
Hayatımıza giren insanlar imtihanımız mıydı? Kimi insanlarla yollarımız tesadüfen kesişirken kimiyle bile isteye aynı yolda yürüyorduk. Bundan saatler önce ablamın bitmek bilmeyen ağlama nöbetlerine şahit olmuştum. "İnana biliyor musun? Cahit'in konuştuğu kız senin eski görümcen Müjganmış. Ya nasıl olur nasıl?" deyip elleriyle göz yaşlarını silmişti. "Şuan ne diyeceğimi inan bilmiyorum." diye bildim. Eniştem ve Müjgan nerede ve nasıl tanışmışlar onu bile bilmiyordum. "Peki sen nasıl öğrendin?" diye sorduğum da nemli gözleriyle gözlerimin içine baktı. "Enişten beni almaya geldiğin de gizlice telefonunu kurcaladım ve o kızın fotoğrafını gördüm." dedi.
Ağlamaktan kızarmış gözlerini pencereye çevirip "Keşke annem burada olsaydı. Bana ne yapacağımı söylerdi." dediğin de burnumun direği sızlamıştı. Gözlerim dolarken annemle olan anılarımız gözlerimin önüne gelmişti. Bizi sarıp sarmalaması, bizi her kötülükten koruması ve bize nasihatler vermesi... Ama şimdi o yoktu ve bizde kolu kanadı kırılmış kuşlar gibiydik. Bir yanımız param parçaydı diğer yanımız yaşamaya çalışıyordu. "Ablacım artık ağlama. Sil gözündeki yaşları. Olan olmuş bundan sonra ne yapacağız onu düşünelim." dedim. Ablamın elini ellerimin arasına alıp hafiften sıktım. Nefesini vermiş ve başını bana çevirmişti.
"Çocuklarımı ondan alacağım ve bir daha onların yüzünü göremeyecek." dedi. "Çocukları alıp ne yapacaksın? Onlara nasıl bakacaksın?" diyen ve salona giren babama "Çocuklarımı ona bırakamam. Gerekirse dilenirim ve çocuklarıma bakarım." diyen ablam ayağa kalktı. "Saçma sapan konuşma! Eğer o adamdan boşanırsan o çocukları da unut işte o kadar!" diye sitem eden babama ablam gözlerindeki öfkeyle bakmıştı. Gözlerindeki öfkenin yanı sıra çaresizlik onu pençesi altına almıştı.
***
Kapı sanki kırılacak gibi çalıyordu. Kalbim nedense küt küt atmaya başlamıştı. "Kim bu kapıyı kıracak gibi çalıyor!" diye sitem eden babam kapıya bakmaya gitmişti. "Nerede o Cahit denen şerefsiz!" diyen ve öfke dolu sesiyle evi inleten Devran'ın sesiyle gözlerim kocaman oldu. "Burada yok." diyen babamı duymamış olacak ki salona girmişti. "Ne oldu? Neden eniştemi arıyorsun?" diye sordum. Gözlerindeki ateş tüm dünyayı yakacak gibi harlıydı. "Senin o enişten kız kardeşimi kaçırmış." dediğin de ablamın acı dolu çığlığı odayı doldurmuştu.
"Ne olamaz! Böyle bir şey yapmış olamaz!" diye bağırdı. "Yapmış işte." diyen babam öfkeden kızarmıştı. "Bana o piçi bulun. Yoksa buradan hiç bir yere gitmem." diyen Devran tekli koltuklardan birine oturmadan elinde tuttuğu silahı sehpanın üstüne koymuştu. "Bu silahta neyin nesi?" diye sorduğum da çatık kaşlarla bana bakmış ve bir şey dememişti. "Nazen telefonumu getir." diyen ablamın sesiyle salondan çıkıp vestiyerdeki ablamın çantasını elime alıp tekrar salona girmiştim.
