
Gözlerimi karnıma düzenli aralıklarla giren ağrılarla açmıştım. Doktor'un söylediği gibi nefesimi alıp verdim ve ağrıları hafifletmeye çalıştım. Örtünün altından çıkarken telefonumu elime alıp Arat'ın numarasını aradım. Bir kaç dakika içinde açılan telefona "Arat çabuk buraya gel. Bebek geliyor." dedim. "Tamam bitanem sen sakin ol ben hemen geliyorum." dediğinde sesindeki telaşı duyabiliyordum. Telefonu kapatıp yatağın üstüne oturdum. Ağrılar o kadar şiddetliydi ki oturduğum yerden kalmak zorunda kalmıştım.
Odadan çıkıp evin içinde yavaş bir şekilde yürümeye başladım. "Oğlum baba birazdan gelip bizi hastaneye götürecek." diyordum ve karnımı okşuyordum. Aslında bebeği de kendimi de sakinleştirmeye çalışıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama üst üste çalan zil Arat'ın geldiğini gösteriyordu. Kapıyı açtığımda yüzündeki telaşı görmüştüm. "Bitanem iyi misin?" diye sorduğunda "Sanırım bebek geliyor." deyip dişlerimi sıktım. Arat beni kolumdan tutup dışarıya çıkarmıştı. Önceden hazırlayıp kapının oraya koyduğum küçük el valizine gözlerim kaydı. "Arat valizi de al." dedim.
Arat diğer eline valizi almıştı. Onun arabasına binip sonunda yola çıkmıştık. Alnımda boncuk boncuk biriken terleri silip ona baktım. "Hızlı sür şu arabayı dayanamıyorum." dedim. Dişlerimi öyle bir sıkıyordum ki sanki onları kıracak gibiydim. "Tamam sakin ol. Derin derin nefes al ver." demiş ve arabanın gazına yüklenmişti. Bu ağrılar bu kadar can yakıyorsa acaba doğum nasıl bir şeydi? Araba kısa sürede hastaneye varmıştı. Arat arabadan inmiş ve benim olduğum taraftaki kapıyı açmış "Sedye getirin!" diye bağırmıştı.
Acil sağlık ekibinin getirdiği sedyeye uzandım ve beni götürmelerine izin verdim. Tavanda hızla geçip giden beyaz ışıklar başımı döndürmüştü. Beni doğumhaneye aldıklarında sedyeden indirmişlerdi. Bacaklarımın arasına sanki bir kova sıcak su dökmüşler gibi su aktığında doktorlar hemen müdahale etmişti.
***
Bir bebeğe hayat vermek ve onunla birlikte yeniden doğmak paha biçilemez bir şeydi. Her ne kadar acı çekmiş de olsam onu kucağıma alınca çektiğim bütün acıları unutmuştum. Minicik elinin üstüne öpücük kondurdum. Mis gibi kokusunu içime çekmek bana nedense çok iyi geliyordu. Ablamın başıma bağladığı kırmızı kurdele anne olduğumu gösteriyordu. Küçücük ağzını açıp esneyen ve uyku moduna geçen oğlumu ablam kucağına alıp beşiğine koymuştu.
"Evet yürüyüş zamanı." diyen ve odaya giren Hemşire'ye bakmıştık. Hemşire beraberinde getirdiği demir aparatına serum torbasını takmıştı. Bir koluma ablam diğer koluma Arat girip beni ayağa kaldırmışlardı. Yavaş adımlarla odadan çıkmıştık. "Abla sen bebeğin başında kal. Ağlarsa bize haber verirsin." dedim. "Tamam." demiş ve kolumdan çıkmıştı. Arat beni odadan çıkarmış ve yavaş yavaş koridor boyunca yürütmeye başlamıştı. Kendimi sanki yürümeyi yeni öğrenen bir bebek gibi hissediyordum.
Biz odaya girerken oğlum ciyak ciyak ağlamaya başlamıştı. Ablam serum torbasını yerine asarken beşikte ağlayan oğlumu kucağıma aldım. "Acıktın mı annem sen." dedim ve onu emzirmeye başladım. Arat yatağın üstüne tam karşıma oturmuştu. "Ne kadar da tatlı." dediğinde "Evet öyle." dedim ve gözlerimi kucağımda tuttuğum oğluma çevirdim. "Bana kızgın mısın?" diye sormuştu. Başımı kaldırıp ona bakmıştım. Ona kızgın değil de kırgındım. "Sana kırgınım." dedim. Nefesini vermiş ve ayağa kalkmıştı. Gözlerini pencereye çevirdiğinde "Haklısın bana kırgın olmakta." demiş ve tekrar gözlerini bana çevirmişti.
Aklıma takılan soruyu ona sormaya karar verdim. "Bebeğin adını bile daha düşünmedik." dedim. Yatağın yanı başında duran sandalyeye oturmuştu. "Bilmem aklıma hiç bir şey gelmiyor." dedi. "Benim aklımda bir isim var." diyen ablama bakmıştık. Gözlerindeki parıltıyla aklındaki ismi söylerken yüzünde tebessüm oluşmuştu. "Miran olsun mu?" dediğinde Arat'la birbirimize bakmıştık. Aslında hiç fena fikir değildi. "Güzel isimmiş." diyen Arat'ı başımı sallayarak onaylamıştım. "Bence de." dedim. "O zaman onun adı Miran." diyen ablam kucağımda mışıl mışıl uyuyan oğluma bakmıştı. "Miran" diye tekrar etmiştim.
***
Kolumdaki serum iğnesi hareketlerimi engellese de üzerimi ablamın yardımıyla değiştirmiştim. Şuan kendimi muhtaçmış gibi hissetmeye çalışsam da ablam sayesinde hiç öyle hissetmiyordum. Üzerimi giyindikten sonra ablam lavabonun kapısını açmıştı. Koluma girmiş ve beni yatağıma götürmüştü. Örtüyü kaldırıp yatağa oturmuştum. Arat, beşiğinde uyuyan Miran'ı seviyordu. "Allahım ne kadar da küçük bu." dedi. "Allahın işi işte sonra kocaman bir sıpa olacak." diyen ablama gülümsemiştik. Çalan telefonumun sesiyle bakışlarımı telefona çevirmiştim. Ekranda Devran'ın numarasını görmeyi açıkcası beklemiyordum.
Arat'ın meraklı bakışları altında telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim" dediğimde "Alo Nazen hangi hastanedesin?" dediğinde şaşırmıştım. "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum. "Sizin eve uğramıştım. Kız kardeşin Buket söyledi." demişti. Gözlerini üzerimden ayırmayan Arat'a bakıyordum. "Senin gelmene gerek yok." dediğimde "Söyle hangi hastanedesin." dedi. Hastanenin adını verdiğimde "Tamam hemen oraya geliyorum." demiş ve telefonu kapatmıştı. Telefonu yerine koyarken "Kim aradı?" diye soran Arat'a bakmıştım. "Devran" dediğimde kaşları çatılmıştı. Nefesini burnundan verip pencereden dışarıya baktı. Bu durumdan rahatsız olduğunu söylemese bile hareketlerinden anlaşılıyordu.
***
Rengarenk çiçekleri orada bulunan cam vazonun içine koyan ablam vazoyu komodinin üstüne koymuştu. "Neden zahmet ettin?" diye sorduğumda "Ne zahmeti bu az bile." diyen Devran orada bulunan koltuğa oturmuştu. "Meyve falan da aldım." dediğinde "Teşekkür ederiz keşke zahmet etmeseydin." diyen ablam elinde tuttuğu poşetteki meyveleri orada bulunan mini buzdolabına yerleştiriyordu. "Afiyet olsun." diyen Devran'a bakmıştım. Son zamanlarda bana neden bu kadar iyi davranıyordu? İlk tanıştığım adamla şimdiki adam arasında dağlar kadar fark vardı. "Ben anlamıyorum ya sen bu kıza eziyet etmedin mi? Şimdi neden iyilik meleği kesildin?" diyen Arat gözlerindeki öfkeyle ona bakıyordu.
"Zamanında yaptığım hatalar olabilir ama artık o hataları yapmıyorum." dediğinde "Çünkü Nazen seni terk etti." diyen Arat'a "Seni de terk ettim." dedim. Arat'ın gözleri bana kaydığında yutkunmuştum. "Beni terk etmiş olabilirsin ama unutma ki ortak bir bebeğimiz var." dedi. Yüzünde tebessüm oluşunca ona yüzümdeki öfkeyle bakıyordum. "Evet ama bu bir araya geleceğiz anlamına gelmiyor." dediğim zaman yüzü düşmüştü. "Oğlumun aklına girdiğin yetmiyor gibi bir de ondan çocuk mu peydahladın!" diye sitem eden sesle neye uğradığımızı şaşırmıştık. Kapının girişine baktığım da orada Seher hanımı görmüştüm. İçime dolan panik dalgası beni ele geçirirken kalbim küt küt atmaya başlamıştı.
Oturduğu yerden ayağa fırlayan Arat annesinin yanına gitmiş "Anne bir sakin ol." demişti. "Sakin falan olmayacağım!" diye sitem etmeye devam etmişti. "Tesadüfen buraya gelmesem senin ne haltlar yediğini öğrenemeyecektim!" diye bir kez daha sitem etmişti. Kapının önüne toplanan kalabalık merakla bize bakıyordu. "Anne lütfen bağırma bizi rezil ettin. Herkes bize bakıyor." diyen Arat'a "Siz zaten rezilsiniz." demiş ve bakışlarını Devran'a çevirmişti. "Sen nasıl böyle bir rezilliği kabul ettin? Senin olmayan çocuğu nasıl oğlum diye bağrına basacaksın? Ona her baktığında aklına Arat gelmeyecek mi?" demişti. Devran'a baktığımda Seher hanımın dediği şeyleri sindirmeye çalıştığını anlamıştım.
Ablam koridordaki kalabalığın meraklı bakışlarından bizi korumak ister gibi odanın kapısını kapatmıştı. "Merak etmeyin oğlumu tek başıma büyüteceğim." dediğimde herkesin gözü bana kaymıştı. "Nasıl yani?" diyen Arat'a "Sana veya başkasına ihtiyacım yok." dedim. "Zaten senin çocuğuna bakmaya meraklı değiliz." diyen Seher hanım odadan çıkıp gitmişti. "Ne demek şimdi bu?" diyen ve yanıma gelen Arat'a baktım. "Ben artık yoruldum. Seninle uğraşmaktan yoruldum." dedim. Yaşadığım olaylar ve o olayların içindeki kişiler beni gerçekten de yormuştu. Ben sessiz sakin bir hayat beklerken içine düştüğüm hayat tam tersiydi. Ama artık kararımı vermiştim ve her şeyle tek başıma mücadele edecektim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.9k Okunma |
417 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |