Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1 "SEVGİSİZ EVLİLİK"

@a_lotus_1

Dolan siyah gözleriyle gözlerimin içine bakıp beni doktora gitmeye ikna etmeye çalışıyordu. Burnumdan soluyup nefesimi verdim. "Yeter artık Havin ağlama, olmuyor işte bebeğimiz!" dedim sitem dolu bir sesle. Havin burnunu çekip gözyaşlarını sildi. "Doktora gidersek belki olur." dedi. "Doktorluk bir durum yok. Bunu sende bende iyi biliyoruz." dedim ve ayağa kalkıp odadan çıktım.

 

Havin'i gözü yaşlı arkamda bırakıp merdivenlerden indim. Annem ve babam çoktan kalkmış, oturma odasındaki yerlerini almışlardı. "Ben Havin'i doktora götüreceğim." dedim. Babam başını kaldırıp bana bakmıştı. "Ne doktoru?" diyen anneme baktım. "Havin bir bebeğimiz olsun istiyor. O yüzden onu tekrar doktora götüreceğim." dedim. Babam kaşlarını çattı. "Urfa da doktor bırakmadınız, hepsi aynı şeyi söyledi. Sizin Havin'le bir bebeğinizin olması imkansız." dedi.

 

"Baban haklı olmuyor işte çocuğunuz. Ben sana söyledim bu kızı almayalım diye." diyen annem babama bakmıştı. Babam kaşları çatılı halde anneme döndü. "Sen benim işime karışma, ben akrabamız diye aldım." demişti. "Akrabamız ama bana bile sormadan onu bu eve gelin diye getirdin!" diye sitem ettim.

 

Babam bir şey demedi ve elindeki gazeteye döndü. "Sofra hazır buyurun." diyen sese dönmüştüm. Bu evimizin hizmetini yapan Ceylan'dı. "Günaydın ağam." demiş ve başını yere indirmişti. "Günaydın Ceylan." dedim ve bizimkilere bakmadan odadan çıktım. Merdivenlerden inen Havin bana seslenmişti. "Berdan nereye gidiyorsun?" Ona bakmadan "İşlerim var." dedim ve evden çıktım.

 

Arabama atlayıp Urfa sokaklarında dolaşmaya başlamıştım. Canım bu bebek meselesine o kadar çok sıkılmıştı ki önüme çıkan kadını bile görmemiştim. Kadın arabamın kaputuna çarpmış ardından yere düşmüştü. O an şok olmuştum. Hemen kendimi toplayıp arabadan indim. Kalbim deli gibi atıyordu. Kadının başına çevredeki insanlar koşmuştu. Kadın alnı kanamış bir vaziyette yerde yatıyordu. Giyimi buralı olmadığını gösteriyordu. Hemen kadının yanına diz çöküp nabzını kontrol ettim.

 

"İnşallah bir şey olmamıştır." diyen teyze yanındakiyle konuşuyordu. "Ambulansı arayın." demişti bir adam. "Ambulansın gelmesi çok zaman alır. Ben onu arabayla hastaneye götüreceğim." dedim. Kadını yavaşça kucağıma aldım. "Tabi ağam." diyen adam arabanın kapısını benim için açmıştı. Kadını arka koltuğa yatırmış, direksiyonun başına geçip arabayı çalıştırmıştım. Arada dikiz aynasından arkaya göz atıyordum.

 

Kadının sarı saçlarında ki bir kaç tutam yüzüne düşmüştü. Bordo renginde ruj sürmüştü. Boş olan sol şeride geçtim ve gaza bastım. Çok geçmeden hastaneye ulaşmıştım. Hemen arabadan indim. "Çabuk sedye getirin!" diye bağırdım ve arka kapıyı açtım. Sedye gelmişti ve kadını sedyeye yatırıp, hastane koridorlarında koşturmaya başlamışlardı. Bende arkalarından gidiyordum. Umarım ona bir şey olmazdı.

 

Acil servise geldik ve kadını yatağa alıp yarasını kontrol etmeye başladılar. "Şu pamuğa biraz daha tentürdiyot dökün." diyen doktora baktım. Hemşire, kadının koluna serum takmıştı. Kadın, kafasına pansuman yaptıkları zaman kendine gelmeye başlamıştı. "Neler oluyor, ben neredeyim?" diye sormuştu. "Korkma kızım hastanedesin, ufak bir kaza geçirdin ama şimdi iyisin." demişti doktor.

