Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@ado1nia

Beş arkadaşın eski konağın içinde durduğu süre zarfında içlerine dolan korku, havadaki soğuk esintiye karışmıştı. Yüksek ağaçların dalları, rüzgârın etkisiyle inlerken, tahta zeminli ön bahçede attıkları her adım bir yankı gibi kulaklarına doluyordu. Evin içerindeki eşyalar yerlerine konulduğu ilk andan itibaren hiç oynamamış gibiydi. Ahmet tam konuşmak üzereyken, aniden bir kadın sesi duyuldu:"Demek gelen misafirler sizsiniz." Hepsi birden irkilip arkasına döndü. Karşılarında, yaşını tahmin etmenin zor olduğu, gri saçları sıkı bir topuzla toplanmış, ince yüzlü bir kadın duruyordu. Kadının yüzü, yılların izini taşıyor gibiydi, gözlerinin derinliklerinde saklanmış bir bilgelik ve ürkütücü bir sakinlik vardı. Siyah bir elbise giymişti, boynunda eski püskü bir kolye parıldıyordu. Kadın, onların şaşkın bakışlarına aldırmadan hafifçe gülümsedi."Ben Zühre Hanım," dedi. "Bu konağın Emlakçısı ve... Bekçisi diyelim."Ege, şaşkınlıkla gülümseyerek öne çıktı. "Siz de mi burada yaşıyorsunuz? Yoksa bize eşlik edecek misiniz?" Kadın, Ege’nin bu şakasına yanıt vermedi, gözlerini hafifçe kıstı ve ciddiyetle konuştu: "Eve hoş geldiniz. Ama bilmelisiniz ki burası sadece bir konak değil. Hikâyelerini duyduğunuzu biliyorum. Korkuya kapılmak istemiyorsanız, kurallara uymanız gerek."Leyla, kadının bu sözleri üzerine kaşlarını çattı. "Kurallar mı? Ne kuralları?"Zühre Hanım, konaktaki uzun koridoru işaret etti. "Evin her köşesine girebilirsiniz. Ancak," dedi ve sesi aniden alçalıp derinleşti, "üst kattaki sol taraftaki kapıyı sakın açmayın. Ne duyarsanız duyun, ne görürseniz görün, o odaya girmemeniz gerekiyor."Ahmet, ürpertiyle kadının işaret ettiği kapıya baktı. "O odada ne var ki?"Kadın, hafifçe gülümseyip başını salladı. "Sizin bilmeniz gereken bir şey yok. Sadece dediğimi yapın. Eğer korku dolu bir durum yaşamak istiyorsanız gece yarısına kadar kapıları ve pencereleri açık bırakın." Sinan, kadının sözlerini hafifletmek istercesine güldü. "Ah, bu kesinlikle bir korku filmi sahnesi gibi! 'Odaya girmeyin' demek, bizi daha da meraklandıracak, biliyorsunuz değil mi?" Demet, Sinan’ın şakasına rağmen ürkütücü bir ciddiyetle konuştu: "Sinan, belki de kadını dinlemeliyiz. Sonuçta, buranın geçmişi pek parlak değil."Ege, şaka yapmaya devam ederek, "Tamam, tamam, anladık! Odaya girmeyeceğiz. Ama gece bir kapı tıklarsa Ahmet'i göndeririz, ne dersiniz?"Ahmet, Ege’ye sinirle baktı ama içten içe o da korkmuştu. "Çok komik Ege, gerçekten. Sanırım sen önden gitmek istersin."Bu duruma karşılık Zühre Hanım, tartışmalarını bitirircesine elini havaya kaldırdı. "Yeter. Şimdi size odalarınızı göstereceğim. Hava kararmadan yerleşin. Ben de aşağıda yemek hazırlayacağım."Kadın, onları konağın loş koridorlarından geçirirken eski ahşap zemin, her adımda gıcırdıyordu. Konakta ağır bir toz ve küf kokusu vardı. Leyla, burnunu hafifçe kırıştırarak etrafa bakındı. Komidin ve sehpaların üzerinde eski çerçevelerde resimler duruyordu; gözleri hüzünle bakan tanımadıkları insanlar, sanki onları izliyormuş gibi hissediyorlardı. Zühre Hanım, uzun ve karanlık koridorda önde yürürken, beş arkadaş onu sessizce takip etti. Koridorun duvarları, zamanın izleriyle kararmıştı. Çatlaklardan sızan soğuk hava, içlerini ürpertti. Tavandan sarkan eski püskü bir avize, zar zor yanan birkaç mum ışığıyla loş bir aydınlık sağlıyordu. Duvarlarda asılı duran portreler ise adeta koridorda yankılanan adımların sesine eşlik edercesine, sessiz bir huzursuzluk yayıyordu. Zühre Hanım, büyük bir ahşap kapının önünde durdu. "Burası kızlardan birinin kalacağı oda," dedi, kapıyı ağır bir şekilde açarken. Gıcırdayan menteşeler, adeta konağın derinlerden gelen bir iniltisi gibiydi. İlk oda, Leyla'ya verildi. Leyla içeri girdiğinde odayı kaplayan ağır bir toz kokusu burnuna çarptı. Oda oldukça genişti; eski bir ahşap yatak, yatağın üzerinde desenli, soluk renkli bir yorgan vardı. Pencere kenarındaki ince tül perde, rüzgârla hafifçe dalgalanıyordu. Pencere dışarıda yayılan karanlığa açılıyordu; ağaç dallarının gölgeleri, duvarlarda dans ediyordu."Burada kalacağım sanırım," dedi Leyla, yatağın yanındaki küçük komodinin çekmecesini açarak. Çekmece boştu, ancak içi eski kâğıtların tozuyla kaplıydı. Demet başını içeri uzattı. "Burası fena değil. Yalnız kalmak istemezsen yan odadayım."Leyla gülümseyerek başını salladı. "Sanırım bu gece yalnız kalmak pek cazip değil." Zühre Hanım, Demet’i yan odadaki odaya yönlendirdi. Oda daha küçük ama daha aydınlıktı; eski bir masa, pencerenin hemen önüne yerleştirilmişti. Masanın üzerinde eski bir gaz lambası ve solmuş bir kitap duruyordu. Duvara asılı olan aynada, Demet'in yansıması titrek bir ışıkla parlıyordu. Duvar kâğıtları, zamanla sararmış ve çatlaklarla doluydu. Yatak küçük ama düzenli görünüyordu, başucunda ise eski bir tahta sandık vardı. Demet, sandığın kapağını hafifçe kaldırdı. İçeride birkaç eski örtü ve birkaç mektup zarfı vardı. "Bunlar nedir acaba?" diye mırıldandı. Zühre Hanım, omzunun üzerinden bir bakış attı. "Burada kalanlardan kalan birkaç anı olabilir. Fazla kurcalamamanızı tavsiye ederim."Sinan, koridorun diğer ucundaki odaya geçti. Odaya girer girmez gözleri parladı. "Burası oldukça genişmiş!" dedi, yatağa sıçrayarak oturdu. Yatak, eski bir demir iskelete sahipti, üstünde kalın bir battaniye vardı. Sinan, komodinin üzerinde duran eski bir tabloya baktı; tabloda, denizde batan bir gemi tasvir edilmişti."İşte, tam bir hayalet hikâyesi malzemesi," dedi, gülerek tabloyu inceleyip duvara geri astı. Pencereden dışarı baktığında ise, konağın arka bahçesindeki ölü ağaçların gölgelerini gördü. Bir an için gölgelerin arasında bir hareket fark ettiğini sandı, ama sonra gözlerini ovuşturdu."Ege! Gel buraya bak, burası harika," diye seslendi. Ege, Sinan’ın odasının hemen karşısındaki odaya doğru ilerledi. Odaya girdiğinde, hafif bir çiçek kokusu aldı. Pencere kenarında solmuş bir vazoda kurumuş çiçekler vardı. Duvarlarda eski, el yapımı işlemeler dikkat çekiyordu. Yatağın hemen yanında küçük bir dolap bulunuyordu. Ege, dolabın kapısını açtı; içi tamamen boştu, ama kapının arkasında küçük bir not kâğıdı sıkışmıştı. Ege, notu alıp okumaya çalıştı: "Burada yalnız kalma." Yazı, aceleyle karalanmış gibiydi. "Eee, bu biraz ürkütücü," dedi kendi kendine. Ama sonra omuz silkti, "Belki de şaka amaçlı bırakılmıştır," diye mırıldandı. Son olarak Ahmet, koridorun en ucundaki odaya yönlendirildi. Bu oda diğerlerine göre daha karanlıktı; penceresi kapalı ve perdeleri sıkıca çekilmişti. Ahmet, pencereyi açmaya çalıştı ama pencere sıkışmıştı. Odanın havası ağır ve nemliydi. Eski bir dolap, duvar boyunca uzanıyordu. Ahmet, dolabın kapaklarını açtı ve eski bir palto ile birkaç çift eski ayakkabı buldu."Bu konakta birileri hala daha yaşıyor gibi," diye düşündü. Dolabın raflarından birinde, eski bir cep saati buldu. Saat çalışmıyordu, ama iç kapağında bir isim kazınmıştı: ‘Y.K.’ "Kim bu acaba?" diye düşündü Ahmet, saati dikkatle inceleyip tekrar yerine koyarken. Sinan yatağa atlayarak kıkırdadı. "Burası tam da hayalet hikâyesi yazmak için ideal," dedi. "Gece yarısı çığlık atan bir ruh çıkarsa şaşırmam."Ahmet, pencereden gelen soğuk havayı hissederek omzuna battaniyeyi çekti ve kapısı açık odaya bakarken. "Sinan, bir hayaletle karşılaşırsak bu kadar rahat olabilecek misin bakalım?" dedi. Ege ise eşikte duran Demet’e bakıp göz kırptı. "Korkarsan, yan odaya kaçabilirsin."Demet gülerek omuz silkti. "Belki de sen kaçarsın, Ege."Hepsi odalarına dönüp yerleştikten sonra, aşağıdaki yemek odasına indiler. Zühre Hanım, loş ışıkta titreyen mumlarla aydınlatılmış masanın etrafında onları bekliyordu. Masanın üzerinde, buharı tüten sıcak çorba ve taze ekmekler vardı. Odada hafif bir çam kokusu hissediliyordu; bu koku, konağın eski havasını yumuşatmıştı. Demet, masaya oturup çorbasını içerken konuştu: "Yarın sabah erkenden keşfe çıkalım. Evin alt katında gizli odalar olduğuna dair bir şeyler duydum."Ege, ekmeğini çorbaya batırarak gülümsedi. "Bence en büyük sır, üst kattaki kapalı odada. Zühre Hanım’ın uyarısını duydunuz, değil mi? Bence o odayı bulmalıyız."Sinan kaşığını masaya vurdu. "O odanın peşine düşersek başımıza bela açacağımız kesin," dedi gülerek. "Ama heyecan için buradayız, değil mi?"Ahmet, endişeyle çevresine baktı. "Belki de kadını dinlemeliyiz. Bu konakta garip bir şeyler var, eminim."Leyla, etrafındaki arkadaşlarına baktı ve iç çekti. "Tamam, hepimiz biraz korkuyoruz, bu belli. Ama birlikteyiz. Yarın gündüz her şeyi daha net göreceğiz."Zühre Hanım, onları sessizce dinledi ve masadan kalkarken, son bir kez odanın içinde yankılanan sesiyle konuştu: "Unutmayın... Gece bir ses duyarsanız cevap vermeyin. Her şey bu konakta göründüğü gibi değildir." Bu uyarıdan sonra yemeklerini hızlıca bitirdiler ve herkes sessizce odalarına çekildi. Karanlık koridorlar, adımlarının yankısıyla doldu ve sonra derin bir sessizlik çöktü. Konağın içinde sadece saat tıklamaları ve uzaktan gelen hafif rüzgâr sesi kalmıştı. Hepsinin yüreğinde büyüyen korku, gece boyunca onları yalnız bırakmayacaktı.

Loading...
0%