Yeni Ãœyelik
2.
Bölüm

1-) Bir Yabancı Ä°le Tanışma Karakter Tanıtımının Ardından, Yeni Kurgumuzun Ilk Bölümï

@abandoneallhope


Karakter tanıtımının ardından, yeni kurgumuzun ilk bölümü ile sizleri baÅŸ baÅŸa bırakıyorum. Åžimdiden keyifli okumalar dilerim. 🩶


Not: Bu AU'da, Gellert Grindelwald ve Albus Dumbledore'un orijinal yaÅŸları ile oynadım. Bu yüzden kurgumuzda, Tommy'e eÅŸlik eden karakterlerimiz hayli genç olacaktır lütfen ÅŸaşırmayınız. 🤗

✯


Londra - AÄŸustos 1932

Saatin tik taklarını kendisine ninni yaptığı binlerce sessiz geceden birinin daha sonuna gelmiÅŸ, güneÅŸ bütün ihtiÅŸamıyla kendini göstererek, ıssız sokakları aydınlatmaya baÅŸlamıştı. Gecenin soÄŸuk yüzü Londra caddelerinden çekilip, yeni bir günün habercisi olan ufak hareketlenmeler baÅŸladığında; bu caddelerden birinde köhne bir taÅŸ yapının içerisinde pencerenin tahta pervazlarını aÅŸarak, yıpranmaktan yer yer yırtılmış tüllerin arasından sokulan ışıklara kayıtsız kalamayacak olan beÅŸ yaşındaki bir bedeni de uyandırdı.

Tom Marvolo Riddle, Wools'taki bir baÅŸka gününe baÅŸlarken diÄŸer günlerden farklı olarak kalbi heyecanla çarptı. Bugün bu sevimsiz yetimlerle dolu iç karartıcı yetimhanede yaÅŸayabileceÄŸi nadir aydınlık günlerden biriydi. Wools senelik ÅŸirinlik kotasını dolduruyordu, Tom'un çoÄŸunlukla nefret etmeyi tercih ettiÄŸi bu puslu ÅŸehrin istisnai güzel noktalarından birine, yeÅŸiller içinde sonsuza kadar koÅŸabileceÄŸi bir yere gidiyordu: Hampstead Heath.

Göz alabildiÄŸine uzanan antik aÄŸaçlarla çevrili bu yemyeÅŸil ormanın içerisinde geçireceÄŸi koca bir gün, adeta gerçekleÅŸmesi mümkün gözükmeyen o fantastik masallardan biri gibi geliyordu kulağına. Orman demek özgürlük demekti, matronların kesintisiz gözetimi altında, her birinin tuvalete gidiÅŸ saatlerinden tutun da kaçar tane ballı çörek yediÄŸine kadar kontrol edildikleri o toplama kampından hallice ortamdan çabucak sıvışarak yaÅŸlı aÄŸaçların içinde kaybolabilir, orada kendisini bekleyecek küçük dostlarıyla bile sohbet etme imkanı bulabilirdi.

Tom, tam olarak ne zamandır var olduklarından emin olmasa da kimi zaman korkutucu olabilen sürüngen dostlarının arkadaÅŸlığına çok alışmıştı. Ne diyebilirdi ki? Ä°ki ayaklı, pis kokulu, zorba yetim çocuklardansa, tüm ömrünü sürünerek geçiren engereklerin arkadaÅŸlığı ona çok daha samimi geliyordu. Üstelik onların dilinden anlayabildiÄŸini fark ettiklerinde hayvanların ÅŸaÅŸkınlığı, görülmeye deÄŸer bir tepkiydi.

"Maurice'in tüm o fare stokunu eritip bitirmesi benim suçum deÄŸildi biliyorsun."

"Elbette. Sonuçta sen basit bir bahçe yılanısın deÄŸil mi? Zehirli bir engereÄŸe karşı koyman nasıl beklenir?"

"Ne olmasını bekliyordun?"

"Hiçbir ÅŸey. O ÅŸiÅŸko yanağın yiyecek mahzeninin yerini deÄŸiÅŸtirmesi çok kötü oldu. En azından haftada bir kez tavuk kemirebiliyorduk."

Tom kıkırdadı. ÅžiÅŸko yanak? Muhtemelen aÅŸçıbaşı Agatha'dan bahsediyor olmalıydılar zira, genç kadın her cuma yetimlere hastalıktan kırılmalarını engellemek için yapılan tavuk çorbalarının öznesi olması gereken tavukların yerlerinde yeller estiÄŸini görerek ÅŸok geçiriyordu. Bu durum haftalar boyu devam edip, yetimhane faili bulmak konusunda bir arpa boyu yol kat edemeyince, son çare olarak olası hırsızlara karşı kilerin ve mutfağın yeri deÄŸiÅŸtirilerek çatı katına taşınmış, olayın failleri de büyük bir gizem olarak kalmıştı.

Elbette bu durum Tom için artık çözülmesi gereken bir problem olmaktan çıkmıştı fakat o da haftalar boyu, gizlice bodrum katında pusuya yatarak tavuk hırsızını yakalamak için uÄŸraÅŸmıştı. Gizem her zaman kendine çekiyordu bu küçük çocuÄŸu. Kimi zaman çözülmek, kimi zamansa sadece oyalanmak için.

"Mutfak artık çatı katında. Ama oraya ulaÅŸabileceÄŸini pek zannetmiyorum. Sanırım saltanatın sona erdi."

Yılanlar irkildiler ve hızla kıvrılarak etraflarında dört döndüler. Tom, bu davranış tarzına alışkındı yüzüne zehir fırlatmaya hazırlanan engerekler dışında karşılaÅŸtığı hemen her yılan bu pozisyonu alırdı.

Saldır ya da kaç. Yuvanı koru veya avını feda et.

"Dilimizi konuÅŸuyor musun?"

Tom yüzüne yayılan yarı ÅŸeytani yarı meleksi bir gülüÅŸle sırıttı.

"Elbette."

✯

"Bir arada kalın, hepiniz! Hayır Amy, oyuncak bebeÄŸinin kafasını kimin kopardığını bilemiyorum ve o korkunç ÅŸeyi pikniÄŸe götüremezsin! Dennis! Sana kaç defa burnunu silmeni söyleyeceÄŸim?!"

Küçük Tom, tek başına oturduÄŸu arka koltuktan başını kaldırmadan, bu köhne otobüsün içindeki gündemi rahatlıkla söyleyebilirdi. Aptal yetimler ve onların aptal çocukluk problemleri! Matronun pes etmeden onlarla hala bu denli ilgilenebilmesine ÅŸaşırırdı bazen. Amy, hiçbir zaman mantıklı bir kız olmadı ve Dennis burnundan akan yeÅŸil sümüklerinin insanları tiksindirmesinden asla rahatsız deÄŸildi. Bayan Cole, bir kez daha ikisini de insan içine çıkabilir vaziyete getirmek için nemli bezlerle ovalarken küçük Tom düÅŸündü.

"Onlardan daha mı katlanılmazım?"

Öyle olmalıydı. Zira Matron, kolundan sürüklediÄŸi çocukların gözlerinin içine bakıp belki bininci kez onları davranışları hakkında uyarmasına raÄŸmen, Tom'a hiçbir zaman açıklama yapmak zahmetine girmemiÅŸti. Oysa Tom uslu bir çocuktu. Bayan Cole'ün anlattığına göre en korkunç fırtınaların olduÄŸu gecelerde bile baÅŸ parmağını damağına dayar, hemen camın önündeki beÅŸiÄŸinden çakan ÅŸimÅŸeklerin ışığı altında sessizce dışarıyı izlerdi. Hiçbir zaman altını ıslatma sorunu olmamıştı, Matron ona sağını solunu öÄŸretmek zorunda dahi kalmamıştı. Henüz bir buçuk yaşındayken, kendi ayakkabılarını doÄŸru eÅŸleÅŸtirip giyiyordu ve neredeyse hiç hastalanmazdı.

Ama yine de...

"Sen bir ucubesin." diye hatırlattı kendi kendine. "Matron seninle neden ilgilensin ki? Onlarsa sadece küçük birer çocuk. Tiksindirici, ama normal. Senin gibi deÄŸiller."

Muhtemelen Joe ve Chloe, yanında olsaydı ona özel olduÄŸunu, diÄŸerleri gibi olmadığını ve o ÅŸapÅŸallarla dolu bu yetimhanede yaÅŸamaya sadece kendisinin varlığı sebebiyle katlandıklarını söyleyip avutacaklardı küçük Tom'u. Ah, avunmaya ne kadar da ihtiyacı vardı! O küçük çayır yılanlarını ÅŸimdiden özlemiÅŸti ama Hampstead Heath'in ona çok daha fazlasını sunabileceÄŸinden emindi.

Paslı hurda yığını, göz alabildiÄŸine uzanan yeÅŸil ormana yanaÅŸtığında, Tom kendisinden beklenmeyen bir tez canlılıkla kapıya doÄŸru atıldı ve kendini dışarı attı. Burnu yırtılmaya baÅŸlamış ayakkabılarının içindeki çorapsız ayakları, bu küçük aralıklardan çimenliÄŸin yumuÅŸaklığını hissedebiliyordu.

"Beni bu yumuÅŸaklık hissinden mahrum bırakan tüm kalıplardan kurtulsam... Giysilerim ya da kurallar?"

Küçük zihnindeki düÅŸüncelerini susturdu ve anın tadını çıkarmaya karar verdi. Matronun yere savunmasızca bırakmış olduÄŸu piknik sepetinden hakkı olan iki ay çöreÄŸini çalarak hızla aÄŸaçların arasına doÄŸru sıvıştı.

Kaçışını kimse fark etmemiÅŸti.

✯

Bir gün, devrinin en karanlık lordu olarak anılacak, oysaki henüz sadece "korkunç" unvanına sahip Gellert Grindelwald isimli genç adam, başını büyük bir meÅŸe aÄŸacına yaslamış, bir sonraki hamlesinin ne olması gerektiÄŸini kestirmeye çalışıyordu. Albus, onu bu kez kesinlikle köÅŸeye sıkıştırmıştı ve ÅŸimdi, arkasında yeni yeni toplamaya baÅŸladığı o kırılgan kamuoyu, aldığı ilk yenilgide yuvarlanıp gitmiÅŸti ellerinden. Gellert öfkeliydi, sürekli düÅŸünüyordu ve etrafına sardığı o gizlilik tılsımlarının altındayken dahi bu muggle ÅŸehrine sığınmak zorunda kalışından nefret ediyordu.

Sırf bunun için bile bir kat daha nefret edebilirdi Albus'tan!

Bacaklarını karnına doÄŸru çekti ve sırtını yasladığı aÄŸacın hemen dibine kurulu ufak görünüÅŸlü dev çadırına gözlerini dikerek dalgın dalgın düÅŸündü.

Güç. Ä°htiyacı olan ÅŸey kesinlikle buydu. Gellert, Albus ve onu takip edenlerin ümitlerini kökünden koparıp atacak kadar net bir zafer elde etmeliydi. Bunun içinse çok fazla güç gerekiyordu. Albus, onun tüm engellemelerine raÄŸmen, düzenine karşı isyan ateÅŸini körüklemeyi baÅŸarırdı, onu sonsuza dek susturmanın tek yolu buydu. Bu zaferi bir gün kazanmak zorundaydı, yoksa büyüsünün zerreleriyle inÅŸa ettiÄŸi Nurmengard'ın soluk parmaklıklarının arkasında yitip gidecekti. Bir yıl on yıl yahut yirmi yıl sonra. Bu savaÅŸ kaçınılmazdı.

Gellert, kucağında tutmakta olduÄŸu notlarla dolu kitabını kaldırıp hoÅŸnutsuzlukla burnunu kırıştırdı. Elindekileri sonu tespit edilemeyen sırt çantasının içindekilere tıkıştırırken koyu yeÅŸil renkli bodur çalılıkların arkasında belli belirsiz bir hışırtı duydu.

Sonra da onu hissetti.

Dikenli ve vahÅŸi. En az, arkasına saklandığı çalılıklar kadar. Güzel ve zehirli. Zarif ve saldırgan.

Gellert bu genç büyüyü hissettiÄŸinde aklından geçen ikilemelerin deÄŸiÅŸkenliÄŸine hayret etti.

Üzerine bir hayalbozan büyüsü yerleÅŸtirerek, sessiz adımlarla hala küçük küçük kıpırdanan çalılıklara doÄŸru yaklaÅŸtı. Bu büyünün kaynağı onu korkutabilirdi, daha önce hiç bu denli yoÄŸun ve geliÅŸigüzel bir sihirle karşılaÅŸmamıştı. PeÅŸine takılmış uÄŸursuz bir ajanın sihri olabilirdi ÅŸüphesiz, fakat Gellert yetiÅŸkin bir büyücünün böylesine kontrolsüz güç dalgaları yaymayacağını çok iyi biliyordu.

"Merhaba. Saklanmana gerek yok biliyorsun deÄŸil mi?"

Çalılık hafifçe oynamaya devam etti fakat gizemli misafir kendini saklamaya kararlı görünüyordu. Yine de Gellert, çalılıkların arasından koyu renk bukleli bir baÅŸ gördüÄŸüne emindi.

"Ormanın bu bölgesinde yalnız başına dolaÅŸmak seni korkutmuyor mu ufaklık? Etrafta pek çok tehlike barınıyor olabilir. Yırtıcı hayvanlar, tehlikeli yabancılar ya da..."

Son kelimesini söylerken alaycı bir ses yükseldi çalılığın içinden. Gellert da güldü.

"Ä°smim Gellert. Ve ÅŸimdi adımı bildiÄŸine göre, o kadar da yabancı sayılmayız deÄŸil mi?"

Birkaç saniyelik duraksamanın ardından (muhtemelen küçük bedeninde dev bir irade savaşı veriyordu), çalılıkların arasından Gellert Grindelwald'ın o zamana kadar karşılaÅŸtığı en güzel oÄŸlan çocuÄŸu sıyrılıverdi. Bir dakika boyunca ikili karşılıklı olarak birbirini süzdü. Küçük Tom, usulca bu adamın parlak sarı saçlarını ve bu saçların gölgelediÄŸi köÅŸeli ve ÅŸüpheli çehreyi izlerken, Gellert da oÄŸlanın abanoz siyahı bukleleriyle örtülü tombul yanaklarını ve altında parıldayan iri yeÅŸil gözleri büyük bir merakla izledi.

"Senden korkmuyorum." dedi küçük Tom söze baÅŸlama cesaretini göstererek. "Kendimi savunabilecek güçlere sahibim."

"Buna hiç ÅŸüphem yok ufaklık." diye karşılık verdi Gellert parıldayan bir gülümseme ile. Gözleri hala oÄŸlandan yükselen sihir bulutunu takip ediyordu. "Bahse girerim, diÄŸer çocukların hayal bile edemeyeceÄŸi yaratıcı yollarla savunuyorsundur kendini. Aniden havalanan kitaplar ya da daha iyisi, bulunmaması gereken yerlerde biten iÄŸneler belki.."

Küçük Tom başını kaldırdı. Yüzünde gizleyemediÄŸi bir ÅŸaÅŸkınlıkla Gellert'le göz göze geldi. Adam ona göz kırptı.

"Nereden biliyorsun? Sen..."

Gellert cevap vermedi. Bunun yerine çantasından çıkardığı küçük bir not defterini parmaklarının arasında salladı, gösteriÅŸ yapan bir hokkobaz edasıyla havaya attı ve eline zümrüt yeÅŸili küçük bir top olarak dönen defteri, gözleri ÅŸaÅŸkınlıkla irileÅŸmiÅŸ çocuÄŸa uzattı.

"Bunu nasıl yaptın?" dedi çocuk hayretten açık kalmış aÄŸzını kapatamayarak.

"Yeryüzünde böyle küçük numaralar yapabilen tek kiÅŸinin kendin olduÄŸunu mu sanıyordun?" Gellert geniÅŸ bir kahkaha attı. "Biz büyücüyüz ufaklık, bunu bilmen gerek."

"Büyücü..." Tommy'nin gözleri ÅŸimdi neredeyse yuvalarından fırlayacak kadar açılmıştı. Yumruk yaptığı ellerini çözmüÅŸ, pür dikkat parmaklarını izliyordu. "Biliyordum. Bende her zaman farklı bir yetenek olduÄŸunu biliyordum..."

"Sanırım tahminlerinde yanılmamışsın." Gellert, oÄŸlanın açgözlülükle parıldayan gözlerini izlerken çocuÄŸun küçük zihnine hızlıca bir göz atıp atmaması gerektiÄŸini düÅŸünüyordu. Bu çocuk kimdi, nereden çıkmıştı, neden büyüsü alışılagelmedik biçimde yoÄŸundu ve daha da önemlisi onu başından def etmenin en hızlı yolu neydi?

Yine de çocuÄŸun zihnine girmek fikrini rafa kaldırdı çünkü bu kadar küçük yaÅŸta bilincine müdahale etmenin ağır sonuçları olabilirdi. Gellert, yetiÅŸkin rakiplerine karşı acımasız biriydi ama küçücük bir çocuÄŸun canını yakacak kadar gözü dönmemiÅŸti henüz.

"Ah, tahmin etmeliydim, ailen muggle deÄŸil mi? Etrafında büyülü evrene dair bilgi edinebileceÄŸin hiç mi kimse yoktu?" hayıflanarak tane tane konuÅŸtu sarışın adam.

"O kelime ile neyi kast ettiÄŸinizi bilmiyorum bayım ama benim bir ailem yok." küçük Tom ÅŸimdi avucunda sıkıştırmaya baÅŸladığı topu saklamak için giysilerinde bir boÅŸluk arıyordu.

"Baszd meg!" (Siktir.) içinden sessiz tutmaya çalıştığı bir küfür mırıldandı. Ä°nsan iliÅŸkilerinde iyi olduÄŸunu düÅŸünürdü fakat çocuklar onun alışkın olduÄŸu insan profiline pek uymuyorlardı anlaşılan.

"O ne demek?" çocuk az önce kırdığı potu hiç umursamamış gibi dikkat kesilerek sordu.

"Önemsiz." Gellert küçük çocuÄŸun kulaklarının bir av tazısı kadar iyi iÅŸittiÄŸini fark etti. "Baksana ufaklık, ÅŸu an nerede kalıyorsun? Yani akrabaların ya da bir aile dostu... Herhangi biri? Kimin sorumluluÄŸundasın?"

"Yetimhane." çocuÄŸun gözleri bu kez donuklaÅŸtı. Gellert daha düÅŸük tonda bir küfür daha savurdu içinden.

"Pekala." dedi bir an için söyleyecek bir söz bulamayarak. "Seni arayacaklardır ufaklık, görevlilerin yanına dönmelisin. Seni götüreyim ve sonra..."

"Ben ufaklık değilim bu yılın sonunda beş yaşımı bitireceğim." dedi Tommy, bir yandan da yumuşak parmak boğumlarını katlayarak hesap yaparken.

"Ah ne iyi. Öyleyse bu yetiÅŸkin büyücünün, adını öÄŸrenmek isterim." Küçük çocuÄŸun yüzüne baktı ve tatlı bir gülücük gönderdi ona. Bu çocuÄŸu korkutmayı istemiyordu ve hesaplarına göre ondan kurtulmanın en kolay yolu, geri dönmeye ve kendisini rahat bırakmaya ikna etmekten geçiyordu.

Çocuk berikine ÅŸüpheyle baktı. Bir müddet gözlerini adamın dağılmış sarı saçlarında gezdirdikten sonra huysuzca konuÅŸtu.

"Tom Riddle."

"Memnun oldum Tom Riddle." diye yanıtladı Gellert, gülümsemesi hafifçe kırılarak. ÇocuÄŸun muggle olduÄŸunu haykıran adı ve soyadı zihnine tokat gibi çarpmıştı bazı gerçekleri. Baskılayıp, aÅŸağı itecekleri yüzlerce büyücüden biriydi bu küçük çocuk. Ondan kabus gibi yükselen sihre raÄŸmen hiçbir iÅŸe yaramayan safkan soylu aptalların sahip oldukları arasından küçücük bir hoÅŸgörüyü elde edebilmesi için ömrü boyunca mücadele etmesi gerekecekti. Birkaç yıl içerisinde muhtemelen Albus onu Hogwarts'a götürmek için ziyaret ederdi, peki ya sonra?

Onun saflarına katılıp kendisine karşı savaşır mıydı acaba? Gellert Grindelwald'ın yükselen iktidarında onun gibi yetim bir muggle doÄŸumlu çocuÄŸa ne olacağını sorgulayacak mıydı? Korkacak mıydı Gellert'tan? Gözlerine ÅŸöyle bir baktığında bu küçücük yüreÄŸi hiçbir ÅŸeyin kolay kolay korkutamayacağını anlıyordu, çocuk bunu açık bir dille de ifade etmiÅŸti zaten. O halde nefret mi edecekti ondan? Bu daha olasıydı. Albus, özellikle ilgiye ve sevgiye muhtaç bir çocuÄŸun beynini yıkamak konusunda son derece baÅŸarılı olurdu.

"Çok derin düÅŸünüyorsun. Onları biraz yüzeye çıkar."

Tombul parmaklarıyla alnını iÅŸaret ederken, gözlerini kısmış, pür dikkat Gellert'in açık mavi gözlerine dikmiÅŸti minik oÄŸlan. Bir engerekten daha zehirli olabilecek hissi veren öldürücü bakışlarını onun üzerinde tuttuÄŸunda; Gellert, zihninin etrafında dönüp duran sihir kıvılcımını hissetti.

Çocuk, zihnine girmeye çalışıyor olamazdı deÄŸil mi? Lanet olası velet beÅŸ yaşındaydı, bu mümkün olamazdı.

Yine de bir an için merak üstün geldi. OÄŸlanın nereye kadar ilerleyebileceÄŸini görmek istedi, o tanıdık dikenli büyüye zihnine sokulabilmesi için küçük bir boÅŸluk yarattı ve sihir, hevesle anılarının arasına doluÅŸmaya baÅŸladı.

Merlin... BeÅŸ yaşındaki bir çocuk, yetiÅŸkin büyücülerin bile ustalaÅŸmak için yıllarını harcadığı bir büyüyü nasıl böyle baÅŸarılı bir ÅŸekilde kontrol edebildi?

Gellert ani bir heyecan dalgasının yanaklarına vurduğunu hissetti.

Güç... Umutsuz zaferi için ihtiyacı olan o sınırsız cephane...

"Hayır, böylesi çabalamadan kazanmana sebep olurdu." düÅŸüncelerini tekrar küçük Tom'un kazamayacağı derinliklere iterken karşı çıktı oÄŸlana. "BaÅŸarıya ulaÅŸmak istiyorsan yüzeyi eÅŸelemekten daha fazlasını yapmalısın ufaklık."

Küçük Tom öfkeyle soludu ve sonraki yirmi dakikayı, sonuçsuz kalan zihnefend giriÅŸimleriyle geçirdi. Gellert onun başının etrafında öbek öbek toplanmış yaÄŸmur bulutlarını andıran büyüyü görebiliyordu ve bu küçük dikenli varlığın zihninin kontrolünü ele geçirmek için belli belirsiz kafasının etrafında vızıldamasından adeta keyif alıyordu. Çocuk çok yorulmuÅŸtu, belli ki daha önceden mugglelar üzerinde rahatça kullanabildiÄŸi yeteneÄŸinin Gellert'a karşı iÅŸe yaramaz hale geldiÄŸini görmek onu büyük bir hayal kırıklığına sürüklemiÅŸti.

Oysa Gellert ona ne kadar harika olduÄŸunu söylemek istiyordu.

"Bu zamanla geliÅŸtirebileceÄŸin bir yetenek. Yaşın henüz çok küçük Tom, büyüyü benim yaşımdaki biri kadar kusursuz kılman imkansız. Fakat bilmelisin ki, yaşına göre olaÄŸanüstü bir baÅŸarı sergiledin. Bu sana verilmiÅŸ bir hediye olmalı."

Tom huysuzca başını kaldırdı.

"Kaç yaşındasın?"

"Birkaç ay içerisinde 25. yaşımı dolduracağım." diye yanıtladı hafifçe gülerek.

"Çok yaÅŸ." dedi Tom homurdanarak. Parmaklarıyla uzun bir süre saydı ve en sonunda bir ÅŸeyler düÅŸünüyormuÅŸ gibi gözlerini kıstı. "Senin yarı yaşına geldiÄŸimde büyüyü yapabiliyor olmam gerekir."

"Üstelik hırslıyız da." Gellert içten bir kahkaha patlattı. "Nedir bu acelen ufaklık? Önünde ustalaÅŸmak için uzun yılların olacak."

""Senin yaşına geldiÄŸimde, en fazla senin kadar baÅŸarılı olursam, vasat bir büyücü olurum." omuz silkti. "Ben en üstün olmalıyım!"

Vasat? Gellert, ilk defa bir eleştirinin aynı anda hem kalbini kırıp, hem de eğlendirdiğini hissediyordu.

"Benim vasat bir büyücü olduÄŸumu sana düÅŸündüren nedir?"

"EÄŸer söylediÄŸin gibi, büyü gücü yaÅŸ ilerledikçe geliÅŸiyorsa (Gellert onun tümevarıma dayalı düÅŸünce dizinine hayran olmuÅŸtu.) en yaÅŸlı büyücüler en ileride olanlar olmalı. Ve benim onlarla boy ölçüÅŸebilmem için, yaşıtlarımdan iki kat hızlı geliÅŸme göstermem gerekli. Boy uzaması gibi düÅŸünün. Yaşıtlarınızdan daha hızlı uzarsanız, kendinizden büyük çocuklarla aynı yaÅŸta görünürsünüz." elleriyle başının üzerinde bir yerleri gösteriyordu.

"Peki neden büyük çocuklarla akran gibi görünmek istiyorsun?"

Tom ona ters ters baktı.

"Elbette dayak yememek için bayım, gerçekten soruyor musunuz? Büyük uzuvlar, büyük tehdit demektir. Uzun bacaklar da hızlı kaçma olanağı saÄŸlar benimkiler gibi. Bu yüzden onlardan kurtulup aÄŸaçlara tırmanabiliyorum, böylece beni yakalayamadıkları sürece güvende oluyorum." Küçük elleriyle bu kez ayaklarını gösterdi.

"Seni dövüyorlar mı?" Gellert, ÅŸimdi çocuÄŸun bacaklarındaki yeÅŸilimsi morluklardan gözlerini alamıyordu.

"Siz iyi misiniz?" Tom gözlerini kocaman açarak sordu. "Yoksa bir anlama sorununuz mu var?"

Bu kez susup kös kös oturan Gellert oldu.

Ä°kili bir müddet konuÅŸmadılar. Küçük Tom, bu adama karşı gardını düÅŸürmemekte kararlıydı fakat Gellert'in onda gördüÄŸü ÅŸeyi o da Gellert'ta görüyordu. Adamın büyülü enerjisi onu neredeyse boÄŸmak üzereydi ama oÄŸlan kaçıp uzaklaÅŸmak yerine sadece daha çok sokulmak istiyordu ona. Tommy, hiçbir insanda böylesine güçlü bir aura algılamamıştı, büyüsü başının etrafında güneÅŸ gibi parıldıyordu. Küçücük zihninde uyanan hayranlık duygusuna yoÄŸun bir isyanla karşılık verdi. Bu adamın ondan üstün olduÄŸunu kabul edemezdi, ne kadar büyük yahut güçlü olursa olsun.

Ya o güçle bana zarar verirse?

Yapamazdı. Bu orman, binlerce olası müttefik içeriyordu küçük Tom için ve ufacık iki diÅŸ darbesi bu kendini beÄŸenmiÅŸ altın saçlı adamı ("Gellert" diye hatırlattı kendine. Komik isim deÄŸil mi? kendi adı bile kulaÄŸa güzel gelmeye baÅŸlamıştı.) süratle komaya sokabilirdi.

Kendini savunmasız hissetmeye daha fazla dayanamayarak birkaç küçük tıslama sesi çıkardı. Bir dakika geçmemiÅŸti ki, çalılıkların arasından başını uzatan pürüzsüz güzel gözlü bir engerek korkarak süründü ve hemen yanı başında durarak, çocuÄŸun küçük avucunda başını dinlendirdi.

"Zavallı hayatımda bir konuÅŸan efendi ile karşılaÅŸabileceÄŸimi hiç tahmin etmezdim."

Tom gülümsedi. Çataldili henüz bebek peltekliÄŸini kaybetmemiÅŸti. Sözcükler yuvarlana yuvarlana döküldü dudaklarından.

"Yanımda oturan adamı görüyor musun? EÄŸer bana doÄŸru bir hamle yaparsa onu sok. Tüm zehrini akıt ona."

"KonuÅŸan efendinin isteÄŸi benim için emirdir. Onu öldüreceÄŸimden kuÅŸkunuz olmasın."

Tom muzaffer bir edayla arkasına yaslanmışken, iki kuvvetli kolun kendisini hızla kaparak havaya kaldırdığını fark edince histerik bir çığlık koptu boÄŸazından.

"Merlin. Bu küçük canavarın bir çığırtkandan farkı yok. Sessizlik tılsımı olmasaydı, bir de çocuk kaçırmaktan yargılanıyor olacaktım." Gellert içini çekti.

"Bırak beni! Ne yaptığını sanıyorsun bırak!"

"Çataldili anlamıyor olmam, kafandan geçenleri tahmin edemeyeceÄŸim anlamına gelmez." Gellert boÅŸta kalan koluyla asasını çekerek üzerine atılmakta olan engereÄŸi ikiye bölerken sinirli bir tonla konuÅŸtu. "Cinayete teÅŸebbüs etmek için çok küçük deÄŸil misin, seni yılan yavrusu?"

"Böyle durumlarda gerekli oluyor!" Tom boÄŸuk feryatlar eÅŸliÄŸinde çırpınırken aklına gelen ilk hamleyle, sivriltmiÅŸ olduÄŸu tırnaklarını Gellert'in kollarına sapladı. Adam acıyla kolunu çektiÄŸinde serbest kaldı ve canhıraÅŸ bir hamleyle ondan uzaÄŸa attı kendini. Fakat birkaç adımdan sonra ayakları birbirine dolanmış gibi ansızın yere kapaklandı. DoÄŸrulmaya fırsat bulamadan, adamın kollarının tekrar onu kavradığını hissetti.

"Rahat dur ufaklık, sana zarar vermeyeceÄŸim ama henüz ölmeye de niyetim yok."

"Bırak! Dokunma!"

Panikle tekrar tıslamaya baÅŸladı fakat ormandan yeni yılanlar akın edemeden vücudunda dolaÅŸan sihri hissetti.

"Sana zarar vermeyeceÄŸim."

Tom'un havayı döven bacakları yavaÅŸladı ve yabancının onu kucağına almasına izin verdi. Adam doÄŸru söylüyordu, doÄŸru mu söylüyordu? Yalan söylese anlardı Tom, daha önce pek çok yetiÅŸkinin yüzüne bakmış ve anlamıştı. Ve ÅŸimdi Gellert onun çok yetenekli olduÄŸunu söylüyordu. Gellert'in büyücü olması bir ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirmezdi deÄŸil mi? Yalanın büyülüsü büyüsüzü olmazdı.