 

Kadın sonra beni fark edip bana baktı. Yeşil gözleri benim bal rengi gözlerimle buluştu. Sanki bütün dünya yok olmuştu. Sadece ikimiz kalmıştık. O gözlerinde kaybolmak istemiştim. Kalbim göğüs kafesinin içinde adeta çırpınıyordu. Kadın gözlerini benden çekmiş, başka yere bakmaya başlamıştı.

 

Doktor ve hemşire işini bitirip gidince ikimiz yalnız kalmıştık. Boğazımı temizleyip yutkundum. Kadın bana ne oldu der gibi baktı. "Nasıl desem bilmiyorum, ama özür dilerim. Size ben çarptım. Benim hatam çok özür diliyorum." dedim. Kaşlarını yukarı kaldırıp "Aslında sadece sizin hatanız değil. Benimde biraz hatam var. Kendimi öylece yola attım." dedi ve kolundaki seruma baktı.

 

"Çok geçmiş olsun." deyip yutkundum. Kafasını kaldırmadan "Sağolun." dedi. "Buralı değilsiniz galiba." dedim. Kafasını kaldırdı ve bakışlarını bana çevirdi. "Hayır buraya gezmeye geldim." dedi. "O zaman hoş geldiniz. Gelir gelmez böyle bir kazanın başınıza gelmesi çok kötü oldu." dedim. Ağzını açıp bir şey diyecekken içeriye giren hemşire onu bölmüştü. "Serumunuz bitince iki saat daha müşahede altında kalacaksınız, ondan sonra gidebilirsiniz." demişti.

 

Orada bulunan koltuğa geçip oturdum. "Demek ki iki saat daha buradayız." dedim. "Sen değil ben buradayım. İstersen sen gidebilirsin." dedi. Tek kaşımı kaldırdım. "Seni bu halde bırakıp hiç bir yere gitmem." dedim. Nefesini verdi ama bir şey demedi. "Ee hangi şehirden geldin?" diye sordum. "İstanbul'dan geldim, adım Defne." demiş ve elini uzatmıştı. Bakışlarımı uzattığı eline çevirdim. "Bende Berdan." dedim ve elini sıktım. "Berdan güzel isim." demiş ve gülümsemişti. Gülerken yanağında oluşan gamzelere hayran kalmıştım. "Burada kimsen var mı?" diye sordum. Defne kafasını sallayıp "Kız arkadaşım var. Onun yanına gezmeye gelmiştim." dedi.

 

"Ben bir kaç dakika dışarı çıkacağım. Sen burada sıkılmazsın değil mi?" diye sordum. Kafasını hayır anlamında sallamıştı. "Sıkılmam hem bak televizyonda var." dedi ve eline kumandayı aldı. Başımı sallayıp odadan çıktım. Koridordan geçip bahçeye çıkmıştım. Sigara paketinin içinden bir tane sigara çıkarıp yaktım. Telefonum çalınca cebimden çıkarıp arayana baktım. «Havin» arıyordu. Telefonu açıp kulağıma koydum. "Efendim Havin ne oldu?" dedim. "Berdan nereye gittin? Ne zaman geleceksin?" diye sormuştu. "İşlerim var. Hem sen bana hesap mı soruyorsun?" dedim. "Hesap sormak değil. Seni merak ettim." demişti. "Benim şimdi kapatmam lazım görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım.

 

İzmariti yere atıp ayağımla söndürdüm. Telefonu cebime sokup hastaneye girdim. Defne elinde kumanda televizyon izliyordu. Geldiğimi görünce gülümsemiş "Gerçekten burada beklemene gerek yok. İstersen gidebilirsin." demişti. Ona baktım ve koltuğa oturdum. "Sen beni düşünme, sen iyi ol yeter." dedim. Elindeki kumandayı komodinin üstüne koydu. "Sen burada mı yaşıyorsun?" diye sormuştu. Yeşil gözlerinin içine bakıp "Evet. Burada yaşıyorum." dedim.

 

"Bana tarihi yerleri göstermeni istesem." dedi. "Neden olmasın." dedim. "O zaman buradan çıkınca gezeriz olmaz mı?" demişti. Başımı sallayıp arkama yaslandım. Bu kızın yanında nedense mutlu oluyordum. Pozitif bir enerjisi vardı ve bu enerji bana da geçiyordu. Sonunda iki saat geçmişti ve biz hastaneden çıkmıştık.

 

Emniyet kemerini takan Defne'ye döndüm. "İstersen önce yemek yiyelim, sonra gezeriz." dedim. "Olur bende çok acıkmıştım." dedi ve arkasına yaslandı. Arabayı çalıştırıp gaza bastım.

 

Urfanın en meşhur restoranına gelmiştik. Garson siparişlerimizi alıp gitmişti. Defne bana bakmış "Sen neler yapıyorsun?" diye sormuştu. Boğazımı temizleyip yutkundum. Aklıma Havin gelmişti ama ondan bahsetmemeye karar verdim. "Aile şirketimiz var ve ben onun başındayım. Bugün de işime gidiyordum." dedim. "Ben engel oldum desene." diyen Defne'ye bakıp gülümsedim. "Engel olmuş sayılmazsın. Zaten canım gitmek istemiyordu." dedim. "O zaman bahanen oldum." deyip güldü.

 

Yemeklerimiz gelince hiç konuşmadan yemeye başlamıştık. Yemek bitince restorantdan çıktık. Arabaya binip Urfa kalesine geldik. Arabayı park ettim ve arabadan indik. Defne etrafına bakmıştı. "Burası çok güzel bir yermiş daha önce buraya gelmediğime inanamıyorum." dedi. Gülümseyip yürümeye devam ettim.

 

Tepeye çıkmaya başladık. Defne elini bana uzatımıştı. "Yardım eder misin? Bu ayakkabılarla buraya çıkmam imkansız." deyip ayağındaki topuklu ayakkabıları işaret etmişti. "Tabi neden olmasın." dedim ve ona elimi uzattım. Parmaklarımın arasındaki parmakları öyle yumuşak ve hassastı ki onları incitmekten korkmuştum.

 

Parfümünün kokusu burnuma gelmişti. Şeker tadında bir parfüm sıkmıştı. Tepeye geldiğimiz de Defne ağzı açık bir şekilde manzaraya bakmıştı. "Beğendin mi?" diye sordum. "Çok güzelmiş, harika bir yer burası!" deyip sevinç çığlığı atmıştı. Defne manzaraya hayran hayran bakıyordu. Bende bir sigara yakmıştım.

 

Defne arkasına dönmüş "Bana da bir tane verir misin?" diye sormuştu. Paketi uzatınca içinden bir tane alıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Elimdeki çakmakla sigarasını yaktım. Yüzündeki tebessümle bana bakıp "Teşekkürler." dedi. Gülümsedim ve çakmağı cebime sokup manzaraya bakmaya başladım.

 

Kuş cıvıltıları ağaçların arasından geliyordu. Hafif bir rüzgar, Defne'nin saçlarını yalayıp gitmişti. Manzaraya değil de kendimi ona bakarken bulmuştum. Sigarasını parmaklarının arasına almış, dumanı havaya üflemişti. Gözleri gördüğü manzarayla parlamıştı. Giydiği elbisenin etekleri hafif esintide uçuşuyordu. Dudakları çok güzeldi ve sürdüğü rujla daha bir dikkat çekici olmuştu.

 

Defne döndü ve tek kaşını kaldırıp "Beni mi izliyorsun sen." dedi. Gözlerimi ondan alıp manzaraya çevirdim. "Öyle dalmışım." dedim. Dudaklarımın arasındaki sigaranın dumanını içime çektim ve sigarayı yere attım. "Hadi artık gidelim." deyip yerdeki sigara izmaritine bastım. "Tamam gidelim." diyen Defne yanıma gelmiş, parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip tutmuştu. Başımı çevirip ona baktığımda çok yakınımda olduğunu gördüm.

 

Defne gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarımı aralanan dudaklarına çevirdim. Kalbim heyecandan mı bilmiyorum ama küt küt atmaya başlamıştı. Boşta kalan elimle çenesinden tuttuğum da gözlerini kapatmıştı. Dudaklarımı dudaklarının üstüne koyup onu öpmeye başladım. Dudakları o kadar tatlıydı ki öpmeye doyamıyordum.

 

Defne kollarını omuzlarıma koymuş ensemi okşuyordu. Kalbimin sesi kulaklarımda çınlıyordu. Sonunda nefes almak için geri çekildim. Onunda nefes nefese kaldığını görmüştüm. Yüzündeki tebessümü görünce benimde yüzümde mutluluk oluşmuştu. "Hadi şimdi gidebiliriz." dedi ve elimden tutup beni çekmeye başladı. Beraber arabanın yanına gidip arabaya bindik. "Bu güzel öpücük için teşekkür ederim." demişti. "Ben teşekkür ederim." dedim. Bana kaldığı yeri söyleyince onu evine bırakmıştım.

 

Arabadan inmeden birbirimize telefon numaralarımızı verdik. Ardından kendi evime doğru yola çıktım. Gözlerimin önünde onunla yaşadığım o küçük anı vardı. Yüzümdeki mutluluk paha biçilemezdi. Dudaklarımı yaladım ve onun tadını sonsuza kadar içime hapsettim. Evin önüne gelince arabayı park edip arabadan indim. Eve girip merdivenlerden odama çıkacağım sırada Havin'in sesi beni durdurmuştu.

