
İçimde nedenini bilmediğim yüzümün gülmesine engel olamadığım bir his vardı. Parmaklarımın altındaki saten kumaşın dokusu beni hem rahatlatıyor hemde strese sokuyordu. Aynadan son bir kez makyajımı kontrol edip odadan çıktım. Bedenim heyacandan titrerken kalbimin ritmi değişmişti. Yanaklarımın yandığını bile hissediyordum. Miran'ı kız kardeşim Buket'e emanet edip evden çıkmıştım.
Az ileri de duran beyaz arabaya doğru gittiğim de beni gören Berdan arabanın kapısını yüzündeki tebessümle açmıştı. "Hoş geldin." demişti. "Hoş buldum." dedim ve arabaya bindim. Arabanın kapısını kapatıp ön taraftan dolaşıp direksiyonun başına geçmişti. "Çok güzel olmuşsun." demiş ve arabayı çalıştırmıştı. "Teşekkür ederim." dediğim de "Nereye gidelim?" diye sormuştu. "Gideceğimiz yeri önceden ayarlamış olman lazımdı." dediğimde bana kısa bir bakış atmıştı. "Belki aklında başka bir yer vardır diye sormuştum." dedi. Dudaklarımı büzüp ona baktığım da "Buradan biraz uzakta güzel bir restorantta iki kişilik yer ayırttım." demiş ve gaza basmıştı.
***
"Hoş geldiniz masanız hemen şurada beni takip edin." diyen kadın görevlinin peşinden masamızın olduğu tarafa gittik. Oturmam için sandalyemi çeken Berdan'a yüzümdeki tebessümle bakıp sandalyeye oturdum. Karşımdaki sandalyeye geçip otururken bile gözlerini üzerimden çekmemişti. Bana resmen şuan büyülenmiş gibi bakması nedense çok hoşuma gitmişti. "Ne alırsınız?" diye soran kadının sesindeki tını nedense beni rahatsız etmişti. Kadının suratına baktığım da gözlerindeki kıskançlığı fark etmem uzun sürmemişti.
"Menü alabilir miyiz?" diyen Berdan kadının bakışlarını kendine yöneltmişti. "Tabi hemen getiriyorum." diyen ve yüzünde tebessüm oluşan kadına bu sefer ben kıskançlıkla bakıyordum. "İstersen başka bir yere gidelim." diyen sesle ona döndüm. "Gerek yok burası da güzel." dedim ve etrafıma bakmaya başladım. Siyah ve gri renginin ağırlıkta olduğu hoş bir mekandı. Arka plan da çalan müziğe çatal bıçak sesleri karışıyor ve güzel bir atmosfer oluşturuyordu. Kadın getirdiği menüleri bize verip gitmişti. "Ne yemek istersin. Karar verdin mi?" dediğinde elimdeki menüye baktım.
Daha önce hiç yemediğim hatta adlarını bile ilk kez duyduğum o kadar çok yemek çeşidi vardı ki aklım karışmıştı. "Senin önereceğin bir şeyler var mı?" diye sorduğum da elindeki menüye kısa bir bakış atıp adını bile telaffuz edemediğim yemeği söylediğin de başımı salladım. "O zaman siparişlerimizi veriyorum." dedi. Gelen garsona siparişlerimizi verip beklemeye başladık. "Biraz kendinden bahsetsene." dediğim de arkasına yaslanmıştı. "Bir şirketimiz var giyim ve aksesuar üzerine ayrıca çanta ve ayakkabı da üretiyoruz. Ben ve bir kaç ortağımla beraber buraya geldik. Burada da adımızı duyurmayı amaçlıyoruz." demişti.
Masamıza gelen garsonlar ellerindeki tepsilerdeki yemekleri masamıza bırakıp gitmişti. "Şirketinizin adı ne?" diye sordum. "Beraraner" dediğin de nedense bu isim bana çok gülünç gelmişti. "Bu nasıl bir isim?" diye sorduğum da "Üç ortağız ve adlarımızın bir kaç harfi. Ben ve iki ortağım. Şimdi iş konuşmayalım ben seni konuşmak istiyorum." demişti. Çatalıma batırdığım et parçasını ağzıma atarken "Şuan kendi hakkımda konuşmak için kendimi hazır hissetmiyorum." dedim.
Elindeki kadehe bakmış ardından bakışlarını bana çevirmişti. Yutkunduğu zaman adem elması hareket etmişti. Aklıma nedense o an Devran gelmişti. "Peki seni zorlayamam kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman anlatırsın." Şuan nedense kendimi çok huzursuz hissediyordum. Bir anda içime dolan huzursuzluk sanki bütün bedenimi etkisi altına almıştı. Titreyen elimin arasındaki çatal tabağa düşünce gerisinde gürültülü bir ses çıkarmıştı. "İyi misin?" diye soran ve gözlerindeki telaşla yüzüme bakan Berdan'a baktım. "İyiyim sadece kendimi biraz iyi hissetmiyorum." dediğim de "Sorun ne? Yanlış bir şey mi söyledim?" demişti. "Hayır yanlış bir şey söylemedin." dedim.