Ablam çantasından çıkardığı telefonla eniştemi ararken bende ayakta durmuş, sehpanın üstünde duran silaha bakıyordum. Devran, eniştemi bulursa gerçekten ona bir zarar verir miydi? Gözlerim Devran'a kaydığın da göz göze gelmiştik. Gözlerini üzerimde dolaştırmış ve belli bir nokta da sabitlemişti. Gözlerini takip ettiğim de parmağımdaki yüzüğü fark ettiğini anlamıştım. Tekrar gözlerimi yüzüne çevirdiğim de nefesini verip gözlerini pencereye çevirmişti. Aramızdaki anlamsız sessizliği ablam bozmuştu. "Alo Cahit neredesin? Devran'ın kız kardeşini mi kaçırdın?" dedi. Bir yandan da boşta kalan eliyle yüzündeki yaşları siliyordu.
"Sor bakalım neredeymiş?" diyen Devran yerinden fırlar gibi kalkmış ve dikkat kesilmişti. "Cahit neredesin? Neden böyle bir şey yaptın?" diyen ablam korkudan mı bilmem ama titriyordu. "Telefonu bana ver." diyen ve telefonu ablamdan alan Devran'ın öfke dolu sesi odayı doldurdu. "Neredesin lan it! Karın ve çocukların elimde! Kız kardeşimi buraya getirmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim!" dediği zaman gözlerim sehpanın üstündeki silaha gitti. "Kız kardeşimin kılına zarar gelsin. Sana dünyayı dar edeceğim!" dediğin de gözlerim onun üstünde durmuştu.
Kız kardeşinin yaptığı hatayı bize mi ödetecekti? Ablamın ve çocuklarının ne suçu vardı ki? "Hemen buraya geliyorsun! Yoksa saklandığın delikten seni çeker alırım gözünün yaşına bile bakmadan seni öldürürüm!" diye bağırdığın da silahı alıp salondan koşar adımlarla çıktım. "Nazen ne yapıyorsun?" diyen ve peşimden gelen Devran'a bakmadan kendimi odaya kilitlemiştim. "Nazen kafayı mı yedin? Ver şu silahı!" diye bağırsa da kapıyı açmadım. Kapıya vurduğu darbe kapıyı kıracak kadar şiddetliydi. "Önce bir sakin ol." dediğim de sesim titremişti. Kalbim de küt küt atıyordu. "Ablama ve çocuklarına zarar vermeyeceksin." dedim. "Onlara zarar verme gibi bir niyetim yok. Sadece Cahit'in buraya gelmesi için blöf yapıyordum." demişti.
"Kızım sen ne yapıyorsun!" diyen babama "Siz karışmayın!" diyen Devran olmuştu. "Hadi aç şu kapıyı." dediğin de titreyen parmaklarımla anahtarı çevirdim. Kapı açılmış ve Devran odaya girmişti. Elimdeki silahı alacağı sırada silahı arkama sakladım. "Oyun oynamıyoruz burada?" demiş ve elini silaha götürmüştü. Başımdan başlayan sıcaklık bedenimi esir alırken kalbim göğüs kafesinin içinde taklalar atıyordu. Parmaklarımın üstünde onun parmaklarını hissetmek ve onun bana bu kadar yakın olması bedenimin alev almasına yetmişti. Şuan onunda nefesini kontrol etmekte zorlandığı açıkça belli oluyordu.
"Dua et kadınsın yoksa sana yapacağımı bilirdim." dediğin de boğazını temizlemiş ve silahı elimin arasından almıştı. "Ne yaparmışsın?" dedim. Sesim biraz alay dolu bir tınıyla çıkmıştı. Gözlerimin içine baktığın da dudaklarının kenarı yukarı doğru kalkmıştı. "Söylesene ne yapardın?" diye bir kez daha sordum. "Çok inatçısın biliyor musun? Bu yönünü özleyeceğim aklıma gelmezdi." dediğin de kaşlarım yukarı doğru kalktı. Devran şimdi beni mi özlüyordu? Kalbimin deli gibi atmasına izin verdiğim için şuan kendime kızıyordum. "Hadi çıkalım buradan." dedim ve odadan çıkmak için hamle yaptım.
"Nişanlın çok şanslı umarım kıymetini bilir." demiş ve ben odadan çıkmadan o çıkmıştı. Beni orada kafamdaki soru işaretleriyle baş başa bıraktığının farkında bile değildi.
