@_wolfcub_
|
Yetimhaneye gitme kararım, içimde bir tuhaf karışıklık yaratmıştı. Göktuğ ile birlikte yürürken, her adımda içimde bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Kendimi çok sayıda duygunun arasında kaybolmuş hissediyordum; korku, endişe ve belirsizlik bu duyguların en baskın olanlarıydı. Ama bir yandan da bir şeyler keşfetmeye dair derin bir arzu vardı. Yetimhaneye doğru yürürken, Göktuğ'un yanımda olması, beni biraz daha rahatlatıyordu. Yanımda bir dostun olması, karanlık geçmişimle yüzleşirken bana güç veriyordu. Uzun zamandır hissetmediğim bir şeydi bu. Daha önce hep yalnızdım, kimseyle derin bir bağ kurmamıştım. Ama Göktuğ ile olan bu ilişki, benim için yeni bir şeyler vaat ediyordu. Belki de geçmişle yüzleşmek, onun yanında olmakla daha kolay hale gelecekti. Yavaş yavaş yetimhaneye vardık. Burası, çocukluğumun en karanlık anılarını barındıran yerdi. Binaların dışı eskimiş ve yıpranmıştı, sanki geçmişin tüm acıları bu duvarlara hapsolmuş gibiydi. Kalbim hızla çarpmaya başladı. “İyi misin?” diye sordu Göktuğ, beni dikkatle izlerken. Başımı salladım ama içimdeki kaygıların hiç de azalmadığını biliyordum. “Burası… burası benim için çok zor,” dedim, sesim titrerken. “Ama bu kadın… o kadının kim olduğunu öğrenmem lazım.” Göktuğ, elimi tuttu ve sıkıca kavradı. “Burada birlikteyiz. Unutma, senin için buradayım.” Kapıya yaklaştıkça, içimden bir ses beni durdurmak istiyordu. Buraya girmek, belki de geçmişteki tüm acılarımı yeniden açmak anlamına gelecekti. Ama bir başka ses, bu yolculuğun beni özgürleştireceğini haykırıyordu. Kapıyı açtım ve içeri adım attım. Duvardaki eski resimlerin solmuş yüzleri, içimde bir sıcaklık yarattı. Hatıralarımın akışı, bir su gibi gözlerimin önünden geçti. O zamanlar hissettiğim yalnızlık, karamsarlık ve umutsuzluk tüm vücudumu sarhoş ediyordu. Ama Göktuğ'un yanımda olması, bu acıları biraz olsun hafifletiyordu. İçeri girdiğimizde, salonun köşesindeki eski bir sandalye dikkatimi çekti. O sandalyeye oturup, etrafıma baktım. Hatırlamaya çalıştım. Bu sandalyede belki de ilk kez birinin beni gerçekten dinlediğini düşünmüştüm. Ama o günleri hatırlamak istemiyordum. “Göktuğ, bu yer… çok garip hissettiriyor,” dedim. “Sanki anılarım canlanıyor. Burada yaşadıklarım, beni içten içe kemiriyor.” “İstersen biraz sessiz kalabilirsin,” dedi Göktuğ. “Belki de anılarınla yüzleşmek istemiyorsun. Bunu zorlamak zorunda değilsin.” Ama ben artık zorlamalıydım. İçimdeki karanlıkla yüzleşmeden, huzur bulamayacağımı biliyordum. Sandalyeden kalkıp, odanın diğer köşesine doğru ilerledim. Birden gözlerim, yerin üstündeki tozla kaplı bir halıya takıldı. Halının üzerinde küçük bir iz gördüm. “Açık havada oynamayı sevdiğimiz o eski halı,” dedim. “Hepimiz burada koşardık.” Göktuğ arkamdan yaklaştı. “Sana zorla unutmak istediklerini hatırlatmak mı istiyor bu yer?” diye sordu. “Evet, belki de öyle,” dedim. “Ama bunu hatırlamak zorundayım. O kadının kim olduğunu öğrenmem lazım.” O sırada, içimdeki karanlık daha da derinleşmeye başladı. Sanki rüyamda gördüğüm kadın yeniden ortaya çıkacak gibi hissediyordum. Yavaş yavaş, o kadının korkunç yüzü gözlerimin önünde beliriverdi. O an rüyamda yaşadıklarımın gerçek olduğunu anladım. Göktuğ'un yanında durması, cesaretimi toplama konusunda bana yardım ediyordu. “Burada çok fazla şey hatırlamak zorundasın, değil mi?” dedi. “Evet,” dedim, “ama beni korkutan bir şey var. O kadın… o bana bir şeyler anlatıyor gibi hissediyorum.” Tam o anda, bir an için kapının açıldığını ve içeri birinin girdiğini duydum. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. O kadın, o korkunç kadın, belki de benim geçmişimdeki tüm travmaların bir sembolüydü. Kalbimdeki korkular, her geçen saniyede daha da büyüyordu. Ama bir yandan da onunla yüzleşmeye kararlıydım. Gözlerimi açtığımda, karşımdaki boşluğu gördüm. Yalnızca içimdeki korkunun yankıları kalmıştı. Ama bu sefer, Göktuğ'un elini sıkıca tutarak, daha fazla dayanamayacağımı biliyordum. “Beni bırakma,” dedim. “Bir şeyler hissediyorum, bu kadının peşindeyim.” Göktuğ, yanımdan hiç ayrılmayacağını söyledi. O an anladım ki, bu yolculukta yalnız değildim. Geçmişimle yüzleşme kararlılığım, beni özgürleştirecek olan anahtardı. Gözlerimi kapatıp, içimdeki korkularla yüzleşmeye başladım. Bu yolculuğun nereye varacağını bilmeden, karanlık bir ormanın derinliklerine dalıyordum.Karanlık ormanın derinliklerine adım attığımda, tüm duyularım uyanmıştı. Etrafımdaki sesler, bir zamanlar benimle oynayan çocukların gülüşlerini, ardından gelen fısıldayan rüzgarın hüzünlü melodisini taşıyordu. Hava soğuk ve nemliydi; her nefes alışımda boğazımda bir düğüm hissediyordum. İçimdeki korku, bu korkunç kadının izlerini sürerken bir yandan da cesaret vermeye çalışıyordu. Göktuğ'un yanımda olduğunu bilmek, bu karanlık labirentte kendimi daha az kaybolmuş