huzursuzluğu dindiremiyordu. “Neden buraya çıkma ihtiyacı hissetti?” sorusu aklını meşgul ediyordu. Melisa’nın yalnızlığını hissetmesini istemiyordu ama belki de kendi yalnızlığı, onu daha da derin bir karamsarlığa itiyordu. Gün boyunca Melisa’yı bulma umuduyla sokaklarda dolaşmaya devam etti. Her köşede, her parkta ve her kafede Melisa’yı aradı. İçindeki korku ve kaygı, gün geçtikçe büyüyordu. Sonunda, güneş batarken, yorgun bir şekilde geri dönmeye karar verdi. “Eve dönmek zorundayım,” diye düşündü. “Belki de o gelene kadar beklemek daha iyi.” Ama Melisa’nın neden gittiğini ve nereye gittiğini düşünmekten bir türlü vazgeçemedi. Eve dönerken, içindeki hüzün ve kaygı daha da derinleşti. “Onu nasıl bulacağım? Nerede olabilirdi?” diye sorarak kendi kendine mırıldandı. Melisa’nın hayaleti, her köşede, her adımda peşini bırakmıyordu. İçindeki savaş, Melisa’yı bulmadan sona ermeyecek gibiydi. “Umarım geri döner,” diye düşündü, ama yüreğinde bir şeylerin doğru gitmediğini biliyordu. Evine vardığında, Melisa’nın yokluğunun ağırlığıyla karşılaştı. Kalbinde bir eksiklik hissediyordu. İçindeki kaygı, onun geri dönüp dönmeyeceği düşüncesiyle birleşerek daha da büyüyordu. Melisa’nın nerede olduğunu bilmemek, onu daha da çaresiz hissettiriyordu. “Onu beklemek zorundayım,” dedi, ama umudu giderek azalıyordu. Arkın, Melisa’yı bulana kadar içindeki savaşın bitmeyeceğini biliyordu.Arkın, evin içinde yalnız kaldığında, Melisa’ya olan aşkı aklında bir film şeridi gibi geçmeye başladı. Onu her düşündüğünde, kalbinde sıcak bir duygu uyanıyordu ama aynı zamanda bir özlem ve kaygı da hissediyordu. “Melisa, benim için sadece bir sevgili değil, hayatımın en derin anlamı oldun,” diye düşündü. Onunla geçirdiği her an, ruhunu besliyordu. Melisa’nın gülümsemesi, içindeki karanlıkları aydınlatan bir ışık gibiydi. Aşkları, başlangıçta bir bahar çiçeği gibi filizlenmişti. İlk tanıştıklarında, Melisa’nın gözlerindeki derinlikte kaybolmuştu. “Seninle konuşmak, ruhumun en karanlık köşelerine dahi ışık tutuyordu,” diye hatırladı. Melisa, ona yalnızca bir sevgili değil, aynı zamanda bir arkadaş ve bir yoldaş olmuştu. İçindeki yalnızlık duygusunu, onun sıcaklığıyla dindirmişti. “Seninle olmak, hayatımın anlamını bulmamı sağladı,” diye düşündü. Fakat Melisa’nın zor zamanları, Arkın’ın içindeki korkuları da gün yüzüne çıkartıyordu. Onun yaşadığı acıları gördükçe, kendisini çaresiz hissediyordu. “Sana yeterince destek olamadım,” diyerek kendine kızıyordu. Melisa’nın geçmişindeki yaralar, onun ruhunu sarmalamıştı ve Arkın, bu yaraları iyileştirmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Ama bazen, onun bu yüküyle başa çıkmanın ne kadar zor olduğunu da düşünmeden edemiyordu. “Seni korumak ve seni mutlu etmek istiyorum, ama bazen kendi acılarım da üstüme geliyor,” diye iç geçirdi. Melisa’nın yanında olduğunda, kendisini daha güçlü hissediyordu ama bu aynı zamanda onun zayıflıklarını da açığa çıkarıyordu. “Seni düşündükçe içimde bir savaş başlıyor. Senin acıların, benim acılarım haline geliyor,” dedi kendi kendine. Melisa’nın sıkıntıları, Arkın’ın içinde derin yaralar açıyordu. “Ama yine de seni seviyorum. Bu sevgi, her şeyin üstünde,” diye düşündü. Onun yokluğunda, Melisa’ya olan aşkının ne denli derin olduğunu daha iyi anlıyordu. “Sadece fiziksel olarak yanımda olmanı istemiyorum, ruhumda da yer almanı istiyorum,” diye geçirdi içinden. Melisa, onun için her şey