 

"Şirkete gitmemişsin?" dedi. Nefesimi verip ona döndüm. "Evet ne olmuş yani?" dedim. Yanıma gelip kaşlarını çattı. "Nereye gittin?" diye sormuştu. "Sana hesap verecek değilim. Hem sen değil ben senin kocanım. O yüzden sen değil ben hesap sorarım." dedim.

 

Havada bir koku var gibi burnunu havaya kaldırmıştı. Sonra yanıma gelip takım elbisemin ceketini burnuna dayadı. "Sen kadın parfümü kokuyorsun." dedi ve dehşetle bana baktı. Ağzımı açıp bir şey diyeceğim sırada o benden önce davrandı. "Yoksa sen beni aldatıyor musun!" diye sitem etmiş ve ağlamaya başlamıştı. Annem odadan çıkıp yanımıza gelmişti. "Ne oluyor? Havin neden ağlıyor?" dedi ve önce ona sonra bana baktı.

 

"Hiç bir şey yok." dedim ama Havin sözümü kesmişti. "Hayır var. Berdan beni aldatıyor. Üzerine kadın parfümü kokusu sinmiş." dedi. Annem şaşırmış gözlerle bana bakmış "Bu doğru mu?" diye sormuştu. Nefesimi burnumdan verdim. "Hiç bir şey bildiğiniz gibi değil. Ben arabayla giderken bir kadına çarptım. Onu kucağıma alıp hastaneye götürdüm." dedim. Annem eliyle ağzını kapatmış, şok olmuş gözlerle bana bakmıştı. Havin ise bana inanmayan gözlerle bakmaya devam ediyordu.

 

"İnşallah kızın bir şeyi yoktur." diyen anneme baktım. "Allahtan yok, şuan iyi hastaneden sonra onu evine bıraktım." dedim. Havin bana ters ters bakmış "Bir de evine mi bıraktın!" diye sitem etmişti. "Ne yapsaydım! Onu orada mı bıraksaydım!" diye bu sefer ben sitem ettim. "Hayır ama onu evine götürmene gerek yoktu." diyen Havin'e bakmadan "Ben yorgunum, yemek yemeyeceğim." dedim ve merdivenlerden yukarı çıktım.

 

Odama girip kendimi sırt üstü yatağa attım. Kolumu başımın altına getirip koydum. Gözlerimin önüne Defne'yle kalede öpüştüğümüz an gelmişti. O tatlı dudaklarını tekrar hissetmek ister gibi dudaklarımı yaladım. Boşta kalan elimle ceketimi tuttum. Ceketin yakasını burnuma dayadım ve üstüme sinen kokusunu içime çektim. Odanın kapısı açılıp kapanmıştı. Ben gelene bile bakmamıştım.

 

"Senin annen bu yalanlara inanır, ama ben inanmam." diyen Havin yanıma gelmiş ve yatağa oturmuştu. Yataktan kalkıp doğruldum. "Ne yalanı? İstersen git hastaneye sor. Ben bugün orada mıydım değil miydim?" dedim. Ardından yataktan inip ona bile bakmadan üstümü çıkardım. Tekrar yatağa girdim. Havin yanıma gelmiş "Seni çok seviyorum ve kıskanıyorum." demişti. Ona baktım ama bir şey demedim. Üzerime eğildi ve göğüs bölgeme elini koyup "Burası sadece benim, başka kadının girmesine izin vermeyeceğim." dedi ardından dudaklarımdan öpüp geri çekildi.

 

"Ben uyuyacağım." dedim ve arkamı döndüm. Elini omzuma koyup parmaklarıyla okşadı. "Seni özledim, ne zamandır birlikte olmadık." demişti. "Havin uyuyacağım dedim duymadın sanırım." dedim ve gözlerimi kapattım. Havin yataktan kalkıp odadan çıkmıştı. Gözlerimi açtığımda gözümün önüne Defne'nin yeşil gözlerinin hayali gelmişti.

 

Dudaklarımın kenarı yukarı doğru kıvrılmıştı. Kalbim de onu hatırlayınca deli gibi atmaya başlamıştı. Bana ne yapmıştı böyle ona aşık olmuştum. Evli olduğuma bakmadan ona kapılmıştım. Acaba benim evli olduğumu duysa ne yapardı? İçimden keşke Havin yerine onunla evli olsaydım diye geçirdim.

 

Loading...
0%