28. Bölüm

Bölüm 28 "ACI EŞİĞİ"

Lotus
a_lotus_1

Hastane köşelerinde gelecek güzel haberi beklemek ne garipti. Sevdiğiniz biri içeri de ölüm kalım savaşı verirken ondan gelecek haberi beklemek ölüm gibi bir şeydi. Gözlerindeki acıyı gizleyerek size acı haberi veren Doktor'un kendini tutması bile büyük bir başarıydı. "Başınız sağ olsun. Sevgi hanımı kaybettik." Bu kelimeler beynimin içinde volta atıp dururken olduğum yere düşüp kendimi yerdeki soğuk zemine yatırmış, avazım çıktığı kadar bağırıp ağlıyordum. "Annem ölmüş olamaz! O ölmedi!" Feryatlarım hastane koridorlarında yankılanıyordu.

 

Arkadan gelen çığlık ve ağlama seslerinin kime ait olduğunu biliyordum. Ablamın beni kolumdan tutup yerden kaldırmasına ve bana sarılmasına izin vermiştim. Yaşlı gözlerimi ona çevirip boğazımdaki yumruya rağmen zorda olsa yutkundum. "Annem öldü mü?" diye bildim. Bu durumu kabullenmek bile bana zor geliyordu. Ciğerimi parçalara ayırmışlar, etimden et koparmışlar gibi canım acıyordu. Gözlerim orada bulunan abime ve babama kaymıştı. Abim bir köşeye çökmüş ağlıyordu. Babamın gözleri ifadesiz bir şekilde karşısındaki duvara sabitlenmişti.

 

"Annem ölmedi o ölmedi ölemez." diyen ablam bana sıkı sıkı sarılmıştı. Sanki bunların bir rüya olmasını ister gibi kendini teselli ediyordu. Kollarımdan tutup beni ayağa kaldıran elin sahibine bile dönüp bakamadım. Göz yaşlarım görüşümü engelliyordu. "Nazen başın sağ olsun." diyen sesini duyduğumda beni tutanın Arat olduğunu anlamıştım. Gözlerim kararmış ve ben olduğum yere tekrar düşmüştüm.

 

Beyazlar içinde bana doğru gelen ve saçları rüzgarda uçuşan anneme bakıyordum. Annem de yüzündeki gülümseyle bana bakıyordu. "Anne sen ölmedin değil mi?" deyip yutkunmaya çalıştım. "Nazen'im kızım ben artık yokum. Buket kardeşin sana ve ablana emanet." demiş ve burukta olsa gülümsemişti. "Hayır sen ölmedin. Sen ölemezsin. Biz sensiz ne yaparız?" diye sordum. Annemin hayali gözlerimin önünden silinip kaybolurken gözlerim açılmıştı. Genzimi yakan kolonya ve hastane kokusu midemi bulandırıyordu.

 

"Nazen kendine geldin mi?" diyen ve yanıma gelen Arat'a baktım. Boğazımda kocaman olmuş yumru konuşmama engel olmuştu. Gözlerimden dökülen yaşlar başımın altındaki beyaz yastığı ıslatırken, başımı pencereye çevirmiştim. Gökyüzünü süsleyen yıldızlar sanki bana göz kırpıyordu. "Şuan ne diyeceğimi bilemiyorum." demişti. "Nazen hanım serumunuzu çıkarmaya geldim." diyen Hemşire'nin sesiyle gözlerimi kapı tarafına çevirdim. Hemşire'nin arkasında duran kişiyi görünce içime çöken huzursuzluk bedenimi esir almıştı. Devran bir şey söylemese bile aklından ne geçirdiğini tahmin ediyordum. Hemşire serumu çıkarıp gitmiş ve bizleri yalnız bırakmıştı.

 

Ağır adımlarla içeriye giren Devran gözlerini bir saniye bile üzerimden ayırmamıştı. Yatağın yakınlarına gelince durmuş ve nefesini vermişti. "Devran kavga çıksın istemiyorum." diyen Arat'a bile bakmamıştı. "Kavgayı ben değil sen çıkardın." demiş ve gözlerindeki öfkeyle sonunda Arat'a bakmıştı. "Şimdi bizi karımla yalnız bırak." Sesindeki tını bir buz kadar soğuk ve bir cam parçası kadar keskindi. "Hiç bir yere gitmiyorum." diyen Arat burnundan nefesini vermişti. Yataktan inmeye çalıştığım sırada Arat bana yardım etmek için kolumdan tutmuştu. "Bırak karımı!" diye sitem eden Devran onun kolundan tutmuş ve Arat'ı benden uzaklaştırmıştı.

 

"O senin karın değil! Bunu o kalın kafana sok!" diye sitem eden Arat kolunu onun elinin arasından bir hışımla çekmişti. "Nazen benim karım! Bunu sen o kalın kafana soksan iyi edersin!" diye öfkeyle bağıran Devran gözlerindeki ateşle bana bakıyordu. Gözlerindeki ateş bir beni değil Arat'ı da yakacak kadar güçlüydü. "Ben kimsenin bir şeyi değilim! Annem öldü benim ve siz burada durup benim için mi kavga ediyorsunuz!" diye sitem ettim ve yataktan indim. İkisini de arkamda bırakıp odadan çıkmıştım.