demekti. Hayatındaki tüm renkleri onunla birlikte bulmuştu. “Senin gözlerinde kaybolmak, tüm dertlerimi unutturuyordu,” dedi. Arkın, bu düşüncelerle içsel bir yolculuğa çıktı. Melisa’nın yanındayken yaşadığı her anı, kalbinde bir hazin gibi saklıyordu. “Beraber gülümsemek, ağlamak ve hayal kurmak... Bunlar, bizim hikâyemizin en güzel anlarıydı,” diye düşündü. Onun yanındayken, dünya daha güzel, daha anlamlıydı. Ama şu an, Melisa’nın yokluğu içindeki karanlığı daha da derinleştiriyordu. “Belki de ona olan sevgim, içimdeki bu karanlığı aydınlatmanın bir yolunu bulmama yardımcı olacak,” dedi. İçsel savaşında, Melisa’nın varlığına ihtiyaç duyuyordu. “Onunla birlikte olduğumda, kendimi buluyorum. Ama şu an onu bulamamak, içimdeki savaşı daha da zorlaştırıyor,” diye düşündü. “Melisa, seni seviyorum. Dönmeni bekliyorum,” diyerek seslendi ama yalnızca sessizlikle karşılaştı. İçindeki özlem, ona dayanılmaz bir acı veriyordu. “Seninle her şeyi paylaşmak, ruhumda bir denge kuruyor. Sensiz, kendimi kaybolmuş hissediyorum,” diye düşündü. Aşkı, Melisa’nın onun yaşamında yarattığı etkiyle birlikte bir güç haline gelmişti. “Bu aşk, beni hayatta tutan tek şey. Dönmeni beklerken, içimdeki boşluğu doldurmak için ne yapabilirim?” diye sorguladı. Kalbindeki sevgi, aynı zamanda bir umuda dönüşüyordu. “Seninle yeniden buluşmak, her şeyi değiştirecek,” diye düşünerek, Melisa’yı bulmanın yollarını aradı. “Sen benim hayatımın en güzel parçasısın, Melisa. Dön, lütfen. Seni bekliyorum,” diyerek kendi içsel yolculuğuna devam etti. Kalbinde Melisa’ya olan sevgisiyle, onu bulma umudunu da taşımaya devam edecekti.Arkın, Melisa’nın yokluğunun ağırlığı altında ezildi. Günler geçtikçe, içindeki kaygı ve özlem daha da derinleşiyordu. Her sabah uyandığında, Melisa’nın yanında olmamasının verdiği boşlukla karşılaşıyordu. Gözlerini açar açmaz, aklına ilk gelen şey onun yokluğu oluyordu. "Neden geri dönmüyor?" diye sordu kendine. Dışarıda hava hala soğuktu, ama Arkın içindeki boşlukla başa çıkmakta zorlanıyordu. Günler, birbirinin aynı gibi geçiyordu; sabahları yataktan zorla kalkıyor, gün boyunca boş sokaklarda dolaşıyor, akşamları ise tekrar evine dönüyordu. Her köşe başında Melisa’yı arıyordu ama o her seferinde yoktu. Kalbinde bir eksiklik, bir kaygı büyüyordu. Kafasında binlerce düşünce dönüp duruyordu. “Acaba bir yere mi gitti? Belki de bana bir şey anlatmak istemedi,” diye düşünüyordu. Melisa’nın geçmişindeki yaralar, Arkın’ın kafasında sürekli dönüyordu. “Onun için her şey zor olabilir. Ama ben buradayım, onu bekliyorum,” diyerek kendi kendine teselli vermeye çalıştı. Ama bu düşünceler bile onu rahatlatmıyordu. Her gün, sosyal medya hesaplarını kontrol ediyordu. Melisa’nın bir gönderi paylaşmasını umuyordu ama o da yoktu. Arkın, içinde bir yerlerde, Melisa’nın hayatında bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. “Onun için bir şeyler yapmalıyım,” diye düşündü. Ama ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Günlerden bir gün, sabah yine uyanıp odasında gözlerini açtığında, aklında Melisa’yı düşündü. “Beni duymuyorsun, ama seni bekliyorum,” diye fısıldadı. Ama sadece kendi sesi yankılandı. Arkın, Melisa’nın yaşadığı evin etrafında dolaşmaya karar verdi. “Belki onu burada bulurum,” dedi ve hızla kapıdan çıktı. Evin önüne geldiğinde, kalbi hızla çarpmaya başladı. İçinde bir umut ışığı belirdi. “Onu görebilir miyim?” diye sordu kendi kendine. Ama ev yine