Bir anda ensemden başlayan sıcaklık soğuk terler dökmeme neden oluyordu. "Kalkalım mı?" dediğim de daha çok şaşırmış ama bir şey dememişti. "Tamam ben hesabı isteyeyim sonra hemen kalkarız." dediğin de sesindeki tını şuan onunda bu durumdan rahatsız olduğunu gösteriyordu. Hesabı ödediğinde oturduğum yerden kalkmıştım. Berdan'da yanıma gelince beraber restoranttan çıktık. "Güzel geceydi ama böyle erken bitmesine üzüldüm." dediğin de nedense kendimi suçlu hissettim. Arabaya bindiğimiz de konuşmadan arabayı çalıştırmıştı.
Sokak lambalarının turuncu tonu arabanın içini aydınlatıp gidiyordu. "Gerçekten güzel bir geceydi." dediğim de bir şey dememişti. Şuan bu duruma canının sıkıldığını anlamıştım. Nefesini vermiş ve önündeki yola bakmaya devam etmişti. Neden böyle bir tepki verdiğimi ben bile anlamıyordum. "Sanırım benden rahatsız oldun." dediği zaman sesindeki kırgınlığı gizlememişti. "Hayır öyle düşünme her şey çok güzeldi teşekkür ederim." dedim. Yüzümde oluşan tebessümle onunda yüzünde tebessüm oluşmuştu. "Seni bir şartla affederim. Bana bir kahve ısmarlarsan o zaman seni affederim." demiş ve bana kısa bir bakış atmıştı. "Tamam olur." dedim. Yeniden içimi bilmediğim bir his ele geçirmişti.
***
Araba yavaşlayınca evin oraya geldiğimizi anlamıştım. Arabayı durdurup bana döndüğünde gözlerimin içine bakmıştı. "Bugünün böyle bitmesini istemezdim." dediğim de bir şey dememişti. Bir şey söylemek için ağzımı açtığım zaman "Seni öpebilir miyim?" diye sorduğun da ağzım açık bir şekilde ve gözlerimde oluşan şaşkınlıkla ona baktım. Ne diyeceğimi bir an için unutmuş gibiydim. Gözleri dudaklarıma kayınca yutkunmuştum. Benim bir şey demediğimi görünce bana yaklaşmıştı. Benden bir tepki görmeyince dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Soğuk dudakları sıcak dudaklarıma değince içimde oluşan his kalbimin küt küt atmasına sebep olmuştu. İçimdeki arzular gün yüzüne çıkmak ister gibi bedenimden firar ediyordu.
Ellerinin arasındaki saçlarımı parmaklarına dolamış ve başımı biraz daha kendine doğru bastırmıştı. Dudakları öyle güzeldi ki sanki tadını bilmediğim tatlıyı yiyor gibi hissediyordum. Nefessiz kaldığımı bile kısa süreliğine fark etmemiştim. Dudaklarımız ayrılınca arabanın içindeki havayı ciğerlerime gönderdim. Nefes nefese kalmış bir şekilde o da bana bakıyordu. "Özür dilerim. İlk günden böyle bir şey yapmak istemezdim ama kendime engel olamadım." dedi. "Özür dilemene gerek yok. Çünkü bunu bende istedim." dedim. Kendime itiraf etmek istemesem de onu öpmek benim aklımdan da geçmişti. "O zaman sorun yok." demiş ve gülümsemişti.
***
Yüzümdeki tebessüm halen daha gitmemişti. Kapıyı kapatıp eve girdiğim de ciyak ciyak ağlayan oğlumun sesiyle elimdeki çantayı vestiyere koyup salona girdim. Karşımda Miran'ı susturmaya çalışan Arat'ı görmeyi beklemiyordum. "Sen neredesin bu saate kadar? Çocuğun ateşi çıkmış ve sen ortalıkta yoksun!" diye sitem etmişti. "Çok mu ateşi var?" diye sorduğum da gözleriyle beni baştan aşağı süzmüştü. "Nereden geliyorsun?" diye sorduğun da "Bir arkadaşla yemeğe gitmiştik." dedim ve Miran'ı kucağıma aldım. Miran'ın ateşini kontrol etmek için dudaklarımı alnına hafiften bastırdım. "Keşke bana haber verseydiniz." dediğim zaman "Seni defalarca kez aradık ama telefonlarına cevap vermedin!" diye bir kez daha sitemle konuşmuştu.
"Nasıl olur? Telefonum çalmadı ki." dedim. "Boşver onu da Miran'ı hastaneye götürmemiz lazım." diyen ve Miran'ı kucağına alan Arat'ın peşinden odadan çıkmıştım. Arat kucağında tuttuğu oğlumu bana vermiş ve arabanın kapısını açmıştı. Arabaya bindiğim de hiç vakit kaybetmeden direksiyonun başına geçip arabayı çalıştırmıştı. Miran'da ciyak ciyak ağlamayı kesmiş ve gözlerini yummuştu. "Kimmiş bu arkadaşın da onun yanında telefonunun sesini bile duymuyorsun." diyen Arat'a bakışlarımı çevirdim. "Ne yapacaksın? Hem sen bana hesap soracağına kendine bak." dedim. "Ne varmış bende?" diye sorup nefesini burnundan vermişti. "Şuan seninle kavga etmek istemiyorum." dedim. İçime yavaş yavaş dolan öfke içimdeki mutluluğu alıp götürmüştü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.9k Okunma |
417 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |