Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1

@a_lotus_1

Ağaçların yaprakları hafif esen rüzgardan sallanmıştı. Esen rüzgar uzaklardan çiçek kokularını burnuma getiriyordu. Ayağımın altında yeni bitmiş çimenler vardı. Papatyalardan taç yapıp başıma takmıştı. Ona sevgi dolu gözlerle bakıyordum. Azad bana bakıp gülümsemiş "Rojin seni seviyorum." demiş ve dudaklarımdan öpmüştü. Kızaran yanaklarımla ona baktım. "Bende seni seviyorum." demiştim.

 

Azad'ın elleri belimi sarıyordu. Başını omzuma koymuş, kokumu içine çekmişti. Boynuma değen nefesiyle boynum gıdıklanmıştı. Azad geri çekilmiş ve gözlerimin içine bakmıştı. "Beni bekle tamam mı? Gelip seni ailenden isteyeceğim." dedi ve belimi bıraktı. Yüzümdeki tebessümle oradan ayrıldım.

 

"Sen kaç saattir neredesin?" diyen ve bana vuran abime gözü yaşlı bir şekilde bakıyordum. "Söyle neredeydin!" diye bağırmıştı. Gözlerimdeki yaşlar sicim gibi akıyordu. Yaşlı gözlerimi kara gözlerine çevirdim. O gözlerde saf öfke vardı. Acıyan yanağıma dokundum. "Konuş lan dilini mi yuttun!" diye bağırmış ve saçlarıma yapışmıştı. "Oğlum bırak kızı öldürecek misin?" diye feryat eden annemi bile duymuyordu. Gözlerinden ateşler saçarak sadece bana bakıyordu.

 

"Sana hesap vermek zorunda değilim." dedim ve avazım çıktığı kadar bağırdım. Şok olmuş gözlerini, gözlerime dikmiş, elini kaldırmıştı. Bana tekrar vuracağı zaman kapı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Eli hava da öylece kalmıştı. Gelene bakmak için başını çevirdi. Sevdiği kız Rojda kapının eşiğinde ona bakmış "Berzan ben sana kaçtım." demişti. Göz yaşlarını elleriyle silmiş "Sana geldim." demişti.

 

Ağır adımlarla abime doğru yürümüştü. Abimin gözünde o an mutlu bir ifade belirmişti. Koşup sevdiği kadını kollarının arasına almış, yanağını öpmüş "Hemen buradan gidelim." demişti. Rojda'nın konuşmasına fırsat vermeden elinden tutup onu götürmüştü.

 

Yüzümde kuruyan yaşlarla onların arkasından bakakaldım. "Berzan yapma." diye feryat eden anneme başımı çevirip baktım. Annem kendini yere atmış, hıçkırarak ağlıyordu. Ne olduğunu anlamayan gözlerle ona baktım ve burnumu çektim. Esen rüzgar yerden toz kaldırmış, ıslak yüzüme yapıştırmıştı. Hemen annemin yanına koştum ve onu ayağa kaldırdım. Gözümdeki yaşlarla onu eve sokmuştum.

 

Annem ağlamaktan kızarmış gözlerle yanıma gelmiş "Hazırlan gidiyorsun." demişti. Elime mor renginde olan valizimi tutuşturdu. Ona anlamayan gözlerimi çevirdim. "Nereye?" dedim. Göz yaşları yanaklarından süzülürken "Abin o kızı kaçırdı. Seni de onlara kurban etmem. Çabuk acele et. Onlar seni almaya gelmeden burayı terk et." demişti.

 

Valiz elimde kapıya gitmeden arkamı son bir kez döndüm. Çocukluğumun geçtiği odaya göz gezdirdim. Bir göz yaşı yanağımdan düşüp beni terk etmişti. Evden çıkmış, tam gidecekken birine çarptmıştım. Başımı kaldırıp önümde duran adama baktım.

 

Adam uzun boyluydu ve koyu kahve gözlere sahipti. Gözlerimin içine bakarak "Abin nerede?" diye sordu. O gözlerde de öfke vardı. Nefesimi içime çekince adamın parfüm kokusu burnuma geldi. Elimdeki valizi fark etti ve kaşlarını çattı. "Evden mi kaçacaktın." demiş ve elimdeki valizi hışımla elimin arasından çekip almıştı.