sessizdi. Arkın, gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Melisa’nın sıcak gülümsemesi aklında belirirken, onu kaybetme korkusu daha da büyüdü. “Neden geri dönmüyorsun?” diye haykırmak istedi ama sesini çıkaramadı. Sokaklarda dolaşırken, aklında sadece Melisa vardı. Onun yokluğu, sanki tüm dünyayı gri renge boyamış gibiydi. Kafasındaki düşünceler birbirine karışıyordu. “Belki de geri dönmeli, onunla yüzleşmeliyim,” diye düşündü. Ama o an, Melisa’yı kaybetmekten korkuyordu. “Onunla tekrar konuşmak, bu yükü hafifletebilir,” dedi. Günler geçtikçe, her şey daha da zorlaşıyordu. Arkın, Melisa’nın yokluğunun ağırlığını hissetmeye devam ediyordu. “Onun yanındayken her şey daha kolaydı. Şimdi, her şeyin anlamı kalmadı,” diye düşündü. Gözleri doldu; içindeki karanlık, daha da derinleşiyordu. Eve dönerken, sokaklarda Melisa’yı aradı. “Neden gitti? Neden dönmüyor?” diye düşünüyordu. Her an, her düşünce Melisa ile dolup taşıyordu. Arkın, onun yanında olmayı, onunla birlikte olmayı özlüyordu. Birden, bu yalnızlığın üstesinden gelmenin bir yolunu bulmak zorundaydı. “Eğer geri dönmezsen, ben de kaybolacağım,” diye düşündü. Sonunda, içindeki karanlığı aşmak için karar vermesi gerektiğini fark etti. Melisa’nın hayatında ne olursa olsun, ona ulaşmanın bir yolunu bulmalıydı. “Seni bulacağım, Melisa. Bu yalnızlık sona erecek,” diyerek içindeki umudu yeniden canlandırmaya çalıştı. Her geçen gün, Melisa’ya olan özlemi büyürken, onun için bir şeyler yapmanın yollarını aramaya başladı. Arkın, sonunda bir adım atmalıydı. “Seni beklemekle kalamam, harekete geçmeliyim,” diyerek kararını verdi. Melisa’nın yeniden hayatına girmesi için, ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.Arkın, Melisa’nın yokluğuna daha fazla dayanamayacağını anladı. İçindeki kaygı ve özlem onu hapseden bir ağ gibi sarmalamıştı ve bu ağı yırtmak için bir şeyler yapma zamanı gelmişti. “Belki de onu aramak, bulmak için bir yere gitmeliyim,” diye düşündü. Melisa’nın nereye gidebileceğini, belki de ondan kaçıp gittiğini düşünmek bile içini ürpertiyordu. O gün, evde durmak yerine, daha fazla dışarıda geçirmeye karar verdi. İlk önce birlikte en sevdikleri yerlerden biri olan parka gitmeyi düşündü. Orası, Melisa’nın gülümsemelerinin ve birlikte paylaştıkları anların çok olduğu bir yerdi. Parka vardığında, o anıların sıcaklığını hissetti ama Melisa orada yoktu. “Neden buraya gelmedi?” diye düşündü, gözleri doldu. Bir bankta oturduğunda, etrafındaki çocukların gülümsemeleri ve oyunları arasında Melisa’nın gülüşü yankılanıyordu. “Onun yanındayken hayat daha güzeldi,” diyerek iç geçirdi. Gözlerini kapattı ve Melisa’yı hayal etti. O an, birlikte geçirdikleri günlerden bir kesit gözlerinin önünde belirmeye başladı. Melisa’nın kahkahası, o güneşli günde parıldayan gözleri… “Seni özlüyorum, Melisa,” diye mırıldandı. Ardından, kafasında Melisa’yla ilgili bir düşünce belirdi. “Belki de ona bir mesaj yazmalıyım. Duygularımı anlatmalıyım,” diye düşündü. Hemen telefonunu çıkardı ama tuşlara basarken parmakları titriyordu. “Ya yazarsam ve yanıt almazsam?” düşüncesi içindeki korkuyu daha da artırdı. Ama pes etmeye niyeti yoktu. “Duygularımı ifade etmezsem, onu kaybetmiş olacağım,” diyerek kendini cesaretlendirdi. “Melisa, seni çok özlüyorum. Neredesin? Lütfen, beni bilgilendir,” diye yazdı. Mesajı gönderdiğinde, içindeki kaygı biraz hafifledi ama yine de cevap gelmeyeceği korkusu aklında dolaşıyordu. “Bunu