Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 2 - Partner (1/4)

@acuriousone

Anı Bakanlığı Merkez Binası şehrin merkezinde bulunan iki yüz yirmi beş katlık bir mabetti. Buradan tüm ülkeye hatta ihtiyaç duyulan ekstrem koşullarda tüm dünyaya destek sunuluyordu. Mermerlerin ve camların dans ettiği cephelerinde açık hava otopark katları bulunuyordu. Bu katların dört cephesi de arabaların giriş yapıp park edilmesi için boştu. Koleksiyoncu’nun arabası kendisini park ettiği gibi kapı açıldı ve Koleksiyoncu öfkeyle arabasından çıktı.
“Kuzen sakin ol!”
Elvin, kuzeninin peşinden adeta koşturuyordu. Koleksiyoncu ise hızla Anı Bakanı’nın odasına doğru ilerliyordu. “Bu kadar öfkelenmen gereksiz.” Elvin ne yapsa da kuzenini sakinleştiremiyordu. Odaya geldiğinde bakanın sekreteri ayağa kalkıp kendilerini selamladı.
“Hoş geldiniz.”
Koleksiyoncu sekretere değil yanıt vermek yüzüne dahi bakmadan kapıyı açıp adeta içeri daldı. Anı Bakanı Xavier Crus, sen ne halt ediyorsun dercesine ayağa kalktı. Tam konuşacaktı ki Koleksiyoncu önce davrandı. “Ciddi olamazsın Crus, değil mi?” Başını sola çevirdiğinde bakışları genç bir kızla karşılaştı. Turuncu dalgalı saçlı, turuncu gözlü, beyaz tenli, siyah gözlüklü, beyaz gömleğinin üzerine gri takım elbisesini geçirmiş minyon bir kızdı.
Senil şaşkınlıkla ayağa kalktı. Anı Bakanı’nın odasına böyle paldır küldür girebilen kişinin Koleksiyoncu’dan başkası olamayacağını düşündü. Siyah takım elbiseli adama baktığında fotoğraflarından daha yakışıklı olduğunu fark etti. Orta boylu, beyaz tenli, kahverengi kabarık saçlarını geriye taramış, hafif ancak düzenli ve doğal bir kirli sakalı olduğunu fark etti. Kaşları çatıktı, belli ki bu duruma oldukça sinirlenmişti. Sektörün öncüsü konumundaki kişinin elbette belli bir egosu olacaktı. Hakkı var diye düşündü Senil. Ancak Koleksiyoncu’nun bilmediği şey Senil’in de çıtkırıldım bir kişi olmadığıydı. Koleksiyoncu’nun egoist tavrı Senil’in hoşuna gitmişti. Savaşçı ruhu mücadeleden asla kaçmazdı. Tokalaşıp tanışmak için elini uzattı.
“Senil Lumis.”
Koleksiyoncu baştan ayağa süzdüğü kıza sinirli bir ifade ile bakıp zoraki bir nezaketle tokalaşmasına karşılık verdi.
“Aldrich Esteraz. Koleksiyoncu. Bayan Lumis rica etsem odayı sevgili bakanımız ve bana bırakır mısınız?” Son cümlesini söylerken bakışlarını Senil’den çekip bakana doğrultmuştu. Senil tebessüm ederek Elvin ile birlikte odadan çıktı ve koridordaki banka oturdular.
“Tanrı aşkına Xavier sen kafayı mı yedin?!”

Koleksiyoncu’nun bağırışını Senil ve Elvin de duymuştu. Elvin utanç dolu bir ifadeyle, “Zor bir gündü Bayan Lumis. Bu durumun sizinle bir ilgisi yok,” dedi. Fakat hemen ardından Koleksiyoncu’nun ikinci cümlesi geldi.
“Acemi birini yanıma nasıl verirsin?!”
Senil, “Emin misin?” dercesine attığı imalı bakışıyla Elvin’in daha da utanmasını sağladı.
“Koridorun sonundaki pencerenin manzarası çok iyidir Bayan Lumis. Gidip bakalım mı?”
“Teşekkürler. Ama kalmayı tercih ederim.”
“Eh, peki madem.”
“Bu arada sizin adınız neydi?”
Elvin tokalaşmak için elini uzattı. “Elvin Esteraz, memnun oldum.” Senil gülümseyerek tokalaşmaya karşılık verdi. “Senil Lumis.”