hissettiriyordu. Adım adım ilerledikçe, ağaçların arasından gözlerimin önüne gelen görüntüler daha belirgin hale gelmeye başladı. Rüyamda gördüğüm o kadının korkunç yüzü, ağaçların arasındaki gölgelerde dans ediyor gibiydi. Gözlerimdeki korku, kalbimdeki sancıyla birleştiğinde içimi kıpır kıpır eden bir duyguya dönüştü. “Göktuğ,” dedim, sesim titreyerek. “Onu bulmak zorundayım. O kadın, geçmişimdeki her şeyin anahtarı gibi. Göktuğ, sadece başını sallayarak destek vermeye çalıştı. Gözleri, karanlıkta kaybolmuş ama yine de beni takip ediyordu. “Ama senin ne yapman gerektiğini biliyor musun?” diye sordu. “Geçmişteki o karanlık kadınla yüzleşmek, korkularını kabullenmekle başlar. Ama bunu yaparken kendini tehlikeye atma, Arkan.” Kafamı salladım ama içimdeki irade, bir ateş gibi yanıyordu. “Geçmişimle yüzleşmeden asla huzur bulamayacağım,” dedim. “Bunu yapmalıyım.” Daha derinlere doğru ilerledikçe, ağaçların arasındaki ışık daha da azalmaya başladı. Her adımımda toprak, ayağımın altında çamur gibi kayıyordu. Duyularımın gerildiğini hissediyordum. Bir an, arkamda bir ses duydum; fısıldayan bir ses. Korkuyla döndüm ama yalnızca Mert’in yüzü, karanlıkta endişeyle parlıyordu. “Burada bir şeyler var,” dedim. “Bunu hissetmiyor musun? Bir şey bizi izliyor.” Göktuğ, gözlerini daraltarak etrafa bakındı. “Bu sadece senin korkuların,” dedi. “Ama eğer bu kadının peşindeysen, onu bulmak zorundasın.” Bir an için durdum. Karşımdaki kocaman karanlık ormanı düşündüm. İçimdeki korku, tekrar tekrar aklımı kemiriyordu. “Korkuyorum, Mert. Ama bu kadının yüzleşmek zorundayım.” Tam o sırada, rüyamda sıkça gördüğüm o kadın belirivermişti. Etrafımdaki ağaçların arasından, gözleri ateş gibi parlayan o kıpkırmızı yüzüyle karşımda duruyordu. “Beni buldun,” dedi. Sesindeki kahrı, korkunç bir yankı gibi etrafıma yayıldı. “Geçmişinle yüzleşmeye mi geldin?” Kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. “Sen… sen kimsin?” dedim, sesim kısık çıkıyordu. “Ben senin unutmaya çalıştığın geçmişinim,” diye yanıtladı. “Unutmak istediğin o acılar, hatıralar… Hepsi benimle burada.” Korku içimde büyürken, Göktuğ'un elini sıkıca kavradım. “Ben seni unutmak istemiyorum,” dedim. “Ama neden buradasın? Neden beni takip ediyorsun?” Kadın, karanlıkta gülümsemeye başladı. “Çünkü seninle bir işim var,” dedi. “Kendinle yüzleşmeden, bu yerden asla çıkamazsın. Korkularını kabullenmeden, asla özgür olamayacaksın.” O an, zaman sanki donmuş gibiydi. Kafamın içinde yankılanan her kelime, ruhumun derinliklerine işliyordu. İçimdeki karanlığı daha fazla hissedebiliyordum. “Hayır,” dedim, “ben senin kölen olmaktan vazgeçtim. Beni esir almanı istemiyorum.” Kadın, gülümsemeyi sürdürdü. “Bunu yapabileceğini sanmıyorum. Geçmişin peşini bırakmayacak. Bu korkuyla baş etmezsen, asla özgür olamayacaksın.” Bir an için içimdeki tüm cesareti toplamaya çalıştım. Göktuğ'un elini bırakmadım ama artık içimdeki korkunun yüzleşmesini istemek, beni daha güçlü hissettiriyordu. “Seni aşacağım,” dedim, sesim artık daha kararlıydı. “Sen benim geçmişim olabilirsin ama geleceğimi belirleyemeyeceksin.” Kadın, bu sözlerime karşı bir süre sessiz kaldı. Sonra, hüzünlü bir şekilde gülümsedi. “O halde gel, kendinle yüzleş.” Ve aniden, karanlık ormanın derinliklerinde, içinde bulunduğum gerçeklik daha da karışık hale geldi. Kendimi bir boşluğa düşüyormuş gibi hissettim; düşerken içimdeki korku ve kaygılarla birlikte derin bir uykuya dalıyordum. Bütün bu olanlar, geçmişimin bir parçasıydı. O kadın, belki de içimdeki karanlığın sembolüydü. Ama bir yandan da benim kendi irademle yüzleşmek zorunda olduğumu biliyordum. Korkularımın peşinden gittiğim bu yolculuk, benim içsel savaşımdı. Ve bu savaş, belki de sonunda benim özgürlüğümü getirecekti.Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes aldım. O kadının yüzü, geçmişimdeki en korkunç anıları canlandırıyor, beni yeniden o acı dolu günlere sürüklüyordu. Rüyamda onu tanıyordum; çocukken bir şekilde hayatımın içinde yer almıştı. Ama o günlerdeki hali, şimdi karşıma çıkan bu delirmiş gibi görünen kadınla tamamen zıt bir görüntüdeydi. Geçmişte yaşadığım her şeyin yankıları, beni o karanlık ormana götürürken ruhumda derin bir yara açıyordu. O kadının gözleri, karanlıkta yanıp sönen bir ateş gibi parlıyordu. "Beni tanıyor musun, Arkan?" diye sordu. Sesindeki alaycılık, içimi ürpertirken bir yanımda korku ve endişe dalgalanıyordu. "Evet, seni tanıyorum," dedim, sesim titreyerek. "Ama o kişi ben değilim. O kadının arkasındaki acıdan çok uzaklaştım." Ama bu rüyanın ne anlama geldiğini bilemiyordum. İçimde bir şeyler kıpırdanıyordu; sanki bu rüya bir gösteri, bir belirtiydi. Belki de geçmişimle yüzleşmem için bir fırsat veriyordu. Ama ben bununla karşılaşmaya hazır mıydım? Hayır. Geçmişimde yaşadığım o travmatik anıları yeniden yaşamak istemiyordum. Tekrar acı çekmek, ruhumun derinliklerine inmek… Hayır, buna katlanamazdım. Herhangi bir çıkar yol aramak için etrafıma bakındım. Karanlık ormanın derinlikleri arasında kaybolmuş gibiydim. İçimdeki korku, beni daha da derinlere çekiyordu. “Beni bırak!” diye bağırdım. “Ben seni görmek istemiyorum!” Kadın, bir an duraksadı. Gözlerinde hüzün dolu bir parıltı belirdi. “Kaçamazsın, Arkan. Geçmişin peşini bırakmayacak. Unutmaya çalıştıkların, seni bulacak. Seninle yüzleşmeden huzur bulamayacaksın.” Yeniden korku içimi kapladı. Onunla yüzleşmek, geçmişimle yüzleşmek zorundaydım. Ama nasıl? Nasıl olabilirdi ki? Onun varlığı bile içimdeki acıyı kabullenmekte ne kadar zorlandığımı hatırlatıyordu. Rüyada kaybolmuş gibi hissederken, her an tekrar eski günlere dönebilme korkusuyla doluydum. “Yeter!” dedim, daha yüksek bir sesle. “Ben geçmişimdeki bu acıları yaşamak istemiyorum. Onlarla başa çıkmayı öğrenmem gerekiyor, ama bunu seninle yapmak zorunda değilim!” Kadın, gülümseyerek başını salladı. “O halde beni yenmelisin,” dedi. “Ama bu senin için kolay olmayacak. Korkularınla yüzleşmek, onları anlamak ve kabullenmek zorundasın.” Bir an düşündüm; bu rüya, belki de içimdeki savaşın sembolüydü. Hayatımda yaşadığım tüm o travmalarla yüzleşmek zorundaydım. Ama nasıl? Bunu nasıl yapabilirdim? Belki de bu rüya, bana kendi içime bakmam gerektiğini hatırlatıyordu. Rüyanın derinliklerinde kaybolduğum için, kendi korkularımla yüzleşmeyi seçememiştim. Rüya daha da karanlık hale gelmeye başladı. Ağaçların arasından bir şeyler fısıldıyordu; korkularım, geçmişim ve acılarım. “Korkma, Arkan,” dedim içimden. “Bu bir rüya. Ama unutma, bu rüya bile gerçeklikteki acılarınla yüzleşmeni sağlamak için burada.” Kadın aniden kayboldu. Etrafımda karanlık bir sessizlik çökmüştü. Ama onun sesi hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. “Geçmişin peşini bırakmayacak,” diye fısıldıyordu. “Onunla yüzleşmeden asla özgür olamayacaksın.” O an, kalbimdeki korku ve kaygıdan daha fazlasının olduğunu hissettim. Belki de bu rüya, korkularımla yüzleşmek için bir yolculuktu. Karanlık ormanda kaybolmuş olabilirim ama kendi içimdeki savaşı kazanmadan asla huzur bulamayacağımı biliyordum. Ve belki de bu savaş, beni geçmişimle yeniden birleştirip özgürlüğe kavuşturacak bir yol olabilirdi. Rüyada derinleşen karanlık, beni daha da içsel bir yolculuğa sürüklüyordu. Artık yalnızca karanlık ormanın derinliklerinde değil, kendi ruhumun kıyılarında dolaşıyordum. İçimdeki korkuları ve kaygıları aşmanın yollarını arıyordum. Kalbimde yankılanan kadın sesinin ardından gitmeye karar vermiştim; onunla yüzleşmeden ilerlemem mümkün değildi. Kendimi ilerlemeye zorladım, karanlığın içine doğru adım attıkça ayaklarımın altındaki yer sarsılıyordu. Her adımda, geçmişimden getirdiğim yüklerin ağırlığını daha çok hissediyordum. Ağaçların arasında bir patika belirdi, bu yolun beni nereye götüreceğini bilemezken ilerlemekten başka çarem yoktu. Adımlarım, ayaklarımın altındaki yaprakların çıtırdamasıyla birlikte bir melodiye dönüşmüştü. Derin bir nefes alarak yola devam ettim. Ağaçların gölgeleri üzerinde yürürken, içimdeki korkularla başa çıkmak için bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. “Beni dinle, Arkan,” dedi iç sesim, “Bunlar yalnızca senin korkuların. Sen onlardan daha güçlüsün.” Bu cümleler, ruhumun derinliklerine dokunarak beni cesaretlendirdi. Ama sonra, yine de o kadının sesi yankılandı: “Yüzleşmeden kaçamazsın.” Bir anda ormanın derinliklerinden bir ses yükseldi. Korkuyla irkildim. "Arkan!" diye haykırıyordu, sesi gittikçe yakınlaşıyordu. Tanıdık ama aynı zamanda korkutucu bir ses... O kadın! “Beni bulmak zorundasın,” dedi. “Yüzleşmeden asla huzur bulamayacaksın.” Korkum yeniden tazelendi ama bu sefer farklıydı. İçimdeki acıyı kabullenme isteği, korkumun önüne geçmeye başlamıştı. “Biliyorum, seninle yüzleşmem gerek,” dedim, sesim kendim için bir cesaret kaynağı olmuştu. “Ama bu yüzleşmeyi yapmadan önce korkularımla başa çıkmalıyım.” Bir anda kadın belirdi, karşımdaki gölgelerden çıkıp geldi. Yüzü yine tanıdık ama tanıdık olduğu kadar da korkutucuydu. “Beni unutmaya çalıştığını biliyorum,” dedi. “Ama ben buradayım, seninle birlikte. Geçmişinden kaçamazsın, Arkan. Her şeyin seni bulacak.” Kalbim hızla atıyordu. “Biliyorum,” dedim, gözlerim onun gözlerine kilitlenmişti. “Ama bu sefer seni kabul etmek istiyorum. Yüzleşmek zorundayım. Hayatımda yaşadıklarım beni daha güçlü kılacak. Bunu yapmak zorundayım!” Korkuyla dolu gözleri, bir anlık bir değişim yaşadı. Sanki içindeki öfke ve hüzün, bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. “O zaman,” dedi, sesi daha yumuşak bir tonda. “Kendinle yüzleş ve içindeki karanlığı kabul et. Belki de bu yolculuk, seni özgürlüğe kavuşturacak.” Bir an için, onunla empati kurmaya çalıştım. “Sen de acı çektin, değil mi?” diye