yapmalıyım, ona ulaşmalıyım,” diye düşündü. Belki de Melisa, ona ulaşmanın bir yolunu bekliyordu. Günün ilerleyen saatlerinde, Arkın kendini daha kötü hissediyordu. Parkta oturmak, onu Melisa ile olan anılarına geri götürüyordu ama bu anılar artık acı veriyordu. “Bunu istemiyorum, Melisa. Beraber olmayı, seni yanında hissetmeyi istiyorum,” diye düşündü. İçi içini kemirirken, Melisa’nın hayatında ne olabileceğine dair senaryolar üretmeye başladı. “Acaba başka bir yere mi gitti? Başka biriyle mi tanıştı?” Bu düşünceler, içindeki huzursuzluğu artırıyordu. Eve döndüğünde, duvarlar sanki üzerine çökmüş gibiydi. “Neden böyle hissediyorum?” diye düşündü. Melisa’nın gitmesi, ona hayatının ne kadar boş olduğunu göstermişti. “Kendi içimdeki karanlıkla yüzleşmek zorundayım,” diyerek kendine söz verdi. Ama bu savaşta yalnız kalmak, onu daha da yıpratıyordu. Birkaç gün daha geçmişti ve Melisa’dan hiçbir haber yoktu. Arkın, gün geçtikçe daha da kötüleşen bir ruh haline girmişti. “Onu kaybetmek, benim için her şeyin sona ermesi demek,” diyordu içinden. Melisa’nın tekrar geri dönmesini beklemek, günler geçtikçe daha da dayanılmaz hale geliyordu. Bir akşam, sosyal medyayı kontrol ederken Melisa’nın arkadaşlarından biriyle ilgili bir gönderi gördü. Melisa’nın daha önce sık gittiği bir mekânda olduğunu ve orada olduğunu öğrendi. Arkın, heyecanla yerinden fırladı. “Bu sefer onu bulmalıyım!” diye düşündü. Kalbindeki umudu yeniden canlanmıştı. Hızla giyindi ve evden çıktı. Kafasını kaybetmiş gibi hissediyordu, ama Melisa’yı bulma umudu her şeyin üstündeydi. Mekâna vardığında, kalbi hızlıca çarpıyordu. İçeri girdiğinde, kalabalık bir grup insanla karşılaştı ama Melisa’yı göremedi. İçinde bir korku belirdi. “Ya burada değilse?” diye düşündü ama umudunu kaybetmek istemiyordu. Etrafa göz gezdirdiğinde, Melisa’nın tanıdığı bir arkadaşını gördü. Yanına yaklaştı. “Melisa nerede?” diye sordu, sesi titreyerek. Arkadaşının yüzündeki ifade, ona istediği yanıtı vermedi. “Bilmiyorum, birkaç gündür ortalıkta yok,” dedi. Arkın’ın içindeki korku daha da derinleşti. “Neden kimse onu aramıyor? Neden geri dönmüyor?” diye düşündü. Bir süre daha mekânda bekledi ama Melisa’dan hiçbir iz bulamadı. Umutsuzluk içinde evine dönerken, içindeki boşluk daha da ağırlaşıyordu. “Onu bulmak zorundayım,” diye tekrar etti kendine. “Bu yalnızlık, beni tüketiyor.” Melisa’ya olan sevgisi, her gün biraz daha kabarıyor ama ona ulaşmanın yolları giderek daralıyordu. Artık her şeyin daha karanlık hale geldiğini hissediyordu. “Belki de artık pes etmem gerek,” düşüncesi kafasında dolaşırken, kalbi buna razı olmuyordu. “Seni bulmak zorundayım, Melisa. Seni özlemek, beni bitiriyor,” diye haykırmak istiyordu ama bunu yalnızca kendi iç sesine söylerken buluyordu kendini. Eve döndüğünde, bir kez daha yalnızlık duygusu ona çarptı. “Neden buradayım?” diye düşündü. Her gün biraz daha içe kapanıyor, Melisa’nın yokluğu onu daha da derin bir karanlığa sürüklüyordu. “Beni bırakma, lütfen,” diye fısıldadı, ama karşısında sadece sessizlik vardı. Her gün, onu bulma umuduyla uyanıyor ama her gün daha da umutsuzluğa düşüyordu. “Seni bekleyeceğim, Melisa. Ne olursa olsun,” dedi ve umudunu korumak için içsel bir savaş vermeye karar verdi.Arkın, bir ay boyunca Melisa’nın yokluğunda adeta mahvolmuş haldeydi. Gözleri, uykusuzluk yüzünden çukurlar içinde kalmış, yüzü solgun bir hal almıştı. Her geçen gün, Melisa’nın hatıralarıyla boğuşarak geçti; ama o hatıralar artık acı vermekten başka bir işlev görmüyordu. “Ne zaman geri dönecek?” diye her gün kendine sordu ama aldığı yanıt yalnızca sessizlikti. Yemek yeme isteği kaybolmuştu. Soğuk, boş tabakların önünde saatlerce oturup, yemek yapmayı bile unuttu. Sadece su içmekle yetiniyordu. “Beni bırakma, Melisa,” diye mırıldanıyordu bazen. Ama kelimeleri, duvara çarpıp geri dönüyordu. İçindeki boşluk, açlık hissiyle birleşerek onu daha da zayıflatıyordu. Artık bir hayalet gibiydi; varlığı, ama ruhu gitmişti. Geceleri, uyumak yerine Melisa’yı düşündü. Gözlerini kapattığında, hayalinde Melisa’nın gülümsemesi belirdi ama hemen ardından, onun yokluğu geliyordu. “Neden gidiyorsun?” diye soruyordu hayaline. “Neden bir kez bile dönüp bakmıyorsun?” O anlarda, ruhundaki karanlık daha da derinleşiyordu. Arkın, gün içinde kendini kaybolmuş hissediyor, dışarıya çıkmak istemiyordu. Pencereden dışarı bakarken, insanların normal hayatlarına devam ettiğini görmek onu daha da can sıkıcı bir duruma sokuyordu. “Nasıl bu kadar kolay devam edebiliyorlar?” diye düşündü. “Onların hayatında Melisa yok. Onlar bu acıyı bilmiyor.” Kendini dış dünyadan tamamen soyutlamıştı. Bir gün, dışarı çıkma cesaretini buldu. Yavaş adımlarla sokaklarda dolaşmaya başladı. Ama her köşe başında, Melisa’yı arıyordu. İnsanların yüzlerinde Melisa’nın izlerini aramak, onu daha da hüzünlendirdi. “Seninle bir daha yürümek, seni tekrar görmek istiyorum,” diyerek içinden geçirdi. Eve döndüğünde, odayı karanlık bir boşluğun sardığını hissetti. Duvarlarda Melisa ile paylaştıkları anılar vardı ama o anılar şimdi yalnızca acı veriyordu. Arkın, ona yazdığı mesajları gözden geçirdi ama cevap alamamak, her defasında kalbinde açtığı yarayı daha da derinleştiriyordu. “Neden geri dönmüyorsun?” diye haykırmak istiyordu ama kimse duymuyordu. Zaman geçtikçe, Arkın’ın içsel savaşı da ağırlaşmıştı. “Bunu daha fazla kaldırabilecek misin?” diye kendi kendine soruyordu. İçinde bir ses, “Bunu yapamayacaksın,” diyordu. Ama diğer bir ses, “Hayır, Melisa’yı bulmalısın,” diyerek ona mücadele etmesi gerektiğini hatırlatıyordu. Bir gün, oturduğu yerden kalktı ve Melisa’nın yaşadığı evi ziyaret etmeye karar verdi. “Belki orada bir ipucu bulabilirim,” diye düşündü. Kapıyı çaldığında kalbi hızlı bir şekilde çarpıyordu. İçeri girdiğinde, her şeyin aynı olduğunu görmek, onu hem rahatlattı hem de derin bir hüzne boğdu. Her şey, Melisa’nın buradaymış gibi hissedilmesine neden oluyordu ama o yine de yoktu. Evin içinde dolaşırken, Melisa’nın eşyalarını gördü. Bir an gözleri doldu. “Onun hatıraları buralarda bir yerde,” diye düşündü. Masanın üzerindeki bir defteri fark etti. Melisa’nın yazdığı bir şeyler olabileceğini düşünerek yaklaştı. Defteri açtığında, Melisa’nın düşünceleriyle dolu sayfalarla karşılaştı. Her kelime, Melisa’nın duygularını, yaşadığı zorlukları anlatıyordu. Defteri okumaya başladıkça, Melisa’nın içindeki acıları daha iyi anladı. “Senin için savaşmalıyım,” diye düşündü. Melisa’nın yaşadığı zorlukların kendi hayatında nasıl bir etki yarattığını gördü. “Seni kaybetmek istemiyorum,” diyerek içindeki korkuyu bir kenara attı. Artık mücadele etmek zorundaydı; Melisa’nın yanında olabilmek için elinden geleni yapmalıydı. Defteri kapattığında, gözlerinde yeni bir kararlılık belirmişti. “Seni bulacağım, Melisa. Bunu senin için yapmalıyım,” dedi ve dışarıya çıkmak için hazırlanmaya başladı. Gözlerindeki kararlılıkla, içsel savaşını kazanmaya bir adım daha yaklaşmıştı. Arkın, Melisa’nın yaşadığı evden çıkarken içinde bir değişim hissediyordu. Defterdeki kelimeler, ona Melisa’nın içsel dünyasını, yaşadığı travmaları ve hayatta kalma mücadelesini gösterirken, kendi içindeki savaşı da alevlendirmişti. “Bu sefer asla pes etmeyeceğim,” diye mırıldandı. Melisa’ya olan aşkı, artık yalnızca bir umut değil, aynı zamanda bir motivasyon kaynağı haline gelmişti. Eve dönerken, kafasında birçok plan yapmaya başladı. “Onun nereye gittiğini öğrenmeliyim. Belki bir arkadaşına ulaşabilirim,” diye düşündü. Arkın, Melisa’nın arkadaşlarıyla iletişime geçmek için telefonunu eline aldı ve cesaretle ilk aramasını yaptı. Ancak hiçbirinden olumlu bir yanıt alamadı; hepsi, Melisa’nın birkaç gündür kayıp olduğunu ve endişelendiklerini belirttiler. “Beni arayın, lütfen,” diyerek içten bir şekilde rica etti ama yine de Melisa’nın nereye gittiğini bulamıyordu. O gece, uyumayı denedi ama uykusu gelmedi. Gözleri tavana sabitlenmiş, düşünceleri karanlık bir denizde boğuluyordu. Melisa’nın gülüşü, aniden kafasında canlanıyor, ardından yerini boşluğa bırakıyordu. “Seni özlüyorum,” diyerek tekrar tekrar tekrarladı. Ama her tekrarda yalnızlığının ağırlığı daha da büyüyordu. “Bir şey yapmalıyım,” dedi kendi kendine. Sabah, güneş doğarken, Arkın kendini uyanmış hissetti. “Bugün harekete geçmem lazım,” diye düşündü. Hızla giyindi ve dışarı çıkmak için kapıyı açtı. Gözleri, etrafındaki dünyayı tararken, Melisa’nın her yerden fısıldadığını hissetti. Onun anıları, sokakların köşe başlarında, kafedeki masalarda, parktaki banklarda beliriyordu. “Neden gitti?” düşüncesi yine içini kemiriyordu. İlk olarak Melisa’nın en sevdiği kafeye gitmeye karar verdi. İçeri girdiğinde, garsona Melisa’yı sordu. “Buraya sık gelir miydi?” diye merakla sordu. Garson, Melisa’nın birkaç kez geldiğini ama son zamanlarda görünmediğini söyledi. Arkın, hayal kırıklığına uğramıştı. “Bir ipucu bulmalıyım,” diye düşünerek kafeye oturdu. Sipariş vermek yerine, Melisa’yı düşünmekle meşguldü. Bir süre orada oturduktan sonra, kafedeki insanların konuşmalarına kulak misafiri oldu. “Bazen insanlar bir yere gitmek zorunda kalır,” diyen bir çift, onun dikkatini çekti. “Ama neden geri dönmezler?” diye yanıtladı diğeri. Arkın, bu konuşmanın kendisiyle ne kadar örtüştüğünü fark etti. “Onu bulmak zorundayım,” diyerek kendine bir kez daha söz verdi. Kafeden ayrıldığında, aklında yeni bir hedef belirmişti. Melisa’nın en yakın arkadaşına ulaşmak ve onun hakkında daha fazla bilgi edinmek. “Bunu yapmalıyım,” dedi kendine. Arkın, Melisa’nın yakın arkadaşı Zeynep’i bulmak için adımlarını hızlandırdı. Zeynep, Melisa’nın hayatında önemli bir yere sahipti ve belki de onun kayboluşunun arkasındaki gerçekleri biliyordu. Zeynep’i aradığında, kalbi heyecanla çarpıyordu. “Zeynep, Melisa nerede?” diye sordu, sesi titrek bir şekilde. Zeynep, biraz tereddüt ettikten sonra, Melisa’nın son zamanlarda içsel bir mücadele verdiğini söyledi. “Onunla iletişim kurmaya çalışıyorum ama pek cevap vermiyor. Bilmiyorum, belki biraz zamana ihtiyacı var,” dedi. Arkın, bu cevabı duyduğunda içindeki kaygı daha da derinleşti. “Ama ona yardım etmem gerek,” diye düşündü. “Onun yanında olmalıyım.” Zeynep’in gözündeki endişe, Arkın’ın içindeki korkuyu artırıyordu. “Onu bulmalıyım,” diyerek bir daha karar verdi. O günden sonra, Arkın her gün Zeynep ile iletişim kurmaya başladı. Melisa’nın nerede olduğunu öğrenmek için Zeynep’in söylediklerini takip ediyordu. Zeynep, Melisa’nın sık gittiği bazı yerleri sıraladı. Arkın, her birine gitmeye karar verdi; Melisa’nın izlerini bulmak için kararlıydı. Bir gün, Zeynep’ten öğrendiği bir mekânda Melisa’nın sıkça vakit geçirdiğini duydu. Mekân, Melisa’nın rahatlamak için tercih ettiği bir sanat stüdyosuydu. “Burada bir şeyler bulabilirim,” diyerek içindeki heyecanı bastırmaya çalıştı. Stüdyoya gittiğinde, kapıda biraz tereddüt etti ama Melisa’yı bulma umudu onu cesaretlendirdi. İçeri girdiğinde, sıcak bir atmosferle karşılaştı. Duvarlarda birçok resim asılıydı ve insanların yaratıcı bir şekilde çalıştığını gördü. Arkın, kalbi hızla çarpıyordu. “Melisa burada mı?” diye düşündü. Çevresine bakınırken, bir an her şeyin ne kadar sessiz olduğunu fark etti. Yaratıcılığın ve sanatın sesi, Melisa’nın yokluğuyla kesilmiş gibiydi. Bir süre stüdyoda oturdu, insanları izledi. Melisa’nın bir zamanlar burada nasıl neşeyle çalıştığını hayal etti. “Onu burada bulmalıyım,” diyerek içindeki kararlılığı artırdı. Ama o an, Melisa’nın buraya ne kadar uzaklaştığını da hissetti. “Beni bırakma, Melisa,” diye fısıldadı. Stüdyoda geçirdiği süre boyunca, Melisa’nın izlerini bulmak için çabaladı ama hiçbir şey bulamadı. Gözleri dolmuştu. “Neden geri dönmüyorsun?” diyerek kendine yine aynı soruyu sordu. Melisa’nın anıları, kalbini bir bıçak gibi kesiyor, onu yavaşça tüketiyordu. Bir gün, Zeynep ile tekrar görüştü. “Melisa’yı bulmak zorundayım,” diye kendisine ifade etti. Zeynep, Melisa’nın bazı sorunları olduğunu ve bunlarla başa çıkmasının zaman alacağını belirtti. Arkın, Zeynep’in gözündeki endişeyi gördüğünde içi burkuldu. “Ona destek olmalıyım, ne olursa olsun,” diyerek kendine söz verdi. Günler geçtikçe, Melisa’nın yokluğu içindeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Arkın, her akşam yastığa başını koyarken Melisa’yı düşünmeden uyuyamaz hale gelmişti. Gözlerinde biriken yaşlar, artık sadece bir özlem değil, aynı zamanda bir çaresizlikti. “Neden beni bırakıyorsun?” diye düşündü. “Seni seviyorum ve seni bekliyorum.” Artık her gün, Melisa’ya ulaşmak için yeni yollar denemeye karar verdi. Ancak olmuyordu, ona ulaşmanın bir yolunu asla bulamadı. “Belki de Melisa, beni sevmiyor,” düşüncesi, kalbinde keskin bir acı bıraktı. Kendini yalnız hissediyordu. “Beni unutmuş olmalı,” diye düşündü. İçsel bir savaş başladı; bir tarafı Melisa’ya olan sevgisini savunurken, diğer tarafı umutsuzluğa kapılmak istiyordu. “Belki de bu bir kayıp,” diye mırıldandı. “Belki de onu bir daha göremeyeceğim.” Günler geçtikçe, Arkın’ın içindeki savaş daha da büyüyordu. Melisa’yı her düşündüğünde, acısı katlanıyordu. Ruhu sanki derin bir okyanusta boğuluyordu; bazen su yüzeyine çıkmak istiyor ama her defasında tekrar dibe batıyordu. “Onu nasıl bulacağım?” diye sordu kendine. Ama cevap, yine yoktu. Bir sabah, aynaya baktığında yansımasını tanıyamadı. Yüzü solgun, gözleri ise cansızdı. “Bu ben değilim,” diye fısıldadı. Gözlerindeki karanlık, Melisa’nın yokluğunun bir yansımasıydı. Kendine olan sevgisi, adeta buharlaşıp gitmişti. “Hayatta kalmak için ne yapmalıyım?” sorusu zihninde dönüp duruyordu. Günler, haftalar içinde eriyip gitmeye başladı. Arkın, dışarı adım atmayı bile reddeder hale geldi. Evde kalmak, kendi iç savaşına sığınmak gibiydi. Melisa’nın her anısını zihninde tekrar tekrar