Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@acidoruk

1. Bölüm

 

Giriş

2 ay önce

 

(Yazarın anlatımıyla)

 

Emniyet Amiri Selçuk Bey, silah sevkiyatı operasyonunda görev yapacak polislere operasyonu anlatıyordu: “Bakın arkadaşlar, bu operasyon çok önemli. Suadiyede bir depo var. Silah sevkiyatı yapacak olan kamyonlar oradan yola çıkacak. Elimizde olan bilgilere göre 2 siyah araçta peşlerinden gidecek. Siz Nisa ve Cemal, kamyonları gidecek kontrol noktasına kadar takip etmekle görevlisiniz.”

“Anlaşıldı!”

“Siz Beste, Ayşegül, Tolga ve Dursun Kontrol noktasında bekleyeceksiniz. Kontrol noktasında olan trafik ekiplerine haber verdim. Ve önden bir ekip daha yolladım. Her şeyden haberleri var. Kamyonlar kontrol noktasına ulaşınca onları siz karşılayacaksınız. Zorunda kalmadıkça ateş etmek yok. Ateş etmek zorunda kalırsanız ise Nisa ile Cemal de yetişeceği için zorlanmayacaksınız. Ve mafyanın lideri Kemali canlı istiyorum. Anlaşıldı mı?”

“Anlaşıldı!”

“Size güveniyorum çocuklar. Zaman kaybetmeden yola çıkın.”

Herkes yola çıkmıştı. Aradan yarım saat geçti. Herkes görev yerlerindeydi. Kamyonlar ve arkalarından da siyah araçlar yola çıktı.

Nisa ve Cemal uzak takip yaparken diğerleri kontrol noktasında bekliyorlardı. Her şey yolundaydı. Kamyon kontrol noktasına vardı. Herkes tetikteydi, her an her şey olabilirdi.

Trafikten biri “Arabadan inin tutuklusunuz,” dedi.

En öndeki kamyonun şöförü “tuzak!” diye bağırdı.”

Herkes arabadan indi.

“Teslim olun olduğunuz yerde kalın!”

Kemal, içinden küfürler savurdu, arabadan indi ve adamlarına “ATEŞ!” emrini verdi. Bunun üzerine art arda silahlar patladı,

göz gözü görmedi. Kemal de fırsattan istifade kaçmayı başardı. Kemalin kardeşi Ömer de kaçıyordu ki Tolga, silahını ona doğrulttu.

Kemal de bir yere pusup olanları izliyordu.

“Kıpırdama!” 2 kişi Kemalin peşinden gitti.

Ama yanlış tarafa gidiyorlardı. Kemal onları çoktan atlatmış ve bir yere pusup olacakları izlemeye başlamıştı. Kalan 4 kişi Ömer’in etrafını çevirdi. Ömer de arabanın arkasına geçmeyi başarıp ateş açtı. Ama kimseyi vuramadan kafasına giren 1 kurşunla öldü. Kemalin peşinden giden 2 poliste geri geldi. Kemali bulamamışlardı. Kemalin adamlarından da yaşayan kalmamıştı. Silahları ele geçirdiler, gelen ambulanslar ölü olanları götürdü ve elleri boş bir şekilde karakola döndüler. Kemal her şeyi görmüştü. O gün ölü kardeşine yemin etti. Ne olursa olsun kardeşinin intikamını alacak, kardeşinin kanını yerde bırakmayacaktı. Canına mal olsa bile… Ettiği bu yemin, bir felaketin başlangıcıydı, hem de çok büyük bir felaketin…

 

 

(Günümüz)

 

(Esra’nın anlatımıyla)

 

“Esracım ben dışarı çıkıyorum, sen evde misin?”

“Ben evde kalacağım anne. Pastayı almaya mı gidiyorsun?”

“Evet, birkaç malzeme daha alacağım, yarım saate dönerim.”

“Tamam, annecim ben biraz kestireceğim. Anahtarı giderken al.”

“Tamam, alırım.”

Ve annem evden çıktı. Benim 20'nci yaş doğum günüm olduğu için doğum günü pastasını pastaneden almaya gidiyordu. Doğum günümü akşam babam gelince kendi aramızda kutlayacaktık. (Annem babam ve ben) ben de bugün erken kalktığım için yorgundum ve akşam babam gelinceye kadar dinlenecektim. Yatağıma uzandım ve telefonumu sessize alıp yavaş, yavaş gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açtım. Yanımdaki açık pencereye baktım. Hava kararmıştı. Yatağımdan doğruldum. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım ve salona gittim. Babam salondaydı. "Günaydın," dedim gülümseyerek. "Günaydın," dedi gülümseyerek. Sonra ışıklar kapandı. Annem pastayla içeri girdi. “Doğum günün kutlu olsun Esra” diye başladılar doğum günümü kutlamaya. Sonra mumları üflerken fotoğraf çekildim. Sonra birkaç fotoğraf daha çekildik beraber. Fotoğraf faslı bitince babam salondan çıktı ve 30 saniye sonra geri geldi. Elinde bir paket vardı. Doğum günün kutlu olsun diyerek öptü beni ve hediyeyi verdi. Teşekkür ettim. ve hediyeyi görünce şok oldum. Babam bana günlerdir çok istediğim saati almıştı. Teşekkür ederek öptüm babamı ve saati koluma taktım.

“Çok yakıştı kızım. ”

Teşekkür ettiğim sırada annem pastaları getirdi. Pastalarımızı bitirdikten sonra babam, “Kızım artık büyüdün. Sana çok önemli bir şey söylememiz lazım,” dedi.