 

Hem korku hemde öfke dolu gözlerimi ona çevirdim. "Sen kimsin? Valizimi hemen bana geri ver!" diye sitem ettim. Valizimi bana vermek yerine fırlatıp avluya atmıştı. Burnumdan soluyarak "Ne yapıyorsun!" diye bağırdım.

 

Annem evden çıkmış "Boran ağa kızımı bırak gitsin. Onun bir suçu yok." demişti. Boran ağa gözlerindeki ateşle "Sen töreyi bilmiyor musun? Oğlun, kız kardeşimi aldı. Bende onun kız kardeşini alacağım." dedi. Öfkeyle dolmuş bakışlarımı ona çevirdim. "Öyle bir şey olmayacak!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

 

Boran ağa bana öyle bir vurdu ki kendimi yerde buldum. Dudağımdan kan akıyor o kan dilimde demirimsi bir tat bırakıyordu. Kanı silip öfke dolu gözlerimi ona çevirdim. "Ben senin gibi bir adamı istemiyorum!" diye bağırdım.

 

Bana doğru eğilmiş, eliyle saçımdan tutup kafamı yukarı doğru kaldırmıştı. "Sen istesen de istemesen de bu iş olacak. Bende çok meraklı değilim senin gibi biriyle evlenmeye." dedi.

 

Nefesi dudaklarıma ve yüzüme değiyordu. Elimi, eline koymuş, saçlarımı elinden kurtarmaya çalışıyordum. "Bırak beni!" diye sitem ettim. Saçımı öyle bir bıraktı ki sırt üstü yere düşence gözümdeki yaş akmıştı. "Senin gibi biriyle evlenmek yerine ölürüm daha iyi." demiş ve dirseklerimden güç alarak ayağa kalkmıştım. Ağzımdaki kanın tadı geçmiş, kan dudağımın kenarında kuruyup kalmıştı.

 

Kuruyan kanı dilimle yalayıp yutmuştum. Boran ağa bana gözlerini kısıp bakmış ardından nefesini verip yutkunmuştu. Adem elması aşağı yukarı hareket etmişti. "O zaman öl." demiş ve gözlerimin içine bakmış "Beni de bu yükten kurtarmış olursun." demişti. Sonra da arkasına bile bakmadan avluyu terk etmişti.

 

Annem koşarak yanıma geldi. Bir elinde valizim diğer elinde elim, beni eve sokmuştu. Anneme başımı çevirdim. "Şimdi ne olacak?" diye sordum. Boğazımda sanki taş varmış gibi yutkunmamı engelliyordu. Annem de bende biliyorduk ki kaçışı yok berdel olacaktı. Kendimi yatağa attım ve hıçkıra hıçkıra ağladım.

 

Elimin altındaki çarşafa vurdum. "Hep senin yüzünden Berzan, senin ve Rojda'nın yüzünden!" diye bağırdım. Annemde bir köşe de ağlıyordu. Ben bunu hak edecek ne yapmıştım ki? Onların yaptıklarının bedelini ben neden ödüyordum? Göz yaşlarımı silerek yataktan kalktım. Yastığım göz yaşlarımla ıslanmıştı.

 

"Ben o adamla evlenmeyeceğim, isterlerse öldürsünler." dedim. Annemin elini omzumda hissettim. "Mecbursun kızım. Bunu ikimizde biliyoruz." dedi. Elini omzumdan itip öfkeyle gözlerine baktım. "Ben abimin hatasının bedelini ödemeye mecbur değilim!" diye sitem ettim. Kalbim kızgın şiş sokulmuş gibi acıyordu.

 

Ama biliyordum ki bu evlilikten ölüm haricinde kaçış yoktu. Abimin kaçırdığı kız Rojda başkasıyla nişanlıydı. Ama Rojda abimi seviyordu ve ona kaçmıştı. Gözlerimin önüne Azad geldi. Onun o içime işleyen yeşil gözleri, kokusu sanki burnumdaymış gibi hissetmiştim.

 

Ağlayan gözlerle evden çıktım ve onun oturduğu eve doğru koşmaya başladım. Nefes nefese kalmıştım ama koşmaya devam ediyordum. Nefesimi düzene sokmak için yarı yolda durunca, aklımdaki düşünce ürpermeme neden olmuştu. Azad evde değildi ki yurt dışına çalışmaya gitmişti.

 

Dizlerimin üstüne çöküp bağırmak, haykırmak, sesim kısılana kadar feryat etmek istedim. İleriden babamın geldiğini görmüştüm. O da beni görmüş, yüzündeki ifade öfkeye dönmüştü. Koşar adımlarla yanıma gelmiş "Senin bu halin ne!" diye bağırmıştı. Başımdaki şalı koşarken düşürmüştüm. Kolumu sıkmış, beni ayağa kaldırmıştı. "Çabuk eve yürü." demiş ve beni arkasından sürüyerek eve doğru götürmeye başlamıştı.

 

Evin avlusuna gelince bana öyle bir tokat attı ki burnumdan kan geldi. Kan dudaklarımın üst kısmında birikmeye başlamıştı. Yerdeki betona kanım damlamıştı. Ağzımı açınca o kan ağzımın içine girdi. Elimin tersiyle kanı sildim. "İster döv ister öldür. Ama ben abimin yaptığı hatanın bedelini ödemeyeceğim!" dedim öfke dolu bir sesle.

 

Babamın eli boğazıma yapışmıştı. Boğazımı öyle bir sıkıyordu ki gözlerimin önü kararmıştı. Ellerimle onun elini tutmuş, boğazımdan çekmek için uğraşıyordum. "Evleneceksin!" diye bağırmış beni bir çuval gibi yere atmıştı.

 

"Sen Boran ağayla evlenmezsen abin Berzan'ı ve Rojda'yı öldürecekler. Sana da hayatı zindan edecekler." dedi ve yere çöküp ağlamaya başladı. İlk defa onu böyle ağlarken görmüştüm. Kızaran boğazımı tuttum. "Zaten hayatım bir zindan." dedim. Babam beni duymadan konuşmaya devam etmişti. "Oğlumu canımı benden koparacaklar." dedi. Burnumdan nefesimi verdim. "Peki ben senin neyinim? Bende senin kızın değil miyim?" diye sordum. Başını kaldırıp bana bile bakmamıştı.

 

Avludaki ağaçlardan kuş sesleri geliyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda yüzümde ıslaklık hissettim. O ıslaklıklar çoğalmaya başlamıştı. Yağmur suyu yüzümü yalayıp geçerken, saçlarımdan akıyordu.

 

Gözlerimi kapattım ve ellerimi iki yana açıp kendi etrafımda dönmeye başladım. Başım dönüp kendimi yerde buluncaya kadar dönmüştüm. Kalbim bir kor gibi yanıyor, kavruluyor, kalbim şuan kulaklarımda atıyordu. Elbisem ıslak vücuduma, saçlarımda yüzüme yapışmıştı. Yağmur dinmiş, ardından gökyüzünde rengarenk bir gökkuşağı belirmişti. Gözlerimdeki parıltı gökkuşağını görünce geri gelmişti. Elimi kaldırdım ve onu tutmak istedim.

 

Gökkuşağına tutunup buradan uçmak Azad'ın yanına gitmek, onun dudaklarında huzuru bulmak istedim. Kokusunu içime çekmek, son nefesimi onunla vermek istedim. Yanağıma düşen göz yaşını elimin tersiyle sildim. Gökyüzüne bakıp gülümsedim. Ama biliyordum ki bu evlilikten kaçış yoktu. Ya evlenip iki canı kurtaracaktım. Yada kaçıp o iki canı ve kendi canımı yok sayacaktım. Zaten evlenirsem de kendi canımı yok saymış olacaktım. Bir çıkmaza girmiştim ve çıkış yolum kaybolmuştu. Ben çıkış yolu aradıkça o çıkmazda daha çok kayboluyordum. Yüzümdeki yaşlara yenisi eklenmişti.

 

 

Loading...
0%