Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm

@adensakaa

 

2. Bölüm

 

 

0545*: Neden herkese çiçek veriyorsun?

 

Osi: Engelimi kaldırmışsın.

 

0545*: Öyle oldu biraz.

 

Osi: Şu an en çok merak ettiğim ne biliyor musun?

 

0545*: Hayır.

 

Osi: Cinsiyetin?

 

0545*: Küfürlü bir konuşma geçmediğine göre kadınım.

 

Osi: Mantıklı.

 

0545*: Tabi mantıklı. Benden çıktı sonuçta senin gibi birinden değil.

 

Osi: Egoist misin?

 

0545*: Hayır sadece insan ve Osman sevmiyorum.

 

Osi: Eee o zaman neden bana yazıyorsun?

 

0545*: İlk sorumu yanıtlarsan bende senin sorunu yanıtlarım.

 

Osi: Peki. Herkese çiçek vermiyorum.

 

Osi: Hayatımdaki kadınlara veriyorum.

 

0545*: Peki nedenn?

 

Osi: Kadınlar çiçekleri seviyor ve bu onları mutlu ediyor. Onları mutlu görmek beni de mutlu ediyor.

 

0545*: Çünkü yaptıkların sabrımı zorladı.

 

0545*: Herkesle iyi anlaşıyorsun ve bu bana iki yüzlülük gibi geliyor.

 

0545*: Sana olan nefretimden yazıyorum.

 

Osi: Aslında herkesle aram iyi değil. Sadece ben saygı çerçevemi koruyorum ve burdan da anladığım kadarıyla hem kör hem de saygıyı verirken seçici davranıyorsun.

 

0545*: Saygı herkese verilmez.

 

Osi: Saygı hak edilir diyorsun?

 

0545*: Aynen, öyle.

 

Osi: Peki sence sen şu an benim saygımı hak ediyor musun?

 

Osi: Sana da saygısızlıkla mı gelmem gerek?

 

0545*: Sence senin, bana karşı olan tavrın umrumda mı?

 

Osi: Bu yüzden bu haldesin.

 

Osi: Aslında acınacak haldesin.

 

Osi: Kin ve nefrete alışmışsın ve bunu artık sanal bir şekilde saldırganlığa döküyorsun.

 

0545*: Sana açıkla demedim.

 

Osi: Ooopppsss

 

Osi: Canın mı yandı?

 

0545*: İnsan değilsin.

 

0545*: Keşke bunu yarın yüzüne de haykırabilseydim.

 

Osi: Kimsin sen?

 

0545*: Senin için kekre.

 

Osi: Kekre ne demek?

 

0545*: İnternetin var, araştır...

 

Osi

 

Üç gündür bana anonim bir şekilde yazan kadını ilk kez merak ettim. Onun için kekre olduğumu söylemişti. Şu an tabletin ekranı ile bakışırken bunu neden dediğini merak ediyordum.

 

Benim için neden acı olsundu?

 

Benim etrafımda giydiğim kazağın rengini dahi bilecek kadar yakınımda olan biriydi.

 

Tableti kenara bırakıp başımı geriye doğru attım. Tavanla bir süre bakışırken anonimi düşünmeyi bırakıp telefonu hızla elime aldım.

 

Kekre... Demek benim için kekresin.

 

Telefonu elime alıp numarayı kaydettim.

 

0545* numaralı kişi KEKRE olarak kaydedildi.

 

Profil fotoğrafını merak ettiğim için uygulamaya girip profilini girdim. Profili şu an gözlerimin önünde olmasına rağmen inanamıyordum gördüklerime.

 

"Siktir." Dudaklarımdan istemsizce firar eden kahkahalarla telefon elimden düştü. "Manyak bu kız!"

 

Kahkalarım karnıma krampların girmesine neden olunca biraz sakinleşip telefona yeniden uzandım. Profili yeniden görünce tekrardan gülmeye başladım.

 

 

 

Profilin ekran görüntüsünü alıp Kekre'ye attım.

 

Osi: Kalbimi çok kırdın şu an.

 

Mesajı yazarken dahi gülüşlerimi durduramıyordum. Benden nefret ettiğini söyleyen bu kadının nefretini gösterme yöntemleri şimdiden ilgimi çekmişti.

 

Bir süre mesaj atmasını bekledim ama geri dönüş alamayınca kitaplıktan Ayça'nın yeni kitabını alıp okumaya başladım.

 

Üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kapı sesi ile dış dünyaya geri döndüm. Kitabı koltuğun kenarına bırakıp ayaklandım. "Yine kim bana aşık oldu acaba?" Kapının önüne geldiğimde kapıyı açmadan önce kapının öteki tarafına doğru bağırmaya başladım. "Berber Rüstem amcacığım sensen eğer kapının diğer tarafındaki şimdiden söyleyeyim. Benden sana yar olmaz, yara olur anca."

 

Amca falan diyoruz ama adam göz dikmişti bir kere emanete. Korumak bu saatten sonra farzdı.

 

Kapının dışında onun sesini beklerken ince ve tiz bir ses kulaklarımı tırmaladı. "Gerizekalı, yine kimi bela ettin kendine?"

 

Hızla kapıyı açıp kızaran kıza baktım. Söylediklerine sadece gözlerimi devirdim. Onu orada bırakıp arkamı döndüm ve içeriye doğru ilerledim. Arkamdan gelen adım seslerini duyunca derin bir of çekip az önce oturduğum koltuğa geri gömüldüm.

 

Elime kitabımı geri alıp kaldığım yerden devam etmeye çalıştım.

 

"Kim yine götünün etrafında!" öfke ile konuşmasına tekrardan gözlerimi devirdim.

 

"Niye beni sen mi koruyacan kız?" Alaycı ses tonum ile bacağıma tekme attı. Küçük civciv dehşet saçmaya başlamıştı bile.

 

"En azından Eray..." Kuracağı cümleyi bildiğim için anında sözünü kestim. "Yeter! Her küçük olayda şu adamı arayıp rahatsız etme artık! Sence ben kendi sorunlarımı halledemeyecek kadar aciz miyim?" Öfkeden yerimde duramayıp ayağa kalktım ve o kalkık burnunun dibinde bittim. "Kızım, ben sen miyim ya?"

 

Az önce gözlerinde var olan endişe yerini saniyeler içinde soğukluğa bırakmıştı. İleri gitmiş miydim? Evet ama bu konuda pişman da değildim. Bir şeylerin artık farkına varmalıydı.

 

"Ben nasılmışım ki?" kısık ve soğuk çıkan sesi ile öfkem geldiği gibi geri gitmişti.

 

"Ayak bağı." Özür dilerim.

 

"Eray beni anlıyor!" Bu kez öfkeye mağruz kalan oydu. Ses tonu ikimizin arasında yükselip odanın duvarlarına çarpmıştı.

 

Gözlerimi kapatıp sakin kalmaya çalıştım. Birimiz zaten öfkeliydi. Birinin ipleri elinde tutup kırıkları minimumda tutması gerekiyordu.

 

Gözlerimi yeniden açıp yeşil hareleri ile karşı karşıya kaldım. "Adam evli! Evli! Bir çocuk bekliyor ama sen hala küçük bir olayda bile onun sana bakıcılık yapmasını istiyorsun! Kızım büyü artık!" Sonlara doğru bu kez benim de sesim yükselmişti. Bu kızın karşısında ne kadar sakin kalmak istesemde kalamıyordum.

 

Yanında öfkelendiğim ve kontrolümü kaybettiğim tek kişi oydu.

 

"Bakıcılık yapan sensin! Benden nefret etmene rağmen bunu yapan sensin! Eray bakıcılık falan yapmıyor! O sadece..." Sustu. Onun sadece ne yaptığını aslında o da biliyordu ama bunu dile dökemiyordu.

 

Eray yıllardır ona bakıcılık yapmıştı ve o buna alışmıştı. Bunu dile getirdiğinde ise Eray'ı kaybedeciğini düşünüyordu.

 

Eray'ı hiç kazanmamasına rağmen kaybedecekti.

 

"O sadece... Ne?" daldığı düşüncelerden sıyrılıp bana nefretle bakmaya başladı.

 

"Midemi bulandırıyorsun!" tiksinir gibi söylemesi ile derin bir nefes alıp ona sırtımı döndüm.

 

Sakinleşmeyeceğimi fark edince hızla ona döndüm. "Kızım şu kafana sok artık! Eray'ın dünyası farklı. Onunla yapabileceğimiz maksimum aktivite görüntülü arama. O kendini ailesine adamak için çabalarken neden sürekli kara kedi gibi aralarına giriyorsun?" Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapattım ve kollarını tutup onu iyice kendime çektim. "Ayça hamile! Eray senin saçmalıkların için buraya gelir ve Ayça'nın hamileliğinde bir sorun olursa seni bitiririm!" Kollarından ellerimi hızla çekip bedenini kendimden uzaklaştırdım.

 

Ona zarar vermemek istemiştim ama öfkemi kontrol edemeyip onu fazla itmiş olmalıydım ki dengesini kaybetti. Onu tutmak için uzandığımda ise bedeni arkasındaki koltuk ile çoktan bütünleşmişti.

 

Bedeninde bir hasar olup olmadığına bakarken gözlerinden bilerek kaçındım. Orda yarattığım enkazı görmek istemiyordum. "Ben özür dilerim."

 

Hızla önünde diz çöküp bedeninden af dilemek istedim. Ellerimi kaldırıp ellerini tıtmak istedim ama ellerim utancımdan havada kalmıştı. İsteyerek veya istemeyerek de olsa ben az önce bir kadına fiziksel olarak zarar vermiştim.

 

Özür dilerim, anne.

 

"Ayçaya zarar vermem." Kısık çıkan sesini duyunca az önceki korkaklığımı yenip hızla yeşil hareleri ile buluştum.

 

"Ne?"

 

"Ayçaya zarar vermem. Bebeğine de zarar vermem. Ben kimseye zarar vermem!" sona doğru bağırması ve kırgınlığını net bir şekilde ortaya dökmesi ile işin içine ettiğimi fark ettim.

 

Derin bir nefes alıp elimi saçlarımın arasına daldırdım. "Biliyorum."

 

Düştüğü yerden hızla kalkıp önümde dikildi. Onu sakinleştirmem gerekiyordu az önce yaptığım hatayı görmezden gelebilirdi o ama ben bunu asla unutamayacaktım.

 

"Biliyorsan ona göre davran! Beni itham ettiğin şeylere dön bir bak!" bir süre sustu. Neden sustuğunu biliyordum. Eğer konuşsaydı ağlardı, kendine bir süre tanımıştı. "Kimseye zarar vermem ben."

 

Başımı iki yana sallayıp bu kıza nasıl anlatıcağımı düşünmeye çalıştım. "Tuba bak bana. Sen kimsenin kötülüğünü istemiyorsun hatta kalbinin temiz olduğunu da biliyorum." Yatıştırıcı sesim ile gözlerindeki kırgınlık dinmiş bedeni gevşemeye başlamıştı. "Ama yöntemlerin ve hareketlerin niyetinin çok farkında. İsteyerek veya istemeyerek de olsa sen onlara kötülük yapıyorsun. Ayça hamilelik haberini Eraya vermek için süpriz yaparken bile bunu bozmuştun. Basit bir olay içindi o da! Kendin tek bir tuşla halledebilirdin. İnsanların özel alanını, anlarını mahvediyorsun. Bak niyetinin bir anlamı kaldı mı?" Aralıksız konuşmam ile gözleri dolmuştu.

 

Ağlamamak ve dudaklarından hıçkırık kaçmaması için dudağını ağzının içine yuvarlayıp ısırmaya başladı. Konuşabileceğini düşünmüyordum bu yüzden ona su almak için mutfağa yöneldim.

 

Gitmeden önce de onu bilgilendirdim. "Sana su getiriyorum bekle."

 

Mutfakta elimde bir bardak dolusu su ile çıktığımda karşımda beni bekleyen koca bir boşluk vardı.

 

Gitmişti.

 

Eminim ki ağlayarak gitmişti.

 

Derin bir soluk alıp sakinleşmeye çalıştım. "Sakin ol oğlum! Sakin ol! O aptal kadın artık hareketlerine dikkat edecek! Gözyaşları boşuna akmış olmayacak!" aldığım soluklar hızlanmaya ve göğsüm hızla inip kalkmaya başlamıştı. "Boşuna ağlamadı. Sadece küçük bir bedel..." cümlemi bitirmeden boğazımı yırtacak kadar bağırıp elimde sıktığım su dolu bardağı karşımdaki duvara fırlattım.

 

"Gerizekalı! Defol git! Çok umrumdaydı sanki!" Öfke ile saçlarımı çekiştirmeye başladım. "Kaç yaşında kadın olmuş özel anları bilmiyor ben mi üzülcem bir de senin adına!"

 

Daha da saydırmaya devam ederken kapının yeniden çalması ile küfredip alnıma sert bir şaplak attım. "Ne istiyorsun kızım sen yine benden!" öfke ile gidip kapıyı açtığımda karşımda beklediğim kişi yerine çok farklı biri duruyordu.

 

"Hocam?" hızlı soluklarımın arasından konuşabildiğime bile şükredebilmiştim.

 

Kahve gözler gözlerim ile birleşince yüzündeki endişeyi gördüm. Bir bu eksikti.

 

"Hocam, bağırma sesleri geliyordu iyi misiniz?" endişeli sesi ve arkamdan evin içine bakmaya çalışması ile kaşlarımı çattım. Hadi endişeli olmasını anlardım da benim özel alanıma ne diye göz dikiyordu!

 

Daha da sakinleşen sesim ile endişesini gidermeye çalıştım. "Televizyonun sesini fazla açmışım. Spor yaptığım içinde nefes nefese kaldım. Kusura bakmayın."

 

Bana inanmamış olmalı ki kaşlarını çattı. "Ama içerden kırılma sesleri de geldi."

 

Yalancı! Kırılma sesleri değil, kırılma sesiydi o bir kere!

 

"Elim terlemişti bardağı düşürdüm hocam!" istemeden sesim yükselince gözlerimi yumdum. Kahretsin hala o delinin etkisindeyim. "Üzgünüm hocam. Bu tarz sorguları pek sevmiyorum."

 

Anlayışla başını sallayıp tebessüm etti. Gözleri bir an üzerimdeki kazağa kaydı. Büyük ihtimalle spor yaparken kazak ile olmamı yadırgıyordu ya da zaten yalan söylediğimi biliyordu.

 

"Siyah kazak mı? Bence size Mavi yakışıyor. Hep giyin gözümüz şenlensin."

 

Bu arada mavi sana yakışmıyor. Sen her giydiğinde zevk alıyorum.

 

Bir kaç gün önce Kekre'nin bana kurduğu cümle aklıma geldi. Maviyi bana yakıştırmıyor ve ben giydiğimde kötülüğünden bundan zevk alıyordu. Karşımda duran kadın da an itibarıyla Mavi giymemden hoşlanıyordu.

 

Hassiktir! Bana yazan o kadın Matematik Hocası Deniz miydi?

🕸

Acaba ben mi yanlış anlıyordum? Karşımda duran kadın bana anonim olarak nefretini kusan kişi miydi?

 

Bir yıldır aynı okulda görev yapıyorduk ve ister istemez muhabbetimiz olmuştu. Soğuk biriydi ama aynı zamanda bana karşı bunu kırmaya çalışıyordu. Hatta bunu Tuba da fark edip bir süre benle dalga geçmişti.

 

"Herkese hır sana mırr..." deyip evin içinde kahkalarla Deniz'in taklidini yapıyordu.

 

Bana gelen mesajlarda sevgi olsaydı belki o derdim ama ya nefret? Aşkını böyle mi dile döküyor acaba?

 

"Daldınız hocam?" bir kaç santim önümde yükselen ses ile irkilip kendime geldim ve Deniz'in mavi gözleri ile aramda çok az bir mesafenin kaldığını gördüm.

 

Yok hocam çok yaklaşmadınız! Ağzımın içine de girseydiniz!

 

Hızla bir adım geriye gidip kaşlarımı çattım. "Daldım diye de ağzıma girmenize gerek yok. Öğretmen evindeyiz hocam. Burda herkes birbirini tanıyor, yanlış anlaşılacak!" Sakin tuttuğum sesim ile onu direkt uyarma gereği hissettim.

 

Gözlerinde bir an hayal kırıklığı gördüm ve bunu saniyeler içinde sildi. "Adınızın yanında ismim geçerse bu kadar rahatsız mı olursunuz hocam?"

 

Omuz silktim. "Adımın yanına sadece sevdiğim kadının ismi geçebilir, hocam."

 

Bir an büyülenmiş gözlerle bana baktı. Yanlış bir şey mi dedim diye düşündüm. Ben şimdi ayak üstü kadına umut mu verdim? Ama onu bile kastetmiyordum ki!

 

"Böyle bir adamı bu devirde bulmak zor." hayranlıkla çıkan sesine gözlerimi devirdim.

 

"Sevdiğim kadın için kolay olcak eğer şu evden kurtulursam. Bu yer yüzünden sevdiğimi bulamayacağım gibi." Denizde burda kalıyordu ve an itibarıyla onu kast etmediğimi anlamıştı.

 

Az önce tebessüm eden yüzü saniyeler içinde soldu ve ben buna üzülmedim. İlerde bu iki dakikalık konuşma ile kendine umut bağlayıp sabahlara kadar ağlamasından iyidir. "Burda kadın yokmuş gibi konuşuyorsun!" hafif yüksek çıkan sesi ile göz devirmemek için zor durdum.

 

"Burda bulunan her kadım benim kardeşimdir." Yeterince açıklayıcı olmuştur umarım.

 

Tek kaşını kaldırıp sorgular şekilde "Tuba?"

 

"Ne?"

 

"Diyorum ki Tuba ile pek kardeş gibi değilsiniz hocam." sesindeki her Tuba deyişle çıkan o tını beni rahatsız etti.

 

Ondan tiksinir gibi konuşamazdı.

 

Aramızda duran o bir adımı yok edip üzerine eğildim. Gözlerim gözleri ile kenetlendiği an nefes almayı bırakıp umutla dudaklarıma baktı. Dudaklarımı, soluğumu, bedenimi arzuladığını gözlerinden ve yutkunmasından net bir şekilde belli ediyordu. Tek sorun şu an bile yolda görsem dönüp selam vereceğim biri bile değildi!

 

"Ben de size diyorum ki," Kısık çıkan ses tonum ile göz bebekleri iyice büyüdü. "Bir daha beni itham ettiğiniz şeylere dikkat edin! Hayatımdaki kişilerin konumu da sizi ilgilendirmez!" Başımı eğdiğim gibi hızla kaldırdım.

 

Bir süre ne dediğimi anlamamış onu öpmediğim için gerilmişti. Dudaklarımda olan bakışları kayıp gözlerime geldi. Bir süre daha bekleyip ne dediğimi kavradı. "Ben öyle demek..."

 

Sözünü kesip onu susturdum. "Öyle demek istediniz! Tubadan nefret ettiğimi de düşündünüz aslında bu yüzden ondan tikdindiğinizi belli edip onunla aramdaki şeyleri size anlatmamı beklediniz!" Tuba ile ilgili araştırma yaptığını bilmediğimi sanması onun aptallığı! O kız benim sorumluluğumda ve ona zarar vermek isteyen herkes ilk benimle karşı karşıya gelirdi.

 

"Neden öyle bir şey yapmak isteyebilirim ki?" öfke ve endişe ile yerinden kıpırdandı.

 

"Çünkü müdürlüğün sizin hakkınız olduğunu savundunuz. Hala da savunuyoruz ama işte siz Tubaya karşı her zamanki gibi yenildiniz." Gerçekler acı olabilirdi ama bu iki kadın arasında inanılmaz bir rekabet vardı. İşi çirkinleştirmedikleri sürece müdahale etmiyordum.

 

Tabi bu değilki hayalimde bir saç baş dalaşmalarının olmaması. Bunun için çantamda çekirdek ile gezdiğim bir dönemi harırlıyordum.

 

"Onu mu savunuyorsunuz bana karşı?"

 

"Sizi mi savunacakmışım birde?"

 

"Bu kadın her seferinde sizi ezikliyor!" bu kadın bağırmadan konuşmasını bilmiyordu.

 

"Bitti mi? Yeterince rahatsızlık verdiniz zaten!" kapıyı tutup hızla yüzüne kapattım. Salak kadın ya!

 

"Neymiş ezikliyormuş beni! O kadını tanımadığın ne kadar da belli, varoş seni!" öfke ile banyoya yürümeye başladım. "Zaten varoş olmasan o ceketin altına o pembe botu giyer misin? Tarzıyla da mı bir insan bu kadar kötü olur!" Bir an adım atmayı bırakıp Tuba'nın giyim tarzını düşündüm. "Bir de ona bak. Asaletini tarzına da yansıtmış. Tam bir yönetici."

 

Dudaklarımdan firar eden sözcükler ile yüzümü buruşturdum. Onu neden düşünüyordum ki? Sinirlerimi alt üst etmişken üstelik!

 

Derin bir nefes verip parmaklarımı saçlarıma daldırdım. Saç diplerimi çekiştirip acıyı hissetmeye başladım. Bu acı beni her seferinde rahatlatıyordu.

 

Duran adımlarıma son verip banyoya girdim ve süpürgeyi alıp ortalıkta kalan cam parçalarını süpürmeye başladım.

 

Cam kırıklarından kurtulup telefonu elime aldım. Attığım mesaja hala bir yanıt verilmemişti. "Ben birinden nefret etsem attığı mesaja hemen bakar önceden listelediğim 'Sövülecekler' kısmını aralıksız yazardım. Bir de buna bak dönmüyor bile!"

 

Telefonu koltuğun üstüne geri atıp üstümdeki kazağı da çıkarttım. Gerilen bedenime çarpan soğuklukla ilk bir kaç saniye irkilsem de sonradan kendime gelebilmiştim.

 

Elimde duran kazağı çamaşır sepetine atıp kapısını her daim kilitlediğim odaya gittim ve boynumdaki anahtar ile kapıyı açtım. Bu kapıyı sırf o meraklı kadın yüzünden kilitliyordum.

 

Odaya geçtiğimde kapalı olan perde ve pencereyi açıp odanın havalanmasını sağladım. Pencereden dışarı bakarken karşı blokta duran kadını gördüm. Elindeki telefonla uğraşırken birden salondaki telefonumdan bildirim sesi yükseldi ve onun gözleri benim olduğum pencereye denk geldi.

 

Gözlerimiz buluştuğu an gözünden geçen o paniği görebildim. Daha olayın şokunu kavrayamadan perdesini tutup çekti!

 

Ağzımın içinde oynadığım dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirip kapalı duran pencereye baktım. "Bir hafta geçmedi anonimi buldum bile." kıkırdayıp salona doğru ilerledim. Bakalım kaçak anonimimiz neler yazmış bize?

 

Kekre: Bunu nasıl yaptığımı söylersen çok sevinirim. Sonuçta o kalbini kırmak için elimde minikk oyuncaklar olur:)

 

Profil fotoğrafını kastedip kalbimi kırdığını söylemiştim ve onun yazdığı ilk şey de buydu. Şaşırmamıştım.

 

Osi: Sana bu keyfi vermem ki.

 

Kekre: Şu an kalbim kırıldı.

 

Osi: İşte buna sevindim;)

 

Görüldü yemem ile gözlerimi devirdim. Kendisi deyince hiçbir sorun yok ama ben dile dökünce birilerinin zoruna gidiyordu.

 

Telefonu yeniden oraya bırakıp odaya geri döndüm. Pencereden karşı bloğa baktığımda perdeler hala çekili bir halde duruyordu.

 

Bugün benim ile didişen kadına da bakın! Günlük hayatta aşık gözlerle bakıp gizlice mesajlarda nefret kusuyordu. Herhâlde yeni taktik bu. Artık hangisine aşık olursam.

 

Tek sorun iki halinin de ilgimi çekmemesiydi. Bu kadının kalbi kötüydü.

 

Gözlerimi çekili perdeden ayırıp yarıda bıraktığım tuvale çevirdim. Bunu hediye olarak vereceğim kişiler benim için özellerdi ve onların en özel anlarında bunu vermek istiyordum.

 

Gözlerim istemsizce pencerenin dışına kayınca çekilen perdelerin yeniden açıldığını gördüm ve orda hızla ayrılan bir gölgeyi son saniye fark ettim. Emin değilim belki de göz yanılmasıydı ama orda birinin varlığını görmüştüm.

 

Gözlerimi devirip yatak odama gittim ve dolaptan tişörtlerden birini alıp kafamdan geçirdim saniyesinde.

 

"Artık evimizde istediğimiz gibi de giyinemiyoruz. Ben yapsam sapık damgası yerim!" kendime karşı yaptığım haklı yoruma karşı başımı aşağı yukarı salladım. Bazen evde tek kalmak iyi değildi.

 

Salona geri döndüğüm an telefona gelen bildirim sesi ile telefonu hızla elime alıp mesajı okudum.

 

Kekre: Bugün okula neden gelmedin?

 

Osi: Neden?

 

Kekre: Bugün nefret ederek bakacağım birini görmeyince üzüldüm de:(

 

Gelen son mesaj ile telefonu koltuğa fırlatıp odaya koştum ve karşı dairenin penceresine bakmaya başladım. Ortalıkta kimse yoktu.

 

Bu kadın benim aklım ile oynuyordu. Nasıl bugün nefret ederek baktığı biri yoktu? Bugün kapımda duran o değil miydi?

 

Karşı dairenin penceresinin önünden Deniz geçti ve elinde beklediğim telefon değilde saksı vardı!

 

Hadi ama onun olduğundan emindim! Beni kandırmaya mı çalışıyordu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selam...

 

 

Burdaki bölümler hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Wattpadde aslında bu 6.bölüme denk geliyordu. Bölümler çok kısa orda. Burda bölümleri birleştirdim. Eğer bölüm sayısındaki farkları merak ettiyseniz artık nedenini biliyorsunuz aşklar❤

 

Loading...
0%