Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm

@adensakaa

 

İnsanlara dair umudumu hala yitirmemiştim. Bir gün yitirebileceğimi de düşünmüyordum.

 

Her yerde kötülük vardı ve her an yeni bir kötülük ortaya çıkabiliyor ama bunca kötülüğe karşı küçük bir tebessümün bile daha güçlü olduğunu düşünüyordum.

 

Kimse doğuştan kötü değildir. Onu kötü yapan etrafındaki kirdi. Elimizi bir çamura bulandırmadan da elimiz çamura bulanabilirdi. Biri sıçratır, bir rüzgar eser ve o kir tenimizi işgal edebilirdi.

 

Önemli olan bendenimizdeki kir değildi hiçbir zaman. Önemli olan o kiri sevip benimsememizdi. O kiri sevip benimsediğimiz an o kir kalbimizdeki o merhamet çukurunu kire boğardı.

 

Kötülük bizim elimizdeydi. Kötülük bizim sevgimize bağlıydı ve bir tebessüm ile o kirin, çamurun kötülüğünü gösterebilirdik.

 

Ders programını kapatıp dolaptan ders için materyallerimi almaya başladım. Öğretmenler odasından çıkıp sınıfa doğru ilerliyordum ki tanıdık topuklu ayakkabıların tıkırtı sesleri ile anında durdum.

 

Hemen sol tarafımda duran koridorun başında belirli bir ritimle gelen o sesi tanıyordum. Attığı adımların çıkardığı sesi, kaç saniyede bir adım attığını ve adım uzunluklarını dahi bildiğim biri.

 

Küçüklüğümüzden beri alışkanlık yaptığım saçma sapan şeylerin başını alıyordu. Dünkü tartışmadan sonra onunla konuşmak istemiyordum ama fark etmeden çoktan başımı sol omzuma yatırmış ve onu göz hapsine almıştım zaten.

 

Elinde duran bir kaç test kitabı ile dümdüz bir şekilde yürüyüp bakışlarını gözlerimde kitlemişti. Ben ona bakmamak için yırtınırken o her saniyesinde gözlerimin derinine bakmak için çabalıyordu.

 

Bu haline tebessüm edip sol kaşımı kaldırdım. Tamamen bedenimi ona çevirip baş selamı verdim. "Hocam?"

 

Aramızda iki adım bırakıp durdu. Baştan aşağı bedenimi süzüp dudak büktü. Tarzım iyiydi benim. Bu cadı neden durduk yere dudak bükmüş olabilirdi ki?

 

Başımı aşağı eğip baştan sona kendimi kontrol ettim. Siyah kumaş pantolonum, siyah ayakkabılarım ve beyaz renk gömleğim ile tam anlamıyla bir Edebiyat Öğretmeni kombini yaptığımı düşünüyordum.

 

"Hocam?" Gelen ses ile kaşlarımı çatıp önümdeki kadına baktım. İkimizde benzer kombin yapmıştık tek fark o üstüne siyah bir yelekte almıştı. Acaba eksiğim bu muydu? İçine de köseli bir saat?

 

Başımı iki yana sallayıp daldığım düşüncelerden kurtuldum. "Ne kadar da şık görünüyorsunuz." Yapmacık ve içten çıkmayan sesime karşı o da dudaklarına zoraki bir tebessüm yerleştirdi.

 

"Teşekkür ederim hocam. En az sizin kadar şıkım." Kaşlarımı çatıp önümdeki kadına baktım.

 

"Ben de teşekkür ederim hocam." Derse geç kalmamak için konuyu kapatma gereği hissettim ama evde bunun rovanşını alırdım. "Siz nereye böyle?"

 

Önemsizmiş gibi omuz silkti. "Derse."

 

"Ne dersi?"

 

"Rehberlik."

 

"Boş değil mi ya o ders?" Sesimde yer edinen tiksintiyi fark edip gülümsedi ve bunu yine benden gizlemek için başını önüne eğip dudaklarını ısırdı.

 

Yemin ederim bir daha bunu yaparsa o dudakları ısıracak olan kişi kendisi olmayacaktı!

 

Yaptığı ile öfkelenip başımı çevirdim anında. "Banane kim hangi derse giriyorsa. Size iyi dersler hocam. Derse geç kaldım." Gözlerinden kaçınıp küçük bir baş selamı verdim ve ordan uzaklaştım.

 

"Kadına bak ya! Sanki gülümsemesini görsek çalacağız. Napim yani sen gülünce çıkan gamzeni!" Sınıf kapısını açıp içeriye girdim. "Sanki sana gelip 'Beni yanağında var olan o çukura göm, sevdiğim' diyeceğim" sınıftakiler anında ayağa kalkınca "Oturun, oturun." deyip Tuba'nın üstümde bıraktığı tüm etkiyi bedenimden sildim.

 

Şu an tek bir Osi vardı o da öğrencilerine kendini adamış olan Osman Öğretmendi.

 

Eşyaları masaya bırakıp tahtanın önüne geçtim. "Son çıkan müziklerden hangisini daha çok seviyorsunuz bakalım?"

 

Neşe ile sorduğum soruyla tüm sınıf anında konuşmaya başlayıp aynı anda yanıt vermeye çalışıyordu. Bu hallerine tebessüm edip parmaklarımı dudaklarıma götürdüm ve ne demek istediğimi anlayan sınıf saniyeler içinde sessizliğe gömüldü. "Napıyorduk biz? Soru sorulduğu an sırayla yanıtlıyorduk. Şimdi biriniz söylesin diğerleri de ardından söylesin."

 

Cümlem bittiği gibi yine bir sessizlik oldu ve arka sıradaki öğrencilerimden biri rapçilerden birinin geçen hafta çıktığı şarkısını söyledi. Kesinlikle bu tarz müziklerden ve bahsedilen şarkıcıdan nefret ederdim ama bunu öğrencime belli etmeden ona tebessüm ettim ve beğendiğimi göstermek için başımı salladım.

 

Ardından bir kaç tane daha şarkı ismi geldi ve sınıf aynı kişileri tekrarlamaya başlayınca sınıf hakimiyetini geri aldım.

 

"Şimdi bu şarkılardan birini açalım. İlk söylenileni bu hafta açalım. Kim demişti, o kalkıp tahtadan açabilir mi?" Ricam üzerine arka sıradaki kız öğrencim tebessüm edip tahtaya kalktı. Tahtada klavyeye uzanan parmaklarını görünce içimde merhamet duygusu yeniden alevlendi. Heyecandan elleri titiryordu.

 

Dönem başından beri çok fazla yol kat eden öğrencilerden biriydi. Daha önceki öğretmenleri ile ne yaşadı bilmiyorum ama çok fazla özgüven eksiği olan biriydi ve biz onunla beraber bu korkusunu yeniyorduk.

 

O farkında olsa da olmasa da.

 

"Yoklama alıp verdiğim şiir ödevinize göz atacağız." deyip masaya geçtim ve öğrencileri tek tek okumaya başladım.

 

"Yusuf neden yok?" Her gün gelen çocuğun bugün gelmemesi dikkatimi çekmişti.

 

"Hasta olmuş hocam."

 

"Anladım dikkat edin."

 

Müzik bittikten sonra tahtayı kapatıp derse başladık. Geçen hafta her öğrenciye ayrı bir şiir vermiştim ve onlara bu şiir hakkında bana bilgi vermelerini istemiştim. İsteyen öğrenci şiiri okurdu isteyen ise yazıldığı dönemi ele alıp yorumlarda. Tamamen onlara bıraktığım bir olaydı.

 

İlk kalkan kişi şiiri tamamen okumuş ve tonlamaları ile beni etkilemişti. "Çok iyi okudun Bahar. Ses tonunu çok iyi kullanıyorsun. İlerde kullanabilirsin. Sıradaki!"

 

Bu kez kalkan sınıftaki en sorunlu öğrencilerden biriydi. Her gün kavga edip insanları kendinden uzaklaştırıyordu. Onun için çok çabalamıştım ama gördüğüm kadarıyla çabalarım yetersizdi. Derin bir soluk verip onu izlemeye başladım.

 

"Sen bize ne hazırladın Han?" Meraklı sesime karşı yüzü sabit kalıp tamamen bedenini önündeki kıza çevirdi.

 

Sınıfımda ne dedikodular dönüyor benim?

 

Han, Petek'in gözlerinin içine bakıp konuşmaya başladı.

 

"Seni görmek yüreğimi ezmek gibiydi

Ama seni görememek yüreğimin kökünden koparılması gibiydi." derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. "Şair burda sevginin her şartta acıyı doğurduğunu dile döküyor. Ona göre aşk acı. O, olsun veya olmasın." Yumduğu gözlerini açıp önündeki kıza yeniden baktı. "Aşk acıdır. Onu yanında istiyor ve bunun nedeni de bencillikten kaynaklı. O, yanında olunca acısı azalıyor çünkü." Bakışlarım Peteğ'e kaydığında gözlerindeki derin pişmanlık ile karşılaştım. Derin yutkunuşunu ve titreyen dudaklarını gördüm.

 

"Acıdan nefret eden birinin iyileşmek adına acı bir ilacı içmesi gibi aşk, şair için. Daha iyisi için sevmediği şeyi istiyor. Eğer çok daha iyisini görebilseydi onu seçerdi." Gözlerini Petek'ten ayırıp bana baktı. "Belki de aşk pişmanlıktır, hocam?"

 

Sözleri ile bozguna uğrayıp derince yutkundum. Yirmi dört yaşında bir adamdım aşkın tarifini on yedi yaşındaki bir çocuktan öğreniyordum.

 

"Peki ya asıl aşık olduğun şey acıysa? Tüm suçu bir kalbe atamazsın, Han." Sustu. Onunla beraber bende sustum. İkimizde zihnimizde kaybolmuş basit olarak gördüğümüz o şiirin etkisinden çıkmaya çalışıyorduk.

 

O, karşısındaki kadına aşıktı ve bunun karmaşasını yaşıyordu. Peki ben neyin karmaşasını yaşıyordum? Ben aşık değildim ki?

🕸

"Bak şimdi burda atladığın nokta sıfat fiilden sonra virgülün gelmemisi. Bunu bir yere not al. Çok fazla önüne çıkar." Tenefüs arasında son çözdüğüm soru ile derin bir soluk verip arkama yaslandım.

 

"Teşekkür ederim hocam." Karşımda adını bilmediğim öğrencimin tebessümüne karşılık verip "Rica ederim." dedim.

 

Masadan eşyalarını alıp ayrıldığı vakit öğretmenler odasına göz attım. Bir kaç öğretmen dışında hepsi tamdı.

 

Bakışlarım Deniz'in üstüne değdiği an hızla gözlerini çekti benden. Tepkisine kaşlarımı çatıp onunla konuşacaktım ki arkamdan birinin omzuma vurması ile dikkatim farklı yöne kaydı. "Oğlum biz ne zaman maça gideceğiz?"

 

Haktan'ın sesi ile gülüp başımı geriye yasladım ve onu kadrajıma aldım. "Takım hazırsa şu an bile gidebiliriz."

 

Öfkelenip yanımdaki sandalyeye kuruldu. "İki takımdan da eksik var. Şu herif gittiğinden beri takımın düzeni bozuldu." Sonlara doğru sesini kısıp sadece benim duymamı sağladı.

 

Haklı isyanına karşı omuz silktim. "Ee, maça gitmeyecek miyiz biz?"

 

Öğretmen masasında duran kişilere tek tek baktı ve o sırada tam karşımdaki kapı açıldı. İkimizin de gözleri anında kapıdan içeriye giren kadını buldu.

 

Tuba elinde tuttuğu dosya ile içeriye girip herkese selam verdi. Bu süre boyunca ben ve Haktan onu bakış açımızdan çıkarmamıştık.

 

Gözleri bizim üzerimizde durdu bir süre. Gözleri ikimizin arasında gidip geliyor ona neden baktığımızı anlamaya çalışıyordu.

 

Kaşlarını çatıp en sonunda sinirle soludu. "Siz ikiniz neden öyle bakıyorsunuz?" Sorusu ile bu kez de tüm öğretmenler bize bakmaya başladı.

 

Tuba geldiğinden beri ilk kez ondan gözümü ayırıp Haktana baktım ve onun da bakışları bana dönmüştü. İkimizin suratında da haylaz çocuklarda var olan o gülümseme vardı.

 

İkimizde ne yapacağımızı biliyorduk. Derin bir soluk alıp verdi Haktan ve bakışlarını anında Tubaya çevirdi. "Hocam, ne kadar da güzelsiniz?"

 

Tuba'nın beklediği bu olmadığı net bir şekilde yüz ifadesinden belli oluyordu. "Ne?"

 

"Her konuda da yeteneklisiniz hocam." Kulağımı tutup çekiştirdim ve önümdeki masaya vurdum. "Maşallah maşallah."

 

Haktan bu tepkime gülmemek için aşağıdan bacağını cimciklemeye başlamıştı. Bu herifte ayrı salaktı. En sevdiğimden.

 

"Bu ikisi yine bir şey isteyecek." Remzi Hoca'nın homurtusuna bile dönmedik. "Allah bilir yine ne isteyecekler."

 

Sesine karşı gözlerimi devirip Tubaya geri döndüm. Remzi Hocaya yanıt vermememle işin ciddiyetini kavradı.

 

Kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırıp bizi sorgulamaya başladı. "Siz ikiniz ne istiyorsunuz?"

 

Haktan gözleri dolmuş gibi role büründü. "Yaşamak, insan gibi yaşamak istiyoruz bu dünyada!" dudaklarının arasından kaçan hıçkırık sesine benim dudaklarımdan kaçan kahkaha sesi eşlik etti ve anında elimi dudaklarıma kapayıp kahkaha seslerimi yutmaya çalıştım.

 

Kendimi fazla zorladığım için gözlerimde biriken yaşlardan önümü göremiyordum. Salak herif, işin içine edecekti ama bu kısmı hepsinden daha eğlenceliydi.

 

"Ee, yaşayın hocam?" Tuba'nın kayıtsız sesi ile Haktan rolden çıkıp ona kaşlarını çattı.

 

"Hocam yani sizde yardım etseniz diyorum."

 

Tuba omuz silkip ona güldü. "Hatırladığım kadarıyla benden yardım istemediniz hocam. Sadece yakındınız."

 

Haktan, Tuba'nın yanıtı ile başını kaşımaya başladı ve bakışlarını bana çevirdi. "Oğlum yanlış giriş yapmışım ya ben."

 

Bu kez kendimi tutamadım ve gür kahkaham tüm odaya doldurdu. "Sorun değil," dudaklarımı birbirine bastırıp kahkahalarımı dizginlemeye çalıştım. "Ben çok eğlendim, sen devam et istersen." yeniden gülmem ile alttan bacağıma sert bir tekme attı.

 

Dudaklarımın arasından çıkan kahkahaya bu kez de acı bir çığlık eşlik edince ortaya çok iğrenç bir ses çıkmıştı.

 

"Tamam lan! Ne abarttın! Gülmekten götün yırtılcak!" kulağımın dibinden yükselen öfkeli fısıltı ile daha da güldüm.

 

"Benim götüm neden yırtılsın oğlum? Götümden mi gülüyorum?" Haktan'a verdiğim yanıtı sadece o değil Remzi hocada duymuştu.

 

İrice açtığı gözler ile bize bakıp hızla ayağa kalktı. "Siz iki densizin ne olduğu belliydi en başından beri ama bu denli terbiyesiz olmanız beni dahi şaşırtı!" dediği gibi bastonunu alıp sınıftan çıktı.

 

"Sence bende bir gün bu adamı anlar mıyım? " Haktan'ın şaşkın çıkan sesi ile daldığım yerden sıyrılıp ana döndüm. Gülümsemelerim durmuş yerine bir sükunet gelmişti.

 

Öğretmenler odasına göz attığımda hepsi kınar gözlerle bize bakıyordu. Bu hallerine kıkırdayıp "Siz de mi duydunuz?" dedim.

 

Deniz başını iki yana sallayıp burnunu kırıştırdı. "Malesef."

 

Gözlerim Tubaya kaydığında kollarını göğsünde birleştirip bize bakıyordu. Ona en şirin gülümsememi yolladım. "İnan ki yüksek ses ile söylediğimin farkında değildim." Odadaki herkese baktım. "Bunun için üzgünüm ama bu konuda beni yargılama hakkı hiç kimsede yok. Hepinizin kurduğu o iğrenç cümleleri az çok biliyoruz." Omuz silktim. "Benimki istemsizce kaçtı ama sizinkiler öyle değil. Bu yüzden işte beni kınayamazsınız."

 

Tuba napmaya çalıştığımı fark edip iyice sinirlendi. Ona bakıp göz kırptığımda daha da öfkelendi ama burada öfkesini kusmayacağını biliyordum.

 

Çiğdem Hoca'nın sesi ile bakışlarım ona döndü. "Çok haklısınız hocam. Günlük hayatta ağzımdan çıkanları asla kontrol edemiyorum ve bazen burda bile ağzımdan kaçırabiliyorum." Çiğdem'in hemen ardından Deniz atladı. "Konuşmadan önce on kez düşünmek zorunda kalıyorum ben, malesef."

 

Tuba onlara yüzünü buruşturup boş bir sandalyeye oturdu ve bakışlarını tekrar Haktan ile bana çevirdi. "Evet, siz ikiniz ne istiyorsunuz?"

 

"Seni istiyorum." Sadece bir kaç saniye önce gürültünün hakim olduğu ortamda tek bir ses dahi yükselmiyordu.

 

Ben ne dedim? Karşımdaki kadının irice açılmış gözleri ve aralanan dudakları ile iyice panik oldum.

 

Hızla ayağa kalkıp geri oturdum.

 

Ne? 

 

Ne yapıyorum ben?

 

"Saçmalama istersen!" Kendime söylediğim şeyi Tuba ona söylediğimi düşünüp gözlerini yumdu.

 

"Oyuncu lazım." hızla atan kalbimi avucumun içine alıp ezmek istiyorum.

 

Haktan işi batırdığımı fark ettiği gibi benim yerime devam etti. "Evet, oyuncu olarak seni istiyoruz. Futbol oynayacağız ama eksik oyuncu var."

 

Tuba sadece Haktan'a bakıp omuz silki. "İşim var, başkasını bulun."

 

Haktan anında itiraz etti. "Senden iyi oynayan yok ama!"

 

Tuba tam itiraz edecekti ki beklemediğimiz bir ses yükseldi. "Ah, siz Deniz'in nasıl oynadığını bilmiyorsunuz. O herkesten daha iyi oynar. Onu alın." Çiğdem'in sesi ile tüm bakışlar ona dönmüş ve Deniz'i övdüğü yerde de bakışlar Deniz'e dönmüştü.

 

Utanmış gibi yapıp bir tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ya, canım abartma. Alt tarafı kadın futbol takımlarında iki yıl boyunca oynadım."

 

Haktan ve diğer erkek öğretmenler anında ona soru sormaya başlayınca gözlerimi devirdim. Görmemiş herifler.

 

Gözlerimi Tubaya çevirdiğimde bana baktığını gördüm. Önce Deniz'e baktı sonra da bana. Gözü ile onu gösterip dişlerini sıktı. Büzülen dudaklarına kayan bakışlarımı yeniden öfkeden alevlenen gözlerine çevirdim.

 

Ne demek istediğini anladığımda sağ dudağım usulca havalandı.

 

"Tuba hocam, sizsiz olmaz. Gelin ve gerçek bir maç yapalım. Eğleniriz hemde." Israrlara devam.

 

"İşim vardı ama?" dudaklarını büktüğünde büründüğü role gülmemek için bu kez kendimi kontrol altına aldım.

 

"Ben size sonradan yardım ederim." İstediğini almana az kaldı.

 

Önemsizmiş gibi omuz silkti. "Bu kadar ısrara hayır diyemem."

 

Dudaklarımda gerçek bir tebessüm yer edindi ve Haktan'a döndüm. "Kendi takımımdaki eksikliği tamamladım."

🕸

Tuba: Yarınki maç hakkında bilgi almam lazım.

 

Osi: Yarın saat 10.00'da. İki sokak aşağıdaki sahada olacak.

 

Osi: Beraber gideriz.

 

Tuba: Benim bir kaç işim var. Sen git, ısınırsın hem.

 

Osi: Teklif var ısrar yok.

 

Bir yeni mesaj

 

Kekre: Layığını bulmuşsun.

 

Osi: Ne?

 

Kekre: Layığını bulmuşsun diyorum.

 

Osi: Neymiş layığım bende bileyim.

 

Kekre: Yakında öğrenirsin.

 

Osi: Fazla can sıkıyorsun!

 

Kekre: Ve bu can senin olduğu için aşırı keyif alıyorum.

 

Osi: Kim olduğunu bulmama az kaldı.

 

Kekre: Ajqjajjajajaah ben demediğim sürece, ben karşına çıkmadığım sürece sen beni asla bulamazsın.

 

Osi: Eh iyi. Bu da bir ipucu. En azından şüphelendiğim kişilerden olmadığını, hatta ve hatta asla şüphelenmeyeceğim kişilerden olduğu an itibarıyla öğrendim.

 

Osi: Yardımın için teşekkür ederim.

 

Osi: Listemdeki kişiler baya azaldı.

 

Kekre: Aptalın tekisin!

 

Osi: Bu senin dilinde övgü mü?

 

Kekre: Hayır bu direkt hakaret!

 

Osi: Kız evde kalcan bu gidişle.

 

Kekre: Sanane be!

 

Osi: Sonra benim başıma kalırsın sen ahahahajah

 

Kekre: Ya ölümcül bir hastalığa kapılsam ve tek ilacı sana pozitif bir duygu beslemek olsa bile ölümü tercih ederim!

 

Kekre: Değil seninle evlenmek!

 

Osi: Neden benden bu kadar nefret ediyorsun?

 

Kekre: İğrenç birisin çünkü.

 

Osi: Ne iğrenliğimi gördün kızım?

 

Osi: Doğru düzgün yanıtla şunu!

 

Osi: Sana zarar mı verdim? Hakaret mi ettim? Kalbini mi kırdım?

 

Osi: Saydıklarımdan hiçbirini isteyerek asla bir kadın için yapmadım.

 

Osi: Sen şu an sadece kötülüğünden bunu yapıyorsun!

 

Osi: Tiksiniyorum senden!

 

Osi: İşte şimdi bir kadını kırmış olabilirim ama karşımdakinin bir kalbi olduğundan da şüpheliyim.

 

Kekre: Bitti mi?

 

Osi: Bitti.

 

Kekre: Kimsenin kalbini kırmayan sen, benim kalbimi her seferinde ayaklarının altında ezdin!

 

Kekre: Biliyor musun hepsinde de isteyerek yaptın!

 

Kekre: Sen sadece kendini kandırıyorsun.

 

Osi: Bitti mi?

 

Kekre: Bitti.

 

 

 

 

 

Loading...
0%