Koleksiyoncu ne kadar öfkeliyse Anı Bakanı da o kadar sakindi. “Abartma bu kadar Aldrich.”
“Abartma mı?! Partner istemediğimi sana gayet açık bir şekilde söylemiştim! Ayak bağına ihtiyacım yok. Üstelik bu kızın deneyimi ne ki yanıma koyuyorsun? Ben Koleksiyoncu’yum, sektördeki en zorlu davalara bakıyorum. Kızı tehlikeye atıyorsun!”
“Senil de tıpkı senin gibi Londra Üniversitesi Anı Müfettişliği Bölümü’nden mezun. Üstelik üç doksan altı ortalaması var. Kız iyi. Sektörün geleceği o.”
Koleksiyoncu egoist bir gülüş attı. “Benim ortalamam üç doksan yediydi.”
“Egonun sırası değil. Kızın saha deneyimine ihtiyacı var. Böyle birisini basit bir müfettiş gibi kullanamam. Senin yanında yer alması gerek. En az senin kadar iyi olacağından hiç şüphem yok.”
Koleksiyoncu başını çevirip pencereden Londra’nın gökyüzüne baktı. Şimdi biraz daha sakin gibiydi fakat hala tam olarak normale dönmemişti.
“Kıza bir şans ver Aldrich.”
Koleksiyoncu başıyla onayladıktan sonra Bakan eklemede bulundu. “Bu arada… Elimde acil bir iş var.”
“Kim?”
“Biraz kodaman birisi.”
Koleksiyoncu tekrar öfkeyle gürledi. “Tekrar torpil işiyse senin bakanlığını sikerim!”
“Sakinleş!”
“Çok ciddiyim Xavier! Madem herkesten farklıyım o halde bana unvanıma layık bir iş vermek zorundasın.”
“Titizlikle halledilmesi gerek. Bu yüzden sana veriyorum.”
“Kim?”
“Nihirod Beis’in oğlu Creithio Beis. İşin gizlilik içerisinde yürütülmesi lazım ve asla dava dışında farklı yerlere bakma.”

Bakan Crus ne zaman böyle söylese bir sorun var demekti. Koleksiyoncu pek çoğunda bakmamaya çalışsa da bazen kendisine hâkim olamayıp merakına yenik düşüyordu ve işler sarpa sarıyordu. Suç işleyenler, kaçakçılık yapanlar, yüz kızartıcı hobileri olanlar… Koleksiyoncu, bakalım bu seferkinde ne var diye düşündü.

Nihirod Beis telekomünikasyon deviydi. Yarattığı Sphaera Ağı ile dünya üzerindeki internet, televizyon ve radyo yayınlarının tek hakimiydi. Fakat yalnızca bununla kalmamıştı. Ürettiği Sphaera telefonları ve sim kartlarıyla insanlığın tepesinde duran bir teknoloji imparatoruydu. Koleksiyoncu, böyle birisinin oğlunun zihninde ne gibi bir sorun olabilir diye düşündü ama daha öncesinde de defalarca kez tecrübe ettiği gibi insanlar hiçbir zaman kendisini şaşırtmaktan geri durmuyorlardı.

“Randevu ne zaman?”
“Bugün, en erken ne zaman gidebilirsen. Seni bekliyorlar.”
Koleksiyoncu sinirli bir bakışla tısladı. “Son kez. Torpil işi son kez.” Bakanın başıyla onaylamasından sonra Koleksiyoncu, Beis ailesinin ev adresini bakandan aldı ve odadan çıktı. Senil ve Elvin ayağa kalkıp meraklı gözlerle kendisine bakıyorlardı.
“İşimiz var. Gidiyoruz.”
Senil burnunun ucunda duran gözlüğü geri iterken sordu. “Peki ben?” Koleksiyoncu hala yumuşamamıştı ama en azından bu sefer tiksinen bir ifadeyle bakmamıştı. Memnuniyetsiz bir sesle karşılık verdi.
“Sen de geliyorsun.”