sordum. “Beni geçmişimle yüzleştirmeye çalışarak, kendi yaşadıklarını hatırlıyorsun.” Kadın gülümsedi ama bu gülüş, hüzün doluydu. “Evet, Arkan. Ama sen benim yaşadıklarımdan daha fazlasını yapabilirsin. Senin yolculuğun henüz bitmedi. Kendini bulduğunda, geçmişin yüklerinden kurtulacaksın.” Karanlığın ortasında, artık bu kadınla daha derin bir bağlantı kurmaya başlamıştım. Onun varlığı, korkularımın ve acılarımın bir yansımasıydı. Ama aynı zamanda, beni kendi iç yolculuğuma yönlendiren bir rehber gibi hissediyordum. “Korkularımın peşinden koşmak zorundayım,” dedim, kendime olan güvenim artıyordu. “Geçmişimle barışmalıyım.” Bir anda ormanda bir değişim oldu; etrafımdaki karanlık sanki azalıyor, ağaçların gölgeleri yerini daha yumuşak bir ışığa bırakıyordu. Kadın yine kayboldu ama sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu. “Kendinle yüzleş, Arkan. Beni unutma ama kabullen.” Gözlerimi açtım ve rüya sona ermedi. Rüyanın içindeyken bile, bunun bir anlamı olduğunu biliyordum. Bir kapı aralanmıştı, içimdeki karanlığı keşfetmem için bir fırsat verilmişti. Ve o kadının sesindeki tını, artık korkunç bir yankı olmaktan çıkmış, bana umut veren bir rehber gibi hissettiriyordu. Rüya devam ettikçe, içimdeki gücü bulmaya çalıştım. Geçmişimle yüzleşme zamanım gelmişti. "Arkan, iyi misin?" Mert'in sesi ile gözlerimi açtım. Uyanıkken bile kendimi bir rüyanın içinde hissediyordum.Kendimi aniden o tanıdık, soğuk ve karanlık odada buldum. Yetimhanenin paslı demir kapıları, geçmişimin en derin köşelerine açılan bir kapı gibi hissediliyordu. Her şey, rüyamdan çıkmış gibi gerçekti; odanın köşelerinde siluetler belirmeye başladı. O deli kadın yine oradaydı. Hemen gözlerim, onun yüzüne kaydı. Bana doğru yaklaşırken, içimdeki korku yeniden canlanmaya başladı. Yüzü tanıdık ama o tanıdıklık beni korkutuyordu. O an, ne kadar kaçmaya çalışsam da, onunla yüzleşmem gerektiğini anladım. “Sen!” diye bağırdım, sesim titriyordu ama kararlıyım. “Beni buraya neden çağırdın? Neden hep peşimdensin?” Kadın, gülümseyerek durdu. “Çünkü seninle konuşmamız gerekiyor, Arkan,” dedi. Sesi, içimdeki korkuları alevlendirdi. “Beni unuttun ama ben seni asla unutmadım. Geçmişinle yüzleşmediğin sürece özgür olamazsın.” Deli kadının gözleri, bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama ben dinlemek istemiyordum. “Senin yüzünden hayatım mahvoldu!” dedim, sinirle. “Yeter artık! Beni bırak!” Bir adım daha attı, ama bu sefer sessizdi. O an içimdeki tüm öfkeyi serbest bıraktım. “Beni daha fazla zorlamana izin vermeyeceğim! Benim hayatım, senin oyuncağın değil!” “Öyle mi?” diye yanıtladı, alaycı bir tavırla. “Sen henüz anlamadın, değil mi? Benimle yüzleşmek zorundasın, aksi takdirde geçmişin seni boğacak.” Kafamın içinde çığlıklar yükselmeye başladı. Beni korkutmaya çalışıyordu ama ben artık ona teslim olmayacaktım. “Sana asla teslim olmayacağım!” dedim, bağırarak. Kollarımı savurdum, sanki onu itmek için. Bir an için, zihnimin derinliklerindeki tüm acılar dışarı çıkıyormuş gibi hissettim. Kadın, biraz geriye çekildi ama gözlerindeki hüzün ve öfke değişmedi. “Senin içindeki karanlığı bilmiyorsun, Arkan. Onu kabullenmezsen, seni yenecek. Bu, savaşı kaybetmektir.” “Hayır!” dedim, içimdeki öfkeyi serbest bırakarak. “Ben karanlıkta kaybolmayacağım! Artık korkmuyorum!” İkinci bir adım attım, onunla yüzleşmek için. Bütün gücümü toplayarak, ona doğru yürüdüm. “Sen benim geçmişimsin ama geleceğimi belirlemene izin vermeyeceğim!” Onunla yüzleştiğim an, o soğuk ve karanlık odada, aniden bir patlama gibi içimdeki duygular açığa çıktı. Kalbim hızla atıyor, sinirlerim gerginleşiyordu. Kadın, gözlerini benden ayırmadan durdu ve tam o sırada benim üzerimdeki güç yoğunlaştı. O an, gözlerimdeki alevi görebiliyordu. “Ne yapıyorsun?” diye sordu, ama korku ifadesi yerine bir şaşkınlık vardı. “Senin içindeki karanlık daha da büyüyor!” “Biliyorum! Ama bu sefer onu kabulleniyorum!” diye haykırdım. İçimdeki tüm öfke ve acı, şimdi ona doğru yöneliyordu. “Yeter artık! Benim hayatım benim seçimlerimle dolu olacak!” Kollarımı açtım, ona doğru adım atarak. Korkularım, geçmişimin zincirlerini kırmak için üzerime geliyordu ama ben buna karşı durdum. “Benimle yüzleş!” dedim. “Ben de seninle yüzleşmek zorundayım!” Deli kadın, sinirle gözlerini kısarak bana bakıyordu. “Senin bu cesaretin, beni durduramaz!” dedi. Ama ben, tüm gücümü toplamak için derin bir nefes aldım. Kollarımı iki yana açarak ona yaklaşmaya devam ettim. Ve o anda, içimdeki tüm karanlık ve korku, yüzleşmek için bir fırsata dönüşüyordu. Gözlerindeki korku, sanki benimle birlikte büyüyordu. İkimiz de birbirimize doğru ilerliyorduk, içsel bir savaşın tam ortasında... “Bu savaş benim!” diye haykırdım. “Benim hayatım, benim seçimlerimle dolacak!” O an, kendimi kaybetmiş gibi hissettim. Her şey bir araya geldi, kalbimdeki