Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@_yildizcik_

İnsanlar, bazı anlarda gerçekten yaşadığını hissediyordu. Ve bende şu an o nadir anlardan birinin içindeydim.

 

Hayatımda ilk defa yaşadığımı hissediyor gibiydim.

 

Tüm tim Arel'in evinde toplanmıştı. Ve bu evin içinde bende vardım.

 

Herkes yemek masasına oturmuş çaylarını bekliyordu. Ben ise herkesin beni izlemesinin verdiği gerginlikle elimi ayağımı birbirine dolaştırıyor, hiçbir şey yapamıyordum.

 

Ellerim titrerlen bir yandan neden bu kadar gerildiğimi düşünüyor, bir yandan da bu çay suyunun neden hâlâ ısınmadığını düşünüyordum.

 

"Yenge, sen kaç yaşındaydın?" diye benim dahada çok gerilmeme neden olacak soruyu sordu Ömer. Ben daha konuşamadan Arel cevap verdi, "On sekiz." Hepsinin ağzı büyük bir o şeklini aldı. Neye şaşırdıklarını anlamasam da fazla umursamadım. Ben en iyisi çayın suyun kontrol edeyim, değil mi?

 

En sonunda çayın suyunun ısındığına kanaat verip, tüm çayı olmuş saydım. Çaydanlık biraz büyüktü. Aynı zaman da ağırdı. Normalde kolaylıkla taşıyabilecekken, herkesin bana bakması bende neyi tetikliyordu bilmiyorum ama ellerim titriyordu ve bende bu yüzden çaydanlığı alamıyordum.

 

Elim çaydanlığın sapında çaresizce yardım beklerken o yardım geldi. Ellerimin üstüne konan nasırlı ellerin sahibi, hiçbir zaman yıkamadığı o siyah mürekkep lekesinden belli oluyordu.

 

Yine de emin olmak için arkamı döndüğümde onu gördüm. Arel'i. Gülümseyerek bana bakıyordu. Onun gülümsemesini görünce gülüşüme engel olamadım.

 

Elimi, elinin altından çekip çaydanlığı almasına izin verdim. Teşekkür eder gibi bir bakış attıktan sonra herkesin bardaklarını doldurmasına izledim.

 

Arel oturduktan sonra bende onun yanındaki sandalyeye oturdum. Talha'nın gözleri ikimizin üzerindeydi. En sonunda kendime güvenip sordum, "Şey, Talha neden bizi izlediğini sorabilir miyim?" Çok düşünceli bir şekilde cevap verdi, "Kaç çocuk yapabilirsiniz diye bakıyorum da? Senden en fazla beş çıkar gibi."

 

Dediği şeyle gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. Hâlâ düşünceliydi. Destek istercesine Arel'e baktığımda kafasını yere eğmiş, gülümsemesini engellemeye çalışıyordu. Diğer bir destek için Zümrüt ablaya baktım. O da gülüyordu. Neden gülüyorlardı?

 

Bende bu neşeli ortamı bozmamak için şöyle saçma bir cevap verdim, "Yok be, benden bir tane zor." Hepsi birden tuttuğu kahkahalarını bıraktığında, gülmek zorunda kaldım.

 

Anne olma ihtimalim çok azdı. Bir kere kontrole gitmiştim ve orada da rahim bölgemde kist olduğunu öğrenmiştim. Doktor, "Rahminiz böyle durumdayken hamile kalma ihtimaliniz çok düşük. Siz yine de verdiğim ilacı içmeye devam edin." demişti.

 

Şu an anne olmak istemeyebilirdim ama ilerleyen zamanlarda ne yapacaktım? Evlendiğim adamın annesi belki hemen torun isterdi. Belki babam öğrenseydi beni daha fazla...

 

O kelimeyi kullanmak bile zor geliyordu.

 

Elim istemeden karnıma gittiğinde, başımı eğip baktım. Şimdi fark ediyorum da cidden zayıflamıştım.

 

Ortamda bir sessizlik oldu. Herkes çayını içmeye başladı. Hatta Poyraz ikinci bardağını içmeye başlamıştı bile.

 

Çay höpürdetme sesi, camların birbirine vurma sesi, bazılarının nefes, bazılarının yutkunma sesi kafamda güzel bir melodi oluşturmamı sağlamıştı.Önce nefes sesi, yutkunma, höpürdetme, yutkunma, cam...Sırası böyleydi.

