Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4 "PİKNİK"

@a_lotus_1

Ceylan'a güzel bir piknik sepeti hazırlatmıştım. "Her şeyi koydun mu?" diye sordum. "Evet ağam dediğiniz her şeyi koydum." dedi. Zelal mutfağa girip "Hadi abi annemle konuş. Oturma odasında oturuyor." demişti. "Tamam ben onu unutmuştum." dedim ve mutfaktan çıktım.

 

Oturma odasına girdiğimde annen başını kaldırmıştı. "Güzel annem benim nasılsın?" diye sordum. Annem gülen gözlerini bana çevirip "İyiyim benim aslan oğlum." demişti. Yanına oturup nefesimi verdim. "Anne sen beni dinlersin biliyorum. Bir dediğimi iki etmezsin onuda biliyorum." dedim. Annem başını sallayıp "Çünkü sen benim ilk göz ağrımsın. Bu evinde babandan sonraki ağasısın." demişti.

 

"Anne Zelal gitar kursuna gitmek istiyormuş. Bırakta gitar kursuna gitsin ve kendini geliştirsin." dedim ve kapının orada durup bizi izleyen Zelal'e kısa bir bakış attım. Annem nefesini vermiş "Çalgı kursuna gidecek. Hadi dikiş nakış kursuna gitse neyse. Ama çalgı çalıp da ne yapacak." demişti.

 

"Ama kız çok istiyor. Hem onun en sevdiği şey gitar çalmak." dedim. "Hayır Berdan ben oraya gitmesine karşıyım. Gidecekse dikiş nakış kursuna gitsin. Gitmeyecekse evde oturup taliplerini beklesin." demişti. Kapının orada gözü yaşlı kız kardeşime baktım.

 

Sonra bakışlarımı anneme çevirdim. "Anne sana karşı gelmek istemiyorum. Ama kız kardeşimin de sevmediği bir şeyi yapmasını istemiyorum. Yapacaksa sevdiği bir şeyi yapsın." dedim. "Hayır ben buna izin vermiyorum. Konuyu kapat ve seninle de kötü olmayalım." diyen annem kalkıp odadan çıkmıştı.

 

Bende çaresiz bir yüz ifadesiyle kapıda iki gözü iki çeşme ağlayan kız kardeşime baktım. Ayağa kalktım ve onun yanına gidip sarıldım. Zelal hıçkırıkları arasından "Annem zaten kimsenin mutlu olmasına izin vermez." demişti.

 

"Kimsenin bilmesine gerek yok. Sen gitar kursuna gideceksin. Bunu sadece sen ve ben bileceğiz." dedim ve parmağımla burnunun ucuna dokundum. Kız kardeşim göz yaşları arasından bana gülümsemişti. "Canım abim." demiş ve bir kez daha bana sarılıp odadan koşarak çıkmıştı. Onun mutluluğuyla bende mutlu olmuştum.

 

Oturma odasından çıkıp mutfağa geçtim. Havin mutfaktaydı ve masanın üstündeki sepete bakıyordu. "Bu ne?" diye sormuştu. "Hiç piknik sepeti işte görmüyor musun?" dedim. "Görüyorum da ne için?" diye sormuştu. "Benim için acıktığım da yiyeceğim. Oldu mu?" diye sert bir sesle konuştum.

 

Havin gözlerindeki hüzünle bana bakıp "Beni sevmiyorsun biliyorum. Ama bana biraz olsun saygı duy. O kadın her kimse sen ona kör kütük aşık olmuşsun. Ama benimde kalbim taş değil." demiş ve mutfaktan çıkmıştı.

 

Onun sözleri nedense biraz ağrıma gitmişti. Ama şuan bunu düşünecek zamanım yoktu ve sepeti alıp evden çıktım. Arabanın bagajına sepeti koyup yola çıktım. Defne'nin kaldığı evin önüne arabayı park edip indim. Elimdeki telefonla onu çaldırıp çıkmasını bekledim.

