@a_lotus_1
|
Aynadan göz yaşları içinde kendime bakıyordum. Bu giydiğim gelinlik değil, kefendi. Avazım çıktığı kadar bağırmak, haykırmak istedim. Ama biliyordum ki kimse beni duymayacak, duyanlar da kulaklarını tıkayacaktı. Dışarıdan korna sesleri gelince pencereye gitmiş, perdeyi hafif aralamıştım. Bedenim titrerken ayaklarım beni zar zor ayakta tutuyordu. Gözlerimden akan yaş değil, kandı.
Boran ağa gelin arabasından çıkmış, bahçe kapısından içeriye girmişti. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Elimi gözlerime koyup parmaklarımın ucuyla göz yaşımı sildim.
Arkamdaki kapı açıldığında arkamı dönmüştüm. Abim elinde kırmızı kurdele tutmuş, kapının orada duruyordu. Burnumu çekmiş, başka yere bakmıştım. Abim yavaş adımlarla yanıma gelmiş "Beni affet, böyle olmasını istemezdim." demişti. Hiç bir şey demedim ve ağzımı sımsıkı kapattım. Onunda gözlerinden yaş aktığını gördüm. Kimin için ağlıyordu? Benim başımı yaktığı için mi? Yoksa böyle olmasını istemediği için mi? Kırmızı kurdele belime dolanırken, sanki o kurdeleyi belime değil boynuma dolamıştı.
Zılgıt sesleri odamın duvarına çarpıyordu. Ben ve annem hariç odadaki herkes mutluydu. Anneme sarıldım. Sımsıkı sarılıp kokusunu içime çektim. Kim bilir onu ne zaman görecektim. "Anne ben gidiyorum. Rojinin gidiyor. Kuşun yuvadan uçuyor." dedim. Annem göz yaşları içinde "Rojinim kınalı kuzum. İnşallah gittiğin yerde sana değer verirler." demiş ve kollarını sımsıkı bana sarmıştı. İkimizde hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Orada bulunanlar bizi ayırmıştı.
Babam gelmiş, elini öpmem için bana uzatmıştı. Önce eline sonra başımı kaldırıp ona baktım. Elini tutmuş istemeye istemeye öpmüştüm. Sırf oradaki insanlara rezil olmasın diye elini öpmüştüm. Abim koluma girmiş beni evden çıkarıp Boran ağaya teslim etmişti. Celladına giden bir kurban gibiydim. Boran ağanın yüzüne baktığımda yüzündeki tebessümle bana baktığını gördüm. Boran ağa bana kolunu uzatınca uzattığı koluna girdim ve bahçe kapısından çıktım.
Arkamı son bir kez dönüp baktım. Annem kapı eşiğinde durmuş ağlıyordu. Gözümden bir kaç göz yaşı düşmüştü. İçimden 'Annem ağlama dayanamam. Zaten bu durum benim için çok zor. Bir de senin için üzülmeyeyim.' dedim. Başıma kırmızı bir örtü örtmüşlerdi. Gelin arabasına binmiş ve yola çıkmıştık. Benim için gelin arabası değil, cenaze arabasıydı. Benim şimdi bu arabada Boran ağa yerine Azad'la olmam lazımdı. Elimin üstünde elini hissettim. Parmakları elimi sarmış, hafiften sıkmıştı. Kırmızı örtünün arkasından ona baktım. Nefesini vermiş ve önündeki yola bakıyordu.
Elimi, elinin arasından hışımla çektim. Onunla asla mutlu olmayacağıma kendi kendime söz verdim. Ona asla bu kalbimi açmayacaktım. Boran ağa arkasına yaslanmış, nefesini sesli bir şekilde vermişti. Onun varlığı beni şuan çok rahatsız ediyordu. Düğün evine gelince Boran ağa arabadan inmiş, elini bana uzatmıştı. Uzattığı elini tutmadan arabadan indim. Kolumu tutmuş, biraz sıkmıştı. "Böyle yapmaya devam edersen hiç iyi şeyler olmaz." demişti.
"Zaten iyi olan bir şey yok." dedim ve elinin arasındaki kolumu ondan kurtardım. Göz yaşlarım hiç durmadan akıyordu. Bizim için dışarıya masa ve sandalye koymuşlardı. Abim gelmiş, Rojda'yı alıp götürmüştü. Onlara bir kez olsun dönüp bakmamıştım. Onlar gülerken ben ise ağlıyordum. Annemin o kapının eşiğinde ki görüntüsü gözlerimin önüne gelmişti. Herkesin yüzü gülerken benim içim kan ağlıyordu. Ben Boran ağanın varlığına tahammül edemezken onunla nasıl aynı yatağı paylaşacaktım. Berfe hanım yanımıza gelmişti. "Hadi Boran, gelin kızımızı içeri odaya götür." demişti.
Boran ayağa kalkınca istemeyek bende ayağa kalktım. Boran ağa önde ben arkada eve girmiştik. Ev çok büyüktü ve iki katlıydı. Alt katta mutfak, iki oturma odası ve bir çalışma odası vardı. Yukarıda yatak odaları vardı. Merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladık. Gözlerimi Boran ağanın ensesine diktim. Damat traşı olduğu belli oluyordu. Acaba beni sevecek miydi? Şuan kendi isteğiyle mi yoksa ailesinin zoruyla mı benimle evlenmişti? Odanın kapısına gelince bacaklarım titremeye başlamıştı. Kalbim göğüs kafesinin içinde adeta çırpınıyordu. Nefesimi verip açtığı kapıdan içeri girdim.
Etrafıma göz gezdirdim. Yatağa, mor çiçeklerle süslü ve işlemeli bir örtü sermişlerdi. Yatak odası büyüktü. Duvara büyük bir televizyon monte etmişlerdi. Karşısında da L şeklinde orta boyda kanepe vardı. Benim çeyiz sandığım da bir köşedeydi. Odanın içinde bir kapı daha vardı. Sanırım bu kapı banyo kapısıydı. "Hadi geç otur ayakta kalma." dedi. Yatağın üstüne oturdum. Başımı aşağı eğmiş, gözlerimi dizlerimin üstüne koyduğum ellerime çevirmiştim.
Yüzümdeki örtüyü kaldırmış, alnıma öpücük kondurmuş "Evine hoş geldin." demişti. Cebinden bir kutu çıkarmıştı. Kutunun içindeki altın hint işi gerdanlığı çıkarmış, boynuma takmıştı. Ardından setin kalın işlemeli bileziğini de bileğime takmıştı.
Elini, çenemde hissetmiştim. Yüzümü yukarı kaldırmıştı. "Beni sevsen de, sevmesen de, artık evliyiz." dedi. Elini ittim ve ayağa kalktım. Başımdaki örtüyü yere attım. "Ben hiç bir zaman senin olmayacağım." dedim. Boran'ın tokadı yüzümde iz bırakmıştı. Nefesini sesli bir şekilde vermiş "Lan ben seni sevmeye çalışıyorum. Ama sen, bunu bile yapamıyorsun!" diye sitem etmiş daha sonra da odadan çıkıp gitmişti. Gözümdeki yaşlarla orada öylece ayakta kalmıştım.
İmam gelince beni aşağıya götürmüşlerdi. Boran ağanın yanına oturmuştum. İmam nikahımızı kıyıp gitmişti. Boran ağa bana bile bakmadan kalkıp dışarı çıkmıştı. Berfe hanım yanıma gelmiş, beni takı merasimi için dışarı çıkarmıştı. Boran ağayla beni ortaya almışlar, omuzlarımıza gelin ve damat kuşağı koymuşlardı.
Berfe hanım, Serhat ağa ve onların akrabaları bize takı takmak için sıraya girmişti. Berfe hanım bana altın bilezikler, yüzükler ve küpe takmıştı. Serhat ağa da altın kalın bir kemeri belime takmıştı. Akrabaları da tek tek ikimize paralar ve altınlar takmaya başlamıştı. Hava mı soğudu bilmiyorum ama bedenim titremeye başlamıştı. Takı merasimi bitince ikimizi içeri almışlardı. Berfe hanım omzumuzdaki kuşakları almış, büyük bir çantaya koymuştu. Boran ağa tekrar dışarı çıkınca, beni orada sırtı duvara dayalı olan bir sandalyeye oturtmuşlardı. Herkes beni izliyor ben ise ellerimi izliyordum.
"Gelin çok güzel maşallah." "Boran ağamızda yakışıklı." "İnşallah mutlu olurlar." "Gelin hanım, Boran ağanın kıymetini bilirse ağamız onu el üstünde tutar." bunun gibi şeyler söylemişlerdi. Berfe hanım yanıma gelmiş "Hadi Rojin kızım, yukarı odana çıkalım." demişti. Oturduğum yerden kalkmış, onun peşinden gitmiştim. Merdivenlerden çıkıp benim mahkum olacağım zindanıma gelmiştik. "Bak kızım Boran ağaya saygıda kusur etme. O senin artık kocan. Ne isterse onu yap. Git dediği yere git. Gitme dediği yere gitme." demişti. Başımı sallayıp yutkundum. Zaten başka çarem yoktu ki.
Gelinliğimle yatağa oturmuş bekliyordum. Kaç saat orada öylece oturdum bilmiyordum ama her yerim tutulmuş ve ağrıyordu. Odanın kapısı açılmıştı. Boran ağa çatık kaşlarla odaya girip arkasından kapıyı kapattı. Hiç konuşmadan üzerindeki takım elbiseyi çıkarmaya başladı. Kolları ve göğsü kaslıydı. Karnında ise baklava şeklinde dilimler vardı. Onu izlediğimi fark edince "Manzara çok mu hoşuna gitti." demişti. Kafamı hemen başka tarafa çevirdim. "Madem benimle birlikte olmayacaksın, gelinliğini de kendin çıkar." demiş ve yatağa girmişti. Göz yaşlarım yeniden gözlerimden akmaya başlamıştı. "Hadi şu ışığı kapatta yatalım." demişti.
Önce altınları tek tek çıkarmış, çekmeceyi doldurmuştum. Sonra üstümdeki gelinliği çıkarmaya başladım. Boran ağanın bakışları üzerimdeydi, nefesini verip yutkunmuştu. Gelinliği çıkarır çıkarmaz. Dolaptan bir sabahlık almış, onu üzerime giymiştim. Ardından ışığı kapattım ve yatağın ucuna yattım. "Korkma yemem seni." demiş ve nefesini vermişti.
Karanlıkta, sessizce beni izlediğini biliyordum. Başımı kaldırıp ay ışığının aydınlattığı yüzünü izlemeye başladım. Siyah olan saçlarını ve kaşlarını inceledim. Esmer güzeli dedikleri erkekler gibiydi. Boran ağa aslında oldukça yakışıklı biriydi. Gözlerimiz buluşunca, gözlerimi başka tarafa çevirdim. Bana yaklaşmış, elini çeneme koymuş "Gözlerime bak." demişti. Ama gözlerimi kaldırıp gözlerine bakamıyordum. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Kalbimin sesini duyacak diye korktum. "Gözlerime bak dedim sana." dediğinde bakışlarımı ona çevirdim ve gözlerinin içine baktım.
"Bak bende senin gibi bir insanım. Bende senin gibi bu evliliğe mahkum edildim. Ama ne olursa olsun seni kabul ettim. Sende beni kabul edersen iyi olur." dedi. Parmakları dudaklarımı okşamıştı. "Seni öpmek çok güzeldi." demiş ve biraz daha bana yaklaşmıştı. Ellerimi çıplak göğsüne koydum. "Lütfen orada dur." dedim. Onunda kalbi küt küt atıyordu. "Biz evliyiz biliyorsun değil mi?" demiş ve ellerimi göğsünden çekip beni kollarının arasına almıştı.
"Lütfen Boran yapma." dedim. "Sadece seni öpeceğim. Başka bir şey yapmayacağım. Sen isteyinceye kadar seninle birlikte olmayacağım." dedi. Sıcak dudakları, dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Parfüm ve sigara karşımı kokusu nedense hoşuma gitmişti. Nefesimi tuttuğumu bile fark etmemiştim. Dudaklarımı, dudaklarının arasından ayırdım. "Boran Lütfen." diye fısıldadım. O da benim gibi nefes nefese kalmıştı. Başımı göğsüne bastırmış "İyi geceler." demişti. Yanağım çıplak tenindeydi. Boran ağanın elleri beni sarmış, nefesi başımın üstündeki, saçlarımı okşuyordu. |
0% |