 

Gözlerimi kapatı kendimi daha çok melodiye verdiğimde ortamda büyük bir sessizlik oldu. Bir anda nerede olduğumu hatırladığımda gözlerimi açtım. Ve evet masada oturanların hepsi bana bakıyordu.

 

Masum bir şekilde gülümsemeye çalıştım, "Ee, siz nasılsınız bakalım?" Hepsi bir anda ortamda olan anormal sessizlikten kurtulduğu için gülümsediler.

 

"İyiyiz." dedi Yusuf. Onu uzun zamandır görmemiştim. Ama hâlâ bana tavsiye veren bir abi gibi bir his veriyordu bana. Sıkıca sarılsaydım keşke.

 

"İyiyim." dedi Ömer. Ardından Talha, Feyza, Ayhan abi, Zümrüt abla, Poyraz, Yağız, Halil ve en sonunda Mert de aynı cevabı verdi.

 

Fakat Arel cevap vermedi. O telefonuyla ilgileniyordu. Onun cevap vermemesi beni üzse de bir şey demedim.

 

Bir dakika sonra telefonuma bir mesaj bildirimi geldi. Elime alıp baktım.

 

AREL: Sakin ol cevap veriyorum. Bende iyiyim

 

Göz ucuyla ona baktım ve gülümseyerek beni izlediğini gördüm. Ben ise utançla dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Film mi izlesek?" dedi Mert güzel bir fikir sunarak. Bence de güzeldi. Bir anda kendimi tutamayarak atladım, "Güzel ve Çirkin izleyelim mi?" Aslında tek bildiğim film buydu. En sevdiğimde buydu.

 

Hepsi bana ters ters bakışlar atarken, Arel de şaşırmış olacak ki, gözleri büyümüştü. Hiç kimse bir şey demeyince kendimden nefret ettim. Daha çok.

 

"Ee...kusura bakmayın," derin bir nefes aldım. Ellerim titriyordu. Sessizliği bölen kişi Arel oldu, "Tamam beyler, sıkıntı yok. Güzel ve Çirkin izleyelim." Bunu dediği an gözlerim Arel'e kaydı. Güldüm. İçten, samimi ve gerçek bir gülmeydi bu. Güzel ve Çirkin açacaktı. İzleyecektik. Ben istediğim için. Ağlamamak için zor duruyordum. Mutluluktan ağlayacaktım.

 

"Cidden mi?" diye sordum inanamayarak. Gözlerimin içine baktı, yüzümün hizasına eğildi. "Cidden. Cidden Tansu'm. İzleyeceğiz." Kendimi tutamayıp boynuna sarıldım. Yanımızda kimlerin olduğunu bile umursamıyordum. Tanıdığım herkese bu filmi önermiştim ama hiçbiri izlememişti. Nedeni ise, sadece çocuk filmi olmasıydı.

 

"Hadi, biz şimdi Tansu'yla patlamış mısır patlatalım." boşluğuma geldiği için hiç düşünmeden cevap verdim, "Ben patlamış mısır patlatmayı bilmiyorum ki." Arel uyarırcasına üç kez sertçe öksürdü. Pek anlayamasam da mutfağa doğru yürüdüm.

 

Mutfağa geldiğimizde Arel kalçasını tezgaha yasladı ve bana baktı. Gözlerindeki duygu anlayamayacağım türdendi. "Sarılabilir miyim?" sorusuyla şaşırdım. "Ne?" Aynı soruyu tekrar etti, "Sarılabilir miyim?"

 

"Neden ki?" diye sordum meraktan.

 

"Ellerin titriyor, bakışlarını benden kaçırıyorsun, tırnak etlerini yoluyorsun." Bir şey diyeceğim sırada eliyle beni durdurdu,"İtiraz etme. Hepsine kanıtım var." Ben susunca o devam etti, "Şimdi, sarılabilir miyim?" Şaşkınlığımdan çıkarak kafamı aşağı yukarı salladım ve kollarının bedenimi sarıp sarmalamasına izin verdim.

 

Fısıltıyla konuşuyorlardı ama gayet de duyuluyordu. "Kesin öpüşüyorlar." dedi Yusuf. Bunu demesiyle gözlerimi irice açtım. Kendimi tutmadan, "Ne!" diye bağırdım. Biraz yüksek sesle konuştuğumu fark edince parmak ucunda yükseldim, kulağına fısıldadım, "Arel," O gülümsüyordu. "Sen benim hakkımda onlara bir şey mi söyledin?" Kafasını rahat bir şekilde iki yana salladı fakat ben ona inanamadım.