Arabanın havalanmasıyla ortama gerici bir sessizlik hâkim olmuştu. Koleksiyoncu da Senil de suskun bir biçimde Londra’yı izliyorlardı. Elvin sessizliği bozup ortamı kaynaştırmak istedi. “Kaç yaşındasın Senil?”
Senil başını çevirip parlak turuncu gözleriyle Elvin’e baktı ve gülümseyerek yanıtladı. “Yirmi iki.”
“Buralı mısın?”
“Evet, Londra’da doğup büyüdüm. Ailem de buralı. Hatta babam iki yüz seksen altıncı radyo istasyonunda program sunuyor.”
“Ah, bu mükemmel! Bekle bir saniye… Baban Ronnie…”
“Evet, o.”
“Onu hep dinleriz, değil mi kuzen?”
Koleksiyoncu memnuniyetsizlik akan bir onaylama hareketi yapıp tekrar bakışlarını Londra’nın hava trafiğine çevirdi. Elvin kaynaştırma operasyonunun başarısızlığını kabul edip konuyu bu sefer işe getirdi. “Nihirod Beis demek…”
“Hhm.”
“Bahsedebileceğin başka bir bilgi yok mu kuzen?”
“Cık. Gizli iş.”
Elvin tekrar bakışlarını Senil’e çevirip sordu. “Deneyimin nasıl?” Senil özgüvenli olmasına rağmen eksiklerinin de farkındaydı. Buruk ama dürüst bir ifadeyle yanıtladı.
“Hiç bilince dalmadım.”
Koleksiyoncu duyduğu cümle karşısında kendini tutamayıp kıkırdadı ve tüm bakışları üzerinde topladı. Sonrasında da başını yavaşça Senil’e çevirip egoist bir tavırla konuştu.
“Merak etme, seni ejderhalara yem etmem.”
“Ha ha ha… Kendimi savunabilirim Koleksiyoncu.”
“Teorik altyapın seni bir yere kadar götürür. Büyük ihtimalle de deliliğe. Benim yanımdaysan dediklerimi harfiyen yapacaksın. Kimsenin bilincindeyken yanımda bir ayak bağı olsun istemem. Yani doğaçlama yok, anladın mı?”
Senil kimsenin kendisine patronluk taslamasını sevmezdi. Bunu kendisine yediremezdi fakat karşısındaki kişi de Koleksiyoncu’ydu. Başıyla onayladı ama memnuniyetsiz olduğu belli oluyordu.

Araba kendisini park ettiği gibi hizmetçiler kendilerini karşıladılar. Son yirmi yıldır kullanılan az sayıdaki gökadalardan birindeydiler. Zaten teknoloji imparatorunun başka bir yerde yaşaması düşünülemezdi. Bulutların arasında dolaşan şanına yaraşır güzellikte bir malikanedeydiler. Beyaz cephesi, cam tavanı, yeşilliğiyle cenneti andıran bahçede bulunan neon çubuk aydınlatmalar batmakta olan turuncu güneşe karşılık nazire edip onu yolcu eder haldeydiler.

Kırklı yaşlarının ortasında olmasına rağmen otuzlarının başında gösteren Nihirod Beis yazlık gömleği ve şortuyla misafirlerini karşılamak için bahçeye çıktı. Tam olarak haberlerde görüldüğü gibiydi. Dik, kısa, siyah saçları, beyaz teni, sakalsız yüzü ve atletik vücuduyla yaşından çok daha genç gösteriyordu. Koleksiyoncu tokalaşmak için elini uzattı. “Aldrich Esteraz. Koleksiyoncu.”
“Memnun oldum Bay Esteraz.”
“Copilotum Elvin ve…”
Senil’i işaret ederken ne diyeceğini başta bilemese de sonrasında toparladı. “Asistanım Senil Lumis.” Senil, asistan diye tanıtmasının gıcıklık yapmak için olduğunun farkındaydı fakat sesini çıkaracak konumda değildi. İlk günden bunu yapamazdı.

Hep birlikte içeri geçerlerken ekip malikaneden büyülenmiş gibiydi. Son teknoloji hologram televizyonlar, bilgisayarlar, sentetik ağaçlar, bitkiler, malikanenin salonunda bulunan mini şelale ve etrafını sararak üst kata giden mermer merdivenler…
“Eviniz çok güzelmiş Bay Beis.”
“Teşekkürler Bay Esteraz.”
“Koleksiyoncu diyebilirsiniz.”
Nihirod başıyla onaylarken ikinci kata giden merdivenlerin başında oğul Creithio Beis gözüktü. Merdivenleri inerken ekibe seslendi. “Hoş geldiniz!” Ekip güler yüzle karşılık verirken Koleksiyoncu, Nihirod’a konuştu.
“İşimiz hakkında ne kadar bilgilisiniz Bay Beis?”
Nihirod kibirli bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Emin olun ki en az senin kadar Koleksiyoncu.” Koleksiyoncu duyduğu yanıt karşısında biraz bozulsa da dışarıya belli etmemişti. Fakat bir anda Nihirod Beis ile ilgili düşünceleri değişmişti. Şimdi karşısında kibirli, çokbilmiş birisi vardı ve Koleksiyoncu’yu kendisinden soğutmuştu. Çünkü kendisine tepeden bakmıştı. Elvin durumu fark edip araya girdi.
“Burada mı yapacağız?”
Creithio, “Balkonda yapacağız. Şezlongda uyumayı hep sevmişimdir,” diyerek yanıtladı ve balkonu işaret ederek ekibi oraya götürdü. Kendisi şezlonga yerleşirken Elvin çantasını açıp bilgisayarını kurmaya başladı, bir yandan da Senil’e ayak üstü eğitim veriyordu. Nihirod ise Koleksiyoncu’yu biraz kenara çekip fısıldarcasına konuştu.
“Eminim Xavier sizi uyarmıştır fakat bir kez de ben uyarmak isterim.”
Koleksiyoncu bakışlarını batmak üzere olan güneşten ayırıp her konuşmasıyla sinirlerini daha da bozan Nihirod’a çevirdi. “Karşınızda normal bir Anı Müfettişi yok Bay Beis. Benim saham, benim kurallarım. En iyisini istemenin bedeli bu.”
Nihirod aşağılar bir tebessüm takınıp “Mahremiyetten haberin yok sanırım,” dedi.
“Emin olun, oğlunuz suç işlemediyse sorun yaşamayız. Kimsenin özeli beni ilgilendirmez Bay Beis. Aynı durum çocuğunuz için de geçerli. Şimdi bana işi anlatın. Silinmesini istediğiniz anı nedir?”
“Bundan yirmi yıl önce, Creithio altı yaşındayken annesini kaybettik. Kötü bir anıydı. Çok fazla bahsetmek istemiyorum ki zaten biraz sonra kendiniz de görürsünüz.”

Koleksiyoncu, Nihirod’un gözlerinde saklamaya çalıştığı acıyı şimdi görebiliyordu. Ondaki sorun buydu. Bunca anıya dalmanın, insan tanımanın, sektöre öncü olmanın karşılığında tam bir insan ve duygu sarrafı olmuştu. Nihirod’un acısını ilk seferinde nasıl anlayamadığına hayret etti.
“Tanrı ruhunu ışıkla kutsasın. Peki sonrasında ne oldu?”
Nihirod buruk bir tebessümle anlatmaya devam etti. “Tek aşkımdı. Hayatımın anlamıydı. Onu kaybetmek… Bende bazı şeyleri kırdı. İçimdeki tüm sevgi bir anda gitti. Geride yalnızca boşluk kaldı. İşin en acı dolu yanı…”
Nihirod başını çevirip şezlongda yatan oğluna baktı. Yutkunup, “Kaybettiğim sevgiye evlat sevgisi de dahildi,” dedi.
“Ne yaptın sen?”
“Pek çok hatalı karar.”

Ekip zihne dalmak için hazırdı. Koleksiyoncu ve Senil de şezlonglara yatıp halolarını ellerine aldılar. Creithio haloyu başına takmadan önce ekibi uyardı. “Bilmeniz gereken bir şey var. Birkaç yıl önce zihin savunması üzerine eğitim aldım. Aşağıda sizi neyin beklediğini inanın ben bile bilmiyorum.”
Koleksiyoncu tebessüm edip yanıtladı. “Sence baban neden beni istedi Creithio?”
“Çünkü… Sen… Sektörün en iyisisin.”
“Aynen öyle, şimdi haloyu takma vakti.”
Senil ilk seferi için oldukça heyecanlıydı. Bu durum Koleksiyoncu’nun gözünden kaçmamıştı. “Sen iyi misin?”
“Biraz… Stres yaptım.”

Koleksiyoncu’nun aklına kendi ilk seferi geldi. Daha ortaokuldayken babası ile birlikte Elvin’in zihnine girmişlerdi. Kısa bir anlığına yıllar boyunca babası ile pratik yapmayıp sektöre öyle girseydi ne olurdu diye düşündü. Senil’in üzerine daha fazla gitmemeye karar verip sağ elini ona uzattı.
“Elimi tut. Sakin ol.”
Senil ilk kez gördüğü iyi davranış sonucunda tebessüm etti. Normalde yardıma muhtaç görünmeyi sevmezdi fakat şimdiki durum istisnaydı. Utana sıkıla Koleksiyoncu’nun elini tuttu.
“Teşekkür ederim.”
“Şimdi haloyu yavaşça başına böyle yerleştir ve gözlerini kapat. Ardından içeride görüşeceğiz.”

Loading...
0%