yükler açığa çıkıyordu. Korkumla, öfkemle ve hüzünle yüzleşiyordum. Karanlık bir odada, deli kadınla yüz yüze geldim. İkimiz de birbirimizin ruhunda bir şeyler arıyorduk. Bu, yalnızca bir savaş değil; aynı zamanda kendimle yeniden tanışma yolculuğuydu.O an, o karanlık odada zamanın durduğunu hissettim. İkimizin arasında yoğun bir enerji vardı; adeta iki dünyayı birbirine bağlıyordu. Kadın, derin bir nefes aldı ve sanki içindeki korkularla yüzleşmeye karar vermiş gibiydi. Gözlerindeki tedirginlik, bir anlığına kaybolmuştu. “Senin içindeki o karanlık, seninle birlikte büyüyor, Arkan,” dedi. “Ama seni tanımıyorum, gerçek yüzünü görmek istiyorum.” “Gerçek yüzüm!” diye bağırdım. “Benim gerçek yüzüm, senin korkularını yenecek güce sahip! Beni hapsetmene izin vermeyeceğim!” İçimdeki tüm cesareti topladım. Benim için önemli olan, bu anı kaybetmemekti. Yüzleşmem gereken yalnızca o kadın değil, geçmişimdi. Her an, hayatımda iz bırakan anılarımı geri getiriyordu. “Bunu istemiyorum,” dedi kadın, gözlerinde bir an için çaresizlik belirdi. “Beni bırak, Arkan. Benimle savaşma, seni daha fazla incitmek istemiyorum.” Ama onu bırakmayı düşünmüyordum. “Beni incittin, ve ben de bununla yüzleşmek zorundayım. Her anı, her hatırayı yaşamak zorundayım!” İçimdeki öfke, bu kadar zamandır bastırılmış duygularımın birikimiydi. “Sen, benim geçmişimde bir yarasın. Ama senin yüzünden kendimi mahvedemem!” Kadın, arkasına dönüp kaçmak isterken, ona yaklaştım. “Nereye gidiyorsun?” diye sordum. “Kaçmak, geçmişinle yüzleşmekten daha kolay mı?” O anda, gözlerimde bir kararlılık belirdi. İçimdeki cesaret, onu itmeye başladı. “Benimle yüzleş, ne olursa olsun! Seninle konuşmak zorundayım!” O an, kadın duraksadı. Gözlerinde bir savaş yaşanıyordu. Korku ve öfke, birbirini izliyordu. “Ben de acı çekiyorum, Arkan,” dedi. “Ama geçmişten kaçmak istiyorum. O kadar çok şey yaşadım ki, artık başka birini incitmek istemiyorum.” “Ben de yaşadım!” dedim. “Ama bunu aşmak zorundayız. Beni korkutmayı bırak ve gerçeklerle yüzleş!” Tam o sırada, onun yüzündeki korkunun yerini bir direnç aldı. “Hayır! Seninle yüzleşmeyeceğim! Bu benim kabusum!” Bağırarak, etrafıma bir şeyler fırlatmaya başladı. Her biri, geçmişimin bir parçası gibi içime işliyordu. Paslı demirlerin sesi, kulaklarımda yankılanıyordu. Ama ben, bu sefer pes etmeyecektim. “Beni durduramazsın!” diye haykırdım. İçimdeki güç, ona karşı bir kıvılcım gibi parlamaya başladı. “Senin geçmişin benim için bir engel değil, bir fırsat! Bunu kabullenmek zorundayız!” Kadın, tam karşımda durdu. “Seninle savaşmak istemiyorum, ama seni bırakmayı da...” Cümlesi yarıda kaldı, sesindeki çaresizlik bir anlığına içimi burkdu. İkimiz de durduk, sessizliğe gömüldük. O an, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. İçimdeki tüm acılar, onun gözlerindeki derin çukurlarda yankı buluyordu. “Seninle barışmak zorundayım,” dedi sonunda. “Ama bu kolay değil.” “İçindeki karanlıkla yüzleşmek her zaman zor olmuştur,” dedim. “Ama senin geçmişin, benim geçmişim değil. Biz, farklı yollardan geldik ama aynı noktada buluştuk.” Kadın, başını eğdi ve gözleri dolmaya başladı. “Bir zamanlar ben de senin gibiydim, ama kaybettiklerim yüzünden karanlık bir yerden geldim. Şimdi, geri dönmek istemiyorum. Ama seninle yüzleşmek zorundayım.” “Geri dönüş yok,” dedim. “Ama birlikte ileriye gidebiliriz. Acı verici olsa da, geçmişimizi geride bırakmanın bir yolunu bulmalıyız.” O an, gözlerindeki çatışma sona ermiş gibiydi. Bir adım attı ve içindeki korkuları açığa çıkarmaya karar verdi. “Tamam, Arkan. O zaman birlikte yüzleşelim.” Bütün geçmişin ve korkuların, iki ruh arasında birleşiyordu. Karanlıkta bir umut ışığı belirmişti. Artık savaşı kaybetmek istemiyordum. Kendi içsel yolculuğumu yapmaya kararlıydım. Kendimi o karanlık odada bulurken, deli kadınla birlikte bir savaşa girdim. Ama bu, sadece onun değil, benim de savaşımdı. Geçmişle barışmak için birbirimize ihtiyacımız vardı. İkimiz de kendimize karşı bir yolculuğa çıkmak zorundaydık. Ve o an, bu yolculuğun başlangıcında, birbirimizin karanlığına el uzattık. çocukluğumda bana cehennemi yaşatmış kadın ile, sanki bunları daha yeni yaşamışız gibi konuşuyorduk. Geçmiş, yeniden masaya yatırılmıştı ve sanki bu masa kumar masasıydı, rastgele dağıtılmış kartlarla, hiçte rastgele olmayan bir hayatı çiziyorduk, yeniden. Kadınla aramızdaki gerilim, bir an bile dinmiyordu. Ama artık içimdeki korkunun yerini bir cesaret almıştı. “Savaşmaya devam edebiliriz,” dedim, “ya da birlikte bu karanlığa karşı durabiliriz. Seçim senin.” Kadın, gözlerinde bir değişim yaşandığını hissettiğim anda, kendini bırakmış gibiydi. “Belki de korkumdan kurtulmanın tek yolu, seni dinlemektir,” dedi. “Ama bana söz ver, beni yaralayacak ya da içimdeki karanlığı açığa çıkaracak hiçbir şey yapmayacaksın.” “Bunu sana asla yapmam,” dedim. “Ama