Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm

@adensakaa

Selam, hoşgeldiniz. Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz.

 

İlk bölüm ve bir iki bölümde texting var. Gerisi düzyazı.

 

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar ❤

 

 

 

GİRİŞ

 

"Senin eksikliğin ne biliyor musun, Kekrem? Senin eksikliğin iyi olman. Sen hep iyisin. Sen hep iyi oldun. İçindeki alevler tüm bedenini istila ederken bile iyiydin. Çok eksiğin var Kekrem, çok."

O. A. A

 

0545*: İki yüzlü birisin.

 

0545*: Herkesle gülüyor ve onlarla eğleniyorsun.

 

0545*: Her biri senin için birer kukla.

 

0545*: İki yüzlüsün.

 

0545*: İçindeki o kini, gözyaşlarını saklayacak kadar da iki yüzlüsün.

 

Osi: Ne?

 

0545*: Aptalı mı oynayacaksın şimdi de?

 

Osi: Ahhaahhhaha kimsin sen ya?

 

Osi: Gelmiş ahkam kesiyor birde.

 

Osi: Yürü git kardeşim ya.

 

0545*: Senden nefret ediyorum.

 

Osi: Bak bakalım bir yerlerime takıyor muyum?

 

0545*: Her şartta iğrençsin.

 

Osi: Çattık ya!

 

Osi: Yürü git, belanı başkasından bul.

 

0545*: Sen bela olsan kaç yazar, denyo!

 

Osi: Elime geçme...

 

Osi kişisi sizi engelledi.

 

🕸

 

0545* engelini kaldırdınız.

 

Osi: Bana neden öyle dedin?

 

0545*: Çünkü öyle birisin!

 

Osi: Değilim.

 

0545*: Öyle olmadığına inansaydın hala engelde olurdum.

 

Osi: Seninle inaçlarımı tartışmayacağım.

 

Osi: Kimsin sen?

 

0545*: Söylesem de tanımazsın ki.

 

Osi: Sen beni nerden tanıyorsun?

 

0545*: Ortada olan şaklabanı herkes tanır.

 

0545*: Fazla göze çarpıyoraun.

 

Osi: Bana hakaret etmek için mi yazdın peki sen?

 

0545*: Yani aslında şöyle bakınca evet.

 

0545*: Senden nefret ediyorum ve bunu her dile döktüğümde keyifleniyorum.

 

Osi: İğrenç bir karakterin olduğunu söylüyorsun yani?

 

0545*: Genel olarak herkes böyle der.

 

Osi: Burdan bakınca haklı gibiler.

 

0545*: Olabilir, herkesin kendi fikirleri vardır neticede.

 

Osi: Peki benim fikirlerimi duymak ister misin?

 

0545*: Bir düşüneyim...

 

0545*: Hayır.

 

Osi: Sadece sen mi konuşacaksın burda?

 

Osi: Evet.

 

Osi: Pardon konuşmadan çok hakaret olmalıydı!

 

0545*: Artı olarak aldığım keyif.

 

0545*: Bu arada mavi sana yakışmıyor. Sen her giydiğinde zevk alıyorum.

 

Osi: Şu an sana bakınca aklıma gelen tek şey ne biliyor musun?

 

0545*: Hadi söyle bakalım bu kez.

 

Osi: Kedi ulaşamayağı ciğere mundar dermiş.

 

Osi: Giydiğim kıyafete kadar her şeyimi biliyorsun aslında.

 

Osi: Her yerde sevilen biriyim, şaklaban değil.

 

Osi: Burasını da hazmedememişsin.

 

Osi: Söylesene ben olmak mı istiyorsun?

 

Osi: Ben olamadığın için mi bu nefretin?

 

0545*kişisi sizi engelledi.

 

Osi: Farenin kuyruğuna bastım desene.

 

🕸

 

Osi'den...

 

Kopar onu. Onu hayattan kopar ki başkaları hayatta kalabilsin. Kendi sevdiğinin hayatta kalabilmesi için başka birinin sevdiğini koparırken acıma. Acıdığın an sevdiğin koparılır ve acı çeken tek kişi sen olursun.

 

Benimle bir kaç saat geçiren birinin benimle ilgili ilk izlenimi çiçekleri sevdiğim olur. Oysaki ben çiçeklerden nefret ederim. Çiçeklerin benden kopardığı her bir nefes için onları büyütür ve koparırdım.

 

Misilleme bu.

 

Acıma karşı acı, nefesime karşı nefesleri.

 

Öğretmen masasının üzerine geçen hafta bıraktığım çiçeğin biraz daha büyüdüğünü gördüm. Sınıftaki uğultuları es geçip masaya doğru ilerledim. Çiçeğin altta kalan yapraklarından biri sararmıştı, onu elime alıp kopardım ve toprağının üzerine bıraktım.

 

"Hocam her gün söylediğiniz miktarda su veriyoruz." Sınıfta ismini bilmediğim kız öğrencilerimden birinin söyledikleri ile ona doğru döndüm. "Fazla su veriyorsun. Su miktarını biraz daha azalt." tebessüm ederek söylediklerim ile öğrencimin gözleri parlamış beni başı ile onaylamıştı.

 

"Hocam, neden bu kadar çok çiçekleri seviyorsunuz?" Arka sırada oturan Mert'in sesini duyunca ona yöneldim. Bakış açımı tüm sınıfı göreceğim şekilde ayarlayıp kalçamı masanın üzerine denk getirdim. Ellerimi arkamda kalan masaya koyup yaslandım ve Mert'i yanıtladım. "Sen neden bu kadar meraklısın?" Bir süre düşünmesini bekledim. "Mesela ben sana bu soruyu sormuş olsaydım aynı şu anki gibi duraksar nedenini arardın çünkü bazı şeylerin nedeni yoktur. Onlar sadece vardır ve nedenini bulmaya çalışmak sadece vakit kaybıdır."

 

Mert anladığını ifade etmek için başını salladı. "Anladım da hocam direkt hayır deseydiniz de anlardım."

 

Tek kaşımı kaldırıp onu iyice göz hapsime aldım. "Anlatım tekniğimi beğenmiyor musun?"Ne yaptığını fark edip irice gözlerle bana bakmaya başladı. "Lan sınav haftası!" diyerek mırıldanmasını tüm sınıf duymuştu. Hemen önünde duran Gülcan ona gözlerini devirip "Salak!" söylerek onu daha da germişti.

 

Uyarma gereği hissederek Gülcan'a döndüm. "Hakaret istemiyorum sınıfımda!" Gülcan uyarım ile çekinip anında başını önüne eğmişti. "Üzgünüm hocam."

 

Özrünü es geçip sınıfın ortasında yürümeye başladım. Arka dörtlünün yanına gelince onları bir süre göz hapsine aldım. "Ee, çocuklar telefonları ne zaman vereceksiniz?"

 

Berk gözünü irice açıp elini biraz daha saklamaya çalıştı. "Hocam siz hangi ara gördünüz ya?"

 

Gözlerimi devirip elimi uzattım. "Hadi Berk."

 

Berk'in yanındaki Yusuf ise öfkelenip alttan arkadaşının ayağına vurmuştu. "Oğlum niye hemen belli ediyorsun? Adam şüphelenmişse de senin yüzünden emin olmuştur bu saatten sonra!"

 

Berk mahçup gözlerle ona bakıp önüne döndü. "Unuttum ya ben o kısmı."

 

"Konuşmayı bırakın da verin."

 

Melis oflayıp belinde duran telefonunu çıkarıp elimin içine bıraktı. "Buyrun hocam."

 

Diğer üçüne baktım. "Siz?" telefonları tek tek elime bırakıp somurtmaya başladılar. Bu hallerine gülüp tahtaya doğru ilerledim. "Telefonların yasak olduğunu biliyorsunuz. Eğer getirmek istiyorsanız saklamasını da bilmelisiniz."

 

"Hocam saklayabiliyorsak getirelim mi?" ön sıralardan gelen ses ile iyice güldüm. "Benden saklayabileceğinizi düşünüyorsanız getirin."

 

"Ya hocam! Siz de öğrenci oldunuz bizi anlarsınız."

 

Tahtanın önünde durup sınıfa baktım. "Bizim zamanımızdaki telefonlar tuşluydu yalnız."

 

"Hocam yaşlanmışsınız."

 

Orta sıralardan konuşan öğrenci ile kaşlarımı çattım. "İşte bunu demeyecektiniz. Sözlü notu zamanı yanıma gelmeyin."

 

"Ya hocam şaka yaptık!" tüm sınıf aynı anda bağırmaya başlayınca onları susturmaya çalıştım. Tam o sırada sınıf kapısı çaldı ve sınıfa nöbetçi öğrenci girdi.

 

"Hocam, müdür sizi odasına bekliyor." Başımı sallayıp onu onayladım. "Tamam, sen git geliyorum ben."

 

Sınıf, gelen öğrenci ile susup bizi dinliyordu. Saatime bakıp onlara tekrardan baktım. "Zilin çalmasına beş dakika kalmış. Gürültü yapmadan zilin çalmasını bekleyin. Sınıftan çıkarkende de yavaş olun. Daha geçen gün birinin kafası kırıldı."

 

Sınıftan beni onaylayan mırıltılar çıkınca masanın üstündeki eşyalarımı alıp sınıftan çıktım. Tam karşımda duran müdürün odasını çalıp komut beklemeden içeri girdim. Eşyalarımı boş sehpanın üstüne bırakıp koltuğa oturdum.

 

"Ayaklarım su toplamış olabilir."

 

"Alt tarafı iki ders anlatınız, hocam." Gelen ses ile bakışlarımı karşımdaki kadına çevirdim.

 

Gözlerimi devirip oturduğum koltuğa iyice yayıldım. "Bunu tek işi oturmak olan kadın mı diyor?" cebimde duran karpuzlu şekeri çıkardım. "Bu arada nöbetçi öğretmen bendim."

 

"Tek işimi senden öğrendiğime göre artık gözüm açık gitmez. Bu iyiliğini nasıl öderim ya!" öfke ile konuşmasına gülüp elimdeki şekerlerden birini kafasına fırlattım.

 

"Çok konuşmada niye çağırdın beni? Dersteydim." Şekeri ona atacağımı bildiği için hızla havada tuttu ve saniyeler içinde ambalajını söküp şekeri ağzına attı.

 

"Saygısız, senin üstünüm ben." dediği gibi omuzlarını dikleştitip sarı gözleriyle bana bakmaya başladı.

 

"İkimiz tekiz."

 

"Yani?"

 

"Her geçen gün aptallaşıyorsun. Bak küçükken böyle değildin sen. Ne oldu sana?" Meraklı çıkan sesime gözlerini tekrardan devirdi. Benim yüzümden bir gün o gözleri şaşı kalacaktı.

 

"Küçüklüğü katarsak çıkamayız işin içinden." Bir kaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. O süre boyunca gözlerinde bir çok duygu geçmişti ama en çok belirgin olan, özlem ve nefretti.

 

Bir insan geçmişini hem özleyip hem de nefret edebilir miydi?

 

Benim karşımdaki kadın edebilirdi.

 

"Resim öğretmeni eksiğimiz var. Bu derse girebilir misin?"

 

"Neden ben?" nedenini bildiğim bir soruyu ona sordum. Bazı şeyleri ondan duymak hoşuma gidiyordu ama en çok hoşuma giden onun bunu bilip sinirlenmesiydi.

 

"Neden acabaa yaa? Bizim oğlanın resim yeteneğinden dolayı olabilir mi?" Her an kafama bir şeyler fırlatabilirdi. Bu haline kıkırdayıp başımı geriye yasladım.

 

"Ne istiyorsun tam olarak benden?"

 

"Sen dışında resim yeteneği olan öğretmen yok ve diğerlerine bu işi verirsem dersler boş geçer ama sen öyle yapmazsın. Gerekirse her ögrenci ile tek tek ilgilenirsin." Bir süre nefes almak için sustu. Çok hızlı konuşuyor kendini açıklamak için ekstra gayret gösteriyordu. Nedenini bildiğim için o her ara verip nefes aldığında kalbim onun için sızlıyordu. "Sana bu konuda güveniyorum."

 

Başımı indirip gözlerimi ona diktim. Haylaz bakışlarımı üzerinde gezdirip son durağı gözlerinde bitirdim. "Sen paradan haber ver, güzelim."

 

Geldiğimden beri ilk kez güldü. Gözlerini kaçırıp elini dudaklarının üzerine koydu. Gülüşünü benden gizlemesi bu aralar yeni favorisiydi. "Ders saatlerini ayarladığımız gibi maaşının nasıl yatacağını zaten biliyorsun. Evde boş boş oturmuş da olmazsın hem de."

 

Boş mu? Ben mi evde boş boş duruyor muşum? Birde bu kızın beni tanıdığını düşünürdüm. "Yazıklar olsun sana be! Beni tanıyorsun sanıyordum meğer tanımıyormuşsun. Ben asla boş durmam!"

 

"Ne yapıyormuşsun o zaman evde?" Bildiği bir soruyu sorma sırası ona gelmişti sonunda.

 

"Uyuyorum, uzanıyorum ve yemek yapıyorum." Büyük bir gururla söylediklerime yüzünü buruşturdu. "Senden hiçbir halt olmaz kısacası!"

 

Ona kaşlarımı çatıp ayağa kalktım. Elimde duran şekerin ambalajını da kafasına atıp kapıya doğru ilerledim. "Bir halt olup olmayacağım sizi ilgilendirmez, hocam! Siz dersleri bana yazın."

 

Kapı koluna uzanmış kapıyı tam açacaktım ki onun sesi beni durdurdu. "Küstün mü?"

 

Önümdeki kapı ile bir süre bakışıp bu sorusunu ciddi anlamda düşündüm. Bu kadın kırılıp küseceğim kadar benim için bir anlam ifade ediyor muydu? "Neden küseyim ki sana?"

 

Arkamdan onun sesinin kulaklarıma gelmesini bekledim ama o sustu. Kelimeleri kullanmadan bana yanıtımı vermişti.

 

İkimiz arkadaş grubunda birbirinden nefret eden ama diğerleri için susan o iki kişiydik. Birbirimizden kopamıyorduk da çünkü kötü ve zehirli bir bağlılığımız da vardı.

 

"Neyse size iyi günler, Tuba Hocam." kapıyı açıp en sonunda yanından ayrıldım.

 

 

 

Loading...
0%