 

"Sessiz ol." diye fısıldadı benim gibi.

 

"Niye?"

 

"Biraz daha dinleyelim." Gülümsedim ve yaramaz bir çocuk gibi kafamı salladım. "Onlar öpüşmez."

 

"Yav öpüşür."

 

"Öpüşmez." Mert bizi savunurken, Yusuf hâlâ onları bizim öpüşeceğimize inandırmaya çalışıyordu. "Onlar daha sevgili bile değil. Ne alaka öpüşmek?" dedi Feyza. Arkasından Zümrüt ablanın onaylar bir şekilde, "Evet." dediğini duydum.

 

"Ama Arel komutanım dedi ki biz..." Ömer söze başlayacakken Arel koşarak salona gitti ve, "Artık yeterli. Film izleyelim." Şaşkınlıkla ona bakarken kaşlarımı çattım. Neden böyle yaptığını anlayamamıştım fakat sorgulamadan bende salona geçtim.

 

Herkes bana bakıyormuş gibiydi ama bakmıyordu.

 

İçeri geçip Feyza ve Arel'in arasındaki boşluğa oturdum. Emin olamayarak yeniden sordum Arel'e dönerek, "Güzel ve Çirkin izleyeceğiz, değil mi?" Güldü ve kafasını salladı. Ellerimi bir çocuk gibi üç kez çırpınca, gülümsemesi genişledi.

 

Feyza'ya döndüğümde bana acıyan gözlerle baktığını gördüm. Neden öyle bakıyordu? Acınacak bir şey mi yapmıştım?

 

Fazla aldırmadan televizyona döndüğümde çoktan filmi başlattığını gördüm.

 

Yaklaşık bir buçuk saat sonra film bitmişti. Ben birazcık spoiler vermiş olsamda aldırış etmediler. Herkes filme odaklanmıştı zaten. Bence, beni bile duymadılar.

 

♣️

 

Ömer, Halil, Poyraz, Mert, Yusuf...hepsi gitmişti. Neden bu kadar erken gittiklerini soramamıştım ama olsun. Bir daha yine gelirlerdi.

 

"Hadi​​​​​​ güzelim, yatağa." Güzelim mi demişti? "Güzelim" kelimesi sırf Arel söyledi diye artık çok mükemmel ötesi bir kelimeye dönüşmüştü.

 

"Ya, güzelin miyim gerçekten?" Kaşlarını çatıp bana baktı. Dediğim şeyle bende kendime şaşırdım. "Hı? Niye öyle bakıyorsun?" Neden sarhoş gibi konuşuyordum ki? Uykum mu vardı?

 

"Tansu, iyi misin?" Kafamı aşağı yukarı salladım. En sonunda dayanamayıp kahkaha attığını işittim. Kahkasını durdurmaya çalıştı, "Tansu, hadi uykun var belli. Kalkar mısın?" Bu kadar kibar olması hoşuma gitmişti.

 

"Çok kibarsın." diyerek kıkırdadım. "Hadi, o yüzden şimdi yatağa."

 

"Ya, ne alaka?" diye bağırdığımda işaret parmağını dudağıma yaslayarak beni susturdu. "Tansu, saat gece iki ve sen saat ondan beri uyumamak için direniyorsun."

 

Birkaç dakika sustu, beni inceledi. "İlacını içmedin mi sen?"

 

"Nereden anladın ya?"

 

"İlaç içtiğinde bu kadar huysuz olmuyorsun." diye çıkıştı. Sinirlenip karnına bir yumruk atmaya çalıştığımda ıskaladım, daha çok güldü.

 

"Hadi, yat artık lütfen." Kafamı iki yana salladım. O ise bıkkınlıkla iç çekti. "İlla diyorsun ki 'Beni kucağına al, yatağa yatır, sonra üstümü ört.'​​​​​​ değil mi?" Kafamı yeniden iki yana salladığımda, bu kez kaşları çatıldı. "Öyle bir şey demedim." diyerek kendimi savundum. Kaşları daha fazla çatıldı.

 

"İstemiyorsun yani?" Onaylar gibi bir mırıltı çıkardım. "Peki, tamam. Sen burada uyu, ben gidiyorum." Adım sesleri uzaklaştığında gittiğini anladım. Bu kadar kolay mıydı?

 

Artık sadece kendi nefes seslerimi duymaya başladığımda gözlerimi kapattım.

