
Bir çift gözün üzerimde olduğunu ve beni süzdüğünü biliyordum. Bu durum beni çok rahatsız etse de sesimi çıkarmadım. Elinde tuttuğu çay bardağını sehpanın üstüne koyan komşu kadına bakmıştım. Hesna abla bana yüzündeki gülümsemeyle bakıp ardından bakışlarını yanında oturan Meyra'ya çevirmişti. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra bende bardağı sehpanın üstüne koydum. "Bu arada tekrar hayırlı olsun." demişti. "Teşekkür ederim." diyen Meyra'nın yüzünde güller açıyordu.
Bir kaç saniye sessizlikten sonra Hesna abla boğazını temizlemiş ve etrafına kısa bir göz gezdirmişti. Gözleri benim üzerimde durunca gözlerimi kırpmadan ona baktım. "Bir şey mi söyleyeceksin?" dediğim de ağzındaki baklayı sonunda çıkarmıştı. "Devran'ın karısını doğuma almışlar ama maalesef bebek ve anne hayatını kaybetmiş." demişti. Tüylerim diken diken olurken başımdan aşağı bir ürperti yayılmıştı. Aldığım haberi sindirmeye çalışıyordum. "Devran mı o da kim?" diye soran Meyra hem bana hemde Hesna ablaya bakıyordu. "Nazen'in eski kocası oluyor." diyen ve içeriye giren ablama gözlerim kaydı. "Ne zaman olmuş?" diyen ablam geçip koltuğa oturdu. "Dün sabaha karşı olmuş." dedi.
Devran'ın ne durumda olduğunu şuan çok merak ediyordum. Yüzü gözlerimin önüne gelince içimden bir şeyler kopmuş gibi hissettim.
***
Evde yas havası vardı ve herkesin gözü yaşlıydı. Yanımda oturan Asiye gidip annesine sarılmıştı. "Annem başımız sağolsun." dediği zaman annesi yaşlı gözlerle ona bakıp "Dostlar sağolsun kızım." demişti. Şehnaz hanımın gözleri beni bulunca "Başınız sağolsun." dedim. "Sağolasın kızım." demişti. Şehnaz hanımı orada bulunan koltuğa oturtan Asiye annesinin dizlerinin dibine oturmuştu. Elinde tuttuğu tepsinin içindeki helvayla içeriye giren Serap'ı gördüm. Herkese tek tek helva dağıtmaya başlamıştı. "Hoş geldin." demiş ve burukta olsa gülümsemişti. "Hoş buldum. Başınız sağolsun." dedim. "Dostlar sağolsun." demiş ve helvaları dağıtmaya devam etmişti.
Elimdeki helva tabağına bakıyordum. Helvanın üstünde dumanı tütüyordu. Aklıma o an annem için kavurduğumuz helva gelmişti. Her ne kadar bu aileyle düşman olsakta onlar annemin cenazesine gelmişti. Şimdi de ben onların cenazesine gelmiştim. Tabağı önümde duran sehpanın üstüne koyup ayağa kalktım. "Nereye?" diyen Meyra'ya "Lavaboya gideceğim." dedim ve oturma odasından çıktım. Lavaboya yöneldiğim sıra da gözlerim merdivenlere kaymıştı. Bir zamanlar bu evde bende yaşıyordum. Gözlerimin önüne burada yaşadığım anılar gelmişti.
Lavabonun kapısının önüne gelince nefesimi verdim. Elimin altındaki kapı kolunu indireceğim sırada onun sesiyle adeta donmuştum. "Nazen hoş geldin." demişti. Nefesimi verip ona döndüm. "Başın sağolsun." dediğim de başını sallamıştı. Gözlerimi üstünde dolaştırdım. Ne kadar çöktüğünü o zaman fark etmiştim. Dağ gibi duran adam gitmiş, yerine savunmasız bir adam gelmişti. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. "Nasılsın?" diye sordum. Gözlerini gözlerime çevirip, nefesini vermişti. "Nasıl olayım? Gördüğün gibi." dedi. Şuan ikimiz de söyleyeceği çok şeyi varmışta susuyormuş gibiydik. "Sen nasılsın?" diye sorduğunda "İyiyim." diye bildim. Geceden kara gözlerine sanki bir hüzün çökmüştü.
"Biraz konuşalım mı?" demiş ve ağır adımlarla yanıma gelmişti. İşte o zaman onun varlığıyla bedenim ürpermişti. Ağzımı açıp konuşacağım zaman elini koluma koydu. "Lütfen konuşmaya ihtiyacım var." dedi. Başımı salladım ve onun beni yönlendirmesine izin verdim. Şuan bu yaptığım belki bir hataydı. Ama ne bileyim o an doğru gelmişti. Bahçeye çıktığımız da bir kaç adam dönüp bize baktı. Devran onlara bakınca hemen bakışlarını başka tarafa yöneltmişlerdi. "Burası konuşmak için uygun mu?" diye sordum. "Haklısın." demiş ve elimden tutup beni tekrar eve sokmuştu.
Merdivenlere yöneldiği sırada onu durdurdum. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. "Sessiz sakin bir yere." demiş ve beni yukarı çıkarmıştı. Bir zamanlar kaldığım odanın önünden geçerken nedense gözlerim dolmuştu. Devran'ın çalışma odasının önüne geldiğimiz zaman Devran vakit kaybetmeden kapıyı açtı. Açtığı kapıdan içeri girince o da arkamdan girip kapıyı kapatmıştı. "Geç otur." demiş ve masanın önünde duran sandalyeyi işaret etmişti. Sandalyeye oturduğum da o da diğer sandalyeye geçip oturdu. Nedense şuan kendimi çok tedirgin hissediyordum.
Gözleri gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarımı hızla başka tarafa çevirdim. "Bir kızım olacaktı. Adını da Miray koyacaktım. Ama kader buna izin vermedi. Ben hayaller kurarken o hayalleri suya düşürdü." dedi ve sesli şekilde nefesini vermişti. "Miray mı?" dedim ve şok olmuş şekilde ona baktım. Yüzünde acı dolu bir tebessüm vardı. "Evet Miray." dedi. Gözlerim o an istemsizce dolmuştu. Ona anlattığım şeyleri unutmamıştı. "Sana anlattığım hiç bir şeyi unutmamışsın." dediğim zaman onunda gözleri hafiften doldu. "Hayır hiç birini unutmadım." demiş ve yutkunmuştu. Küçükken oyuncak bir bez bebeğim vardı. Onun adını Miray koymuştum. Devran'la evli olduğumuz bir zaman o anıyı öylesine anlatmıştım. Beni dinlemediğini sanırken meğer o beni can kulağıyla dinliyormuş.
***
Ortam bir an da gerilmişti ve bunun sebebi Devran'ın teyzesinden başkası değildi. "Neden geldin?" diyen ve nefesini burnundan veren Devran'a annesi "Devran oğlum sakin ol. Teyzen baş sağlığına gelmiş." demişti. "Onu bu evde görmek istemiyorum!" diye sitem etmişti. Gözlerim Şükran teyzeye kaydığın da bir kaç göz yaşının yanaklarından aktığını gördüm. "Ben sana ne yaptım da beni istemiyorsun." demiş ve burnunu çekmişti. "Ne yapmadın ki. İstersen bunları burada konuşmayalım." dedi. "Hiç bir suçum yok. Beni kaç senedir yargısız infaz edip durdun." diyen ve yaşlı gözlerini silen kadına şuan içim acımıştı. Acaba aralarında ne yaşanmıştı da kanlı bıçaklı olmuşlardı.
Aralarındaki şeyi şuan ölesiye merak ediyordum. "Heja senin yüzünden intihar etti. Ve sen hiç bir şey olmamış gibi bir suçum yok mu diyorsun?" dediğin de kanım resmen donmuştu. Heja kimdi ve neden intihar etmişti. "Ben değil onun ölümüne sen sebep oldun. O kız senin onu sevmediğini anladığı zaman intihar etti." demişti. Devran bakışlarını bana çevirdiğin de kısa süreliğine göz göze gelmiştik. "Yeter artık bunları duymak istemiyorum!" demiş ve odadan çıkıp gitmişti. "Hep böyle kaçtın ve yine kaçıyorsun." diyen Şükran teyze kendini daha fazla tutamamış ve göz yaşlarına boğulmuştu. Şehnaz hanım onu teselli ederken Asiye bileklerine kolonya döküp ovalıyordu. Kolonyanın keskin kokusu genzime dolmuştu.
Oturma odasından çıkıp açık olan kapıdan bahçeye çıktım. Devran bahçenin uzak bir köşesinde durmuş, elindeki sigarayı içiyordu. Yavaş adımlarla ona yaklaştım. "Konuşmak ister misin?" diye sordum. Ağzındaki dumanı havaya üfleyip, eliyle gözlerini silmişti. "Konuşacak bir şey yok." dediğin de sesi bir buz kadar soğuk çıkmıştı. "Bana anlata bilirsin." dedim. Siyah gözleri gökyüzüyle buluşmuştu. Birazdan batacak olan güneş dağların arkasındaki yerini almıştı. "Heja benim teyzemin kızıydı. İntihar ettiği gün ben o zaman askerdeydim. Arkasında kısa bir not bırakmış ve babasının silahıyla yaşamına son vermiş." dedi. Sesi titremiş ve birazda boğuk çıkmıştı. "Notta beni sevdiğini falan yazmış." derken yine sesi titredi.
"Anladım." diye bildim. "Kızın beni sevdiğini bilmiyordum ki." dedi ve elindeki izmariti yere atıp ayağıyla ezdi. Kız ona platonik aşık olmuştu ve onun bundan hiç haberi olmamıştı. Belki de o yüzden Şükran teyzesiyle arasına mesafe koymuştu. Onları gördükçe belki de vicdan azabı çekiyordu. "Ben vicdanımı susturmak istiyorum ama geçmiş yine peşimi bırakmıyor." dedi. O an içimde oluşan duygu yoğunluğuyla ona sarıldım. Önce elleri hareketsiz bir şekilde iki yanında öylece durdu. Daha sonra sırtımda hissettiğim elleriyle beni kendine bastırmıştı. "Senin hiç bir suçun yok." dedim ve gözümdeki yaşları o an serbest bıraktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.9k Okunma |
417 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |