Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@adensakaa

 

“Neye bu kadar öfkelisin?" Haktan'ın yanımda yükselen sesini bir an kesmek istedim. Şu an etrafımda yükselen tüm sesleri kesmek ses kaynaklarını dişlerimin arasında ezmek istedim.

 

O kaçık kadın yüzünden öfkeliydim. Kim olduğunu dahi bilmediğim bir kadının iki cümlesi ile düştüğüm bu duruma öfkeliydim. Onu neden engelleyip önüme bakmadığımı bilmediğim için aptal kendime öfkeliydim.

 

"Beni duyuyor musun?" duyuyorum, duyuyorum. Keşke duymasam.

 

Bedenimi hareket ettirmeyip sadece gözlerimi ona çevirdim. "Sence seni duymama gibi bir ihtimalim var mı?"

 

Gözlerini kısıp sağ elime baktı. Ne gördü bilmiyorum ama yutkunup gözlerime tekrar baktı. "Kim öfkelendirdi seni?"

 

Gözlerimi ondan ayırıp sahada ısınan adamlara baktım. Önümde zıplayan göbeği görünce bir an neye uğradığımı şaşırdım.

 

Yukarı aşağı giden göbeği, onu örtemeyen tişört yüzünden görebiliyordum. Göbek deliği gözüken ve etrafı bir metre boyundaki kıllarla kaplı olan bu iğrenç delik midemi bulandırmıştı.

 

Tanrım, biz erkekleri yaratırken neyin öfkesini yaşamış olabilirsin?

 

"Gözlerimin içine ediliyor şu an." Şaşkın çıkan sesime ve gözlerimin odaklandığı yere bakan Haktan gördüğü manzara ile bir süre sessiz kaldı ardından da "Biz gerçekten de böyle bir şey miyiz?" dedi.

 

Sorusu ile anında bakışlarım göbeğime indi. Siyah tişörtümün altındaki bedenimi hayal etmeye başladım. Göbeğim yoktu ve onun yerine hafif belirgin karın kasları vardı. Karın bölgem vücudumun çoğuna göre bir tık daha koyuydu ve şimdiye dek bunu sorun etmemiştim ama şu an karşımdaki zıplayan adamın teni ile aynı gibi duruyordu.

 

Göbeğimde o iğrenç kıllardan vardı ama karşımdakine göre hiç yoktu. Şimdiye dek o bir kaç kıl beni rahatsız etmemişken şimdi midem bulanıyordu.

 

"Sanırım kendimden midem bulanıyor!"

 

"Bu iğrenç şeylerden nasıl kurtulcaz?" Haktan'ın korku dolu sesi ile bakışlarım ona döndü. Elini karnına götürmüş kılları gizlemeye çalışıyordu.

 

Üstünde bir tişört olduğunu unutmuş muydu?

 

"Ağda yaptıracağız oğlum. Napcaz başka?" ciddi sesim ile kaşları havalandı.

 

"Ne... Ne yapacakmışız?"

 

"Ağda?"

 

"Siktir!" öfke ile ayağa kalkıp yanımdan uzaklaştı.

 

"Neden öfkelendin hemen?"

 

"Canımdan can koparmak mı istiyorsun, it! Ben kıllarımla memnunmuşum ya." öfkeli ve şaşkın sesine güldüm.

 

"Korkuyor musun"

 

"Hayır!"

 

"Evet!"

 

"Allah ne zaman belanı verecek?" cümlesini bitirdiği gibi sahanın içindeki kadını gördüm. Siyah şortu ve siyah tişörtü ile yine çok güzel duruyordu.

 

"Belamı zaten vermiş." Dudaklarımdan istemsizce firar eden cümle ile önce bana sonrada arkasından baktığım yere baktı.

 

Tuba, bizi önceden görmüş olmalıki direkt bize doğru geliyor, at kuyruğu yaptığı sarı saçlarının salınmasını sağlıyordu. Bu kadın gerçektende yönetmek için yaratılmıştı ve bunu bildiği için hala eğitimine devam ediyordu.

 

Tam önümde durduğunda baştan aşağı beni süzdü. Dudaklarında belirli bir kıvrılma gerçekleşti. "Yakışmış ama keşke bordo renk olsaydı." üzgün çıkan sesine Haktan atladı.

 

"Neden?"

 

Omzunu silkti Tuba. "Çünkü ben bordo seviyorum."

 

"Bir dahakine artık bordo seçeriz. Tabi eğer kazanırsak." Haktan'ın ayak üstü yaptığı anlaşma ile güldüm. Tam bir şerefsiz.

 

"Bir dahakine beyaz seç." Tuba tehditkar bir şekilde onun gözlerine baktı. "Sana çok yakışıyor." fısıltıyı andıran sesi ile bir an dudaklarımdaki gülüş yerleri bir oldu.

 

Bu ses tonunu biliyordum. Kesin kazanacak.

 

Haktan yutkunup bir adım geri gitti ve bana baktı. "Ah benim ısınmam gerek. Sonra görüşürüz." arkasını bir daha dönmeden kaçıp gitti.

 

Başımı bundan olmaz der gibi iki yana salladım. Önümdeki kadına döndüğümde oturduğum banka yasladığım kollarıma bakıyordu.

 

Bu anı yakaladığım için sinsi bir tebessüm yer edindi dudklarımda. İlk görüşüm olduğu için bu şansımı kullanıp onu utandırmayacaktım ama ikincisinde elimden kurtulamayacaktı.

 

Bakışlarımı ondan kaçırıp izlemesini bölmedim. Demek kaslardan hoşlanıyoruz sevgili kardeşim gibi görmek zorunda olduğum arkadaşım!

 

Bu nasıl bir sıfat! Edebiyat bölümünü boşuna okumuşum gibi hissediyorum.

 

"Ne zaman başlayacağız?" kısık çıkan sesini duyunca bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Siz kızları bekliyorduk."

 

Tek kaşını kaldırdı. "Ben geldim başkasına ihtiyacınız yok."

 

Bu haline gülüp başımı iki yana salladım. "Malesef bir kişiye daha ihtiyacımız var. Deniz de gönüllü oldu hatta Çiğdem'de yedekte olmak istediğini söyledi."

 

Derin bir nefes verip alt dudağının iç kısmını kemirmeye başladı. Ayakta durmaktan sıkılmış olmalı ki yanımdaki boş yere kendini attı.

 

Uzaktan biri bizi görse ona sarılıyormuşum gibi duruyor olabilirdi. Arkasında kalan kolumu biraz kendime çekip bu görüntüyü yok ettim.

 

Kendi açımdan sıkıntı yoktu. Bu can sıkıcı olaya sadece gülüp geçebilirdim ama benim hareketim yüzünden bir kadının yanlış anlaşılmasını istemezdim.

 

Ama benim salak kızımın bakışları ile karşılaşmamla kaşlarımı çatmam saniyesinde oldu. Yine neyi yanlış yaptım da bana öldürecek gibi bakıyordu?

 

Bu kız nefes alsam benden nefret edecek bir nedene sahip oluyordu.

 

"Se-sen! Sana artık bir şey demiyorum ben!" deyip öfke ile ayağa kalktı ve yanımdan kalktı.

 

Arkasından şaşkınlıkla baktığım kadından sonra yanımdaki boşluğa baktım. Şaşkın yüz ifademi yüzümden silmeye çalışıp az önceki saçma olayı kavramaya çalıştım.

 

"İyice kafayı sıyırdı bu da!" Arkasından bağırdım bu kez de. "İnsanlığa alerjin mi var senin!"

 

Attığı adımı havada kaldı. Adımını eski yerine sabitleyip başını bana doğru çevirdi. "İnsanlığa yok ama sana var!" deyip tamamen benden uzaklaştı.

 

"Yok ben anlamıyorum. Bu kız ile neden sürekli kavga ettiğimizi ben anlamıyorum!" hızla ayağa kalkıp sahaya doğru ilerledim. "Hata bende senle konuşmamam gerek."

 

Kenarda bana kıs kıs gülen Haktan'ın yanına gittim. "Kaşlarını biraz daha çatarsan yirmi yıl erkenden yaşlanacaksın."

 

Kaşlarımı çattığımın bile farkında değildim. Kendime gelip kaşlarımı düzelttim ve kaşlarımın arasında meydana gelen o hafif ağrıyı yok saydım.

 

"Sinirlerimi alt üst ediyor!" öfkeli sesim ile daha da güldü.

 

"Birbirinizi anlamıyorsunuz." Çok bilmiş sesine gözlerimi devirip ısınma hareketleri yapmaya başladım.

 

"Birbirimizi şimdiye dek hiç anlamadık ve anlamak için çabaladığımda sonu her seferinde daha kötü bitiyor!" bıkkın sesim ile gözlerimi yumdum. Artık bu aradaki garip ilişki beni yoruyordu.

 

Onun etrafımda olmadığı, kavgadan gürültüden uzak bir hayatı düşünmeye bile başlamıştım. Bu kız neden benim sorunum oldu ki?

 

"Demek yanlış yoldan ilerliyorsun."

 

"Yollarımda hiç sorun yoktu. Sorun o kadının kendisi." Taş olsaydı karşımdaki merhamete gelirdi.

 

"Fazla yüklenmiyor musun?" nefes alışverişleri hızlanmaya başlamıştı.

 

"Sence o da bana fazla yüklenmiyor mu?" Ciddi anlamda sorduğum soruyu merak ediyordum.

 

"İkinizde aynı karaktere sahipsiniz gibi duruyor dışarda." düşünceli sesi ile kaşlarımı çattım. O kızla aramızda tek bir benzerlik bile olamazdı.

 

"Peki ya içten."

 

"Farklı. Bir elmanın öteki yarısı gibi. Bir bütün ama iki farklı beden." Bu tespitine gülüp önüme döndüm.

 

"Birde aşıksın de tam olsun!" şakaya alarak söylediğime bir yanıt almayınca ona döndüm.

 

Hareketlerine bir son verip tamamen bana odaklanmıştı. "Kim bilir."

🕸

“Herkese karşı kazanabilirsin ama bana karşı asla!" Beş metre ilerimde duran iki kadının atışmalarını burdan duyabiliyordum. Maç başlayalı sadece on dakika olmuştu ama bu ikisi yüzünden top doğru düzgün bize gelmiyordu.

 

Bizi tamamen unutmuş ve iki kişilik oynuyorlardı!

 

"Sizi çağıran ağzıma tüküreyim! Bir tane değil birde iki taneler!" Durduğum yerden ayrılıp hızla yanlarına doğru ilerledim.

 

Deniz'in az önce söyledikleri ile Tuba kahkaha atmaya başladı. Haklı da.

 

"Sence senin kazandığın herhangi bir oyun mu var?" yüzündeki tebessüm gidip yerine tehlikeli bir bakış yer edindi. "Sınırlarını çok fazla zorluyorsun, ayağını kaydırırım."

 

Deniz'in öfkeden kızaran yüzünü es geçip Tuba'nın önünde dikildim. "Bu kadar yeter! Buraya tartışmaya geldiyseniz derhal sahayı terk edin! Eğer oynamak istiyorsanız da kedi köpek gibi davranmaya bir son verin." hiddetli sesim ile gözleri benden ayrılıp arkamdaki kadına kaydı ve tekrardan bana baktı.

 

Bir kaç kez bu hareketi tekrarlayıp yüzünü buruşturdu. "Layığını bulmuşsun!" dediği gibi arkasını dönüp Hilmi'nin yanına gitti. Daha ne demek istediğini anlamadan başka bir şoku bedenime istila etti.

 

"Oyuncuları değiştiriyoruz. Deniz ile yer değiştiryoruz." Arkamda kalan kadının zafer dolu nidasını es geçip Tubaya doğru bir adım attım ve devamını getirecektim ki durdum.

 

Onu her savunduğumda bana arkasını dönen bu kadını artık bende savunmuyorum. İstediği gibi yanlış yapabilir. Bu, onun seçimi.

 

Derin bir nefes verip Tubaya arkamı döndüm. Önümde olduğunu unuttuğum kadın bir adım atıp tam dibimde bitti.

 

"Çok iyi bir takım olacağız, Osman." yüzümü buruşturmamak için zor durdum. Onun yerine sahte bir tebessüm yerleştirdim yüzüme. "Evet, kesin öyle olacak hocam."

 

Hocama yaptığım vurgu ile saniyeler içinde yüz ifadesi değişti ama bunu bana belli etmemek için gülmeye başladı. "Ah, şey başlayalım mı artık?"

 

Sıkıntı içinde bir soluk verip başımı salladım. "Başlayalım bakalım hocam."

 

Kaleye kalan son yirmi metrelik yolda karşımdaki tek engel Hilmiydi. Hızla onun üzerine sürdüğüm top ile o da hızla bana doğru koşmaya başladı. İkimizin de birbirine yaklaşmasına saniyler kala sağ tarafımda gördüğüm o belirsiz gölgeye topu hiç düşünmeden attım.

 

Son saniylerde yaptığım bu hamle ile Hilmi'nin tüm dikkati dağılmış ve hızla bana doğru koşarken bakışları topun gittiği yöne doğru kaymıştı.

 

Üzerime doğru koşarken baktığı yer topun gittiği yerdi ve bu adam üzerime doğru uçuyordu resmen!

 

"Hilmi!" Yüksek ses ile ona seslenmem ile bir adım yana kaymış ve bana çarpmasını engellemek istemiştim ama o sesimi duyduğu an dengesini kaybedip düştü. Tam da üstüme doğru düştü!

 

Eğer o aptal bir adımı atmamış olsaydım şu an bir erkeğin altında olmazdım!

 

Gözlerime kenetlenmiş bir çift koyu gözlere öfke ile baktım. "Benden hoşlandığını bilmiyordum ama benim tercihim rahat yataklardan yana, dostum."

 

İşi alaya almam ile bir süre ne dediğimi anlamadı ama sonra olduğu konumu fark etti. Dudakları bir iki kere aralanıp kapandı. Ne diyeceğini bilmiyormuş gibi bir hali vardı.

 

En sonunda konuşmayı becerdi. "Ben erkeklerden hoşlanmıyorum ki?" Şaşkın ve alıngan sesine karşı öfkelensem mi gülsem mi bilemedim.

 

Başımı iki yana sallayıp altından çıkmaya çalıştım. "Hilmi inan şu an hiç umrumda değil..." Cümlemi yarıda bırakan bedenlerimizin arasındaki o çıkıntıydı. "Siktir, hareket edemiyorum!" Öfke ile gözlerine baktım. "Kalk lan üstümden!"

 

Beş dakika içinde namussum elden gidecek!

 

Her şeyin yeni farkına varan Hilmi tam üzerimden kalkacaktı ki arkadan gelenlerin sesi beni daha da sinirlendirdi ve Hilmi'ye yardım amaçlı yine harketlenmiştim ki "Hiç iyi bir manzara sunmuyorsunuz hocam." nefret ettiğim bir ses kulaklarımda çınladı.

 

Hareketlerime anında bir son verip bedenimi tamamen yere yatırdım. Başımı çimlere gömmek ister gibi sert bir şekilde zemine baskı yaptırdım ama o ses kulaklarımdaki çınlamasına devam etti.

 

Bedenimin üzerindeki ağırlık birden yok olunca derin bir soluk verdim ve yumduğum gözlerimi açtım. Tam tepemde duran kişilerde bakışlarım kimi görmesi gerektiğini biliyormuş gibi hızla onu buldu.

 

"Geri gelmişsin?" tiksinti dolu sesimi kontrol edemeyip konuşmam ile dilimi ısırdım.

 

Karşımdaki adam tek kaşını kaldırıp alayla beni yanıtladı. "Evet geri geldim, hoşbuldum." ima dolu sesine sadece sahte bir tebessüm yollayıp hızla doğruldum ve ayağa kalktım.

 

Nefret ettiğim adam ile aylar sonra karşılaşıyorum ve o da en kötü şekilde! Nerede adalet, nerede?

 

"İyi." omuz silkip Haktanın yanına doğru gittim. Herkes yeni gelen ile ilgilendiği için az önceki küçük rezilliği unutmuştu.

 

"Geldi yine tipini siktiğim." Haktan'ın keyifsiz çıkan sesi ile derin bir soluk aldım.

 

"Keşke defolup gitse!"

 

"Çok itici bir de!"

 

"Çirkin de bence?"

 

"Yani, evet var biraz çirkinliği."

 

"Sakalları da yamuk sanki?"

 

"Saç kesimi de değişmiş daha da kötü olmuş."