 

Defne beş dakika içinde kapıdan çıkıp yanıma gelmişti. Bu sefer üzerine mor bir tşört ve beyaz bir pantolon giymişti. Gülümseyip bana sarıldı ve kokumu içine çekti. "Seni çok özledim Berdan." deyip geri çekilmişti. Ona yüzümdeki gülümsemeyle bakıp "Bende seni özledim bitanem." dedim ve dudağına öpücük kondurdum.

 

Arabaya binip yola çıkmıştık. İçimde heyecan vardı ve içim içime sığmıyordu. "Çok heyecanlıyım. İlk defa seninle piknik yapacağız." demiş ve yanağıma öpücük kondurmuştu. "Bende heyecanlıyım." dedim ve ona gülümsedim.

 

Yarım saat sonra piknik alanına gelmiştik. Arabayı park edip arabadan indik. Biraz ileride boş bir kamelya vardı. Bagajdan piknik sepetini çıkarıp, Defne'nin uzattığı elini tuttum. Kamelyaya doğru yürümeye başladık. Sepeti masaya koymuştum. "Ben masayı hazırlayayım." diyen Defne'ye bakıp başımı salladım.

 

Sepetin içindeki yiyecekleri masanın üstüne serdiği örtünün üstüne koyuyordu. Bende oturup onu izlemeye başlamıştım. Onu izlemek bile beni mutlu ediyordu. Başını kaldırıp bana baktı. "Ne oldu?" dedi ve gülümsedi. "Hiç seni izlemek hoşuma gidiyor." dedim ve dudağımı ısırmıştım.

 

Defne işini bitirince gelip yanıma oturmuştu. Elini yanağıma koyup "Peki beni öpmek hoşuna gidiyor mu?" diye sormuş ve dudaklarıma öpücük kondurup geri çekilmişti. Dilimi çıkarıp dudaklarımı yaladım. "Hım tadını tam alamadım." dedim ve çenesinden tutup onu kendime çektim. Dudağına öpücük kondurup geri çekildim. "İşte şimdi oldu. Evet seni öpmekte hoşuma gidiyor." dedim.

 

"Acıktım karnım zil çalıyor." dedi ve eline su böreğini eline almıştı. "Mmm bunun tadı çok güzelmiş. Kim yaptı bunu, yoksa hazır mı aldın?" diye sordu. Bende su böbreğinden bir parça elime alıp ısırmıştım. "Hayır hazır almadım. Bizim evdeki yardımcı kız yaptı." dedim.

 

Kaşlarını kaldırıp "Sizin evde yardımcı mı var?" diye sormuştu. Evet anlamında başımı salladım ve elimdeki böreği yemeye devam ettim. Defne böreğini yerken "Senin hakkında daha fazla şey bilmek istiyorum." demiş ve parmağını yalayıp bana bakmıştı. Önümdeki bardağı elime alıp çaydan bir yudum içtim. "Ee hadi bana aileni anlat." diyen Defne'ye kısa bir bakış atıp gülümsedim.

 

Elimdeki bardağı masaya koydum ve boğazımı temizleyip ona baktım. "Biz beş kardeşiz, iki erkek ve iki kız kardeşim var. Biliyorsun işte biri yakın zamanda evlenecek. Geri kalanları da okuyor. Evimizde yardımcı olarak çalışan bir iki kişi var. Babam ve ben aile şirketinin başındayız. Annem ise evdeki işleri yürütüyor." demiştim ve nefesimi vermiştim.

 

Havin'den bahsetmemiştim. Peki ne diyecektim? Ben aslında evliyim, seni görür görmez aşık oldum ama sana söyleyemedim mi? Gözlerimin önüne Havin'in kara gözleri gelmişti. Boğazıma sanki yumru gibi bir şey oturmuştu. Masanın üstündeki su şişesini elime alıp kapağını açtım ve biraz su içip şişenin kapağını kapatıp masaya geri koydum.

 

Defne başını sallamıştı. "Bizde üç kardeşiz. Bir ablam ve bir erkek kardeşim var. Ablam evlendi ve bir çocuğu var. Erkek kardeşimde üniversiteye gidiyor. Annem muhasebeci, Babam ise diş hekimi." demişti. "O yüzden mi dişlerin inci gibi." deyip gülümsedim.