"Dokunma." diye sızlandı.

Gellert kaskatı kesildi. ÇocuÄŸun solukları yavaÅŸlamıştı ama yine de kendini ondan uzak tutmaya çalışıyor gibiydi.

"Ona zarar verme niyetinde olmadığına ikna oldu mu gerçekten? Bir çocuÄŸun, yetiÅŸkinler tarafından uÄŸratılabileceÄŸi zararlar konusunda deneyimli görünüyordu."

Sinirden titremeye başladığını hissetti.

"Siktir, onu hemen bırakmalıyım."

"Åžimdi seni indireceÄŸim, fakat üzerime yılan salmayacaksın, anlaşıldı mı?"

Tom'dan cevap gelmeyiÅŸini, bir evet olarak yorumlayarak çocuÄŸu aÅŸağı indirdi. BuruÅŸan gömleÄŸini ve yakalarını düzelttikten sonra ellerini omzuna koydu ve onu gözlerine bakmaya zorladı.

"En güzelini sona sakladın, ha ufaklık? Yani bir elimi neredeyse paramparça etmiÅŸ olmanı kast etmiyorum, kast ettiÄŸim onlar." parmağıyla kendilerine yaklaÅŸmakta olan sürüngen grubunu iÅŸaret etti.

"Yılanlarla konuÅŸabilirim." Tommy tükürür gibi bir sesle kabul etti. "Ona, bana saldırmaya kalkışırsan, seni ısırmasını söyledim. Ve dediÄŸimi yaptı, sadece beni korumaya çalışıyordu."

Dizlerinin üzerine çömeldi ve ikiye ayrılmış yılandan kalanlara baktı. Gellert, küçük bir çocuÄŸa böyle bir manzara göstermiÅŸ olduÄŸu için bugün üçüncü kez lanet etti kendine.

"Ve sen onu öldürdün." Bakışlarında hiddet vardı.

"Ben de kendimi korumaya çalışıyordum." Gellert hafif mahçup bir sesle kendini savundu. "Yılanlarla aram hiçbir zaman iyi olmadı ve tahmin edersin ki, küçük bir çocuÄŸun bacağına dolanmış bir engerek gördüÄŸümüzde bunu bir sevgi gösterisi olarak algılamıyoruz ufaklık."

Tom'un kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Nasıl yani? Sen konuşamaz mısın?"

"Hayır yapamam." dedi adam derin bir iç çekerek. "Pek çoÄŸumuz yapamayız. Çatalağızlık çok nadir bulunan bir yetenektir. Küçük dostların, sana bunu söylemiÅŸ olmalı."

"Benimle karşılaÅŸmayı beklemediklerini söylemiÅŸlerdi." Tom başını sessizce önüne eÄŸdi. "Ama bu hiçbir ÅŸeyi ispatlamaz, yapabildiÄŸim her ÅŸeyin bana özel olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸtüm."

"Yaptığın çoÄŸu ÅŸey sana özel olsa, da kendimize ait bir dünya inÅŸa edebilecek kadar kalabalık bir nüfusa sahibiz ufaklık." Adam üzerinden çıkardığı gömleÄŸini hızla ufaltarak oÄŸlanın ince vücuduna göre düzenledi ve büyük kapışmaları(!) esnasında yırtılan tshirtini onararak gömleÄŸini üzerine bıraktı. Tom bu jeste direnmedi, küçük hediyeden çok, büyü gösterisi onu memnun etmiÅŸ gibiydi.

"Özel olduÄŸumu söylüyorsun ama nesneleri uçurmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapamıyorum. Senin yaptıklarını yapamam... Belki çok daha fazlasını yapabiliyorsun ve o çubukla tabi..."

Tekrar yılanı gösterdi.

"Onu ikiye böldüÄŸünü gördüm. O çubuÄŸu nereden buldun?"

Gellert cebindeki mürver asanın titreÅŸimini hissetti ve derin bir çekerek oÄŸlanın omuzlarına koydu yeniden büyük ellerini.

"Yaşın yeteri kadar büyüdüÄŸünde, sihrini kontrol edebilmen için eÄŸitim almaya baÅŸlayacaksın. Bir okul seni kabul edecek, ismi Hogwarts. Orada tüm bu sorularının cevabını alacaksın ufaklık. Åžimdiden bu kadar acele etmene gerek yok. Yine de, meraklı olman hoÅŸuma gitmedi deÄŸil. Büyünün sınırı yoktur ve onu sonsuza kadar kovalayabilmek için ihtiyacın olan tek ÅŸey meraktır. Önüne geçilemeyen, yakalanamayan, elle tutulamayan merak, taklit edilemeyen merak."

Parmaklarını salladı ve uçan bir süpürge üzerinde, bulutlara doÄŸru süzülmekte olan minyatür bir Tom yarattı. Süpürgeli Tom, gerçeÄŸinin başının etrafında uçuÅŸtu, dans etti zıpladı ve ufka doÄŸru uçuÅŸa uçuÅŸa gözden kayboldu.

Küçük çocuÄŸun, bu gösteri karşısında yüzünün aldığı hal hoÅŸuna gitmiÅŸti büyük büyücünün. Keyifle gülümsedi.

"Senin yolculuÄŸun daha yeni baÅŸlıyor Tom Riddle. Öyle ÅŸeyler görecek, öÄŸrenecek ve yapacaksın ki.. On yıl sonraki halinle karşılaÅŸmak isterdim doÄŸrusu."

OÄŸlanın karşısında diz çöktü ve parmaklarını saçlarının arasında dolaÅŸtırırken yeniden güldü. Tom, bu hareket karşısında afallamışsa da, geri çekilmedi. DokunuÅŸ hoÅŸuna gitmiÅŸti. DiÄŸer yetiÅŸkinlerin dokunuÅŸlarından çok... Farklıydı. Gellert'in dokunuÅŸu çok samimiydi ve art niyet gütmüyordu. Åžirin bir oyuncak bebeÄŸi okÅŸamaktan öte bir ilgisi yoktu.

Tom rahatladı ve dokunuşun altında biraz daha gevşedi.

"Seni küçük yılan yavrusu." dedi adam bir kez daha gülerek. "Yetimhane müdürün olacak moron, seni aramaya baÅŸlamadan önce seni geri götürsek iyi olacak. Bir çocuÄŸu gözden kaybetmeyecek kadar beceriksizce, hakkını veren bir aptal olmalı."

"Onlar beni aramazlar." dedi Gellert'in ona uzanmış elini tutmayı reddederek. "Ä°lgilenecekleri çok fazla çocuk var, Amy muhtemelen yine altını ıslatmıştır ve Billy..."

Yutkunarak etrafına bakındı.

"Muhtemelen beni dövmek için ormanı karış karış aramaya baÅŸlamıştır. Geçen hafta bana saldırdığında merdivenlerden düÅŸmesini saÄŸladım. O ve çetesi, intikam için gelecekler."

Mahzun ve korkulu bakışları bu noktada sertleÅŸti ve ellerini çırparak homurdandı.

"Ama benim özel olduÄŸumu söyledin. Yani onlardan korkmama gerek yok."

Gellert hüzünle gülümsedi. ÇocuÄŸun ÅŸortunun üzerinden ve gömleÄŸinin iç kısımlarından vücudundaki yaralanmaları görebiliyordu.

"Daha iyi hissetmeni saÄŸlayacağım tamam mı? Ama lütfen korkma." Morlukları iÅŸaret ederken kısık sesle konuÅŸtu genç adam.

Tom başını salladı.

Gellert parmaklarını, oÄŸlanı ürkütmekten korkarak, yavaÅŸ yavaÅŸ yaralanmalarının üzerinde gezdirdi. OlaÄŸandışı bir hızla kabuk baÄŸlayıp kapanan yaralarını, rengi normalleÅŸip yenilenmiÅŸ tenini ortaya çıkaran morluklarını görünce istemsizce gülümsedi oÄŸlan.

Gülümsemesi tam anlamıyla meleksiydi.

Gellert bu küçük kalbi hoÅŸnut etmiÅŸ olmaktan dolayı haksız bir gurur hissetti.

"Haydi, artık gidelim. Geç oluyor ufaklık."

Tom'un gülümsemesi soldu bunun üzerine. Yerinde huzursuzca kıpırdandı, gitmemek için sallandı fakat Gellert bu küçük jestleri görmezden geldi. OÄŸlanın aklından ne geçtiÄŸini biliyordu fakat bu söz konusu bile olamazdı. Küçücük bir oÄŸlan çocuÄŸunu, zaten periÅŸan olan hayatının içine sürüklemeye kalkışmayacaktı elbette. Yetimhane ne kadar kötü ÅŸartlara sahip olursa olsun büyüme çağındaki bir çocuk için Gellert'in yanından daha iyi bir yuvaydı. Hem, çocuk bakmaktan ne anlardı ki o? Kendisine bakmaktan bile aciz bir adam olmuÅŸtu her zaman. YemeÄŸi önünde yemediÄŸi arkasında, elini attığı her iÅŸte ailesi tarafından desteklenmiÅŸ, her zaman iÅŸlerini onun yerine gören birileri olmuÅŸtu hayatında. O kendi hayatının bile sorumluluÄŸunu almayı Albus'tan sonra yeni yeni öÄŸreniyordu, bir de küçük bir çocuÄŸun yükünü mü omuzlayacaktı?

Üstelik yarattığı tüm o yıkım içerisine temiz bir kalbi sürüklemek... Olacak iÅŸ deÄŸildi.

Ama Albus isterdi deÄŸil mi? O yanında olsaydı bu küçük çocuÄŸu asla geri göndermezdi.

Evet. Fakat artık Albus yoktu. Ä°lgiye ve sevgiye muhtaç bir çocuÄŸa yuva olup, onu şımarta şımarta büyütecekleri o iki katlı geniÅŸ avlulu kır evi hayalleri, yıllar önce Dumbledore evinin bahçesine gömülü halde kalmıştı.

Birbirlerine olan derin bağlılıklarıyla birlikte.

Bu yüzden Gellert Grindelwald, çocuÄŸun elini daha sıkı tuttu ve ona usul usul yalvaran o parlak gözlerdeki bakışı görmezden gelerek adımlarını hızlandırdı.

ÇocuÄŸu bir an önce teslim etmeliydi.

Yoksa hiçbir zaman edemeyecekti.

✯


BÖLÜM SONU


Yepyeni kurgumuz hakkındaki her türlü görüÅŸ ve öneriye açığım. Nasıl buldunuz bakalım?


Mutlu günler diliyorum canlarım.🌠🌠

Loading...
0%