 

Karşımızdaki adamı yermeyi bırakıp aynı anda sustuk. İkimizde biliyorduk ki bu adamın dış görünüşünde kusur yoktu.

 

Bakışlarımı Haktan'a çevirdiğimde o da bana döndü. Yüzünü buruşturup "Bu adam yüzünden insanlıktan çıkıyoruz. İnsanları dış görünüşü ile ne zamandır yargılıyoruz biz?" haklı isyanına karşı sadece omuzlarımı silkeledim.

 

"Herifin dış görüşününde kusur yok."cümlem bittiği gibi Tuba'nın sesini duyduk. "Maç kaldığı yerden devam ediyor!" derin bir soluk verip heyecanlı sese doğru ilerledik.

 

"Dostum bizim için hayat cidden zor." Kahırlar içindeki sesime gülüp beni takip etti, Haktan.

 

Küçük kalabalığa doğru ilerlerken seslerini duymaya başlamıştık.

 

"Sen de katıl oyuna. Daha eğlenceli olur hemde."

 

"Ay, kesin katılmalısın. Biraz sıkıcıydı zaten. Senle şenlenir." Çiğdem'in saniyeler içinde incelen sesine karşı gözlerimi devirdim.

 

"Yol yorgunu olmalısın, bir sonraki maçta oyna istersen." Tuba'nın düşünceli sesi ile kaşlarımı çattım. Bu kız bu adama ayrı anlayışlıydı.

 

"Bence de biraz dinlenin hocam." Bu konuda ciddiydim. Her şeyi bırakıp apar topar buraya geldiğine göre yol yorgunu olmalıydı. Bizi ne kadar da çok özlemiş böyle.

 

Sarı gözleri, hepimizin üzerinde gezinip sıkıntılı bir nefes verdi. Kabul ettiğini belli etmek için başını aşağı yukarı doğru salladı. "O zaman ben sizi izliyorum şurda." Eli ile sahanın kenarını gösterip oraya doğru ilerlemeye başladı.

 

Haktan'ın yanımda verdiği derin soluğu işittim. Bu haline gülüp kaldığımız yerden devam etmeye başladık.

 

 

Bu kez farklı olarak karşımda duran kişi Tubaydı. Sol ayağının dibindeki topu hareket ettirip benden uzak tutmaya çalışıyor, kaçabileceği bir alan arıyordu.

 

"Burdan kaçış yok. Biliyorsun değil mi?" Kendimden emin çıkan sesime karşı dudaklarında sinsi bir gülüş peyda oldu. Benden uzaklaşacağını hatta tam olarak şu an sol tarafıma doğru hareketleneceğini düşündüğüm an aramızdaki mesafeyi kapatıp önümde belirdi.

 

Yeşil gözleri ile dip dibe olunca ani bir şaşkınlık tüm bedenimi istila etti. Gözlerindeki haylaz parıltı ile bana bakıp gülümsedi.

 

"Sana kaçacağımı düşündüren de ne?" kısık çıkan sesi bedenimde adını unuttuğum yerin hızla çarpmasına neden oldu.

 

Hayatında kadın mı görmedin de bu duruma düşüyorsun,sen aptal!

 

Ona nasıl bir yanıt vereceğimi dahi bilmezken aramızda olmayan mesafeleri de aşıp yüzümün bir kaç santim aşağısında belirdi.

 

"Neden konuşmuyorsun?" tehlikeli bir tebessümün yer edindiği dudaklarından çıkanlar ile kendime gelmeye çalıştım.

 

Doğru soru. Ben neden konuşmuyorum?

 

Yüzümdeki şaşkın ifadeyi silip ona karşı sinsi bir tebessümü dudaklarıma yedirdim.

 

Gözlerim bir an gözlerinden ayrılıp dudaklarında duraksadı. Sinsi gülüşü bunu fark ettiği gibi o gülüş dudaklarında asılı kaldı. Yüzü gerilmeye nefes alışverişleri hızlanmaya başladı.

 

"Ne kadar ileriye gideceğini merak ettim, küçük yılan." ses tonum çoktan kısılmış ve boğuk bir şekilde dışarı çıkıyordu.

 

Derin yutkunma sesi ve boğazındaki o mistik hareketlenme bana yeniden garip bir hissiyat vermişti.

 

"Benim bir sınırım yok, tosi." ikimizde birbirimize karşı kullandığımız lakapları kullanmıştık, uzun zaman sonra.

 

Üzerine biraz daha eğildim ve dudaklarımızın arasında sadece küçük bir alan bıraktım. Belki de konuşursam dudaklarımız birbirine değer.

 

Belki de bunu test etmeliydim?

 

"Sınırın olmalı, küçük yılan çünkü ikimizde sınırsız oynarsak buralar alev alır." Söylediklerim bittiği gibi ayaklarının altında duran topu hiç düşünmeden aldım ve hızla onu o halde bırakıp ordan ayrıldım.

 

Kale ile aramda az bir mesefa kaldığında topu hızla kaleye attım ve yüksek bir ses alanda yankılandı.

 

"Goll!" Haktan'ın heyecanlı sesi ile ona döneceğim an bakışlarım kenarda beni izleyen kişiye kaydı.

 

Kenarda elleri ceketinin cebinde beni öfkeli gözlerle izleyen Reha Tuna bugün beni en çok sevindiren kişiydi.

 

Gözlerim yeni hedefine kayınca yeniden bir çift öfkeli göz ile karşı karşıya geldim. Bu öfke tamamen kazanmamdan dolayıydı. Her zaman kazanacağıma olan güvensizliğinden dolayı da oalbilirdi.

 

Karşımdaki kadına zafer gülüşümü yollayıp arkamda duran kaleyi gösterdim. "Bugün bir sınırın olsaydı," bir süre durdum. Öfkeli yüzünden akan duyguları zevkle atmosferime kabul ettim. "Kazanırdın."

🕸

Kekre: Bazen ciddi anlamda tüm terbiyemi bozup küfretmek istiyorum.

 

Osi: Et.

 

Kekre: Senin gibi bir beyinsiz yüzünden bozamam terbiyemi.

 

Osi: Bir dakika. Küfredeceğin bu şahıs ben miyim?

 

Kekre: Başka kim olabilir?

 

Osi: Bilemiyorum?

 

Kekre: Offf, ne kadar da iticisin ya!

 

Kekre: Sence beni çizgimden edebilcek başka biri var mı?

 

Osi: Lütfen, bana bugün çizgilerden veya sınırlardan bahsetme!

 

Kekre: Neden?

 

Osi: Sanane!

 

Kekre: Biri kızdırmış seni.

 

Kekre: Kim bu mükemmel şahıs.

 

Osi: Tanımazsın.

 

Kekre: Tanırım, sen söyle.

 

Osi: Tanımazsın!

 

Kekre: Tanırım!

 

Osi: Tuba...

 

Kekre: Okul müdürü.

 

Osi: Sen nerden tanıyorsun onu?

 

Kekre: Küçük bir hatırlatma, bugün giydiğin sarı çoraba kadar her şeyi biliyorum.

 

Osi: Tam şu an seni polise şikayet etmeye gidiyorum, ruh hastası sapık!

 

Kekre: Ne alaka yaaa!

 

Osi: Çorabımın rengini nasıl bilebilirsin sen!

 

Kekre: Görende sanacak donunun rengini söyledik!

 

Osi: Sen onu da biliyorsundur?

 

Kekre: Siyah...

 

Osi: Şu an ceketimi giyip karakola gidiyorum.

 

Kekre: Ya sen ne aptal oldun!

 

Kekre: Saçmalama, şimdiye dek gördüğüm bakserların rengi ya siyahtı ya da gri ve ben de yüzde elli şansımı kullandım.

 

Osi: Bir daha konu donumun rengi olursa seni polise şikayet ederim.

 

Kekre: Söz veremem.

 

Osi: Ne demek söz veremem?

 

Kekre: Belki bir gün başka konulardan donunun rengine gelebiliriz hahahahajjsjs

 

Osi: Ar damarını kontrol edebilir misin?

 

Osi: Yok gibi duruyorda.

 

Kekre: Sendeki ikimiz için de yeterli.

 

Osi: Sinirlerimi bozuyorsun.

 

Kekre: Bundan keyif alıyorum.

 

Osi: Yürü git ya!

 

Kekre: Tamam.

 

 

 

Loading...
0%