birlikte bu yolculuğu yapmamız gerekiyor. Seninle birlikte, bu karanlığı aydınlatmaya çalışmalıyız.” O an, gözleriyle beni inceledi. “Ama geçmiş, her zaman peşimizde olur,” dedi. “Seni bu geçmişin ağırlığından kurtaramam.” “Geçmiş beni tanımlamaz,” dedim. “O, sadece bir deneyimdir. Ama bizim için ne anlama geldiği, tamamen bizim seçimimize bağlı.” Kadın bir süre sessiz kaldı. Gözlerindeki mücadele, içindeki savaşın simgesiydi. Korkularımızı yenmek için ikimiz de cesaret göstermeliydik. “Tamam,” dedi. “O zaman ne yapmalıyız?” “Birlikte geçmişle yüzleşeceğiz. Her acı anıyı, her korkuyu ve her kaybı tekrar yaşayacağız,” dedim. “Ama bu sefer yalnızca ben değil, sen de benimle olacaksın.” Kadın, başını sallayarak onayladı. “Belki de bu benim için bir başlangıçtır. Ama korkuyorum, Arkan. Korkularımın, geçmişimin içinden geçmek zorundayım.” “Evet, ama yalnız değiliz. Beraber yürümek, bu yükü hafifletebilir,” dedim. “Belki de bu, ikimiz için de bir kurtuluş yolu olabilir.” O anda, karanlık odada bir aydınlık belirdi. Belki de içimizdeki tüm korkularla yüzleşme cesaretimizi bulduğumuzda, karanlıkların üstesinden gelebilirdik. Kadın bana doğru yaklaştı. “Beni dinle ve birlikte bu korkuların üstesinden gelmeye çalışalım,” dedi. “Evet, birlikte!” diye yanıtladım. İçimde bir sıcaklık hissettim; belki de bu, iki ruhun birleşiminden doğan bir umut ışığıydı. Karanlık bir tünelden geçerken, yanımda onun varlığıyla daha güçlü hissediyordum. İkimiz, geçmişimizin yükünü taşırken, aynı zamanda birbirimizin karanlığını da aydınlatmaya çalışıyorduk. O an, tüm korkularımızı geride bırakıp, yolumuza devam etmeye karar verdik. Birbirimize kenetlenen ellerimiz, geçmişin soğuk dokusunu yok etmeye başlıyordu. Ruhumdaki cesaret, karanlıkların arasından geçerken büyüyordu. Belki de bu mücadele, beni sadece geçmişimle değil, kendimle de barıştıracaktı. Kadınla birlikte yürümeye başladık; her adımda daha fazla güç buluyordum. Karanlık ormanda ilerlerken, içimdeki korkuların yerini bir umut alevi almaya başlamıştı. “Unutma,” dedim, “korkularımızın üstesinden gelmek, bizi birbirimize daha da yakınlaştıracak. Her anı paylaşmak, hayatı yeniden yaşamak demektir.” Kadın gözlerimi aradı. “Belki de haklısın, Arkan. Korkularımla yüzleşmek, benim için bir meydan okuma. Ama bunu yalnız yapamayacağım.” “Yalnız değilsin. Her zaman yanındayım,” dedim. “Geçmişi aşmak, geleceği inşa etmek için buradayız. Birbirimize dayanarak bu yolculuğu yapacağız.” Ve o an, ikimizin de karanlıkları aydınlatmaya yönelik bir adım attığını hissettim. Geçmişimizin izleriyle yüzleşmek zor olacaktı, ama birlikte yürüyerek bu mücadeleyi kazanacaktık. Her şey, belki de yeni bir başlangıcın kapısını açacaktı. İçimde bir umut doğuyordu. Karanlık her tarafımı sarmış olsa da, onu yenmek için yeni bir hedefim vardı: kendimle barışmak. İlerlemeye devam ettikçe, karanlık ormanın içindeki ağaçlar daha yoğunlaşmaya başladı. Kolları, sanki bizi içeri çekmeye çalışan birer kollar gibi, daha da yaklaşmıştı. Her adımda, geçmişin hayaletleri etrafımızda dolaşıyor gibiydi; sesleri fısıldıyor, acı hatıralarımızı hatırlatıyordu. Ama bu sefer, korkularımın üstesinden gelmek için cesaret bulmuştum. Kadınla yan yana yürümek, bana güç veriyordu. “Aman Tanrım, bu ağaçlar gerçekten korkunç,” dedi kadın, biraz tereddütle. Gözlerindeki korku ifadesi, belki de kendi geçmişiyle yüzleşme isteğinden kaynaklanıyordu. “Ama seninle yürümek, biraz olsun cesaret veriyor bana.” “Geçmişin yükünü taşımanın bir yolu var,” dedim. “Korkularımızı kabullenerek onlarla yüzleşmeliyiz. Senin için de geçerli bu.” Kadın, kafasını eğdi. “Ama nasıl?” diye sordu. “Korkularım çok derin ve karanlık. Onları aşmak, o kadar kolay değil.” “Zamanla,” dedim. “Korkularını kabul ettiğin her an, onlara karşı bir adım atmış oluyorsun. Belki de rüyalarımız bize bir şeyler öğretiyor. Onlar, geçmişin izlerini silmeye yardımcı olabilir.” Kadın, başını sallayarak onayladı. “Belki de haklısın. Ama korktuğum her şeyle yüzleşmek zorunda kalmak, beni oldukça ürkütüyor.” “Biliyorum, ama birlikte olursak, her şey daha kolay olacaktır,” dedim. “Benimle yürümeye devam et. Geçmişimizin karanlıklarıyla savaşmak için birleşelim. Senin için bu, aynı zamanda benim için de bir yolculuk.” Kadının yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Tamam, deneyeceğim. Ama kendime söz veriyorum, bu mücadele yalnızca seninle olacak.” Tam o anda, ormanın derinliklerinden gelen bir ses duyuldu. Korkunç, derin bir gürültüydü. “Bizi durduramazsınız!” diye haykırdı ses. Korkuyla birbirimize sarıldık. “Kim bu?” dedim, sesin kaynağını arayarak. Bir an duraksadık. Ses, karanlığın içinden yankılanarak geldi. “Geçmişiyle yüzleşmekten kaçamazsınız! Unutmayın, korkularınız her zaman sizinle birlikte olacak!” Kadın, dehşet içinde gözlerini büyüterek bana döndü. “Bu ses… bu, o