***
Havadaki yıldızlara bakıp nefesimi verdim. Ne zaman canım sıkılsa veya bunalsam hep gökyüzüne bakardım. Etraf zifiri bir karanlığa mahkum olurken cır cır böceklerinin sesi havaya karışıyordu. Bahçedeki ağaç dallarının izin verdiği ölçüde gökyüzüne bakmaya çalışmak zordu ama yine de güzeldi. Ablam ve çocukları çoktan uyumuşlardı. Ablam uyumamakta dirense de ona uyku hapı vermiştim. Onu sevmeyen bir adam için kendini paralamasına gönlüm razı olmazdı. Bakışlarım boş sokağa kayarken uzaktan bir arabanın evin yakınlarında durduğunu gördüm.
Gözlerimi kısıp arabanın içindekine odakladım. Kaşlarım şaşkınlıktan yukarı doğru kalktığı sırada telefonum mesaj sesiyle titremişti. Elimde tuttuğum telefonu açıp gelen mesaja baktım. «Öyle uzaktan bakma gel yanıma.» yazıyordu. Ellerim ve bacaklarım istemsiz bir şekilde titrerken tekrar arabaya doğru baktım. Bir yanım hadi ona git derken diğer yanım sakın öyle bir şey yapma diye haykırıyordu. İçimdeki merak ve ona soracağım sorular ağır bastığından nefesimi verip onun yanına gitmeye karar verdim. Bahçe kapısını sessiz bir şekilde açıp arabaya doğru gittiğim de ayaklarım benden bağımsız hareket ediyor gibiydi.
Titreyen parmaklarım arabanın kapısını açarken onun parfüm kokusu yüzüme çarpmıştı. "Hoş geldin." dedi. "Neden geldin?" diye sordum. "Arabaya bin anlatacağım." derken sesindeki tını düz ve keskindi. Koltuğa yerleşirken kapıyı kapattım. "Gözcülük yapıyordum." demiş ve bir müzik açmıştı. "Eniştemi bulursan ona zarar verecek misin?" diye sorduğum da bana döndü. "Orası da bende kalsın." dedi ve elinde tuttuğu sigara paketinden bir sigara alıp yaktı. Sigaranın dumanı aramızdan geçerken gözlerinin içine baktım. "Hiç mutlu değilsin biliyorum." dedim.
Gözlerindeki pişmanlık ifadesinin yerini umursamaz bir tavır alınca arabanın camını açmıştı. "Bu seni ilgilendirmez." derken bile sesinin titremesine engel oluyordu. "Doğru beni ilgilendirmez. Hem buraya gelmem de bir hataydı." dedim ve arabadan inmek için hamle yaptım. Kapıları otomatik kilitlemiş ve bana engel olmuştu. "Ne yapıyorsun? Hemen aç şu kapıyı!" diye sitem ettim. "Beni sevdiğini biliyorum. Kalbinin bir köşesinde benim sevgim halen daha var. Beni sevmeseydin buraya gelmezdin." dedi. "Hayır seni sevmiyorum." dedim. "Buna inanmamı bekleme." dediğin de sesindeki alay dolu tınıyı fark etmiştim.
"Bence git karın merak eder." dedim. Bu sözlerim üzerine gözlerinde öfke birikmişti. "O benim karım falan değil." dedi. "Sen onunla evlisin ve istesen de istemesen de o artık senin karın." dediğim zaman direksiyona öyle bir darbe indirmişti ki korkudan oturduğum yere sinmiştim. "Kağıt üzerinde karım olabilir ama gerçek hayatta karım değil. Bunu sende böyle bil." dedi. Anlatmak isteyip anlatamadığı çok şey varmış gibi geliyordu. "Tamam özür dilerim. Çok fazla üstüne geldim." dedim. "Ben bir tek seninle mutluydum. Ama senin de kıymetini bilemedim. İnsan elindekinin değerini o gidince anlıyormuş ya işte bana da öyle oldu." derken bana değil de önündeki evin duvarına bakıyordu.
Gözlerini bana çevirdiği zaman gözlerinin hafiften dolduğunu gördüm. "Hadi şimdi git. İnşallah mutlu olursun." demiş ve kapıyı açmıştı. Nedense o an onun yanında kalmak istemiştim. Berdan'ın yüzü gözlerimin önüne gelince arabadan indim ve onu arkamda bırakıp eve doğru yürüdüm. Gözlerimden dökülen yaşlar hafif esen rüzgarda suratıma yapışıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.9k Okunma |
417 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |