@a_lotus_1
|
Sabahın erken saatlerinde kargalar daha kahvaltısını yapmadan evin önüne gelmiştim. Gece de zaten gözüme bir damla uyku girmemişti. Sabahın serinliği yüzümü buz gibi yapmıştı. Sıcak göz yaşlarım suratımda ki soğukluğu biraz olsun gidermişti. Kapıya yaklaştığım zaman bedenim titreyemeye, kalbim küt küt atmaya başladı. Nefesimi alıp vermiş ardından zile basmıştım. Sıcağı sıcağına her şeyi konuşmak daha iyiydi. Kapı açılmayınca üst üste zile basmıştım. "Kim bu ya sabahın köründe!" diye sitem eden sesini duyunca göz yaşlarımı sildim.
Kapı açılmış, Boran'ın şaşkın ifadesi yerini öfke dolu bakışlara bırakmıştı. Hiç bir şey demeden kapıyı kapatmak için hamle yapmıştı. Kapıyı kapatmasına engel olmuş "Boran konuşmamız lazım." demiştim. "Benim seninle konuşacak hiç bir şeyim yok!" diye sitem etti. "Çocuklarımı görmeme bari izin ver. Onları çok özledim." dedim. Bir kaç damla yaş yanaklarımdan süzülmüştü. "Sen onları böyle bir aptallık yapmadan önce düşünecektin!" diye sitem etti. "Bana kendimi açıklama fırsatı bile vermedin." diye bildim.
"Açıkla o zaman!" diye öfkeyle konuşmuştu. "Ben onunla birlikte olmadım." dedim. Kapı açılınca içeriye doğru düşmüştüm. Kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. "O videodaki görüntüler ne o zaman lan!" Kulağıma öyle bir haykırmıştı ki tüylerim diken diken olmuştu. "Birlikte olmadım diyorsun. Adam diliyle her yerini konuşturma beni şimdi." demişti. "Ona da hesap sordun mu?" diye sordum. "Onu öyle bir benzettim ki annesi görse o bile tanıyamaz." demiş ve cebinden çıkardığı telefonu yüzüme tutmuştu. Telefondaki kişinin başta kim olduğunu çıkaramamıştım. Sonra Azad olduğunu söyleyince gözlerim kocaman olmuştu.
Azad'ın suratı tanınmaz bir haldeydi. "Sana dokunan parmaklarını tek tek kırdım. Dilini de koparacaktım ama vazgeçtim." dedi. Korku dolu gözlerimi Boran'a çevirdim. "Şimdi git." demiş ve beni kapı dışarı etmişti. "Beni de kendini de daha fazla rezil etme." Sitem dolu sesinin ardından kapıya vurduğu darbe kapıyı titretmişti. Bu böyle bitemezdi bitmemeliydi. Arka bahçeden dolandım ve mutfak kapısına geldim. Mutfak kapısını biraz zorlayınca kapı açılmıştı.
Bedenim zangır zangır titrerken içeriye girmiştim. Mutfaktan geçmiş, koridora gelmiştim. Ayak uçlarımda ses çıkarmadan yürüyordum. Tireyen ellerimle tırabzana tutunup merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım. Koridordan geçip çocukların yattığı odaya girmiştim. İnci uyanmış, beşiğinde oynuyordu. Onu kucağıma almış, başının üstüne öpücük kondurmuştum. "Anneyi özledin mi?" diye fısıldadım. Parmakları elbisemi tutunca kokusunu içime çektim. "Anne de seni özledi." dedim. Boran'a yakalanma korkusu kalbimin deli gibi atmasına neden oluyordu.
İnci huysuzlanmaya başladığı zaman acıktığını anlamıştım. Orada bulunan koltuğa oturup onu emzirmeye başladım. "Sen içeri nasıl girdin?" Boran'ın sesiyle tüylerim diken diken olmuş, adeta donmuştum. Sanki onu duymamış gibi İnci'yi emzirmeye devam ettim. Boran yavaş adımlarla odaya girince, kalbim göğüs kafesinin içinde çırpınmaya başlamıştı. Gözlerinin şuan üzerimde olduğunu biliyordum. "Mutfak kapısından girdin değil mi?" diye sorunca başımı salladım. "İnci'nin karnını doyurunca odaya gel." demiş ve odadan çıkmıştı.
Odanın kapısını açtığımda Boran'ı tekli koltukta otururken buldum. "Kapıyı kapat." dediğinde kapıyı kapatmıştım. Aramızda şuan rahatsız edici bir enerji vardı. "Çocuklar için burada kalmana sesimi çıkarmayacağım. Misafir odasında kalırsın." dediği zaman yutkunamadım. "Beni duydun mu?" diye sordu. "Duydum." dedim. "Sana şuan iyi davranıyorsam seni affettiğimi sanma sadece çocuklar için." demiş ve oturduğu koltuktan kalkmıştı. "Ben biraz uyuyacağım, çıkarken kapıyı kapat." dedi. Yatağa geçmiş ve üstüne örtüyü çekmişti. Burnumun direği sızlayınca gözümden bir kaç damla yaş süzüldü.