kadın mı?” “Bilmiyorum,” dedim. “Ama korkmak zorunda değiliz. Korkularımızla yüzleşmek, onları geride bırakmanın tek yoludur.” Korku dolu gözlerle birbirimize baktık. “Hadi, daha fazla kaçmayalım. Bu ses kim olursa olsun, onu durdurmalıyız. Korkularımızı aşmadan, özgürleşemeyiz.” Bir adım attık, sonra bir adım daha. Sesin kaynağına doğru ilerledikçe, karanlık daha da derinleşiyordu. Ağaçların gölgeleri, üzerimize doğru uzanarak sanki bizi korkutmaya çalışıyordu. Ama içimdeki cesaret, adımlarımı hızlandırıyordu. “Biz korkmayacağız!” diye haykırdım. “Geçmişimizin gölgelerinin üstesinden geleceğiz! Bu ses, bizim korkularımızın dışavurumu. Biz onunla yüzleşeceğiz!” Ormanın derinliklerinden gelen ses, duraksadı. “Beni durduramazsınız!” diye yankılandı. Ama bu sefer, korkuyla değil, cesaretle ilerliyorduk. Birlikte, bu karanlığın içinde yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Kadın, yanımda yürürken kendine güven kazandı. “Hadi, gidelim,” dedi. “Birlikte bu karanlığı aşabiliriz. Korkularımıza karşı duracağız!” Ve o an, birlikte yürümek, geçmişle yüzleşmek için gerekli olan cesareti bulduğumuz an oldu. Ormanın derinliklerine adım attıkça, korkularımızın bizi asla durduramayacağını biliyordum. Karanlık içinde, kendi iç gücümüzü bulmaya çalışıyorduk; birlikte, cesaretle yol alıyorduk. Korkularımızı geride bırakmanın tek yolu, onlarla yüzleşmekti. Ve o an, bu mücadelede yalnız olmadığımı bir kez daha anladım. Geçmiş, artık üzerimde bir yük değil, beni daha güçlü kılacak bir deneyimdi.Adımlarımızı hızlandırarak, karanlık ormanın derinliklerine daldık. Ağaçların gövdesi, üzerimize düşen gölgelerle birlikte korkutucu bir şekilde uzanıyordu. Her bir gürültüde kalbim daha hızlı çarpıyordu. Ama bir şey içimdeki korkuyu yenmeye çalışıyordu; o da, yanımda yürüyen kadınla olan bağımızdı. Onun korkusu, benimkini artırıyordu, ama aynı zamanda cesaretimi de artırıyordu. “Korkuyorum,” dedi kadın, sesi titreyerek. “Ama seninle birlikteyken, bu korku belki de daha az hissediliyor. Geçmişimle yüzleşmek zor, ama seni yanımda hissetmek bir nebze olsun rahatlatıyor.” “Ben de korkuyorum,” dedim, gözlerimi ağaçların koyu gölgelerinden ayırmadan. “Ama korkularımızı yenmek zorundayız. Bu orman, bizim için bir test. İçimizdeki karanlıkla yüzleşmeliyiz. Onlardan kaçmak, yalnızca daha büyük bir acı yaratır.” Bir adım daha attık. Ağaçların arasından ilerlerken, aniden derin bir gürültüyle irkildim. “Yine o ses!” dedim. Ses, ormanın derinliklerinden yankılanıyordu. “Korkularınızı asla aşamazsınız! Geçmişiniz peşinizi bırakmayacak!” Kadın, korkuyla geri çekildi ama hemen arkasındaki ağaca yaslanarak durdu. “Onun sesi, beni yıllar önceki anılara geri götürüyor. O zamanlarda yaşadıklarımı hatırlatıyor,” dedi. “Ama artık dur demek zorundayım. Korkumla yüzleşip, bunun üstesinden gelmeliyim.” “Hayatımızda kaçınılmaz olan şey, hatıralarımızla yüzleşmektir,” dedim. “Geçmişte yaşadıklarımız, kim olduğumuzu belirler. Ama biz, geçmişimizi değiştiremeyiz; onu kabullenmek zorundayız. Korkularımızdan kaçmak yerine, onlarla yüzleşerek gücümüzü bulmalıyız.” Ormanın içindeki karanlık daha da derinleşiyordu. Her adımda, ağaçların arasında gizlenen gölgeler sanki üzerimize doğru geliyordu. Ama yanımda olan kadın, artık korkularının üzerine giderek daha güçlü görünüyordu. “Beni bırakma,” dedi, gözleri parlayarak. “Senin yanımda olmana ihtiyacım var. Bu rüyayı birlikte aşmalıyız. Geçmişimle yüzleşmek, özgürleşmenin ilk adımı.” “Ben de seni bırakmam,” dedim. “Birlikte bu yolda yürüyerek, geçmişimizin yükünden kurtulmalıyız. Korkularımız ne kadar derin olursa olsun, birbirimizle daha güçlü olabiliriz.” Bir an, durup derin bir nefes aldım. Ormanın soğuk havası, ciğerlerimi yakıyordu ama içimdeki cesaret, beni durdurmaktan çok ileriye götürüyordu. “Korkularımızı aşacağız,” dedim, kararlı bir sesle. “Bunu başarabiliriz!” Derin ormanın karanlığı içinde ilerlemeye devam ettik. Her adım, geçmişteki anılarla yüzleşmek için bir adım daha atmak anlamına geliyordu. O kadın, yanımda yürüyerek kendine güven kazandığını hissettiği her an, benim de içimde bir ateş yanıyordu. Korkularımızın karanlık ormanında yürümek, bize hem cesaret hem de güç veriyordu. Sonunda, sesin kaynağına doğru yaklaştığımızı hissettim. “Artık geri dönmeyeceğiz,” dedim. “Korkularımızla yüzleşmeye ve karanlıkla savaşmaya kararlıyız.” Ses, bu defa daha sert bir tonla yanıt verdi. “Geri dönmezseniz, her şey daha da kötüleşecek! Geçmişinizle yüzleşmek, düşündüğünüz kadar kolay olmayacak!” Kadın, yanımdaki cesareti hissederek omuzlarını sıktı. “Hayır, geri dönmeyeceğiz! Korkularımızın bizi durdurmasına izin vermeyeceğiz!” diye bağırdı. Ve o an, içimdeki korkuların karanlık ormanında, geçmişin izlerinin üstesinden gelebilmek için yürüdüğümüzü hissettim. Artık geçmişe dair anılarımızı geride bırakmaya kararlıydık. Ağaçların arasındaki boşluk, sonunda bir açıklığa ulaştı. Orası, aydınlık bir alan gibi görünüyordu ama o boşlukta beliren kadın, daha önce gördüğüm korkutucu görüntüleri hatırlatıyordu. “Hayır!” dedim. “Sen bizi durduramazsın!” Kadın, yanımda cesur bir şekilde durarak karşıma geçti. “Benimle gel!” dedi. “Korkularımızı alt etmeliyiz. Artık kaçacak bir yer yok. Geçmişimizin yüklerini geride bırakmalıyız!” Ve o an, karanlık ormanın ortasında cesaretle durmaya karar verdik. Korkularımızı aşmanın vakti gelmişti. Bu, sadece bir yolculuk değil, aynı zamanda kendimizi bulmak için bir fırsattı. Karanlık, geçmişten gelen gölgeleriyle, artık bizim üstümüzde değil, yüzleşmemiz gereken bir gerçek olarak kalıyordu. Birlikte, karanlığın kalbinde durarak, geçmişle yüzleşmeye ve korkularımızı alt etmeye kararlıydık. Bizim için bu, sadece bir yolculuğun başlangıcıydı; aynı zamanda kendimize olan inancımızı yeniden bulmanın bir yoluydu. Korkularımızı aşmak için birlikte mücadele etmeye ve geçmişin karanlık izlerini silmeye kararlıydık.O açıklığın ortasında, kadınla göz göze geldik. Aydınlık alan, sanki karanlığın bir araya getirdiği her şeyden sıyrılarak bizi kendine çekiyordu. Ama bu sefer, korku değil, cesaretle dolu bir kalple duruyorduk. İçimdeki karanlık, artık beni korkutmuyordu. Aksine, o karanlığa karşı bir mücadele vermek istiyordum. “Burada ne var?” dedim, etrafa dikkatle bakarak. Ağaçlar, tıpkı içimdeki geçmiş gibi, başlarını eğmişti. Birbirine bağlı, ama sanki içlerinde gizli bir hüzün taşıyorlardı. Kadın, elini uzatarak boşluğa doğru yürüdü. “Bir şeyler hissediyorum,” dedi. “Geçmişimizin yükü burada, ama artık bunu taşıyamayız. Bize ait olmayan bu yükleri geride bırakmalıyız.” Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. İçimde bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordum. Rüya gibi gelen bu an, bir tür uyanıştı. İçimdeki korku, geçmişin karanlığıyla yüzleşirken yavaşça kaybolmaya başladı. “Bu rüya değil,” dedim, sesimin titremesine engel olamadan. “Bu gerçek. Bunu yaşıyoruz.” Kadın, başını salladı. “Evet, bu gerçek. Artık geçmişin gölgeleri bizi esir alamaz. Onları geride bırakmanın tam zamanı.” O anda, karanlık ormanın derinliklerinden yine o korkutucu ses yükseldi. “Geçmişinizle yüzleşmeye cesaret edemezsiniz!” Yüzü belli olmayan bir figür, ağaçların arasında belirdi. Belli ki, karanlık her zaman bir yerlerde var olmaya devam ediyordu. “Hayır!” diye bağırdım. “Artık korkmuyoruz! Sen bizi durduramazsın!” Ses, bir an duraksadı. Kadın yanımda daha da sıkı durdu. “Birlikteyiz! Geçmişin korkusunu aşmak için el ele vermeliyiz,” dedi. Ben de cesaretle onun yanına geçtim. “Bize ait olmayan hiçbir şeyi taşımak zorunda değiliz!” diye haykırdım. Sesin yankısı, karanlık ormanın derinliklerinde kaybolurken, kadınla birlikte aydınlığa doğru adım attık. O anda, karanlığın üstündeki gölgelerin birer birer yok olmaya başladığını hissettim. Korku dolu anların yerini umut almaya başladı. Geçmişin ağırlığı, bizimle birlikte aydınlığa doğru ilerledikçe hafifliyordu. “Artık beni bırak, geçmişin yükü. Kendimizi yeniden yaratmalıyız,” dedi kadın, kararlı bir sesle. Son bir adım attığımızda, aydınlık alanın ortasında, geçmişin karanlığını geride bırakmanın verdiği bir güçle durduk. Artık arkamıza dönmeyecektik. Korkularımızdan kurtulmak için savaşmaya kararlıydık. Geçmişin kaygılarının bizi ele geçirmesine izin vermeyecektik. Ağaçların arasından çıkarken, bu sefer korku değil, umutla dolmuştum. İçimde yeni bir başlangıç için bir inanç vardı. Karanlıkla yüzleşmek, geçmişteki yaralarımı sarmak anlamına geliyordu. Bu, belki de bana ait olmayan bir yükten kurtulmanın başlangıcıydı. Korkularımızın üstesinden gelmek, geçmişin lanetinden özgürleşmek için bir fırsattı. “Birlikte bu yoldan geçeceğiz,” dedim, kadınla göz göze gelerek. “Birbirimize destek olmalıyız. Geçmişi geride bıraktıktan sonra, yeni bir hayat inşa etme zamanı.” Aydınlığa doğru adım atarken, artık içimdeki karanlıkların değil, umutların sesini dinlemeye karar verdim. Geçmişin yüklerini taşımaktan vazgeçtim ve geleceğimi yeniden şekillendirmek için cesaretle yola devam ettim. Bu, yalnızca bir yolculuk değil, aynı zamanda kendimi bulma çabasıydı. Korkularımın ötesinde, beni bekleyen yeni bir yaşam vardı. Ve o yeni hayatın kapısını aralarken, içimdeki karanlığa karşı dimdik durdum. Korkularımızı yenecektik; özgürlüğümüzü bulmak için. Geçmişte çok acı çektirmişti bu kadın bana. Ama o da yaşamıştı bu acıları. Sırf canım yanıyor diye, başkasının yarasını saramaz mıydım? Sarabilirdim. Hatta sararsam, ben de iyileşebilirdim. İşte, hayat ve acı... buydu. Canım yanıyor demek yetmezdi. Savaşmak, düşmanının yarasını da sarmak gerekliydi. Düşmanlar her zaman kötü olmazdı. Bazen bir savaşta... iki tarafta suçsuz olurdu. Bu da oydu işte, ta kendisiydi. |
0% |