 

Yoğun bakımın kapısı açılmış, bir sedye içinde üstüne beyaz bir örtü örtülmüş annemi çıkarmışlardı. Titreyen bacaklarıma rağmen koşup annemin bedenine sarıldım. "Annem beni bırakma! Beni sensiz kimsesiz bırakma! Ne olur kalk ve bana sarıl!" diye feryat edip ağlamaya başladım. "Ne olur annem! Nazenin sensiz ne yapar?" diye sordum. Biliyordum ki kalkmayacak ve bana cevap vermeyecekti. Gözlerimdeki yaşlar gözlerimi yakıp geçiyor, o yaşlar beyaz örtüyü ıslatıyordu. Örtüyü açıp annemin yüzünü öpüp kokladım. Bir zamanlar o sıcacık suratı şimdi bir buz gibi soğuktu. "Annem bizi bırakma!" diye feryat eden ablam da annemin yüzünü öpüyordu.

 

"Onu götürmemiz lazım." diyen ve bize engel olan hasta bakıcıyı bile duymuyorduk. "Lütfen işimize engel oluyorsunuz." diyen diğer hasta bakıcı bizi sedyeden uzaklaştırmıştı. "Annemi götürmeyin! O üşür orada hasta olur!" diye feryat ettim. Sedyenin yanına gitmek için hamle yaptığım sırada bir çift kol beni durdurmuştu. Sedye giderken benimde canımdan can kopup gitmişti. "Nazen hadi evimize gidelim." diyen sesle bedenim nedense ürpermişti. "Baba biz gidiyoruz." diyen Devran'a babam başını sallamış ve gözlerini çevirip bana bir kez olsun bakmamıştı.

 

Ellerinin arasından kurtulmak için kendimi yere attığım zaman Devran beni kolumdan tutup oradan çıkarmıştı. "Bırak beni!" diye sitem ettim. "Bırak lan Nazen'i!" diye sitem eden ve koşup bize doğru gelen Arat'a abim engel olmuştu. Devran beni zorla arabaya soktuğunda kapıyı kapatmış ve direksiyonun başına geçmişti. Kapıyı açma çabalarım bir işe yaramıyordu. "Lütfen Devran beni bırak." dedim. Devran nefesini sesli bir şekilde verip arabayı çalıştırmıştı. Orası arkamızda kalırken Arat'ın "Nazen!" diyen feryadını duymuştum.

 

Gözlerimdeki yaşlar bir an olsun durmuyordu. Hem annem için hem de kendim için ağlıyordum. "Ben sana karılık yapamam." diye fısıldadım. Devran kısa süreliğine kafasını bana çevirmiş ama bir şey dememişti. "Ben artık yaşayan bir ölüyüm." diye bilmiştim. Gözlerimin önüne annemin bembeyaz olmuş yüzü gelmişti. Parmaklarımla gözlerimdeki yaşları silip önümdeki yola baktım. Şuan saat kaçtı onu bile bilmiyordum. Arabanın içindeki sessizliği Devran'ın çalan telefonu bir bıçak misali kesmişti.

 

Telefonunu eline almış ve arayana bile bakmadan sessize almıştı. "Devran lütfen bırak gideyim." dediğimde "Yeter!" diye sitem ettiğinde sesindeki öfkeyle olduğum yere sinmiştim. "Sus artık sus! Sen benim karımsın!" diye bir kez daha sitem etmişti. Bedenimden yayılan ürperti tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Araba durunca Devran arabadan inmiş ve beni de arabadan indirmişti. Kapının önünde bizi bekleyen aile üyelerini görmeyi beklemiyordum. "Onu neden bu eve getirdin? Öldürüp bir köşeye atsaydın!" diye sitem eden Şehnaz hanımın gözlerindeki öfke bir ok gibi bedenime saplanmıştı.

 

"Onun artık bu evde yeri yok." diyen Ferzan ağa Devran'ın yolunu kesmişti. "Onu başka yere götür." demiş ve gözlerini bana çevirmişti. "Sen böyle yaparak ailemizin adını lekeledin. Bu evde artık sana yer yok." demişti. "Ben buraya gelmek istemedim. Devran beni zorla getirdi." diye bildim. "Şimdi de getirdiği gibi götürsün." demiş ve bakışlarını Devran'a kaydırmıştı. "Nazen benim karım. Onun yeri benim yanım işte o kadar." diyen Devran beni kolumdan tutup çekmişti. Ferzan ağa onu durdurmuş "Onun gibi birini bu eve sokmam." demişti. "O zaman bende başka yere giderim." diyen Devran'a Şehnaz hanım "Nereye gideceksin? Bırak kızı gitsin." demişti. "Siz de içeri girin." diyen Ferzan ağa kapının önünde duran çocuklarına bakmıştı. Dündar, Serap, Müjgan ve Civan babalarının sözünü ikiletmeden içeri girmişlerdi.

Bölüm : 28.12.2024 23:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...