 

Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey Arel'in yatağında yatıyor olmamdı.

 

♣️

 

Yine dayanamadım. Ve dayanamamaya devam edecektim.

 

O uyuduktan sonra kendimi tutamayıp onu kucağıma aldım, yatağıma yatırdım, üstünü örttüm. Uykulu hâliyle değişik şeyler mırıldansa da fazla dikkat etmedim.

 

Yatağa yatırdığımda hemen cenin pozisyonunu aldı ve bir kedi gibi yorgana sarıldı. Bu hareketlerine güldüm.

 

Filmi izlerken sarhoş olmuş gibiydi. Kendinden geçmişti, ne dediğini bile bilmiyordu.

 

Ayrıca ilk defa ​​​​​​"güzelim" dememi istemişti. Verdiği yanıt aklıma gelince beni daha fazla güldürdü.

 

"Evet," diye fısıldadım kulağına, "güzelimsin gerçekten."

 

Nedeni bilinmez ama ona kendimi açmam gerektiğini hissettim. Sonuçta ben onun neredeyse tüm yaşamını, hayatını biliyordum. Babası sayesinde.

 

"Biliyor musun, ben asla senin anne olabileceğini düşünmüyorum." diyerek söze başladım. "Neden bilmiyorum. Belki anne olabilirsin ama bence hamilelik dönemini atlatamazsın. Atlatsan bile zor geçirirsin." derin bir nefes aldım. "Ama sen nasıl biri olursan ol ben hep sana hayran kalacağım. Kirpiğinin her teline hayran kalacağım, Tansu." Sustum. Neden sustum bilmiyorum ama belkide sindirmesini bekledim. Duymuyordu beni. Belki ruhu duyuyordur diye. Anlattıklarımı, anlasın diye. "Bu arada adının anlamını araştırdım, doğal güzellik ve mucize. İsmini kim koydu bilmiyorum ama çok doğru bir isim seçmiş. İsmini seçen kişi kimse ona teşekkür edeceğim. Bu kişi baban olsa bile. Sen benim Mucize'msin"

​​​​​

Beş Saat Sonra

 

Gözlerimi açtım. Öncelikle birazcık bulanık görsem de, düzeldi. Sırtımı ağrıtan koltuktan kalkıp yatak odama yürüdüm. Kapıyı açtığımda Tansu'nun cenin pozisyonunda, saçları yastığın üzerine dağılmış, dudakları bükülmüş, kaşları çatılmış ve eli karnında durarak yattığını gördüm.

 

Bu tablo gülümsememe neden oldu.

 

Yavaşça yanına gittim ve yatağa oturdum. Saçlarına baktım. Hafif dalgalıydı, kestane kahverengisiydi. Gözlerim dudaklarına kaydı minik dudakları vardı. Alt dudağı daha kalındı. Sağ yanağında bir gamzesi vardı ama şu an belli olmuyordu. Teni bembeyazdı. Gözleri çekikti. Sol gözünün kenarında bir ben vardı.

 

 

Gözleri hafifçe açıldı, beni gördü, gülümsedi. Gülümsemesinin içinde acı vardı. Bir yerleri acıyordu. Belliydi. "İyi misin?"

 

"Midem ağrıyor."

 

"Ağrı kesici vereyim mi?" dediğimde kafasını iki yana salladı. "Peki," diyerek fazla üstüne gelmedim. Hâlâ uykulu gibiydi.

 

Birden benim bile şaşırabileceğim bir cümle kurdu, "Arel, biliyor musun, ben sen gelmeden önce ilaçsız uyuyamıyordum. Sen geldin, ilaca gerek kalmadan ben uyuyabildim. Sen benim ilacın oldun, Arel."

 

Yazardan Not:

İn​​​​​​sanlar bazen duygusal acıyı fiziksel acıya çevirirler çünkü "midem ağrıyor" demek "canım çok yanıyor." demekten daha kolaydır.

 

 

----------------

 

bitti.

 

Nasıl hissediyorsunuz?

 

Feyza'ya ısındınız mı? Veya timden birine?

 

Bu bölümde biraz karakterlerin (Arel ve Tansu) hislerini öğrenelim istedim.

 

Bu arada Tansu o cümleleri uykulu olduğu için kuruyor.

 

Belkide başka bir şey bilemeyiz.

 

2 bölümdür kaos yazmadım şükredin

 

Bu aralar pozitif havamdayım

 

Neyse bayys

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%