 

Yüzündeki gülümsemeyle "Evet babam sağ olsun." demişti. Hem yemek yiyor hemde aramızda havadan sudan konuşuyorduk. Yemeğimiz bitince Defne kalkıp masayı toplamıştı. Bende sepeti bagaja koyup onun yanına dönmüştüm. "Biraz yürüyelim mi?" diye sordum. Defne oturduğu yerden ayağa kalkmıştı. "Olur yürüyelim." demiş ve elimden tutmuştu.

 

Hafif esen rüzgar yüzümde tatlı bir his bırakıyordu. Havada uçan kuşlar dallara konarken sesler çıkarıyordu. Rengarenk kelebekler bir çiçekten diğerine konuyordu. Biraz ileriden çocuk sesleri geliyordu. O an kendi çocuğumun da olmasını ne kadar çok istediğimi fark etmiştim.

 

Havin bebek için o kadar göz yaşı dökmüştü. Ama hangi doktora gittiysek ve hangi hastaneye başvurduysak hep olumsuz sonuç almıştık. Gözlerimin hafiften dolduğunu hissettim. Başka tarafa bakıp "Hadi başka yere gidelim." dedim ve yürümeye başladım.

 

Yeşilliği bol olan bir yere gelmiştik. Etrafımızda papatyalar vardı. Bir kaç papatya toplayıp yere oturdum. Defne'de yanıma oturup ne yaptığıma bakıyordu. Bir kaç dakika içinde papatyalardan taç yapmış ve tacı Defne'nin başına takmıştım. "Çok teşekkür ederim." demiş ve gözlerindeki parıltıyla bana bakmıştı.

 

Elimi yanağına getirip koydum ve parmaklarımla yanağını okşadım. "Sen herşeyin en güzeline layıksın bitanem." dedim ve dudaklarına öpücük kondurdum. Ardından onu yem yeşil çimenlere yatırıp üstüne eğildim ve dudaklarını öpmeye başladım. Defne ellerini boynumda, omuzlarımda ve sırtımda dolaştırıyordu.

 

Dudaklarımızı ayırıp, alnımı alnına dayamıştım. "Ne olursa olsun beni sevmeye devam edecek misin?" diye fısıldamıştım. Biraz geri çekilip ona baktım. Defne ellerini boynuma getirip "Ne olursa olsun seni sevmeye devam edeceğim." demişti ardından başımı kendine doğru çekmiş ve dudaklarımı öpmeye başlamıştı.

 

Anın büyüsünü cebimdeki çalan telefon bozmuştu. Cebimdeki telefonu elime alıp arayana baktım. «Babam'ın» aradığını gördüm. Ayağa kalktım ve boğazımı temizleyip telefona cevap verdim. "Efendim baba." dedim. "Neredesin sen? Hemen eve gel!" diyen ve sitem eden sesini duyunca şaşırmıştım.

 

Yutkundum ve "Ne oldu?" dedim. Defne'de ayağa kalkmış, bana bakıyordu. Defne tam ağzını açıp konuşacakken parmağımı onun dudaklarına bastırdım. Babam yine aynı ses tonuyla "Telefonda konuşulacak bir konu değil. İşini gücünü bırakıp hemen eve gel." demiş ve telefonu kapatmıştı. Nefesimi verdim ve telefonu cebime soktum.

 

Defne ne oldu der gibi suratıma bakıyordu. "Benim hemen eve gitmem lazım. Sanırım evde bir şeyler olmuş." dedim ve yürümeye başladım. Defne arkamdan gelmiş "Ne olmuş?" demişti. Nefesimi sesli şekilde verip "Bende bilmiyorum. Gidince öğreneceğim." dedim. "Seninle gelmemi ister misin?" diye soran Defne'ye bakıp "Bence şimdi gelmesen daha iyi. Hem ne olduğunu daha bilmiyorum." dedim.

 

Arabaya binmiş ve yola çıkmıştık. Acaba ne olmuş olabilirdi? Babam neden bu kadar sinirlenmişti? Yoksa beni ve Defne'yi mi duymuştu? Hem duysa bile neden o kadar kızsın ki? Başka bir şey vardı ama ne? Arabada boğucu bir sessizlik hakimdi. İkimizde konuşmuyorduk. Sonunda Defne'yi evine bırakıp kendi evime doğru sürmüştüm.

 

Eve varmak için kestirmelerden gidiyordum. Sonunda eve vardım ve arabayı park edip indim. Kapıya geldim ve zile bastım. Kapıyı Ceylan açmıştı. Onun gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. "Ne oldu?" diye ona sordum. "Babanız anlatsa daha iyi olur." deyip başını eğmişti. Eve girip oturma odasına girmiştim. Babam ayakta ve volta atıyordu. "Baba ne oldu?" dedim. Babam beni duyunca durup bana baktı. Gözlerindeki öfkeyi görmüştüm. Bakışlarımı anneme çevirdim. Onun da gözlerinin kızardığını gördüm. "Biriniz bana ne olduğunu anlatacak mı artık!" diye sitem ettim.

 

Gözlerim o an Havin'i aramıştı. Onun annemin diğer tarafında oturduğunu gördüm. Havin'in siyah gözleri hiç bir şey anlatmıyordu. Babam boğazını temizleyip "Kuzenin Berivan kocaya kaçmış." demişti. Demek konu ben değildim. Duyduklarımla rahatlasam mı yoksa üzülsem mi bilemedim.

 

"Peki şimdi ne olacak?" dedim. Babam derin bir nefesi içine çekip "Ne olacağını sana söyleyeyim mi? İkisini de bulup öldüreceksiniz." demişti. Anlayamayan gözlerle ona bakmıştım. "Yani babam diyor ki namusumuzu temizleyeceğiz." diyen ve içeri girerken fark etmediğim Miran'a bakmıştım.

 

Bakışlarımı babama çevirip "Bu devirde böyle şeyler kalmadı. Hem neden öldürelim ki? İkisi de bekar, onları evlendirelim." dedim. Babam bana öfkeli gözlerle bakmıştı. "Berdan sen olayın farkında değilsin galiba. Töre bunu emrediyor. İkisini de öldürmemizi istiyorlar." demişti. Nefesimi burnumdan verip parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. "Hangi töre diyor bunu? Onu diyen adamlar hepsi yaşlanmış ve ne dediklerini bilmiyorlar!" diye sitem ettim.

 

Annem ağlamaya başlamıştı. Havin'de onu sakinleştirmeye çalışıp eline kolonya döküyordu. Burnuma limon kolonyasının keskin kokusu gelmişti. Miran ayağa kalkmıştı. "O zaman sen kenarda dur. Ben namusumuzu temizlerim." demiş ve elindeki daha önce fark etmediğim silahı beline sokmuştu.

 

"Yapma oğlum, sen yakında evlenip dünya evine gireceksin. Seni ben cezaevine gönderemem." diyen annem daha çok ağlamaya başlamıştı. "Hayır töre ne derse onu yapacak işte o kadar." diyen babam odadan çıkıp gitmişti. Arkasından Miran'da tam gidecekti ki "Miran konuşmamız lazım." dedim ve nefesimi verdim.

 

"Konuşacak bir şey yok. Bu namus davasıdır. Başka bir şeye benzemez." demişti. "Peki Dilan'dan daha mı önemli onları öldürmek." dedim. Miran bana baktığında gözlerindeki kararsızlığı o zaman görmüştüm. Onun yanına gidip elimi omzuna koydum. "Kimsenin töresi bizden ve sevdiklerimizden daha değerli değil." demiş ve omzunu hafiften sıkmıştım.

 

Miran yüzünü yere indirmişti. "Haklısın abi ama namusumuz ne olacak?" diye sormuştu. Boğazımı temizleyip yutkundum. "Berivan ve yanına kaçtığı adamı en kısa zaman da bulup.onları evlendireceğiz ve milletin ağzına laf söz vermeyeğiz." dedim.

Loading...
0%