yaşarken, her bir hatıra ona bir kılıç gibi saplanıyordu. “Onu kaybetmek, benim için en büyük yıkım,” diye düşündü. Ama içindeki savaş, zamanla yerini umutsuzluğa bırakmaya başladı. “Bir daha asla geri dönmeyecek,” düşüncesi, içindeki karamsarlığı büyüttü. Arkın, zaman zaman Melisa’yı düşündükçe kendini daha da kaybolmuş hissediyordu. “Onunla yaşadığım her anı, şimdi birer yük haline geldi,” dedi kendi kendine. Gözleri dolmuştu. “Ona olan aşkım, beni burada tutsak ediyor.” Bir gece, derin bir uykuya dalmaya çalışırken, Melisa’nın sesini duydu. Rüyasında, onu tekrar gördü. Melisa, gülümseyerek yanına geldi. “Arkın, neden bu kadar üzgünsün?” diye sordu. Arkın, “Seni bulamıyorum, Melisa,” diyerek içindeki acıyı dile getirdi. Ama Melisa, sadece gülümsemeye devam etti. “Beni bekle,” dedi. “Ama bu bekleyişin ne kadar süreceğini bilemem.” Arkın, uykusundan uyandığında bu sözlerin yankısı içinde kaybolmuş hissetti. Gözyaşları yanaklarını süzüldü. “Neden bu kadar uzaktasın?” diye fısıldadı. Sabah, Melisa’nın kaybolduğu günkü gibi ruhsuz bir şekilde kalktı. Kahvaltı yapmayı bile unutarak, kendini oturma odasına attı. Etrafındaki eşyalar, Melisa’yla olan anıları hatırlatıyordu. Her köşe, onun gülümsemesiyle doluydu ama şu an hepsi birer hüzün kaynağıydı. “Neden geri dönmüyorsun?” diye haykırmak istese de kelimeleri boğazında düğümleniyordu. Bütün bu süre zarfında, Melisa’nın içsel çatışmalarını düşündü. “Belki de ben onun için bir yüküm,” diye geçirdi içinden. “O benim için savaşırken, ben burada pasif bir şekilde bekliyorum.” Kendine olan güveni daha da azaldı. “Belki de en iyisi, onu serbest bırakmak,” diye düşündü. Ama bu düşünce, yüreğini bıçak gibi yaralıyordu. “Onu seviyorum, ama bu sevgi beni öldürüyor.” Arkın’ın içinde bir kıvılcım belirdi. “Belki de ona biraz mesafe vermeliyim,” diye düşündü. Ama bu düşünce, içindeki savaşı alevlendirdi. “Onu kaybetmektense, uzak durmayı tercih etmek mi?” diye düşündü. İçsel çatışması büyüdü. “Ama ona olan aşkım, beni buraya bağlıyor,” diyerek derin bir nefes aldı. Bir yandan Melisa’yı düşünürken, diğer yandan kendi ruhundaki çatışmayı nasıl çözeceğini bilmiyordu. “Beni bırakma, Melisa,” diye fısıldadı. İçindeki ses, ona her zaman mücadele etmesi gerektiğini söylüyordu. “Hayatta kalmalısın, onun için savaşmalısın,” diyordu. Ama Arkın, bu savaşı nasıl kazanacağını bilemiyordu. Bir akşam, oturduğu yerden kalkarak pencereden dışarı bakmaya karar verdi. Hava kararmıştı ve sokak lambalarının ışıkları sönük görünüyordu. “Hayat devam ediyor ama ben burada kayboldum,” diye düşündü. Melisa’nın gülümsemesi, ona umut verirken, yokluğu ise ruhunu tüketiyordu. “Onu ne zaman bulacağım?” diye düşünerek gözlerini kapattı. “Sonsuz bir bekleyiş içinde miyim?” Bu düşünceler içinde kaybolurken, içsel çatışması yeniden alevlendi. “Melisa, seni bulmalıyım. Seni kaybetmemeliyim,” diyerek haykırmak istedi ama sadece sessizlik vardı. Kendini karanlık bir odada, yalnız başına kaybolmuş hissediyordu. “Beni bırakma,” diye fısıldadı. Bu savaş, onu hem yeniyordu hem de yeniden doğmaya teşvik ediyordu. “Beni bul, Melisa,” diyerek içindeki sesi yükseltti. Ve bu düşünceler içinde, Melisa’nın bir gün geri döneceğine dair umudunu kaybetmemek için savaşmaya devam etti. “Bir gün, seni bulacağım,” diye tekrarladı. Ama ne zaman, ne şekilde bulacağı belirsizdi. İçindeki savaşı kazanmak için, öncelikle kendi karanlığıyla yüzleşmek zorundaydı. |
0% |