Öylece ayakta dikiliyordum. Boran'ın uyumadığını nefes alış verişinden anlıyordum. Yatağa doğru gittim ve yatağın üstüne oturdum. "Boran ben bir hata yaptım, biliyorum bu hatayı yapmamam gerekiyordu. Ama yaptım ve sonuçlarını düşünemedim." diye bildim. Boran bana dönmüş, yatağın başlığına sırtını dayamıştı. "Lütfen beni affet." dedim ve akan burnumu çektim. Gözleri gözlerimin içine bakarken yutkunmak bile şuan bana zor geliyordu. "Hata mı? Bu hata değil, aptallık." dedi. "Evet aptalım kabul ediyorum. Beni affet bir daha böyle bir aptallık yapmayacağım." dedim.
"Seni affetsem bir daha sana nasıl güveneceğim onu bile bilmiyorum." dedi. "Çocuklarımızın hatrına." dedim. "Rojin sen bir değil, iki değil, çok hata yaptın." demiş ve komodinin üstünde duran sigara paketini eline almıştı. Paketten bir tane sigara çıkarmış, dudaklarının arasına yerleştirmişti. Parmaklarının arasındaki çakmak sigarayı yakmıştı. Burnundan ve ağzından çıkan dumanlar havaya doğru çıkıp kayboluyordu. "Beni yalnız bırak." dediğinde boğazıma yerleşen yumru nefes almamı zorlaştırmıştı. "Çık dışarı!" diye sitem edince kalktım ve odadan çıktım.
Merdivenlerden inip mutfağa girdim. Çay için çaydanlığa su koydum ve ısınmasını beklerken tavayı ocağın üstüne koymuştum. Buzdolabından çıkardığım yumurtaları içinde peynir olan kaseye kırıp çırpmaya başladım. Kasedeki karışımı ocağın üstündeki tavaya döktüm. Çayın suyu hazır olunca bir kaç paket hazır çayı içine attım. Buzdolabından çıkardığım kahvaltılıkları masaya dizmeye başladım. Dolaptan aldığım çatal, bıçak, bardak ve tabaklarda masanın üstündeki yerlerini almıştı. Tavayı elime aldım ve pişen omleti eşit bir şekilde tabaklara pay ettim. "Siz yorulmasaydınız, ben hallederdim." diyen ve mutfağa giren Zilan'a bakıp "Günaydın." dedim. "Size de Günaydın." demiş ve çaydanlığı alıp masaya koymuştu.
Zilan ekmek sepetini masaya bırakırken mutfağa Boran ve Can girmişlerdi. "Annecim." diyen Can kucağıma atlayınca ona sarıldım ve başının üstünden öptüm. Boran elinde tuttuğu puseti bana verince masaya oturmuştu. Zilan aramızdaki gerginliği anlamış ama sesini çıkarmamıştı.
Sofradaki sessiz geçen kahvaltının ardından masadan kalkan Boran mutfaktan çıkmıştı. Beni görmezden gelmesi, ben yokmuşum gibi davranması canımı acıtıyordu. "Ben İnci'yle ilgilenirim, sizde rahat bir şekilde kahvaltınızı yapın." diyen Zilan İnci'yi pusetinden çıkarmış ve mutfaktan çıkmıştı. "Anne ben bal iştiyom." diyen Can'a baktım. "Göbüşün doymadı mı?" diye sordum.
"Hayıy." demiş ve başını iki yana sallamıştı. "O zaman sana kocaman bir dilim ballı ekmek yapacağım." dedim ve elime ekmek dilimini alıp bıçak yardımıyla balı ekmeğe sürmeye başladım. Can ballı ekmeğini yerken ağzının kenarlarına da bulaştırmıştı. "Çot güşel." demiş ve elindeki ballı ekmekten kocaman bir ısırık almıştı. "Afiyet olsun paşam." dedim ve gülümsedim.
Üzerimi değiştirmek için odaya girdiğim zaman Boran'ı dolabın karşısında yarı çıplak göreceğimi beklemiyordum. Sanki kapının sesini duymamış gibi dolaptan aldığı gömleği giymeye başlamıştı. Göz ucuyla da olsa kapıya doğru baktığını görmüştüm. Boran gömleğinin düğmelerini iliklerken bende dolabın karşısına geçmiştim.
Dolaptan aldığım kıyafetleri yatağın üstüne koydum. "Kıyafetlerini misafir odasına taşısan iyi olur." diyen Boran gömleğin alt kısımlarını pantolonun içine sokmuştu. "Tamam." dedim ve üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım. Şuan gözlerinin üstümde olduğunu ve beni izlediğini biliyordum. O yüzden yavaş bir şekilde hareket ediyordum.
Çıplak bedenime değen serin hava ve Boran'ın bakışları tüylerimi diken diken ediyordu. Boğazını sesli bir şekilde temizlemişti. Ona baktığımda adem elmasının aşağı yukarı hareket ettiğini gördüm. Gözlerini üzerimde dolaştırmamak için mücadele ettiğinin farkındaydım. "Çabuk üstünü giyin!" diye dişlerinin arasından konuşsa bile sesi titremişti. Yine yavaş bir şekilde üstümü giyinmeye başladım.
Bedenim alev almış gibi şuan alev alev yanıyordum. Kravatını takan Boran aynaya değil bana bakıyordu bunu biliyordum. Ceketini giydiği zaman bende üzerime tşörtümü geçirmiştim. Kapıdan çıkıp giderken nefesini sesli bir şekilde verdiğini duymuştum. |
0% |