Bunu söyler söylemez annemde babamın yanına oturdu. Durum böyle olduğunda çok merak etmiştim. “Bu kadar önemli olan nedir?” diye sordum. Söze babam başladı: “Kızım, bunu söylemesi çok güç olduğu için bir kerede söyleyeceğim. Sözümü bölmeden dinle anlaşıldı mı?”

Şimdi daha da merak ediyordum.

Ama sadece “Anlaşıldı baba,” dedim. Babam sözlerine devam etti: “Kızım aslında sen bizim öz kızımız değilsin. Bizim çok istediğimiz halde çocuğumuz olmadı. Biz de yurttan seni evlat edindik. Sana da öz kızımız gibi bakmaya çalıştık. Tek çocuğumuz ve göz nurumuzsun. Bak bunları bilmek senin de hakkındır. Bizim söylemediğimize kızabilirsin belki ama biz sadece doğru zamanı bekledik. Ve seni çok seviyoruz. Bunu asla unutma.”

Şok olmuştum. Donakaldım ve sadece annemle babamın yüzüne baktım. Sesim titreye titreye sadece şunu diyebildim: “Peki, annemle babam nerede?”

Babam artık benim yüzüme bakmıyordu. Yüzüme bakarsa onun da ağlayacağından emindim.

“Annen seni doğururken vefat etmiş, baban ise seni yurda bırakıp gitmiş.”

Babam sözünü bitirir bitirmez ayağa kalktım. “Nereye gidiyorsun?” dedi babam.

“Biraz yürüyüş yapacağım, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”

“Bu saatte mi?” Babam endişeliydi. Bana bir şey olmasından korkuyordu. Belki de endişesinde haklıydı. Belki de…

“Telefonum yanımda ve uzaklaşmam merak etme.”

“Tamam, uzaklaşma.”

“Tamam.”

Salondan çıkıp hızlıca odama geçtim. Düşünecek halim yoktu. Hızlıca üstüme beyaz bir tişört ve altıma siyah bir kot pantolon giydim. Sırt çantamı açıp cüzdanımı, ev anahtarımı, parfümümü ve birkaç parça kıyafet sıkıştırıp görünmeden dışarı çıktım. Sabahtan beri kendimi tutmuştum ama artık gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Ve kaçıp babamı bulmaya karar verdim. Bu çok hızlı bir karardı. Biliyordum. Ama şuan düşünmek istemiyordum. Çünkü hayatım boyunca her şeyi en az 3 kez düşünerek yapmıştım. Ama bu sefer ilk defa gerçekten düşünmek istemiyordum. Aklıma gelen ilk yolu, babamı bulma yolunu seçmiştim. Ve sonuçları ne olursa olsun sonuna kadar gitmeye razıydım. Lakin işe nereden başlayacağımı bile bilmiyordum. Araba kullanmayı bildiğim için arabayla gidecektim. Ama burası İstanbul olduğu için bu biraz zor olacaktı . Biz şu anda İstanbul'un Kadıköy ilçesinde oturuyorduk. Ve babamın söylediğine göre 25 yıldır buradaymışız. (Maddi durumumuz iyi olduğu için ev bizimdi.) Eğer babamın doğru söylediğini varsayarsak söylediğine göre ben, NB Kadıköy

Hastanesinde doğmuşum. (Bu bilgiyi babam yurttan almış. )

Şimdi o hastaneye gidecek ve o kayıtlara bakacaktım. Tabi eğer 20 yıl önceki kayıtlar hala varsa ki umarım amacıma ulaşırım. Arabaya bindim. Hastane biraz uzaktı ama mahsuru yoktu.

Çalıştırdım arabayı, çıktım yola.

Sinirliydim ama kararlıydım da. Gecenin 11'inde başıma her şey gelebilirdi. . Ama pes etmeye niyetim yoktu. Radyodan müzik açtım ve dinledim yolda. Aradan 30 dakika geçti. O sırada babamdan arama geldi. Umursamadım ve telefonu arabada bırakıp hastaneye girdim ve hastane doğum kayıtlarının bulunduğu arşive doğru ilerledim. Kimseye sorma gereği duymuyordum çünkü hastane ezberimdeydi. Ve oradaki görevliye "Ağabey, ben 20 yıl önce bu hastanede doğmuşum.

Lakin benim şimdi ki ailem öz ailem değil. Benim ailemi bulmamda bana yardımcı olabilir misiniz?"

Görevli gülümseyerek: “Yardımcı olurum. 20 yıl öncesi demiştiniz değil mi?”

“Evet, 2004 21 Kasımda doğdum. İsmim Esra Yen.

“Tamam, bekle bir saniye”

Aradan 5 dakika geçmemişti ki yüzüme baktı. Bana acır gibiydi.

“Bulamadın mı ağabey?” diye sordum.

“Maalesef, 2004'ün tüm kayıtları var sadece seninki yok.”

“Nasıl yani?”

“Siz bu hastanede doğduğunuza emin misiniz?”

“Evet, eminim.”

“Rica ederim.”

Adam sözünü bitir bitirmez oradan ayrılmıştım. Hastaneden çıkmıştım. Ama kafam çok karışıktı. Daha ne kadar şoka uğrayabilirdim? En önemlisi de annemle babam ne iş çeviriyordu? Hepsini zamanla öğrenecektim. Arabaya doğru ilerlerken yanıma siyah bir araç yanaştı.

İçinden 2 adam çıktı ve beni zorla arabaya bindirmeye çalıştılar. Bağırmaya çalıştım. Ama ağzımı kapattılar. Arabaya bindirildikten sonra yola çıktık.

“Bırakın beni be derdiniz ne?” diye bağırdım.

Yanımda oturan adam “kes lan sesini” diyerek ağzımı bağladı.

Neden kaçırıldığımı ve nereye götürüldüğümü bilmeden, bir bilinmezliğe doğru gidiyorduk sanki…

Loading...
0%